Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

rina

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    475
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

rina tarafından postalanan herşey

  1. rina

    Can Yücel

    Farkında Olmalı İnsan... Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı. Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen... Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını Fark Etmeli. Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını Fark Etmeli. Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu Fark Etmeli. Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların 'Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum İşte!' Dercesine Apaçık Kaldığını Fark Etmeli. Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli. Baskın Yeteneğini Fark Etmeli Sonra. Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini, Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini Fark Etmeli İnsan Ve Ölmeden E vvel Ölebilmeli. Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini Fark Etmeli. Eşref-İ Mahlûkat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu Fark Etmeli. Ve Ona Göre Yaşamalı. Gülün Hemen Dibindeki Dikeni Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü Fark Etmeli. Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını Fark Etmeli. Eşine 'Seni Çok Seviyorum!' Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü Fark Etmeli. Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini Ama Arka Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu Fark Etmeli. Zenginliğin Ve Bereketin Sofradayken Önünde Biriken Ekmek Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini Fark Etmeli. FARK ETMELİ. Ömür Dediğin Üç Gündür, Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür, O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür. Can Yücel
  2. rina

    senden daha önemli ne var ki bu hayatta?

    Canımmmmmmmmmmmmmmmm ................ Sen herşeye değersinnnnnnnnnnnnn bebeğimmmmmmmmmmmmmmmmm............... Ben yürekli kadınım değilmi .............
  3. rina

    Sevgi gününüz kutlu olsun!

    CANIMMMMMMMMMMMMMMMMM BENİMMMMMMMMMMMMM
  4. rina

    ABİİİ YENGEYE Bİ ÇİÇEK AL!

    Radyacım seninde sevgi günün kutlu olsun
  5. rina

    Sevgi gününüz kutlu olsun!

    Bazen hayatımıza giren öyle insanlar olur ki; onlarin belli amaca hizmet etmek, bize bir ders vermek, kim oldugumuzu ya da olmak istedigimizi bulmamıza yardım etmek için bizimle olduklarını yüregimizin derinliklerinde hissederiz. Bu insanlarin kim olacağını asla önceden kestiremezsiniz; belki oda arkadaşınız, komşunuz, uzun zamandır görmediginiz bir arkadaşınız, sevgiliniz ya da belki de sadece göz göze geldiginiz bir yabanci. Her kim olursa olsun, o kader anında hayatınızın bir biçimde etkilenecegini bilirsiniz. Bazen de hayatınızda öyle olaylar yaşarsınız ki; o anda bu olaylar size korkunç, acı dolu, haksız gibi görünür. Ancak fırtına dindikten sonra; bütün bu olayların üstesinden gelmemiş olsaydınız, asla potansiyelinizin, gücünüzün, azminizin ve yürekliliğinizin farkına varamayacagınızı anlarsınız. Her olayın bir gerçekleşme nedeni vardir. Hiçbir sey tesadüfen, kötü ya da iyi şans nedeniyle gerçekleşmez. Hastalık, yaralanma ve deneyimsizlikler, ruhumuzun sınırlarını test eden olaylardır. İster olaylar, ister hastalıklar, ister ilişkiler olsun, bu küçük testler olmasaydı hayat hiçbir yere varmayan düz ve sıkıcı bir yol gibi uzayıp giderdi. Güvenli ve rahat, ancak boş ve amaçsız. Yaşamınızı, başarılarınızı ve düşüşlerinizi etkileyen insanlar, kimliğinizi yaratan insanlardır. Kötü deneyimler bile birilerinden ögrenilebilir. Bu dersler en zor, ancak büyük bir ihtimalle en önemli olanlardır. Eğer biri sizi kırar, ihanet eder ya da üzerse, size güveni ve kalbinizi açtıgınız birine karşı dikkatli olmayı öğrettikleri için onları affedin. Eğer biri sizi severse, siz de bunun karşılıgında onu koşulsuz sevin; sadece onlar sizi sevdiği için değil, size sevmeyi ve onlar olmadan göremeyeceginiz ya da hissedemeyeceginiz seylere kalbinizi ve gözlerinizi açmanizi ögrettikleri için. Her günün tadını çıkarın. Her anın değerini bilin ve belki de tekrar yaşayamayacagınız bu andan alabileceğiniz en fazla şeyi almaya bakın. Daha önce hiç konuşmadıgınız insanlarla konuşun, onları dinleyin, Aşık olun, zincirlerinizi kırın ve gözünüzü zirveye dikin. Başınızı dik tutun, çünkü bunun için her türlü hakkınız var. Kendinize büyük bir insan olduğunuzu tekrarlayın ve kendinize inanın. Eğer kendinize inanmazsanız, hiç kimse size inanmaz. Hayatınızı nasıl istiyorsanız öyle şekillendirebilirsiniz. Kendi özgün yaşamınızı yaratın, dışarı çıkın ve onu yaşayın... UNUTMAYIN; OYUN BİTTİĞİNDE ŞAH VE PİYON aynı torbaya konur Sevgi gününüz kutlu olsun
  6. rina

    BİLDİM......

