
rina
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
477 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
rina tarafından postalanan herşey
-
Yolu yarılayan hanımlara gelsin!!!!Ben çoktan geçtim...ALINTIDIR ben yazmadım,ben yazsaydım .............................. Yolu yarılayan kadın sevgisinde ve öfkesinde cömerttir. *Onunla olan erkeğin her şeye hazır olması gerekir. *'Yaş otuz beş, yolun yarısı eder' deyince şair, yolu yarılayan kadınlar aklıma gelir. *Ne aradığını ya da ne aramadığını bilen kadınlar. *Aşkı, sevdayı mutlaka tatmış olurlar. *Bu nedenle onları yüzeysel duygularla kandırmak mümkün değildir. *Aşkın da aşksızlığın da kokusu bu kadınlara sizden önce gelir. *Ömrünün diğer yarısını kendini geliştirmeye adayacağından bilinçleri doruğa yükselir. *Akıl ve bedenle birlikte girdiği ortama renk ve ışık verir. *Yolu yarılayan kadınlarla kolay ve zor bir hayat iç içedir. *Sevgisinde de, öfkesinde de cömerttir. *Evet anlamına gelen kadınsı hayırlarla kapris yapılmayacağını çoktan öğrenmiştir. *Erkeğin ne ardından gelir, ne de ilerisinde olmak için didinir. *Yan yana ,can cana duruşlar tercihidir. *Bazen bir anne şefkati, bazen de bir aslan kükremesi ile şaşkınlığa çevirir. *Onunla birlikte olan erkeğin her şeye hazır olması gerekir. *Yolu yarılayan kadınlar duygularını yaşamasını bilir. *Davranışları sebepsiz değildir. *Kalbi kırıldıysa ağlar, ağlayışının sebebi erkeğin ona sunacağı sevgi değildir. *Mutluysa kahkahalar atar, gülüşünün sebebi dikkat çekmek değildir. *Seviyorsa kıskanır, kıskanç oluşunun sebebi kendine güvensizlik değildir. *Üzgünse omuz arar, destek istemesi çaresizliğinden değildir. *Suskunsa sebebi vardır, kendi haline bırakılması gerekir. *Yolu yarılayan kadınların hissiyatı kuvvetlidir. *Aldatıldığını sezgilerini kullanarak gün ışığına çıkarır. *Veda vakti geldi demenize bile gerek yoktur. O verdiğiniz mesajı çoktan anlayıp kendi yolunu tutmuştur. *Her gidiş kadını daha da kadınlaştırır. *Gidenin ardından bakacak kadar hayatın uzun olmadığını anlamıştır. *Ve gizem kadına en çok bu yaşlarda yakışır
-
Canım ya kıyamam!...akşam yemekten sonra kahvenin yanıda tadına diyecek yok deseydin teyzenin yüzünü bende görmek isterdim Artık bunları geçsinler, kafalar değişmeli.....Ben bile değiştim artık
-
Eline sağlık kirazcım başarılarının devamını diliyorum.... RİNA
-
Julia Dixon, kazayla anahtarını evde unutup, sokakta kaldığı sırada postacı da ona doğru yaklaşmaktaydı. - Bayan Dixon! Üzgün görünüyorsunuz, bir sorun mu var? - Ne yapacağımı bilmiyorum. Kapıda kaldım. Anahtar evde ve yedeğini bıraktığım komşum şehir dışında. Kocamda anahtar var, fakat o da şehir merkezinde bir otelde konferansa katıldı. Ona ulaşabileceğimi sanmıyorum. Eve nasıl gireceğim? Postacı, kadını sakinleştirmeye çalıştı ve ona bir çilingir çağırmasını tavsiye etti. - Sanırım yapabileceğim tek şey bu, fakat doğruyu söylemek gerekirse, çilingirler dünya kadar para alıyorlar. Oysa şu an üzerimde bir kuruş bile yok. -Buyrun mektubunuzu. Kim bilir, içinde belki sizi neşelendirecek güzel bir haber vardır.. Julia zarflara baktı. Kardeşi Jonathan'dan bir mektup vardı. Geçenhafta onları ziyaret etmiş ve birkaç gün kalmıştı. "Neden bu kadar çabuk mektup yazdı acaba?! " diye mırıldandı Julia. Zarfı yırtıp açtığında, avucuna bir anahtar düştü. Mektupta şunlar yazılıydı; -Sevgili Julia. Geçen Hafta sizde kalırken, siz alişverişe gittiginizde kazayla kapıda kaldım. Komşunuz bana yedek anahtarı vermişti, anahtarı aldım ama geri vermeyi unuttum. Bu mektupta onu da gönderiyorum... ALINTI Kapalı bir kapıyla yüz yüze gelmiş ve kendinizi ümitsiz hissediyorsanız, bilin ki tüm kapılar ZAMANI GELİNCE içeri girebilmeniz için ardına kadar açılacaktır. En koyu Mavilikleri Avucunuza, En içten Mutlulukları Gözlerinize, En derin Sevgileri Kalbinize, Usulca Bırakıyorum.... Mutlu ,Umutlu ve Sağlıklı kalınız.
