Taylan Abi tarafından postalanan herşey
-
Yeter Artık, dediğiniz an ...
Hatun kişi ile alışverişe gidildiğinde bir çift ayakkabı için 755 dükkana giriş çıkış yapıldıktan sonra; Bazen hiçbirinden hiçbirşey alınmadığını düşündükten sonra; Ayakkabı almaya gidip elbise,t-shirt,pantolon ve toka ile eve dönülürken yolda; Forumda her başlıkta AKP bayrağı sallayıp, parti adı geçtiğinde, hangi taraftan olunduğu konusuna gelince ortalıktan kaybolup, herşeyi inkar edenlerle defalarca karşılaştıkça; Kürt sevdası ile görmez olan gözlerin, sağırlaşan kulakların PKK sempatizanlığını heryerde farketmeden veya bilerek-farkederek yapıp, hiçbirşeyi kabul etmemelerini gördükçe ve bunların hepsi insan hakları ile ilintilendikçe; Her konu başlığında ilgisiz, alakasız, hiçbir dayanağı olmadan, olur olmaz her lafı Ergenekon'a getirenleri gördükçe; Bu maddeleri okuyup hala lafı "orasından" anlayabileceklerin olduğunu düşündükçe; Beşiktaş-Liverpool maçında 8-0'dan sonra; Euro 2,15 dolar 1,71 olduktan sonra; Yeter artık demek istiyorum. Hatta 'yeteaaaaaaaaar' şeklinde
-
1 itiraf 1 davet
Sevgili Gloria güzel dileklerin çok teşekkür ederim. Darısı başına mı desem ne desem?
-
AB-TÜRKIYE VE FRANSA
Baykal'a IRKÇI, Perinçek'e en büyük VATANSEVER etiketini taktınız. Kimseye ırkçı ve en büyük vatansever demeyin, demiştik. Böyle de kendinizi yalanlayan abuk bir cümle ile devam ettiniz. Yan tribünden yoldaşınızdan bir pas aldınız, sukunetle devam ettiniz. Suçladık yani. Olmayanı var gibi gösterdik öyle mi? O yazdıklarınız ne ki? Hala ve ısrarla ****** uğradığınızın hesabındasınız. Ve aynı ısrarla söylüyorum "Bunlar sistematik, bilinçli, kasıtlı hareketlerdir. Etiket yapıştırma sevdasından göremez olmuş gözler, tutulmuş zihinler, obsesif cevaplardır." AB-FRANSA-TÜRKİYE başlığına dönünüz. ******** diğer başlıklarda ifade ediniz, biz birlikteyiz saptırdığınız her konuya yerinde her zaman cevap veririz.
-
1 itiraf 1 davet
Flaş flaş flaş!... 25.10.2008 itibariyle aile arasında yapılan sade bir tören ile nişanlandık. Bu teklif belki gecikmişti ancak usulden veya formaliteden uzak, içimden gelerek hayatımda ilk defa bir insana karşı söylediğim 'en doğru, en dürüst, en samimi" sözlerdi. Sevgilim, aşkım, birtanem artık biraz da nişanlım Cemiyet hayatından bir yıldız daha kaydı, darısı yaşamayanların başına.
-
YİMPAŞ'IN PATRONU KADIN HASTALIĞINA YAKALANDI
Fikrime tercüman olduğunuz için; Forum adabını bilmeyenlere "neyin ne olduğunu" hatırlattığınız için; Bir teşekkür borcum olduğuna inanıyorum. Nokta.