    güneşle ıslanmaya uyanmak Uzun zamandır sinsice yerleşen bir telaş var ellerimde, nereye koysam, ne iş yapsam gitmiyor bir türlü bu dalgalanmalar. hiç bir işe yetişemiyorum, hep yarım kalan resimler, oyalar, bulaşıklar.. aslında kalbimin sızısını ellerime yükledim, hiç bir şeye mecbur değilken üstelik. neyi tamam olabilir ki insanın, bir kendi eksikken kendine. rüya kadar bile bellirgin değilken hiç bir suret, kimden ödünç aldığım bile muamma olan karışık bir gülüş yapışıp kalmış öylece en eski fotoğraflarıma.. erken doğum sanki dünyayı bilmek..bilmek diyorum. cezası yaşamak olan fani bir can yüklü, emanet yürekte.. saati kıyametime ayarlı. anlayışsız olsun isterim mesela dillerim, anısız bir sabaha kalkmanıın tadını aldığımda, bir yudum, sade bir yudum çay serinliğinde. kelimeleri naftalinleyip, susturacağım bir gün.. kalbimi susturacağım, gözlerimi, ellerimi, deli deli koşan ayaklarımı, elvedasız susturacağım.. hesapsız, hesapsız, hesapsız savrulacağım, bütün kanadını güneşte yakmış turnaların kirpiklerinden atacağım, bütün erken doğumları.. doğumsuz, batımsız bir gün yakaladığımda, bir çağlayanın tepe noktasından atlayıp atlayıp boylayacağım, saçından yakaladığım dünyanın DORUK'larını.. bu ellerimle diktiğim tüm ağaçların, ardımdan geleceklerini biliyorum.yine biliyorum dedim.. aldanmadan aldatmadan yaşamak, yalansız dolansız tırnak geçirmek kayalara.. bildim, bildin mi mevsimler içinden en bulutsuz küheylanların, bembeyaz yelelerini..
  7. rina

    7 Yaşındaydım ve Okula Gitmem Gerekiyordu...

    Gloriacım, beni eskilere aldın götürdün canım ......Ellerine yüreğine sağlıkkkkkkkk....Sevgimle kal canımmmm .....
  8. Bugün beni görmesende bil ki yanındayım....Senin gibi dosta sahip olduğum için...Kendimi sanslı hissediyorum.....Eeeeeee nede olsa benim bebeğimsinnnnnnnn.....Tüm kötülüklerin senden uzak olmasını dilerim.....İyiki varsın,iyiki dostumsun....Hep birlikte nice yıllara.. DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN BEBEĞİMMMMMMMMMMMM
  9. rina

    Özel Kadınlar...

    Bebeğimmmmmmmmmmmmm Bende sevmem yağlı ve salçalı yemekleri İyiki yanındalar iyiki seni seviyorlar benim gibi İkisinide benim yerime öpermisin Sonuçta yemek pişti değilmi Anneannen oradayken yaprak sarmasıda sarın büyük bir tencere
  10. rina

    Kızıyorum...

    İbrahim Tatlıses'te bana türkücü demeyin ''kızıyorum''demiş duydun mu? Allahh Allahhhhh.............. Aynı senin''EROS''a kızdığın gibi
  11. rina

    Değerlime...

    Ne mutlu ne güzel ..... Seninle gurur duyuyorum canımmmmmmmmm... Dilerim çocuklarını annecinle büyütürsün ..... bu senin için buda anneciğinine bu ikinizede
  12. Bebeğimmmmmmmmmmmmmmmmmmmm ................ Harıka annenin kızı olarak şanslısın farkındayımmm.......Ne mutlu ki seviyor ve seviliyorsun....Bunu yaşayamayan o kadar insan var.... Bu konuda bende kendimi şanslı sayıyorum, bende seviyor ve seviliyorum Beni çok etkiliyen küçük bir hikaye Anneciğine....... ................................................ Küçük Kızın Armağanı Adam 3 yaşındaki kızını, pahalı bir hediyelik kaplama kağıdını ziyan ettiği için azarlamıştı. Küçük kız, koskoca bir paket altın yaldızlı kağıdı bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı... Bayram sabahı küçük kız paketi getirip "Bu senin babacığım" dediğinde üzüldü, acaba gereğinden fazla mi tepki göstermişti kızına... Bir gece önce yaptığından utandı... Ne var ki paketi açınca yeniden öfkelendi. Kutunun içi boştu... Kızına gene bağırdı: - Birisine bir hediye verdiğinde, kutunun içinde bir şey olması lazım. Bunu da mı bilmiyorsun?! Küçük kız gözlerinde yaşlarla babasına baktı: - O kutu boş değil ki baba, dedi. "İçini öpücüklerimle doldurmuştum" Adam öyle fena oldu ki... Koştu... Kızına sarıldı... Beraberce ağladılar. Adam o altın kutuyu ömrünün sonuna kadar yatağının baş ucunda sakladı. Ne zaman keyfi kaçsa, ne zaman morali bozulsa, ne zaman kendini kötü hissetse, kutuya koşar, içinden minik kızının sevgi ile doldurduğu hayali öpücüklerinden birini çıkarırdı. SEVGİMLE KAL ...........
  13. rina

    Akışa Güvenmek...........