-
Sevgili cardinall,puzzle'ları birleştirmeyi çok severim büyük sabır ister, son yaptığım puzzle 5000'likti 2 ayda bitirebildim, ama hayata hiç böyle bakmayı düşünmemiştim beni düşündürdüğünüz için teşekkür ederim elinize sağlık sevgilerle RİNA
-
Hahahaha Sanki böyle aşklar kaldı. ...Hadi hadi hadiiiiiiiiiiiiii
-
Yazın beni çok etkiledi Radyacım eline yüreğine sağlık, benimde hala beklediğim biri var ama zaman akıp geçiyor hala gelmiyor yakında bende resimdeki gibi kuruyup kalıcam beni kurutmadan gelsin artık seni seviyorum arkadaşım herşey gönlünce olsun RİNA
-
Tatlım ben cin tonıc içiyorum, hemen sanada hazırlıyorum Radyamıda alalım ne dersin
-
> Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu > sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı… > > Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni > yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık > beni huzursuz ediyordu. > > İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik > anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın > sakinliği, başka bir deyişle vurdum duymazlığı, evliliğimize romantizm > katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı. > > > Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum. > Şaşkınlıktan gözleri açılarak 'niye?' diye sordu. > 'Gerçekten belli bir sebebi yok' dedim, 'sadece yoruldum.' > Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı > daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı > vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki! > > Sonunda sordu: 'seni caydırmak için ne yapabilirim?' > Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. > Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu. > 'İşte mesele tam da bu' dedim. 'Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna > edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.' > 'Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim > için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hattâ > ölümüne mâl'olacak. Bunu benim için yapar mısın?' > Yüzümü dikkatle inceledi ve 'Sana bunun cevabını yarın vereceğim' dedi. > Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu. > > > Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının > üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı. > 'Sevgilim' diye başlıyordu, > 'O çiçeği senin için koparmazdım' Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam > ettim. > > 'Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip > çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem > için ellerime ihtiyacım var.' > > 'Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve > varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.' > > 'Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, > yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.' > > '<Sâdık arkadaşın>ın her ayki ziyaretinde sebep olduğu, karnındaki > krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var.' > > 'Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını > hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikâyeler anlatabilmem için > ağzıma ihtiyacım var.' > > 'Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması > kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında > -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilmem, merdivenlerden > aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin - gençliğinde senin > yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.' > > 'Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o > çiçeği senin için koparırım bir tanem.' > > > Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu. > Göz yaşlarım mektuba düşüyordu. > 'Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok > sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.' > Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu > susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi. > Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği > uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim. > > > Bu gerçek aşktı. > > > > İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler sonra > o heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de hep var > olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz. > > Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil... > Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz... Ama hep oralarda bir > yerdedir. > > Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette > gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi > kalır. > > Hayat tam da böyle bir şeydir. ALINTI
-
Canım ya tabiyki yüzerim ,istersen senin için güneşide batırabilirim. ...güneşin batışını izlerken yanında ne içersin..
