Zıplanacak içerik

''biji tirkiye''

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

''biji tirkiye'' tarafından postalanan herşey

  1. Sevgili Boşig..... Burada seni değil,devletin politikalarını tartışıyoruz,senin bu konudaki düşüncelrin,sana göre olması gerekenlerdir ama ülkemizde ne senin tarif ettiğin gibi bir Türk'lük uygulamakta,nede dilk ve kültür özgürlüğü bulunmaktadır. Daha geçen gün şahit olduk,bir baba çocuğuna ''hêvî ^jiyan'' ismini verdi ve bu bütün kanallarda yayınlandı,ertesi gün buna izin veren memurlar hakkında inceleme başlatıldı,bölgede belediyeler kürtçe sokak ismi veriyor,kaymakamlık ve valilik buna izin vermiyor-engelliyor,devlet TRT-ŞEŞ'i açıyor ama TRT ŞEŞ yasadışı yayın yapıyor şu anda,yasadışı harfler kullanıyor ''x,Q,q vb..' gibi,demek istediğim bu haklar yasal güvence altına alınsa ve devlet gerçekten sizin dediğiniz gibi herkesin etnik kimliğini özgürce yaşamasına izin verirse buna saygı gösterirse büyük bir problemimiz kalmamış olacaktır...
  2. Mücadele bu yapılanlar değildir,mücadele ele geçirdiğini savcılığa-mahkemeyeçıkarmaktır,askerin ve polisin işi budur,insanlara (suçları ne olursa olsun) işkence yapmak değildir....
  3. Başka halkların üzerine anayasal zorunluluk getirmek sureti ile kendi ismini ve kendi dilini zorla egemen kılmak faşizm değil yani,ama kendi dilinin devamını sağlamak amacı ile güncel hayatta kullanımını istemek fqaşistlik oluyor ilginç,acaba diyorum Irak Kürdistan Federe bölgesi bir anayasa hazırlasa ve deseki Kürdistan'da yaşayan herkes kürt'tür,Kürdistan'ın resmi dili Kürtçe'dir,dağa taşa Ne mutlu Kürdüm diyene yazsa tepkiniz aynımı olur? Elbette hayır,çünkü içinizde kocamaaaan bir Türk ırkçısı yatıyor.........
  4. İçişlerinde serbest,dışişlerinde bağlı bulunan bir yapı demektir,bu yapının bir ordusu yoktur,sadece polis yapısı vardır. Halen bölünmek bahsetmediğimden eminim,bahsettiğim şey yani özerkliği isteyen 2-3 milyon kişinin bu istedikleri özerkliğin bayrağı ve türkiye bayrağını dağdan gelenleri karşılamada birlikte kullanmalarının daha mantıklı olacağıdır,bu ülkenin bölünmesi demek değildir ve illa olacak işeyde değildir,ama tartışılabilecek bir düzendir. Ayrıca neyi niçin yazdığımı sizden daha iyi bildiğime emin olabilirsiniz. ***** Türkiye cumhuriyeti 85 yıldır hertürlü zorlama ve baskıya rağmen Kürtleri Türkleştirememişken (o kadar devlet geleneğine rağmen) Kürtlerin Kürt olmayanları Kürtleştirmesinden bahsetmeniz biraz saçma olmuş,farz edelimki dediğiniz gibi bir devlet talebi oldu ve bu devlet kuruldu,neden şimdiden ırkçı diyorsunuz,bu ulusal bir devlet olamazmı Türkiye gibi? Bu manda ve himaye kabul etmeyen ülkenin yaklaşık 60 yıldır iki büklüm AB'nin kapısında içeriye alınmak için yalvardığınıda unutmayın. İncirlikte kendi başlarına ''özerk'' bir yapıya sahip olan Amerikan askerlerini kim çıkartabilir bu ülkeden? Bağımsızmış ve himaye kabul etmezmiş.....
  5. Gelinen noktada (Dün Genelkurmay başkanıda açıkladı) Kürtler bağımsız devlet fikrinden vazgeçmiş durumdadırlar,bu yönde siyaset yapan Leyla Zana ve diğerleride Türkiye'de yaşayan 15 milyon Kürdün 2-3 milyonunun oyunu almalarının sebebinin bu olduğunu idrak etmeye başladılar,aslında kürt halkı daha güçlü,bağımsız ve eşit haklara sahip oldukları bir Türkiye'nin kendileri için daha büyük kazanım olduğunun farkında ve bu yönde çalışmalar devam ediyor,bayrak konusuna gelince neden Bayrağı kullanmadıkları konusu benide endişelendiriyor açıkçası,örneğin dağdan inenlerin karşılanmasında Türkiye bayrakları ve demokratik özerklik bayrakları birlikte bulunsaydı bu barış için orada bulunduklarını söyleyenlerin daha inandırıcı olmalarını sağlayabilirdi........
  6. ''biji tirkiye'' şurada bir başlık gönderdi: Türk Sineması
    İki Dil Bir Bavul En İyi Ortadoğu Belgeseli Ödülü... Altın Portakal'dan En İyi İlk Film Ödülüaltın portakal İki Dil Bir Bavul, 17 Ekim gecesi 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde bu yıl ilk kez verilen En İyi İlk Film Ödülü'ne layık görüldü. Orta Doğu'nun en iyisi "İki Dil Bir Bavul"abudabi İki Dil Bir Bavul, Uluslararası Ortadoğu Filmleri Festivali'nde En İyi Ortadoğu Belgeseli Ödülü'nü kazandı. "İki Dil Bir Bavul" üniversiteden yeni mezun olmuş ve uzak bir Kürt köyüne atanmış Türk öğretmenin bir yılını, onun okula yeni başlayan ve Türkçe bilmeyen çocuklarla yaşadıklarını anlatır. Bir yıl boyunca öğretmenin farklı bir topluluk ve kültür içindeki yalnızlığına, çocuklar ve köylülerle yaşadığı iletişim problemine, çocuklardaki değişime tanık oluruz. Bu süreç boyunca öğretmen ve çocuklar birbirlerini yavaş yavaş tanımaya ve anlamaya başlarlar.
  7. Anlatmak istediğim şeyi her sefernde lafı başka yerlere çekerek anlamamazlıktan geliyorsunuz. Türkiyede Kürt sorunu vardır.Bu sorunun kaynağı 1800'lü yıllara dayanır,dayandığı dönemde osmanlının bizi birleştiren unsurlar ekseninden ayrılarak Türkçülük yapmaya başlamasıdır.Sanırım bunda anlaşılmayan bişey yok. Türkiye Cumhuriyeti anayasası ile de,Türkçülük yapılmakta Kürtler Türk olmadıkları halde Türk'üm demek zorunda bırakılmaya çalışılmaktadır,öyleki okula gitmek isteyen her kürt çocuğu Türk olmamasına rağmen türk'lük üzerine and içmek zorunda bırakılmaktadır,anadili Türkçe olmasa bile eğitimini türkçe almak zorunda bırakılmaktadır,yaşamın her aşamasında Türklük vurgusu yapılarakpsikolojik savaş ilan edilmektedir.....