-
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ'NDE SALDIRI
Akdeniz Öğrenci Yurdu'nda 4 Nisanda, yerleşkede de 6 Nisan'da karşıt görüşlü öğrenciler ve dışarıdan gelen kişiler arasında yaşanan olaylarla ilgili davaya Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Ömer Ulusoy'un avukatı Ayhan Atasayar savunmasında, 45 sanığın yargılandığı davada tutukluluğu devam eden tek sanığın müvekkili olduğunu belirterek, Ulusoy'un tahliyesini talep etti. Basında üniversitedeki olayların başlangıcının sürekli Ömer Ulusoy olarak gösterildiğini savunan Atasayar, “Oysa ki Ömer Ulusoy'un fiili, olayları bitiren bir vukuattır. Başlangıç değildir. Ömer, olaylar daha da kötüye gidebilecek noktadayken ileriye götürülmemesine yol açmıştır. Akdeniz Üniversitesi güvenlik görevlilerinin yapmadığı görevi, Ömer Ulusoy yetki gasbı yaparak, bu fiile neden olmuştur” diye konuştu. Avukatın bu savunması, duruşma salonundaki bazı avukat ve dinleyicilerin gülüşmelerine neden oldu. Bu ülke böyle bir yer oldu son zamanlarda. İlhan Selçuk'un Cumhuriyet'i bombalattığına, Mumcu'yu solcuların vurduğuna, AKP'nin laik ve demokratik cumhuriyetin savunucusu olduğuna, Ömer Ulusoy'un koruyucu/önleyici güç olduğuna inanılabiliyor artık. Herkes istediğine inanır oldu aslında. Adalet hak hukuk kalmayınca herkes kendi yargılamasını kendisi yapıp, kendi hükümlerine inanır oldu. Başka başlıklarda bir-iki arkadaşınızla tartışıyoruz, "insanları etiketlemeyin" diyorum. Fakat onlar da bahsettiğim bu döngünün içerisinde, düşünmeden-üretmeden-nasıl duydularsa öyle yorumluyorlar olayları ve insanları. Aşağı mahallede bir yalan söyleyip, yukarı mahalleye varmadan inananlar topluluğuyuz artık. Herşeye inanabilecek kadar zavallı ve yanlızız. Tersine bir evrim geçiriyoruz ve beyin hücrelerimiz büyük bir hızla ölüyor olsa gerek. Düşünemiyoruz. Bu hızla gidersek 3 vakit sonra böyle şeylere inananlardan bir çoğu kendi adını bile hatırlamaz olacak Allah korusun.
-
YİMPAŞ'IN PATRONU KADIN HASTALIĞINA YAKALANDI
26 Aralık 2007 tarihli bir haber. Başrolde Dursun ve doktoru. Bakalım bakalım Prof. Murat Turgay hastalık ve cezaevi arasında nasıl bir sonuca varmış. "BUGÜN hapse girmesi gereken, ancak Takayasu hastalığı yüzünden hastaneye yatan Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar?ın tedavisini yürüten Prof. Dr. Murat Turgay, "Hastaya ilk tanıyı ben koymuştum. Ancak düzenli olarak kontrole gelmiyordu" dedi. Tedavinin sürdüğünü kaydeden Prof. Dr. Turgay, şu bilgileri verdi: "Hasta tanı konulduktan sonra ABD?ye gitmiş. 6-7 yıldan beri sürekli kullandığı ilaçları var. Başvurduğunda derin anemisi vardı, kan değerleri çok düşüktü. 2 ünite kan verildi. Göğüs ağrıları da olduğu için haftasonuna kadar burada tutmayı düşünüyoruz." Uyar?ın durumuyla ilgili son kararın, diğer bilim dallarından uzmanlardan oluşacak Sağlık Kurulu?nca verileceğini ifade eden Prof. Dr. Turgay, "Uyar?ın hastalığı cezaevine girmesine engel mi?" sorusunu da, "Hayır sanmıyorum. Cezaevine girmesine engel teşkil edecek bir rahatsızlık değil. İlaç tedavisiyle ayakta takip ettiğimiz hastalarımız var" diye yanıtladı." Eee şimdi ne olduk? Bahane miymiş? Anladık sanırım. İçersin ilacını, yatarsın. Ağlamaya sızlamaya hiç gerek yokmuş. Savunulacak bir taraf da yokmuş kısaca. Adamın ne olduğu ortada. Yalan dolanın bini bir para. Hırsızlara, dolandırıcılara, yalancılara karşı bizi saygıya davet edenleri de vicdanınıza bırakıyorum sevgili arkadaşlar.