-
Çeşmedeyim hayatımın tüm güzelliklerini yaşadığım hatta tüm aşklarımı kapak yaptığım..... Belkide benim için acısıyla tatlısıyla tüm güzelliklerin mekanı.... Güneş batarken hiç güneşin reklerini fark ettinizmi? Ben ettim güneşe her zaman hayranlıkla baktım, Işığıyla,renkleriyle içimi ısıtan o sıcaklığıyla,içine beni alırmısın diye çok dilediğim, O sıcaklığı kimsede bulamadım ,kimse bana o sıcaklığı yaşatamadı, Yaşatmasınıda zaten beklemedim ,ne kadar yaşatabilirki? Hayat çok kısa zaman akıp geçiyor, Arkama dönüp baktığımda kırk iki yıl akıp geçmiş,belkide hayat yolumun çeyreği kaldı , Kim bilir taktiri ilahi'nin kararı..... Şimdi ne yapmalıyım diye çok düşündüm herkes bir koşturmaca içinde, Hayat mücadelesi diye arkadaşlar ,dostlar ,hatta aynı kandan olduğu akrabalar bile aramaz oldu. Hatır nedir bilinmiyor,artık sadece düğünlerde ve cenazelerde buluşuluyor her buluştuğundada arıyacağım deniyor.... Ama ne arayan var ne soran.......................
-
Evettt hem de en cadılarındandır
-
Ah pikado ah!!!! Varmı sizce bence yok,her koyun kendi bacağından asılıyor..sizin finalinizle bitseydi sadece yazılarda kalırdı.Bence gerçek yaşam bu......
-
YAŞAM İKİ ZAMAN DİLİMİ ARASINDA AKIP GİDİYOR, KİMİ ZAMAN SESSİZ, KİMİ ZAMAN İSE BİR ORKESTRA, HEP YAŞAMIN İÇİNDEN KESİTLER ALARAK DEVAM EDİYOR, BİZİM DUYDUĞUMUZ EN ÇOK SES ÇIKARAN ENSTRÜMANLAR OLUYOR , OYSA MÜZİĞİN DERİNLİKLERİNDE , BİNLERCE RİTM VAR, TIPKI SESSİZLİĞİN İÇİNDEKİ SES GİBİ. MELODİLRİN EN GÜZELİNİ DUYMAKTANSA, MELODİLERİN EN GÜZELİNİ SÖYLEYİP, YAŞAMA KATILMANIZ DİLEĞİYLE. SEVGİ VE SAYGILARIMLA. .......RİNA...............
-
Farkında mısın? Bize ait cümleler kurmaktan, Ne kadar da aciz kaldık son günlerde, Bırak, seni seviyorum demeyi, Bir günaydını bile çok görür olduk birbirimize, Tükenen, tükenen sevgimiz mi, yoksa, yoksa dilimiz mi varmıyor? Ne sen bana iyi misin, diyorsun, Ne ben sana bir günaydın. Bıçak açmıyor ağzımızı, farkında mısın? Yavan kelimelere başvurmamız sebepsiz değil, Saçlarımı bile taramıyorum eskisi gibi, Senin ise içinden gelmiyor tıraş olmak, Eskiden, daha zili çalmadan açardım kapıyı, Kokunu ta aşağılardan duydum, derdim, Özledim derdin, Kısar gözlerini ya sen, ya sen, dedim, Öylece sarılıp kalırdık kapı eşiğinde, Of, off. Kaç gecedir koltuğun bir kenarında uyuyup kalıyorum, Romatizmalarım da öyle arttı ki üstelik. Adeta kar yağıyor sol omzuma, Sana ilaçlarımın yerini korkudan soramıyorum, Ya cevap vermezsen, Ya git kendin al dersen, Korkuyorum işte, sevginin tükendiğini bilmekten korkuyorum. Dün ilk defa kahvaltı etmişsin beni kaldırmadan, İlk defa çayı dün, soğuk ve şekersiz içtim. Kaç zamandır adımla seslenmiyorsun bana, Adım ürkütüyor seni, Sen ayrı odadan kalkıyorsun, Ben ta uçtaki odadan Bir suçlu gibi öne eğip başımızı Öylece geçiyoruz birbirimizin yanından, Bir tabloyu oluşturan iki unsur gibiyiz, Senin vurdumduymazlığını, Benim aksiliğim tamamlıyor. Yok, yok bu böyle olmayacak, Ya sen aç kıza telefon, ya ben, İstersen oğlanları sen ara, seni onlar daha bir severler, Bu böyle olmayacak. Kısaca, kısaca ya ben gideceğim, ya sen, Belki de bir zaman ayrı kalırsak, Kim bilir, belki de özleriz birbirimizi, Bugünleri hiç düşünmeden; O hoyrat,o pervasız harcadığımız Aşkımıza nasıl muhtacım nasıl,bilemezsin, Olsun bir müddet yemeği dışarıda yerim, İlaçlarımı masanın üstüne geceden dizerim, Parmağıma ip bağlarım falan, Ya da istersen ben gideyim, gideyim de nereye? Of, off, Galiba yaşlanmamalı insan, yoksa, yoksa suç kadın olmakta mı? Ne yaparım bi başıma ben, Yok, yok sen git kıza istersen. Dün o filmi seyrederken ağladığını gördüm, Sanma ki fark etmedim, Sanki ikimizin son dönemi, Ne kadar açığa vursak ta öfkemizi, Gem vuramazsak da alışkanlıklarımıza, Demek ki bazı şeylerin çok geç anlaşılıyormuş önemi, Bir ara gözüm takıldı, kış oturmuş çökük sakallarına , Benim ise, saçlarım karışmış aklara Hatırlar mısın? İlk yemeğe çıktığımız günü? Nasıl da elim ayağıma dolaşmıştı hani, Hatırlar mısın? Bu berbat halime bi mecal kalırcasına güldüğünü, Şimdi ise bak, yüreğimiz bi mecal, Dağ başı yalnızlıklarına mahkum ettik birbirimizi, Ne zaman biter bu suskunluğumuz, bilmem, Ya, bir ölüm anı çığlılığıyla, Sahi, sahi ben ölürsem ağlar mısın? Bana, bana