Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

serdar34

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    204
  • Katılım

  • Son Ziyaret

serdar34 tarafından postalanan herşey

  1. anne babaların, kendi çocuklarını kendi istekleri dogrultusunda yetiştirmek istemesini siz kabul etmiyorsunuz demek. söyleyecek bir şey yok, söz kafi gelmez bundan sonra..
  2. evet arkadaşlar, burada arkadaş net bir faşizm tanımı yapmışdır. bu çocuk kimin çocugu? başkasının mı? tabiki hayır. anne-babalara, kendi çocuklarını, kendi inanç ve yaşayışları üstüne egitmemelerini söyleyen zihniyet faşizmden başka neyi temsil eder.? modern devlet görebileceginiz en faşist devlettir. hele bir düşünün bakalım...
  3. nedir sizin gürültü dediginiz ? hak aramak mı? hala anlamamakda neden ısrar edilir anlamış degilim? sorun ne şekilcilik ne de başı kapatıp kapatmama degil sorun temel bir insan hakkı okulda şurda burada kendi vatandaşına yasak koyan, ne idügü belirsiz bir takım insanlardır bu ülkenin sorunu benim söyledigim ise şu; bu ülkede her ne sürette olursa olsun başörtüsüne tahammül edemeyenlerin asıl dertleri İslam ve onun degerleridir. sadece başörtüsü degil, İslamın tüm görünür degerlerine karşı bir zihniyetle karşı karşıyayız, sorunu sadece başörtüsüne hasredenler kendini avutmasın. bu şimdinin bir sorunu da degil, tarihi yaklaşık 150 yıllık bir sorun. kendi geçmişinden bi haber olan bugünüde anlayamaz, sadece laf salatası yapar.. laik-kemalistlerin önlerine gelene 'mürteci' damgası yapıştırması bugünün degil geçmiş dedeleri olan İttihatçıların söylemiydi. 'irtica' deyimide batı tandanslıdır, aynı 'türban' deyiminde oldugu gibi. Batılılar Osmanlı daki sosyal gelişmeleri her zaman ki bencil mantıklarıyla kendi terminolojileriyle adlandırdılar. Bir kilise despotizmine, din-bilim çatışmasına, engizisyona ve kilise kanununa tarihin hiç bir döneminde rastlanmayan İslam ı kendi muharref dinleriyle özdeşleştirdiler. Şeriaatçi olmakla saltanatçı olmayı aynı şey sanma bilgisizligine düştüler. Kendilerini körü körüne taklit eden bizdeki batının deynekçilerini de 'irtica' mübtelası ettiler. En ufak bir İslami deger karşısında, kırmızı görmüş gibi ruh halinde olmaları manidardır. Bu ülkenin 150-200 yıllık geçmişine samimi bir şekilde egilen herkes, yıllardır aynı şeyleri konuştugumuzu çok açık görecekler. tabandan gelen her hareketi 'irtica' damgasıyla vb. damgalarla bastırmışdır iş bu ittihatçı cuntaları, yüz yıldır yapılan darbeler neyin nesi... üstün körü konuşmamak gerek, mevcut yasagı ve yasakları basit bir şekilcilik olarak görmemek lazımdır, iş bu kadar basit olsaydı yıllarca aynı yerde ve aynı şeyleri konuşuyor olmazdık. sorun sizin anladıgınızdan çok daha derinlerdedir. ...
  4. ''en iyi müslümanlık Türkiye de yaşanır'' deyişi bir efsanedir. mevcut rejim İslam inkarı ve İslami talepleri baskı altına ve mümkünse yok etme üstüne kurulmuşdur. yaşananlar bunun açık kanıtıdır. İslam hıristiyanlık gibi degildir, İslam da aynı yahudilik gibi dünyevi alanlarda talepleri olan bir dindir. bizim zamanın batı perest aydınları bunun ayırdına varamadıgı için baskılarla yasaklarla yok edebilecegini sandı talepleri, hala ısrar ediyorlar, buda toplumsal dokumuzu bozuyor. giysi meselesinde; şimdi siz öztürk kültürünün giysilerini mi giyiyorsunuz? İslam tabu dini degildir, dinin ruhunu ihlal etmeden, varmak istedigi yeri göz önünde bulundurarak insanlar her türlü seçme özgürlügüne sahipdir. yöresel kıyafetler yöreyi ve yörenin o zamanını baglar, İslam tesettürü şart koşar, bu sadece başla ilgilide degildir. İslam giyimde biçime, şekle, renge bagımlı degildir ve bu noktada yaptırımları yoktur. önemli olan buradaki vahyi emrin ruhu, hasıl etmek istedigi sonuçldur. İslam töreler, adetler, gelenekler dini degildir. İslam ruhuna uygun olan gelenekleri reddettmez lakin İslam biricikligi, tekligi dolayısiyle tek belirleyicidir. İslam salt bir kültür degildir, belli bir kavmin dini degildir, İslam zamana bagımlı olmayan ve evrensel bir hakikattir...