  8. Kapatılan DEP eski Diyarbakır milletvekili Leyla Zana, bugün Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti (GGC)’de yaptığı basın toplantısında, her kesin birbirini anlaması gerektiğini belirtti. “Herkes değişti. Ben de değiştim, PKK de değişti” diyen Zana, “Güzel anlamlı bir süreç var ve herkes üzerine düşen görevi yerine getirmeli. Geçmişte zora dayalı birliktelik vardı ancak şimdi durum öyle değil” diye belirtti. DEP eski milletvekili Leyla Zana, GGC Lokali’nde tek başına süreç ile ilgili basın toplantısı düzenledi. “Türkiye’de barış içinde bir arada yaşamaya verilen şansı değerlendirmek için karşınızdayım” diyen Zana, kendilerini barışa yakın kılan bu sürece katkı sunmanın herkesin vicdani bir sorumluluk taşıdığını söyledi. Zor bir dönemden geçildiğini aktaran Zana, böyle zamanlarda yaşanması muhtemel gerilimleri ancak tarafların birbirlerini anlayarak sabır ve sağduyuyu öne çıkararak aşılabileceğini ifade etti. BU COĞRAFYADAKİ HALKLAR BİRBİRİNE DÜŞMAN DEĞİL Meydana gelen gelişmelerin umudun yanında kaygı ve endişe de yarattığını anlatan Zana, “Benim de bir tarafım çok umutlu bir tarafımsa endişe ve kaygı taşıyor. Umutluyum. Çünkü, yaşanan onca acıya rağmen, bu coğrafyada yaşayan halklar birbirlerini düşman olarak görmediklerini ispatladılar. Ve bugün, ortak değerlerin etrafında kenetlenme iradesini ortaya koyuyorlar” dedi. Geçmişin acıları yerine, geleceğin umudunu yaşatma fırsatını yakaladıklarını belirten Zana, bu anda kendilerine yol gösterecek şeyin sağduyu olduğunu söyledi. Aynı zamanda endişe ve kaygıyı da bir arada yaşadığını kaydeden Zana, sözlerine şöyle devam etti: “Bu acıların yüreklerde hala taze olduğunu biliyorum. Çektiğimiz acıların hiçbir zaman hafiflemeyeceğinin elbette farkındayım. Savaş acıtır kanatır, dağıtır, parçalar yok eder. Bunu hep birlikte yaşadık. Hiç kimse ötekiden daha çok ya da daha az acı çekmedi. İki tarafta da telafisiz acılar yaşandı. Herkesin acısını yaşıyor ve hissediyorum ve paylaşıyorum. Ve ancak bu yolla birbirimizi anlayabileceğimize inanıyorum. Aksi halde ne dökülen gözyaşları dinecektir, nede olası tehlikelerin önüne geçilebilecektir. Gelin hep birlikte barışın kazananları olalım. “ Ülkede yaşayan insanların ortak çıkarlarının farklı kimlikleri tanıyan, sayan ve koruyan bir anlayıştan geçtiğini savunan Zana, bu anlayışın ülkenin birlik ve bütünlüğünün garantisi olduğunu kaydetti. Barış umudunun bir daha yitirilmesine kimsenin tahammülü kalmadığını belirten Zana, içinde bulunulan sürecin oldukça önemli, ciddi ve bir o kadarda yakıcı olduğunu, bunu kavramayan herkesin kaybedeceğini, kavrayanın ve süreci başlatan muhatapların ise, kamuoyu desteğinin arkalarında olduğunu bilmesini istediğini ifade etti. SORUN DTP VE AKP DEĞİL, HERKESİN SORUNU Maxmur ve Kandil’den gelen grubun karşılanış şekli konusunda gazetecilerin sorusunu da cevap veren Zana, her halkın kendini ifade etme şeklinin farklı olduğunu söyledi. Her toplumun kendini farklı ifade edebileceğini kaydeden Zana şunları söyledi: “Biçime çok takılmanın anlamı yok. Bu sorun yalnızca DTP ve AKP’nin sorunu değil. Herkesin sorunudur. Burada süreç iyi koordine edilmedi. Kişisel kaygıların toplum kaygılarıyla birleştirerek sürecin devam etmesi lazım. Karşılamada önemli olan birlikte yaşama iradesinin ortaya çıkmasıydı. Bu önemli ayrıntı gözden kaçtı. ‘Ülke bölündü’ dediler. Bunun mümkün olmadığı görüldü. İnkar ve imhanın da mümkün olmadığı görülmüştür. Geçmişte zora dayalı birliktelik vardı ancak şimdi durum öyle değil” Zana, CHP ve MHP’nin gelen barış gruplarına yönelik açıklamalarını da değerlendirirken, her iki partinin de sürece bir anlam yüklediklerini düşünmediğini, süreci yeterince tahlil etmeleri halinde bunun toplumun yararına olacağını anlayacaklarını belirterek, “Bahçeli makul bir adam. Baykal da duyarlı bir adam, ancak biraz daha duyarlı olmak lazım.” Zana, barış gruplarını kastederek, herkesin memleketine dönmek istediğini belirterek, “Teknik aksaklıklar olabilir veya süreci izleme olabilir. Ben herkes ülkesine dönsün isterim. Artık herkes değişti, bende değiştim, PKK de değişti. Güzel anlamlı bir süreç var ve herkes üzerine düşen görevi yerine getirmeli” şeklinde konuştu.
  9. Kürtlerin Aşiret yapısı içinde olduklarını ve bunu kırma noktasına 1960'lardan itibaren geldiklerini ancak devletin yönetimini elinde bulunduran sistemin ağalık sisteminin devamından rant elde ettiğini,onun içinde bu sistemin muhafazasını sağladığını yazdık. Uyum dediğiniz Türk'leşmekse,yani başka bir halkın adı,dili,kültürünü kendininki gibi kabul etmek ve sahiplenmekse (kısacası aslını unutmaktır) Kürtler bunu aşiret sistemi olmasada kabul etmezlerdi,dünyada haysiyeti olan hiçbir halk böyle birşeyi kabullenmez. Ayrıca burada hiçkimseyi düşüncelerden dolayı dışlamak,doğru değildir ama o düşünceler başka birilerini aşağılama noktasına varırsa aynı şekilde cevabınıda alır. Alperen Ocakları ile Yazıcıoğlu'na ölümünün ardından ağır hakaretlerde bulunan Ergenekoncu Türk Solu tahrikte buluştu... PKK üyelerinin ülkeye dönmesi sırasında yaşananları protesto eden Alperen Ocakları üyeleri oturma eylemi yapan DİSK'lilere saldırarak linç girişiminde bulundu.Taksim'de Türksolu'nun düzenlediği eylemde de 'Hepsini asacağız' pankartları açıldı. Ankara'da demokratik açılımı protesto etmek için yürüyüş yapan Alperen Ocakları üyeleri, oturma eylemi yapan DİSK'li gruba saldırdı. Olay öğle saatlerinde yaşandı. Açılımı protesto eden Alperen Ocakları üyeleri Cebeci Şehitliği'ne doğru yola çıktı.( Sebebi malum,şehitlerden rant kazanma yarışı) Grubun Abdi İpekçi Parkı'ndan geçişi sırasında parkta DİSK'e bağlı bir grup da oturma eylemi gerçekleştiriyordu. Alperen Ocakları üyesi grup DİSK yanlısı gruba saldırdı. Yaklaşık bin kişilik Alperenler, "Kahrolsun PKK sloganları" atarak DİSK'li eylemcilere linç girişiminde bulundu. Olayın büyümesi çevik kuvvetin iki grup arasına barikat kurmasıyla son buldu. Yaşanan arbede sonunda Alperen Ocakları üyeleri yürüyüşe devam etti. TÜRK SOLU YİNE İŞ BAŞINDA Aralarında yaşamını yitiren asker yakınlarının da bulunduğu Türk Solu'na üye yaklaşık 100 kişilik bir grup, Habur'da yaşananları protesto etmek için Galatasaray meydanında toplanarak eylem yaptı. Türk ve Azeri bayraklarıyla İstiklal Caddesi'nde yürüyüşe geçen grup sık sık PKK, AKP ve ABD aleyhine sloganlar attı. Türk Solu üyeleri 'Hepsini Asacağız' yazılı pankartları açtı.(Bunun adı bölücülük olmuyor zaten) İstiklal Caddesi'nden Taksim'e yürüyen kalabalık grup burada bir basın açıklaması yaptı.
