rina tarafından postalanan herşey
-
Güne güzel başlamak....
Güzel gören güzel düşünür,güzel düşünen hayatından lezzet alır... Güne güzel başlamak için biraz tebessum yeterlidir.. İyi okumalar sevgili doslar ... Güzel ve beni güldüren fıkraları zamanım oldukça burada bulacaksınız ....
-
GÜNAYDIN
Güzel güneşli bir güne Merhabalarr.. dipnot;Çiçek yerine çikolata terciğimm ..yanında Türk kahveside rica edeyimm..
-
CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN..
- -...-
Hani bazen kendini… Çok yalnız hissedersin ya, Hani başını Bir dost omuza yaslayıp, Sessizce ağlamak Gelir ya içinden, Hani bir şeyler içini karartır ya, Keşkesiz bir hayattır istediğimiz… Keşke noktalama işaretleri kadar insaflı olsaydı parantez, içlerine sığdırmaya çalıştığımız hayat, Her noktanın ardından cümleler kurabilseydik yeniden… Yaşamı virgüller ile uzatabilseydik keşke… Tırnak içine alınmış hayatlarımız olsaydı… Eskiler öyle yaparmış… SEVENLER,Sevdiklerine “Seni Çok Seviyorum” anlamına gelen satırların sonuna üç nokta -…- koyarmış… Ve üç nokta koyabilseydik tüm sevgilerin arkasına… Keşkesizliği hedeflerim ben hayatımda… “Evet ya da hayır” hep sevimli gelmiştir bana… Hayatı düz çizerim... Zikzaklarım yoktur… Kaybetmişsem boynumu eğerim… Kazanmışsam zaten benim olmuştur… ahhhh be martım... Şu “keşkelerimiz” var ya… Keşkesiz bir insanımıdır... Yanında yaşadıklarımız... Yâda dostlarımız… Karsısında zavallı gibi görünmekten korkmadığımız, bizi değiştirmeye değil, zenginleştirmeye çalışan, yargılayan değil, kendimizi sorgulamamıza yardımcı olan birimidir yitirilen? Sabahın 3'ünde çaldığımız kapısını açtığında, tek kelime etmeden kollarına atılıp ağlayabileceğimiz bir insan mıdır keşkesizliği bu şekilde dillendiren? Nedenlerini merak etse de, gözyaşlarımızın dinmesini bekleyecek kadar anlayışlı, titrek sesimiz ve telaşlı cümlelerimizi sükûnetle dinleyecek kadar sabırlı, acımızın bir kısmını kendine yük edinecek kadar cömert ve yürekli insanlar mıdır dost diye seçtiklerimiz? Sadece sohbeti değil, sessizliği de sıkıcı olmayan; yalnızlığımızı unutmak için varlığı, eksikliğini hissetmemiz için yokluğu kâfi gelen insanlara mı dostum deriz? Başımıza gelen güzel bir şeyin coşkusu yüreğimize sığmadığında, saate aldırmayıp telefona sarıldığımız ve karsımızdaki uykulu sese "Kulaklarına inanamayacaksın" diye bağırdığımızda, "Sabahı bekleyemez miydin?" demeyen biri midir gerçek bir dost? Güzel bir film izlediğimizde, keşke O da olsaydı dediğimiz, okuduğumuz bir kitaptan bahsedebildiğimiz ve en mahrem sırlarımızı anlattıktan sonra rahatça uykuya dalabildiğimiz bir sırdaş mıdır yoksa? Konuşurken gözlerimizi kaçırmadığımız, kendimizi saklamadığımız ve yüzümüze en acı gerçekleri haykırırken bile darılmadığımız yalnızlığımız mıdır dost dediğimiz insanlar? Ne bileyim, ayni fikirde olmasak da uzlaşabildiğimiz, köprüleri atmadan da tartışabildiğimiz, her savaştan birlikte ve biraz daha güçlenmiş bağlarla çıktığımız insanlar mıdır dost payesi verdiklerimiz? Tanıdığımızı sanırken, daha keşfedilmeyi bekleyen nice el değmemiş duygular ve düşünceler taşıdığını gördüğümüz; sürekli bizi şaşırtan kendimiz midir onlarda sevdiğimiz? Dostluk bir ruhun iki ayrı bedende yaşamasıdır… Başka bir bedende toprağa verdiği ruhunun yasını mı tutmaktadır? Paylaştığı her şeye ölüm de mi dâhildir? Acaba, neyi kaybedeceğini, dostu ölmeden önce fark etmiş midir? Ya biz; her şeyi paylaşmanın, iddialı ve gerçek dışı geldiği günümüzde, sahip miyiz gerçek bir dosta? Ya da adımızın önüne dost sıfatı koyan insanlar var mıdır hayatımızda? Yoksa kendimizi sevmeyi başaramadığımızdan, şaşırıyor muyuz bizi sevdiğini söyleyen birinin varlığına, inanamıyor muyuz yanımızda kalmasına ve uzaklaştırıyor muyuz içten içe bizi sevmesini istediğimiz insanı kendimizden? Ve bir gün, bir el daha kayıp gittiğinde avuçlarımızdan, kendi mezarımızın başında ağlayacağımızı biliyor muyuz? İş işten geçmeden önce teşekkür edebiliyor muyuz sevdiğimize, hiç değilse bizi sevdiği için… Hani bazen kendini Çok yalnız hissedersin ya, Hani başını Bir dost omuza yaslayıp,Sessizce ağlamak Gelir içinden,Hani bir şeyler İçini karartır ya, Ben o zaman çıkacağım öpe koklaya pamucuk ellerinden karşına, Ve bizim keşkelerimiz hiç olmucak martım… Ve üç nokta… ALINTI- CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN..
