''biji tirkiye'' tarafından postalanan herşey
-
Ülkemizde Hukukun üstünlüğünden söz edilebilir mi?
Silopi Kayıpları Dargeçit'te Tanış ve Deniz'in kaybettirildiği dönemde Dargeçit Çelik Jandarma Karakolu'nda görevli olan bir asker, Günlük'e konuştu. Asker, Tanış ve Deniz'in Dicle Nehri kıyısında infaz edildiğini, cenazelerinin ise Dargeçit'e götürüldüğünü açıkladı. ANF'ye konuşan başka bir görgü tanığı da Tanış ve Deniz'in cenazelerinin Dargeçit Şehir Mezarlığı'na gömüldüğünü, bir cenazenin daha sonra yerinden çıkarıldığını söyledi. SİLOPİ KAYIPLARI'NA İLİŞKİN ÇARPICI BİLGİLER Cenazeler Dargeçit'te Asker: Olayın tanığıyım Şırnak Silopi'de jandarma tarafından gözaltına alındıktan sonra bir daha kendilerinden haber alınamayan HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ile yöneticisi Ebubekir Deniz'in akıbetine ilişkin önemli bilgiler ortaya çıktı. Tanış ve Deniz'in kaybettirildiği dönemde Mardin Dargeçit İlçe Jandarma Komutanlığı'na bağlı Çelik Jandarma Karakolu'nda görevli bir asker, Tanış ve Deniz'in nasıl öldürüldüklerini ve cesetlerinin nereye gömüldüğüne ilişkin önemli bilgiler verdi. Günlük'e konuşan asker, yıllardan beri Tanış ve Deniz'in akıbeti hakkında konuşmak istediğini, ancak can güvenliğinden endişe ettiği için şimdiye kadar sustuğunu, artık çektiği vicdan azabına dayanamadığını belirterek, bu nedenle gördüklerini anlatmaya karar verdiğini söyledi. İsminin açıklanmasını istemeyen er, 2000 yılının Şubat ayı başlarında Şırnak Güçlükonak ilçe sınırında Dicle Nehri kıyısında bulunan Çelik Jandarma Karakolu'nda olaya tanık olduğunu açıkladı. Dicle Nehri kıyısında öldürüldüler Tanık er, Dicle Nehri'nin Güçlükonak tarafında kalan kısmında bir beyaz taksinin geldiğini, bir süre sonra orada bulunan taksinin uzaklaştığını gördüklerini söyledi. Er, devamla şunları dile getirdi: 'Araba gittikten bir süre sonra Karakol Komutanı Uzman Çavuş Müslüm Uzunbel, atış talimatı verdi. Bunun üzerine taksinin ayrıldığı bölgeye, nehrin kıyısına doğru iki saatten fazla bir süre boyunca ateş açıldı. Daha sonra karakol komutanı ve bir grup asker taksinin ayrıldığı bölgeye gittiler. Geldiklerinde ise yanlarında iki kişinin cesetleri vardı. Bu kişilerin üstünde sivil kıyafetler bulunuyordu. Tam olarak renklerini şimdi hatırlamıyorum. Ama sivil olduklarını çok iyi hatırlıyorum. Yanlarında silah da yoktu. İki saat boyunca ateş açmıştık, ancak onlara isabet etmemiş olmalı. Yoksa delik deşik olmaları gerekiyordu. Demek ki, daha önce öldürüp oraya bırakmışlar ve sonra da çatışma süsü verilsin diye nehre doğru ateş açıldı.' Cenazeler traktörle Dargeçit'e götürüldü Er, getirilen cesetlerin üstüne çıkan bazı askerlerin hatıra fotoğrafı çektirdiğini de belirterek, daha sonraki gelişmeleri ise şöyle aktardı: 'Sonraki gün Posta gazetesi geldi karakola, sonra gazetede 'Dargeçit'te iki terörist ölü ele geçirildi', şeklinde bir haber çıktı. Cenazeler bir süre karakolda tutulduktan sonra Dargeçit Jandarma İlçe Komutanlığı'na gönderildi. Bizim bulunduğumuz karakola erzak falan taşıyan bir korucuya ait traktörle gönderildi. Bundan sonra cenazelerin ne olduğunu çok net bilmiyorum. Ama duyduklarıma göre buradan da Mardin Alay Komutanlığı'na götürülmüş olabilir.' Kayıplardan Ersöz sorumlu HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve İlçe Yöneticisi Ebubekir Deniz, 25 Ocak 2001 tarihinde Silopi İlçe Jandarma Komutanlığı Merkez Karakolu görevlisi Uzman Çavuş Taşkın Akyün tarafından karakola çağrıldılar. Çok sayıda kişinin tanık olduğu bu olaydan sonra Tanış ve Deniz'den haber alınamadı. Tanış ve Deniz'in gözaltına alındıktan sonra kaybettirilmesi olayı sırasında Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz Şırnak'ta Alay Komutanı görevinde bulunuyordu. Tanış'ın daha önce de Ersöz tarafından tehdit edildiği ortaya çıkmıştı. Ergenekon davasında tutuklu bulunan Ersöz hakkında suç duyurusunda bulunan Tanış'ın akrabaları, Ergenekon davasına müdahil olmak için de başvurmuştu. --------- Şehir mezarlığına gömüldüler HADEP'li Ebubekir Deniz ile Serdar Tanış'ın cenazelerinin Mardin Dargeçit'te ilçe mezarlığına gömüldüğü, ancak daha sonra cesetlerden birinin mezarlıktan çıkarılarak başka bir yere götürüldüğü iddia edildi. ANF'ye konuşan ve güvenlik nedeniyle ismini belirtmek istemeyen görgü tanığı, Tanış ve Deniz'in Dargeçit Mezarlığı4na gömüldüğünü ileri sürdü. 'Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz tutuklandıktan kısa bir süre sonra bir gece cenazeleri asker giysili kimselerce Dargeçit şehir mezarlığına getirilmişti' diyen görgü tanığı, her iki cenazenin şehir mezarlığında dozerle açılan mezarlara gizlice gömüldüğünü, halktan bazılarının da onları gördüğünü söyledi. ANF'ye bilgi veren kişi, halk arasında kısa sürede yayılan bu bilginin HADEP'e de o dönem bildirildiğini ama gereken yasal işlemler yapılamadığı için mezarların açılmadığını söyledi. Mezarları kendisinin de ziyaret ettiğini söyleyen kaynak, 'Bir gece bunlardan birinin naaşı oradan çıkarılıp götürülmüştü. Mezarı kim açtı, niye açtı, nereye götürdü, cenazelerden hangisini çıkardılar? bunları bilmiyorum. Ama diğeri hala orada gömülüdür. Halk o günden sonra o mezar yerini kullanmadığı için hala boş duruyor. Diğeri ise hemen onun yanında gömülüdür' diye konuştu. Abdülselam GÜLSEVDİ İSTANBUL Günlük gazetesinden alınmıştır
-
Genelkurmayın Bilgi Destek
Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlıkları tamamlanan ve Eylül 2007’de yürürlüğe konan “Bilgi Destek Faaliyeti Eylem Planı” uyarınca, kamuoyunu, “irticacı hareketlerin sorumlusu” olarak görülen hükümete, “milli devlete karşı” olarak nitelenen yeni anayasa paketine, “terörist” olarak adlandırılan DTP’ye karşı TSK’nın görüşleri doğrultusunda yönlendirmek ve “topluma öncü olma” rolünü sürdürmek için bir dizi karar alındı. Bilgi Destek Planı’nın “esaslar” başlığı altında, planın amacı “Kamuoyunu TSK’nın hassasiyet gösterdiği konularda kendi çizgisine getirmek, TSK hakkında yanlış fikirlerin gelişmesine mani olmak ve TSK içinde fikirde ve eylemde birlik ve beraberliği sağlamak” olarak açıklanıyor. Aynı bölümde, amaçları hayata geçirme sürecinde “diğer kurumlarla çatışmaya girilmemesi ve günlük siyasete müdahale ediyor görüntüsü verilmemesi” gerektiğinin altı çiziliyor. Buna göre, TSK eylem planını uygularken “kamuoyu oluşturma gücüne sahip bulunan üniversiteler, üst yargı organlarının başkanları, basın mensupları, sanatçılarla temasın muhafaza edilmesi ve bu kişilerin TSK ile aynı paralelde hareket etmelerinin sağlanması” gerektiği vurgulanıyor. Eylem planındaki bu hedeflerin nasıl gerçekleştirileceği konusu ise, “faaliyet, yöntem, işlem makamı, koordine makamı ve düşünceler” başlıkları altında bölümlere ayrılan “faaliyet çizelgesinde,” her bir uygulamanın aşamaları, finansmanından, uygulama takibi sorumlusuna kadar, ayrıntılarıyla anlatılıyor. Planın uygulanmasında birlikte çalışılacak aktörler isim verilmeden “güvenilir isimler” ya da “tam kontrollü, etki edilen ve harekete geçirilebilen sivil toplum örgütleri” veya “uygun medya organları” yahut da “TSK ile benzer yaklaşımları paylaşanlar” gibi ifadelerle anılıyor. 1 • YARGICLAR ORDU ÇİZGİSİNE ÇEKİLECEK: Genelkurmay Başkanlığı’nın eylem planı, “üst yargı organı başkanlarının TSK ile aynı paralelde hareket etmelerini sağlamayı” amaçlıyor. YARGI DA PLANIN PARÇASI • Genelkurmay Başkanlığı’nın hazırladığı, “Bilgi destek Planı”nda üst yargı organları ve medya başta olmak üzere toplumda önemli yer tutan kuruluş ve yöneticileriyle “iş yemekleri” adı altında biraraya gelinmesi isteniyor. TEMAS EDİLECEK KİŞİLER • Planda şöyle deniyor: “Kamuoyu oluşturma gücüne sahip bulunan üniversiteler, üst yargı organları başkanları, basın mensupları, sanatçılarla temasın muhafaza edilmesi suretiyle, bu kişilerin TSK ile aynı paralelde hareket etmelerinin sağlanması. Temas için uygun zemin/fırsatlar oluşturulacak, bu maksatla iş yemeği adı altında toplantıların yapılması da düşünülecektir. Gnkur.Bşk, Gnkur II nci Bşk, Kuv.K.ları, Gnkur.Kh.Bşk.lıkları ve Gnkur.Gensek. düzeyinde yapılacaktır. Temas edilecek kişilerin, T.C.’nin ve TSK’nın temel değerlerini savunan, koruyan niteliklere sahip olmasına özen gösterilecektir. Benzer şekilde ve aynı amaçla, Gnkur.Adli Müşavirliği, MSB Kanunlar ve Kararlar D.Bşk.lığı, üst yargı organlarıyla toplantılar düzenleyecektir.” TEDBİRLİ OLUN • Düşünceler kısmında ise şu değerlendirme yapılıyor: “Uygun kişilerin seçilmemesi durumunda faaliyet menfi olarak ve misliyle geriye yansıyabilecektir. Gelişkin kişilikler olması nedeniyle bu tip kişiler genelde kendi gündemlerini kendileri belirlemekte ve yönlendirilmeye müsait olmayan bir yapıya sahiptirler. Bu nedenle, faaliyet, amacını aşabilecektir. Kamuoyu ilgisinin bu kişilerin üzerinde olması nedeniyle faaliyet, daha ilk adımda karşı propagandaların hedefi olacaktır. İcrasına karar verilmesi halinde çok ayrıntılı bir hazırlık yapılmasına ihtiyaç vardır.” İşlem makamı olarak ise şu birimler gösteriliyor; “Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, Genelkurmay 2. Başkanı, Harekat Komutanlığı, MSB Müsteşarı, Genelkurmay Gensek.” 2 • GAZETECILER KULLANILACAK: Taraf’ın elindeki Genelkurmay belgesine göre, basın mensupları ve medya kanalları düzenli temasla yönlendirilecek ve yandaş kılınacak. MEDYA ETKİN OLARAK KULLANILMALI • Planda medya ile ilgili şu ifadeler kullanılıyor: “TSK’yı yıpratmayı amaçlayanlar hakkındaki bilgilerin uygun medya kanalları kullanılarak kamuoyuna yansıtılması. Kamuoyunun bilgilendirilmesi için uygun medya organları, uygun yöntemlerle etkin olarak kullanılacaktır. Bahse konu bilgiler İsth. Bşk.lığınca toplanacak ve Hrk. Bşk.lığına gönderilecektir. Bu bilgiler Hrk.Bşk.lığınca medyanın ilgisini çekecek hale getirilecektir. Dolaylı olarak medyaya yansıtılması gereken konulara ilişkin işlemler Bilgi. Des.D.Bşk.lığınca yapılacaktır. Haberlerin hazırlanması, medya organları ile sürekli iletişim halinde olunması ve medyada amacı gerçekleştirecek şekilde yer almasını sağlamak için profesyonel destek alınmalıdır. Bu bağlamda TSK’nin temel değerlerini savunan ve koruyan niteliklere sahip sivil personelden oluşan bir kadro ile sözleşme yapılmalıdır. TSK’yı yıpratmayı amaçlayanlar hakkındaki bilgilerin uygun medya kanalları kullanılarak kamuoyuna yansıtılması: TSK’ya yönelik planlı ve sistemli yıpratma çabalarını etkisiz kılmak ve bu saldırıları yapan kişi ve kuruluşların amaçları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek maksadıyla radyo ve TV programları, basını bilgilendirme toplantıları gibi iletişim vasıtaları etkin olarak kullanılacaktır. Benimsenecek hareket tarzları ve yapılacak uygulamalarda, ölçülü bir şekilde dış ve iç mihraklar tarafından TSK’nın nasıl mağdur edildiği vurgulanacak, bahse konu güçlerin TSK’yi yıpratma çabaları etkisiz kılınacaktır.” 