  10. Komplo belgesinin ortaya çıkarılmasını sağlayan Taraf muhabiri, belgenin orjinal çıkmasından sonra özür beklediğini söyledi. Taraf Muhabiri Baransu, gazeteci büyüklerinden özür bekliyor, gizlice Karargah'a çağrılan gazetecilere de mesaj gönderdi: 'Bu meselenin üzerine gideceğim' Taraf gazetesinde 'AK Parti ve Gülen'i Bitirme Planı' başlığıyla yayınlanan haber, orijinal belgenin bulunmasıyla yeni bir boyut kazandı. Kurmay Albay Dursun Çiçek'in imzasını taşıyan belgeler sivil savcının elinde. Ancak haber, kamuoyuna ilk yansıdığında bazı gazeteler ve köşe yazarları, yalanlama gayretine girişmişti. İnkar, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un 'kâğıt parçası' nitelemesinin ardından 'alaycı bir dile' dönüştü. Şimdi söz, haberi yazan Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu'da. Baransu, haberin yayımlanmasının ardından kendisine ciddi baskılar yapıldığını söylüyor. Yargı yoluna bile başvurulmuş. Kadıköy 2. Asliye Mahkemesi'nde 'soruşturmanın gizliliğini ihlal'den yargılanıyor. Ardından TCK'nın 301. maddesinden dava açılmış. Orgeneral Başbuğ, bazı siyasetçiler ve gazeteciler tarafından yalancılıkla itham edilmesi psikolojisini bozmuş. Baransu, şimdi 'Gazeteci büyüklerim' dediği insanlardan özür bekliyor. Murat Yetkin'in Cüneyt Ülsever'in, Soner Yalçın ve ekibinin, 'sevdiğim bir ağabeyimdir' dediği Necati Doğru'nun ciddi bir muhasebe yapması gerektiğini kaydediyor. Gerçeğin ortaya çıkması sebebiyle mutlu olduğunu belirtirken, "Elime kahvemi alıp gazeteleri takip edeceğim. Umarım bu insanlar onurlu davranır." şeklinde konuşuyor. KAOS PLANININ İÇERİĞİ TARTIŞILMALI Mehmet Baransu, artık eylem planının içeriğinin tartışılması gerektiği görüşünde. Belgede çok önemli stratejilerin yer aldığını vurgularken "Önümüzdeki süreçte Albay Dursun Çiçek'in takip edilmesi gerekir. Bu iş sadece Dursun Çiçek'in üzerine yıkılırsa, Çiçek'in konuşacağını düşünüyorum." diyor. Baransu çok tartışılacak bir iddiayı da gündeme getiriyor: "Belge haberi yayımlandıktan sonra dönemin 2. Ordu Komutanı Hasan Iğsız bazı gazetelerin Ankara temsilcilerini çağırıp emirler verdi. O toplantıda kimler vardı, ortaya çıkartılsın. Yoksa bu meselenin üstüne gideceğim." Baransu, yeni süreçte TSK'nın ciddi anlamda sınav vereceğinin altını çiziyor. Askerî savcılığın bu süreci iyi yürütemediğinin bir kez daha ortaya çıktığına vurgu yaparken, "Türk milleti belgenin aslını Ergenekon savcılarına ulaştıran subayı alnından öpmeli." ifadesini kullanıyor.
  11. Son günlerde yaşananlar,Açılımın duraksaması aklıma başbakan'ın bu sözünü getirdi,evlatlar,kardeşler,amcalar,dayılar,teyzeler,halalar,ablalar bunlar mühimmatmı? Değil dediğinizi duyar gibiyim,ozaman bu kana dur demek için atılan adımlarada bütün şovenist yaklaşımlara rağmen destek çıkma zamanıdır......
  12. Bize ne Onların Türk olmasından sayın boşig, bizim Türk'lüğümüz sadece bir isimden ibaret değilmi? Kendiniz demedinizmi Türkiyede Türk etnisitesi yoktur diye,şimdi neden başka yerdeki Türkleri savunuyorsunuz ki?
  13. Çok güzel bir yaklaşım,ilk olarak sorularınıza ben cevap vermek istiyorum. PKK lıların şalvarları, kıyafetleri ile ülkemize girmeleriyle onları karşılayan ve kendinden geçen yüzbinlerce insanın sevincinin, heyecanlarının altındaki gerçek nedenleri nedir? Bu sorunuzun cevabı açık ve netbir şekilde,inkar ve imha politikası karşısında ezilen halkın,kendi içerisinden çıkarak bu imha ve asimilasyoncu gidişata dur demek amacı ile dağa giden yavrularını bağrına basışıdır,bu bağrına basış savaşın doğru bir yöntem olmadığını ve Türk halkının evlatlarına sıkılan kurşunların artık durması konusunda Kürt halkının iradesini göstermesi konusundada önemli bir adımdır. Maalesef Türk halkı,kendisine karşı olmayan bu savaşın tarafı haline getirilmek sureti ile kandırıldı,bu savaş asla Türk halkına karşı bir cephe olmadı,olsaydı istanbul'da,Ankara'da sivillerin bulunduğu meydanlarda bombalar patlardı,Kürt halkının mücadelesi sistemin kendisini yok saymasına karşıydı. Ne o bölgede nede başka bir bölgemizde Türk ve Kürt halkları karşı karşıya gelmemişlerdir,ancak Milliyetçi şoven partilerin mensupları şehit cenazelerinin gelmemesi durumunda düşecekleri durumun farkında olduklarından barış sürecinin önünü tıkama çabasındadırlar,bunu gerçekleştirmek içinde içi yanmış şehit aileleri,gaziler ve onların yakınlarını kullanma çabasındadırlar,lütfen sevgili Türk kardeşlerim bu oyunlara gelmeyin Türk'ün Türk^ten başka dostu vardır bu dostta Kürt'lerdir,bizler aynı dinin mensuplarıyız,aynı ülkenin vatandaşlarıyız,aynı ordunun askerleriyiz,hata yapanlar çıkmış olabilir aramızdan,ama onlar hata yaptılar diye biz bu hataları devam ettirmek zorunda değiliz. Devletin Kürtler üzerindeki baskısı ve asimilasyoncu yaklaşımı çok yanlıştı,bunu düzeltmek için Türk'lerinde desteğine ihtiyac vardır,Pkk'nin varlığı başlı başına bir hataydı Pkk'nin tarihe karışması içinde Kürt'lerin desteği gerekmektedir....
  14. Kürtce isimler ve anlamlari • Agîr (ateş) • Amed (diyarbakır) • Alân (yankı) • Aram (huzurlu) • Arî (kül) • Ardil (yürek ateşi) • Aştî (barış) • Azad (özgür) • Asmîn (dağ çiçeği) • Bargiran (Dertli) • Baran (yağmur) • Berfin (kardelen) • Berfo (kar) • Bawer (inanan) • Berat (serbest) • Bengî (tutku) • Berken (güleryüzlü) • Berzan (rehber,bilen) • Birîndar (yaralı) • Berdan (bırakılmak) • Berîvan (süt sağan kadın) • Bervan (Berîvan’ın erkeği) • Beritan (Yaylaya giden kız) • Cejn (bayram) • Cîwan (genç,delikanlı) • Çîya (dağ) • Derbas (geçen) • Delal (sevgili,değerli,aziz) • Dewran (çağ, zaman) • Dilan (halay) • Dîcle (dicle) • Dîldar (aşık, sevdalı) • Dijvar (zor, çetin) • Dîyar (belli, belirgin • Dîlaver (cesur) • Dîlovan (alçakgönüllü) • Dilxweş (memnun) • Dilbirîn (yaralı gönül) • Êgit (yiğit) • Êzman (gök yüzü) • Êvdal (yoksul, gezgin) • Férat (Fırat) • Gewrî (kumral) • Gûlé (Gülüzar) • Hawar (çığlık) • Hélîn (kuş yuvası) • Héjâ (değerli) • Hébûn (varoluş) • Heval (arkadaş) • Hogîr (cana yakın) • Hûner (sanat) • Jîyan (yaşam) • Jîr (akıllı, zeki) • Kânî (su çeşmesi) • Kendal(eşik) • Kévin (Saçaklardan sarkan buz) • Kulîlq (çiçek) • Peyman (anlaşma) • Pélîn (yaprak) • Lérzan • Mérxas (yiğit) • Mîzgîn (müjde) • Mîran (mir) • Nalîn (inlemek) • Newroz (Nevruz) • Neçirvan (avcı) • Rezan (öncü) • Reber (rehber) • Rében (zavallı) • Rizgar ( kurtuluş) • Ronî (göz ışığı) • Robin (güneşi görmek) • Rojda(güneş doğuşu) • Rojbîn (gün kokusu) • Roza (gündoğumu) • Rozerîn (tanyeri) • Ronahî (aydın) • Rûken (sempatik) • Rûhat (gelen gün) • Serhad(doğuanadolu) • Sérger(öncü, rehber) • Sérdal (dal üstü) • Sosin(çiçek çeşidi) • Şérwav (savaşçı) • Şérin (tatlı) • Şérmîn (utangaç) • Şîlan (Tomucuk) • Şiwan (çoban) • Şîrwan (sütçü) • Şîyar (uyanık,hedef) • Wélat (vatan) • Xane (hanım) • Xemgîn (üzgün) • Xezal (ceylan) • Yékbûn (tek) • Zana (bilge) • Zélal (berrak, duru) • Zîlan (çığlık) • Zınar (kaya) • Zozan (yayla)
  15. Ülkemizde insanlar çocuklarına kendi anadillerinde ismler koyamıyorlar,(welat,newroz,xezal) vs... peki sebep derseniz yetersiz kalan alfabe...