hiç sorma, Düşünmek bile acıtıyor içimi, Cam kesiği ağrılara gark oluyorum, Hem benim bildiğim galiba, Galiba 'önce kadınlar ölür", O zaman da sen kalacaksın yapayalnız, Ne yapar ne edersin bu koca şehirde? Kim getirir her sabah o çok sevdiğin fırın ekmeğini, Kim sular bahçeyi, Kim budar yediverenleri Ve kim bırakır, Sen daha uyanmadan yastığına en güzel gülleri? Zor değil mi? Yaşamın en zor tarafı işte. Kolay değil alışkanlıklardan bir an için vazgeçmek, Zaten, zaten benim tek alışkanlığım da sensin, Yok, yok senden vazgeçemem. Zaten benim bildiğim; "ilk kadınlar özür diler", Daha bir yakışıyor gibi seni seviyorum demek kadına. Yok, yok bu sabah kalkınca, İlk işim sana sarılıp ve hiç yüksünmeden Ve kırılganlığı bir yana atıp, Seni seviyorum demeliyim, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Günaydın, günaydın, günaydın bir tanem
-
SU OL (gülümse ve sonsuz ol...) Bir an için sen su olduğunu düşün. Su denli özel, su denli yararlı ve su denli çok, tükenmez... İnaniyorum ki gerçekten de öylesin. Ama ister çesmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak; dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın. Yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın. Unutma daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin, gürültünün parçası olursun yalnızca!... Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü "Su nasılsa burada, gerek yok ki suyu kana kana içmeye" diye düşünürler.. Tıpkı, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi! Ormandaki hiçbir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye dek. Hepsi, hep sabahın en sakin anını bekledi; suyun durgun yerlerini bulabilmek için. Gittiler ve sakin sakin gereksinimlerini giderdiler. Onlar için en uygun olan kendi istedikleri zamandı. Sen hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi vazgeçilmez... Ve su gibi yaşam kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol. Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!.. Suysan bir bardağa siğabil ki damarlara girebilesin!.. Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi gerekli ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu da unutma. Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de "kıyametler" koparıcı olabileceğini unutma... Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, yaşam verirsin çevrene. Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan olursun seller, afetler gibi. Tercih elindeydi hep ve hep "senin" ellerinde olacak... Ya tutmayı öğreneceksin dilini ya da hiç durmadan konuştuğun için, yalnızca bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara! Ama yapman gereken şu değil mi? Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini. Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadiğını. Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini... Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin... Konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama en uygun sözcükleri seçmeye çalışacaksın... Yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, zaman yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin " kıyıya yanasmasını" bekleyeceksin!.. Demeyeceksin " Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda!.." Demeyeceksin " Ben aklıma geleni geldiği biçimde söylerim. Karşımdaki de değil duymak değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda.. "Keşke öyle olsaydı. Keske haklı olsaydın, ama maalesef değil... Ağzını açıp "Şelaleden dökülen suyu" içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç?... Ya da önüne çıkan ağaçları bile sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler; beyni olan her canlı gibi! Hadi... Sen şimdi " su olduğunu" düşün ve kendini " su gibi " hisset... Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı... Su gibi yaşam kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu anımsa... Ama yine su gibi " küçük bir bardağın içine" siğdır ki kendini girebilmeyi öğren insanların damarlarına. Yaşam ver... Vazgeçilmez ol.! (Bir arkadaşımın bana gönderdiği bir yazıdır,değerli dostuma!!!diye gönderip beni suyla telkin yapmaya çalışmıştır , bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim ..... TEŞEKKÜRLER DOSTUM ....