3 • TSK MUHALİFLERİ YIPRATILACAK: Genelkurmay Bilgi Destek Planı, “Bazı sanatçı ve yazarların desteklenmesi ve ön plana çıkarılması, TSK karşıtı fikir ve eylemleri ile bilinenlerin yıpratılması hedef alınacaktır” diyor. ‘KARŞIT YAZAR VE SANATÇILARI YIPRAT’ • Taraf’ın elinde bulunan, ve Genelkurmay Başkanlığı’ndan çıktığı resmi olarak belgelenen Lahika-1 adlı 11 sayfalık Eylem Planı’nda büyük tartışmalar yaratacak öneriler bulunuyor. İşte psikolojik savaş yöntemlerini andıran çarpıcı eylem planlarından başlıklar: • “TSK’yı yıpratma ve din karşıtı gösteren kampanyaların etkisiz kılınması amacıyla kanaat önderlerinin yönlendirilerek kullanılması” • “Kanaat önderinin kişiliğine uygun olarak irtibat doğrudan veya dolaylı olarak kurulacaktır. Kanaat önderleri dolaylı olarak ve uygun yöntemlerle desteklenecektir. Kanaat önderleri, özellikle “TSK’nın din karşıtı olmadığı, milletin milli ve dini değerlerine saygılı olduğu, TSK’nın çağdaşlaşmanın, bilimsel ve toplumsal gelişmenin öncüsü olduğu, demokratik değerleri çağdaş düzeyde yaşatan bir kurum olduğu, gelişmiş toplumların ordularının seviyesinde bulunduğu, topluma öncü olma konumunu sürdürdüğü, halkın ordusu olduğu, halk tarafından en fazla desteklenen kurum olduğu, orduda görev alan Mehmetçiklerin ve rütbeli personelin halkın içinden çıktığı gerçeği” konuları ile “din sömürüsü, tarikat-ticaret ilişkileri, irticacı dolandırıcılar, anayasa paketinin milli devlete karşı olduğu vb. genel ve güncel konuları da işleyecektir. Kanaat önderleri güvenilir kişiler arasından seçilecektir. İrtibat resmi olmayan yöntemlerle (dostluk, arkadaşlık ilişkisi) sağlanacaktır. Kanaat önderlerinin faaliyetlerinin maliyetleri doğrudan veya dolaylı olarak karşılanmasına ihtiyaç vardır. İşlem makamı ilgili başkanlıklar olup, Koordine Makamı Genel Kurmay Harekat Başkanlığı’dır.” • TSK’yı hedef alan gruplar içindeki bazı kişilerin desteklenmesi: “Hedef kitle olarak tanımlanan siyasi ve etnik gruplarda ayrışmayı desteklemek ve birliği bozmak maksadıyla bu grup içindeki bazı kişilerle iletişim kurulacak, hedef kitlenin gücü azaltılarak TSK’yı yıpratma çabaları etkisiz kılınacaktır. Gruplar içindeki uygun kimseler tespit edilecek ve uygun ortam oluşturulması durumunda bunlarla irtibat sağlanacaktır. Genel Kurmay Harekat Başkanlığı işlem makamı olacaktır.” • Uygun sanatçı ve yazarlara eser hazırlatılması: “TSK ile benzer dünya görüşü olduğu bilinen sanatçı ve yazarlara öncelik verecek şekilde, seçilecek temaları işleyecek eserlerin hazırlatılması ve böylece hedef kitlelerin bilgilendirilmesi sağlanacaktır. Bu kapsamda bazı sanatçı ve yazarların desteklenmesi ve ön plana çıkarılması sağlanırken, TSK karşıtı fikir ve eylemleri ile bilinen sanatçı ve yazarların yıpratılması hedef alınacaktır.” 4 • KANAAT ÖNDERLERİ YÖNLENDİRİLECEK: Çizelgenin 12. maddesinde TSK’yı yıpratma kampanyalarının etkisiz kılınması için kanaat önderlerinin yönlendirilerek kullanılması öngörülüyor. Belge, bu “kanaat önderlerinin masraflarının doğrudan veya dolaylı olarak karşılanması gerektiğini” belirtiyor. FİLM, DİZİ VE BELGESEL ÇEKİLSİN, ŞARKI DA BESTELENSİN • Genelkurmay’ın planında sinema dünyası da unutulmadı. Film, belgesel ve dizi gibi görsel araçların kullanılması istenen planda şunlar yazıyor: “Kamuoyunu yönlendirmek, TSK lehindeki duygu ve düşünceleri pekiştirmek, Atatürkçü düşünce sistemini yaygınlaştırmak amacıyla tanınmış yönetmen/ oyunculara sinema, TV, çizgi veya belgesel filmlerin çektirilmesi. Faaliyet durumuna göre açık yada örtülü olarak yapılacaktır. Yaptırılacak eser, tanınmış yazar, besteci veya şarkıcıya sipariş edilecektir. Faaliyetin maliyetinin karşılanmasına ihtiyaç vardır.” SENARYO HAZIR • “TSK’nın iç yapısına yönelik veya Yurt Sevgisi eğitimlerinde kullanılmak üzere çektirilen filmler doğrudan ve açık olarak yaptırılacaktır. Toplumu ve kamuoyunu yönlendirmek amaçlı sinema veya TV filmleri dolaylı yöntemler kullanılarak yaptırılacaktır. Bu kapsamda muharebe meydanlarının, şehirliklerin tanıtıldığı belgesel filmler de yaptırılacaktır. TV ve radyolarda yayınlanmak üzere tanınmış bir sanatçının sunduğu erbaş/erlerin, aileleri ile irtibat kurmasını, Mehmetçik dershanelerini, ambülans uçağı/helikopteri ile bir hastanın yaralının GATA’ya getirilmesi ve tedavisinin tamamlanması gibi faaliyetleri içeren TV filmi bir kurgu dahilinde tanınmış film şirketlerine, yönetmenine yaptırılacaktır.” MALİYET KARŞILANSIN • “Sinema filmleri ve/veya TV dizisi şeklinde yaptırılabilecektir. Kamuoyunda etkili olan ve yayımlanmaya devam eden dizi filmlere TSK lehine girdiler yapılması yoluna da gidilebilecektir. Sinema, TV veya belgesel filmlerin yapım maliyeti yüksektir. Bu maliyetin karşılanmasına ihtiyaç vardır. Halkla iletişimin sağlanacağı sürekli mekanların oluşturulması düşünülecektir. Örneğin; belirlenecek garnizonlarda Silahlı Kuvvetler müzeleri tesis edilebilecektir. Bu müzeler herkesin serbestçe girebileceği, mümkünse şehrin merkezi yerinde olacak ve TSK’nın tarihini yansıtan ve diğer ordulardan farkını ortaya koyan obje ve dokümanlarla donatılacaktır.” 5 • DTP’NİN TERÖRİST OLARAK GÖRÜLDÜĞÜ VURGULANACAK: Eylem Planı’nda DTP’nin kendi ifadeleri ve davranışları nedeni ile TSK tarafından terörist olarak görüldüğünün ve muhatap kabul edilmediğinin kamuoyuna ilan edileceğini kayda geçiriyor. “BÖLGE RAHATSIZ EDİLECEK” • Eylem Planı’nında Kürt sorunu ve DTP ile ilgili de öneri ve uygulamalar da yer alıyor. Plan’da “Terörist” olarak nitelendirilen DTP ile ilişkiler ve Güneydoğu’da PKK’ya desteği azaltmak için çarpıcı stratejiler geliştirilmiş: • “Irak’ın kuzeyindeki desteği kesmek için bölge halkını terörle mücadele bağlamında ‘rahatsız’ edecek ve teröre yardım ettikleri sürece bu rahatsızlıkların devam edeceği mesajını verecek faaliyetler icra edilecektir. • Teröre sağlanan desteğin bedelsiz kalmayacağı, sıklıkla yapılacak aramalar, operasyonlar v.b faaliyetler ile bölge halkına hissettirilecek. • Irak Kuzeyi bölgesinde Türkiye sınırına yakın bölgelerde yaşayan Irak halkına ise ağır silah ateşleri icra edilerek aynı mesaj verilecektir. Bu şekilde PKK’ya desteklerinin sürmesi halinde bu rahatsızlıkların artarak devam edeceği duygusu hakim kılınacaktır. İşlem Makamı Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Koordine makamı Genelkurmay Harekat Başkanlığı’dır.” DTP’NİN FAALİYETLERİNE YÖNELİK ÖNLEMLER • • “DTP’nin muhtelif yer, zaman ve vesilelerle kamuoyuna hiç çekinmeden yansıttığı söylem ve davranışları nedeni ile TSK tarafından terörist olarak görüldüğü ve herhangi bir şekilde muhatap alınmayacağı üst düzey bir basın toplantısında açıkça ilan edilecektir. • DTP’nin Kandil ve AB arasında sıkışmasına yol açacak şekilde terör yanlısı tutumları gözler önüne serilecektir. Genelkurmay Başkanı’nın sadece PKK konusunda yapacağı bir basın toplantısında gerekçeleri detaylı olarak izah edilmeyi müteakip DTP’nin TSK tarafından terörist olarak görüldüğünün ilan edilmesi; PKK terörünü irdeleyen bir bilimsel faaliyette (seminer, sempozyum vb.) Genelkurmay Başkanı veya Kara Kuvvetleri Komutanı’nın yapacağı konuşma içinde kamuoyuna söz konusu tavrın ilan edilmesi... 6 • KÜRT BÖLGESİ SİLAHLA RAHATSIZ EDİLECEK: Çizelgede, “teröre sağlanan desteğin bedelsiz kalmayacağını bölge halkına hissettirmek için sıklıkla arama, operasyon düzenleneceği, Irak’ın Türkiye sınırında yaşayan sivillerin ağır silahlarla vurulacağı yazıyor. Eylem Planı’ndaki bazı öneriler ise insanın kanını donduracak cinsten. “Irak’ın kuzeyinde PKK’ya verilen desteğin bir sonucu olarak söz konusu bölge halkını terörle mücadele bağlamında ‘rahatsız’ edecek faaliyetler yapmak” başlığı altında “PKK’ya desteğin bedelsiz kalmadığını halka göstermek” için “bölgede aramaların ve operasyonların sıklaştırılması,” Irak’ın kuzeyinde yaşayan halka karşı ise “Ağır silah ateşleri icra edilmesi” tavsiye ediliyor. Plan’da yer alan diğer çarpıcı başlıklardan bazıları da şöyle: • “TSK’yı hedef alan gruplar içinde bazı kişileri desteklemek, siyasi ve etnik gruplarda ayrışmayı destekleyip, birliği bozmak; • TSK karşıtı fikir ve eylemleri ile bilinen sanatçı ve yazarların yıpratılması; • Uygun besteci ve sanatçılara TSK’nın savunduğu görüşler doğrultusunda açık ya da örtülü eser yaptırmak; Genelkurmay Başkanlığı’nın Eylül 2007 ve HRK:17:00-07... sayılı yazısı EK-A ve Lahika-1 ismiyle faaliyete koyduğu Eylem Planı Excel formatında hazırlanmış. Eylem Planı’nın hangi şahış ve birim tarafından yazıldığının anlaşılmaması, kamuoyuna yansımaması için de her kişi ve birime belli sayıda kullanılan x işaretinden oluşan kod adlar verilmiş. Taraf’ın elinde bulunan, ve Genelkurmay Başkanlığı’ndan çıktığı resmi olarak belgelenen 11 sayfadan oluşan Lahika-1 adlı Eylem Planı’ndan satır başları: ‘DİN LÜZUMLU MÜESSESE’ • Bilgi Destek Planı’nın hemen girişindeki “durum” başlığında AKP hükümeti irticai faaliyetlere zemin hazırlamak ve bizzat organize etmekle suçlanıyor: İRTİCAİ FAALİYETLER BİZZAT İKTİDAR TARAFINDAN ORGANİZE EDİLİYOR • “İrticai faaliyetlerde, tarikat ve dini grupların yürüttüğü çalışmalara ilave olarak, bu faaliyetlere zemin hazırlayan bir çok gelişmenin bizzat iktidar tarafından organize edildiği, bu kapsamda yasal ve idari alt yapının hazırlandığı, uygulamanın ise hem merkezi yönetim, hem de yerel yönetimler tarafından kapsamlı bir şekilde yürütüldüğü, toplumda İslami hayat tarzının yaygınlaştırılması ile ilgili olarak, basın yayın organları vasıtasıyla tarikat ve dini grupların kamuoyuna sivil toplum örgütü olarak kabul ettirilmeye çalışıldığı, bunun da ötesinde irticai grupların (terör örgütleri dahil) faaliyetlerini yasal ve legal zemine oturtma gayretlerine ağırlık verildiği görülmektedir. Toplumu örgütleme ve yönlendirmede okul, yurt, şirket, dernek, vakıf ve medya gibi demokrasinin tüm meşru vasıtalarını etkili olarak kullanmaya devam etmektedir. İrticai odakların, devlet kurumlarında kadrolaşma faaliyetlerinde önemli mesafeler aldıkları bilinmektedir.” DİN LÜZUMLU MÜESSESE • “Bunun yanı sıra, toplumda İslami yaşam tarzını hakim kılma çalışmaları artan bir hızla gerçekleştirilmeye devam edilmektedir. TSK’nın din karşıtı olmadığı, Atatürk’ün ifadesi ile ‘Dinin lüzumlu bir müessese’ olduğuna olan inanç hedef kitlelere hissettirilecek, özellikle asker olarak yüce din duygularının Mehmetçiğin muharebe sahasındaki motivasyonu açısından önemli olduğu, TSK’nın çağdaşlaşmanın hep öncülüğünü yapmış bir kurum olarak batı demokrasilerinde yer alan sivil-asker ilişkilerini ve laikliği benimsediği vurgulanacaktır.” STRATEJİ • “TSK’nın millî değerlere gerçek anlamda sahip çıktığı mutlaka gösterilecektir. Bu kapsamda, önümüzdeki dönemde takip edilecek en uygun strateji; TSK’ya yönelik yıpratma çabalarını etkisiz kılmak, ordunun gücünü, yapısını ve güvenilirliğini muhafaza etmek ve artırmak, demokratik yapı içinde halkla bütünleşmesini geliştirmek olacaktır.” AKP ANAYASASI MİLLİ DEVLETE KARŞI • Plandan anlaşıldığına göre Genelkurmay Başkanlığı, Anayasa tartışmalarına da el atmış. “Bilimsel Etnik Toplantılar” adı altında bu tür tartışmaların yapılması gerektiği yazılan planda siyaseti de yakından ilgilendiren şu ifadeler dikkat çekiyor: “Bilimsel etkinlik toplantıları: Yeni Anayasa hazırlama çalışmalarında TSK’nın önceliklerinin çalışmalara yansıması, millî değerlerin Atatürkçü düşünce sisteminin ve Cumhuriyetin kazanımlarının korunması maksadıyla; çeşitli vesileler ile yargı birimleri, üniversiteler ve etkin STÖ’leri tarafından düzenlenen bilimsel toplantılara katılım sağlanarak TSK görüşlerinin kamuoyuna ve ülke yönetiminde etkin olan kişi ve kurumlara iletilmesi temin edilecektir.” Ak Parti’nin taslağı içinde “Anayasa paketinin milli devlete karşı olduğu konularıda işlenecektir” dendi. LİSE ÖĞRENCİLERİ BİZDEN DERS ALSIN • Genelkurmay’ın planında Milli Güvenlik dersi gören öğrencilere yer verildi, ders ve kitapların içeriğinin yeniden gözden geçirilmesi istendi: “Millî güvenlik bilgisi derslerinin öğrencilere, TSK’nın tanıtımı ve millî değerlerin anlatıldığı bir fırsat olarak kullanılması: Kitabın içeriği ve konu kapsamları bilgi destek açısından yeniden gözden geçirilecektir. Ders, daha çok tatbiki, uygulamalı araç, gereç ve yardımcı malzemelere dayalı olacaktır. Derslerde işlenecek temalar ve işleniş tarzına önem verilecektir. İhtiyaç duyulan garnizonlara açılan 156 “uzman lider eğiticisi (Milli Güv.Bilgisi Öğretmenleri)” kadrosunun büyük bir kısmına atama yapılmıştır. Bu uygulama alınacak sonuçlara göre genişletilecektir. Uzman lider eğiticisi kadrolarına atanan subayların seçimi konusunda, söz konusu faaliyetin TSK’nin bekası için önemi dikkate alınarak hassasiyet gösterilmelidir. Bu personel, askeri personelden istenilen kişisel niteliklere sahip olmasının yanı sıra öğretmenliği seven, eğitim bilimleri ve pedogoji formasyonu almaya ve uygulamaya istekli, öğretmen ve öğrencilerin sevgisini ve saygısını kazanabilecek örnek şahsiyetlerden olmalıdır. Bu personel seçildikten sonra Eğitici ve Öğretmen Yetiştirme Okulunda (EYÖYÖK) kurs esnasında bu nitelikleri itibarıyla değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.” CD VE DVD DAĞITILACAK • “Kitabın içeriğinin değiştirilmesi işlemi 2006 yılında tamamlanmıştır. Bu