Zıplanacak içerik

Yayamaz Kayımca

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey

  1. İşitme Engelli Bireylerin Konuşmasında Sesin Yeri Mesleki yaşamımızda en çok karşılaştığımız yanlışlardan biri, konuşmanın bütünüyle seslere yüklenmesidir. Sesler konuşmada etkin ve de yetkindir. Ama sesleri bilmek veya seslendiriyor olmak, konuşma için yeter koşul değildir. “Bu çocuk tüm sesleri çıkarıyor o halde bu çocuk konuşabilir.” demek, doğru bir ifade değildir. Bu düşünce doğru bir ifade olsaydı, işimiz çok kolaylaşacak, sesin çıkış yerleri ve biçimleri öğretilerek işitme engelliler konuşabilir hale gelecekti. Hatta daha ileri boyutta düşünülürse, sesini çıkardığımız tüm dilleri konuşabiliyor olacaktık. Ki bu da normal işiten bireyler için hiç de zor olmayacaktı. Örneğin, Kuran-ı Kerim’i düşünelim, biz Arapçadaki tüm sesleri çıkardığımız için Kuran-ı Kerim’i okuyabiliyoruz, ancak hiç birimiz özel bir eğitim almadan Arapça konuşamıyoruz. Veya İngilizcedeki tüm sesleri çıkarıyoruz ancak karşımıza bir İngiliz geldiğinde kendisiyle konuşamıyoruz. Konuşabilmek için ya özel ders alıyoruz veya bu dilin konuşulduğu ülkelerde bir süre yaşıyoruz. Tıpkı bu örneklerde olduğu gibi diğer dillerde de benzer durumlar söz konusudur. Dillerde farklılaşan sesler olabilir ve bu sesler konuşulan dil üzerinde önemli bir yere sahiptir. Ancak bu sesleri çıkarabiliyor olmak konuşabiliyor olmayı gerektirmez. Birçok velimizden “Efendim benim çocuğum şu, şu sesleri çıkaramıyor. Çıkarsa çok güzel konuşacak.” Türünden sözleri sıkça duymuşuzdur. Bu sözler, saf - temiz niyetlerin basit mantık kuralları içersinde ortaya koyduğu yanlış düşüncelerdir. Bu düşüncelerle insanlar konuşmayı basite indirgeme eğilimi gösterir. Ancak durumun basitleştirilmesi gerçeği farklılaştırmaz. Gerçek, dilin konuşularak geliştirileceğidir. Konuşma ancak konuşularak öğrenilir. Velilerimizin veya bu durumu dışardan gözlemleyen bireylerin bu şekilde düşünceler içerisinde olması doğaldır. Ancak bu durum uzman boyutuna taşındığında problem çözümsüzlüğü ve hüsranı beraberinde getirir. Hele ki “Ben yaptım, oldu.” mantığı ile gidiliyor ve insanların yılları yersiz vaatlerle çalınıyorsa, bunun diyeti hiçbir şekilde ödenemez. Bu alanda hizmet veren, hizmet alan tüm elemanların bilgi paylaşımı içerisinde olması yapılan veya yapılabilecek yanlışları engelleyebilecektir. Deneme-yanılma yolu öğrenme için yararlı bir yöntemdir. Ancak pahalı bir yöntemdir
  2. İşitme engelli öğrencilerin dil ve bilgi düzeylerini dikkate alan, hayattaki öncelerini belirleyen, birbiri bütünleyen, uygulanması ve değerlendirilmesi objektif kriterlere dayanan, öğretmen, öğrenci ve denetim mekanizmasını diri tutacak bir rehberin olmayışı, aşağıda belirteceğim öğretmen, öğrenci, veli, idareci ve toplum profilini ortaya çıkaracaktır. Öğretmen Profili: İyi niyetli, çalışkan ve öğrencilerine hep yeni yeni bilgiler vermek isteyen, bir anını boş geçirmeyen, sınıfını ve çocukları seven ,velileri ile iletişimi iyi, ancak yeni yeni bilgiler vermek isterken bilgilerin içinde çocukları boğan, ideal-tecrübesiz öğretmen, …… Genelde çok bilip az iş yapan, lafla peynir gemisi yürütmeye çalışan, tribünlere oynayan öğretmen…… Öğrencilerle zaman geçirmekten rahatsız, isteksiz, sınıfı kendine dar gelen, kitabı açtırıp sayfalarca yazdıran, resim yaptıran, saatlerce oturan ve oturtan, kendine dahi saygınlığını kaybetmiş, çocukları ve velileri ile mutsuz öğretmen…… Ne zaman, ne vereceğini, ne kadar