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
Vakit yazarı Hüseyin Üzmez'in şok görüntüleri! FOX Haber, küçük bir kıza cinsel saldırı suçundan yargılanan ve bu nedenle cezaevinde tutuklu bulunan Vakit yazarı Hüseyin Üzmez'in şok görüntelerini yayınladı. Hüseyin Üzmez'in namaz kılanlarla ilgili çirkin benzetmeleri çok konuşulacak. Görüntülerde bir tarikat evinde zikir törenine katılan Hüseyin Üzmez, coştukça coşuyor. İlahilerle başlayan zikir töreni, Haydar Haydar türküleriyle ilerleyen saatlerde sıra gecesine dönüşürken, Hüseyin Üzmez'in dili de çözülüyor. -http://www12.gazetevatan.com/video/video.asp?vid=5605-
-
Ergenekon dosyasında bir garip iddia
Duruşma başladı. İddianame kabul edilecek mi, edilmeyecek mi belli değil. Onbinlerce sayfa telefon konuşmaları, makarna tarifleri, cimnastik hareketleri, işkenceci Ürek, rüşvetçi Tayyip Erdoğan, bombacı İlhan Selçuk, darbeci Tuncay, Nurseli, Sisi ve artık adı aklımıza gelmeyen 86 kişilik lunapark ekibi ile gösterimde. Duruşma salonu kaç kişilik? Olsun olsun 150 olsun diyorlar. Yahu silme-kemiksiz sanık sayısı 86. Bunun avukatı var, savcısı var, mübaşiri katibi, kağıdı küreği yerli-yabancı gazetecisi var, televizyoncusu kameramanı, kameraları var hatta. Nereye sığacaklar ki? Bunu bir devlet düşünmez mi? Bunu adalet bakanı bilmez mi? Adalet bakanı her davanın iç mimarı olsun demiyoruz ama bu kadar da "bana ne yaaa" tavırları fazla olmuyor mu? Bu taraf tutulduğunun belgesi değil mi? Neymiş? İstenirse ileriki zamanlarda daha geniş bir yere geçilebilirmiş. Bak bak bak hele, açıklamayı yapan kim? Bakan. Boş boş bakan hatta. Yer dar diye avukatların sayısını kısıtladılar. Hangi hakkın, hangi hukukun, hangi adaletin adamısınız siz arkadaş? Ali kıran baş kesen misiniz? Bu şekilde darbecileri mi yargılıyorsunuz sözde? Daha ilk dakikadan ofsayta düştünüz, takkeniz düştü keliniz göründü. Tutuklu ve tutuksuz sanıkları da ayrı celselerde yargılamayı tezgahlıyorlar. Niye arkadaş? Nedir derdiniz? Bunun hukuki dayanağı nedir? Duruşmanın cezaevi içerisinde yapılması hangi AİHM kararına uyar? Esasa gelene kadar usulden yana öylesine büyük haksızlıklar var ki, ne desek bilemiyorum. Yassıada duruşmalarının radyodan yayınlandığını, o dönemki sınırlandırmalar içerisinde dahi ne derece şeffaf olunmaya çalışıldığını duymuş, öğrenmişsinizdir. 48 yıl sonra bugün bu teknoloji ve demokrasi gelişimi sürecinde geldiğimiz yere bakın. Canlı yayın yapacak gücümüz mü yok? İsteğimiz mi yok? Herkes bu davayı can kulağı ile dinlemiyor mu? Derin devleti beklemiyor mu? Suçlu suçsuz tanımak,anlamak,görmek istemiyor mu? Verin şunu televizyondan, ne şartlar altında adaletimiz, hakimimiz, savcımız görerek duyarak öğrenelim. Bu şekilde yapılacak bir yargılamadan derin devlet falan çıkmaz arkadaşlar. Böylesi baskının, böylesi adaletsizliğin, böylesi saçmalığın altından çıksa çıksa otoriter devlet çıkar. Derin devlet masallarda kalır. Yıllar sonra da bu davayı takip ediyor olacağımızdan hiç şüphem yok, güzel ülkeme acıyorum.