kapsamda yeniden muhtevasının değiştirilmesi karşı propagandalar üretilmesine zemin hazırlayabilir. Milli Güvenlik öğretmenlerinde “öğrencileri etkileme” ölçeği özel olarak aranacak ve bu ölçek takip edilecektir. Temalar Bilgi Des.D.Bşk.lığınca verilecektir. Bilgi Des.D.Bşk.lığınca, temaları işleyen seslendirme ve görüntüsüyle öğrencileri etkileyen ders filmleri hazırlanarak, CD, DVD olarak öğretmenlere dağıtılacaktır.” ELDE ETTİĞİMİZ STÖ’LERİ KULLANALIM • “Uygun STÖ’ler ile iletişim ve işbirliği imkanlarının geliştirilmesi. Kurumun risk altına girmemesi için “güvenilir kişiler” üzerinden “dolaylı” ve “örtülü” olarak kullanılacaktır. Tam kontrollü STÖ’ler yerine “etki edilen ve harekete geçirilebilen” STÖ’ler kullanılacaktır. TSK ile kurumsal iletişim içindeki STÖ’ler bu tarz faaliyetlerde açık olarak kullanılmayacaktır. Tam kontrollü STÖ’lerden elde edilen verimin düşük olması nedeniyle bu tarz STÖ’ler kullanılmayacaktır. Faaliyetlerin maliyetlerinin karşılanmasına ihtiyaç vardır. HEDEF KİTLELER • Başta Mehmetçik Vakfı, Şehit ve Gazi Dernekleri, THK ve Kızılay gibi kamu hizmeti gören STÖ’leri olmak üzere TSK’nın düşünce ve değerlerine önem veren kişi ve kuruluşlarla iletişim kurulması sağlanacak, bahse konu STÖ, uygun etkinliklerde ön plana çıkarılacak ve kamuoyuna yönelik mesajların hedef kitlelere verilmesi temin edilecektir.” PLANDAN NOTLAR... • Planda, TSK’ya yönelik bakışın değiştirilmesi için varoşlara gidilmesi gerektiği ifade ediliyor. • SOHBET TOPLANTILARI: “TSK içinde gayri memnun bir zümre yaratılmasına ve komuta katına olan güvenin sarsılmasına mani olunacaktır. General-Amiral ve Alay Komutanları seviyesinde düzenlenecek sohbet toplantılarında personelin duygu ve düşüncelerini paylaşabileceği bir ortam yaratılacak, zaman zaman eşli olarak yapılacak bu toplantılar sonucunda TSK içinde fikirde ve eylemde birlik ve beraberliğin sağlanması hedeflenecektir.” • AYDINLATMA TİMLERİ: “Halen uygulanan Bilgilendirme Bilinçlendirme Faaliyetleri kapsamında görev alan mobil eğitim timlerinde, üst subay rütbesinde daha tecrübeli personelin, konusunda uzman sivil öğretim görevlilerinin ve emekli TSK personelinin görev alması, gerekirse bu timlerin kadrolu hale getirilmesi, Bilgi Destek Daire Başkanlığınca eğitilerek TSK bünyesinde fikirde ve eylemde birlik ve beraberliğin sağlanmasına destek veren “Aydınlatma Timleri” haline getirilmesi esas alınacaktır.” • SANAL ALEM: “Kamuoyunda gündeme gelen konularda TSK’nın görüşleri hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi, gündemin yönlendirilmesi ve hedef kitlelerin millî sorunlar hakkında bilgilendirilmesi maksadıyla internet ortamının daha etkin bir şekilde kullanılacaktır.” • İLK HEDEF VAROŞLAR: “Toplumsal Gelişime Destek Faaliyetleri (TGDF)’nin seçilen hedef kitlelere yönelik planlama ve icrasına öncelik verilecek, büyük şehirlerde, özellikle varoşlarda, TGDF’nin uygulanabileceği pilot bölgeler tespit edilecek, bu bölgelerde yaşayan halkın TSK’ne bakışının değiştirilmesi için TGDF bir fırsat olarak kullanılacaktır.” • BİLİM DE VAR: “Kamuoyunu etkilemek amaçlı bilimsel içerikli seminer/toplantı vb. faaliyetlere iştirak edilip, desteklenecek. Uygun strateji ve araştırma merkezlerince gerçekleştirilecek seminer/toplantı vb. faaliyetler örtülü olarak desteklenecektir. Etkinliklerin maliyetlerinin karşılanmasına ihtiyaç vardır.” • GAZİLER: “Üst düzey komutanlarca şehit ve gazi ailelerine yapılan ziyaretler, kamuoyuna yansıtılacaktır. Medyanın ilgisinin çekilmesi için gerekirse şehit ve gazi aile ziyaretleri mülki makamla birlikte yapılabilecektir. Askeri personel eşleri yardımların toplanması ve dağıtılması hususlarında organize edilecektir. Dernek başkanlarının bilgilendirilmesi, yönlendirilmesi ve yapacakları faaliyetlerin maliyetleri işlem makamlarınca karşılanacaktır.”
-
MHP-CHP elele Türkiye'yi bölüyorlar mı?
Mhp'ye bu tutumundan dolayı kızmaya hakkımız yok aslında,Mhp her fırsatta Türkçü olduğunu dile getiriyor zaten, ama Chp 'yi anlamak çok zor,Kürt raporları hazırlayan Kürtlerin varlığını kabul eden Chp sorunun çözümü için öneri ortaya koymuyor,1989'daki raporun arkasında olduğunu söylüyor,o rapordakilerden daha azını yapmaya çalışan Hükümetle görüşmeme kararı alıyor,aldığı kararı bir yana bırakın ülkeyi ortadan ikiye bölüyor,Sivas'tan öteye gidemiyor,yani resmen ülkeyi blüyor....
-
Ahmet Kaya
Ölümünün 9.Yılında Saygıyla Anıyoruz.... Anılarını,Seni ve sana yapılanları unutmadık,unutturmayacağız... Tarihin içerisinde bazı sanatçılar vardır, olması gerektiği kadar mağrur, olması gerektiği kadar onurlu. Halklarının korkusuz sözcüsü ve kendini feda edecek kadar da yürekli! Ama bir o kadar da çocuk yüreği gibi umarsızca seven. Demirci Kawa'nın ateşi gibi harlı, Pir Sultan gibi cüretli zalim sultanlara. Bugün açılım diye yırtınanlar, aslında bizleri, Ahmetleri, Ruhi Su ve Mahsuni gibi, Pir Sultan gibi sanatçıları yüzyıllarca geriden takip edenlerdir. Ahmet bu karanlık sularda yakamoz oldu, hep ışık oldu karanlığa milyonlarca kez. "Ağlama Bebeğim" derken, bir yandan Munzurun, Dersimin, Karadenizin Asi Çocukları'nın sesi oldu, bir yandan Filistinli, Iraklı çocukların sesi... Ezgilerinde "İsyan" vardı, evet. Ama bu isyan, bir "Aşk" halinin uzantısıydı hep... Onun yüreğindeki Büyük İnsan Sevgisi'nin uzantısı. Ben Toplumcu-Gerçekçi Müziğin içerisinde Ahmet'ten çok şey öğrendim. Çok mutluyum. O'nu tanıdığım ve o'nunla aynı şarkıları, aynı gökyüzünün altında söylediğim için... İyi ki vardın Ahmet! İyi ki yaşadın bu topraklarda ve iyi ki bu kardeş halklar seni tanıdı ve büyüttü bağrında. Yıldızlar ve Yakamozlar içinde rahat uyu sen. Ezgilerin daha nice çocuğun ninnisi olacak, merak etme. Gözlerinden öperim sevgili yoldaşım, iyi ki doğdun... Ercan AYDIN (28.10.2009)
-
İstanbul'da İETT otobüsüne molotoflu saldırı
Bu ülkenin sorunlarının çözülmesini istemeyenler var,şehit cenazeleri gelsinde biraz daha boy gösterelim diyenler var, onu diyorum bu günlerde bu tür saldırı yapıp halkı karşı karşıya getirmek isteyenler olabilir,uyanık olmak lazım....
-
DERSİM-iz Öymen
sEYİT RIZA'nın son sözleri ; ” Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, Bu bana dert oldu. Siz de bana diz çöktüremediniz, bu da size dert olsun” 1937-1938 OLAYLARININ KRONOLOJİSİ 1937-38 Dersim direnişi Kemalist devletin Dersim’i işgal ve dağıtma girişimine karşı bir savunma savaşı olarak patlak verdi. Direnişe öngelen 1928, 29 ve 31 yıllarında Dersimliler’den birkaç kez silahlarını teslim etmeleri ve başta Alişer olmak üzere Dersim’e sığınmış Koçkiri savaşçılarını iade etmeleri istenir. Bu ısrarlı tehditler ve saldırı hazırlıkları karşısında 1932‘de Dersim’de bir kıpırdanma görülür. Karakollar ve nahiye merkezleri basılır. 25 Aralık 1935‘te Tunceli Kanunu çıkarılır. Bu kanunla birlikte Dersim’in adı Tunceli olarak değiştirilir. Hemen sonra daha önce Birinci Genel Müfettişlik kapsamında bulunan Elazığ, Tunceli, Erzincan ve Bingöl’ü içeren Elazığ merkezli Dördüncü Genel Valilik kurulur (6 Ocak 1936). Bu genel valiliğin başına Dersim Valisi ve Kumandanı sıfatıyla Abdullah Alpdoğan atanır. Elazığ’da İstiklal Mahkemesi adı verilen bir askeri mahkeme kurulur. Bu mahkeme özel olarak Dersim için teşkil edilir. Tunceli Kanunu’nun geçerlik alanı sadece Dördüncü Genel Valilik kapsamına giren illerle sınırlı kalmaz. Sivas, Malatya, Erzurum ve Gümüşhane illeri de bu kanunun geçerlik alanına dahil edilirler. Böylece Tunceli Kanunu merkezi Dersim olmak üzere Kızılbaşlarla yerleşik tüm sahayı kapsamına alır. Dersim, bu kanunla “Yasak Bölge“ ilan edilir. Ülkeye giriş çıkışlar özel izne tabi tutulur. Alpdoğan, 1936‘da Dersim’in Amutka, Pulur, Karaoğlan, Sin, Haydaran, Danzig ve Burnak gibi stratejik merkezlerinde askeri kışlalar ve karakollar inşaa ettirmeye başlar. Bu merkezlerden biri de eskiden Mazgirt’e bağlı olan Mamikan (Mameki) köyüdür. Bu köy adı Tunceli olarak değiştirilen Dersim’in yönetim merkezi olarak seçilir. Demenan aşireti ile bazı Nazımiye aşiretleri kendi bölgelerinde yapımı başlatılan karakollara baskınlar düzenlemeye başlarlar. Çatışma böyle başlar (1936). Seyit Rıza, askeri vali Alpdoğan’dan tekrar tekrar Tunceli Kanunu’nun iptalini (olağanüstü rejimin lağvını) ve Dersim’in ulusal haklarının tanınmasını talep eder. Alpdoğan’ın buna yanıtı işgalci orduları Dersim’e sürmek olur. Diyarbakır’dan kalkan uçaklar Dersim’e bomba yağdırır. Çatışmalar her tarafa yayılır. Kışın gelmesiyle zorunlu olarak kesilen çatışmalar 1937‘de tekrar başlar. Kemalist devletin Dersim’e dönük bir stratejisi ve programı vardı. Amacı Dersim‘i kesin şekilde ilhak etmek ve insansızlaştırmaktı. Hazırlıklar çok yönlüydü ve Musul ve Hatay gibi sorunlar nedeniyle bir-iki kez ertelenmek zorunda kalınan Dersim harekatı ancak 1937 yılında başlayabildi. Kemalist rejimin direnişe öngelen ve bir plana göre yürütülen bu hazırlık süreci gözardı edilirse Dersim direnişinin gerçek nedenleri anlaşılamaz. İki yıla yayılan bu direnişi işgale öngelen hazırlık evresi dışta tutulursa Türk askeri harekatının evrimine bağlı olarak üç aşamaya ayırarak irdelemek gerekir. İŞGAL SÜRECİ Kahmut köprüsünün yakıldığı 20/22 Mart 1937‘den Seyit Rıza ve arkadaşlarının idam edildiği 15 Kasım 1937‘ye kadarki süredir. Bu süreç kendi içinde 20/22 Mart-19 Mayıs, 19 Mayıs-26/28 Ağustos, 26/28 Ağustos-5/15 Eylül ve 15 Ekim-15 Kasım şeklinde bölünebilir. Dersim aşiretleri direnme yanlıları, tarafsızlar ve devletle işbirliği yapanlar (milislik yapanlar) olmak üzere üçe bölünmüştür. Bava, Alişer ve Sahan suikastleri ile Seyit Rıza’nın idamı bu zaman dilimindeki dönemeçlerdir. Seyit Rıza’nın oğlu Bava’nın öldürülmesini (Mart sonudur) takiben yedi kadar aşiret kendi aralarında bir ittifak oluşturup topluca direniş kararı alırlar. Ama bu aşiretlerin sadece birkaçı (Bahtiyar, Yukarı Abbas, Demenan ve Haydaran) bu karara sonuna kadar bağlı kalır. Alınan karara göre her aşiret kendi bölgesini savunacaktır. Yusufanlılar’ın yeminlerini bozarak bu kararı uygulamayışları Türk ordusunun 19 Mayıs günü Kırmızı Dağ hattına dek ilerlemesine yolaçar. Bu ani ve beklenmedik durum direnişin kaderi üzerinde büyük rol oynar. Sivil halk kitlesel halde Kutu ve Kalan derelerine sığınır. Alişer’in öldürüldüğü 9 Temmuz’dan sonra asker hemen her dağın zirvesini ve her vadiyi işgal eder. Bu tarihten Sahan’ın öldürüldüğü 28 Ağustos’a kadar geçen sürede sığınaklarda sivil halktan binlerce kişi katledilir. 28 Ağustos günü Sahan’ın öldürülmesi (Bahtiyar direnişinin kırılması), 1937 direnişinin sonunu işaretler. Tarafsız aşiretler arasına çekilerek onları direnişe çağıran Seyit Rıza sonuç alamaz. Sonraki gelişmeler konusunda farklı versiyonlar mevcut. Ya teslim olmak ya da görüşmeler yapmak üzere gittiği Erzincan’da yakalanıp diğer tutukluların bulunduğu Elazığ‘a götürülür (5/15 Eylül). 15 Ekim-15 Kasım arası yargılamalar ve idamlar tarafından belirlenir. SOYKIRIM SÜRECİ 11/12 Haziran 1938‘den 10 Ağustos 1938‘e kadardır. 1938 yılı olayları “yasak bölgeler“ olarak ilan edilen İç Dersim’in neredeyse tümü (Kutudere-Kırmızı Dağ-Sin ve Halvori kuzeyindeki Haçılı Dere hattından Mercan Dağları eteklerindeki Karacakale’ye kadarki bölge) ile Koçan aşiretlerinin bölgesini (Ali Boğazı ve çevresi) boşaltma girişiminin yapıldığı 11/12 Haziran’da başlar. Bu durum 1937 direnişine katılmamış olan adı geçen iki bölgede yerleşik Kör Abbas, Bal, Keçel ve Koçan gibi aşiretlerin çetin bir direnişine yolaçar. Bu direnişler özellikle 22 Haziran’dan itibaren toplu kırımlar yoluyla bastırılır. Bu peryodun (1938 yılının) en önemli olayı adını Dersim’in Laçin aşiretinden alan ünlü Laç Deresi’nde cereyan eder. Laç Deresi’ndeki çarpışmaların en şiddetlisi ise 19-24 Temmuz arasına rastlar. SÜRGÜN SÜRECİ 10 Ağustos 1938‘den 31 Ağustos 1938‘e kadardır. Bu aralıkta boşaltılmış bulunan bölge halkı ile diğer bölgelerden ayıklanıp toplananlar Batı Anadolu’ya önceden saptanmış yerlere nakledilir. İki yıla yayılan süreç içinde bazı anlar ayıklanabilir. 