vereceğini, nasıl bir yol izlemesi gerektiğini bilen mevcut bir müfredatı olmasa da çocuklarını tanıyıp ona göre bir çalışma yapan, amacı ve davranışları somut, ulaşılabilir olan, bilinçli öğretmen…… Öğrenci Profili: Devamlı çalışan, yazan, çizen, ancak mevcut müfredatın(Normal okullarda uygulanan İlköğretim Müfredatı) tüm hedeflerini yerine getirmeye koşullandığı için bir türlü başarılı olamayan öğrenci…… Devamlı arkadaşları ile işaretlerle bir şeyler anlatan, Öğretmeni ile birlikte oturmaya alışmış, derse isteksiz, devamlı çay-kahve molası havasında olan, geleceği göremeyen, mutlu bilinçsiz öğrenci……. Hem çalışan, hem eğlenen, öğretmenin belirlediği somut hedeflere ulaşmaya çalışan, az ama devamlı gelişim içerisinde olan, geleceği görebilen, bilinçli-endişeli öğrenci……. Veli Profili: Çocuğunun devamlı çalıştırıldığı için memnun olan, neyi ne kadar öğrendiğini sorgulamayan, normal işiten çocuklarla aynı bilgiler paylaşıldığı için mutlu, öğretmenle arası iyi olan , arkadaş canlısı veli…….. Çocuğunun sınıfta ne yaptığından habersiz, yazılan sayfalarca yazıdan(Halbuki bir meşguliyet olsun diye yazdırılmıştır)çocuğunun bir şeyler öğrendiğini zanneden bilinçsiz veli……... Çocuğunun ne yaptığı , ne yazdığı umurunda olamayan, geçim telaşesi içinde kendini kaybetmiş veli……. Çocuğunla ilgiliymiş gibi görünen, çocuğunun hiçbir derdini, isteğini dikkate almayan, çevresindeki insanlara ben çocuğum için şunu yaptım, ben çocuğum için bunu yapım diyen sözde veli……. Ne yapıldığının farkında olan, soran, sorgulayan, çocuğunun gün gün takibini yapan, derslerine destek olan, kararlı, ne istediğini bilen, bilinçli veli…… İdareci Profili: Kendine problem çıkarılmasından hoşlanmayan, mutedil okul ortamından memnun, aynılığı benimseyen, bana dokunmayan bin yıl yaşasın düşüncesindeki, korkak idareci……... Mevzuatın gereğini yerine getirmeyi kendine amaç edinen, kanun-tüzük-yönetmelik ne diyorsa o, zihniyetindeki, insani zafiyetlerden doğacak olumsuzlukları legal ölçütler çerçevesinde çözmeye çalışırken hareket alanını kendi kendine kısıtlayan doğrucu idareci……. Gerektiğinde risk alan ve yapılanın arkasında duran, mevzuatın da yanlışları olabileceğinin bilincinde olan, eğitimi ön planda tutan, yenilikçi, öğretmeni, veliyi ve dolayısı ile öğrenciyi ve toplumu destekleyen profesyonel idareci…….. Toplum Profili: Engelli öğrencilerin, çocuklarına ve kendilerine zarar vereceklerinden korkan, “Sakın onlara yaklaşma, Dur sakın ona bakma…. ” vb. sözleri sıkça kullanan, neden korktuğunun ve niçin korkuttuğunun bilincinde olmayan, paranoyak toplum…… Engellileri seven, yardımcı olmaya çalışan, acıyan, “yazık, vah, vah ….” Sözleri sıkça kullanan, iyi niyetli, sevecen, yardım sever, sömürülmeye uygun toplum…… Kendini toplumun bir parçası olarak gören, bu toplum içerisinde engelli bireyler için neler yapması gerektiğini araştıran, bunun için somut adımlar atan, biri veya birileri tarafından sömürülmeye çalışıldığının farkına varan, yanlışı doğrudan ayıran toplum…… Evet yukarıda bahsi geçen insan profilleri içinde bulunduğumuz toplum içerisinde çeşitlendirilebilir. Hatta her bir bireyin başlı başına bir profil oluşturduğu söylenebilir. Ancak değişmeyen bir gerçek var, bu da engellilere yönelik toplumsal bir vizyonumuz ve misyonumuz yok. Geleceğin resmini çizerken gözümüz görmüyor, kulağımız duymuyor, ayağımız yere düzgün basamıyor. Her alanda olduğumuz gibi bu alanda da kör, topal ilerliyoruz. Ve toplum olarak hep şunu söylüyoruz “EĞİTİM ŞART!”