Sevgili gun.dem; Teşekkur ederimmm..- CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN..
Cumhuriyetimizin yıldönümü sizinde kutlu olsun.. Teşekkur ederim..- CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN..
Gözüm; "Mustafa" Kaşım; "Kemal" Sevdam; "Mustafa Kemal" Gözüm; "Mustafa" Kaşım; "Kemal" Sevdam; "Mustafa Kemal" Bir millet delirmiş olmalı ki; Devletini ve onu yönetenleri sevmesin, saymasın,kin ve öfke beslesin Ve bir devlet yönetimi düşünün ki; Gözün üstünde kaşın var diye fertlerine zarar versin Bunca yıl her türlü zorluklara devlet ve millet olarak göğüs germişiz Ve yıllardır da bu mücadelemizi daha çağdaş bir Türkiye için veriyoruz Peki şimdi ne oldu da devlet bir tarafta, millet bir tarafta kaldı Arada açılan bu mesafeleri, bozuk düzeni kim veya kimler nasıl oluşturdu Devlet de ülke de bizim Biz de bu ülkenin fertleriyiz Yani Türk Milleti'nin ta kendisiyiz Yöneticiler de bu milletin/devletin yöneticileri değil mi? - O zaman oturup bir düşünün bakalım; "Ben herkesi çok seviyorum ama neden kimse beni sevmiyor" sorusuna yanıt arayın biraz Düşünün sebepleri neler olabilir… Neden mi? Çünkü ; Her şey önce sevmekle başlar! Hayat bu olsa gerek… Her yönüyle tadıyor ve yaşıyoruz Sevmek de var, kin ve öfke duymak da, acı çekmek de var çektirmek de… Doğrusu da var, yanlışı da… Adamı da var, adam olmayanı da… Sonuçta, senin gözün birilerinin istemediği yere bakıyor ki, kaşını bahane edip gözünü oymak için vuruyor aymaz Ben ne o aymazları, ne de onların baktıkları yeri bilmem Benim gözüm; "Kadın" , Kaşım; "Erkek" Benim gözüm; "Hukuk" , Kaşım; "Adalet" Benim gözüm; "Mumcu" , Kaşım; "Kışlalı" Benim gözüm; "Bağımsızlık" , Kaşım; "Cumhuriyet" Benim gözüm; "Vatan" , Kaşım; "Sevdam" Benim gözüm; "Mehmetçik" , Kaşım; "Ayyıldızlı Bayrağım" İşte baktınız mı? Gözümü de üstündeki kaşımı da iyi tanıyın Ne varmış? Bakar kör olmak da ayrı bir marifet tabi… Daha sayardım ama, bu ülkede milyonlarca göz ve kaş var Ve hepsi aynı bedendeler Ve hepsi tek bir yere bakıyorlar; "Güneşe" Çünkü onlar Güneşin Çocukları! Onlar ki: O temiz yüreklerinde taşıdıkları sevdaları ile yok edecekler karanlığı Çünkü onların da Gözü; "Mustafa" , Kaşı; "Kemal" Var mı? Onlara zarar vermek isteyen Unutmayınız ki; bu ülke de Güneşe bakan gözler bitmez Siz beni hâlâ anlayamadınız Ve anlamayacaksınız çağlarca da... Hep tutturmuş "Yıl 1919, Mayıs'ın 19'u" diyorsunuz Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz. Mustafa Kemal'i anlamak bu değil Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil. Bırakın o altın yaprağı artık Bırakın rahat etsin anılarda şehitler. Siz bana, neler yaptınız ondan haber verin. Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin? Mustafa Kemal'i anlamak yerinde saymak değil Mustafa Kemal'in ülküsü, sadece söz değil. Bana, muştular getirin bir daha Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan. Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı? Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı? Mustafa Kemal'i anlamak avunmak değil Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil. Hâlâ, o, acıklı ağıtlar dudaklarınızda Hâlâ oturmuş, 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz. Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın! Uluslar, fethine çıkıyor, uzak dünyaların. Mustafa Kemal'i anlamak göz boyamak değil Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil. Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil. Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar. Ancak, böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar. Mustafa Kemal'i anlamak ağlamak değil Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil. Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü Görüyorum ki, hâlâ aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş Birbirinize düşmüşsünüz, halka eğilmek dururken. Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen? Mustafa Kemal'i anlamak itişmek değil Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil. Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla. Bu vatan, bu canım vatan, sizden çalışmak ister Paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter! Mustafa Kemal'i anlamak aldatmak değil Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil... Ben Bir TÜRKÜM !... Ben; Orta Asya'dan Türeyen, Anadolu'da Büyüyen, Avrupa İçlerine Yürüyen TÜRK'üm ! Ben; Dağlarda Gemi Gezdiren, Taşlara Destanlar Kazdıran, Tarihi Baştan Yazdıran, TÜRK'üm ! Ben; Adalete, Ben Mertliğe Örnekler Veren, Ölüm - Kalım Savaşına Gülerek Giden, Yeryüzünde Her Murada Eren TÜRK'üm ! Ben; Sancaklara, Tuğlara Baş Eğdiren, Beylere, Paşalara Hil'at Giydiren, Kılıcını Üç Kıt'ada Gezdiren TÜRK'üm ! Ben; Atilla'yı, Yavuz'u, Fatih'i Var Eden, Kralları, İmparatorları Kendisine Yar Eden, Düşmanına Dünyasını Dar Eden TÜRK'üm ! Ben; Şahları, Sultanları Kul Edinen, Altınları, Elmasları Pul Edinen, İncili Kaftanları Çul Edinen TÜRK'üm ! Ben; Zafer Rüyasını Görenlere Saç Yolduran, Hezimete Uğratıp, Ümitleri Solduran, Müzelerde Baş köşeleri Dolduran TÜRK'üm ! [GLOW=snow]Ben; Damarlarında Asil Kanın Aktığı Irkım, Benden Bahseder Destanım, Ağıtım, TÜRK'üm, Ben TÜRK'üm, Taa İliklerime Kadar MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'üm !.. Ben her şeyden önce bir TÜRK milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. TÜRK BİRLİĞİNİN bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. TÜRK BİRLİĞİNE inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını TÜRK BİRLİĞİYLE açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. TÜRK'ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecektir. Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, Işık ışık, dalga dalga bayrağım Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın Mezarını kazacağım. Seni selamlamadan uçan kuşun Yuvasını bozacağım. Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver. Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar: Yurda ay yıldızının ışığı yeter. Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün Kızıllığından ısındık; Dağlardan çöllere düştüğümüz gün Gölgene sığındık. Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı; Barışın güvercini, savaşın kartalı Yüksek yerlerde açan çiçeğim. Senin altında doğdum. Senin altında öleceğim. Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: Yer yüzünde yer beğen! Nereye dikilmek istersen. Söyle, seni oraya dikeyim! Türkiye’nin her yerinden burdayız Bıraktığın gibi aynı yoldayız 29 EKİMDE Atam huzurundayız Emanete sahip çıkan evlatlar... LAFLARIN AKLIMIZA GELİYOR ATAM KORKUYORUM ATAM !!! Dün gece rüyamda seni gördüm ATAM.Bakamadım yüzüne.Gözlerine bakamadım.Korktum...Hem de çok korktum. Bana dönüp ''Ne yaptınız siz çocuk '' demenden ölesiye korktum.Cumhuriyeti soracağından korktum.Korktum. Sadece korktum.Cevapsız kalmaktan korktum... Hep sen varsın rüyalarımda...Hep ama.Her seferinde soracaksın sanıyorum , kan ter içinde uyanıyorum. Tepkinden değil, kendimden korkuyorum... Korkuyorum diyorum ya hep sana...Kızacaksın sen şimdi bana.Hiç korkarmıymış Türk diyeceksin ...Ama korkuyorum be atam...Hem de çok. Cumhuriyet ellerimizden kayıp gidiyor tutamıyoruz.Laik Türkiye derken kara çarşafa giriyoruz.Din siyasete alet edilmez derken en son karar ulemanındır diyiveriyoruz.İşte bu yüzden şeriatın gelmesinden ölesiye korkuyorum ....... Senin kızın olamamaktan , senin kurduğun cumhuriyete sahip çıkamamaktan korkuyorum... Bir gün sana artık ''Türkiye yok''demekten korkuyorum...O bayrağın dalgalanamayacağını düşündüğüm an korkuyorum.Hem de rezilce ...İnsafsızca korkutuyorlar bizi...Elimiz kolumuz bağlı birşey de diyemiyoruz.SADECE susmakla YETİNİYORUZ. Her gün şehit haberi almaktan nefret ediyorum.Korkmuyorum... Her gün ağlayan bir ana bir baba görmekten korkuyorum nefret etmiyorum.. Ama şehidimize kelle diyenlerden nefret ediyorum.''NEFRET'' ASKERİMİ VURANLA AYNI MASAYA OTURMAK ZORUNDA BIRAKILDIĞIMIZ BÜROKRASİDEN NEFRET EDİYORUM... Hatta terörist başına ''Sayın'' diyen zihniyetten tiksiniyorum Kadınımızı dışlayanlardan , üç çocuk yapmalı diye sıkıştıranlardan hele bir de okumuş ama çalışmayan kadın formülü yaratmaya çalışanlardan nefret ediyorum. Bunu yapmalarına izin verdiğimiz için kendimizden nefret ediyorum.Hatta tiksiniyorum... Daha anne karnında şehit olan bebeklerimizden utanıyorum be Atam.Şehitlerimizden utanıyorum , gazilerden utanıyorum.