    Bazen deniyor ki neye ihtiyacınız varsa o dönüp sizi bulur...Hayatımın şu noktasında böyle bir yazı inanılmaz bir tesadüf mü desem bilemiyorum..Ama çok hoş ve güzel bir yazı..Ben bunu elimden geldiğince uygulamaya karar verdim..Umarım sizin içinde bir yerde hayatınıza dokunan satırlar vardır.Biraz uzun bir yazı ama lütfen okuyun ....Sevgiyle Kalınız.....RİNA... Akışa Güvenmek Eylül... Sonbahar mevsiminin başlangıcı... Her yeni mevsim bir önceki dönemi bırakma, yeniye hazırlanma ve yeni bir başlangıç dönemidir... Doğada akış mükemmeldir... Yaşamımızda sadece doğanın işleyişine baksak bile hayatımıza dair o kadar çok şey çözülür ki... Güneş hiçbir zaman yarın yeniden doğar mıyım diye korkmaz, sadece doğar... Ağaçlar çiçekler doğanın akışında zamanın gerektiğine uygun şekilde hareket eder, zamanı geldiğinde çiçeklerini açar, zamanı geldiğinde kışa hazırlanmak için yapraklarını döker, çıplak kaldım acaba bir sonraki dönem çiçek açar mıyım diye korkmaz... Çıplak kaldım hiç yaprağım yok insanlar benimle dalga geçerler mi diye düşünmez... Rüzgar estiğinde hiçbir ağaç direnç göstermez, rüzgarın estiği yönde eğilir, direnç gösterdiğinde, rüzgarın tersi yönünde hareket ettiğinde zarar göreceğini, dallarının kırılacağını bilir... Denizler yükseldiğinde geri çekileceğini de bilir... Geceleri gökyüzünü aydınlatan ay, ben hep dolunay kalmak istiyorum hiç yeni ay şeklini almayacağım demez... Gece gündüzü, gündüz geceyi, aylar mevsimleri, mevsimler birbirini takip eder... Yaz biter güz başlar... Yavaş yavaş yapraklar dökülmeye başlar... Artık yazın bittiğinin haberi gelir... Her bitiş yeni bir başlangıçtır... Yeni bir şeyin başlayabilmesi için eskiyi bırakmak gerekir... Değişimleri sevgiyle kabul etmek ve o anın tadını çıkarmak gerekir... Çünkü her yeni dönem en mükemmel haliyle gelir. Aslında insanların yaşamları da doğadaki akış gibi... Onu kontrol etmeye çalışan, tutunan, yapışan biziz... Bu yüzden yaşama dair isteklerimizin gerçekleşmesini engelleyen de biziz... Tek yapmamız gereken akışta olmak akışa uyum sağlamak... Hamile bir kadın bu çocuk burada iyi, doğum yapacak cesaretim yok dese de doğum gerçekleşiyor, kimse yaşamı boyunca işsiz kalmıyor tabii kendisi bunu istemediği müddetçe... En parasız olan bir kişi bile ailesinde gerçekleşen bir ölüm için cenaze parasını bulabiliyor, kimse bu dünyada aynı bedende sonsuza kadar yaşamıyor, doğumlar oluyor, çocuklar büyüyor, yaşlanıyor, ölümler gerçekleşiyor... Kimse ben hep çocuk kalacağım, ya da ben hiç ölmeyeceğim diyemiyor... Gidenler yerini yenilere bırakıyor... Aslında bu dünyada her şey olması gerektiği gibi, olması gerektiği zamanda, akışta, gerçekleşiyor... Akışta olmak için ne yapmak gerekiyor? Şu an yaşamınızda her şey çok kötü olabilir... Belki işsizsiniz, belki hiç paranız yok, belki çok kötü giden bir ilişkiniz var ya da yapayalnızsınız... Belki bu sorunların hepsini ya da birini yaşıyorsunuz... Ne yaşıyorsanız yaşayın şunu unutmayın: Akışa güvenin, yaşanan bu durum düzelecek. Hiçbir zaman böyle kalmayacaksınız... Sadece bu bir dönem... Sizin için yaşanan bir dönem... Dibe vurdunuz evet ama kendinize dönüp bakmak için, ne istediğinizi, yaşamda nasıl var olmak istediğinizi bilmek adına bunu yaşamanız gerekiyordu... Bu durumda olduğunuz için kızmayın kendinize ya da başkalarına... Suçlamayın kimseyi... Yaşadığınız sorunlara tutundukça, endişeli oldukça çözüm uzaklaşıyor... Endişe dolu duygulardır çözüm bulmamıza engel olan... İlk başta şunu fark edin... Yaşadığınız olumsuz olaylar yaşamınızı yönetmeye başladıysa siz akışta değilsiniz... Yaşamın içindeyken insanlar korkularının, olumsuz duygularının farkına varamazlar... İyi bir ilişkiye sahip olduğunu sanır ama mutsuzdur, işinde iyi para kazanıyorsa yaptığı işin onu mutlu ettiğini sanır, ama yaratıcılığını kullanamadığı sinir ve stres içinde yaşadığı bir işi vardır... Yaşam koşturması içinde dönüp bakmaz kendine... Ben neredeyim, ne yapıyorum, yaptığım bu şey bana mutluluk veriyor mu diye... Parasızlık korkum mu var? Yalnızlık korkum mu var? Yaşama güveniyor muyum? diye düşünmeyiz hiç... Hayatın kıyısından köşesinden tutmuş yaşıyoruzdur... Olumsuz duygular, inançlar insanı aşağıya çeken bir enerjiye sahiptir... İlerleyemez insan... Olduğu yerde duruyordur... Bu yüzden bazen sıkıntılı durumlar fiziksel hayatımızda kendini gösterir... Aslında evren bize bağırıyordur... Akışta değilsin... Korkuların seni yönetiyor... Yoldan çıktın... Direnç gösteriyorsun... Dön duygularına bak iyileştir... Bırak olumsuzluğu, bırak korkuları... Sen güvendesin... Sevgiyle dimdik dur hayatta... İşte ancak işsiz kalınca durduk ve baktık... İlişkimiz bitince durduk ve baktık... Hasta olunca durduk ve baktık kendimize... Evren sonunda size sesini duyurdu... Evren size akışta olmadığınızı ancak böyle gösterebilirdi... Sorduk kendimize ben nerde hata yaptım diye? Her zaman olduğu gibi yine yaşamımızın sorumluluğunu almaktan kaçtık, başkalarını suçladık... Hata hep başkasında... Patronda, eşinizde vs... dedik çıktık işin içinden... Peki biz ne yapıyoruz da yoldan çıkıyor akıştan kopuyoruz? Hangi düşünce ve davranışlar buna neden oluyor? Korkularla hareket ediyoruz, inancımızı ve güvenimizi kaybediyoruz, yaşamı kontrol etmeye çalışıyoruz... Bırakmaktan ve yeniye geçmekten korkuyoruz, tutunuyoruz, direnç gösteriyoruz ve yapışıyoruz hayata, sorunlara, insanlara... Yeninin belirsizliğinden, değişimlerden korkuyoruz. Halbuki doğa ne güzel anlatıyor kendisini... Kışa hazırlanırken yapraklarını dökmekten korkmuyor hatta yaprakları bırakırken ayrı bir güzellik veriyor... Rengarenk oluyor o yapraklar... Bedeni çıplak kalıyor ağaçların ama kış için bunu yaşamaları gerekiyor, çünkü daha güçlü duruyor ayakta... Soğukla, yağmurla, karla daha iyi baş edebiliyor... Biliyor yapraklarını bırakmamış olsaydı daha büyük bir zarar göreceğini... Ağaçlar biliyor ki yeni döneme girdiklerinde daha da büyüyecek genişleyecek yaprakları daha da çoğalacak... Aslında doğa kendini yenilemekten her yeni gelene sevgiyle merhaba demekten, bir önceki dönemi bırakmaktan hiç korkmuyor... Her yeni dönemin hem tadını çıkarıyor hem de bizlere öğretiyor, yaşadıklarıyla huzur veriyor... Doğa çok şey öğretiyor bizlere... Yaşam bize vermiş olduğu mesajları duymamazlıktan geliyor, görmüyor ve ret ediyoruz... Gibi yaparak yaşıyoruz... Mutlu gibi, zengin gibi, sorun yok gibi, her