-
Hiçbir ilişki sadece mantık üzerine kurulmaz... Aynı şekilde sadece aşk da mutlu olmaya yetmez. İlişki, dünyanın en zor işidir ve uyulması gereken kuralları vardır KABULLEN: İki şeyi kabulleneceksin. Birincisi "aramızda iktidar problemi olmasın şekerim" gibi girişimler tamamen hayalcidir; kabul edeceksin. İkincisi, bir insanın bir başkasını hep aynı şiddette sevmesi mümkün değildir, bunu da kabul edeceksin. İZİN VER: Karşındakinin kendisi olmasına izin vereceksin; en sana uymayan yanlarını bile budamaya kalkmayacaksın. Sen de uyum sağlamak için kendini eksilten bir çabaya girişmeyeceksin. Bu, hiçbir zaman sandığın kadar iyi olmaz; her zaman sandığından kötü olur. BELDEN AŞAĞI VURMA: Hiçbir kavgada, asla belden aşağı vurmayacaksın. Onun kişiliğini yıkacak seyler söylemeyeceksin; onun zaaflarını kavgada koz olarak kullanmayacaksın. Sevdiğin insanla "yenmek" için kavga etmeyeceksin. İKİ KİŞİLİK EVREN KUR: Kanepede uzanıp yaptığınız dedikodularla, komik küçük sohbetlerle sadece ikinizin anlayacağı bir dil ve bu dilin etrafında iki kişilik bir evren kuracaksın. Dünya işleri zaten ağır; sen hafifleteceksin! ONUN TARAFINI TUT: Ne olursa olsun üçüncü kişilerin yanında ve üçüncü kişilere karşı onu tutacaksın! Hiç "objektif" gibi görünmeyebilir bu sana ama zaten ilişki sübjektiftir. YIKILMA: En ölümcül haller dışında hiçbir üzüntünde onun üzerine yıkılmayacaksın. O senin doktorun, psikoloğun değil, sevgilin. Kendi derdini mümkünse kendin halledeceksin. EMEK HARCA: İlişkinin ihtiyaçlarını hassas bir görü ile saptamaya gayret edeceksin. Örneğin onun yalnız kalmaya ihtiyacı varsa, tepesine binip sevgi performansları yapmayacaksın. ÖĞREN: Birlikte yeni şeyler görmeye, öğrenmeye, yeni maceralar yaşamaya bakacaksın. İlişkinin enerjiye ihtiyacı varsa, kendini akışa bırakmayacaksın. ANTRENMAN YAP: Birbirinize çok yapışıp kaldığınız anlarda derhal ufak çaplı tek başına yaşama antrenmanları yapacaksın. Ona da yaptıracaksın! Bu, ilişkiye yeni enerji girişini sağlayacaktır. DİKKAT ET: Bu en önemli emirdir. En önemli şey ilişkiniz değildir. En önemli şey, o ve sensin; ayrı ayrı... İkiniz de birer insansınız.. Onu ve kendini olduğun gibi kabul etmeye dikkat et.. BUNLARI UYGULARSANIZ.....