  16. Başsavcılık; biri firari 46 sanık hakkında, ‘örgüt üyeliği’ ve ‘örgüt propagandası’ndan dava açtı. İddianamede; ESP’lilerin izinli ve demokratik eylemleri, basın açıklamaları ‘örgüt eylemi’ sayıldı. İşte bunlardan bazıları: * ‘Hayata Dönüş’ ve Ulucanlar Cezaevi operasyonlarını protesto etmek * DTP’lilerin gözaltına alınmasını ve DTP kapatması davasını basın açıklamasıyla protesto etmek. * Santral Garajı önünde 8 Mart 2006’da yapılan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamasına katılmak. * Gazi Mahallesi olaylarının yıldönümünde açıklama yaparak, “Gazi’nin, Beyazıt’ın, Halepçe’nin hesabı sorulacak” diye slogan atmak. * Gökdere Meydanı’nda üç yıl art arda yapılan Nevruz Miting’ne katılmak, “Biji Newroz, biji sosyalizm” diye slogan atmak. * 1 Mayıs Miting’ine katılıp “Genel grev genel direniş” pankartı açmak. * Çalışma Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü önünde “Sendikasız, sigortasız, kölece çalışmayacağız” diye açıklama yapmak. * Filistin’e destek verip İsrail’in saldırılarını protesto etmek. * Kaplıkaya Cuma Pazar Yeri’nde ‘Irkçılığa, Şovenizme, Militarizme Karşı Kültürler Buluşuyor’ adlı müzikli etkinlik düzenlemek; ‘Halklar Kucaklaşıyor’ ve ‘Yaşasın Halklarını Kardeşliği’ diye pankartlar açmak. * Ergenekon’u protesto edip “Güngören katliamının sorumlusu kontrgerilla” diye açıklama yapmak; ‘kontgerillanın kitle katliamlarını ve öldürdüğü aydınları’ anmak * “12 Mart’tan 12 Eylül’e darbeciler yargılansın” ve “Mehmet Ağar tutuklansın” diye açıklama yapmak. Bu arada, operasyonlarda ne bir silah ne de patlayıcı bulundu. Savcılığın, ‘kanıtlar’ listesinin çoğunu gazete, dergi, kitap, broşür ve CD’ler oluşturuyor. Bazıları şöyle: * ‘Yeşil Bursa - Kızıl Bursa’ yazılı defter * Kırıklar F Tipi Cezaevi okuma notları * Özgür Gençlik dergisi ve Atılım gazetesi sayıları * Brezilyalı eğitmen Paulo Freire’nin kaleme aldığı ‘Ezilenlerin Pedagojisi’ adlı kitap * Üzerinde Deniz Gezmiş ve Che Guevara’nın fotoğraflarının bulunduğu Liseli Öğrenci Birliği’nin bildirisi * Karl Marks ve Friedrich Engels’e ait ‘Komünist Manifesto’ Haklarında 10 yıl hapis isteniyor Haklarında 10 yıla kadar hapis cezası istenen 46 sanıklı Bursa ESP Davası’nın ilk duruşması İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 30 Ekim’de görülecek. Bu arada; Adana, Mersin ve Hatay’da, yine MLKP’in legal alan faaliyetlerini yürüttükleri iddiasıyla sekizi tutuklu 22 şüpheli hakkında açılan davada 53 demokratik eylem, etkinlik ve açıklama ‘örgütsel suç’ sayılmıştı. Şüphelilere yöneltilen ‘suçlar’ şöyleydi: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ve krizi protesto etmek, işçi kurultayına ve 1 Mayıs’a katılmak, Kahramanmaraş katliamını ve öldürülen AGOS gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dink anmak, ‘Darbelere Karşı Demokrasi Mitingi’ne katılmak... ‘Ele geçirilen’ delillerse, ‘suçlar’ kadar şaşırtıcıydı: “Che Guevara isimli teröristin hayatını anlatan film, Lenin işlemeli duvar halısı, ‘kuş gribi’ bildirisi, altı düdük, beş salsa aleti, dört zilli tef...
  17. Çok doğru bir tespit,bir zamanlar karda yürürken çıkan Kart-Kurt sesi diyen bir hocamıza Kalkıpta duvara çivi çakarken çıkan Tak-Turk sesi dedim diye sınıftan dışarı atılmıştım
  18. Gelen Pkk'lilerin karşılanmasında yaşanan görüntülerin Türk halkında haklı bir tepki yarattığı ortada,haklı diyorum çünkü Bu ülkede son zamanlarda şoven milliyetçiliği pompalayan,Kürt ismini duyduğu anda kıyametleri koparan iki parti meclisteler maalesef,diğer taraftan bu gelenleri karşılayan Dtp ellerinde Öcalan posterleri,Yeşil,Kırmızı,Sarı renkli bayraklar bulunan bir kitlenin rahatsızlık uyandıracağını tahmin edebilmeliydi ve barış için adım atılan bu günlerde o görüntüleri vermemeliydi çünkü amaç kazananı olan bir barış inşaa etmek değil,kanın durması için itidal yaratmaktı,Türk medyasınında bu görüntüleri durmadan,tekrar,tekrar işlemesi halkın içindeki haklı tepkiyi iyice doruğa ulaştırdı ve üzerine Şoven milliyetçilerin söylemleri eklenince barış için umut taşıyan halk artık bu konudan soğudu ama bu soğukluk kısa sürelidir. Senin katilin benim katilim olmaz, bu adamın hangi amaçla, hangi sıfatla Pkk'ya karşı savaştığını bi söylermisiniz bana,G.doğuda 17.000 faili meçhul varken ve bu faili meçhullerin bazılarını katleden kişi olduğu bilinirken
  19. Asıl sorunu yine çarpıtmaya çalışıyolar,sorun Akp yada Fettullahçıların bitirilmeye çalışması değil,yani bitirilmeye çalışılan kim olursa olsun,örneğin Akp,halkın oyları ile iktidara gelmiş bir parti ancak halkın oyları ile gidecekse gitsin Ordu artık işine baksın,uzun zamandır tartışıyoruz Ordu siyasete karışmasın diye ve bazı arkadaşlar karışmasını ister gibi tavırlar sergiliyorlar,sormak lazım hangi demokraside Ordunun güncel konularda bu kadar konuştuğu görülmüş?