1937 yılının kırım zamanı özellikle Alişer’in öldürüldüğü 9 Temmuz ile Sahan’ın öldürüldüğü 28 Ağustos arasına rastlar. Bu aralıktaki en kanlı olaylar 17-18 Ağustos günlerinde Bahtiyar bölgesindeki çarpışmalarda yaşanır. Seyit Rıza’nın pek çok yakını da bu çarpışmada yaşamını yitirir. 1938 yılının kırım zamanı ise 22-28 Haziran arasında (boşaltılmak istenen Kalan bölgesinde Baltalı-kürekli muharebe), 19-24 Temmuz arasında (Laç Deresi’nde) ve 15 Ağustos’ta (Xeç baskını ve Xeç-Zımek toplu kırımı) yeralır. Katliamın zirvesi 1938 yılının işaret ettiğimiz peryodlarıdır. Ama 1937‘deki 17-18 Ağustos tarihi de kritik bir tarihtir. Sonuç olarak, Dersim soykırımını anmak için bir tarih önermek gerekirse akla ilk gelenler 22-28 Haziran, 19-24 Temmuz ve 15 veya 17-18 Ağustos tarihleri olmaktadır. 1920’lerin sonları ve 30’lu yılların başlarına ilişkin raporlar, 1937-38 soykırımına öngelen dönemde Dersim’in işgalini tamamlamak ve ülkeyi insansızlaştırmak amacıyla TC devletinin yapmakta olduğu çok yönlü hazırlığın ayrıntılı bir resmini verirler. Dersim aşiretleri, herbirinin sayı ve silah gücü, karşılıklı ilişkileri ve çelişkileri konusunda ayrıntılı bilgilerin yeraldığı Jandarma Umum Kumandanlığı’nın Dersim adlı kitabı da bu hazırlığın bir parçasıdır. Bu kitap kaynak olarak MAH Raporu ve Birinci Umumi Müfettişlik (1927/8-35) raporlarına dayanıyor. MAH (Milli Amele Hizmeti), 1927’de kurulmuş Türk istihbarat teşkilatıdır. 1965 yılında adı MİT olarak değiştirilmiştir. Jandarma Umum Kumandanlığı’nın Dersim adlı kitabında dönemin İç İşleri Bakanı Şükrü Kaya’nın Başbakanlığa verdiği 18. 11. 1931 tarihli raporunun Ek bölümü Lahika başlığı altında olduğu gibi verilmektedir. Bu Ek, daha o tarihte (1931), hazırlığı yapılan saldırının başarısını takiben Dersim’de kimlerin nerelere sürgün ve iskan edileceğine ilişkin olarak Başbakanlığa sunulmuş bir plandır. Burada yaklaşık doksan aşiretten 347 önde gelen ailenin (3470 kişi) Batı’ya ve Trakya’ya sürgünü, bunlardan 72 ailenin Tekirdağ’a, 38 ailenin Edirne’ye, 56 ailenin Kırklareli’ne, 65 ailenin Balıkesir’e, 73 ailenin Manisa’ya ve 34 ailenin de İzmir’e iskanı öneriliyor. Nakliye masrafı ve güzargahı bile saptanmış (Bk. JUK’un Dersim kitabı, s. 83-121, 1932). 1938 katliamı Kemalist yönetim tarafından, başta Mustafa Kemal olmak üzere Türk devletinin kurucuları tarafından önceden planlanıp gerçekleştirildi. Bu kırımın önceden planlanan bilinçli bir stratejinin sonucu olduğunun kanıtları 19. yüzyıl sonlarından beri hazırlanan Dersim Raporları’nda, Türk istihbarat teşkilatı MAH’ın ve askeri müfettişliklerin raporlarında, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın raporunda, Jandarma Umum Kumandanlığı’nın Dersim adlı yayınında, Meclis konuşmaları ve dönemin Türk basınında yeralan haber ve yazılarda apaçık sergilenmektedirler. Bu belgeler üzerinde çalışılarak hazırlanacak bir dosya ile Dersim soykırımının içyüzü uluslararası kamuoyuna kolaylıkla anlatılabilir. Belli başlı dillere çevrilmesi gerekecek olan bu dosyaya ek olarak Dersim’de herkesçe bilinen toplu mezarları tek tek görüntüleyen ve 37-38 kırımına tanık olan yaşlı kuşağın ve 38 sürgünlerinin öyküsünü kaydeden bir belgesel de düşünmek gerekecektir. Olayın anlaşılmayacak bir tarafı yoktur. Osmanlı ve Türk yönetimleri kendi otoritelerini zor kullanarak Dersim’e taşımak istemiş, hatta mümkünse Dersim’i haritadan büsbütün silmek istemiş, Dersim ise buna karşı direnmiştir. İşte Devlet-Dersim çatışmasının kökeninde yatan budur Merkezi otoritenin zora başvurması ve askeri seferleri doğal olarak kendisini savunmak zorunda kalan Dersimli’nin direnişiyle karşılaştı. Bu şekilde başlayan Devlet-Dersim çatışması 1938 soykırımına dek devam etti. Dersim davası işte bu süreçte gündeme oturdu ve yabancı bir gücün işgal ve imha girişimlerine karşı birbirini izleyen kendisini savunma amaçlı bir seri direniş içinde, özellikle 1916 veya 1918 yılı sonrasında giderek ulusçu ifadeler kazandı. İşte benim Dersim direnişleri çağı dediğim bu evrededir ki Dersim kavramı Dersim-Kızılbaş halkının ve onun özgürlük sorununun ortak ve genel adına dönüştü. Dersim, 1938’de bir soykırımla ve toplu sürgünlerle düşürüldü ve adı da daha 1936 yılından itibaren Tunceli olarak değiştirilip başında askeri sömürge valileri olan olağanüstü bir rejimle yönetilmeye başlandı. 1938 Eylül’üne gelindiğinde toplu direniş bastırılmış, bütün Dersim TC hükümeti tarafından 10 yıl için (1938-48) “Yasak Bölge“ ilan edilmiştir. Bu 10 yıllık programa dördüncü harekat denebilir Bu zaman zarfında yoğun bir Türkleştirme programı uygulanır. Resmi ağızlar Dersim meselesinin bittiğini ilan ederse de dağlara sığınanların oluşturduğu gerilla birimlerinin (yerel dilde Qol) mücadelesi 1946 affına dek sürer. 1923-46, Doğu’nun kolonileştirilmesi, elkonan zenginliklerinin Batı’ya taşınarak 1950‘lerden itibarenki sınai gelişme için ilkel sermaye birikiminin sağlandığı dönemidir. Türk devletinin temelleri de bu aynı süreçte atıldı. Tanzimat döneminde başlatılan ve 1930‘lu yıllarda sürdürülen Dersim Raporları serisinde TC devletinin Dersim’i sömürgeleştirme, Türkleştirme ve dağıtma politikası açıkça görülebilir. Örneğin 1930‘ların başında hazırlanmış bir raporda (Büyük Erkanı Harp Reisi’nin Mütalaaları) Dersim’de “Yüksek idare memurlarına adeta koloni idarelerindeki selahiyet verilmeli“, “Dersim evvela koloni (sömürge) gibi nazarı itibara alınmalı“ (akt. Dersim, T.C. Dahiliye vekaleti Jandarma Umum Kumandanlığı, s. 218-19) şeklinde ifadelere rastlanmaktadır. 1923-46 arasında işgal ve siyasi ilhak, 1950 sonrasında ise ekonomik ilhak gerçekleştirildi. Böylece Dersim ve Kürdistan zor yoluyla TC yönetimi ve pazarına entegre edildiler. Tunceli Kanunu, Genel Valilik, Yasak Bölge uygulamalarının 1948/49‘larda artık sona erdiği düşünülürse de, işgal (işgalin kendisi zor ve terördür) ve başka biçimler altında olağanüstü rejim biçimi halen devam etmektedir. Dersimli yaklaşık yetmiş yıldır şu ya da bu biçim altında askeri-faşizan olağanüstü rejimlerle yönetilmektedir. Son olarak bir noktaya daha işaret etmeliyim. Dersim’de karşı karşıya gelenler vahşi kapitalist ve sömürgeci bir uygarlık ile Morgan’ın deyişiyle Eski Toplum (Komünal Toplum)’du. Dersim’in yakın çevresi bir derebeylik rejimi ile kuşatılmıştı. Bu doğru. Ama iç kesimlerde, yani eski ve esas Dersim’de, asker, polis, yasa, mahkeme tanımayan, kısaca devlet nedir bilmeyen bir sosyal örgütlenme mevcuttu. Toplumun hücresi yerel dilde ezvete adı verilen Dersim gensiydi. Yönetim biçimi, değerleri, hukuku tamamen farklıydı. 1938’de bir soykırımla sona erdirilen cemi, cemaati, kendine özgü hukuku ile bu Dersim Komünü’ydü. Başka deyişle bir ilkel demokrasi ya da sosyalizmdi. Yıkılan Dersim gensi ve ona dayalı Dersim Komünü’nün incelenmesi önemli bir konudur. Şimdilik diyeceğim, sonraki Dersimli kuşakların kitlesel halde sosyalizme yönelişinde Türk Solu’ndan önce, kendileri farkında olmasalar bile içinden çıktıkları bu toplumun, önceki kuşaklar tarafından kendilerine aktarılan geleneğin önemli rol oynadığıdır. 1937-38 KATLİAMININ KRONOLOJİSİ 25 Aralık 1935 Tunceli Kanunu çıkarıldı ve Dersim adı Tunceli olarak değiştirildi. 6 Ocak 1936 Elazığ merkezli Dördüncü Genel Valilik kuruldu ve başına sömürge valisi yetkileriyle General Abdullah Alpdoğan atandı. Dersim’de stratejik merkezlerde kışla ve karakol inşaasına başlandı. Ardından gelen karakol baskınlarının nedeni işgal ve soykırım hazırlıklarını önlemekti. 1937 YILI OLAYLARI (İSMET İNÖNÜ'NÜN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİ 20/22 Mart 1937 (Kahmut Olayı) 1936‘da başlatılıp kış nedeniyle ara verilen kışla-karakol inşaası 1937 Mart’ında devam ettirilince, kesintiye uğrayan direniş de Karakol baskınları tarzında yeniden başladı. S. Rıza’nın köyü ve çevresi bombalandı. Türk askeri kaynakları ve Dersim’in hafızasının kaydettiği 1937 yılının ilk olayı 20-21 veya 21-22 Mart 1937 gecesi saat 11‘de Pah-Kahmut bucaklarını bağlayan Harçik Suyu üzerindeki tahta köprünün Demenanlılar ve Haydaranlılar tarafından yakılması ve civardaki karakola baskındır. Naşit Uluğ’a göre Dersimli büyük eylemleri genellikle 22 Mart sabahı başlatır, çünkü bu tarih güneşe tapılan devirlerden kalma bir inanç gereği kutsaldır, ilkbaharın da başlangıcıdır. Onun sözünü ettiği Dersim takvimindeki Newe Marti olmalıdır. 26-27 Mart veya 26 Nisan 1937 Seyit Rıza’nın oğlu Bıra İbrahim (Bava), babası adına askeri harekatın durdurulmasını talep etmek üzere gittiği Hozat dönüşünde Kırgan köyü Deşt’te misafir olduğu evde uyurken öldürülür. M. Nuri, bu siyasi cinayeti Alpdoğan’ın adamı Binbaşı Şevket’in adamlarının örgütlediğini yazar. S. Rıza, misilleme olarak Kırgan aşiretinin merkezi Sin bucağını ve karakolunu basar. Ordu, Kırgan aşireti eşliğinde saldırıya geçer. Böylece S. Rıza ve aşireti ile Bahtiyar aşireti de başlamış bulunan çatışmalara katılırlar. Çatışmalar fiilen toplu bir direnişe dönüşür. Aşiretler arasında genel bir birlik kurulamaz. Sadece Yukarı Abbas, Bahtiyar, Ferhad, Karabal, Yusufan, Demenan ve Haydaranlar’dan oluşan toplam 7 kadar aşiret kendi aralarında direniş için ittifak kurup Halvori-Vank civarında yemin ederler ve topluca direnişe geçerler. Alpdoğan, aşiretler arasında birleşmeleri engellemek, direniş kararı alan S. Rıza liderliğindeki yedi aşireti tecrit etmek için çabalar. Bu amaçla söylentisi dolaşan boşaltma ve sürgün kararını yalanlamaya, saklı tutmaya özen gösterir. Ajanları dolayımıyla aşiretlerarası kavgaları körükler, direnişin önderlerini ortadan kaldırmak için çalışır. S. Rıza ile bir toprak meselesi yüzünden anşlaşmazlığı bulunan yeğeni Rehberi ve çetesini kendisiyle işbirliğine ikna edip kullanır. Rehber, verilen görevleri yerine getirdikten sonra onu da öldürtür. Nisan 1937 Askeri birliklere baskınlar. Direniş sürüyor. 1-3 Mayıs Mazgirt’e ve Mazgirt Köprüsü’ndeki birliklere saldırı. Sabiha Gökçe’nin de katıldığı 15 uçaklık bir filo Zel, Kırmızı Dağ, Yukarı Bor (Keçizeken) çevrelerini bombalar. 8 Mayıs Genelkurmay, Dördüncü Genel Valiliğe 8 Mayıs’ta genel tenkili (Bor/Kırmızı Dağ-Sin-Karaoğlan hattına ulaşacak hücüm harekatını) başlatması emrini iletir. 19 Mayıs Yukardaki emir üzerine 25. Alay Kırmızı Dağ zirvesini bir saldırıyla işgal eder, tespit edilen Nazımiye-Kırmızı Dağ-Sin-Karaoğlan hattına ulaşır. Bu saldırı için 19 Mayıs gününün seçilmiş olması dikkat çekmektedir. Bu saldırının başarısı Yusufanlılar‘ın ittifak yeminini bozup direnmeyişlerine, dahası orduya destek olmalarına bağlanmaktadır. Bu ani ilerleme savaş alanındaki sivil halkın Kalan ve Kutu derelerindeki sığınaklara yerleştirilmesine neden olur. Aşiretlerin çoğu tarafsız, bir bölümü devletten yanadır. Direnenler küçük bir azınlıktır. Üstelik ittifakçıların bir bölümü saf değişmiştir. 26 Mayıs Bahtiyar köylerine ordu baskını ve bu bölgede önceden boşaltıldığı görülen Resikan, Gözerek, Varuşlar, Çökerek ve Çat köylerinin yakılması. Mayıs Sonu ve Haziran Başı Haydaran, Demenan ve Yusufanlılar’dan bazıları teslim olur. 18 Haziran Başbakan İnönü Elazığ’a gelerek sürmekte olan harekatı görüşür. 22 Haziran Ordu birlikleri Zel, Bokir, Sıncık, Aziz Abdal dağlarını işgal ederler. Dersimli her dağ zirvesi, her bir vadi için, kısacası ülkesinin her karış toprağı için çetin bir direniş sergilerse de işgal ordusunun 19 Mayıs’ta ulaştığı hattı daha da içerilere (kuzeye) taşımasını engelleyemez. Direnişçi köyler yakılır, sürülere elkonulur. Haziran veya Temmuz Asker Tujik Dağı’nı işgal eder. Bu dağın eteğindeki İksor Vadisi’nde sığınaklarda bulunan çoğu kadın ve çocuk sivil halktan binlerce kişiyi imhaeder. Mağaraların girişi betonla kapatılarak veya ağzında ateş yakıp içine boğucu duman verilerek binlerce sivil yokedilir. Bu sırada can havliyle dışarı fırlayanlar vurulur. Kısacası İksor vadisinde tam bir katliam olur. 9 Temmuz 1937 Dersim ulusal hareketinin S. Rıza’dan sonraki en önemli önderi Alişer, eşi Zarife’yle birlikte Rehber ve çetesi tarafından öldürülür. Sekiz-dokuz kişilik bu çeteye Hıde Pırço (Pırço’nun oğlu Hıdır) da katılır. Alişer ve eşinin kesik başları Elazığ’daki “Dersim Fatihi“ Abdullah Alpdoğan‘a yollanır. 