rina tarafından postalanan herşey
-
Güne güzel başlamak....
Sevgili Aries, Ayabakkabı alma zamanı geçtimi foruma geleyimde alalımm... Aman forum yalnış anlaşılmasınn alışveriş merkezidir
-
Güne güzel başlamak....
Tesekkur ederim gun.dem.... ayakkabıyla başladıkkk şapkaya kadar yolu var değilmii
-
GÜNAYDIN
Hoşbuldum tatlım Sevgimle kalllll
-
Güne güzel başlamak....
Aşklar da ayakkabılar gibidir... Bazıları çamur yağmur, toz, toprak, kar, buz gibi her türlü "kötü hava" koşullarına dayanıklıdır. Bazıları ise ummadığınız kadar kısa zamanda çabucak "yamulur" ilk yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup" gider. Aşkları da ayakkabılar kadar "itinayla" seçmezseniz, tipki ayağınızda olduğu gibi yüreğinizde NASIR oluşabilir. Dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiğiniz için "zamanla açılır" diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" başlar. Ruhunuzu daraltan bir aşk içinde yalnızca fiziksel beğeniye kapılıp "zamanla düzelir" diyenlere kanarsanız, yine zamanla içinizdeki olumlu duyguların "çarpıldığını" görebilirsiniz. Aşık olabileceğiniz insan türü, tıpkı ayakkabılar kadar değişik stillerde, farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir".... Aşkı bir çesit serüven olarak "spor" gibi yaşayanlar, aynen "spor ayakkabı" gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar. Tersine aşkta tutucu ve istikrarlı olmayı benimseyenler "klasik ayakkabı" gibi muhafazakar çizgiler taşıyanlara tutulurlar. Dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eğlence zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır. "Bez" ayakkabılar gibi kısa ömürlü "tatil aşkları" ise hemen herkesin kişisel tarihinde mevcuttur. "Marka" ayakkabı alır gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan" aşıklar görürsünüz. Katı plastikten "yağmur çizmesi" edinir gibi mantık süzgecinden geçirip "işe yarar" biçimde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz. Ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı"olup evine sayısız çeşitte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik" türde aşklara da zaafı olduğu söylenir. Evet aşk "ayakkabıdır". Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor" kullandığınız zaman kolayca eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen göstermediğiniz zaman kısa sürede "eskitirsiniz". Ve nasıl ki "delik" bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde yalnızca "bir miktar" ömrünü uzatmış olursanız; "delik" bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır"! ALINTI...
-
GÜNAYDIN
Ay ben bu güzel resmi sonradan gördümm çok hoş gun.dem oynayan sari papatyalar
-
GÜNAYDIN
Her yeni bir gün güzel umutlara vesile olsun ... Merhabalar Sevgili Ariesss ve gun.dem yüzünüzden gülücükler eksik olmasınn Aman efendimm birvarmışhiçyokmuş yine döktürmüssünüz sizede umutlarla dolu çok güzel bir gün diliyorum.... Sevgiyle kalınızz
-
HAYAL İŞTE...
Teşekkurlerr bircemmm biliyorummm tatlımmm sende unutma olurmu Sevgimle kalllll
-
HALBUKİ SÖYLENMEMİŞLERDİR İNSANIN CANINI ACITAN...
Sevgili Superficielle; Her yaşananın ayrı bir güzelliği var değilmi, hayat devam ediyor acısıyla,tatlısıyla .... Ben teşekkur ederim gönül sayfamı ziyaret etmenize... sevgiyle kalınız ..
-
HALBUKİ SÖYLENMEMİŞLERDİR İNSANIN CANINI ACITAN...
Teşekkurler efendim... yok sizin dağarcığınızda vardırr tükenmezz o güzel sözlerr.... kuzum haşiye ne demek bağışlayınız cahiliğimi...