Çanakkalede GELİBOLUDA, Ankarada, kütahya' da sakarya'da İzmir'de şehit olan ölümsüzlerden utanıyorum.SENDEN UTANIYORUM. İŞTE BU YÜZDEN KORKUYORUM. BU HAİNLERE DERSİNİ VEReMEDİĞİMİZ İÇİN KENDİMDEN TİKSİNİYOR , ŞEHİTLERDEN SENDEN UTANIYORUM.HASAN TAHSİNLERDEN UTANIYORUM. VE YİNE DE BANA NE YAPTINIZ ÇOCUK DİYE SORDUĞUNDA CEVAP VEREMEMEKTEN NEFRET EDİYORUM VE KORKUYORUM... AMA SEN KORKMA SAKIN ATAM...HİÇ MERAK ETME .BİZ NELER ATLATMADIK BE... BUNU DA ATLARIZ SELAMETLE... .....BIRAKTIĞIN GENÇLİK ARTIK İŞ BAŞINDA.... HEM BİZE BİŞEY OLMAZ ATAM ... HAMDOLSUN (!!!) BİZ BU HALLLERE DÜŞECEK ADAMMIYDIK Duymadıklarımızı duyduk Görmediklerimizi gördük İki dirhem aklımız vardı Onu da yedik bitirdik Freni patlamış kamyon gibiyiz Allaha havale gidiyoruz Biz bu hallere düşecek adammıydık Dalından kopan yaprak misali Bir rüzgara kapıldık ki sormayın gitsin Koskoca beşbin yıllık çınar Batının hızarına düştü Feleğin nazarına düştü Yiğit diye namım vardı Namert pazarına düştü Biz bu hallere düşecek adammıydık Ne batılı olabildik ne doğulu İki cami arasında kalmış beynamaz gibiyiz Bizi bi yapan, bize ait ne varsa her şeyi attık Tıpa tıp taklit ettik, aslını yaşattık Üretmedik, tükettik, hazıra konduk hep yattık Hazıra dağ mı dayanır beyler İlimsiz çağ yakalanmaz, ilimsiz kaldık Sığ kaldık, kaldık böyle kıraç Ciğeri beş para etmeyenlere el açtık Ve kahretsin yaşıyoruz onlara muhtaç Bu son liman, bu son gemi başka yol yok Türk'ün Türk'ten başka dostu yok.... Yardım almaya alışanlar, emir almaya alışırlar Alıştılar beyim alıştılar Üç beş kuruş için Dalınız, kökünüz dediler açtılar Kıyınız, köşeniz dediler, ortalığa saçtılar Gururumu köprü ettiler, geçtiler Ölçtüler, biçtiler Şah damarımı kestiler beyim kestiler Şerefe diyerek haysiyetimi içtiler Bizler gölgemizler oynaşırken Onlar dağlarımızda poyraz olup estiler Biz bu hallere düşecek adammıydık Hürriyetin tarifini unuttuk Çanakkale'yi, Sakarya'yı unuttuk Unuttuk ecdadı, maziyi unuttuk Muhtaç olduğumuz kudret, damardaki asil kanı unuttuk Unuttukça musibetlere gark olduk Unuttuk beyim unuttuk Sanki bu vatanı bedava bulduk Biz bu hallere düşecek adammıydık Hey gidi asırlar hey, ses verseniz Yürekleri o günlere çevirseniz Hey gidi uçsuz bucaksız vatan Vatan için can veren Şimdi elin vatanında yatan Mezarsızlarımız, sahipsizlerimiz Gariplerimiz Yani aziz şehitlerimiz Özür dileriz, özür dileriz, özür dileriz Velhasıl Biz bu hale düşecek adammıydık!.... Önder dediğin Her şeyden önce kim olduğunu bilmeli ve kendine guvenmelidir. Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar. Evet bu doğrudur. Benim isteyip de yapamayacağım bir şey yoktur. Çünkü ben zoraki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. Ben kalpleri kırarak değil kazanarak hükmetmek isterim. Önder dediğin Her kim olursa olsun insanlara değer vermeli Millete efendilik yoktur. Ona hizmet etmek vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur. Mustafa Kemal ATATÜRK Önder dediğin ve mütevazi olmalıdır... Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarımızdaki kan kurtarmıştır. Mustafa Kemal ATATÜRK Önder dediğin Önde yürüyen değil, yol gösteren olmalıdır. Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Mustafa Kemal ATATÜRK Önder dediğin Yeri geldi mi sıradan bir asker Yeri geldi mi Başkomutan olmalıdır... Memleketin ellide biri değil, her tarafı tahrip edilse, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız Mustafa Kemal ATATÜRK Önder dediğin Fedakar olmalıdır. Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim. Mustafa Kemal ATATÜRK Önder dediğin ilkelerine ve sözlerine bağlı olmalıdır. Ben toprak büyütme meraklısı değilim. Barış bozma alışkanlığım yoktur. Ancak sözleşmeye dayanan hakkimizin isteyicisiyim. Onu almazsam edemem. Büyük meclisin kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay'ı alacağım. Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem milletimin huzuruna çıkamam. Yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, Yenilmem. Yenilirsem bir dakika yaşayamam. Mustafa Kemal ATATÜRK Önder dediğin Güvenilir ve samimi olmalıdır. Kalbinde ne varsa dilinden de o dökülmelidir. Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda lüzumlu olmayan bir sözü kalbimde taşımak iktidarında olmayan bir adamım. Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim. Yanlışım varsa, halk beni tekzip eder. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni tekzip ettiğini görmedim. Mustafa Kemal ATATÜRK ve başarıyı paylaşabilmelidir. Bir ulus, bir toplum yalnız bir kişinin çabası ile adımcık bile atamaz. Mustafa Kemal ATATÜRK Önder dediğin Hedefleri gibi Zafer zafer benimdir diyebilenin, muvaffakiyet, muvaffak olacağım diye başlayanın ve muvaffak oldum diyebilenindir. Mustafa Kemal ATATÜRK Önder dediğin Kavgaları gibi Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Benim sizden istediğim şey, yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman da, durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Mustafa Kemal ATATÜRK Önder dediğin Sevdaları gibi Biz hayat ve istiklal isteyen bir milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için hayatimizi yok etmeyi göze alırız Mustafa Kemal ATATÜRK Önder dediğin ATATÜRK gibi OLMALI. Büyüklük odur ki kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, seni yoldan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen burada direneceksin. Önünde sonsuz engeller yığılacaktır. Kendini büyük değil, küçük, araçsız hiç telakki edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri asacak, ondan sonra sana büyüksün derlerse bunu diyenlere güleceksin. Mustafa Kemal ATATÜRK Oldu mu VATAN Öldü mü EFSANE olmalıdır ! Beni görmek demek ille de yüzümü görmek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu yeter Mustafa Kemal ATATÜRK Türkiye’nin her yerinden burdayız Bıraktığın gibi aynı yoldayız 29 EKİMDE Atam huzurundayız Emanete sahip çıkan evlatlar... RUHUN ŞADOLSUN ATAM!!! ALINTI- BİR KADINI AĞLATMAK...
Sevgili Kulina; Hayatta bana sunulan her darbeden ders almayı öğrendim nedense hayata dört elle sarılıp daha güzel yaşamayı kendime prensip haline getiridim...neden robot gibi yaşayalım bu güzel hayatın bize sunduğu o güzel nimetlerinden faydalanmak varken..Önce biz insanız ve insan gibi yaşamalıyız.. sadece secimler yalnış olabilir... Bir hikaye benden size.... ........................................................... Doğru Kadın Doğru Adam.... Birkaç yıl önce bir uçak yolculuğu sırasında yanımdaki koltukta oturan bir adamın alyansını sağ elinin işaret parmağına taktığını fark ettim. O anda yorum yapmaktan kendimi alamadım. 'Bayım alyansınızı yanlış elinize takmışsınız dedim ' Adam bunun üzerine bana dönerek ; 'yanlış kadınla evlendim de ondan' diye karşılık verdi. Ziglar bu anıyı okuyuculara aktardıktan sonra aklımıza gelmeyen soruyu soruyor; ·'Peki ya bu adam doğru adam mıydı? Yani adamın yanlış kadını doğru adamla mı evliydi. Yazar her şeye rağmen 'doğru adam' ve 'doğru kadın' olmanın bir yolu olduğunu haber veriyor. 'Yanlış seçilmiş bir insana doğru insanmış gibi davranırsanız sonuçta doğru insanla evlenmiş olursunuz.... Doğru seçilmiş bir insanla evlendiğiniz halde yanlış davranıyorsanız kesinlikle yanlış bir evlilik yapmışsınızdır. Doğru insan olmak doğru insanla evlenmekten çok daha önemlidir. Kısacası evlenmek için doğrumu yoksa yanlış eş mi seçtiğiniz asıl olarak size bağlıdır. Zig Ziglar kitabın ilerleyen sayfalarında 'on ineklik bir kadın aranıyor' başlıklı bir öyküyle destekler tezini. Çok yıllar önce Hawai adaları ndan ohao da insanlar alışık olmadıkları bir olaya tanıklık ederler. Ohao da müstakbel bir koca bir aileye kızlarıyla evlenebilmek için belli sayıda inek vermek zorundadır. Ama kız bir eşte bulunabilecek bütün özellikleri ve güzelliğiyle alışılmadık bir örnekse dört inek verildiği de olmuştur. Yıllar önce adanın en ücra köşelerinden birinde doğruluğu kanıtlanmamış da olsa çok çekici ve iyi huylu bir kadının astronomik fiyat sayılan beş inek karşılığında gelin gittiği doğrultusunda belli belirsiz bir rivayet de dolaşmaktadır. Ada da iki kızı olan bir adam yaşamaktadır. Büyük olanı bizim toplumumuzdaki deyişle 'kabul görmeyen' tipte baştan şansı olmayan bir tiptir. Neredeyse bir cüce kadar kısadır. Babası ona üç inek fiyat biçmiştir. İki inekli bir teklife de severek kabul edecektir. Hatta iyi pazarlık yapan biri çıkarsa tek ineğe 'fit' olmaya razıdır. Aslında pazarlık çok ağırlaşırsa yaşlı baba ömür boyu kızını besleme yükünden kurtulacağını düşünerek hiç inek almadan bile verecektir. Küçük kız kardeşte ise durum farklıdır. Baba muhteşem bir güzellik ve cazibenin iyi huyla birleşmesinin örneği olan küçük kızdan çok kolay kurtulacağını bilmekte ve geleceğinden hiçbir endişe duymamaktadır. Adanın en zengini olan Johny Lingo bu evin kapısına geldiğinde herkes onu küçük kızı isteyeceğini düşünür. Oysa o herkesin tahmininin dışında bir şey yapar. Yaşlı adamı sevince boğarak büyük kıza talip olur. İhtiyar sevincinden neredeyse havaya uçmaktadır. Hem çok zengin hem de eli açık insan olarak tanındığı için en azından standart fiyatın karşılığı olarak üç ineği ödeyeceğini düşünür. Sonra biraz hayal kurarak cömertliği ve zenginliğiyle belki dört inek vereceği de aklına gelir. Derken adam hayal sınırlarını