şey yolunda gibi, inançlı gibi, güçlü gibi... Sorun olarak görülen hiçbir şeyi çözmüyor üstünü örtüyoruz... Ama zaman geliyor üstü örtülen her şey tek tek ortaya çıkıyor... Yaşamı, insanları, olayları kontrol etmek her şeyi kendi istediğimiz şekle sokmak için o kadar çok mesai harcıyoruz ki yaşamın neresinde olduğumuzu ne istediğimizi yaşamımızda hangi noktayı iyileştirmemiz gerektiğini göremiyoruz... Gerçeklerle yüzleşmek, kim olduğumuzu bilmek ağır ve zor geliyor... Şikayet edilen hayata devam etmek daha kolay geliyor... Hangisi zor sizce? Kendinizle yüzleştiğinizde gördüğünüz sıkıntılarınızı, korkularınızı, yaşadıklarınızı, geçmişinizi bırakmak mı? Ne istediğinizin farkındalığıyla yaşamak mı? Yoksa sıkıntılarla dolu hayata mutsuz yaşamınıza ömür boyu aynı şekilde devam etmek mi? Geçmişte yaşamış olduğunuz olayları değiştiremezsiniz... Ama yaşanan olaylarda izler bırakırız, duygularımız o olayla birlikte orada kalır ve o duygular geleceğe taşınır... Şöyle düşünün çocukken trafik kazası geçirdiniz... Bu kaza olmuştur bunu değiştiremezsiniz... Ama sizin orada bırakmış olduğunuz korku dolu duygularınız siz her arabaya bindiğinizde sizinle gelir... Yaşam kaliteniz düşer... Her an stres ve korkuyla bir yaşam başlar hayatınızda... Kötü yapılmış bir evlilik, terkedilmeler, ayrılıklar, ölümler, cinsel taciz, yaşanan bir iflas, cinayet vs... olaylar değildir aslında geleceğe taşıdığınız, o olaydaki duygulardır... Nlp'de time line diye bir teknik kullanırız... Olumsuz duyguları kabullenmenin getirdiği güçlü enerjiyle değiştiririz geçmişin izlerini, olaylara yapıştırdığımız duyguları bırakırız ve geleceğe güzel düşünceler, niyetler ve hedeflerle başlamanıza yardımcı olur bu teknik... Bu çalışmanın sonunda yaşanan olay orada geçmişte durur ama duygular iyileştiği için, bakış açısı değiştiği için olay aynı kalsa bile artık size bir şey ifade etmez... Her bu çalışmayı yaptığımda şunu çok daha iyi anlarım... Geçmişimizde yaşanılan tüm olumsuzlukları, kırgınlıkları, öfkeyi bırakmazsanız, geleceğe ne kadar güzel bakarsanız bakın, ne kadar olumlu düşünürseniz düşünün tam olarak huzurlu olamıyorsunuz... Bu yüzden geçmişi bırakmanız gerekiyor... Geçmişiniz şu anki sizi oluşturdu... Orada yaşamış olduğunuz deneyimler sizi büyüttü... Geliştirdi... Çok şey öğretti... Ama geçmiş yaşandı ve bitti... Her yeni güne geçmişinizden getirmiş olduğunuz izlerle, duygularla korkularla başlarsanız geçmişinizi yaşamaya devam edersiniz... Geleceğiniz geçmişiniz olur... Yeni güne, yeniye, geleceğe tam olarak geçemezsiniz... Çünkü tutunduğunuz bırakmak istemediğiniz geçmişinizdeki duygular ayağınızda pranga olarak sizinle geliyordur... Siz de şöyle bir çalışma yapın, 21 gün boyunca bırakma çalışması... Her gün bir duygunuzu bırakın... Geçmişle ilgili kırgınlıklarınızı, öfkenizi, affetmediğiniz kişileri bırakın affedin ve özgürleşin... Kendinizi özgür bırakın... Geçmişe tutunmayı bırakın... Kendinizi öfke ile beslemeyi bırakın... Hırslarınızı, intikam alma ihtiyacınızı bırakın... Kendinizi ispat etmeyi bırakın... Şu anki yaşamınızda sizi huzursuz eden enerjinizi düşüren ne varsa her şeyi bırakın... Güvensiz bir ilişki içindeyseniz güvensizliği bırakın... Bırakmaktan korkmayın... Siz güvensizliği bıraktığınızda karşınızdaki kişinin yaşamınızdan gitmesi gerekiyorsa gider... Ama sizin için hayırlı bir ilişki ise mutlu olacağınız kişi buysa yaşamınızda olur ve değişen tek şey ilişkinizin huzurlu olmasıdır... İşinizde mutlu değilseniz bırakın... Belki başka bir iş yapmanız gerekiyordur... Cesaretle adım atın.. Kendi değerinize sahip çıkın... Siz mutsuz ve huzursuz olduğunuz şeyleri kendi isteğinizle sevgiyle bırakmazsanız, bırakmak zorunda kalacaksınız... Evinizde sizi rahatsız eden eşyalarınızı bırakın... Gardırobunuzdaki kullanmadığınız eşyaları bırakın... Olumsuz inançlarınızı bırakın... Yaşamınızda dram yaratma ihtiyacınızı bırakın... Sevgi ispatını bırakın... Beni sevseydi demeyi bırakın... Beklentilerinizi bırakın... Korkularınızı, tüm inançlarınızı, kalıplarınızı, kurallarınızı, sınırlamalarınızı bırakın... Yargılamayı, suçlamayı bırakın... Kendinize kızmayı bırakın... Bıraktıkça özgürleşeceksiniz... Sevgiyle ve saygıyla teşekkür ederek bırakın... Fiziksel olarak bıraktığınız her şeyi duygusal olarak da bırakın... Tutunmayı bırakın... Kontrol etmeyi, direnç göstermeyi bırakın... Esnek olun... Hatta olumlu tüm düşüncelerinizi, duygularınızı bile bırakın... Şaşırdınız değil mi? Sevgi, zenginlik, sağlık, mutluluk, dostluk, aile vs... Bütün kavramlarınızı, duygularınızı bırakın... Neden biliyor musunuz? Çünkü sizin sevgi dediğiniz duygunuz aslında sizin sınırlı düşünce ve kalıplarınızla aileniz, çevreniz tarafından size verilmiş deneyimlemiş olduğunuz bir duygunuz... Siz bu kalıplaşmış sevgi anlayışını bıraktığınızda esas içinizde varolan tahmin bile edemeyeceğiniz güzellikte yeni hisleriniz ve duygularınız sevgi kavramıyla birleşecek... İçinizde öyle güzel bir sevgi var ki sınırsız ve sonsuz olan müthiş bir şekilde huzur veren bir duygu... İşte o zaman gerçek sevgi dışarı çıkacak... Aynı şekilde mutluluk da öyle, zenginlik de... Bizler sadece gördüklerimizle yaşadıklarımızla sınırladık bu duyguları ve adına sevgi dedik, zenginlik dedik, mutluluk dedik... Aslında yazarken ben yoruldum bırakacak ne çok şey var... Bıraktığınız her şey sizi özgürleştirecek... İçinizde var olan gerçek kimliğiniz ortaya çıkacak... Gerçek potansiyelinizi göreceksiniz... Bırakın ki yeniye yer açın... Bırakın ki kim olduğunuzu ne olduğunuzu ne istediğinizi görün... İşte her şeyden özgürleştiğimizde yeniye, yeni gelene yer açıyor olacağız... Yeni bir iş, yeni bir eş, yeni bir ev, yeni daha çok kazanılan paralar vs... geriye sadece sevgiyle yeniyi kabul etmek ve teşekkür etmek, inanç ve güvenle adım atmak kalıyor... Bütün bunları yapmak size çok mu zor geldi? O zaman şunu yapın... Her yeni güne başlarken; Yaşamımda ilerlememe engel olan, yaşam amacıma hizmet etmeyen, tüm duygularımı düşüncelerimi, inançlarımı, kalıplarımı, korkularımı, endişelerimi, tutunmalarımı, dirençlerimi, beklentilerimi, sınırlamalarımı ve kurallarımı, geçmişimi şimdi sevgi ve saygıyla bırakmaya niyet ediyorum, bırakmak için kendime izin veriyorum... Şimdi bırakıyorum.... Ben sevgide kalmayı seçiyorum, sevgi dolu insanlarla sevgi dolu deneyimler yaşamayı seçiyorum... Yeniyi hayatıma sevgiyle