-
Ha ha ha ha ha hapşuuuuuu
Sevgili Mouchette; Çok yaşa iyi yaşa insallahhh ..... Geçmiş olsunnnnnn.. Vitamin, mineral ve antioksidan deposu meyve, adeta her derde deva... Sağlıklı yaşam için son trend: NAR SUYU Afiyet olsunnn.....
-
HALBUKİ SÖYLENMEMİŞLERDİR İNSANIN CANINI ACITAN...
Sevgili Ariess.. Teşekkur ederimm.....
-
GÜNAYDIN
Merhaba Aries; Güzel bir hafta geçirmen dileğiyle Sevgiyle kalllllll.....
-
GÜNAYDIN
Günaydınnn ..?..dem; Güneşin hiç solmasın insallahhh.....
-
GÜNAYDIN
Sevgili Dayı; Günaydınlar
-
GÜNAYDIN
Günaydınnn efendimmm; Merhabalar... Teşekkurlerrr çok naziksinizz
-
HALBUKİ SÖYLENMEMİŞLERDİR İNSANIN CANINI ACITAN...
İçimde bir kiz çocuğu oturtmuşlar İçimde yüreğimin taa şurasina bakin ağlıyor! Susturamıyorum onu! İçimde bir hüzün saklanmış.. Çıkaramıyorum! Kiz çocugu ile öyle özleşmiş ki.. Hüzün o kiz çocuğuna öyle yakışmiş ki, Ayrılamıyorlar sanki... Duyuyor musunuz..? Hıçkırıklarını..? Nasıl da sessiz ağlıyor duyuyor musunuz..? Duymuyor musunuz? Fakat nasıl olur? Nasıl duymazsın? Baksana hıçkırıklara boğulmuş ağlıyor..? Göremiyorsan gözlerime bak..! Gözlerimde ki mateme hüzne şahit ol..! Görmesini bilen gözler baksın bana..! Sahte gözlerle bakmayın bana..! İçimdekini görebiliyorsanız bakın..! Göremiyorsan zaten körsün demektir!! Bir akıl verin içimdeki kız çocuğuna.. Onun anlayacağı biçimde söyleyin ama.. Bağirmadan.. küsmeden.. incitmeden konuşun onunla.. Ağlamasin artık.. çok sevdiği hüznü yollasın.. Yetmedi mi konuk ettiği biraz da mutluluk girsin aşk penceresinden..! Aşkın kokusunu,hasretini bu kadar yürekten yaşarken.. Mutluluğun güneşi girsin yüreğime! Yeter artık matemin cemalini ezberledim..! Susturun içimdeki ağlayan kiz çocuğunu Baksanıza hala ağlıyor.. Susmuyor.. Susturamıyorsunuz.. İste ağlamak üzereyim Size susturun demiştim.. Şimdi içime dolan yaşlar benim gözlerimden süzülecek Ve siz yine sadece izleyeceksiniz..! Yine ben ve o içimdeki kız çocuğu kalacağız.. Yapayalnız Hepiniz gidin..! Hüzün bize yakışıyor işte görüyorsunuz, Anlamıyorsanız niye geliyorsunuz yanımıza, Bırakın.. gidin her zaman ki gibi Matem Kafesine hapsolmuş bir yürek var biz de, Mutluluğun baharını bilmez bizim yüreklerimiz, Yaşamak nefes almaktır bizim için, Anladınız artık değil mi? O halde gidin..! Bırakın bizi..!! Sizin anlayamayacağınız bir biçimde sesleniyoruz size Susarak haykırıyoruz.. Anlamıyorsunuz değil mi..? Susarak haykırmak ne aci yaşadınız mı hiç? İçinizden hanginiz benim kadar yaralı.. Hangi karanfil var ki benim gibi boynunu büker.. Terk edilir.. Yalnızlığa gömülür.. Siz yakıştıramadınız ama,yalnızlık mutsuzluk bize ne kadar yakışıyor baksanıza.. İçimdeki kız çocuğu hala ağlıyor.. Susturamadınız... Artık uğraşmayın..hıçkırıkları durdu.. Sadece sessiz sessiz ağlıyor.. Birazdan yine susacak bu kiz çocuğu.. Gözlerinde bir matem, Yüreğinde bir hüzün kalacak... Gökyüzüne bakacak nefes aldığına şükredecek Bir karanfil daha yeşertecek kalbinde Taa ki yine o karanfil boynunu bükene kadar Ağlamayacak.. Sonra..içinde biriken bu ağlamalar bir volkan olacak.. İçinde kabuk bağlayan yaralar oluşsun Oluşsun ki bir dahakine hepsi birden kanasin İçinin kan ağlaması gibi.. Siz de izleyin..! Her zamanki gibi ! Ama bir gün.. İsyan edecek bu küçük kız çocuğu Bir gün patlayacak.. hepinize haykıracak.. Anlamadınız diyecek.. haykırdım Hıçkırıklara boğuldum Ama gelmediniz.. anlamadınız diyecek... Sizler yine aptal aptal yüzüne bakip Neyin var diyeceksiniz.. HALBUKİ SÖYLENMEMİŞLERDİR İNSANIN CANINI ACITAN... bunu asla anlamayacaksınız... ALINTI...
-
Güne güzel başlamak....