  3. 3 üye bugün doğum gününü kutluyor! isimsiz_®_™(25), gungorahsap(44) ............Nice nice yıllar dilesem
  4. Sevgili FREYJA................Hımmm sende benim gibi yavaş yavaş yaşlanmaya başladın.....Ama boşfer bis herkese taş çıkartıyız Ben hep ifade etigim gibi resim çıkaramıyorum her nedense olsun bende böyle sade kutlıyayım her yaş bişeyler getiriyo ama götürüyoyda......Sakın senden saglık,huzur,mutluluk ve sevginden bişeyler alıp götürmesine izin verme..............Kendinle kal......
  5. Alevi araştırmacıları arasında en farklılarından ve en çok dikkat çekenlerden Erdoğan Çınar'ın yeni kitabı çıktı. Kalkedon Yayınları'ndan çıkan kitap "Aleviliğin Kökleri Abdal Musa'nın Sırrı" ismini taşıyor. Kitap okuyucuya yine ilgi çekici ve farklı tezler sunuyor. Kitabın sunuş yazısını aktarıyoruz.. Aleviliğin Kökleri Abdal Musa'nın Sırrı Erdoğan Çınar Helenler, Latinler ve Bizanslılar bu coğrafyayı binlerce yıl boyunca işgalleri altında tuttular. Bu topraklar üzerinde, su kemerleri, köprüler, tiyatrolar, kamu binaları ve mabetler inşa ettiler. Şehirler, saraylar kurdular, saltanatlar sürdüler. At bindiler, kılıç kuşandılar, ordular düzdüler. Geçmişin istilacıları bu topraklar üzerine doğal olarak kendi hayat tarzlarını, kültürlerini ve inançlarını da yaymaya çalıştılar. Ne var ki Anadolu halkı kendisine dışarıdan dayatılan ithal inanç ve kültürleri asla benimsemedi. Binlerce yıl sürmüş istilalarının sonunda Anadolu'nun kültür hayatında onlara ait ne varsa onlarla beraber, geride hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldu. Anadolu'nun birçok yerinde uzun sürmüş işgallerin fiziki kalıntıları bulunmakla beraber, bugün Anadolu insanının yaşayışında, inancında ve kültüründe Helen, Latin ve Bizans etkisine rastlamak hemen hemen imkânsız gibidir. Şairin dediği gibi, bu toprakların 'nazlı, seher-sabah uykularını' parçalayan istilacılar, bir gölge bile bırakmadan geçip gittiler. Sel gitti kum kaldı. Luvi kültürü bu coğrafyada on bin yıldır varlığını sürdürüyor. Luviler, bu toprakların sesiz sahipleri ve en eski yerlileri aramızda yaşamaya devam ediyorlar. Luviler'in (Kelimeyi özgün hali ile önündeki 'A'yı düşürmeden telaffuz edecek olursak Aluvilerin) bugün adına Aleviler dediğimiz inanç topluluğunun ataları oldukları, yadsınamaz ve inkâr edilemez bir doğru olarak geleneksel bilgilerimizi alt-üst ediyor, ezberlerimizi zorluyor. Hiçbirimiz doğruları ihmal ederek entelektüel dünyanın içinde yer almaya devam etme ayrıcalığına sahip değiliz. Hiç kimse cebindeki bir avuç çöl kumu ile bu muazzam geçmişin, bu görkemli mirasın üzerini ebediyen örtme becerisini gösteremez. Tarih 'gayri kabil-i rücu' olarak yaşandı ve çok gerilerde kaldı. Zaman tünelinde geçmişe yolculuk yapıp, tarihi olayları geleneksel bilgilerimize uygun olarak yeniden biçimlendirmemiz de mümkün değil. Bütün yalınlığı ile birer birer ortaya çıkan gerçekler karşısında 'işte sizin geçmişiniz budur' diyerek önümüze konan hayali ve hamasi safsatalara inanmaya devam etmemiz tarihi değiştirmeyecektir. -- KALKEDON YAYINLARI