  20. Gereğini Yap Paşa..... AKP ve Gülen’i Bitirme Planı için zamanında “Doğruysa gereği yapılır” diyen Org. Başbuğ dün belgeyi unutup medyayı suçladı. Genelkurmay’da hazırlanan İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın ıslak imzalı orijinalinin ortaya çıkması ve karargâhta belgeyle ilgili “temizlik” yapıldığı ihbarı üzerine dün TSK’dan üç maddelik tuhaf bir açıklama geldi. Açıklamaya göre, belgeye yansıyan planın TSK’da yapılmış olması değil ama bu planla ilgili ihbar mektubunun medyada yer alması “hukuk devleti adına kaygı verici,” haberin verilişinin yayına göre farklılığı ise “dikkat çekici.” Genelkurmay ayrıca “Hukuk devletinde her şeyin yasalara uygun yürütülmesine hiçbir kimsenin ve kurumun itirazı olamaz” dedi. AKP’li Bozdağ ise Başbuğ’a sözünü hatırlattı: Belge doğru, gereğini yapın AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ, orijinali savcılığa ulaşan “İrticayla Mücadele Eylem Planı” konusunda Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u görev çağırdı. Başbuğ’un “belge doğruysa gereğini yaparım” diyerek güvence verdiğini hatırlatan Bozdağ, “Belge doğruysa bu belgeyi hazırlayan personel hakkında gerekli idari işlemlerin yapılarak gerekli müeyyidelerin uygulanmasını bekliyoruz” dedi. MHP ve CHP ise konuyla ilgili yorum yapmaktan kaçındı. “Suç duyurusunda bulunduk” Taraf’a konuşan Bozdağ, Taraf’ın belgeyi yayımladığı günlerde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını hatırlatarak, orijinal belgenin ulaşmasıyla birlikte savcıların yeni delileri değerlendirerek gerekli işlemleri yapacağını söyledi. Suç duyurusunda, Taraf’ta yayımlanan belgenin araştırılıp doğruysa sorumlularının cezalandırılmasını istediklerini anlatan Bozdağ, orijinal belgenin savcılığa ulaştığı yönündeki haberlerin doğru olması halinde Genelkurmay Başkanlığı’nın da sorumlular hakkında idari işlem yapmasını beklediklerini kaydetti. Bozdağ, şöyle konuştu: “Soruşturma açılmalı” “Eğer gazetelerde yer alan haber ve bilgiler doğruysa o zaman yeni bir durum ortaya çıkmış demektir. Daha önce Sayın Başbuğ bunun bir ‘kağıt parçası’ olduğunu söylemişti. Askeri Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına yönelik kararın da nihai karar olmadığı, bu bilgi ve belgenin doğruluğuna dair yeni deliler çıkartılırsa bunun soruşturulacağını söylemişti. Bu durumda çıkan haberler doğruysa yapılan açıklamanın gereği olarak bu soruşturmanın açılması gerekmektedir. ‘TSK, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine bağlı ve saygılıdır. Bu ilkelere aykırı davranışlarda bulunan ve bulunabilecek bir personeli bünyesinde bulundurmaz’ ifadesi en büyük teminat olmuştu. Eğer bu belge doğruysa bu belgeyi hazırlayan personel hakkında gerekli idari işlemlerin yapılarak gerekli müeyyidelerin uygulanmasını bekliyoruz.” Albay 18 saatte tahliye edilmişti Kurmay Albay Dursun Çiçek, önce Ergenekon savcıları tarafından ‘darbecilerle bağlantıları’nın anlatıldığı bir ihbar mektubu nedeniyle sorgulandı. Sorguda ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın ayrıntıları da soruldu. Çiçek, sorgulanmasının ardından ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ suçundan nöbetçi 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildi. Mahkeme ‘kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular mevcuttur’ diyerek Albay Çiçek’in tutuklanarak Hasdal Askeri Cezaevi’ne gönderilmesine karar verdi. Aynı gece Çiçek’in avukatının itirazını hemen değerlendirmeye alan üç kişilik 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, geçici üye hakim Faik Saban’ın da bulunduğu toplantıda ‘oy çokluğu’ ile tahliye kararı verdi. Böylece Çiçek’in tutukluluğu sadece 18 saat sürdü. Darbe günlüklerinden eylem planına Albay Dursun Çiçek’in ismi ilk olarak 20 Haziran 2008’de yine Taraf’ın ortaya çıkardığı ‘Lahika-1’ belgesiyle gündeme gelmişti. Belgeye göre, Genelkurmay, ‘üst yargı organları başkanlarını TSK ile aynı paralelde hareket ettirmeyi’ amaçlıyordu. Basın mensupları düzenli temasla yönlendirilecekti. Çiçek’in adı, Oramiral Özden Örnek tarafından hazırlandığı belirlenen‘Darbe Günlükleri’nde de Dz. P. Kur. Yb. rütbesiyle sık sık yer aldı. Ayrıca Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’da ele geçirilen 14 No’lu CD’deki belge ve fotoğrafların Çiçek tarafından gönderildiği ileri sürüldü. Erdoğan: Sonuna kadar üzerine gideceğiz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Antalya’dan Pakistan’a hareketinden önce Antalya Havalimanı’nda düzenlediği basın toplantısında ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın orijinalinin ortaya çıkması ve Adlî Tıp’ın ‘ıslak imza’ tesbitini değerlendirdi. Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin, “Daha önce bu konuda sonuna kadar gideceğinizi beyan etmiştiniz. Hükümetinizin bundan sonra atacağı adımlar neler olacaktır” sorusuna şu karşılığı verdi: “Yürütme olarak bize ne düşerse onu sonuna kadar yapacağımızı söylediğimiz gibi, bundan sonra da yine aynı kararlılık içerisindeyiz. Akşam farklı, sabah farklı konuşmayı sevmem. Arkadaşlarım da böyle bir şeyin içerisine asla girmezler” Erdoğan, şu andaki süreci yargının devam ettirdiğini anımsatarak şunları söyledi: “Savcının elinde olan belge ne denli sağlamdır, Adlî Tıp raporunu savcı Bey nasıl değerlendirecektir, bunu ilgili mahkeme nasıl değerlendirecektir, o onların takdiridir. Bu konuda benim söyleyeceğim herhangi bir şey yoktur.” Erdoğan uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada da “Belgenin gerçek çıkması halinde TSK’nın bu lekeyi taşıyamayacağını” vurguladı. Soruşturma bu kez ‘orijinal’ olsun Türkiye gündemine bomba gibi düşen ve uzun süre tartışılan ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın orijinalinin savcılığa ulaşması yeni bir sürecin startını verdi. Belgenin yayımlanmasının ardından, altında imzası bulunan Kurmay Albay Dursun Çiçek’in, sivil savcılar tarafından sorgulanması ile başlayan, nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanması ve ardından 18 saat içinde serbest bırakılması ile devam eden hukukî süreç şimdi tekrar başlayacak. Emekli Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek, hukukî anlamda yeni bir boyut kazanan soruşturmanın seyrini Taraf‘a yorumladı. ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın orijinali savcılıkta. Bundan sonra nasıl bir süreç işleyecek? Askerî savcılığın kovuşturmaya yer olmadığı kararını hukuka ve usule aykırı olduğunu daha önce de ifade etmiştim. Şimdi orijinalinin ortaya çıkması olaya yeni bir hukukî boyut kazandırdı. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre yeni delillerin ortaya çıkması, savcılığa yeniden bu konuyu soruşturma imkânı verir. Hukuken iki soruşturmanın yürütülmesini bekliyorum. Birincisi, Genelkurmay Başkanı ‘kağıt parçası’ ama ‘aslı çıkarsa da peşini bırakmam’ dedi. Şimdi askerî yönden idari bir soruşturma gerekiyor. İkincisi ise zaten belgenin içeriği TCK’nın 49 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan ‘cebir ve şiddetle hükümeti kaldırmaya’ yönelik bir plandır. O nedenle darbeye teşebbüs niteliğinde bir suçtur. Belge zaten Ergenekon sanığının ofisinde yakalandığı için de hukukî ve fiili irtibatı olduğu daha önce de ortaya çıkmıştı. Bu nedenle Cumhuriyet savcılığının darbeye teşebbüs suçlamasıyla altında imzası bulunan Albay Dursun Çiçek ve hazırlanmasında ve uygulanmasında kim varsa ortaya çıkarılıp yeniden haklarında dava açılmasını bekliyorum. Albay Çiçek tekrar tutuklanır mı? Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre böyle bir durumda yeni bir delil ortaya çıktığında, Çiçek’in daha önce tutuklanıp serbest bırakılması ‘yok’ kabul edilir. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isnadıyla dava açılması gerekir. Tutuksuz yargılandığında delil karartılması ve yok edilmesi ihtimalleri bulunduğundan savcılık tutuklu yargılamalıdır. Şimdi gelişmeler onu gösteriyor ki, hakikaten Ergenekon terör örgütü TSK’ya önemli bir şekilde sızmış. En azından kamu davası açmaya yeterli nitelikte deliller elde ediliyor. Henüz bir mahkûmiyet yok ama böyle olunca Silahlı Kuvvetler içine sızma, orada Karargâh Evleri çalışması kapsamında faaliyetlerin sürdüğü anlaşılıyor. Belge, Ergenekon soruşturmasını nasıl etkileyecektir? Ergenekon’da dördüncü iddianame bekleniyor. Hukukî, fiili irtibat kurulan bir olay sonradan bu dava kapsamında birleştirilerek görülmesi hâlâ mümkündür. Çünkü, ceza yargılaması maddi gerçeği bulmaya çalışır. Bu açıdan demokrasiye karşı bir planın, siyasi otoriteyi yıkmayı öngören bir belgenin orijinalinin ortaya çıkması hukuk açısından çok önemli bir delildir. Savcılık da, daha sonra görülecek dava ile kovuşturma yönünden Anayasa Mahkemesi de bu delili değerlendirecektir. Cumhuriyet savcılarının eli deliller bakımından daha da güçlenmiştir. Karar verme sürecinde maddi gerçeği aydınlatacak kuvvetli bir delil daha dosyanın içinde vardır. Bundan ötesini mahkeme takdir edecektir. ‘Belge çiçek açmış yaz mı gelecek’ Taraf’ın ortaya çıkardığı darbe belgesinin ardından köşe yazarları birbirinden ilginç yazılara imza atmıştı. İşte o yazılardan bir demet: Bekir Coşkun (Hürriyet-17 haziran): Demek ki Genelkurmay’daki subay, yazıcıya “Darbe planı yapalım” dedi. Yazıcı “Kaç kopya olsun komutanım?” diye sordu. Komutan “Üç...” dedi: “Biri avukat arkadaşa gidecek, birisi Taraf Gazetesi’ne, biri de zaten gizli...” Yazıcı selam çaktı, oturup yazdılar. Bitince subay komutana koştu: “Komutanım adı ne olsun?..” “Neyin?..” “Darbenin... Yapmıyacak mıyız?..” “Yapacaz...” “Darbenin adı olsun ki, ne yaptığımızı bilelim...” Sonunda gizli şifreli, kimsenin anlayamayacağı bir isim buldular: “AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme planı...” Komutan sordu: “Ne olduğu anlaşılıyor mu?..” Öbürü yanıtladı: “Hayır komutanım, hiç anlaşılmıyor... Sanki başka bir şeyin şeyiymiş gibi belli bile değil...” Komutan sevindi: “Şifreli ya...” İki gündür onu düşünüyorum; Genelkurmay’ın darbe planı herhangi bir avukatın bürosunda ne arıyor?.. Doğrusu belgenin başlığı da ilgimi çekiyor: “AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme planı...” Levazıma bulgur alımı emrini gördüğümüzde, iki gün “LK-BAT”ın bizim akşam yiyeceğimiz bulgur pilavı ile ne ilgisi olduğunu düşünmüştük. Sonra anlamıştık ki “Levazım Komutanlığına-Bulgur Alma Talimatı” yani; LK-BAT... Ama darbe planı bu kadar açık ve net: “AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme planı...” Neler oluyor sizce?.. Ergenekon davası, emekli paşalara ve sıradan insanlara gerekeni yaptı. Ama TSK içindeki rütbelilere uzanamadı... Bunun ön hazırlığı mıdır bu?.. Dilini tutamayan Bülent Arınç’ın halkın önünde daha geçen gün “Sıra büyüklerinde...” demesinden tam on gün sonraya denk geliyor bu olanlar... Sıra büyüklerde mi?.. Yılmaz Özdil (Hürriyet- 26 haziran): 12 Haziran: » Taraf, “İrticayla Mücadele Eylem Planı” belgesini, “AKP ve Gülen’i bitirme planı” başlığıyla manşetten yayımladı. » Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, “İddianın tüm yönleriyle incelenmesi için Askeri Savcılığa derhal bir soruşturma emri verildi” dedi. 14 Haziran: » Başbakan Erdoğan, “Demokratik bir ortamda AKP’ye karşı yapılan bu gayri hukuki sürece seyirci kalamayız. Gereken ne ise bunların hepsi yapılacaktır” sözleriyle hükümeti hedef alan eylem planına tepki gösterdi. 15 Haziran: » Ergenekon davasını yürüten savcılar, “İrticayla Mücadele Eylem Planı” altında imzası bulunan Deniz Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek’i ifadeye çağırdı. » Askeri Savcılık belgeyi görmeden “Belgenin, Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir biriminde hazırlanmadığına ilişkin kanaate varılmıştır” açıklaması yaptı. » Aynı gün ikinci bir açıklama yapan Genelkurmay Başkanlığı, “Türk Silahlı Kuvvetleri, daha önce de ifade edildiği üzere, demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmayan davranış ve düşüncelere sahip bulunan personelini bünyesinde barındıramaz” dedi. 16 Haziran: » AKP, eylem planıyla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Başbakan Erdoğan olayın peşini bırakmayacaklarını söyledi. » Ankara’dan gelen askeri savcılar, İstanbul’da Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılarla görüştü. 18 Haziran: » Habertürk Televizyonu’nda Fatih Altaylı’ya konuşan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “Belge doğruysa Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ emekli mi edilmeli?” sorusunu “Evet” yanıtını verdi. 19 Haziran: » Belgeyle ilgili Jandarma’nın yaptığı kriminal incelemenin sonuçları açıklandı. Jandarma, metindeki imza ile Albay Dursun Çiçek’in orijinal imzası arasında “Benzerlik var” dedi. 22 Haziran: » Taraf, Albay Dursun Çiçek’in, askeri savcılıkta verdiği ifadede farklı bir imza örneği verdiğini belgeledi. Jandarma’dan sonra Emniyet de bengenin üzerindeki imzanın Albay Çiçek’in “elinin mahsulü” olduğu sonucuna vardı. 24 Haziran: » Askeri savcılık, Albay Dursun Çiçek hakkında “Belgenin hazırlanması ve herhangi bir kişiye verildiğine ilişkin şüpheli (Albay Çiçek) hakkında delil bulunmadığından, soruşturma konusu olay ve Çiçek ile ilgili itiraz yolu açık olmak üzere kovuşturmaya yer olmadığı” kararını verdi. 26 Haziran: » Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, kuvvet komutanlarıyla birlikte düzenlediği basın toplantısında eylem planı için “kağıt parçası” dedi. Başbuğ, “Eğer yeniden yargılama yapılacaksa bunu yine biz yaparız” ifadelerini kullandı. 1 Temmuz: » Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar tarafından ifadesi alındıktan sonra mahkemeye sevk edilen Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek tutuklandı. 