MÜSLÜMAN’A HARAM” ÇEŞMESİ Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı”, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: “Her kula helâl, Müslüman’a haram!..” Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye... Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzûra getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dîni İslâm, ahâlisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla!.. Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?..” diye çıkışmışlar adama. Adam: - “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…” dedikçe kadı kızmış: - “Ne delili, ne ispatı?.. Sen fitne çıkardın, Müslüman ahâlinin huzûrunu kaçırdın, katlin vâciptir!” demiş. Demiş ama, bir yandan da merak edermiş: - “Nedir gerekçen?..” diye sormuş. Adam: - “Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş...Padişah da sinirlenmiş ama, diğer yandan o da meraklanırmış: - “De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?..” Adam, başı önünde konuşur: - “Delilim vardır, lâkin ispat ister.” - “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?..” - “O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultânım…” - “Eeee?!..” - “Sultânım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…” Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Mûsevîler, “ne oluyor, bu ne zulüm?.. Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masûmdur, gerekirse kefâlet ödeyelim...” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş… Bir hafta dolunca, adam: - “Sultânım, artık bırakmak zamanıdır” demiş.Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler… Az zaman geçmiş ki, adam: - “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultânım” demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar... Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine... Sultan: - “Bitti mi?..” demiş adama. - “Sultânım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş. - “Şimdi nedir isteğin?..” - “Efendim, pâyitahtımız Bursa’nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimat edilen âlimini alınız minberinden…” Adamın dediğini yapmışlar, Ulu cami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler...Ve ne olmuş bilin bakalım?.. Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz?.. Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış... Geçmiş bir hafta, “nerde imam” diye gelen-giden yok!.. Aptal ve câhil bir imam tâyin edilmiş yerine, ne konuştuğunu kendi kulağı duymayan tam yobaz cinsinden biri… Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derdest edilen koca âlim için: - “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…” - “Kim bilir ne halt etti de tevkif edildi!..” - “Vah vaah!.. Acırım arkasında kıldığım namazlara…” - “Sorma, sorma...” Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş: - “Eee, ne olacak şimdi?.. Adam: - “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.” “Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş: - “Ey büyük Sultânım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?..” Sultan acı acı tebessüm etmiş: - “Hava bile haram, hava bile!..” demiş... H. İKBÂL
-
GÜNAYDIN
Günaydınlar.. "MERHABA" Merhaba demek ne demek? Hiç düşündünüz mü? Ya da bilen var mı içinizde? '' Merhaba '' ne anlama geliyor diye? . . Çok ilginç bir o kadar da hoş ve sıcak bir anlamı varmış meğer . . . '' Merhaba '' aslında farsça kökenli olup '' benden size zarar gelmez '' anlamına geliyormuş . Çok hoş değil mi? Bunu öğrendikten sonra karşımdaki insana merhaba demek daha bir anlamlı oldu benim için... Bu mesajı okuyan herkese benden " Merhaba ''.