zorlar. Ve belki de beş inek bile verebileceğini düşünür. Johny kızı istemeye gelince yanında 12 tane inekle gelince babanın nasıl duygular beslediğini anlayamazsınız. Yaşlı baba neredeyse kalpten gitmek üzeredir. Johny fikrini değiştirmeden ölmeden veya kendini toparlamadan kabile reisine hazırlıklar yapması için haber vermeye koşar. O günlerde normal balayı bir yıl sürerdi ama 12 ineklik gelin aldıysanız herhalde üç ineklik balayı ile yetinmezsiniz. Böylece gelin ve damat iki yıllık balayı niyetiyle bilinmeyen yerlere gitmek üzere yola çıkarlar. Damatla gelinin dönmesinin beklendiği gün onları görür görmez haber vermek üzere köyün dışına bir gözcü gönderilir. Gün doğduktan az sonra gözcünün sesi duyulur. Doğal olarak gelenler gelinle damat mı diye merak ederler. Gözcü öyle tahmin ettiğini ama emin olamadığını söyler. Adam Johny'i hemen tanımış fakat kızdan emin olamamıştır. Kız aşina gelmiştir. Ama yaklaşan kadın çok güzel zarif ve kendinden emin birisidir. Çift iyice yaklaştığında hiç kimsenin tereddüt'ü kalmaz. Kızın güzelliği cazibesi ve çekiciliği en eleştiric i gözlerde bile reddedilmeyecek ölçüdedir. Yakından bakanlar. Johnny'nin 12 inek karşılığında iyi alışveriş yaptığını düşünürler. İşi n püf noktasını şöyle özetler Zig Zaglar : 'Johnny 12 inek ödedi, kız 12 ineklik bir kadın haline geldi.' Bu hep böyle olmaktadır. Eşinize-sevgilinize verdiğiniz değer, ona kazandırdığınız değerdir. Aslında 'doğru adam' doğru kadını inşa eder. Doğru kadında doğru adamı.... En güzel günlerimiz daha yaşamadıklarımızz....- BİR KADINI AĞLATMAK...
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme bir şarkıya bir yazıya... En az erkekler kadar yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir. Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe! Işte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. Yutkunamaz nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri buğulanır kadının sonra. Ağlamayacağım der içinden. Ama engel olamaz işte. Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla sonra bir yağmur seli... Ve kadın ağlar; hem de çok! Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü. Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan ağlama niye ağlıyorsun ki değmez onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa ölürler. İçlerindeki zehirdir onları öldüren! Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar o irini temizlerler yaralarındaki! Çünkü bilirler o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları. Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar. Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. Bunu bilir kadınlar o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı... Çok ağlayan kadınlar bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür.. Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden. Güçlü yenilmez mağrur ve aşka inanmayan... İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar. Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki o kadar çok ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar o yüzden kendilerine sarılıyorlar. Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların. E o zaman niye sarılsınlar ki! Niye sarılalım ki! Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur. Bilin ki gerçekleri kabul etmeye başlamıştır. Bilin ki artık aşkın olmadığına inanmıştır. Bilin ki sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır. O da kim ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü! ''yürek ağlar gözden önce'' AZİZ NESİN- Karanlık Şeyler Söylüyorum
BİR KARANLIĞIM BEN Bir karanlığım ben, İçimde her şeyi barındırabilen... Herkesin korktuğu ürktüğü bir boşluğum ben Herkesin gördüğü ama Fark edemediği, Orda bir yalnızlığım ben, Herkesin içinde olan ama İltifat edemediği... Orda bir yerlerde bir hayatım ben Herkesin sahip olduğu Ama Kimsenin değerini bilemediği- İncinmelerinizi kuma,gördüğünüz iyilikleri kayalara kazmayı öğrenin...
Gönül bahçeme hosgeldin bircecimm; burada kendime bir bahçe oluşturdumm seni en güzel köşeme yerleştirdim...suyu boll ...güneşi parlak...toprağı bereketlii...hatta gölgesi bile var..- Akıllı Olun Artık...!
superrrrrrr....Tesekkur ederimmm...- Akıllı Olun Artık...!
Sevgili ugurantalya_07; Akıllılarda ondan- Akıllı Olun Artık...!
Bircemmmm resim açılmadııı....ama çok merak ettımm- İncinmelerinizi kuma,gördüğünüz iyilikleri kayalara kazmayı öğrenin...