2 Temmuz: » Kurmay Albay Dursun Çiçek, tutuklanmasının üzerinden 24 saat geçmeden tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Hikmet Bila (Vatan-24 haziran): Komik bir manzara... Bir o kadar da içler acısı... Biri havaya bir fotokopi attı, bütün Türkiye, rüzgarda uçuşan kağıt parçasının peşinde koşuyor. Yakalamak için bir sürü insan kan ter içinde zıplayıp duruyor. Kiminin gömleği pantolonundan çıkmış, kiminin yakası açılmış, kiminin yanakları kızarmış... Birisi tam tuttum derken, rüzgar bir başka tarafa savuruyor. Hemen bir başkası başlıyor zıplamaya... İki ayağının üzerinde yaylanıp yukarı fırlayan, iki elini çırpıp yere düşenler mi istersiniz... Uçan kağıdın peşinden, iki kolunu iki yanında kanat gibi çırpıp havalanmaya çalışanlar mı dersiniz... Koskoca Türkiye’nin hali son günlerde bu... (5 temmuz 2009 tarihli yazısı): Bir “kağıt parçası” etrafında çıkarılan yangını körükledikten sonra, “Bu iş sıktı artık” diye kayıplara karışmak hangi sıkıntının yansımasıdır. Türk ordusunun, düşmanla savaştığı günlerde içerden de saldırıya uğraması ilk kez olmuyor. Kurtuluş Savaşı’nda bile yaşadı bu çifte saldırıyı... Yeterli deneyimi var. Zaten İlker Başbuğ da uğradıkları tüm haksız saldırılara rağmen, TSK’nın görevlerini aksatmadan yapacağını söylüyor. Yapacaktır da... Ama siz... Bayanlar, baylar... Siz bir yere gitmeseniz iyi olur. Bilerek ya da bilmeyerek, “asimetrik harekat” a “lojistik destek” sağladıktan sonra “asimetrik” olarak sıvışmak hiç de “etik” görünmüyor. “Sıkıldık, bunaldık” demeye hakkınız olduğunu da sanmıyorum. “Nasıl oyuna geldik?” sorusuna kafa yorup cevap aramak, yeniden kolları sıvamanın ilk adımı olabilir. Var mısınız? Necati Doğru (Vatan-26 haziran): Bu da böyle bir dönemdi; yenildi, içildi, konuşuldu, kerevetine çıkıldı. Hani Toros Dağları’nın yaylalarında göçerlik eden yörüklerin türküsü vardır; “Herkes yesin içsin... Aslı yok yaylasında davetimiz var bizim...” diye gider ve tatlı tatlı dalgasını geçer... Yüreği hep coşkulu Toros yörüğünün türküsündeki benzetme gibi Fethullah demokratları da “aslı yok belgesinden” yediler içtiler. Aslı yok belge sızdırıldı. Palavra meyvesini verdi. Gökten elmalar düştü. Belgenin aslı nerede? Koca Türk Ordusu, askeri savcısıyla 12 gündür aradı, araştırdı; bulamadı... (22 haziran tarihli yazısı): Sonuca yaklaştık. Kim yazdı bu öcü belgeyi! TSK’nin köstebeği mi! Fethullahçı köstebek mi! Gerçek darbeci albay mı! Yazdıranı yanı rejisörü kim? Birinci adamı yok mu? Yerli mi, yabancı mı? Türk mü, ABD’li mi? MİT’ten mi CIA’dan mı? .... Özüne inerseniz; bir haftadır “hangi elin kaleminden, ne amaçla çıktığı, ne amaçla Ergenekon sanığı avukatın yazıhanesine konulduğu, yazıhaneye konulduktan sonra da 80 yıllık süzme sızdırma devlet gazeteciliğinin yeni ve taze bir türüne al yayınla...” diye gönderilen belgenin aslında 24 saat içinde netleşmesi gerekirdi. Evhamsız bir iktidar olsaydı, 24 saat yeterdi. Geç olsun! Güç olmasın! Öcü belgenin encamı bu hafta belli oluyor. Demokratlığımız tarih yazıyor! Hayat bizi utandırmasın! TSK, Albay Dursun haberlerinden rahatsız Genelkurmay Başkanlığı, ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’ belgesinin ıslak imzalı orijinalinin Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara ulaşmasını ‘Mektubun ilk önce medyada yer alması kaygı verici’ olarak yorumladı. Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinden yapılan açıklama şöyle: “1. Bugün, bazı gazetelerde yer alan bir ihbar mektubu ve mektubun odağındaki gelişmelerin öncelikle medyada yer almasının sağlanması, hukuk devleti adına kaygı verici ve çok düşündürücüdür. 2. Benzerlerine sıklıkla rastlanan ihbar mektubu haberinin medyada veriliş biçimindeki ölçü ve duyarlılık derecesinin yayın organlarına göre gösterdiği farklılık da hayli dikkat çekicidir. 3. Hukuk devletinde her şeyin yasalara uygun olarak yürütülmesine hiçbir kimsenin ve hiçbir kurumun itirazı olamaz.”
  21. Devlet Dağdan İniyor.... Kürt meselesinin çözümünün PKK’nın dağdan inmesiyle başlayabilecek bir süreç olduğu, haklı olarak çok vurgulandı. Gerçekten de dağa çıkmak silahlı mücadeleyi ima ettiği ölçüde, siyasetin de işlevsiz kalmasıdır. Silahlı mücadelenin bir siyaset biçimi olduğunu sanmak ancak otoriter zihniyet altında mümkün olur, çünkü bu zihniyet ‘konuşmayı’ değil ‘çatışmayı’ temel aldığı için, siyaseti de bizatihi bir önkoşulsuz mücadele gibi görür. Ancak eğer hâkim zihniyet otoriterlik değilse, silahlı mücadele ve dağa çıkma eylemi de siyasetin reddidir ve bir süre sonra kendisi siyasetin dışına düşmeye mahkûmdur. PKK’nın başına gelen de bu ve hayırlı bir gelişme. Çünkü PKK’lıların da siyaset hakları var ve onların da siyaset alanı içinde özgürlüğü tatma şanslarının olması lazım. Bugün Öcalan’ın inisiyatifiyle dağdan inilme sürecine girilmesi, PKK’nın ve Kürt duyarlılığına dayanan milliyetçi akımların siyasete dönmelerini ifade ediyor. Öte yandan bu dağa çıkma ve silahlı direnme eylemi bir siyasi tercih olarak adlandırılmaya müsait değildi. Kürtlerin Cumhuriyet’in başından bu yana muhatap oldukları baskı ve zulüm, 1980 sonrasında insanlık dışı boyutlara varmıştı. Diğer bir deyişle Kürtlere siyaset içinde bir özgürlük alanı kalmamıştı... Onlar da özgür olmak için dağa çıktılar. Özgürlüğün insan olma halini yaşamanın en temel önkoşullarından biri olduğunu düşünürseniz, PKK’ya katılanların ‘insan’ olmak için bu adımı attıklarını da anlarsınız. Bu nedenle bugün dağdan gelenler ‘pişman’ oldukları için dönmüyorlar. Onlar burada mecburen yaşamaktan pişman oldukları için dağa çıkmışlardı ve eğer burası değişmeseydi geri gelmeye de niyetleri yoktu. Dolayısıyla ‘pişmanlık yasası’ diye bilinen yasa en hafif tabirle siyasi akıl ve edep eksikliğinden muzdarip. Durumu yanlış değerlendirmekle kalmıyor, bunu bir devlet kibrinin uzantısı haline getiriyor. Bu nedenle dağdan inenlerin pişman olmadıklarını, bu eylemi siyasi kararla yaptıklarını söylemeleri hem doğru, hem de önümüzdeki dönemde siyaset alanının yeniden inşasında sağlam bir başlangıç noktası. Devlet ise bu alanı ancak ‘hile-i şeriyenin’ ötesine giderek aşabildi. Osmanlı sisteminde yapılanı hukuka uydurmak üzere yasaların esnetilmesine verilen bu tabir, Kürt meselesinin geldiği noktada uygulanabilir olmaktan çıktı. Yasaları esnetmek değil, onları yok saymak zorundasınız. Çünkü bu yasalar ve onun dayandığı hukuk anlayışı demokratik değil. Oysa barışçıl bir geleceği ancak demokrasi içinde kurma şansınız var. Kısaca söylemek gerekirse, Cumhuriyet rejiminin hukuku barışçıl değildi ve zaten hiçbir zaman demokrasiye uygun olmadı. Bu hukuk otoriter zihniyetin uzantısıydı... Nitekim Cumhuriyet de aynı zihniyetin içinde şekillenmişti. Dolayısıyla da Cumhuriyet demokrasiyi hazmedemediği için, siyasetin de özgürce yaşanabilmesine olanak tanımadı. Bugün dağdan inmekte olan PKK’lılar aslında Cumhuriyet’in dağa gitmek zorunda bıraktığı vatandaşlardı. Bugün devlet Cumhuriyet hukukunu yok saymak zorunda kalıyor, çünkü o hukuk özgürlüğe de, insan olabilmeye de izin vermiyor. Bu yok sayma hali aslında kimin pişman olduğunu da ortaya koyuyor. Asıl pişman olan devletin kendisidir... Devlet kendisi için zımni bir pişmanlık yasası çıkarmış ve uygulamaya koymuş durumda. Devletin bu dönüşü niçin yaptığına ilişkin birçok mülahaza yapılabilir. Küreselleşmeden insan hakları kültürüne, enerji hatlarından yeni bir barış havzası arayışına uzanan argümanlar sunulabilir. Daha derine gidenler Türkiye’de muhafazakâr dindar kesimin son yirmi yıldaki zihniyet dönüşümünden ve bu kimliğin siyaseti yeniden yapılandırmasından söz edebilirler. Ama açık olan bir gerçek var: Devlet kendi kuruluş zihniyetine artık sığmıyor ve geleceğin hiçbir zaman geçmiş gibi olamayacağını idrak ediyor. Siyaseti engelleyerek, siyaset talebini bastırarak, zorla ve bilerek rejim düşmanı üreterek rejimi sürdürmenin akıl dışı olduğunu görüyor. Devlet bu rejimi biraz fazla sürdürdüğünün farkında... Açıkça itiraf etmeyi gururuna yediremiyor ama devlet pişman... Eğer devlet siyaseti mümkün kılsaydı Kürt meselesi şimdiye kadar çok daha barışçı bir mecraya girmiş ve bugünkü konjonktürle şu anda Türkiye bütünlüğünü yeniden sağlamış olurdu. Ne var ki siyasete izin verilmedi, çünkü bu devlet bizatihi siyaseti hiçbir zaman hazmetmedi, ondan hoşlanmadı, siyaseti ve dolayısıyla toplumu bir tehdit olarak algıladı. Aslında dağa çıkmış olan devletin kendisiydi... Şimdi geri dönen de PKK’lılar değil, devletin kendisi.