  5. dostum sen hala başkalarıda benim gibi inanıp yaşasın diyorsun. insanların bir şeyi anlaması ya da anlamamasını konuşmuyoruz. avrupanın gelişim sürecini bana anlatma, eminim bu konuda fazlasıyla malumat sahibiyim. anlamanız gereken şu; kimse sizin aydınlık ! fikirlerinize bakıp inancından, yaşayışından vazgeçmez, siz kendinizi kurtarın.. Müslüman kadının başörtmesi 1980 lerin hadisesi degil, bu binlerce ama binlerce yıl böyleydi. İslam ile mücadele edenlerin mevzi kazanımları kimseyi yanıltmasın, inanç su gibi hava gibi insanların muhtaç oldugu bir fenomendir, bununla mücadele edenler ancak kendi anlık kazanımlarına sevinebilirler. şimdi tüm masalları bir kenara koyalım ve başörtüsünü bir insan hakkı gasbı oldugunu teslim edelim. siyasi amaçla taksın takmasın hiç önemli degil, önemli olansa bunun din ve vicdan özgürlügünün zorbalıkla ortadan kaldırılması oldugunun ayırdına varmakdır. siyasi simgeymiş, her türlü absürt siyasetin ve siyaset simgelerinin geçerli oldugu bir yerde İslamın siyasi simgeside pek tabi olacak. bunu siyasi simge oldugu için yasaklanması gerekdir diyenler için söylüyorum. benim için olay bir ibadet boyutundadır, isteyen buna simge der isteyen başka bir şey, benim neznimde Allah'a kullugun bir dışa vurumudur-şartları itibariyle- bizde görünüşte demokrasi varmış gibi görünüyor, ama toplum yok. Toplum, bu ülkenin kaderinin belirlenmesinde hiç bir aktif / omurga rolü oynayamıyor. Toplum, bir nesne muamelesi görüyor, güdülüyor, giyiminden kuşamından, ötürü okullardan, resmî devlet kurumlarından, kamusal hayattan üstelik de ite kaka atılıyor sadece. neden? yüz-yüzelli yıl içinde yaşadıklarımıza biraz yakından bakmak bize nedenleri söyler, bu toplumun yaşadığı travmayı, şizofreniyi, yabancılaşmayı, velhasılı yok oluş, yok ediliş serüvenini görmekte zorlanmazsınız... Her şeyden önce, bu ülkenin yönü değiştirildi. Bu ülke rayından çıkarıldı. İddiaları yok edildi. Yeni ve güvenli bir limana da demirleyemedi, arıyoruz....
  6. bak kardeşim eveleyip geveleyen ben degilim yok ben şuna saygı duyarım, yok siyasalmış şu örtü, nenemde başı kapalıydı vs.vs. diyenlerdir geveleyenler. saygı falan duyanda yok, sadece açıktan dinle savaşamanın gerekçeleri gayet açık ve net söylüyorum bu ülkede başörtü ile ugraşanların asıl derdi İslamdır başörtüsüne savaş açanların derdi İslam ve onun degerleridir olay bu kadar basit bu hukukla alakalı degil, yasayla çözesin.. bu zorbalıkla alakalı ve despotlukla, kötüsü başkası hesabına çalışmakla alakalı açık bir kendi toplumuna ve degerlerine düşmanlık, bunu bütün sömürülen ülkelerde görürsünüz, bu işin öncüsü, bu tip devşirme sözde aydınlar batının hayranı ve deynekçisidir, emperyalizmin uşakları hemde gönüllüsünden... çagdaşlıkmış, bilimsellikmiş...peh, peh sadece başörtüsü mü yasak ? hayır. bu malum zihniyet İslami hangi deger varsa kırmızı görmüş bogaya dönüyor. malum rejim iki inkar üstüne kurulmuşdu: ırk inkarı ve İslami inkar artık gidecek fazla yolu kalmadı, bu inkar bölünmeye ve kendi vatandaşını düşman ve hain görmeye dayalıydı, bu aşılacak, aşılmalı ittihatçı maşaların miadı doluyor yoksa dedigin gibi bir bez parçası bu kadar sorun yaratmazdı miadı dolmuş pozitivist zihniyet geri dönüşsüz olarak tarihin ************....
  7. şimdi sen başörtülülerin okul vb. yerlere alındıgını söyleyebiliyormusun.? bu ülkede başı kapalı olanların hepsi türban denilen cinste mi? yasak olan türbanın tarifi ne? mesela okumak isteyenler türban degilde başörtüsü taksa serbest olacak mı? ben sanmıyorum çünkü sorun İslam birileri için... biz biliyoruz ki türbana yasak olan alanlar tüm başı kapalılara da yasak. ögrenci olan içinde sivil olan içinde.. başörtüye saygı duymak istiyorsan ona türban gibi yabancı kavramla yanaşma önce. bu ülkede başındakine türban diyen kadın yok. zaten türban diyenlerinde başörtüsü ile işi yok... bunu bilir bunu söylerim
  8. BUSH'UN HÜRRİYET GAZETESİ'NE ATTIĞI MANŞET? Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. O da Kral'ın Türkiye ziyareti'ni Hürriyet Gazetesi'nin nasıl verdiğidir. Herkes Hürriyet'in verdiği manşeti görmüştür. Gazetenin manşeti bu gezinin amacını çürütmeye yönelik bir manşettir. Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkilerinin bu noktaya gelmesinden rahatsızlık duyan bir manşettir. Abdullah Gül'ü köşeye sıkıştırmak için atılan maksatlı bir manşettir. Bu manşetle Amerikancı bakış açısına sahip Hürriyet Gazetesi'nin Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin geldiği noktadan rahatsızlık duyduğunu görüyoruz. Hürriyet'in bir taşla birkaç kuş vurmaya çalıştığına tanık oluyoruz. Bu manşet Abdullah Gül'ü yıpratma amacı taşıyor. Ben buna Husumet manşet diyorum. Eğer bu manşeti Bush atmış olsa ancak bu kadar atabilirdi. Neden rahatsız oluyorsunuz Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerinin gelişmesinden, neden rahatsız oluyorsunuz Türkiye-Suriye ilişkilerinden, neden rahatsız oluyorsunuz Türkiye-İran ilişkilerinin gelişmesinden... Hürriyet'in bu manşeti "bütün komşularımız bize düşmandır" şeklindeki eski statüko konseptini yerleştiren Amerikan bakış açısını simgeliyor. Hürriyet Gazetesi, Türkiye'de Amerikancı çizgiyi domine eden bir çizgidedir. Eski statükonun lokomotifidir. Bunu ne zaman anladık? Tezkere'nin reddedilmesinden Hürriyet Gazetesi büyük rahatsızlık duymuştu. Öldük, bittik, mahvolduk, ekonomimiz çöktü demişti. Ama bu dediklerinin hiçbiri olmadı. Hürriyet, Türkiye'deki Amerikancı çizginin gazetesidir. Suudi Kralı'nın yıllanmış Amerikan çizgisini terkedip Türkiye'ye yaklaşması Doğan Grubu'nu rahatsız etmiştir. "BU TOPRAKLAR BİZE YAR OLMADI SİZE DE OLMASIN" Danıştay saldırısı ile Türkiye bir korku tüneline girdi. Daha sonra Hrant Dink Cinayeti, Malatya'daki olaylar ve en son olarak PKK'nın yaptığı eylemler... Tüm bu olaylar birbirinin devamı mı? Bunların hepsi Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak, Türkiye'yi gittiği yoldan döndürmek için birbiriyle bağlantılı provokatif eylemlerdir. 