kabule ediyorum deyin ve yeni güne böyle başlayın... Seçim yapın... Her gününüzü yeni baştan sevgiyle yaratırken sorun kendinize: Bugün neyi bırakmalıyım? Bıraktığınız her duygunuzla tekrar yüzleşirseniz, karşınıza tekrar gelirse sadece sevgiyle bakın o duyguya... Ben seni bıraktım... Sen geçmişte kaldın... deyin.. Gerçek potansiyelinizle kim olduğunuzun farkındalığıyla yaşamınızı keyifle mutlulukla yaşamak istiyorsanız inancınızı koruyun... Kendinize, yaşama, akışa güvenin... Değişimlere güvenin... Cesaretle adım atın... Bırakın, her şeyi bırakın... Siz sadece bir adım atacaksınız evren sizi on adımla destekleyecek... Gerçek şu ki... Sizden başka kimse sizin hayatınızı iyileştiremez... Sevgi olun, güven olun,huzur olun, mutluluk olun... Bıraktıkça, özgürleştikçe özünüzde var olan bütün bu güzel duygular gerçek anlamlarıyla yaşamınızda var olacak... Akışta olmanın keyfine bir kere vardınız mı bir daha asla vazgeçemeyeceksiniz... Her şey tüm mükemmelliğiyle size akmaya başlayacak... Özgürleşecek... Mutluluğu bulacaksınız... Bugüne kadar hep dışarıda aramış olduğunuz mutluluk içinizde ve sizinle akmak için sizden izin bekliyor... İzin verin yeniye... Yeni, sevgiyle girsin hayatınıza... Direnç göstererek yaşamanız gereken mutluluğu geciktirmeyin... Uzatmayın zamanı... Hayatımız kıyısından köşesinden tutularak yaşanacak bir hayat değil... Korkmayın dolu dolu hayatın tam içinde var olarak mutlulukla yaşayın... Neşeyle bu yaşamın keyfini çıkarın... Şimdi sonbaharın getirmiş olduğu tüm güzelliğin ve değişimlerin keyfini çıkarın... Işığınızın ve sevginizin tüm yaşamınızı aydınlatması dileklerimle... Füsun Paşa Yaşam Koçu Livcon International Certified Coach
  14. İKİ ERKEĞİN GÖZÜNDE KADINI ANLAMAK Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti. Alaycı bir ses tonuyla : - Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu. - Hayır çikolata parası lazım! Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü. - Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz? - Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız. Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı. - Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız? - Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim. - Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın? - Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum. - Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla. - O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever. Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı . Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü. - Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi? Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı. - Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım. Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi. - Oturun biraz dertleşelim bari, dedi. Adam çekingen çekingen oturdu yanına. - Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban? - Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar. - Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ? - Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim. - Hımmmm. Aşk hem de otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun. - Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı. - Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin. - Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem. - Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden? - Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan. - Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur? - Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur. - Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ? - Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor. - Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir? - Küçük kızı severek. - Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ? - Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin. - Nasıl yani ? - Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi? - Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. " Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim. - İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz. - Hiç kavga etmez misiniz siz? - Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana. - Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda. - Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler. - Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum. - Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin. - Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum. - Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu. Adam ayağa kalktı. - Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur. - Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı. - Sizi tanıdığıma çok memnun oldum. Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi. - Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi. Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evginin yolunu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı. Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı,onra eşinin önüne koydu. - Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi. İnci hiç konuşmadı. - Sorsana "niye" diye. İnci kızgın kızgın: - Niye? Diye sordu. - Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı. - Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım. - Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım" Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın. - Özür dilerim seni kırdığım için. - Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni deliceseven bu adamı senden mahrum etme. - Bülent , boynu bükük birvaziyette çok komik görünüyordu. İnci kıkır kıkır gülmeye başladı. - Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi. Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü . Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü. __________________ Güzellik;Bakan Kimsenin Gözündedir.
  15. AAAAAAAA BAK ŞİMDİ KIRILDIM İŞTE .....RADYAM SABAH KUTLAMADIM MI DOĞUM GÜNÜNÜ BURADANDA KUTLARIM CANIM YİNE AYNI DİLEKLERLE TÜM KIRMIZI GÜLLER BU GÜN SENİN İÇİN AÇSIN........YAREN DAHA DÜN DOĞMUŞTU NE ZAMAN OLDU 13 BEBEKLİĞİNİ HATIRLIYORUM DA ....RADYA'CIM KÜÇÜKLER BÜYÜDÜKÇE GALİBA BİZ YAŞLANIYORUZ ....ALLAHIM SENİ EŞİNE VE ÇOCUKLARINA BAĞIŞLASIN....HEP SAĞLIKLI VE MUTLU YAŞA.... SEVGİYLE KAL DİDEMCİM ......
  16. rina