-
Ne güzel çarşaflar sererdin aşka üstünde serin kanatların yelken açardı bir gün kim bağırdıysa uyandık birbirimizden -deniz bitti, boğuluyorum, camı açsana! Denizin üstünde uyku yasaklandığından beri karadayım, boğulsam da kırpmıyorum gözlerimi her zaman benim gözlerim değil uykusuz görüyorum beni okşayan gözlerindeki geceyi Yakılacak öyle çok sır var ki bu ormanda yine sen tutuştur, yine bir avuç suyun uslandırsın deli çiçekleri ezen kötü sözleri derim ki: - aşk varmış o perinin çırptığı her kanatta! Haydar ERGÜLEN
-
Bana diyorsun ki Nasıl bir martı yavrusunu severse Bana diyorsun ki Nasıl bir midye incisini gizlerse Bana diyorsun ki Nasıl bir arı peteğini örerse İşte öyle büyüyorsun içimde Sevgi yetmez Sevgi yetmez Sevgine saygın yoksa Sevgi yetmez Sevgi yetmez Sorumluluğun yoksa Sevgi yetmez Sevgi yetmez Arada eller varsa Sevgi yetmez Sevgi yetmez Yarından ümit yoksa... Bense diyorum ki Bahçende güller baktıkça güzelleşir Bense diyorum ki Aşk engelleri aştıkça değerlenir Bense diyorum ki Güneş yağmurlar topraktan güllerin Saygı sorumluluk sadakat sevginindir Alıntı Tüm sevenlerin yüreğine!!!!! Yüreğinizden sevgi,saygı ve sadakat hiç eksilmesin.....
-
Teşekkürler Elifcim, yüreğinin güzelliği hiç bitmesin dileğiyle !!!!!RİNA!!!!
-
Şaka şaka sadece yazımda böyle bir mektup...... ama sizinle bir sırrımı paylaşmak istedim..Pollyanna oyunu oynamaktan sıkıldım artık başka bildiğiniz bir oyun varmı ...Ben 6 yaşımdayken annem bana okumuştu, sonra okumayı öğrenince ben okudum, gerçekten çok güzel bir hikaye ama 22 yıldır oynamaktan bıktım...yada size şöyle bir soru sorayım kaç yaşına kadar bu oyun oynanır:) .....RİNA....
-
Biliyorum okumayacaksın, ama yine de yazıyorum. Okumayacaksın, çünkü göndermeyeceğim. Belki masamın çekmecesinde, belki giymediğim bir gömleğin cebinde bulacaklar yıllar sonra. Kimi aşk mektubu diyecek, kimi umut dolu bir mektup... Kimi cümlelerin içtenliğine bağlanacak, kimi soruların sertliğiyle irkilecek... Eski bir kâğıt olacak şu an elimde tuttuğum kâğıt şüphesiz. Bazı harfler okunmayacak, bazı soru işaretleri de öyle. Kimi sorularım yargı gibi anlaşılacak. Kimi noktalarım da silinecek. Bitmemiş cümleler kalacak yıllar sonra, bugün bitirdiğimi sandığım pek çok hatıradan geriye... Seni mutlaka merak edecekler. Seni suçlayanlar çoğunlukta olacak. Benim kendimi suçlayan ifadelerimden bile bana acıyan çıkacak. Senin güzel olduğuna hükmedecekler hemen. Güzel değilsen bile alımlı olduğunda hemfikir kalacaklar. Seni sevdiğimi tartışmayacaklar bile. Ama senin beni sevip sevmediğin konusunda birbirlerine girecekler. Sen okumayacaksın, ama okuyacakmışsın gibi yazıyorum yine de. Okumayacaksın, çünkü göndermeyeceğim. Yazdıktan sonra yırtıp atmayı da düşünmüyor değilim. Yakmak, aklımdaki bir başka çözüm. Ama hayır, saklayacağım. Okumayacak olsan da kelimelerimi sevdiğini biliyorum. Sevdiğin için, benim sana bir şeyler yazdığımı hissedeceğini biliyorum. Ben yazarken içinin ürperdiğini, gülen yüzünün hüzünlendiğini, konuşan dilinin suskunlaştığını, aklının karıştığını, kalbinin küt küt attığını hissediyorum. Belki sırf bu yüzden yazıyorum. Yazmıyorum da sanki sana dokunuyorum. Sanki kâğıdı katlamıyor, sana sarılıyorum. Mektubu saklamıyorum da sanki seni unutmaya çalışıyorum. Hayır, okumayacaksın. Okumayacaksın çünkü göndermeyeceğim. Göndermeyeceğim, çünkü adresin yok. Belki postacıya tarif etsem bulur seni. Ama önce beni çok iyi tanıması gerek. Benim de