15 Mayıs 2006'dan sonra ortaya çıkan "Yeni Türkiye" konseptine karşı hemen Türkiye'nin bu yeni durumunu test etmek için yapılan provokasyonlardır. 16 Mayıs'tan itibaren ekonomik provokasyon başladı. 3 hafta boyunca Türkiye'den milyarlarca dolar para çekildi. Ama Türkiye bu parayı tekrar yerine koyabildi. 17 Mayıs'ta Danıştay provokasyonu yapıldı. Sonuçta Türkiye'yi zora düşürmek için hem ekonomik hem de siyasal provokasyonlar yapıldı. Böylelikle hem yeni durumu test ettiler hem de bu yeni durumu ortadan kaldırmaya çalıştılar. Bu eylemlerle " Bu topraklar bize yar olmadı size de yar olmasın" demek istediler. Ancak başaramadılar... 15 Mayıs 2006'da Türkiye'nin Amerikan yörüngesinden çıktığını söylüyorsunuz. Tam tarih veriyorsunuz. O tarihte ne oldu bizim bilmediğimiz? Şu kadarını söyleyebilirim: 15 Mayıs 2006, Türkiye'deki Gizli İktidar'ın egemenliğini yitirmesidir. Aynı zamanda Türkiye'nin ABD'ye karşı bağımsız stratejik kimliğini kazanmasıdır. Türkiye'de ulusalcılık bilinçli bir şekilde mi pompalandı? Evet. Türkiye'deki ulusalcı çizgi, milliyetçi bir çizgi değil. Kendisini milliyetçi olarak tanımlamıyor. Türkiye'deki ulusalcı çizgi milli değil. Amerikan karşıtı gibi görünen; ama Türkiye'deki Amerikan çıkarlarına hizmet eden bir çizgideler. Bu kurgulanmış bir olay. Bu nedenlede kendisini ulusalcı çizgide gören pek çok vatandaşımız kendi pozisyonunu sorgulamak durumunda.Çünkü bu kurgusal bir yapı. Bu yapının içindeki samimi kişiler de bir şekilde kullanılıyorlar. Farklı bir noktaya doğru yönlendiriliyorlar. Dolmuşa binmemeliler. İLHAN SELÇUK GİZLİ AMERİKANCI Yazılarınızda İlhan Selçuk için "gizli Amerikancı" diyorsunuz. Neye dayanarak böyle bir tanımlama yapıyorsunuz? Dikkat ederseniz çizdiğiniz bu ve benzer portreleri kişisel bir polemik olarak değerlendirmiyoruz. Türkiye'nin genel bir resmi var ve biz de bu genel resmin içinde bu kişiler üzerinden bir anlatımda bulunuyoruz. Ertuğrul Özkök'ün çizgisini, Hürriyet'in pozisyonunu biraz önce anlattım. Bu kişisel bir konu değil. Hatta bir yerden sonra medya konusu bile değil. Bu konu medyanın kullanılmasıyla ilgili. 28 Şubat'ta nasıl kullanıldıysa bu da öyle birşey. İlhan Selçuk'a geldiğimizde; ben O'nun anti-Amerikan söylemlerinin yanıltıcı olduğunu düşünüyorum. İlhan Selçuk için "Gizli Amerikan Tüfeği" tabirini kullanıyorsunuz. Kitabınızda da "O'nun asıl karın ağrısı ABD'nin Türkiye'de kaybetmiş olmasıdır" diyorsunuz. Çok iddialı sözler değil mi bunlar? Aynı şeyi yine söylüyorum. Hatırlarsanız Cumhuriyet Gazetesi'nin "Tehlikenin Farkında mısınız?" kampanyaları mayıs ayının ikinci yarısında başlamıştı. Bunlar tesadüf olabilir mi? Size birçok olay sayabilirim. Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması olayının üzerine İlhan Selçuk ve Cumhuriyet Gazetesi gidemedi. Neden gidemedi? Ben bunun nedenini defalarca sordum. Ama yanıt alamadım. Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombalarla Ümraniye'de ele geçirilen bombaların aynı olduğu ispatlandı. Ama ne İlhan Selçuk ne de gazete bu konunun üzerine gitmedi, gidemedi. İlk önce o gazetenin bu konunun üzerine gitmesi gerekiyordu. Çünkü saldırı kendisine yapılmıştı. Hepimiz bundan rahatsız olduk. Çünkü bir gazete bombalandı. Bu çok kötü birşey. Bu olayın aydınlatılması lazım. Benden önce İlhan Selçuk'un bu olayın üzerine gitmesi gerekiyor. Ama o yazmadı, yazmıyor. Bunun bir nedeni olması gerektiğini düşünüyorum. TAMER KORKMAZ
  9. valla sen bu yazıyı padişahlık isteniyor diye anlamışsan.. benim buna cevap verecek vaktim olmaz, gereksiz yere ugraşmak istemem.
  10. Yahya Kemal, İttihat ve Terakki için ''İktidar Tekkesi'' dermiş. Çok güzel bir yakıştırma. Tekkeyi bekleyen çorbayı içer. Çorba kazanını, 1909'da Meşrutiyetin ilanıyla padişahın elinden çekip alan İttihatçılar, iyi-kötü 600 yıldır koca bir İslam milletini doyuran bu kazanın, 10 yılda altını üstüne getirdiler. Sonuna kadar kullanılan bir maşa; İttihat ve Terakki.. Bu maşayla tutulup atılmak istenen hep aynı: İslam ve Müslümanlar.. İrtica sözcügününde mucidi iş bu İttihatçılardı Aslan vatan kurtarıcıları!!! Bu İttihatçıların başlarından biri, galiba Mithat Paşa şöyle dermiş; '' Al-i Osman Al-i Mithat olsa ne olur''... İşte sözde vatan kurtaranların derdi, Tekkede ki çorba.. bugünkü uzantılarıda aynı, vatan vatan diye bagırdıklarına aldanmamak lazım.. bu ülkenin altını oymak için tüm degerlerine saldıran bir zihniyeti vazifeli addetmek lazım...