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, 14 Ekimde bir gazetede yer alan görüntülerden birinin Bayraktepe'ye 125 kilometre uzaklıktaki Kandil Dağı bölgesine, Aktütün'ün 1 kilometre yakınında olduğu belirtilen diğer iki görüntünün ise bu bölgeye yaklaşık 20 kilometre uzaklıktaki Keritepe'ye ait olduğunu bildirdi. Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'ndaki haftalık basın bilgilendirme toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Tuğgeneral Gürak, bir gazetede yer alan görüntülere ilişkin soru üzerine, Hava Kuvvetlerinin, Aktütün Jandarma Sınır Karakolu'na yönelik saldırının olduğu gün saat 16.58'den itibaren tespit edilen hedefleri tam isabetle vurduğuna ve 14.45'te de helikopterlerin, hedefi atış altına aldığına ilişkin görüntüleri basın mensuplarına gösterdi. Bir gazetede, 14 Ekimde yer alan görüntülerden birinin 125 kilometre uzaklıktaki Kandil Dağı bölgesine, Aktütün'ün 1 kilometre yakınında olduğu belirtilen diğer iki görüntünün ise bu bölgeye yaklaşık 20 kilometre uzaklıktaki Keritepe'ye ait olduğunu belirterek, bunun, görüntüler üzerindeki koordinatlardan da çok kolay bir şekilde anlaşıldığını söyledi. Bu konunun bazı basın yayın organlarında teknik bir dille çok iyi bir şekilde açıklandığını ifade eden Tuğgeneral Gürak, konuyla ilgili ellerinde çok detaylı bilgiler bulunduğunu, inceleme tamamlandıktan sonra bunları açıklayacaklarını kaydetti. (*) Bitirirken; Hayat Cuma-Pazartesi arasında da devam eder. Sonrasında çıkıp vay ben duymadım, oy ben bilmedim demek abesle iştigaldir. Bekir....
-
AB-TÜRKIYE VE FRANSA
Cümlelerinde Ergenekon-Susurluk-Çete kelimelerini kullanmadan yanıt veremeyen arkadaşlarımız var. Bunu sadece mavi olmayan gökyüzü için söylemiyorum, diğer kişi de aramızda. Üstelik bu başlık çok küçük bir örneği. Herkes açıp eski iletilerini okusun, sonra çıkıp yol kesmekle-diyalog bilmemnesiyle suçlayıcı tavırlara bürünmesin. Başlığa bakın AB-TÜRKİYE-FRANSA. Ve bir de lafın dönüp dolaşıp ilintilendiği yerlere bakın. Bunlar sistematik, bilinçli, kasıtlı hareketlerdir. Etiket yapıştırma sevdasından göremez olmuş gözler, tutulmuş zihinler, obsesif cevaplardır. Paslaşılarak işlenen, vur-kaç taktikleri ile söyleyip-inkar ederek, hedef saptırıp-sonrasında **** yaparak ortamı anlamsızlaştırma, konuyu bulandırma çalışmalarıdır. Ama yeter artık, gerçekten yeter.
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Bekirim ben de nasıl anlaşılamadığını merak ettim doğrusu. Resmen kendini yırttın asker açıklama yapmıyor/yapmalı diye. Yapılmadı mı o istediğin açıklama? Taraf'tan görüntüler istenmedi mi? Taraf görüntüleri Genelkurmay'a vermedi mi? Genelkurmay tek tek görüntüleri deşifre edip, nerelere ait olduğunu söylemedi mi? Taraf'ın yalanı kabak gibi ortaya çıkmadı mı? Genelkurmay açıklama yapmak için ÖNCE görüntüleri Taraf'tan istemedi mi? Bu askerin hiçbirşey bilmemesi midir? Öyle mi yorumlamak istiyorsun? Sen belki bu açıklamanın daha erken yapılmasını istiyorsun, ancak 'ezbere mi konuşsalardı?' diyorum. Bilinen yöntem ile anam babam usulü "TSK'ya saldırılıyor" diye açıklama yaptıklarında beğenmiyorsun, incelemelerden sonra yapılan açıklamaları takip etmiyorsun, ortada cayır cayır patinaj yapıyorsun gibi geliyor bana.