  6. Prof. Dr. M. Şehmus Güzel, ünlü ressam Abidin Dino'yu anlatan 3 ciltlik eserini tamamladı. Eser Paris'te bir geceyle tanıtılacak. Şehmus Güzel "ömür törpüsü" olarak nitelediği 3 ciltlik çalışmaya çok yoğun emek sarfetmişe benziyor. Güzel, ayrıca 25 Nisan 2008'de Paris'te yapılacak bir geceyle kitabın tanıtımının yapılacak... M. Şehmus Güzel'in Abidin Dino ile ilgili bir makalesini de haberimize eklemek istiyoruz: Bugün, son yirmi yılımın büyük bir parçasını alan ve nihayet okuyucuya kavuşturabildiğim için çok mutlu olduğum bir çalışmayı tanıtmak için kapınızı çalıyorum:Abidin Dino başlıklı bu çalışma inanmayacaksınız belki ama üç kitap oldu.Hem de tamıtamamına 1246 sayfa:Gel de şaşma şimdi.Ve şimdi hemen otuziki kısım tekmili birden ve bilgisayarda iki satır yazmak için işe başlar başlamaz sökün eden satırlar huzurlarınızda: Elimi ateşe sokarım bakın inanmazsanız:Evet iki satır yazayım diye oturdum ama bu bilgiSARAY aldı beni taa nerelere kadar götürdü: Fransızların artiste complet tanımına en iyi uyan büyük sanatcılarımızdan Abidin Dino'nun hayat hikayesini kapsayan bu çalışma, onu bütün yönleriyle, yani bir insan olarak tanıtılmasına çalışıyor. İlk gençliğinde gazeteci ve karikatüristtir Abidin :Aslında Abidin'in o günkü çizgilerine harikatür ve bu nedenle Abidin'e de harikatürist denilmesini öneriyorum: Bilmem bu işe ne dersiniz? Ve ressamdır Abidin : »Eller » ve « Parmaklar » çizer :Durmadan dinlenmeden. »Delicesine ».Asla delirmeden.Ama bu « eller » ve « parmaklar » da « Moskova'nın parmağını » görenler çıkıverir hemen... Dostumuz sadece gazeteci, harikatürist ve ressam değildir :Aynı zamanda ve Yeditepe Öyküleri'nde örneklerini verdiği gibi öykücüdür de. Bu kadar da değil:Saati gelince şairdir:Saati gelince deyince örneğin Beyoğlu'nda, akşam zamanlarında ve pat diye bir İstanbul güzeline "vurulmayı" anlatmak istiyorum:Ah!O İstanbul'un sarışın ve kıvır kıvır saçlarıyla genç ve şirin Rum ve/veya Yahudi güzelleri nasıl vururdu sizi taa kalbinizin ortasından.Ah! Bir süre sonra sıkı polemikçi kesilir başımıza Abidin : Peyami Sefa ile dalga geçtiği makaleler örneğin:»Cingöz Recai » ile « yaratıcısını » bir kavgaya tutuşturur ki Karagöz ile Hacivat şaşar bu işe :Bilhassa tavsiye ederim: Yemeklerden önce veya sonra üç çorba kaşığı kadar, ama yemeklerde asla. Sonra Abidin'i SSCB'de dekor ustası olarak yakalarız :Madenciler filminin çekiminde Yutkeviç ile koşturmaktadır :Odessa senin, Leningrad benim, Moskova, Kiev film çevirmekle ugraşmalardadır.Ve Abidin üstünüze afiyet sinemada ustalaşmak üzeredir.1966'da Goal'ünü bu sayede doksana « takıverdi ».Bu belgesel film Türkiye'de Altın Goller adıyla gösterildi :Ve gösterildiği her sinemada alkışlandı.Sinemaya girebilenler tarafından.Yer bulmak çünkü nâ-mümkündü.Anlatılamaz. Akan zaman duran zaman Abidin'i yeniden İstanbul'da yakalar :Eller yukarı !Hangi eller ?Tutan eller.Seven eller.Dayanışmada kenetleşen eller.Gösterilerde yumruklaşan eller.Hangileri?Duyamıyorum :Sesinizi yükseltir misiniz lütfen. Hemen peşinden sıkı militan ve sayısız dergi ve gazete yaratıcısı ve fena halde eleştirmen (tiyatro, sinema, edebiyat ne isterseniz var) bir Abidin çıkar karşımıza, « Sinekli Bakkal »ın tam köşesinde. »Rahatı Kaçan Ağaç »ın tam karşısında »Ağıtlar » duyar « Yer Demir Gök Bakır » bir dünyada. Sonra kendi ülkesinde "ikamete memur" tayin edilir Abidin :Hayatında asla memurluk yapmamış ve bu tür işten köşe buçak kaçmış Abidin'e en büyük haksızlık işte budur:"ikamete memur"!Ve Abidin'in sürgünlükte bunun dışında başka şikayeti de olmamıştır:"Ne var yani halkımı, Anadolu halkını tanıdım.