  11. alıp getirene sahiplenmek den ne anlamalıyım. yoksa yanlış bir iletimi yazdınız. tam anlaşılmadı sanırım
  12. evet sevgili dostum; iyide kardeşim seni ne ilgilendirir başkasının ne giydigi sen aydınlanıyorsan aydınlan başkası seni neden ilgilendiriyor milyonlarca insanın hurafelere teslim oldugu bir aydınlama çagında !! bırakda kim ne giyerse giysin neden geriliyorsunuz, bu kin neden.. senin ya da nenenin başı açık olması neyi ifade eder, bir başkasıda kapatıyor.. etrafda bilimsellik maskedi altında örümcek fikirli bu kadar çok insan varken, ortalık laik hurafelerden geçilmezken, kime ne kimin kılık kıyafetinden. hukukda çogunluk hakkı, azınlık hakkı diye bir şey yoktur, çagdaş demokrasiden dem vuruyorsun ama bu net ayrımı geçiyorsun. hak çogunluga azınlıga bakmaz, hak tabiatı itibarı hakdır ve sayıya gelmez. slogan atmayı bırakalım ve işin özüne gelelim; dini inancı nedeniyle başını örtmek bir hak mı? yoksa degil mi? soruna ideolojik yaklaşırsan karşı kutbunu her daim yaratırsın. zorbaca baş açanlar zorbaca örtenlere zemin hazırlarlar, bu ikisinin tek ortak noktası zorbalıklarıdır. demokrasinin bırakın çagdaşını eskisi bile bu zorbalıkla bagdaşmaz, bu tür insanların demokrasiyi degil otoriteryan yönetimleri savunması gerekir- çünkü sırıtır- soruna evrensel insan hakları çerçevesinden bakalım.
  13. ne yapılmalı kardeşim? sen ve senin gibiler istiyor diye birileri başınımı açsın? açık bir soru sorduk, neden bir cevap varme yoluna gitmiyorsunda slogan atıyorsunuz? türban siyasal olarak yasaksa, yasak kapsamına girmeyen başörtüyü söylersiniz olur biter. tabi varsa bir cevabın. nedir şartlanmışlık olan? bir hakkı mı savunmak? size ne, kim ne için başını kaparsa kapatır, sizi geren nedir mesela.. neden başkasının inancına karışıyorsunuz? en çagdaşının bile türlü türlü absürt inancı varken bırakında birileride başını kapatsın. dünya dedigin hangi dünya? ben bildigimi tekrar edeyim, bu yasak İslam ve degerleri ile sorunu olanların yasagı....
  14. elinde bir özgürlük tanımı olmadıgına adım gibi eminim... kurban ile başarı arasında bir irtibat kuramadım. nedir yani sorun olan? hayvan kurban etmek mi? hayvan kesmek mi? hayvansal gıdalar mı almak? tam olarak ne demek istiyorsun.? maddi olmayan degerler sadece cennetde bulunur demedim, ama sizin anlayışınıza göre bütün degerler maddi, ilginç.. farklılıkları kaşıyan batı kültürünün yansımalarıdır. ölümcül kimlik siyaseti batı devşirmesidir. ıraka hangi kardeşleri sahip çıkacak ve ne adına. biz hangi kardeşimize sahip çıktık ki... benim kardeşim müslüman vasfı taşıyanlardır, geçmiş ataları müslüman olanlar degil. bu demek degil ki benden olmayan ölsün, betıya karşı olmak bugün cinayetlere karşı olmak demekdir, sömürüye, içten içe sevinç duyanlar kendi hesablarına baksın... dedigim gibi ulus devlet bir süreçdi ve o süreci yaşayanlar artık bunu terk ediyorlar. kendileri birleşirken bizim içimizden yeni devletcikler çıkarmak istemesinin en büyük dayanakları mikro milliyetçilikdir. sen kendi ulus devletini yüceltirken başkasınada örnek oluyorsun, bunu unutmamak lazım. demokrasi, çagdaşlaşmak vb... 200 yıldır bu kavramların ne demek oldugunu tartışıyoruz ve halada tartışacagız gibi, halbuki atı alan üsküdarı geçti... uygarlık batısı ile siyasi batı diye bir şey yok, tek bir batı, sömürüye dayalı emperyalist batı. bunuda eline ipek eldiven giyerek gerçekleştiriyor. cicili kavramlarla biz gibileri aldatıyor. yıllardır aynı yerdeyiz görmüyormusun. batının uygarlıgını aşmak demek batıyla aynı kulvarda olmak demekdir, aşmayıda emanet kavram ve yaşamlarla aşamazsınız. emanet malda tasarruf olmaz bilmiyormusunuz. batıyı aşmak degilde batıya alternatif olmayı konuşmalıyız, insan kanı ve sömürüsü bir düzeni, savaşdan beslenen bir rejimin nesini aşacaksınız, benim insalıkdan çıkmaya niyetim yok. olacaksa alternatiflik olacak, aynı kulvarda onları aşma istenci hem yanlış hemde boş bir inanç... demokrasi ve insan hakları havarisi kesilen batının hakimiyetinde ki dünyaya şöyle bir bak.. iyi ki demokrasi ve haklardan bahsediyor, ya bahsetmeseydi!!! batı nın derdi demokrasi, insan hakarı, özgürlük falan degil, dünya savaşları bunun kanıtıdır, aydınlanmayı mahvetmişdir batı kendi eli ile... batı bazen demokrasiyi, bazen krallıgı bazen despotları destekler, batı işine hangisi gelirse onu destekler. kendimizi kandırmayalım.. batı kendisi dışındakileri insan bile görmez, onlar medenileştirilmesi gereken barbarlardır. bu taa romaya kadar gider, ne kadar çagdaş degil mi? batının tek bir degeri vardır, ''çıkar'' başkada yoktur. batı için her deger alınıp satılan cinsdendir, baksana sen bile deger diyince hemen öte dünya aklına geldi, sanki bu dünyada deger yokmuş gibi...