-
YALAKA TOPLUM!
Sağdaki kim yahu? Tanıyan var mı?
-
AB-TÜRKIYE VE FRANSA
Tam da söylediğinizin aksine şu durumda bu başlık altında kişiselleşmesinde özellikle fayda görüyorum. Siz insanları etiketlerken, zan altında bırakırken iyi oluyor da ben kişiselleştirince neden kötü/suç oluyor ki??? Hiç zorunuza gitmesin, kendinizle yüzleşin. Kendinize birşeyleri itiraf etmeyi öğrenin. Umrunuzda olduğundan da adım gibi eminim. Ancak stres yapmanıza gerek yok. Biz sizi böyle de kabul ederiz.
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Foruma uzak kaldığınızı anlıyorum. Ancak cevabınızı da bekliyorum.
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Anayasa Mahkemesi, CHP ve DSP milletvekillerinin başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğinin “iptali veya yok hükmünde kabul edilmesi ve yürürlüğünün durdurulması” istemiyle açtığı davada, “9 Şubat 2008 günlü 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair Kanun'un 1. ve 2. maddelerini, Anayasa'nın 2, 4. ve 148. maddelerini gözeterek” iptal etmiş ve yürürlüğünü durdurmuştu. Hatırlarsınız. Gerekçeli karar açıklandı: “Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları gözetildiğinde, Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan düzenlemenin, yöntem bakımından dini siyasete alet etmesi, içerik yönünden de başkalarının haklarını ihlale ve kamu düzeninin bozulmasına yol açması nedeniyle laiklik ilkesine açıkça aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen Cumhuriyetin temel niteliklerini dolaylı bir biçimde değiştiren ve işlevsizleştiren bu düzenleme Anayasa'nın 4. maddesinde ifade edilen değiştirme ve değişiklik teklif etme yasağına aykırı olduğundan, Anayasa'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen teklif koşulunun yerine getirilmiş olduğu kabul edilemez.” denildi. Yine hatırlarsınız; Bu değişikliği öneren hükümet, Anayasa Mahkemesi'nden de "laiklik karşıtı odak olmak ile" taçlandırıldı. Türban sizce hala sorun mu? Sorun ise bu sorun neye karşı? İnancınıza mı karşı? Anayasanıza mı karşı? İnsan haklarınıza mı karşı? Hakkınızı savunduğunuzu sanarken Anayasa'mıza karşı suç olduğunu bilerek mi söyleyeceksiniz? Adalet, hak, hukuk, Ergenekon, örgütlü oluşum, insan hakları edebiyatı yapanları davet ediyorum öncelikle. Söyleyin, dökün içinizdekileri. Bilelim, kimin kim olduğunu, kimin neyin peşinde olduğunu daha iyi tanıyalım. "Dert olan konu" nedir? Net cevaplar ile lütfen.
-
YİMPAŞ'IN PATRONU KADIN HASTALIĞINA YAKALANDI
Oportünist tavrınızın neticelendiği yeri görebilmek sevindirici. Ancak konu başlığı neden kapatılsın ki? Tartışıp çözüm bulamadığımız noktalar olabilir illa ki. Takayasu: kadın hastalığı olmasın; japon hastalığı hiç olmasın; tıbben hep yanılan biz olalım; İlaveten Dursun Bey görünümlü HANIM teknik olarak sütten çıkma ak kaşık olsun, Yimpaş neydi ki? Bir tek sözünüz oldu mu acaba? Kapatmak ne ki? Neyi,hangisini kapatalım? Tıbbi bilgi eksikliğimizi şimdilik kapatalım. Ama düzenbazlığı, cambazlığı, opotünizmi nasıl kapatalım? Güneş balçık ile sıvanmaz.
-
AB-TÜRKIYE VE FRANSA
Ben yalnız ve güzel bir ülkenin 10. köyündenim. Ve sizinle değil hemşehri, vatandaş bile olmadığımız söylemleriniz ile ortada. Olsa olsa aynı gezegeni paylaşıyoruzdur.