17-18 Ağustos Bahtiyar mıntıkasında (Tokmakbaba-Titenik-Sarıoğlan üçgeninde) çetin çarpışmalar. S. Rıza’nın ikinci eşi, büyük oğlu Şeyh Hasan, üç torunu ve bin kişilik kuvveti bu çarpışmada katledilirler. Bazı kaynaklar bu çatışmaların Koçan mıntıkasında yaşandığını söylerse de bu doğru görünmüyor. 28 Ağustos Bu sıralarda direnişe S. Rıza ve Sahan önderlik etmekteydiler. S. Rıza Bahtiyarlılar arasında bulunuyordu. Direnişçi 6 aşiret reisinden yakalanmamış olan sadece bu ikiliydi ve Alpdoğan onların peşindeydi. 28 Ağustos günü direnişin önemli bir önderi olan Bahtiyarlı Sahan, General Alpdoğan tarafından satın alınan üvey kardeşi Pırço oğlu Hıdır tarafından uyurken öldürülür. Gövdesinden ayrılan başı Hozat’taki Türk kumandanına teslim edilir. Rehber’in çetesinden olan hain Hıdır, Hozat dönüşünde Sahan’ın kardeşi veya amcasıoğlu tarafından öldürülür. 5-13/15 Eylül S. Rıza Erzincan’a giderken veya gittiğinde yakalanır. Bir söylentiye göre yakalandığında komşu illere kaçmaya çalışıyordu. Bir diğerine göre kaçma girişimi yoktur. Kendi kararıyla Erzincan jandarmasına teslim olmuştur. Bir başka yoruma göre Erzincan valisi aracılığıyla görüşmeye çağrıldığı Erzincan’da beraberindekilerle birlikte tutuklanır. Bazı yaşlılara göre gittiği Pülümür yöresinde ihbar edilip yakalatılmış ya da bu ihbar üzerine gidip teslim olmuştur. Kaynaklarda Eylül’ün 5‘inde veya 10‘unda yakalandığı yazılıdır. Seyit Rıza’nın yakalandığı haberini 13-14-15 Eylül tarihli Tan, Kurun, Ulus gibi gazeteler vermektedir. Yakalanışına ilişkin ilk haber 13 Eylül tarihli gazetelerde çıkar. Türk basını ve yetkilileri ondan “Dersim’in en ileri ve son sergerdesi“ diye sözederler. Seyit Rıza’nın yakalanması üzerine Mustafa Kemal, İsmet İnönü, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve 3. Ordu Müfettişi Kazım Orbay Abdullah Alpdoğan’a bu başarısı nedeniyle kutlama mesajları gönderir, bunu Alpdoğan’ın tarihi bir başarısı olarak tanımlarlar. Ekim ayı ortaları S. Rıza Erzincan’dan Elazığ’a götürülüp orda toplanmış bulunan diğer Dersimli esirlerle birlikte (toplam 58 kişi oldukları anlaşılıyor) askeri mahkemede Dersim’i isyana teşvikten ve bu isyana katılmaktan dolayı yargılanır. 15 Kasım Ekim ayı ortasında başlayan sözde yargılama 15 Kasım’da biter. 14 kişi beraat eder. Seyit Rıza da dahil 7 kişi idama, 37 kişi ağır hapis cezalarına mahkum edilir. 15 Kasım’da Seyit Rıza (1860/62-1937) ve diğer altı kişi Elazığ Buğday Meydanı’nda şafakla birlikte infaz edilirler. Bu altı kişi, S. Rıza’nın oğlu Resik Hüseyin, Kamer Ağa’nın oğlu Yusufanlı Fındık, Şeyhan reisi Uşe Seydi, Demenan reisi Cebrail veya oğlu, Kureşanlı Hasan ve Haydaranlı Kamer Ağa’dırlar. Seyit Rıza’yı bizzat götüren ve infazları izleyen İhsan Sabri Çağlayangil’in aktardığına göre Seyit Rıza’nın son sözleri şunlardı: Ewlade Kerbelayme Be xetayme Ayıvo, zılmo, cinayeto. Kente girmeye cesaret edemeyen Mustafa Kemal, bu sırada Elazığ garında infazların bitmesini beklemektedir. Bu idamlarala birlikte 1937 yılı direnişi sona erer. Zamanın Başbakanı İsmet İnönü (İso Ker), Seyit Rıza ve beraberindekilerin idamı üzerine verdiği demeçte, “Dersim meselesini ortadan kaldırdık...Dersim müşkilesinden kurtulduk“ derken, Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi, “Tarihe Gömülen Dersim’e Dair“ başlıklı 18 Kasım 1937 tarihli yazısında, “Senelerden beri adına Dersim denilen mesele tarihin ummanına katılmış ve ebeddiyen ölmüştür“ demektedir. 1938 YILI OLAYLARI (CELAL BAYAR'IN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİ) 2 Ocak Dördüncü Genel Valiliğin Munzur-Merho-Mercan dereleri arasındaki bölgeyi ve Kalan Deresi havzasını boşaltma kararı ve bu kararı uygulama girişimi. Bunun üzerine Ovacık’tan gelen yedi jandarma devletin o tarihe kadar gizli tutulan asıl amacını ve 1937 direnişine katılmamış olmakla yaptıkları vahim yanlışı yeni farkeden Kör Abbas, Keçel ve Bal aşiretlerinden direnişçiler tarafından Mansul Uşağı Köyü’nde öldürülürler. Ardından Mercan Karakolu basılır. Bu sırada iki asker daha öldürülür. 1938 Ocağının başında sıranın kendilerine geldiğini anlayan adı geçen bölge aşiretleri ittifak halinde direnme kararı alırlar. “Askeri içimize sokmayalım, silahlanalım, ittifak yapmazsak hepimizi tek tek kıracaklar“ diyerek direnişe geçerler. 1937‘deki Kahmut Köprüsü baskını nasıl kasıtlı olarak birinci askeri harekatın sebebi gibi gösterildiyse, Mansul Uşağı Olayı da bazı kaynaklar tarafından 1938‘deki İkinci harekatın nedeni gibi sunulmaya çalışıldı. Her iki olay da TC ordusu tarafından birer bahane gibi kullanıldılar. 1938‘deki ikinci harekat çevre illerden orduların aktarılması ve diğer hazırlıklar nedeniyle, daha da önemlisi dış dünyanın tepkisini çekmeyecek daha uygun bir fırsatın kollanması sebebiyle ancak 11-12 Haziran’da başlar. 11-12 Haziran İkinci harekatın (1938 harekatı) başlangıcı. Her taraftan Dersim’e giren TC orduları Kalan-Merho-Mercan vadilerindeki halkı boşaltmayı amaçlar. Burası, Buyer Bava-Mahmunut Gediği-Birman Gediği-Keller Komu-Katır Tepe-Koçgölbaşı-Badikan-Karasakal noktaları arasındaki bölgedir. Yani Munzur-Mercan dağlarının hemen dibindeki İç Dersim’in en kuzey bölgesidir. Zel ve Kırmızı dağlar hattının kuzeyi de harekatın kapsamına alınır. Kısacası 38 harekatının asıl hedefi Asıl/Eski Dersim‘dir, Kalman Ocağı’dır. Böylece yerinden yurdundan edilmek istenen İç Dersimli bir ölüm dirim savaşına girişir. 19-22 Haziran Boşaltılmak istenen diğer bölge Ali Boğazı ve çevresidir. 19-22 haziran günlerinde bu bölgede oturan Koçan grubu aşiretleri (Koç, Şam, Resik) de direnişe geçerler. 19 Haziran’da Amutka Karakolu kuşatılır ve çevredeki Türk birliklerine saldırılır. Çarpışmalar 22 Haziran’a dek sürer. 22 Haziran’da Koçan aşiretleri Ali Boğazı’na sığınmak zorunda kalırlar. Uçak filoları Ali Boğazı’na bomba yağdırır. Ali Boğazı’ndaki çarpışmalarla ilişkili bir Dersim deyişinde şöyle denir: Kureyşanlılar’ın Şeyhan kabilesi ile Yukarı Abbas aşireti Koçanlılar’ı desteklemek için direnişe geçerler. Böylece direniş doğusu ve batısıyla tüm Dersim’e yayılır. 24-30 Haziran 24 Haziran günü İç Dersim’deki Dolu Baba (Tujik) işgal edilir. Ordunun köylerini ateşe verip halkını boşaltmaya çalıştığı Kırgat, Boduk, Midrik, Mitgel, Hotar, Ariki, Tenkali, Meraş, Keçeler köyleri ve Hikü mezrasının silahsız sivil halkı balta ve küreğe sarılır. Baltalı kürekli bu muharebe 28 Haziran’da kanla bastırılır. 29 Haziran’da Karasakal zirvesi işgal edilir. Reşat Hallı’nın verdiği rakkama göre 11-12 Haziran’dan 29 Haziran’a kadar tam 60 köy boşaltılır ve yakılır. Köyler ve ormanlar ateşe verilir, hayvanları dahil halkın nesi varsa “ganimet“ (ganimet, düşmandan ele geçirilen mala denir) olarak gaspedilir, sivil halk ve direnişçiler kurşuna dizilmek veya batıya sürülmek üzere “esir“ (düşmanın ele geçirdiği insanlar) edilip belirli noktalarda toplanır. Başbakan Celal Bayar, 29-30 Haziran 38‘de TBMM’de yaptığı konuşmada “ordularımız pek yakın zamanda...Dersim mıntıkasının sakinlerini tamamen kaldıracak ve bu meseleyi esasından kesecektir Temmuz 2 Temmuz‘da asker Ahpanos, İksor ve Tujik dağına hücum eder. Çetin bir muharebenin sonucunda Tujik zirvesi işgal edilir. Kaçış yolları kapatılıp bir uçak filosu eşliğinde tek çıkış yolu olarak kasıtlı şekilde açık bırakılan Kalan Deresi’nde kırım yapılır. Devletin “haydut“ diye sözettiği 3 direnişçi kendilerini uçurumdan atarlar. 14-16 Temmuz’da Kalan ve Demenan direnişçilerinin imhasına çalışılır. Mağaralar ayrı ayrı abluka edilir. Kalan Deresi ve Demenan mıntıkası kasıp kavrulur. Ardından İç Dersim’de 1938‘deki zorlu muharebelerin ağıtlara konu olan en ünlüsü, Laç Deresi (Dere Laçinu) muharebesi olur. Laç Vadisi’ndeki çarpışmaların en şiddetlisi 19-24 Temmuz günleri arasında yeralır. Dersim’in en namlı silahşörleri Laç’ta birlikte dövüşür TC ordusunun hedefi direnişin son sığınağı olan Laç Deresi’ni ele geçirmekti. Üç dört koldan kuşatılan Laç Deresi inatla direnir. Sonunda direniş kırılırsa da sade halk arasında direnişçilerin intikamlarını fazlasıyla aldıkları inancı yaygındır: “Ma hefe xo quret, hefe tayine ki serra quret“. Halk, direnişçilerin tüfeklerinin arkasında yiğitçe düştükleri için onur duymaktadır: Mordem uyo ke pe tıfonge hode bımıro! Direniş kırıldıktan sonra vadinin tabanındaki mağaralar ve kayalıklar kuşatılır. Top ve makinalı ateşi ve tahrip kalıpları atılarak bu mağaralar içindekilerle birlikte imha edilir. Dışarı fırlayanlar vahşice öldürülür. Kimisi kendisini Munzur Suyu‘na atarak intihar eder. 19-24 Temmuz arasındaki çarpışmalarda Laç’ta 216 direnişçi katledilir. Kırık Mağara’da dinamitle imha edilmekten korkan ve R. Hallı’ya göre aralarında Demenan’ın en önemli kolbaşılarından Hese Gewe ile Demenan reisi Cebrail Ağa’nın oğlu Hüseyin’in de bulunduğu 42 direnişçi teslim olur. Ardından 27-30 Temmuz günleri arasında Mameki ve Erzincan tugayları ile Haydaran bölgesine yönelinir. Vartinik, Göldağı, Zel Dağı, Hengırvan, Zağge, Aşağı Rabat, Kutu Deresi girişi, Kerenko, Karasakal ve Buyer Bava’yı kapsayan tüm bölge kuşatılır. 1-10 Ağustos Kuşatılan Haydaran bölgesindeki tüm direnişçiler mağaralarda sıkıştırılır. 100‘den çok direnişçi öldürülür. 2-3 Ağustos’ta mağara ve kaya kovukları aranır. Çok sayıda direnişçi ve hayvan imha edilir. Hayvanlar ve eşyalar müsadere edilir. Direnişçi köyler yakılır. Ardından sıra genel bir taramaya gelir. 10-31 Ağustos (“Üçüncü Askeri Harekat“) Bu harekat toplama, toplu halde kurşuna dizme ve 1931‘de İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın raporunda planlanan Batıya toplu sürgünün hayata geçiriliş safhasıdır. Bu tarihler arasında Dersim’in her tarafında aynı anda başlatılan ve amacı “girilmemiş hiç bir yer bırakmamak“ olan genel bir operasyon yapılarak ‘yasak bölgeler‘in içinden ve dışından en az 5-7 bin kişinin (aşiret reisleri, kolbaşılar, seyitler ve aileleri) batı illerine nakli ve iskanı başlatılır. Dördüncü Genel Müfettişliğin önerisi ve içişleri Bakanı’nın onayı ile yerleşime yasaklanan, sürgün ve iskanı kararlaştırılan bölgeler iki adettir: 1-Kutudere-Kırmızıdağ-Haçılıdere hattından Mercan dağları eteğindeki Karacakale’ye kadarki bölge, 2-Ali Boğazı ve çevresi, yani Koçan bölgesi. Bu sırada her yanda terör estirilir. 12 Ağustos’ta bir uçak filosu Ali Boğazı’nı bombalar. 13 Ağustos’ta Kırmızı Dağ çevresindeki çatışmalarda 300 direnişçi öldürülür. Aynı gün Ali Boğazı ve Tağar Deresi tabanındaki harekatta komlar yakılır, hayvan sürüleri gaspedilir. 14 Ağustos’ta 83 Demenanlı ve Haydaranlı direnişçi öldürülür. 15 Ağustos’ta Laç Deresi tabanında yeni bir tarama yapılarak 281 Demenanlı ve Haydaranlı öldürülür. Batıya nakledilmek üzere toplanan Yusufanlılar’ın 149‘u imha edilir. 15 Ağustos’ta Zımeq ve çevresinde çok sayıda direnişçi (“asi“) imha edilip köyleri yakılır. Batıya sürülmek üzere insan avına çıkan 41. Tümen Deşt yöresindeki köylerde direnişle karşılaşır. Direndikleri ve direnişçilere yataklık ettikleri gerekçesiyle Zımek/Zımbık, Xeç, Kirnik ve Bornak köylerinden 395 kişi öldürülür. Şıxmamed aşiretinin merkezi Hiç (Xeçe) köyüne bir gece baskını yapılarak top-mitralyöz ateşi ve süngüyle toplu kırım yapılır. Hiç ve Zımek toplu kırımı işte bu sırada, 15 Ağustos günü yapılmıştır. Yine 15 Ağustos günü Çukur ve Pah civarındaki taramada çok sayıda Haydaranlı imha edilir. 31 Ağustos’ta yeni bir tarama hareketiyle esir edilmiş olan binlerce kişi kafileler halinde Batıda saptanan yerlere sevkedilirler. Hozat’a getirilen Karaca seyitleri ve halkı makinalı tüfeklerle katledilir. Sanırım Sarı Saltıklı Seyit Seyfi Dede de bu olayda öldürülür. Böylece 31 Ağustos’ta askeri harekat tamamlanır. Toplu Kırımların Yapıldığı Mevkiler Ali Boğazı Hozat Kışlası Civarı Lolan Taneri Zımek Köyü Sin Inciga Heç Köyü (Xeçe, Hopik mevkii) Çemişgezek altındaki dere Tekke Köyü Sıçan Gediği Çelemuru Deresi (Ağdatlılar taranır) Pertek Laç Deresi Muhundu Çukur Köyü Pah Kalosan Deresi
-
Kimse Ölmesin diyedir bu haykırışımız....