  15. bakın arkadaşlar bu ülkede hiç kimse başındaki örtüye türban demez. başörtüsü, yazma vb. der ama türban demez. bu yüzyıllarca böyle.. neden birileri türban demekde ısrarlı? ve türban sorunu demekde ısrar ediyor? çünkü türban diyenlerin başörtüsü ile alakaları yok. türban kelimesini sadece belli bir zihniyete sahip olanlar kullanıyor. bu bir yabancılaştırma ameliyesidir. önce yabancılaştırıyorlar sonra savaş ilan ediyorlar. aynen müslümana 'irticacı' dedikleri gibi aynen İslama 'irtica' dedikleri gibi. önce yabancılaştır sonra savaş.. diyorlar ki '' biz başörtüsüne karşı degiliz, bizim karşı oldugumuz siyasal bir sembol haline getirilen Türbadır''. önce türbanlaştır sonra karşı ol, tabi yerseniz. madem böyle söylüyorla o zaman sorun bakalım bunlara; madem türban dediginiz şeye karşısınız, o zaman bu ülkede 'türban' dediginiz baglama biçiminden başka başını kapatan yok mu? neden okullara hep türbanlılar gitmek istiyorda başörtülüler okula gitmiyor. türbanı yasak ettiginiz yerlere ne hikmetse hep türbanlılar girmeye çalışıyor, hiç başörtüsü baglayan yokmu bu ülkede? diye sormazlarmı adama... tabi bunların hepsi bir aldatmaca . yasak olan her türlü İslami baş örtmedir. bu ülkede başörtüsüne -sen istersen türban de- karşı olanın İslam ve Müslümanlarla bir derdi vardır arkadaş, bunu bilir bunu söylerim İslam ve degerlerine açıktan karşı olamayınca bu tür aldatmacalara ve yabancılaştırmalara tevessül ediyorlar. bu yasagın hukukla, anayasayla da bir alakası yok, bu tamamen güçlünün hukukudur, eger hukuksa. çünkü hiç bir insani hak hukuk maskesi altında yasaklanamaz. bu hukuksal bir sorun sorun degildir ki hukukla çözebilesin. bu bir zihniyet meselesidir.
  16. bana önce başarıdan ne anlamamız gerektigi açıklaman lazım. başarı derken neyi kast ediyorsun.? hangi yetişmiş fidandan bahsediyorsun, anlatda bizde bilelim... köksüz olanlar, her ne süretde batılılaşma isteyenler olsa gerek.. mevlana ve pergeli düşün.. ben ne tereyagı, ne süt nede puding falan beklerim, bu çocukların beklentisi olur. bizim beklentimiz maddeye sıgmaz.. İslamın ümmet anlayışı senin ulus anlayışından daha kapsayıcıdır. bölücü degildir, ırka dayanmaz.. insanları farklı kültürlerine göre ayıran ve sınıflayan batı zihniyeti ve onların kötü kopyaları olsa gerek. elinde bıçak olan kim ve kimlerden.? havaya konuşmayalım... kısacık zaman dilimine iki dünya savaşı ve bir çok savaş sıkıştırmış ve hala savaşan bir kültürü kabul etmek için ne olmak gerekir düşünüyorum. bu kültür daha dün diri diri insan yakıyordu, bugünde bombaları ile yakıyor hemde toptan bir şekilde... bu medeniyetse, aman uzak olsun, ben aç yaşamaya razı olurum, ekmegime kan bulaşmasında ... hadi selametler.
  17. dostum ne söyledigin tam anlaşılmıyor ya neyse. emperyalizmin dayatması olan laiklik ve onun ideolojisi laikçilik bu ülkenin altını oymaktadır. bu cografyada yaşayanların ortak noktası dindir, İslamdır. ümmetçilikse ümmetçilik. ab kendi arasında birleşirken, bu cografyada ırka dayalı uluslaşmayı savunmak tam bir aymazlıkdır. çünkü ulus devlet bir konjöktürdü, geldi ve geçiyor dahası geçecek. ümmetçilik sınırları daraltmayı degil genişletmeyi amaçlar. kimse sözde reel hikayelerden dem vurmasın ve masal anlatmaya kalkmasın. rajim iki inkar üstüne kuruldu yada bilakis kurduruldu. İslami talepleri yok saymak ve yok etmek, tek ırka dayalı asimilasyon politikası. ikiside sonuç vermiyor ve ülkenin geldi yer belli... köklü paradigma degişikliginin zamanı geldi ve geçiyor, bu süratle yapılmalıdır, köhnemiş ve dayatmalarla ayakda durmaya çalışan mevcut durum sistematik olarak ve geri dönüşsüz bir şekilde terk edilmelidir. kendi ruhumuza dönmeliyiz, kendi ruhumuza sahip çıkma cesaretini artık göstermeliyiz. insanlıgın başına felaket açmakdan ve sömürüden başka gayesi olmayanların ruhunu terk etmeliyiz. başkasının kavramlarını ve yaşayış tecrübelerini terk etmeliyiz. sözün özü; gayri müslim dayatmaları yırtmalıyız.