    BENİ GÜZEL HATIRLA!

    Bunlar güzel hatıralar... Farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından ya da bir yağmur sel oldum sokağında sonra toprak çekti suyu... Kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için. Uyandın ve ben bittim... Beni güzel hatırla! Çünkü; sevdim seni ben, herşeyini... Sana sırdaş oldum, dost oldum, koynumda ağladın. Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini, beni üzdün, kınamadım. Alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım... Beni güzel hatırla! Sayfalarca mektup bıraktım sana. Şiirler yazdım her gece, çoğunu okutmadım. Sakladım günahını, sevabını içimde sessizce gittim... Beni güzel hatırla! Sana unutulmaz geceler bıraktım sana en yorgun sabahlar... Gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım. En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka, söylenmemiş "Merhaba"lar sakladım her köşeye vedalar bıraktım duraklarda. Ne ararsan bir sevdanın içinde fazlasıyla bıraktım ardımda. Beni güzel hatırla! Dizlerimde uyuduğunu düşün, saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı, mutlu olduğun anları getir gözünün önüne. Alnından öptüğüm dakikaları... Birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün şaşırtmayı severim biliyorsun. Bu da sana son sürprizim olsun. Şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum beni güzel hatırla. ALINTI
  17. rina

    Hoşgeldin Aşk..

    Ey AŞK sen her şeye değersin.... Ne kadar güzel bir duygudur o anlatılmaz yaşanır ..... En yakın zamanda yaşayan biriyim..... Güzel yüreğine sağlık çok güzel anlatmışsın....çünkü aşkı tadında yaşıyorsun... AŞK'ın daim olsun canım...
  18. rina

    içinde kendini bulabilirsin

    Sulu gözüm iyiki sende varsın canımmmmmm .....
  19. rina

    Kendimi hep sevdim....