onu. Tanıması yetmez anlaması da şart. Benim de onu. Benim için senin ne anlam ifade ettiğini iyi bellemesi gerek. Bellemeli ki seni bulabilsin. Bellemeli ki seni bulmak ayaklarını yormasın, aklını usandırmasın. Ama göndermeyeceğim bu mektubu. Okumayacaksın. Bu mektubu göndermeyeceğim. Çünkü sahibini bilmiyorum. Seni seviyorum ama kimsin bilmiyorum. Ne yüzünün şekli, ne sesinin tonu, ne oturduğun evin manzarası. Hangi vurguyla çıkar ağzından sevgin ve öfken? Hangi renkleri seversin? Yemek önüne gelince elin gayri ihtiyari tuzluğa gider mi? Bulmaca çözerken en çok hangi soruda takılırsın? Büyüyünce ne olacağını söylemiştin küçükken? Telefon gelince koşar mısın? Mektup alınca ne hissedersin? Seni korkutan bir kapı zilinin sebebi olmak istemem. Hayır göndermeyeceğim. Bu mektubu okumayacaksın. Çünkü ben ne istediğini bilmeyen biriyim. Ayaklarım yere sağlam basmaz asla. Kararlılıklarım yoktur, asla ama asla diyeceğim prensiplerim de. Kalabalıklar içerisinde kolay seçilmem. Kütüphanelerin en dikkat çekmez kitabıyımdır. Bazen öyle korkak, bazen öyle sıradan, bazen öyle ufak tefeğimdir ki... fark edemezsin beni. Bu mektubu göndermeyeceğim. Çünkü ben yokum. Göndermeyeceğim... Çünkü sen de yoksun
-
İhanetin adı göçmen bir kuşa verilmiş, Sadakatin adı ise; bir serçeye Göçmen kuş bütün bahar ve yaz boyunca Küçük köyün üstünde uçmuş serçeyle beraber Küçük sinekleri, kurtları yemişler, Kış yağmurlarıyla şaha kalkmış, derelerden su içmişler. Masmavi gökyüzünde dans etmişler, Çiçek açan ağaçlara konup, papatya tarlalarında gezmişler... Birbirlerine söz vermiş kuşlar; Ayrılmayacağız diye. Ama kış gelmiş, Göçmen kuş adına yakışanı yapmaya kararlıymış, Serçe ise her zamanki gibi sadık Ama sevgi de yabana atılmaz bir gerçek. Ayrılık acı, ihanet kötüymüş serçe için Yaşamaksa önemli imiş göçmen için. O, baharların tatlı eğlencesiymiş sadece Gel demiş serçeye benle beraber... Başka bir bahara uçalım. Serçe ise burda bekleyelim demiş yeni baharı Ama kış acımasızdır. demiş göçmen, Yaşayamayız burda, aç kalır üşürüz Serçe hayır demiş korunuruz kötülüklerinden kışın beraber Göçmen inanmamış serçeye hayır demiş gidelim. Serçe için gitmek nasıl bir ihanetse yaşadığı yere Kalmakta aynı şekilde ihanetmiş sevgiliye Ve karar vermiş sevgiyi seçmiş Uçacakmış yeni bir bahara... Göçmen ve serçe çıkmışlar yola, Ama serçe zayıfmış, onun kanatları uzun uçuşlar için değil. Dayanamayacakmış bu yola Oysa göçmenin kanatları güçlüymüş Çünkü o hep kaçarmış kışlardan Hep gidermiş zorluklarından kışın yeni baharlara Bir fırtına yaklaşıyormuş. Göçmen hızlı gidiyormuş fırtınadan, yakalanmayacakmış Ama serçe iyice zayıf kalmış, yavaşlamaya başlamış Göçmene duralım demiş artık. Biraz dinlenelim Göçmen itiraz etmiş, fırtına demiş, ölürüz. Serçe çok fırtına görmüş, kurtuluruz demiş. Ama göçmen yürü demiş serçeye birazdan okyanuslara varacağız Serçe sevgisine uymuş ve peşinden son bir gayretle gitmiş göçmenin Birazdan varmışlar okyanusa Kurtuluşuymuş bu büyük deniz Göçmen için çok iyi bilirmiş buraları Ama serçe ilk kez görüyormuş ve sanki Gökyüzünden daha büyükmüş bu yeni mavi Serçe artık dayanamıyormuş, Son bir sevgi sesiyle seslenmiş göçmene Artık gidemiyorum.... Göçmen serçeye bakmış, Bakmış ve devam etmiş........ Okyanus çok büyükmüş, serçe ise çok küçük Serçenin sevgisi de çok büyükmüş ama göçmen çok küçük... Mavi sularında okyanusun bir minik SADAKAT ... Yeni bir baharın koynunda koca bir İHANET... ALINTI...