  18. Bana Muhammed(as)in hangi sebeplerle ortaya çıktıgını söyle. amacı neydi? ne istiyordu? seküler kavramlarla dini olanı anlayamayız. Muhammed dini ve dini olmayan diye bir ayrıma gitmez siyasette. Arapların lideri demek Muhammedin davasını gölgelemekdir, eger öyle bir temel olsaydı Araplardan başka kimse Müslüman olmazdı. görünen ile görmek istedigimiz arasında fark vardır. Vahyi anlamadan yapılan yorumlar ve anlamak istemeyen yorum sahipleri her zaman olmuşdur ve olacakdır. önemli olan kaynakları nedir? görüyorumki kaynak falanda yok, oryantalist bir bakışla bir anlamlardırma çabası buradan bir başlayalım istersen. evet Muhammedin siyaseti neydi? gayesi neydi? dostum sen hiç bir şey anlamamışsın. Kur'an' daha devreye hiç sokmadık, yani sen başından beri bunu mu anlıyorsun;? başından beri konuştugumuz şey hıristiyan metinlerdir, kaynaklardır ve İncildir. eger sen benim yazdıklarımdan yola çıkıp İslamla hıristiyanlıgı, Tanrının sözlerinin peygamber aracılığıyla kitaba döküldüğü, emirlerinin, kurallarının, sisteminin baştan belli olduğu bir din sanıp ona göre tespitler yaptıgımı sanıyorsan yazılanları hiç okumamışsın ya da anlamamışsın demekdir. Hıristiyanlıgın nasıl bir din oldugunu iki üç yerde açık bir şekilde yazdım. yahudilikden ve islamdan hangi özelliginden dolayı ayrıldıgını ifade ettim ve aslında inncilin tevratın devamı gibi bir şey oldugunu ima etttim. ama senin şu üsteki alıntıladıgım iki cümlen artık yazmanın ne kadar gereksiz oldugunu söylüyor. kusura kalma diyorum. bütün bu yazılanlardan sonra islam ile hıristiyanlıgı aynı anladıgımı söylemen çok alakasız kaçmış. selametler diliyorum. ben 'tek bir kaynak' derken sadece hıristiyan inancını kasttetmiştim. haliyle hepsi hıristiyan mezhepleri demek istedim ve senin anladıgın manada 'toptan bir red' olamaz dedim, bu işin tabiatına aykırı olur dedim. Kur'an'ın tevhid tarihinden hiç bahsetmedim. şimdi yapma gereken şudur; yazdıgım iletilerden senin bu anlayışını destekleyecek bir alıntı yapman gerekir. Müslümanlar tabiki İsa(as)yı ve İncili kabul ederler. Aynı Musa(as)yı ve Tevratı Allah(cc) katından oldugu gibi. hıristiyanlık ve yahudilik sonradan bir niteleme sıfatı kazanmışdır. Allah bu nitelemelerle onları nitelememişdir, bu onların kendilerine yakıştırmalarıdır. Müslümanlar bu iki dinin kaynaklarını reddetmezler, bilakis hükümsüz sayarlar, tahrif edilmiş sayarlar. müslümanların reddettikleri sandıgın gibi kaynaklar üzerine inşa edilen hıristiyanlık yada yahudilik degil, bilakis söz konusu kaynaklar kabul edilmez. kabul edilmeyen kaynaklar üzerine ne bina edersen et veya hangi yorumu yaparsan yap kabul görmez. söz konusu kaynaklar Kur'an'na göre hükümsüzdür, geçersiz, tahrif edilmişdir. kalvenistlerin veya başka bir görüşün söz konusu kaynaklar üzerine bina edecegi her mezhep baştan kaybediyor, tabi bu Kur'an'a göre bir kaybediş oluyor. yoksa yorumlarını yaparlar ve yaşarlar... sanırım müslümanların daha dogrusu Kur'an'ın reddettigi ile hıristiyanlıga yeni yorum getirmiş olanların arasında ki fark anlaşılmış oldu. tarihsel/kitabi bir kabul ediş ile mevcut kabul ediş farklı şeylerdir. Kur'an'a göre geçerliligi kalmamış bir dinin yüzlerce yeni yorumuda yapılsa degişen bir şey yoktur. Kur'an bilakis onların kaynaklarını muteber saymıyor, Müslümanlarda o kaynaklar üzre bina edilen her şeyi akidevi anlamda reddedeceklerdir. pratikde herkes diledigi ve inandıgı gibi yaşamakda sonuna kadar hürdür, bu bahsi diger... ortak noktalar yoktur degil; Tanrının varlığı, ebediliği, yüceliği ve üçlü-birliği, İsa Mesih'in yaratılamayıp ebediyen var olduğu, O'nun tam Tanrı ve tam insan olduğu. İsa Mesih'in Kutsal Ruh aracılığıyla meryem anadan mucizevi bir şekilde doğduğu, tamamen günahsız ve kusursuz olup, günahlarımız için haça gerilip öldüğü, üçüncü gün ölüler arasından bedenen dirilerek öğrencilerine göründüğü ve kırk gün sonra da diriliş bedeniyle göğe çıkması. İsa Mesih'in ikinci kez görkemle yargı için geleceği, diriliş olacağı ve inananları cennete, inanmayanları da cehenneme atacağı. Kutsal Ruh'un bir etki olmayıp üçlü-birliğin üçüncü şahsiyeti olduğu. Meleklerin ve aynı zamanda Şeytan ve cinlerinin ruhi şahsiyetler olarak var olduğu. Kutsal Kitap'ın Tanrı'nın esini olduğu vs. dikkat ederseniz ortaklık tamamen metafizik alanda. ayrıldıkları temel nokta protestanların incilden başka kaynagı kabul etmemeleri olarak özetleriz. katolikler ise kilise ögretileri yani kilise babalarının öğretileri, Papa'nın öğretileri, kilise konsillerinde alınan kararlar ve kilise tarihi boyunca kiliseye sokulan öğreti, örf ve adetler anlaşılmaktadır. Katolikler, Kutsal Kitap ve bu kilise geleneklerini eşit bir şekilde Tanrı sözü olarak benimsemektedirler. yani katolik ve protestanların ayrıldıgı nokta tamamen dünyevi alanın yani siyasetin alanına dairdir. protestanların laik fikirlere yakın olmaları onların incilden anlayışlarının tabi sonucudur. incilin siyasal yaptırımla alakalı olmadıgını, kilisenin yaptırımlarını ise tamamen keyfi bir yorum çabası oldugunu iddia etmişlerdir. iki iktidar ayrımı hem hem lutherin hemde calvinin szvundugu tezdir ve kaynagı incildir. bu ayrım özünde tamamen siyasal temele dayanmaktadır. dini ve dünyevi alan ayrımı hıristiyanlarda kabul görmüşse, bu onların gene dini yorumlarından neşet etmişdir. laiklik olara formüle edilen siyasetin dayanagı bir bakımdan dindir. ayrım, siyasal iktidar ile dini iktidarın ilişkilerinin nasıl olması gerektigi noktasındadır. bizde anlaşıldıgından çok farklıdır bu süreç. vs.vs biraz yorum; kapitalizmin ruhunun protestanlıga dayandırılması boşuna degildir. her ne kadar protestanlık kutsal kitap dışında başka delil kabul etmesede, en nihayetinde kendiside keyfi bir çok yoruma kapı açmışdır. katolik kiliseside bu keyfilikden başka bir şey degildi. uçlarda gezinme gibi bişi yani. yorumlardan kaynaklanmıyor tabiki bu çarpıklık, asıl sorun tahrih edilmiş temel metin varsayılanda.. selametler.