Çok ta iyi oldu" demez mi bir de!Ama lütfen yanlış anlaşılmasın :İkamete memuru filan yok bu işin, yahu basbayağı sürgün adam:O yıllardaki birçok akıllı yazar, şair ve sanatcı gibi...Bilmem anlatabiliyor muyum ? Paris, Cenevre, Korfu, kısa bir süre Atina, İstanbul, Odessa, Leningrad, Moskova, Londra yeniden Paris ve Picasso ile Micassolu günler, ve bunların hepsinden sonra Mecitözü (Ah o güzelim insanoğluinsan Aleviler ah!), Adana (Kemal Göğceli, Orhan Kemal nam yazar, Naci Bey:O da Alevi), canlar ve dostlardan sonra Ankara Mankara:Abidin bu, başkentte en başrolleri oynar gerekirse, maksat trajedileri, dramları ve pespeyalikleri alaya almak değil mi ?:Melih Cevdet Anday, Orhan Veli ve elbette Oktay Rifat'la Ankara'nın göbeğinde ve "gölgelerinin" sıkı markajına rağmen Ankara Palas'ta ve bakanların makanların afra tafrasını umursamadan, yada bir belediye otobüsünde elbette Dada gösterisi düzenleyecetir: Babalara inat!Ve ancak bu şekilde sıkıntıların ve bıkıntıların ağırlığı altında ezilen dramatik hayat dedramatisée edilerek yaşanabilir biçime sokulabilmiştir 1940'ların ikinci yarısındaki bu koskocaman taşra başkentinde :Hayatın ve dünyanın kenarında bir dip not gibi unutulmuş. Sonra yeniden İstanbul:Madem ki örfi idare (hemen kaşlarınızı çatmayın n'olur:Yani sıkıyönetim beeeeee!) kalkmış ve "yollar" açılmıştır:Henüz "hızlandırılmamış" trenle Ankara'dan İstanbul'a bir gecede varıp "iki çayla bir simit veya iki simitle bir çaylı" günlerinize şöyle en içten bir biçimde bonjour çekmek mümkün:Hele yanınızda Tekir Kedi de varsa.Evet Tekir Kedi'nin ilk harfleri büyük, çünkü filmimizin pardon kitabımızın aslî kahramanlarından biridir:O kedi ki, "hürriyete kavuştuğunun" beşinci gününde İstanbul'da yaz tatilindeki Abidin ve Güzin'i ziyarete gelen Nâzım Hikmet'in kuçağına kurulup ölümsüzleşmiştir ve dünya edebiyat tarihine giren kedilerden biri olmuştur.Bunu Güzin Dino benden iyi anlatır.Anlattı netekim.Evet netekim!Nevar?Önce ve sonraki sözcüklerin yazımlarında hata yoktur. Sonra iyi saatte olsunlar Abidin'i ve Güzin'i ve Nâzım'ı ve Münevver'i sıkı takibe alırlar:"Nefes alamaz' duruma gelince yoldaşlar, "Boğaziçi'ne, Kız Kulesi'ne, Marmara'ya ve Setüstü'ne, balıkekmeğe, muhallebiye, kuru fasulya ve pilava doyamadık fakat n'olur ve lütfen kusura bakmayın ama bize müsaade, bize maalesef yol göründü üç vakte kadar" demek zorunda kalırlar: Biri Karadeniz'e vurur ve Karadeniz'de "vurulmaz": Mustafa Suphi ve yoldaşlarına selamını eksik etmez Nâzım.Yanında genç bir Refik Erduran vardır.Ve dalgalar dalga geçemezler. Sadece selama dururlar.Erduran filan değil kardeşlerim ER-DURMAZ bu adam.Bilmem anımsatmalı mı:Refik o sırada çünkü askerdir yaaa.Anlatılmaz bir cesaret.Netekim (evet evet netekim) hemen sonra Kore'ye bile gidecektir :Askerlik bu :Kader deyip geçme !Çevirmendir kendisi çünkü askeriye cihetinde. Öbürü, yani Abidin nam adem, pasaport alır.Evet inanmayacaksınız ama bu iş için iki yıl ugraşır Abidin ve Roma'ya pasaportuyla uçar:Vınnn.Sonra Parisli ve Marisli günler başlar :Asla bitmemecesine.Gider Abidin bir daha dönmemecesine neredeyse...Elbette gelecektir yeniden İstanbul'a, Ankara'ya ve Adana'ya...Ve yüzünü yeniden Bogaziçi'ne sürecektir. Bilirsiniz Boğaziçi'ninin kuşlarını, balıklarını ve bütün taşlarını bile tanır Abidin. Kandilli'de Ostrorog Yalısı'nın müşterilerindendir.Yogurduna bayılır ülkesinin.