Her fırsatta Türkiye'deki Türk'lüğün ulus adı olduğunu ırk olmadığını söylüyorsunuz ALLAH aşkına hiçmi okula gitmediniz,hiçmi tarih dersi görmediniz,hiçmi TV izlemediniz. Eğer ırk ismi değilse neden okullarda ''biz asyadan geldik deniliyor? Neden Türk-i devletlerin tarihi anlatılıyor? Neden devlet adamlarımız belçikaİran,Irak veya bir başka ülke için değilde Azerbaycan,Türkmenistan İçin soydaşlarımız diyor? Bırakın ALLAH aşkına çocuk kandırır gibi....
-
Ülkemizde Hukukun üstünlüğünden söz edilebilir mi?
Biri haktan Hukuktanmı bahsediyor? Yoksa Sinekmi vızıldıyor? Bölge Trafik Şube Müdürlügü'nde görevli 2 polis rutin yol kontrolünü yapıyordu. 38 yaşında 3 çocuk babası çiftçi Mustafa Uslu da o saatlerde otomobille Turhal'dan köyüne Küçükbağla'ya dönüyordu. Yanında ne ehliyeti ne de ruhsatı vardı. Tali yolda polisleri görünce paniğe kapıldı. Polisler ehliyetini isteyince kaçmaya çalıştı. "Dur" ihtarına uymadı. Polislerden Mehmet Saç, silahını çıkardı ve ard arda ateşledi. "Kasten adam öldürmek" suçundan hakkında müebbet hapis cezası istemiyle dava açılan polis memuru ilk duruşmada, kendisini savunmak amacıyla silahını çıkardığını ve olayın kaza olduğunu öne sürmüştü. Ama bu görüntüler Mehmet Saç'ın iddialarının doğru olmadığını ortaya çıkardı. Davanın sürecini değiştirecek olan görüntüler ikinci duruşmada izlendi. Şimdi Uslu ailesi, polis Mehmet Saç'ın en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyor.
-
TOKİ DEN PKK TERÖRİSTLERİNE EV
Böyle spekilasyonlar yaratarak Türk halkını yanlış yöblendirmeye çalışanları 85 yıl boyunca gördü bu halk,artık bu tür yalan haber verenlere kimse inanmıyor,maxmur'dan geleceklere ev falan verilmiyor,eski evleri ve arsaları iade ediliyor,para yardımı yok,rehabilitasyon zaten olması gerekendir. Gazileri her fırsatta gündeme taşımak onları gündemde tutmaya çalışmak bu ülkeye en büyük zarardır,elbetteki gazi olanlara şehit olanların yakınlarına devlet bütün imkanlarını seferber edip yardım etmelidir ama devlet onların isimlerini ve acılarını kullananlarıda en ağır şekilde cezalandırmalıdır...
-
Mustafa Kemal Atatürk Ziyaretçi Defteri
Ölümünün 71. Yılında Mustafa Kemal'i saygıyla anıyoruz ve onun dediği üzere ''Yurtta Sulh Cihanda Sulh'' için yılmadan çalışıyoruz...
-
İran-Türkiye sınırında düğün
Yeterince açık değilmi Botan'ın anlatmak istediği,bu saatten sonra bu massallarla ne Türk,nede Kürt halklarını kandıramazlar...
-
İstanbul'da İETT otobüsüne molotoflu saldırı
Evet yapanları lanetliyoruz,ve bunu açılımın görüşüleceği günlerde yapmalarınada dikkat etmek gerektiğini füşünüyorum,bu açılım sürecinde,Ülkemizin sorunlarının çözümsüzlüğünden rant elde edenler saldırılarını arttırabilirler,bu tür şeylerede dikkat edip galeyana gelmemek lazım....
-
Ülkemizde Hukukun üstünlüğünden söz edilebilir mi?
Biz yıllardır bu sitede diyoruzki Türkiye Cumhuriyeti bizim devletimizdir,bizim Türk halkıyla hiçbir şekilde problemimiz olmamıştır,olamazda,Kürtlerin sorunu sistemledir,devlet 85 yıldır biz Kürtleri asimile etmeye benliğimizi yok edip bizi Türkleştirmeye çalışıyor,buna karşı durmak dilimize,benliğimize sahip çıkmak bizim en doğal hakkımızdır ve bunu başarmak için ülkeyi bölmek değil anaya ve yasalarda yapılacak değişiklikler yeterli olacaktır,örneğin her sabah çocuklarımıza ait olmadıkları bir ırk üzerine and içirilmesin diyoruz bize bölücü diyorlar,ben sabaha kadar Türklük üzerine yemin etsemde ben Türk değilim Olamamda,Türk olan arkadaşlarım ne kadar kendi dilllerini ve Kültğrlerini yaşatma hakkına sahiplerse bu ülkede bende o kadar sahip olmak istiyorum buda bölücülük değildir asıl bölücülük var olanı yok saymaktır...
-
Ülkemizde Hukukun üstünlüğünden söz edilebilir mi?
Bir çocuk yada bir büyük inandığı bir değer uğruna yollara çıkabilir polise taş atabilir,bu durumlarda yapılacak işlem dünyanın heryerinde aynıdır ama nedense türkiyede farklıdır,hele hele mevzu bahis Kürt çocukları olunca hemen TMO'dan yargılanırlar Uğur Kaymaz Bir gösteride değildi babası ile birlikte evlerinden çıkıyorlardı etraflarında siper alanlar onu ve babasını delik deşik ettiler,önce mahkeme mardinden alındı,sonra PTT'nin delilleri taşıyan arabası devrildi ve deliller kaybedildi ve sonuç 12 yaşındaki çocuğun vücudunda 13 delik açan kurşunları sıkanlar serbest kaldılar,Bumudur adalet dediğiniz,eğer devlet bu adaletsizliğe dur demezse,işte birileri çıkar biz dur demek için dağdayız der ve o insanların desteğini arkasına alır.....
-
Diyarbakırspor'a Irkçı saldırılar devam ediyor....
Alsana yapılan ayırımın resmi.... Alınan tüm kararlar şöyle: "1- GAZİANTEPSPOR Kulübünün, 01.11.2009 tarihinde oynanan GAZİANTEPSPOR * DİYARBAKIRSPOR Turkcell Süper Lig futbol müsabakasında, taraftarlarının neden olduğu saha olayları nedeniyle takdiren 15.000.- TL PARA CEZASI ile cezalandırılmasına, 2- DİYARBAKIRSPOR Kulübünün, 01.11.2009 tarihinde oynanan GAZİANTEPSPOR * DİYARBAKIRSPOR Turkcell Süper Lig futbol müsabakasında, taraftarlarının neden olduğu saha olayları nedeniyle takdiren 50.000.-TL PARA CEZASI ile cezalandırılmasına, Aynı müsabakada DİYARBAKIRSPOR Kulübünün, akreditasyon denetimini sağlayamamasından dolayı talimatlara aykırılık nedeniyle takdiren 5.000.-TL PARA CEZASI ile cezalandırılmasına, Cezaların birleştirilmesi suretiyle DİYARBAKIRSPOR Kulübünün toplam 55.000.-TL PARA CEZASI ile cezalandırılmasına, Aynı müsabakada DİYARBAKIRSPOR Kulübü başkanı ÇETİN SÜMER'in, Federasyonun saygınlığını zedeleyici isnat ve eylemlerinden dolayı sportmenliğe aykırı hareketi nedeniyle takdiren 30 GÜN HAK MAHRUMİYETİ CEZASI ile cezalandırılmasına, Aynı müsabakada DİYARBAKIRSPOR Kulübü idarecisi SUAT ÖNEN'in, Federasyonun saygınlığını zedeleyici isnat ve eylemlerinden dolayı sportmenliğe aykırı hareketi nedeniyle takdiren 30 GÜN HAK MAHRUMİYETİ CEZASI ile cezalandırılmasına, Aynı müsabakada DİYARBAKIRSPOR Kulübü idarecisi İSMAİL YİĞİT'in, müsabaka hakemine yönelik hakareti nedeniyle takdiren 60 GÜN HAK MAHRUMİYETİ CEZASI ve 10.000.-TL PARA CEZASI ile cezalandırılmasına, Aynı müsabakada DİYARBAKIRSPOR Kulübü idarecisi TURHAN İLGİN'in, müsabaka hakemine yönelik hakareti ve akreditasyon kartını görünür şekilde takmamasından dolayı talimatlara aykırılık nedeniyle takdiren 67 GÜN HAK MAHRUMİYETİ CEZASI ve 10.000.-TL PARA CEZASI ile cezalandırılmasına, Aynı müsabakada DİYARBAKIRSPOR Kulübü idarecisi SALİH YAVUZ'un, müsabaka hakemine yönelik hakareti ve akreditasyon kartını görünür şekilde takmamasından dolayı talimatlara aykırılık nedeniyle takdiren 67 GÜN HAK MAHRUMİYETİ CEZASI ve 10.000.-TL PARA CEZASI ile cezalandırılmasına, Aynı müsabakada DİYARBAKIRSPOR Kulübü teknik sorumlusu ZİYAETTİN DOĞAN'ın, Federasyonun saygınlığını zedeleyici isnat ve eylemlerinden dolayı sportmenliğe aykırı hareketi nedeniyle takdiren 2 RESMİ MÜSABAKADA SOYUNMA ODASINA VE YEDEK KULÜBESİNE GİRİŞ YASAĞI CEZASI ile cezalandırılmasına,
-
"GÜLER ZERE ÖLÜRSE TÜRKİYE EKSİK KALIR"
Adalet Bakanlığı, kanser hastası hükümlü Güler Zere’nin af kapsamında olduğuna ilişkin raporu Cumhurbaşkanı Gül’e sunulmak üzere Köşk’e gönderdi. Taraf’a konuşan baba Haydar Zere, kızının karara çok sevindiğini belirterek “Hiç olmazsa kalan birkaç ayımı ailemle geçireceğim” dediğini aktardı Adalet Bakanlığı, kanser hastası hükümlü Güler Zere’nin af kapsamında olduğuna ilişkin raporu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sunulmak üzere Çankaya Köşkü’ne gönderdi. Alınan bilgiye göre, Cumhurbaşkanlığı, Zere için İstanbul Adlî Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu tarafından verilen sürekli hastalık raporunun yer aldığı dosyayı incelemeye aldı. Raporun çıkmasının ardından Elbistan Savcılığı’na başvurarak infaz erteleme talebinde bulunan avukatların talebi ise reddedildi. Dört ay önce bırakılsaydı 190 günü aşkın bir süre Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi’nin önünde oturma eylemi yapan Güler Zere’nin babası Haydar Zere ise dört gözle kızının serbest bırakılmasını bekliyor. İyi haberi önceki gün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan alan baba Zere, kızını İstanbul’a götürerek Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne yatırmayı planladıklarını söyledi. Taraf’a konuşan Haydar Zere, kızının da karara sevindiğini belirterek “Hiç olmazsa birkaç ayımı ailemle geçireceğim” dediğini aktardı. Adlî Tıp’ın kararı geciktirdiğini söyleyen baba Zere, “Güler, dört ay önce tahliye edilseydi, tekrar sağlığına kavuşma ihtimali yüksekti” dedi. Adlî Tıp Başkanı’na tepki Öte yandan önceki gün NTV’ye konuşan Adlî Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce, kurumun önünde eylem yapanları suçladı. Karar verirken hastanın yararı kadar, toplumun bazı kesimlerinin düşüncelerini de düşünmek zorunda olduklarını savunan İnce “Adlî Tıp, bu hasta için hak etmediği bir baskıyla karşılaşmıştır. Yaklaşık 85 gün kurumun kapısına çadır kurdular. Her çadır kurana biz istediği raporu verecek olursak bilimsel kimliğimizin ne anlamı kalır” dedi. Bu sözlere tepki gösteren Zere’nin avukatı Oya Aslan İnce’nin görevinin toplumsal konularda yorum yapmak olmadığını, hasta kişiler hakkında bilimsel çalışmalar yapmak olduğunu söyledi. “İnce eylemlerden rahatsız olmuş. Acaba evrakların geç gelmesinden, rahatsızlık duydu mu? Zere’nin sağlığının kötüleşmesinden dolayı vicdan azabı çekti mi?” diye soran Avukat Aslan, “İlk muayeneyi beş dakika yaptılar. Onların görevi toplumsal konularda yorum yapmak değildir” diye konuştu. Hastalık süreci ve ihmaller Diş ağrısı şikâyetiyle cezaevi doktoruna başvuran Zere’ye ağrıları için antibiyotik verildi. Sağlık durumu ağırlaşınca 27 ekim 2008’de hastaneye sevkedildi. Muayenede, ağzındaki yaraların tümör olduğu tespit edildi. 5 Şubat 2009’da Balcalı Hastanesi’nde biyopsi örneği alınmasının ardından Zere, ilk ameliyatını geçirdi. Avukatlarının cezasının ertelenmesi için yaptığı başvuru kabul edilmedi. 4 mayısta kanserin yayıldığı tespit edildi. Mahkûm koğuşunda yer olmadığı için ancak bir ay sonra ameliyat edilen Zere’nin damak bölgesi alındı. 2 temmuzda Çukurova Üniversitesi Adlî Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı ‘Ölüm riski var’ şeklinde rapor hazırladı. Raporun ardından avukatların başvurusu üzerine Elbistan Savcılığı dosyayı Adlî Tıp’a gönderdi. Ertesi gün kara yoluyla 14 saat süren bir yolculuğun ardından İstanbul’a getirilen Güler Zere, beş dakika süren muayenenin ardından Adana’ya geri gönderildi. Vedalaşma ve huzur hakkı Avukatlar, Adlî Tıp’ın 16 temmuz tarihli kararına itiraz etti. Dosya 27 ağustosta Adlî Tıp Genel Kurulu’na gönderildi. 3 eylülde Zere’nin radyoterapi tedavisi bitti. Bir ay sonra kanser Zere’nin boynunun sağ tarafına sıçradı. 12 ekimde Zere üçüncü ameliyatını oldu. 22 ekimde Genel Kurul tekrar toplandı ancak yine dosyaya ilişkin karar vermedi. 26 ekimde Türk Tabipleri Birliği Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanlığı’na acil çağrıda bulundu. TTB, Güler Zere’nin geriye dönüşü olmayan bir evrede olduğu ve kendisine “Vedalaşma-huzur hakkı” tanınmasını istedi. 3 kasımda kanserin Zere’nin akciğerine sıçradığı anlaşıldı. Tüm yaşananların ardından önceki gün Zere’nin affı için rapor çıktı. Cezanın ertelenmesi için yapılan başvuru dosyası ise Adlî Tıp Kurumu Genel Kurulu’nda hâlâ görüşülmeyi bekliyor.