-
HAYAL İŞTE...
HAYAL İŞTE… Bazen diyorum ki hayat bir yerlerde tıkandığında hayatın da bilgisayardaki gibi bir reset düğmesi olsa ve hayatı resetlesek… Tıkanıklığı, donukluğu ortadan kaldırıp yeniden başlasak… Bazen güzel bir kesit yakaladığımızda sağ tıklayıp kopyalama işlemini gerçekleştirerek hafızamıza yapıştırsak, varsa hafızamızda kötü anılar onları da silip geri dönüşüm kutusuna yollasak… Arada bir geri dönüşüm kutusunu boşaltsak… Geri dönüşüm kutusunda silinenlerin nereye gittiğini bilmediğimiz gibi kötü anıları da bilinmeze yollasak… Bilgisayarımızın sabit diskinde biriken gereksiz dosyaları temizleyen programlar gibi, beynimizde ve yüreğimizde biriken gereksiz bilgileri, yırtık ve sökükleri temizleyen bir program olsa… Vücudumuza giren ve bizleri haftalarca yataklara düşüren virüs ve solucanları temizleyen bir anti virüs programımız olsa… Bazen de hayat, bir yerlerden kopuyorsa ve boğuyorsa bizi; resetlemeninin de bir anlamı olmuyorsa, gidip bir format attırsak… Yeniden, yepyeni geçmiş sıkıntıların sıfırlandığı taptaze bir hayata başlasak… Hiç yaşanmamış, yeniden doğmuş gibi…
-
GÜNAYDIN
İyi pazarlarr Günaydınlarr Biraz geçmi olduuu
-
SEVİYORUM SENİ ...
YÜREĞİNİZE ,KALEMİNİZE SAĞLIK BU KADAR MI GÜZEL YAZILIRRR..
-
Güne güzel başlamak....
Teşekkurler tatlımmm çok tatlıı yaa
-
Güne güzel başlamak....
Mutlaka seversin” dedi yakamoz… Öyle ya da böyle birini mutlaka seversin… İnsan olmanın, var olmanın, yaşadığını hissetmenin, bir şey olduğunun farkına varmanın en üst düzeydeki fiilidir sevmek… “Mutlaka seversin” dedi gökteki ay bir hilal… Sanal ya da gerçek birini mutlaka seversin... Kendini gerekli hissetmenin, anlamlı bir varlık olduğunu fark etmenin, yaşama sevincinin hücrelerinde dolaştığını kavramanın en üst düzeydeki sözcüğüdür sevgi… “Mutlaka seversin” dedi martım… Doğru ya da yanlış birini mutlaka seversin... Kendini çocuk gibi hissetmenin, hüznünü bir Eski Yunan tragedyası gibi, ne seni SEN gibi yaşayabilmenin, isteğin, arzunun, yoğunlaşmanın ya da buharlaşmanın çağrısına kaptırabileceğin en üst düzeydeki duygudur aşk… “Mutlaka seversin” dedi yıldızlar… Kalıcı ya da geçici birini mutlaka seversin… Sevgisiz yaşanmaz... Sevgi zorunlu bir ilişki biçimi... Her zaman çakışmaz, bazen seven oluruz bazen sevilen… Sevenin bir başkadır, sevdiğin bir başka… Bir ilişkinin ortasında bazen seven oluruz bazen sevilen... Hangisi olmak isterdiniz? Seven mi, sevilen mi? Hafife almayın, çok ciddi sorudur… Tayin edici derecede mühim bir sorudur… Hayatta en az bir kez her insanın kendisine sorması ve cevabını dürüstçe vermesi gereken bir sorudur… İnsanin kendisini tanımlaması gereken bir alandır... Bir ilişkinin gidişatını belirleyen en önemli yol ayrımlarından biridir… Kimileri sevmeden yapamaz, eksik hisseder kendisini, kimileri sevilmeden… Tabii ki çakışırsa müthiş bir şey olur, daha büyük bir keyif düşünülemez, ama