Çiçek Pasajı'nda rakı içmeden olur mu be Hıristos, be Yorgo?Bir de Yaşar Kemal'le yenilen kebablarına bayılır Abidin.Acılı tarafından ve bu iş asla "Yaşar'sız olmaz".Abidin'e "Peder" diye hitap eden tek insandır Yaşar Kemal.Ve Abidin bu işe "bozulmaz".Fakat "Yaşar'ın" Güzin'e "anne" diye hitap etmesine kırmız kart çıkarır.Ne de olsa gençliğinde kalecilik yapmış adam.Esbâbımûcibesi sual edilmez.Abidin şimdi Aşiyan sırtlarından seyirlerdedir: Eh ressamın da başka istediği yoktur hani:Ülkesini ve ülkesinin insanlarını seyreylemek.BUNDAN İYİSİ KARDEŞLERİM CAN SAĞLIĞI.O DA BİZE YETER:DÜNYALAR KADAR.İyi saate olsunlara, "gölgelere", "sivillere" nanik. TAMAM MI!ABİDİN DİNO ÇÜNKÜ ÜLKESİNDE ARTIK.
  7. 'Kapatma Erdoğan'ın Suçu' Avrupa Parlamentosu'nun Yeşil Grup Başkanı Daniel Cohn-Bendit: Erdoğan bedel ödüyor. Avrupa Parlamentosu'nun Yeşil Grup Başkanı Daniel Cohn-Bendit, parti kapatılmasına yönelik açılan davanın 'Erdoğan'ın suçu' olduğunu söyledi ve "Erdoğan, reformlara devam etseydi başına bunlar gelmezdi" dedi. AB reformları konusunda AKP hükümetinin 2 yıldan beri 'ayak sürüdüğünü' belirten 'Kızıl Dany' lakaplı AP milletvekili, "Erdoğan'ın ve AKP'nin hatası, şimdiye kadar çoktan yapılması gerekenleri yapmamış olmasıdır" dedi. Avrupa Parlamentosu'nda dün basın toplantısı düzenleyen Cohn-Bendit, şimdiye kadar Türkiye'de siyasi parti kapatılmasına yönelik Avrupa normlarının Anayasal bir çizgiye ulaştırılmış olması gerektiğini söyleyerek, "Reformlar konusunda frene basıldı. 301 hálá değişmedi. İfade özgürlüğü konusunda adım atılmadı. AKP bütün bunları sürüncemede bıraktı. Ve şimdi de kendi hatasının cezasını ödüyor" diye konuştu. Cohn-Bendit, parti kapatılmasının da bir çözüm olmadığını belirtti, "AKP kapanır, BKP kurulur. Yüzde 47 ile kapanan AKP yerine kurulacak olan BKP oylarını yüzde 55-60'lara çıkarır" dedi.
  8. İşte AKP'nin Savunma Metni................. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, partisinin dünkü grup toplantısında Başbakan Erdoğan'ın konuşmasının sonuna doğru AKP'nin kapatılma davasında Anayasa Mahkemesi'ne vereceği savunma metnini zarfından çıkarıp okumaya başladı. Henüz kimsenin görmediği metni Hürriyet görüntülemeyi başardı. "Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na" diyerek başlayan yazının konu bölümünde "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 14.3.2008 günkü iddianamesine karşı cevaplarımız" yer alıyor. Yazının başlığı ise "Genel olarak iddianamenin yaklaşım yanlışlıkları" olurken, birinci sayfasında şu değerlendirmeler bulunuyor: ÖZENSİZ "İddianame baştan sona okunduğunda ilk göze çarpan husus çok özensiz ve düzensiz bir şekilde kaleme alınmış olmasıdır. Gerçekten yüzde 70'i Cumhuriyet Gazetesi esas alınarak, kalan bölümleri de yine değişik gazete küpürlerine dayanılarak hazırlanmıştır. Yapılan tekzipler, açılan davalar, mahkeme kararları hiç dikkate alınmadan, televizyon programlarında yapılan tartışmaların CD'lerine doğrudan bakma zahmetine katlanmadan günlük bir gazetede çoğu kez çarpıtılarak verilmiş haberlerin ve köşe yazarlarının kasıtlı yazılarını "makaslama" ve "cımbızlama" yöntemleriyle delil hanesine koyup, "klasörleri dolduran deliller" görüntüsünü vererek iddianame kaleme alınmıştır." AKP'nin savunma metnini, partinin önemli isimlerinden ve hukukçu kimlikleriyle öne çıkan Cemil Çiçek, Bülent Arınç, Burhan Kuzu, Ahmet İyimaya, Dengir Mir Mehmet Fırat ve Sadullah Ergin hazırladı.