    Sevgili taurus... Dile getirdiğim bir iç hesaplaşma evet, hepimizin arada yaptığı gibi..... Kendimi çok sevdiğim ve beğendiğim dogru, Seviyorum demek çok güzel bir söz ben bu sevgi sözünü çok fazla kullanıyorum ama karşılığınıda hep alıyorum ..... Sevgi çok bende gökyüzündeki yıldızlara ulaşacak kadar ...
  20. rina

    Kendimi hep sevdim....

    Canımmmmm ..... Ben böyle çok mutluyum hem kendimi seviyorum hemde tüm insanları..... Kendiyle barışık olan başkalarıylada barışıktır..... Ne kadar güzel söylemiş Mevlana Celaleddin Rumi ''Ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol''' Ben olduğum gibi görünüyorum... Sevgilerimle canımmmmmmmmmmm .....
  21. rina

    içinde kendini bulabilirsin

    Canım hayatımızda hep iniş çıkışlar oldu hepimiz yaşadık... Bu iniş çıkışların içinde yara almadan çıkabilmek bizim ne kadar güçlü olduğumuzu anlatır ..... Ben hep oyun içinde yaşadım çok mutlu göründüm....Bazen oynadım, bazen gerçek yaşadım ama hep mutluydum..... Yazında herkes kendini bulacak bundan hiç şüphem yok..... Çocukluğumda kalma bir güçle hayata hep göğüs germe zorunda kaldım..... Daha 9 yaşımda yatılı okulla tanıştım ailem beni en iyi bir şekilde okutabilmek için yatıla okula yazdırdı okul çok güzeldi ama anne kokusundan uzaktı benim annemin koynunda yaşama yaşımda ben 20 kişilik yatılı okul koğuşundaydım bir yatakhane ablamız ve birde yatakhane annemiz vardı bütün geceler ağlamakla geçiyordu.... Ailem ise mutluydu ben iyi okuyan bir çocuk olarak en iyi okulda okuyordum ama hiç benim atılmış bir çocuk olarak düşündüğümü anlamadılar..... Ta ki başarım düşünceye kadar ... Çocuk aklımla anneme kavuşmanın sınavlarda boş kağıt verip derslerim düşerse anneme kavuşabilirdim diye düşündüm.... Ne mi oldu derslerim düştüğü için hafta bir evci iznim ayda bire düştü..... İzne geldiğim zaman senin annenin gözlerine bakıpta gözlerinden akan yaşların ve annenın bakışlarını anlayabılıyorum, annemde çok direndi babama kabul ettiremedi anne yüreği işte benim için yapacağı herşeyi yaptı....bir gece babamla konuşurlarken duydum ben kızımı eskisi gibi istiyorum bu benim mutlu kızım değil...babamda diretti hayır okuyacak benim kızım diye.... Annem çok ağladı o gün gece ..... Annemi çok seviyordum kendime söz verdim bir daha annem beni mutsuz görmeyecek diye o gün bu gündür hiç bir sıkıntımı annem bilmedi hep sakladım.... İçim kan ağlarken hep mutlu oldum...mutlu göründüm..... Kızlarımı götürdüm bir pisikolog bana ne dedi biliyormusun..... Neden hep mutlu görünüyorsunuz....Bunun sizde yaptığı hasarı ileride anlayacaksınız..... İşte bu senin yazında benim için bir hasar her şeyde kendimi buluyorum ve annenin o bakışları benim annemin bakışlarını hatırlattı.... Sevgiyle dolu olan yüreğin hiç solmasın sen benim yaptığım hataları yapmadan yoluna devam et.... canımmmmmmmmmmmmmmmmmmmm... Git anneni öp benim için...... Sevgimle kal ....
  22. rina

    ÜSTAT KİMDİR?

    Canım teşekkürler
  23. rina

    Kendimi hep sevdim....

    Ben hayatımda neyi değiştirmek isterdim..... Ah onu bir bilebilsem.... Hayatı bazen silgi kullanmadan resim çizme sanatına benzetiyorum... Çiziyorum, çiziyorum ama silemiyorum.... Silebilseydim eger bazı şeyleri silmek isterdim..... Aynı zamanı geri alamadığım gibi...... Zamanı geri alsaydım gücüm yetseydi şayet..... Neleri değiştirmek istediğimi bile bilemiyorum..... Boşveriyorum değiştirmeyi.... En başa dönmek ne kadar da zordur.... Döndüm diyelim başa bilebilirmiydim yaşadıklarımı..... Benim hayatıma hangi değerleri kattığını..... Ya da kaybettirdiklerini...... Yap boz oyunu gibi bir parçayı çekip aldığımda.... Hayatımın belkide en anlamlı parçası da birlikte gidermiydi... Yok ben vazgeçtim.... Hayatım benim yaşadığım gibi kalsın.... Ben böyle mutluyum .... Yalnışlarım yada doğrularım ... Sevinçlerim yada hüzünlerim... Aşklarımmmm.... Hepsi gerçek ve benim ..... Kendime değer verdim.... Çünkü ben.... Bennn .... Kendimi hep sevdim..... Aynı sizleride sevdiğim gibi.... Sevgimle kalınız.....
  24. rina

    ÜSTAT KİMDİR?

    Paylaşmak güzeldir Aynı sevgiler gibi.... İncelemenizden dolayı ben teşekkür ederim.... Sevgiyle kalınız
  25. rina

    ÜSTAT KİMDİR?