-
Aşiti-Barış
Bizim Büyük liderlerimiz İncirliğinasıl verdiler Amerikalılara? Kaç yıl oldu oraya Bir Türkiye denetçisi girmeyeli? Veya hiç giren oldumu? Kendi çöpümüze bakmayıp gidip Irak Kürdistanı'nın çöpünemi laf ediyoruz? Abdullah Öcalan'ı Amerika vermeseydi Türkiye alabilirmiydi sanıyorsunuz? Türkiye Kürtleri Amerikayadan değil kendi ülkelerindenistiyorlar ne istiyorlarsa ''eşit yurttaşlık diyorlar mesela,kendi benliğimle var olmak diyorlar,zorla Türklük dayatılmasın diyorlar'' bunlara siz bölücülük diyorsanız,buyrun Türkler Kürdüm desinler,her sabah Kürt'lük üzerine and içsin çocuklarınız,Dağlarınızda taşlanızda Ne Mutlu Kürdüm Diyene yazsın bakalım 10 yıl içerisinde ne yapacaksınız.....
-
Diyarbakırspor'a Irkçı saldırılar devam ediyor....
86 Yıllık İnkar ve imha politikası sayın jan,Kürt sorunu Pkk ile başlamadı,Pkk bitsede bu anayasa ve devletin bu anlayışıyla çözülmeyeceği ortadır. Dayımıza gelince,Şehit cenazelerini propaganda alanı olarak kullananlar şimdide stadların yolunu tutmuş demekı daha mantıklı,Pkk'nin neden destek görüğünü ve neden ortaya çıktığını daha evvel yüzlerce defa yazdık....
-
Aşiti-Barış
Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru Bakınız ne diyor: 'Önemli olan Başbakan Erdoğan'ın 'demokratik açılım' sürecinin devamından yana tavır alması... Onun yerinde kim olsa, Cumhuriyet tarihinin bu en cesur ve bir o kadar da siyaseten riskli açılımına, muhatapların sergilediği şımarık ve sorumsuz tavır yüzünden, 'Benden bu kadar' deyip veda ederdi.' Bu sözler çok acemicedir. 'Cumhuriyet tarihin en cesur ve bir o kadar da siyaseten riskli açılımı' nedir? Bu sorunun yanıtını bilen var mı? Başbakan Erdoğan, kendi cebinden örneğin Kürt kimliğinin ve dilinin Anayasal güvenceye alınması reformunu mu çıkarıp Kürtlere hediye ediyor? Siz böyle bir şey okudunuz mu? Başbakan Erdoğan, kendi aile bütçesinden örneğin Kürtlerin kendi kimlikleri ve dilleriyle toplumsal ve politik yaşama özgürce katılma hakkını mı çıkarıp Kürtlere hediye ediyor? Siz böyle bir şey işittiniz mi? Başbakan Erdoğan, kendi tapulu mülklerinden örneğin yerel yönetimlerin özerklliğini sağlayan ve böylece Türklerle Kürtlerin yerellerde kendilerini yönetme anlamında eşitliğine yol açan bir Açılımı mı çıkarıp Kürtlere hediye ediyor? Siz böyle bir haber seyrettiniz mi? O halde Başbakan hangi verdiği ya da vermeyi açıkça ilan ettiği hakları vermekten vazgeçecek? Örneğin askeri operasyonları durdurdu da, yeniden mi başlatacak? Ve örneğin DTP'ye karşı polis operasyonlarına son verdi de bunları yeniden mi hızlandıracak? Ne yaptı da, yaptıklarından vazgeçecek, 'benden bu kadar' diyecek... Düşünün... Fehmi Koru'ya göre, bu sayılanların en küçük bir işaretini bile vermeyen 'Cumhuriyet tarihinin en cesur ve en riskli Açılımı' yapılıyormuş. Ama 'muhataplar' bu ali cenaplığa karşı ' sorumsuz' bir tutum sergiliyormuş. Başbakan da 'askeri karakollara baskın yapıldığı' için değil, esir edilen askerlerle 'şımarıkça' alay edildiği için de değil, kentlerde sabotajlar, kundakçılıklar, suikastler tertip ederek 'sorumsuzca' davranıldığı için de değil...ama Habur kapısında gelen evlatlarını büyük bir sevinç ve coşkuyla ve elbette her gösteride, her Newroz'da olduğu gibi kendi dillerinde, kendi inandıkları değerleri ifade eden sloganlarıyla karşıladıkları için bu 'en cesur ve en riskli' Açılımdan vazgeçecekmiş... Bunun neresi 'cesur' Açılım, bu davranışta hangi 'risk'i göğüsleme cesareti var? Şu Ergenekon'un, yani AKP'ye karşı plan hazırlayıp uygulamayan, ama Kürde karşı hazırladığı ve hazırlamadığı bütün planları uygulayan güçlerin otuz yıldır kan kusturduğu bir halkın, bunca zulme rağmen hala kendinde 'cesaret' bulmasına, bunca aldatılmışlığa rağmen hala küçük bir umut karşısında sevincine, coşkusuna ' sorumsuzluk' diyebilmek için, insanın gerçekten ' sorumsuz' olması gerekiyor.
-
Genetiği Değiştirilmiş Organizma Açılımı
Chp'nin düzenlediği mitinge destek verelim. Tarih: 07 Kasım 2009 Cumartesi Zaman: 13:00 - 14:30 Yer: Beşiktaş Demokrasi Anıtı Önü
-
Hani Yalandı?
Başbakan, ordu içindeki cuntanın yargıya teslim edilmesini istedi. Parti grubunda konuşan Erdoğan AKP’yi hedef alan belgenin peşini bırakmayacaklarını tekrarladı: Hukuk ve demokrasi içinde bu işi takip edeceğiz. Hiçbir şeyin üstü örtülmüyor, örtülemez de... Zanlıların adalet önünde hesap vereceğini söyleyen Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Başbuğ’a seslendi: Tutuculuk içine girmeyin. Zanlıları yargıya teslim edin. Öte yandan Ergenekon savcıları AKP ve Gülen’i Bitirme Planı’nın altında ıslak imzası bulunan Kurmay Albay Dursun Çiçek’e tebligat çıkarmadıklarını açıkladı. Savcı Zekeriya Öz de, Ergenekon kapsamında evi aranan Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlu hakkında yapılan soruşturmanın gizli olduğunu söyledi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Adlî Tıp Kurumu’nun raporuyla darbe belgesinin altındaki imzanın kendisine ait olduğu ortaya çıkan Kurmay Albay Dursun Çiçek’in adalete teslim edilmesini istedi. Bütün yanlışların ortaya çıkması ve sürecin, hakkaniyet içinde devam etmesi gerektiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, “Kim olursa olsun, nerede olursa olsun, bunların ortaya çıkarılması lazım. Ama bunlar ortaya çıkarken kurumlar asla yıpratılmamalı burada da hassas olmamız gerekir” dedi. Başbakan Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmaya, AKP’nin yedi yıl önce bugün iktidara geldiğini hatırlatarak başladı. Erdoğan’ın konuşması özetle şöyle: “Geçtiğimiz aylarda partimize yönelik kirli senaryoları içeren bir belge ortaya çıktı. Ben o zamanki grup toplantımızda da ifade ettim: ‘Gerçekse de vahim, sahteyse de vahim’ dedim. Bu kötü. Bu belgenin peşini bırakmayacağımızı, hukuk ve demokrasi çerçevesinde bu işi takip edeceğimizi ifade ettim... Hiçbir şeyin üzeri örtülmüyor, örtülemez de... Hiçbir şey karanlıkta kalmıyor kalmayacak da. Bunu böyle bilelim. Genelkurmay’a çağrı Biz, suç sabit olmadıkça, ‘sen suçlusun’ deme hakkına sahip değiliz. Hani büyüklerimizin ifade ettiği gibi, ‘beraati zimmet asıldır’. Biz böyle hareket ederiz. Kim olursa olsun, nerede olursa olsun bunların ortaya çıkarılması lazım. Ama bunlar ortaya çıkarken kurumlar asla yıpratılmamalı, burada da hassas olmamız gerekir. Bu silahlı kuvvetlerimiz için gereklidir, bu güvenlik teşkilatlarımız için, emniyet teşkilatımız için gereklidir. Bütün mesele nedir, oradaki zanlılar varsa bunların ortaya çıkarılması, bunların hukuka teslim edilmesidir. Burada da yönetici makamında olanların tutuculuk içine girmemesi gerekir. Rahatlıkla gelip yargıya bunları teslim etmelidir. Burada rahat olacağız.’’ Taviz vermedik, dik durduk... 3 Kasım 2002 seçiminin sonuçlarını AK Parti olarak doğru okuduk, doğru analiz ettik. Mesajları kavradık ve her şeyden önemlisi, milletimizin bize yüklediği emanetin ne kadar yüce, ne kadar kutsal olduğunun her an bilincinde olduk... Milletin bize teslim ettiği emaneti, milletimizin tercihlerini yok sayarak, bizden koparıp almak isteyenler oldu. Zaman geldi hukuk zorlandı. Zaman geldi kirli senaryolar uygulandı. Sağduyumuzu kaybetmedik. Sabrımızı yitirmedik. Ancak, milletin tevdi ettiği emanete uzanan ellere karşı da boynumuzu eğmedik, taviz vermedik, diklenmeden dik durduk. Demokratik açılım Ülkenin hassasiyetlerini hiçe sayanları, bu sürecin üzerine gölge düşürmek isteyenleri, aklı selime davet ediyorum. Bu süreç aynı zamanda ak ile karanın da ortaya çıkacağı bir süreçtir... Biz, birilerinin emriyle buraya gelen değil, ya 221. maddeden istifadeyle, demokratik açılım sürecinden istifadeyle, silaha bulaşmamış, silahı elinden bırakan varsa, ‘buyur gelsin’ diyoruz. Zaten 221. maddede her şey açık ve net. Bu noktada söylüyoruz. Çünkü biz barıştan, hoşgörüden yanayız da onun için. Onları, terörist olarak görmüyoruz, görmek istemiyoruz. Varsa, zaten karşılığını bulacaktır. Bu da bir gerçektir. Ülkenin hassasiyetlerini hiçe sayanları, bu sürecin üzerine gölge düşürmek isteyenleri, sorumlu, sağduyulu davranmaya, aklı selime davet ediyorum.” Savcı: Çiçek’e tebligat yok Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılardan Zekeriya Öz, İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın altında imzası olan Kurmay Albay Dursun Çiçek’e tebligat gönderilmediğini açıkladı. Öz ayrıca Ergenekon soruşturması kapsamında evi aranan Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlu hakkındaki soruşturmanın da gizli yürütüldüğünü söyledi. Emekli Albay Levent Göktaş’ın 19 Eylül 2009’daki talebi üzerine Kanadoğlu hakkında nasıl bir işlem yapıldığının İstanbul Başsavcılığı’na sorulmasına karar verilmişti. Bunun üzerine Öz, 8 Ekim 2009’da bu soruya cevap verdi. Savcı Öz, “Kanadoğlu hakkında ne gibi işlem yapıldığı sorulmuş olup, hakkında 7 Ocak 2009’da arama yapılmış ve şahıs hakkındaki gizli soruşturma halen devam etmekte” dedi.
-
Hani Yalandı?