  19. mesele senin mezhepleri din gibi telakki etmendir. bir birinden apayrı şeyler gibi düşünmen. bunların hepsi tek bir kaynakdan çıkmışdır, tek bir kaynakdan neşet edenler apayrı şeyler olamaz. başka kaynaklardan etkilenmiş olsa bile ana kaynagın rengi bellidir. mezhep iki günde ortaya çıkmaz, ardında yaşam vardır, tavır vardır, sosyal, siyasal, ekonomik vb. bir pratikler bütünü vardır. hıristiyanlıkda mezhep ayrışmaları daha ilk yıllara kadar gider, ardından 5. yüzyılında önemli ayrışmalar vuku bulur, katoliklik olarak formüle edilen mezhep ise 11. yy dan sonra netlik kazanmışdır. bu demek degil ki katolikligi ifade eden temeller daha önceden yoktu. vb. vb. olayı klasik tarihi kalıplar içinde degilde, içine nufuz edecek şekilde- ama oryantalist bir yaklaşımla degil- yaklaşmak gerekir. sen kabaca yapılan tanımlardan bahsediyorsun. tarihi sıralama gibi bir şey yani. inanki tek ve sol elle yazmak zorunda olmasaydım çok daha derine inerdim, lise düzeyindeki bir tarih olarak degilde daha ince.. demokrasiyi anlatan bir kitabın yada laikligi anlatan bir kitabın hıristiyanlıgı gibi degil ama... hıristiyanlık zaten bütün sunacak bir yapıdan yoksundur, ona yaklaşan hiç bir ciddi engel görmen yorum yapabilir.
  20. çok açık bir anlama problemi var. toptan red demek başka bir din demekdir. başka kutsal metin falan yani. hiç bir mezhep ana kaynagını inkar edemez, bu mümkün degildir. mezhepler bu şekilde ortaya çıkar demek budur.
  21. nasıl ayıracaksın örfü dinden dini örfden. batı bir kültürdür, bunda pagan kültürüde vardır, romada, hıristiyanlıkda. yüzlerce yılda oluşmuş bu kültürde din yok demek batı hıristiyan degil demekdir. fransa gibi laik bir ülkede dinsel cemaatlerin seçimlerde açık bir şekilde siyaset yaptıgını bilmek bile laı uzatmaya degmiyor. işin özü bizim gibi emanet kavramlarla toplumsal bir yaşam kurmak isteyenlerin fazla tasarruf imkanı olmuyor. batı kendi mallarını istedigi gibi kullanabilir, eksiltir veya ekler, çünkü kültür onların. emanet malı tasarrufu olmaz, üstünde oynama yapamazsın bu işin sonuda fetişleştirmekdir o malı veya kavramı. örnek; bizde sınıf çıkarlarını temsilen parti kurulmaz, bizde rejim partileri vardır. sadece bir misal....
  22. bak dostum sen hatayı şurada yapıyorsun; sen Muhammedi ya da İslamı kendi ifadeleri ile degil de, hıristiyan vb. İslam dışı görüşlerden tanımlamaya çalışıyorsun. önce durdugun ve baktıgın yeri iyi bileceksin. İslamı islamın kendi gözünden görmezsen, islama dair veya Peygambere dair bir çok tanım bulabilirsin. bu, baktıgın yere göre farklı anlamlara gelebilir. yazılanları okumak yetmiyor, birde anlamak icap ediyor. biz kaynak kayna derken bunu ifade etmek istiyoruz. her konuda çok farklı tanım yapabilirsin, lakin İslamın tanımı ve bu tanımın ifade ettigini yakalamak lazım. son kez yazıyorum; Muhammed(as) Arap olabilir ve Arabistanda Araplara liderlik yapmışda olabilir. bu demek degildir ki, Muhammed Arapların lideridir, bu ikisi mahiyet itibariyle çok farklıdır birbirinden. MUHAMMED ARAPLARIN DEGİL AMA MÜSLÜMANLARIN PEYGAMBERİDİR, HER AÇIDAN LİDERİDİR, O'NUN DAVASI TEVHİD'DİR, BUNA UYMAYAN HİÇ BİR TEKLİFİ, İSTERSE ARAPLARDAN GELSİN, KESİN, KATİ BİR ŞEKİLDE REDDEDER... bu O'nun yaşamında o kadar açıkki üstünde konuşmak bile gereksiz. yok aksini düşünmekde isen iddia ettigin şeyin şeyin altını Muhammede dayanarak ispat et diyorum, başka bir şey istemiyorum. bir şeyi ifade etmek yetmez onu dogru kavramlarlada ifade etmek gerekir, Muhammed kendisini anlattıgım gibi ifade etmişdir, aksini düşünen buyursun. bana başkasının, dışardan tanımları delil degildir, yoksa sonu gelmez tanımlar çıkar...
  23. arkadaşım yazdıklarından ben bir cevap bulamadım. anlayışıma ver. bir daha devam edelim. bugün akp nin bu ülkeyi ab ile uyuttugunu söylüyorsanız, bende diyorum ki bu ülke yaklaşık yüzelli yıldır bu maceranın içinde. kim bu ülkeyti bu maceraya attı ve neden. bu maceranın en şedit zamanı ise cumhuriyet iradesi tarafından uygunladı ve hala uygulanmak isteniyor. bu ülke yıllardır dayatmalarla yönitilmeye çalışılıyor. şimdi siz neye karşısınız, bunu tam olarak anlamamı saglayın. siz AB ye karşımısınız? avrupa birligi ile batılılaşmak veya çagdaşlaşmak aynı şeydir. modernlikle modernleşmeyi karıştırmayın. birini çagdaşlaşması iyi olacak bir başkasının ki kötü olacak!! öyle mi?