  22. Küçük bir kızın çlümünü örtpas etmekte bir terör eyleminden farksızdır.Bir savcı ve doktor olay yerine gidip görevlerini yapmıyorlarsa ve haklarında bu konuda yapılan şikayete bağlı bulundukları bakanlık soruşturmaya yer yoktur diye karar veriyorsa burada büyük bir sorun var demektir,bizim bu konuyu foruma taşıma ve gündemde tutma amacımız budur,Suçlu olan Kim olursa olsun hesabı sorulsun,çünkü Ceylan bu savaşın bir tarafı bile değilken,büyüyünce ne olacağının hayalini kurarken hunharca katledildi...
  23. Sorun bu ülkede hala darbe taraftarı belge düzenleyenlere karşı tartışmasız itaat istanmesidir,birileri bu insanlara mutlak itaat etmemizi ve bunların hatasını görsek bile kapatmamızı istiyor ve işte bu sebepledir ki Etö gibi örgütler ve onun üyeleri halkın bir kesimi tarafından kahraman zannediliyorlar....
  24. Öncelikle bakıyor olmamız gereken burada birilerinin katil fotoğrafları ile yorum yapıyor olması ve hiçkimsenin buna itiraz etmiyor olması değilmi?
  25. Her fırsatta Taraf gazetesini karalayanlar!!! Taraf yine haklı çıktı.... Bizim yayımladığımız “AKP’yi ve Gülen’i bitirme planı”, Genelkurmay Karargâhı’nda birilerinin hükümeti devirmeyi planladığını gösteriyordu. Genelkurmay Başkanı, televizyon kameralarının önüne geçip, bu belgenin gerçek olmadığını, “kâğıt parçası” olduğunu, böyle bir planın hazırlandığına dair hiçbir kanıt bulamadıklarını söyledi. Ya yalan söylüyordu. Ya da karargâhında olup bitenler hakkında hiçbir bilgiye sahip değildi. O planın “gerçek” olduğunu bilen astları onu düpedüz kandırmıştı. Genelkurmay Başkanı, “bu tür hazırlıklar olduğunu saptadıklarında gereğini yapacaklarını” da açıkladı. Türk medyasının önemli bir kısmı Genelkurmay Başkanı’nın sözlerine inanmayı tercih etti. O dönemde bizim gazete hakkında çıkan yazıların, iftiraların, karalamaların haddi hesabı yoktu. Genelkurmay Başkanı da dahil hepsi, bu saldırılarına dayanak olarak belgenin “fotokopi” oluşunu gösteriyorlardı. Bu planı hazırlayan Albay Dursun Çiçek’in “ıslak imzasını” taşıyan orijinal belge ortaya çıkmadıkça bu plan hakkında bir işlem yapılamayacağını söylüyorlardı. Şimdi orijinal belge ortaya çıktı. Altında Çiçek’in ıslak imzası var. Ve, o belge savcıların elinde. Artık herkes Albay Çiçek’in o planı yazdığını biliyor. O planın suç olduğunu da biliyor. Bilmediğimiz, o planın hazırlanması için kimin emir verdiği. Emri kim verdi? Bizzat Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’un emriyle mi hazırlandı o belge? Yoksa, Genelkurmay Başkanı’nı haberdar etmeden “hükümeti devirecek” bir planın hazırlanmasını başka bir general mi emretti? Bu planın hazırlanmasını kim emrettiyse, o suç işledi. Üstü örtülüp geçiştirilebilecek bir olay değil bu. Mutlaka araştırılması gereken tehlikeli bir planla karşı karşıyayız. Bu ülkede darbeleri, darbe hazırlıklarını önlemek için bu işin sonuna kadar üstüne gitmek zorundayız. Sadece darbeleri önlemek için de değil... Yalanı, bu ordunun içinden çıkartmak, orduyu kendi halkına karşı dürüst kılmak için de yapmalıyız bunu. Genelkurmay Başkanlığı’ndan dün akşam yapılan açıklama bizim generallerin buna niyeti olmadığını gösteriyor. Onlar hâlâ medyayı suçlamayı sürdürüyorlar. Genelkurmay Başkanlığı’nda bir darbe planı hazırlanıyor, bu plan ortaya çıkıyor, bu planın orijinali bir ihbar mektubuyla savcılığa gönderiliyor ve generaller “bu ihbar mektubunun niye medyada yayınladığını”, haberi veren gazetelerin “ölçü ve duyarlılık derecelerini” dert ediyorlar kendilerine. Darbe planıyla, hazırlanan belgeyle ilgili tek satır yok. Bu planın gerçek olduğunun kanıtlanması üzerine ne yapacaklarına dair hiçbir şey söylemiyorlar. Asıl söylemeleri gereken bu halbuki. Bu planın hazırlanmasını kim emretti, ordunun açıklaması gereken bu. Onlar hiç oralı değiller. Gazetelerin “duyarlılığıyla” uğraşıyorlar. Hiç üzülmesiler bunun için, darbe planının orijinalinin gazetelere yansımasına baktıklarında, gerçeğe “duyarlılığın” epey düşük, Genelkurmay’a duyarlılığın epey fazla olduğunu görecekler. Bırakın medyayı generaller. Siz bize gerçeği söyleyin. Yalana, saptırmaya, tehdide yer vermeden açıkça, dürüstçe gerçeği söyleyin. Bu planın hazırlanması için kim emir verdi? Emri veren ya da verenler hakkında nasıl işlemler yapılacak, bize bunu söyleyin. Niye Genelkurmay’da hâlâ darbe planları yapılıyor, bize bunu anlatın. Neden bu belgenin gerçek olduğunu, bir ihbar mektubu bunu ortaya çıkarana kadar anlayamadınız, ondan söz edin. Planı hazırlayan Albay “hazırlamadım” diye yalan söylediğinde siz ve savcılarınız ona nasıl hemen inandınız, bunu açıklayın. Bu olayı, böyle tuhaf açıklamalarla geçiştiremezsiniz. Genelkurmay suçüstü yakalandı. Şimdi bu “suçun” hesabını verin.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.