gerçekçi olmak gerekir, her zaman çakışmaz, bazen seven oluruz, bazen sevilen... İnsan sevmeden yaşayamaz... Aslolan sevmektir… Karşındakinin ne düşündüğünün zerre kadar önemi yoktur... Sen varsın, sen yaşıyorsun ve birini seviyorsun, için üşüyerek seviyorsun, kendin için seviyorsun… Karşılık görmenin istatistikî bir anlamı yok… Kimse karışamaz, kimse engelleyemez, kimse anlayamaz, kavrayamaz... Deli gözüyle bakarlar size, sevdiğiniz insan bile… Doğrudur, siz delisinizdir… Zararı kendisine dünya güzeli bir delisinizdir… Kimsecikler ulaşamaz size. Kendiniz için seversiniz... Karsınızdaki sizi ayni ölçüde sevmiyordur, belki de hiç sevmiyordur ama sevilendir, gıkını bile çıkarmaz... Siz onu kendi istediğiniz gibi seversiniz, kendi bildiğiniz gibi… Sevme ilminin bütün inceliklerini gösterirsiniz… Öldüresiye seversiniz… O sizi sevmez ama hayranlıkla izler… İnsan sevilmeden yaşayamaz... Sevilmek var olmanın anlamıdır... Birinin sensiz yaşayamayacağını, senden vazgeçemeyeceğini içinde hissetmesidir… Birinin bütün dünyasını senin üstüne kurmasından daha güzel bir şey olabilir mi? Güvenle bakarsın hayata… Bilirsin ki, o seninle vardır, sensiz yoktur... Elbette içinde bir boşluk hissettiğin zamanlar da olur, sen de sevdiğin biri için deli olmak istersin… Ama senin için deli olan biri varken, sevildiğin bir ilişkiye riske atmaya değer mi diye sorarsın kendine… İkircikli kalırsın… Kendini doğruladığın, kendini iyi hissettiğin bir ilişkiden, sevilen olmaktan vazgeçemezsin... Hep ararsın sevilen olmayı... Düşünülmeyi, aranmayı, hediyelere boğulmayı, zor anlarında hep o birinin yanında bulunacağını bilmeyi istersin… Bir kere sevilen oldun mu, bir daha asla sevilen olmaktan vazgeçemezsin… Şu ya da bu şekilde, sevmeden ya da sevilmeden yaşanmaz... Hayatin renkleri, şarkıları, kelimeleri, kokuları, zevkleri, duyguları uçar gider elinden... Dımdızlak kalırsın ortada… Bakarsın aval aval ben bu dünyaya niye geldim diye… Bir kez bile deliler gibi sevmeden, hatta karşılık görmeden deliler gibi sevmeden, bir kez bile deliler gibi sevilmeden, karşılıksız sevilmenin hazzına erişmeden bu dünyadan çekip gitmek olacak şey değil... Böyle düşünürken bu ıssız bu sessiz dragosun yosun kokan şehrinde, zamanda nasıl geçiyor ahhhh bi bilsem sevgili martım… Hafif bir rüzgâr esiyor bak… Kabarmış tüylerinde yumulmuş geceye iki kumru… Pencerede kesikti rüzgârın sesi ama nasıl estiği belliydi ağaçlarda… Sıcaktaydım, kumruları kıskanırcasına da uykusuz Sancılıydı gece… Uzundu ve saatler teke düştükçe, yaklaşan sabah hep yabancı ederdi beni kendime... Hayallerimin kırıklarını toplayan yastığa bıraktım saçlarımı… Kanatırdı düşlerimi kesikleri, uykusuzluğuma batardı… Yanaklarımda mevsim soluğu, gözlerimde yıldız kırıkları… Parlak ve ıslaktı bakışlarım… Kirpiklerim öpüşmüş ve saçlarımda örülüydü yarına dair umutlarım… çiğ damlacığı gülkokulu