-
AB-TÜRKIYE VE FRANSA
Başbakanın dün öyle, bugün böyle olduğunu herkes biliyor. Kendisi bile söyledi, değiştim dedi. İtirazı olan kimse olduğunu sanmıyorum. Varsa da yaptığı eski/yeni konuşmaların linklerini veririz, dinletiriz. Baykal'ın sizce sözde ırkçılığını "Atatürk milliyetçiliği" ile açıklayanlar da yok değil. Buna itiraz edecek olanlar var biliyorum. PKK'ya karşı olmak ırkçılık mıdır? Nedir, ne değildir konuşulabilir. Ama Perinçek'in en büyük vatansever olduğuna kimse ne itiraz eder ne de destekler. Siz bunu hala davası bile başlamamış Ergenekon dosyasından etkilenerek mi yazdınız yoksa? Kim dedi ki size Perinçek en büyük vatansever diye? Pkk'cıdır, vatanseverdir, glu glu'cudur belki de. Hepsi de eşit değerde. Hala vazgeçmediniz insanları "yargılanmadan etiketleme" huyundan. Ne Baykal'a ırkçı, ne de Perinçek'e vatansever diyebilirsiniz. Bunları da aşağı mahallede birilerinden duyup, yukarı mahallede bizlere satmayın. İhtiyacımız yok, almayız.
-
işte deniz feneri
ÇALIŞMA ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Deniz Feneri konusunda suçlu olanların cezalarını çekmesi gerektiğini belirterek, "Ancak Deniz Feneri konusunda suçluları aramak ana muhalefet partisinin işi değildir. Bu iş yargının işidir" dedi. (*) Size ne! demeye getiriyor. Size ne yahu? Adalet bakanı ne demişti? Bana ne! dememiş miydi? Devam edelim Çelik'in sözlerine. Bir sinema salonunda AKP'nin Yozgat'ın Sorgun İlçe kongresine katılan Faruk Çelik, küresel kriz konusuna da değinerek, fazla uzun sürmemesi halinde Türkiye'nin küresel krizden etkilenmeyeceğini belirterek, "Küresel krizin çok uzun sürmemesi halinde bir sorun yaşayacağımız düşüncesinde değilim. Umuyor diliyorum ki biran önce biter. Bitmediği taktirde bunun bir faturası olacaktır" dedi. Borsa dibe vurmuş, dolar euro zıplamış gitmiş, elektriğe-suya-doğalgaza-akaryakıta gelen zamlar birbirine tur bindirmiş, maaş zamları enflasyon rakamlarının altında kaybolmuş, Merkez Bankası enflasyon tahmini %100 sapmış ve Çelik çıkmış böyle diyor. Alışın arkadaşlar alışın. Niye böyle? diye sormak mı istiyorsunuz? Cevabınız hazır; Size neeeeeeeeeeeee!!!
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Belgeler,bilgiler,görüntüler gönderildikten sonra açıklama geldi. Şimdi anlaşılmayan durum var mıdır, varsa nedir? Zamanlaması mı? Ezbere cevap verilmemesi mi? Veya birbaşka şey mi? Merak ettim.
-
YALAKA TOPLUM!