-
..........Övmeli alem içinde,başbaşayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisinki ona övdüğündede sövdüğündede bunun iylikten olduğunu bilmelisin. İşte budur diyorum. (GÜVEN).................Teşekkürler...
-
Sevgimizi belli edelim ki, sevdiklerimiz sevildiklerini anlasın....
rina şurada bir blog başlığı gönderdi: rina's Blog
KÜÇÜK çocuk okuldan gelir gelmez holün sonundaki odaya doğru gitti. Ve duvarın dibinde duran tabureye çıkarak, kapının üstündeki camlı bölümden baktı. Babacığı her zamanki yerinde, eski bir sedirde oturuyordu. Önünde de birkaç tane içki şişesi vardı. Sedirin üstüne yayılan örtü, sigara yanıklarıyla yer yer delinmiş, dökülen sıvılarla rengini kaybetmişti. Köşedeki televizyon yine açıktı, babası ona bakacak durumda olmasa da... Küçük çocuk okula yeni başlamıştı. Buna rağmen kontrol görevini, büyüklere taş çıkartacak bir şekilde yapar, bu işe her şeyden fazla önem verirdi. Çünkü babası sızınca sigarasını elinden düşürür, bazen üstünü başını, bazen yorganı, bazen de yerdeki kilimleri yakardı. Üstelik de her yere alkol bulaştığından, o zamana kadar bir yangın çıkmaması, mucizeden başka bir şey değildi. Babası için ettiği dualar, daha yangın çıkmadan onu söndürüyordu. Küçük çocuk kontrol işlemini, kapının üstünden yapmak zorunda idi. Çünkü içeri girse çok kötü azarlanır, duyduğu üzüntüden, o günkü hiç bir dersine çalışamazdı. Anneciği "geçim işi"ni üstlenmişti. Sürekli olmasa da, haftada birkaç gün temizliğe giderdi. Küçük çocuk bu günlerde babasına daha fazla ihtimam gösterirdi. Holün duvarındaki sarkaçlı saatleri, ona görev vaktini bildirirdi. Buçuklarla birlikte, bu da yarım saatte bir demekti. İkide bir yerinden kalkmaya üşense de, babasına duyduğu sevgiden ötürü, bu işten asla şikayet etmezdi. En büyük üzüntüsü ona yaklaşamamak, bir kerecik bile okşanmamaktı. "Tek çocuk çok kıymetlidir." diyenler, bu bakımdan kesinlikle yanılıyordu. Babası, yıllar boyu kapandığı odadan sadece tuvalet ihtiyacı için ayrılır, daha sonra hiç bir mekâna uğramadan, âdeta koşarcasına geri dönerdi. Küçük çocuk kapının açıldığını duyunca aceleyle koridora fırlayıp, babasının kendisiyle konuşmasını, hatta bazen rüyasında gördüğü gibi, sarılarak öpmesini beklerdi. Fakat ondan sadece tek bir kelime duyardı: "N'aber?" "İyiyim babacım!." derdi gülümseyerek ve sevgisini gönlüne hapsederek... ... Çocuk bir gün yine okuldan döndüğünde, kontrol vazifesini yapmak istedi. Fakat çıktığı taburenin bir ayağı aniden kırılınca, kapının pervazına asılı kaldı. Ellerini bırakarak aşağı atlaması, onun için son derece basit bir işti. Fakat tabure devrilip tersine dönmüş, sivri bir kama şeklinde kırılan ayak, tam atlayacağı yere gelmişti. Çocuk o şekilde sallanıp durmaktayken, babası sesleri duyup dışarı çıktı. Ve tabureyi bir kenara ittikten sonra, oğlunu bel kısmından sıkıca kavrayarak: "Ellerini bırak!." diye bağırdı. "Merak etme seni tuttum, düşmezsin." Küçük çocuk, bu sözleri hiç duymamış gibiydi. O şekilde beklerken: "Bırak, bırak, korkma!." diye tekrarladı babası. "Seni çok sıkı tuttum, endişelenme!." Çocuk, ancak kendisinin duyacağı şekilde: "Gücüm tükenmeden bırakmam babacım!." dedi. "Çünkü bana ilk defa sarılıyorsun