ellerim… Savrulan dalları izledim saatlerce Uyanmayan kumruları... Rüzgârı bekledim, belki gider… Ve giderken saçlarımın altındaki gizli acıları savurur sandım... …ellerinin akışını düşündüm saçlarımda ve ellerimde bıraktığın yalnızlığı... Günebakanların eğilişini getir aklına Hangi eylül, nisan kokmaz ki? Şiirler bile daha soğuk bu mevsimde… Güneş daha paslı, mavi daha donuk... Uzandığımda tutacağımı sandığım - sen – Oysa hiç olmamışsın bende… Gidişlere alışkınım aslında sen hep kalmalıydın… Bilmedim isyanım sensizliğe mi, gidişlere mi? Hangi hayal gerçek olur ki? Hele ki adı aşksa ve hele ki imkânsızsa... Üşüdüğüm yatağımda çöl düşümsün… Kan ter içinde karşılarım bu yüzden sabahları… Rüzgâr hala penceremde, kumrular uykuda… Kum gözlerini düşündüm… Yosun kokan deniz kıyısından Bakışlarında sızan kanamayı… dragosun ağaçlarının gölgesinde açılsın esmer teninde bana ait dokunuşlar… Dağılsa şu kızıl bulutlar pencerede… Hani boşalsa yağmur, saklasa yaşlarımı Kime zarar… Yedinci mevsimin, yedinci katındayım… Aşk çiçeğimdi yediverenler… Onlar bile yangında şimdi… …kanıp hazana teslim olan kızılyapraklardan… Salıncak kuruyorum dolunaya… Kumru kanatlarına ben de yumsam başımı, uyur muyum? Öfkemi sakladım çöl kaktüslerinde… Özlemlerim kanadıkça açtı dikenlerinde kırmızılarım… ”kırmızı” neydi… Kim bildi… Şu rüzgâr kapımın önünden süpürse yalnızlığı… Yaprakların çırpınışları dursa… Ve beşik olmasa dallar kuşlara… Uçsalar gündüz gibi… Gecenin sessizliği bozulur mu sahi? Korkularım yaklaşır mı duvara vuran gölgelerle… Çıtırtılarda gümbürder mi yüreğim? Soluğumdan bile ürker miyim? Gün yüzüme vurur mu yalnızlığımı geceyi sarmalarken? Son ateş böceklerini sakladığım kavanoz… Ağustosun küllerini barındırır aslında Sönüklüğü bu yüzdendir gecenin… Kayboluşum bu yüzdendir... Ne bir daldan seyir eyleyeceğim mevsim... Ne uykusuzluğumu paylaştığım –sen- varsın… Sarı bir yorgan çekiyorum bahar sevişlerinin üstüne… Yaz zaten sahte sıcak… Tek gerçek, penceremdeki rüzgâr Eşini bulan kumru Kabarmış tüylerinde huzurlu uyku… Uykusuzluğum neden sence, ben bilmiyorum… Cevap vermiyor saatlerdir fısıldayan yapraklar… Yedinci mevsimin son tangosu… Ve ilk kez dans ederken ayağım kayıyor… Hangi yıldız taşır beni, dilek yağmurlarına? Kanat germeye başladı kuşlar… Gün eteğinin altına almaya başladı geceyi… Uyumak istiyorum… Sadece uyumak… Kum gözlerinde, yummalıyım gözlerimi… "kum gibi" Nasılsa sen beni uyurken seyredersin.. Ve alnıma bırakırsın sıcak buseni martım… Ç ö l d ü ş ü m... Eylül yağmurlarını aş da g e l... -d- üşüyorum Bir gecem olsa seninle... Düş ötesinde… Hangi yıldız taşır beni, dilek yağmurlarına? “Mutlaka seversin” dedi yakamoz… Öyle ya da böyle birini mutlaka seversin… İnsan olmanın, var olmanın, yaşadığını hissetmenin, bir şey olduğunun farkına varmanın en üst düzeydeki fiilidir sevmek… Ya sen sevmeyi bilirmisin… ? martım...