  9. Yapı Kredi Sigorta isimli kuruluşun sponsorluğunda düzenlenen ''Yapı Kredi Sigorta Afife Tiyatro Ödülleri 2008'' isimli ödül töreninde Genco Erkal'ın Sivas 93 oyununa "ödüle layık olmayan ama idare eder" anlamındaki "mansiyon" ödülünün verilmek istenmesi krize neden oldu. Fazıl Say da tepki gösterip adaylıktan çekildi. Dostlar Tiyatrosu ödülü reddetti Afife Tiyatro Ödülleri tarafından verilen özel ödüller arasında yer alan Mansiyon ödülüne layık görülen Dostlar Tiyatrosu ödülü reddetti. "Sivas '93" oyunu nedeniyle ödüle değer görülen Dostlar Tiyatrosu dün yaptığı açıklamayla bu ödülü almayacaklarını bildirdi. Açıklamasında 'mansiyon' sözcüğünün sözlükte "Bir yarışmada konulan ödüle yeterli nitelikte görülmemekle birlikte, anılmaya değer bulunan yapıta verilen derece" olarak tanımlandığına yer veren Dostlar Tiyatrosu, "oyunlarıyla ilgili böyle bir değerlendirmeyi kabullenmenin, yaptıkları işe ve Sivas'ta yitirdiğimiz insanların anısına saygısızlık olduğu" gerekçesiyle ödülü almamaya karar verdiklerini açıkladı. Dostlar Tiyatrosu, açıklamasında, 3 ay içinde 74 kez oynanarak 36 bin 850 kişiye ulaşan "Sivas '93" ile "En İyi Sahne Müziği" dalında aday olan Fazıl Say'ın da toplulukla tam bir görüş birliği içinde adaylıktan çekildiğini bildirdi. Ödül töreninde Fazıl Say'ın aday olarak ismi açıklanırken Mansiyon ödülünün programda yer almasına rağmen anons edilmemesi dikkat çekti. Genco Erkal "Biz bunu kabul etmiyoruz" Tiyatro sanatçısı Genco Erkal, Afife Jale Tiyatro Ödülleri'nde "Sivas 93" adlı oyunuyla değer bulunduğu mansiyon ödülünü reddetmesiyle ilgili olarak, "Böyle bir yapıta mansiyon ödülü verilmesi hoş bir şey değil. Bunu yakışıksız buluyorum. Biz bunu kabul etmiyoruz" dedi. Erkal, "Sivas 93" adlı oyunu sahnelemek için geldiği Eskişehir'de, AA muhabirinin Afife Jale Tiyatro Ödülleri ile ilgili sorularını yanıtladı. Mansiyon kelimesinin pek bilinmediğini, bu nedenle mansiyon ödülü denince çok önemli bir şeymiş gibi kabul edildiğini ifade eden Erkal, Türkçe sözlükten mansiyon kelimesinin anlamını okudu. Söz konusu tanımlamanın aşağılayıcı olduğunu ifade eden Erkal, şöyle konuştu: "Oyunun böyle bir ödüle layık olduğunu düşünmüyoruz. Zaten biz kimseden ödül de istemedik. Gereken ödülü seyircinin ilgisiyle aldığımızı düşünüyoruz. Oyunu 3 ay içinde ortalama 500 kişiye 76 kez oynadık. Oyunumuz seyirci sıkıntısı çekilen bir dönemde çok çarpıcı bir sonuç elde etti. Böyle bir yapıta mansiyon ödülü verilmesi hoş bir şey değil. Bunu yakışıksız buluyorum. Biz bunu kabul etmiyoruz. Böyle bir ödülü kabul etsek yaptığımız işe saygımız olmaz diye düşünüyoruz. Sivas'ta yitirdiğimiz, bu oyunda andığımız kişilerin anısına da saygısızlık olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle ödülü kabul etmedik." Erkal, mansiyon ödülünün ilk kez geçen yıl verildiğini belirterek, mansiyon ödülünün amatör bir tiyatro topluluğu olan Aslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğuna verildiğini anımsattı. Erkal: "Bu gibi olaylar ödüle prestij kaybettirir" Tiyatroya 