    Üstat Kimdir? ( Yazar : Don Miguel Ruiz ) Bir zamanlar bir üstat varmış. İnsanlar konuşmasını dinlemek için toplanırmış. Söyledikleri harikulade imiş. Sevgi sözcükleri ona kulak veren herkesin, ta yüreğine işlermiş. Kalabalığın arasından bir adam, üstadın ağzından çıkan her sözcüğü dinlemiş.Gönlü yüce olduğu kadar, alçakgönüllüymüş de. Üstadın sözleri bu adamı öylesine derinden etkilemiş ki, onu evine davet etmek istemiş. Üstat konuşmasını bitirdiğinde adam, kalabalığın içinden geçerek karşısına çıkan üstadın gözlerinin içine bakarak; "Meşgul olduğunu, herkesin senin ilgini istediğini biliyorum" demiş, "Biliyorum, sözlerimi dinleyecek pek zamanın yok. Ama yüreğim öylesine açık, sana duyduğum sevgi öyle büyük ki, seni evime çağırmak, senin için en güzel yemekleri hazırlamak istiyorum. Çağrımı kabul etmeni beklemiyorum ama, içimdekileri sana bildirmeden edemedim. Adamın gözlerinin ta içine bakmış üstat. Yüzü gülüşlerin en güzeliyle aydınlanmış ve "Hazırlığını yap" demiş, "Evine geleceğim." Bu sözcüklerin adamın yüreğinde yarattığı sevinç çok büyükmüş. Üstada hizmet etmek, sevgisini dile getirmek için zamanın geçmesini sabırsızlıkla beklemiş.Yaşamın en önemli günüymüş bu; Üstat evinde, onunla birlikte olacakmış ya. Yiyeceklerin, şaraplarin en iyisini almış. Üstada armağan edeceği giysilerin en güzelini seçmiş. Sonra da, hazırlıklarını tamamlayıp, üstadı ağırlamak için evine koşmuş. Bütün evi temizlemiş, yemeklerin en lezizlerini pişirmiş, güzel mi güzel bir sofra kurmuş. Üstat çok geçmeden orada olacağı için yüreği sevinç doluymuş. Kapısı çalındığında kaygı içinde beklemekteymiş adam. Yerinden fırlayıp kapıyı açmış. Açmış ama, üstat yerine yaşlı bir kadın durmaktaymış karşısında.Kadın gözlerinin içine bakarak; "Açlıktan ölüyorum" demiş, "Bana bir parça ekmek verebilir misin?" Gelen üstat olmadığı için hafifçe düş kırıklığına uğramış adam. Kadına bakıp, "Buyur, gir içeri" demiş. Kadını, üstat için hazırladığı yere oturtup, üstat için pişirdiği yemekleri sunmuş. Adamın cömertliği yaşlı kadına dokunmuş.Teşekkür etmiş, çıkıp gitmiş. Adam sofrayı üstat için dara dar yeniden düzenlemiş ki, yine kapısına vurulmuş. Bu kez de, çölü geçen başka bir yabancı imiş karşısındaki.Yabancı, adamın yüzüne bakıp; "Çok susadım" demiş, "Bana içecek bir şeyler verebilir misin?" Gelen üstat olmadığı için adam bu işe yine bozulmuş biraz. Yabancıyı evine buyur edip, üstat için hazırladığı yere oturtmuş. Üstada ikram etmeye niyetlendiği şarabı sunmuş. Yabancı gittiğinde ortalığı üstat için bir kez daha düzenlemiş. Kapı yeniden çalınmış. Açtığında küçük bir çocuk görmüş adam. Çocuk yüzüne bakıp; "Üşüyorum" demiş, "Sarınabileceğim bir battaniye verebilir misin bana?" Gelen üstat olmadığı için adam biraz bozulmuş. Ama çocuğun gözlerine bakmış ve sevmiş onu. Üstat için aldığı giysileri çabucak toparladığı gibi çocuğu bunlarla sarıp sarmalamış. Çocuk teşekkür edip, yoluna devam etmiş. Adam, üstat için her şeyi bir kez daha hazır etmiş, geç saatlere dek beklemeye koyulmuş. Üstadın gelmeyeceğini anladığında, yüreğinde düş kırıklığı duymuş ama üstadı hemen bağışlayıvermiş. Kendi kendine, "Üstadın benim yoksul haneme gelmesini beklememem gerektiğini biliyordum" demiş. "Gerçi geleceğini söylemişti ama başka bir yerde çok daha önemli bir şey onu alıkoymuş olmalı. Üstat gelmedi ama en azından geleceğini söyledi. Yüreğimin mutlulukla dolması için bu da yeter." Yavaş yavaş yemekleri ve şarabı kaldırmış, yatmaya gitmiş. O gece düşünde, üstadın evine geldiğini görmüş. Onu gördüğü için mutlu olmuş adam. Gördüğünün düş oldugunu bilmiyormuş."Geldin üstadım! Sözünü tuttun." "Evet" diye karşılık vermiş üstat. "Ama ben buraya daha önce de geldim.Açtım, doyurdun.Susuzdum, şarap verdin bana.Üşüyordum, bedenimi giysilerle örttün. Başkaları için ne yaparsan benim için yaparsın." Adam uyanmış. Mutluluk doluymuş yüreği. Çünkü üstadın kendisine ders verdiğini anlamış. Üstat onu öyle çok seviyormuş ki, derslerin en büyüğünü vermek için üç insan göndermiş. Üstat herkesin içinde yaşar. Açlık çeken birisine yiyecek, susayana su verdiğinde, üşüyeni sarıp sarmaladığında, sevgini sunduğun üstattır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.