-
Gerçekten Sevmek.!.
O durmadan kaçıyor; Sen ardından gitmiyorsan; O günün her saatinde saklanıyor, Sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan; O sana acıların en büyüğünü tattırıyor, Sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan; Boşuna aldatma kendini, Onu sevmiyorsun demektir. Elindeki içki kadehinde, Dudağındaki sigarada , Okuduğun kitapta, Mırıldandığın şarkıda, Söylediğin şiirde, Gördüğün rüyada Ve yaşaman icin Ciğerlerine doldurduğun havada O yoksa; Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan; Onu sevmiyorsun demektir. Renkler onunla değerlenmiyorsa, Örneğin; onsuz kırmızı kırmızılığının, Mavi maviliğinin farkında değilse, Beyaz yalnız o giydiği zaman Güzelliğini haykırmıyorsa, Sabahları onu görünceye kadar Güneş doğmuyorsa Ve onsuz gökyüzü geceleri Aya, yıldızlara hasret değilse Onu sevmiyorsun demektir. Sokakta gördüğün her yüzde Ondan birşeyler aramıyorsan, Güzel bir manzara, Hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa, Uykudan uyandığın zaman Yaşamakta olduğundan önce Onu hatırlamıyorsan, Omuzlarına dökülmüş saçları, Bir sis perdesinin ardında Her zaman gülen, Işık sacan gözleri Aklına gelmiyorsa, Durup durup avuçlarının Sıcaklığını özlemiyorsan; Onu sevmiyorsun demektir. Dünyada yaşıyan öteki insanların Senin için hâlâ bir değeri varsa , Ona karşı tutumunu Toplumun köhne ve manasız Kurallarına göre ayarlıyorsan Ve açık açık Sanki var olduğunu haykırırcasına Sevgini söylemiyorsan; Onu sevmiyorsun demektir. Yok o senin icin Herşeyden değerliyse, Gözünü yumduğun anda Onu görebiliyorsan, O bütün şarkılarda, Bütün şiirlerde, Bütün resimlerde ise, Ona muhtaç olduğunu Söylemekten utanmıyorsan, Senin içten ve büyük sevgine Karşılık vermiyeceğinden Korkmuyorsan, Bütün bencil duygularından Sıyrılabilmişsen Onun için herşeyi, Ama herşeyi yapacak gücü Kendinde buluyorsan, Her hali sana Ayrı ayrı güzel geliyorsa, Karşıisında kendini Bir çocuk gibi hissediyorsan, İstediği anda onun için Ölebileceksen, Onun için yaşıyorsan Ve yine onun için Bildiğin bilmediğin Bütün düşmanlıklara Karşı koyabileceksen, O her geçen dakika Sende biraz daha büyüyorsa Ve kendi kendine bile Çok sevdiğini bütün Samimiyetinle, İnanmışlığınla İtiraf edebiliyorsan, Bir gün o seni hiç, Ama hic sevmediğini söylese bile , Senin sevginde azalma olmayacaksa Ve ölünceye kadar onu aşkların En olumsuzu ile sevebileceksen; İşte o zaman Onu seviyorsun demektir. O sana sevmeyi, Gercek aşkı öğretti. Sen onu hep sevecek Ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın. O , hiç sen olmasan bile, Seni bir parça sevmese bile.... Ümit Yaşar OĞUZCAN
- GÜNAYDIN