Yalakalık gibi olmasın ama ilk kez Başbakan’a katılıyorum Şu sıfatları hatırlıyorsunuzdur... "Karizmatik" "Çok yakışıklı." "Aslan gibi." "Yiğit adam." (Kızılcahamam kampında, Başbakan’ın Nobel Barış Ödülü’nü hak ettiğine karar verildi, aday gösterilmesi önerildi.) "Delikanlı." "Gelmiş geçmiş en iyi lider." "Cesur yürek." "Sözünün eri." (Yakın çalışma arkadaşları, yaş gününü kutlayan Başbakan’a sürpriz yaptı. Kendisine sunulan paketi açan Başbakan, Ulysse Nardin saatle karşılaştı. Pakette ayrıca, dolmakalemle cüzdan da vardı.) "Mübarek bir insan." "Bıyıkları çok hoş." "Kıskananlar çatlasın." "Avrupa fatihi." "Nazik ve centilmen." "Hassas ve şefkatli." "Etkileyici bir yürüyüşü var." "Ses tonunu çok beğeniyorum." (Uçakta bulunan Türk basınının seçkin köşe yazarları, Suudi Arabistan’dan yurda dönen Başbakan’a, 9 bin metre yükseklikte sürpriz doğum günü pastası getirdi.) "İdolüm." "Sevdalısıyım." "Hayranım kendisine." "Top oynarken Beckenbauer gibiydi, Fenerbahçe istemişti." * Dün... Bir üniversitede "fahri doktor" ilan edilen Başbakan, "Bunların nasıl bir toplum meydana getirdiğini görüyorsunuz... Özgüveni olmayan, YALAKA TOPLUM meydana getirdiler. Biz böyle istemiyoruz. Haysiyetli, şahsiyetli, onurlu bir toplum istiyoruz" dedi. Böyle yazıları kimin yazdığını, nereden alıntı yaptığımızı yazdığımızda birileri sürekli isimler üzerine polemik yapıyor. Yazmıyorum bu sefer kim olduğunu. Ama siz anladınız yine eminim
-
YİMPAŞ'IN PATRONU KADIN HASTALIĞINA YAKALANDI
Can siperane yandaşlığın bu kadarını görünce dişim bağırsağımı kesiyor ne yapayım. **** iki çift laf edebilecekken susmak çok zor nitekim. Yanlış bilgiler edindiğimi sizin verdiğiniz linkler ve sonrasında okuduklarımla farketmiş bulunuyorum. **** Ancak bu durum, takayasunun erkeklerde de görülebileceği durumu, Dursun Uyar'ın bir dolaplar çevirdiği gerçeğini değiştirmiyor. Tıbben haklı olan ben olmasam bile, Uyar'ın düzenbazlığı prim yapacak değil herhalde. Sandığınız gibi "öyle değil" yani. Ben Dursun Uyar'ın rahatsızlığına inanmıyorum, bir başkası boyun kemiğini kıran paşaya inanmıyor, diğeri Erbakan'ın hastalığına kulp takıyor, bir başkası RTE'nin oğluna aldığı çürük raporunu sorguluyor, velhasıl herkesin bir bildiği var. Ancak sadece siz herşeyi doğru bildiğinize inanıyor gibisiniz. Bildiğiniz ise takayasunun erkeklerde de görülebileceği sadece. Bilmediğiniz biryerlerde birileri mutlaka haklıdır ve olacaktır, detayında kaybolduğumuz konunun özünde sanırım yeniden farklılaşıyoruz. Bitirirken; Gidip biraz daha tıp çalışmam gerekecek, özürlerimle.
-
YİMPAŞ'IN PATRONU KADIN HASTALIĞINA YAKALANDI
Tıptan anlamam ama iyi Türkçe bilirim. Size de neyi nasıl anlamanız gerektiğini öğretebilirim. Başlayalım; "Takayasu arteriti, genellikle 40 yaş altı bayan hastalarda görülen" cümlesindeki koyu renk ile seçilmiş kelime "kimi zaman karşılaşılan 40 yaş üstü bayan hastaları" da mı işaret eder? Erkekleri mi işaret eder? ****** Geçelim. "Sıklıkla Asya ülkelerinde ve genç kadınlarda görülür. " cümlesindeki koyu renk ile seçilmiş kelime o cümle içerisindeki kadınları veya cinsiyeti değil coğrafyayı işaret eder. Sıklıkla Asya'da nadiren Avrupa'da vb. ****. Geçelim. Sadece ve sıklıkla karşılaştırmasını siz oturup biraz daha düşünün. Önce neyi düşündüğünüzü düşünün, sonra nasıl düşünmeniz gerektiğini düşünün, en sonra da insanlara yol göstermeyi düşünün. **** **** Verdiğiniz kaynakları da inceleyeceğim. İyi günler.
-
1 itiraf 1 davet
Teşekkür ederim.