  24. diger görüşlerine sonra deginiriz. laiklik bizide ilgilendirdiginden -başka tecrübelerin bizi bu kadar ilgilendirmeside garip ya- buna öncelik vermek istiyorum. bazı konularda malumat sahibi olmak onlara derinlemesine inmek anlamına gelmiyor malesef. laiklik olarak formüle edilen uzlaşma batıda 100-200 yıllık bir mesele degildir, yani modern bir mesele degildir. aslında bugün için batının bir çok kavramının tarihi 2000 yıllık ve daha fazladır, yeni olan birşey yokdur. klasik tanımla batıyı oluşturan kökler roma hukuku, grek felsefesi ve hıristiyanlıkdır. batı olanı anlamak için iş bu köklere biraz dalmak gerekir. laik demek dinin degil bilakis din adamı dışında kalanlar için kullanılırdı. tarihden beri, hıristiyanlıgın mahiyeti itibariyle din-siyaset ilişkisi her zaman tartışma konusu olmuşdur ve hıristiyanlıgın metinlerine dayalı bir tartışmadır. İncilde tevratta oldugu gibi bir hıristiyan devletden sözedilemez, yahudi devleti teokrasi üzere kılınmışdır, bu devletde din ve siyaset arasında hiç bir bir ayrım yoktur. dünyevi işlerde dinin yargı yetkisi olmadıgından yada çok kısıtlı oldugundan, din ve siyaset iki ayrı gerçeklik olarak belirir. kilisenin tasallutu burada devreye girer ve bu tamamen ruhban sınıfının kendi yargılarını dine dayandırmasına zemin teşkil eder. ruhban sınıfının her türlü zülmü irtikap etmeleri ve bunun dine dayandıtılmasının din açısından çokda geçerliligi yoktu. laiklik olarak formüle edilen ve kilise ve sivil yönetimin ayrışması olgusu bu dinin dogasında zaten mevcuttu. tarihine göre din, bazen kilise tarafına bazen devlet tarafına çekilmiştir türlü gerekçelerle. mutlak iktidarın eleştirisini yapan Locke siyasetle dinin birbirinden ayrılmasını ve kilisenin devletden bagımsızlaşmasını talep eden ilk düşünürlerden biridir. bunu ne dinin tarafını tuttugundan ne de devletin tarafında oldugundan istemişdir. sadece devleti ve kiliseyi kendi öz mizaç ve istidatlarına döndürmek istemiş ve onlara aslen ne iseler o olma imkanı sunmuştur. Locke devletin din alanına ve dinin dogmalarına, ayin ve törenlerine kesinlikle karışmamasını da vaaz eder; çünkü bu siyasetin yani dünyevi iktidarın ilgi ve bilgi alanına girmez der. öyle devletin ya da laikligin dinin dogmaları, ayinleri, hurafeleri ile bilim adına ugraşmak gibi bir derdi olamaz. bunu yapanlar 19. yy pozitivistleridir ve batı tarihinde her şey demek degildir bunlar ve etkileride pek kalmamışdır vs.vs. batıda dinin dayanak oluşturdugu kanunlar ve dinin görünürlügü batı laiklige zarar vermez, bunların siyasal taleplerle bir alakası yoktur . hatta başka dinden insanlar bile ibadetlerini eda ederler. batı dini salt bir vicdan telakki eder, ve bunu gene kendi dinlerinden çıkarırlar, kaynakları dindir gene. istisnası yok mu? tabiki var. hıristiyanlık mahiyeti itibariyle yahudilikden ve islamdan çok farklıdır, bunları aynı düzlemde mütala etmek mümkün degildir. not; tek elle yazmak zorunda oldugum için kısa geçtim ama devam edecegiz. mezhep olgusunu tartışmak yani insanların görüşlerinin farklılaşmasını tartışmak kanımca gereksiz ve sonuçsuzdur. bana bir tane din ya da dünyevi görüş söyleki içinde farklı algılamalar olmasın. bir tane sadece... insanlar görüş farklılıklarına düşecek, bu insan olmamızdandır öyle veya böyle. bakın şunun tartışması olabilir, hangi görüşün nasıl oldugu ve olması gerektigi... bir görüş çıkıyor ve digerleri ondan neşet ediyor vs.vs. tarışma ana düşüncenin ve bu ana düşüncenin kaynaklarında olmalıdır. mezhep denilen olgu sadece dini ilgilendirmiyor, bir çok dünyevi mezhepde mevcuttur bu gereksiz bir tartışma oldugu için teferruata girmiyorum. sevgili dostum kralın papayla bagını koparması mevzusunu konuşmuyoruz. bizim konuştugumuz katolisizm ile kalvinizmin uzlaştırılmasından resmi dini dogmuşdur ingilterenin. mezhepler zaten bu şekilde ortaya çıkar, toptan bir red söz konusu olmaz. kalvinizm de Luther'in fikirlerinden neşet etmişdir. öncesi sonrası diye bir şey söylemedik zaten bunlar birbirine yakın tarihlerdir. ne öncesi ne sonrası, reform başlamış reform... Katoliklik ve Protestanlık arasında bir orta yol olarak söyleseydik daha dogru olurdu galiba. Luther ile Calvin temelde kiliseye karşı çıkmışdır, bakın din/hıristiyanlıga karşı degil, yanlış anlamayasınız diye söylüyorum.
  25. olayın siyasi boyutu ayrı bu siyasi boyutdan çıkıp Muhammed(as) Arapların lideri demek için O'nun yaşamından bunu destekleyecek bir şeyler sunman lazım. bunun aksi bir çok delil var tarihi olarak. Muhammed neden çıkmışdır ve davası nedir? önce buna bakalım, Muhammedin arapların arasından çıkması Arapların lideri oldugu anlama gelir mi? Muhammed bu noktada ne diyor? önce bunlardan bahsetmek lazım.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.