Birce'cim Tesekkur ederimm...sevgilerimleee- İncinmelerinizi kuma,gördüğünüz iyilikleri kayalara kazmayı öğrenin...
Sevgiliii AED; Güldürdünüz benii ... Teşekkur ederim..Sevgiyle kalınızz....- İncinmelerinizi kuma,gördüğünüz iyilikleri kayalara kazmayı öğrenin...
Sevgili gun.dem; öncelikle çok teşekkur ederimm incelemene... Şimdiye kadar hiç bir sevgimin karşılığını almadığım olmadıı ...ama çok emek verdım ...sevgimden asla vaz geçmedim...ve ... ve...her yaşadığım sevgimii yavaş yavaş yaşadim ...sindire sindire tadını çıkardımm.... arada çürük armutlarda oldu..onlar zaten çürüktü...hemen bakteri üretmesin diye imha ettim.. hayat boyle işte hayat senle dalga gecmeden sen hayatla dalga gececeksinnn... sevginin kıymetini bilenlerle karşılaşmak dileğiyleee... süper bir dilek.- BİR ETEK GELİNCİK..
Sevgilii AED; Yazıyı okumaya başladım sonu gelmiş ..aynı yaşadığımız yıllarımız gibi..adım takip oyunu ne çok oynardık..nerde kaldı o yıllar.. Şimdi hayat mucadelesinden adımlarımız değil günlerimizi takıp edemez olduk...Çocukluğun verdiği o saf ve temiz duygular ahhh...yalın ve doğal bir yazıdı.. Kaleminize sağlık efendim..- İncinmelerinizi kuma,gördüğünüz iyilikleri kayalara kazmayı öğrenin...
Yolculuk eden iki arkadaş hakkında bir hikaye anlatılır. Yolculuğun bir aşamasında iki arkadaş tartışırlar biri Tekine bir tokat atar. Tokatı yiyenin cani çok yanar ama tek kelime etmez ve kumun üzerine su sözleri yazar: BUGUN EN IYI ARKADASIM BANA BIR TOKAT ATTI. Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler. Tokadı yiyen orada yıkanırken batağa saplanır boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır. Tam selamete çıktıktan sonra bir kaya parası üzerine şu sözleri kazır: BUGUN EN IYI ARKADASIM BENIM HAYATIMI KURTARDI. Tokadı vuran ve sonra en iyi arkadaşının hayatini kurtaran kişi ona söyle Der, Senin canini yaktığımda bunu kum üzerine yazdın ama simdi kayaya Kazıyorsun, neden? Öbür arkadaş ona şöyle cevap verir. Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı estiğinde onu silebilsin. Ama biri bize iyi bir şey yaparsa onu kayaya kazımalı ki onu hiçbir rüzgâr Yok etmesin. İNCINMELERINIZI KUMA, GÖRDÜĞÜNÜZ İYİLİKLERİ KAYALARA KAZIMAYI OGRENIN.' Denilir ki: ozel birini bulmak bir dakikanızı alır, onu değerlendirmeniz bir saat içinde olur, onu sevmek için bir gün yeter ama sonra onu Unutabilmek için bir omurun geçmesi gerekir.- Gözlerime İyi Bak..!...
.......................- S.e.t.h anı defteri
Hoşçakal Anlatıcı kolları kesiliyor takatten alt kattan sesler ve penceresinde kız çocuğu bir fesleğen kokusu inadından olacak evcil daralmaların kuş yüreğinin içinde bir kafes besler nefes almadan sadece vererek koşar boylu boyunca yaşamanın içine zira soyulunca anlaşılıyor asıl portakalın mucizesi hoşçakal tabiat sağol hatırlattığın için hoşçakal bilim elimde binlerce cevapsız kalmış ahize yüze kapatılmış yüzlerce telefon hoşçakal anlatıcı yerini bulamadım anavatanımın sesinin haritasında anlattığını anlayamadım beni affet doğduğum yer biraz sapa bilirsin iki kere hoşçakal der bütün romantikler hoşçakal anlatıcı hoşçakal! Yılmaz Erdoğan Dilerim en kısa sürede merhaba dersinn.... Sevgili S.E.T.H....- Hayatın içinden.!