AKP ve Gülen’i Bitirme Planı’nın orijinalini Ergenekon savcılarına gönderen ihbarcı subay, ikinci mektubunda bir andıç örneğiyle cuntacı subayların hiyerarşisini gösterdi. Basına e-posta yoluyla ulaştırılan dört sayfalık mektupta internetin psikolojik harekâtta nasıl kullanılacağına ilişkin iki örnek de yer alıyor. Nisan 2009 tarihinde Yüzbaşı Murat Uslukılıç tarafından hazırlanan ve Dursun Çiçek imzalı üst yazıyla dağıtılan ‘gizli’ andıcın altında Karargâh’ta görevli pekçok ismin parafı var. Bu isimlerden biri de belgenin yazıldığı makam olarak görülen Genelkurmay İkinci Başkanlığı koltuğunda o günlerde oturan Hasan Iğsız İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın orijinalini Ergenekon savcılarına gönderen ihbarcı subay tarafından yazıldığı iddia edilen ikinci bir mektup ortaya çıktı. Birçok gazeteciye e-posta yoluyla ulaştırılan mektupta ihbarcı subay belgenin orijinalinin ortaya çıkmasının ardından “Karargâh’taki cunta” olarak tanımladığı yapılanmanın olayı örtbas için yapmayı düşündüklerini anlatıyor. Mektupla ile birlikte gönderdiği bir gizli andıç belgesiyle de Genelkurmay Karargâhı’nda benzer belgelerin hangi hiyerarşi ile hazırlandığını isim isim ortaya koyuyor. İkinci ihbar mektubunun eklerinden çıkan andıç, 2 Şubat 2009 tarihinde Taraf’ın manşetten duyurduğu Genelkurmay merkezli olarak psikolojik hareket amacıyla hazırlandığı ortaya çıkan internet sitelerinin yeniden yapılandırılması üzerine hazırlanmış. Siteleri hazırlayan Ergenekon’da tutuklu Taraf, Nisan 2009 tarihli andıçta bahsedilen www.irtica.org, www.pkkgercegi.net, www.greekmurderers.net, gibi 35 farklı sitenin tek bir merkezden yönetildiğini, sunucularının aynı email adresi kullanılarak alındığını ortaya çıkarmıştı. Haberde söz konusu sitelerin Ergenekon soruşturmasında tutuklanan yazılım şirketi sahibi, emekli Deniz Yüzbaşı Ataman Yıldırım tarafından hazırlandığı, sitelerin ad ve içeriklerin satın alan [email protected] adresine de Genelkurmay’da sivil memur olarak çalışan Mehmet Bülent Sarıkahya’ya ait bir ADSL hattından sık sık girildiğine ilişkin belgelere yer verilmişti. Haberin çıkmasından kısa bir süre sonra İngilizce ve Türkçe yayın yapan siteler hep birlikte kapanmıştı. İkinci ihbar mektubuyla birlikte ortaya çıkan andıç, Ergenekon İddianamesi’ne de giren sitelerle ilgili Taraf’ın haberinden sonra Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Şubesi’nde yeniden yapılanmaya gidildiğini, sitelerin tek merkezden yönetildiğinin anlaşılmaması için çeşitli tedbirler alındığını ortaya koyuyor. Genelkurmay Karargâhı’nda pek çok ismin önüne gittiği anlaşılan andıçın altında tanıdık bir imza var: Bilgi Destek D.Bşk.Vek. Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek. İhbarcı subay mektubunda resmi kurumlar tarafından hazırlandığı ortaya çıkarsa Türkiye’yi diplomatik olarak zor durumda bırakacak sitelerin de aralarında olduğu psikolojik harekât internet adresleriyle ilgili andıçı ‘Bu ve benzer planların sadece Dursun Çiçek’in faaliyetleri ile sınırlı olmadığını göstermek’ için gönderdiğini söylüyor. Mektupta şu ifadeler kullanılmış: “Yürütülen psikolojik harekât faaliyetleri kapsamında kamuoyunda daha önce de kısmen gündeme gelmiş olan internet faaliyetlerinin detaylarını paylaşmak ve bütün bu çalışmaların cunta aracılığı ile hiyerarşik bir yapıda gerçekleştirildiğini göstermek için Ek-A’daki belgeyi dikkatlerinize sunuyor ve tüm kamuoyu ile paylaşmak istiyorum.” Nisan 2009 tarihinde 3020- 09 nosuyla Bilgi Destek Şubesi’nde görevli Yzb. Murat Uslukılıç tarafından hazırlanan ve Bilgi Destek Dairesi Başjkan Vekili sıfatıyla Dursun Çiçek imzalı bir üst yazıyla ilgili makamlara dağıtılan gizli ibareli andıçın altında Karargâhta görevli pek çok ismin parafı var. Bu isimlerden biri de belgenin yazıldığı makam olarak görülen Genelkurmay İkinci Başkanlığı koltuğunda o günlerde oturan Orgeneral Hasan Iğsız. İhbarcı subayın Genelkurmay Karargâhı’ndaki “cunta” olduklarını iddia ettiği ve hiyerarşik bir sırayla andıç belgesini görüp, paraflayan o isimler şöyle: Des. Ş. Md. Alb. C. GÖKÇEOĞLU, 1’inci Bilgi Des. Ş. Md. Alb. S. ÖZÜER, 2’nci Bilgi Des. Ş. Md. Alb. İ. GÖKTAŞ, 3’ncü Bilgi Des. Ş. Md. Alb. D. ÇİÇEK, 4’üncü Bilgi Des. Ş. Md. Alb. H. GÜLBAHAR, Bilgi Des. Gr. K. Alb. O. GÜÇLÜ, Bilgi Des. D. Bşk. Vek. Tuğg. M. BAKICI, Hrk. Bşk. Korg. M. ERÖZ. Koordine başlığı altında da sırasıyla şu isimlerin andıçı parafladığı görülüyor: İsth Bşk. Korg. İ.H. PEKİN, MEBS Bşk. Kora. M. OTUZBİROĞLU Adli Müşavir Tuğg. H. ÇUBUKLU, II nci Bşk. Org. H. IĞSIZ. İşte o psikolojik harekât siteleri Andıça göre Genelkurmay tarafından işletilen ve şu anda kapalı olan siteler ve onlara yönlendirilen siteler şöyle: www.irtica.org, www.naksilik.com. www. geocities.com/fethullahgercegi, www.nursi.info, www.irtica.net, www.ozgurgenc.net, ve www.genclik.info, www.gencizbiz.net, www.aslar.org , www.askeriz.info, www.stratejik.info, www.tsasker.com, www.turkatak.gen.tr , www.turkuz.info ve www.turkler.info www.turkses.com, www.turkeyturks.com, www.turksturkey.com, www.turkses.net, www.turkses.org, www.pkkgercegi.net , www.pkkapo.com, www.apopkk.com, www.pkkgercegi.com, www.pkkgercegi.org, www.armenianreality.com, www.turkishgenocide.net, www.turkishmassacre.com, www.terorguvenlik.net www.terorizm.info, www.terorgercegi.com, www.terorveguvenlik.com, www.terorveguvenlik.org, www.greekmurderers.net, www.members.tripod.com/camerian_volunter, www.cameria.org, www.yunanli.com, www.pontuslu.com, www.gurbetciler.info, www.turkuzbiz.org, www.bizturkler.org Taraf’ın açıkken haber yaptığı bu siteler arasında İngilizce ve Türkçe olarak hazırlanan www.greekmurderers.net ve www. yunanli.com sitelerinde Batı Trakya Türkleri’nin bayrağı ve Makedonya bayraklarıyla Yunanistan’ın Batı Trakya’da ve Makedonya’da baskılar yaptığı söyleniyor. Sitede kullanılan “29 Ocak Batı Trakya’da Yunanistan’a karşıtı direniş günü” gibi ifadeler dikkat çekiyor. Planı örtbas için bunları yapacaklar İkinci ihbar mektubunda “Karargâh içindeki cunta yapılanması, kendileri adına gelişen olumsuz süreci tersine çevirmek için aşağıda ifade edilen faaliyetleri planlamaktadır” denilerek şu maddeler sıralanmış: 1. Mektuptaki belge ile ilgili olarak yazıcı, kalem, mürekkep vb. tali unsurları ön plana çıkararak belgenin içeriğinden çok şekli unsurlarının tartışılmasını sağlamak. 2. Belgeyi yayınlayan ve savunan gazete ve gazetecileri belgenin gerçek olmadığına dair ikna etmeye çalışmak, ikna edemediklerini de yıpratmak. 3. Belgenin orijinalinin Askerî Savcılık aracılığı ile elde edilerek, Jandarma Kriminale göndermek suretiyle gerçek olmadığına dair rapor çıkarttırmak. 4. İmza makinesi gibi argümanlara sarılarak kamuoyunda belgenin gerçekliğine olan inancı sarsmak. 5. Belgenin içeriğinden daha çok, gündeme geldiği dönemin kamuoyunda tartışılmasını sağlayarak dikkatleri belgenin içeriğinden uzaklaştırmak. 6. Anayasa Mahkemesi’ne baskı yaparak bir an önce ilgili maddedeki değişikliğin iptali için karar çıkarttırmak ve yargılama sürecini askeri yargıya taşı*********** takipsizlik kararı verdirmek 7. 28 Şubat sürecinde dönemin Başbakanı Necmettin ERBAKAN’a imzalatarak ihraç edilen 1000’in üzerinde TSK mensubu gibi TSK bünyesinde cadı avı başlatılarak YAŞ kanalıyla büyük bir tasfiye yapmak. 8. Bu girişimler ile sonuç alınamaz ise Genelkurmay Askerî Savcılığı aracılığı ile suçluların sadece Alb. Dursun Çiçek ve birlikte çalıştığı alt kademe personel olduğu şeklinde karar aldırmak. Bu personelin olabilecek en hafif suçlar ile cezalandırılmasını sağlamak. Yargılama sürecinin, emir vererek çalışmaları başlatan ve yönlendiren komuta kademesine sıçramasına engel olmak. İhbarcı aynı kişi olabilir Öte yandan AKP Adana Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, İrticayla Mücadale Eylem Planı’yla ilgili ihbarda bulunan subayın mektubu ile beş yıl önce kendisine ulaşan mektuptaki benzerliklere dikkat çekerek, “2,5 sayfalık bir mektuptu... Son ihbar mektubunu gönderen kişi aynı kişi olabilir” dedi. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın Güney Afrika Cumhuriyeti’ne yaptığı ziyarete katılan heyette yer alan Fırat, Johannesburg’da gazetecilerin sorularını yanıtladı. Söz konusu mektubun beş yıl önce kendisine ulaştığını belirten Fırat, mektuptaki benzerliklere dikkat çekerek, “2,5 sayfalık bir mektuptu... O gün, tabii daha ismi ortaya çıkmamış olan Sarıkız operasyonundan bahsediyordu. Böyle bir operasyonun hazırlığı... Bununla ilgili psikolojik savaşın hazırlıklarının yapıldığını beyan ediyordu. Şahsen ben mektup geldiğinde pek önemsemedim. Provokatif bir mektup olarak düşündüm... Ancak aradan 5-6 ay gibi bir süre geçtikten sonra. O mektupta belirtilen bazı olaylar oluşmaya başladı. Gazetelerde okuduğum ‘ıslak imza’ ile ilgili yapılan ihbar mektubundaki söylemlere çok benziyor gibime geldi. Döndükten sonra o mektubu arayıp, bulmaya çalışacağım. O zaman daha iyi kıyaslama imkanı olur.” “Bugün ‘ıslak imza’ ile ilgili yapılan tartışmalarda mektubun bir subay tarafından gönderildiği biliyoruz. Size gelen de...” sorusuna, Fırat, “Tabii, tabii... Subay olduğunu, hatta bu grubun içerisinde, bu organizasyonu yapan grubun içerisinde olduğunu... Orada aktif olarak görev aldığını, fakat bir yurtsever olarak bunu içine sindiremediğini, ülkenin bu nevi komplolarla iyi bir yöne gidemeyeceğini, ülkeye zarar vereceğini ve vatansever duygularla bunu açıklamak lüzumunu hissettiğini yazmıştı’’ yanıtını verdi. Fırat, ‘’Aynı kişi olma ihtimali olabilir mi?” sorusu üzerine “Olabilir, olabilir” dedi.
-
Ülkemizde Hukukun üstünlüğünden söz edilebilir mi?
Ergani’de Korucular tarafından Necmettin, Şevki, Belkiza ve Süleyman Aras’ın öldürülmesinde devletin ihmali çıktı. Bugün Ergani ilçemizde meydana gelen ve dört kişinin ölümüyle sonuçlanan olayda, devletin büyük ihmali ortaya çıktı. Maktulleri ve yakınlarını daha önce iki defa döven ve yaralayan faillerin Korucu olduğu ve kolluk, savcılık tarafından kayırıldıkları iddia edildi. Ergani Cumhuriyet Savcılığının 2009/1210 ve 2009/1285 numarada kayıtlı soruşturma evraklarında ilginç bilgilere ulaştık. Savcılığın 2009/1210 numaralı soruşturma evrakı kapsamında Ergani Asliye Ceza Mahkemesinde ( 2009 / 479 Esas) açılan ceza davasının duruşması 12.11.2009 günü görülecek. İlginç olan şu; bugünkü olayda fail olan Akol ailesinin fertleri yol kesmek suretiyle Aras ailesine saldırdıkları halde, tutuklu olan kişi Aras ailesinden Nurettin Aras. Detaylar bununla da sınırlı değil. 19.08.2009 tarihindeki yol kesme olayından birgün önce altı kişilik Akol ailesi grubu, Ergani sebze haline giderek Nurettin ve Necmettin Aras'ı ölesiye dövdükleri, şikayetçi olan mağdurların Karakol'dan nasihat aldıkları ve barıştırılmaları karşılığı Akol ailesine 20.000 TL vermeleri gerektiği kendilerine söylendiği iddia edilmektedir. Çünkü İsmail Akol'ün kızı Perihan ARAS (AKOL) maktul Necmettin ile evli ve babası tarafından zorla alıkonulduğu ve Aras ailesinden para istendiği iddia edilmektedir. Tüm bu iddialar, alıkoymalar, yol kesme ve darp etme olaylarına karşı; savcılığın bulduğu çözüm; meşru müdafaa kapsamında kendini savunan Nurettin Aras'ın tutuklanması ve dosyaları kabarık ve de elinde silah sağı solu tehdit eden korucu Akol ailesi fertlerinin serbest bırakılması ve korucu silahıyla gezmelerine müsaade edilerek bugünkü vahim olayın meydana gelmesine sebebiyet verilmesi olmuştur. Koruculuk yapan Akol ailesinin benzer birçok olaya karıştıkları, kanun dışı birçok olayda da kolluktan müsamaha gördükleri gelen bilgiler arasında. Bugünkü olayın esas sebebine gelince; Akol ailesi hakkındaki şikayet ve soruşturmalar neticesinde, detaylarını öğrenemediğimiz bir sebeple bugün Korucu fertlerin silahları karakola çağrılarak alınıyor ve bu olaydan 10 dakika sonra bu saldırı-katliam olayı meydana geliyor. Telefon ile konuştuğumuz Aras ailesi fertlerinden M.E. bu hususları doğrulayarak, Karakol'dan şikayetçi olduklarını, öncesinde Akol ailesine göz yumduklarını, bugün ise silahların alınması sebebi ve soruşturmalar hakkında bilgilendirildiklerini düşünüyoruz imasında bulundu.
-
Diyarbakırspor'a Irkçı saldırılar devam ediyor....
Arkadaşım,Antepsporun maçında Bursaspor atkısı açılmasının amacı ne? Ben söylim,Bursadaki faşizan saldırıyı desteklemek,Diyarbakırspor Kulübü başkanı her fırsatta ''bizim işimiz siyaset değil'' diyor niye futbol siyasete alet ediliyor peki? Onuda ben söylim,Bir Türk,Kürt ayrımcılığı yaratılmassa Türk milliyetçiliği ölürde ondan...
-
BAHCELI ASKERLIK YAPTIMI ?
Bu olay doğrumudur değilmidir bilemiyorum ama bizler öyle insanlar gördükki her fırsatta din savunuculuğu adı altında dindarları devlet aleyhine kışkırtıp kendi emelllerini gerçekleştirmek için kullandılar ve daha sonra bu insanların müslüman bile olmadıkları çıktı ortaya,şimdi bu iddayı görünce bir an düşündümde,askerlik bile yapmayıp şehit cenazelerini kendine oy toplama alanı olarak görüyorlarsa bu Türkiye halkına bir kez daha faşizme karşı mücadele ruhu kazandıracaktır,ama ümit ederimki yalan çıksın....