Her işin bir çıraklık, kalfalık, bir de ustalık dönemi vardır. İyi usta olacaklar daha kariyerlerinin ilk yıllarında belli olurlar ve başarı için pek çok bedel öderler. Elde edilen başarıda ise sadece kendi renklerini taşırlar… Sultan bir gün komşu ülkeyi ziyarete gider. Mükemmel ağırlamanın yanı sıra, sultanı etkileyen bir başka şey daha olmuştur. Komşu ülkenin sultanının sarayının duvarları öyle bir tuğladan yapılmıştır ki, alır götürür bizim sultanı başka bir dünyaya. Öyle bir renktir ki, tarifi olanaksızdır. O kırmızıdır yangın gibi, o kahverengidir içini çarpan, o kızıldır, o her renktir velhasıl. Ülkesine dönünce emir salar dört bir yana, ” benim ülkemin ustaları da yapar mutlaka böyle bir renkten tuğla, tez getireler numunelerini.” Ama gelen örnekler tatmin etmez sultanı. Bunun üzerine ödül koyar sultan; istediği renkte bir tuğla getirene servet vaat eder. Nafile, ülkenin tüm ustaları ucunda servet de olsa başaramazlar, istenen rengi tutturamazlar. Sonun vezirlerden birinin kulağına ülkenin bir köşesinde bilge, kendi halinde yaşayan bir ustanın şöhreti gelir. Yapsa yapsa o usta yapar, o rengi o tutturur der. Sultan kendisi gider ustanın ayağına, tutsağı olduğu rengi bulacak adama değer çünkü bu. Usta anladım der, ben o rengi tanıdım, bilirim nasıl bir tutku yarattığını, yapmaya çalışırım ve yaparım, lakin vakit ister. Sultan vakit verir, ödülü de kendisinin seçmesini ister. Usta bir ayda yerine getirecektir görevi, o eşsiz rengi, canım karışımı bulacaktır. Usta çalışmaya başlar, dener, dener. Her türlü maddeden renk çıkarmaya çalışır. Dener, dener. Günler hızla geçmeye başlar. Yapılan tuğlalar fırından çıktıklarında bir türlü tatmin etmez ustayı. Oysa söz vermiştir sultana, yaparım demiştir; tuttururum o rengi, bilmez miyim nasıl aranır o renk? Günler sayılıdır. Usta rengi tutturamamanın verdiği eziklikle daha da yoğunlaştırır çalışmalarını. Gece demez gündüz demez çalışır, dener. Ama olmaz işte kendi beğenmemiştir ki, işte budur deyip götürsün sultana. Son bir umut daha kalmıştır bir ayın dolmasından önceki son gece. O karışımı da gönlünün tüm zenginliğini, renklerin tüm çapkınlığını, maddelerin tüm çekiciliğini karıştırarak yaratmaya çalışır usta. Fırına atar tuğlaları ve bekler. Sonuç ne yazık ki düş kırıklığıdır. Verilen söz tutulamamıştır, denenecek başka bir yol da yoktur. Usta her şeyini koymuştur ortaya ama olmamıştır. Yangın, ateş, ustanın bağrına çöker. Fırının alevleri çağırır onu gel diye. O da reddetmez bu daveti. Ertesi gün süre dolduğu için sultan kendisi gelir ustanın yerine sonucu görmek için. Usta görünürde yoktur ama fırında bir şeyler vardır. Fırının kapağı açılır ve tuğlalar dışarı çıkarılır. Sultan kendinden geçmiş tutkuyla aradığı renge kavuşmanın mutluluğuyla yaşamaktadır. ” Bulun ustayı gelsin saraya, ne dilerse verilecektir kendine, hatta fazlasıyla verilecektir. ” diye emir buyurur. ALINTI ............................ Bu öyküden birçok hisse çıkartılması mümkündür. Ancak ben bireysel dersler yerine öykünün toplam mesajı üzerinde durmak istiyorum. Şöyle bir geriye yaslanın ve geçmişe bakın. Lise bitirme sınavına nasıl çalıştınız, ya üniversite giriş sınavına? Üniversiteyi bitirirken çektiğiniz zorluklar, bitirme ödevleriniz, daha sonra ilk iş arayışlarınız, reddedilişiniz, ilk işe başlamanız, ayrılmanız, size acı çektiren sevgiliniz. Velhasıl tüm uğraşılarınız, çabalarınız, savaşımlarınız, aldanışlarınız, kazanımlarınız. Tüm bunları şöyle bir gözden geçirin bakalım. Ya bugün bulunduğunuz yer? Buraya uçarak ya da gökten zembille gelmediniz. Hep geçmişteki uğraşılarınız ve didinmelerinizle ulaştınız bu güne. Yarında yine kendi çabalarınızla ulaşacaksınız. Burada en önemli etken sizsiniz. Siz hayatın içine daldınız ve kendi renginizi yarattınız. Siz olmasaydınız, sizin didinmeleriniz, hayal kırıklıklarınız, sevinçleriniz olmasaydı, yani siz kendinizi hayatın içine atmasaydınız bu günkü siz olmazdınız. Yarın ne mi olacak? Tabi bugünkü karışımlar ve fırınlara girme kararınız yönlendirecek yarını da.. Ya içinde olacagız hayatın , ya da ......................... ................................................... .............. ...- KÜÇÜK AŞKLAR, BÜYÜK DÜNYALAR..
Evetttt....Evetttt....Superrrr olmuşşşş beni kırmadınızzz Teşekkur ederimmm- KÜÇÜK AŞKLAR, BÜYÜK DÜNYALAR..
Blogunuzun ilk yazisi hayırlısı olsunn Efendimm.... İlk ama usta bir kalemden çıkmış belli güzel ve akıcı bir anlatımm kutlarımm.... Ama bir ricam var sizden resminizi değiştirme imkanınız varmii...... korktumm- iMkAnSıZ aŞkLa SeVeN yÜrEkLeRe.!
Sevgili AED; Teşekkur ederimm ... Hayata dair yazılarım genelde gercektir ...sadce biraz allayıp pullama var Şimdilik evet teget geçiyor ama sonunu bende merak etmiyor değilimm...... - -...-
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.