39 yıldır emek veren Dostlar Tiyatrosunun amatör tiyatro seviyesinde düşünülmesinin kendilerine çok ters geldiğini ifade eden Genco Erkal, şöyle devam etti: "Amatör tiyatroları özendirmek amacıyla konulan ödüllerden birine layık görülmek bize çok ters geldi. Ayrıca ödül gecesi yaşananları da saygısızlık olarak niteliyorum. Siz bir ödül verdiniz bu ödül kabul edilmedi. Bu ödülün kabul edilmediğini açıklamanız lazım. Fazıl Say en iyi müzik dalında aday oldu. Fakat protesto etti, katılmadı. Siz sanki böyle protestolar yapılmamış ya da bu ödüller reddedilmemiş gibi bir ödülün prestijini kurtaramazsınız. Bence bu gibi olaylar ödüle prestij kaybettirir. Başlangıçta çok iyi niyetlerle kurulmuş, çok başarılı seçici kurullardan oluşmuş bir tiyatro ödülü maalesef son yıllarda değerinden çok şey kaybetti." Erkal, son yıllarda pek çok kişinin ödülü reddediğini ya da (aday değilim) diyerek çekildiğini ifade ederek, şunları bildirdi: "Bu da ödülün eski önemini korumadığını gösteriyor. Biraz daha titiz davranmak gerektiğine inanıyorum. Bu gidişle bu ödülün ömrü de çok uzun sürmez diye düşünüyorum. Böyle bir oyunu oynamaya cesaret ettiğimiz için ödül veriliyor. Bu çok tuhaf. Bir sanat ödülünün cesaretten dolayı veriliyor olması da kabul edilebilir durum değil. Bu ödülün artık yıllar geçtikçe belli bir tiyatro ailesinin fertleri ve o çevreye yakın bir zümrenin içinde karar verilen, artık eski önemi olmayan bir ödül olduğunu düşünüyorum." Fazıl Say'dan sert tepki Fazıl Say, kendisinin de müziklerine imza attığı "Sivas 93" isimli yapıtın, son yıllarda gördüğü en çarpıcı ve duyarlı tiyatro eserlerinden olduğunu kaydetti. Genco Erkal'ı, Madımak faciasını bir belgesel tiyatro biçimine," olağanüstü duyarlı ve gerçekçi bir dille" aktardığı için kutladığını ifade eden Say, "Genco Erkal ve Dostlar Tiyatrosu'nun, Afife Jale Ödülleri'nde mansiyon kazandığını duyduğumuzda bu hepimizin tuhafına gitmişti. Onların son karar olarak, bu ödülü almayı reddetmesi ve bunu sert dille yazılmış bir basın bildirisiyle sunması çok doğru oldu" dedi. Fazıl Say: "Gölge düşmüştür" Mansiyonun daha çok genç sanatçıları teşvik amacını taşıyan, farklı manada bir ödül olduğunu vurgulayan Say, şunları söyledi: "Ben, Dostlar Tiyatrosu bir yandan böyle bir protesto sürecinde iken 'En İyi Müzik' dalında aday olarak kalmayı doğru bulmadım ve bu adaylığımı geri çektim. Çünkü, bu protestoyu tamamen haklı buluyorum. Ayrıca bu ekibin de bir bireyiyim ve tamamen aynı fikirdeyim. Biz açıklamamızı yapmamıza rağmen, Afife Jale Ödülleri gecesinde yarışanlar arasında adımın geçmesini vahim buldum. Kanımca bu yılki Afife Jale Ödülleri'ne prestij olarak gölge düşmüştür. Bu tür bir taşra zihniyeti ile ne sanatsal ne de toplumsal duyarlılığa varılamaz."
  10. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ortasında, bu ülkenin halkının oylarıyla seçilmiş bir milletvekili, birilerinin hoşuna gitmeyen şeyleri savunduğu için, 15-20 kişilik bir grup tarafından linç edilmeye çalışılıyor. 2008 yılında oluyor bu. Bilmelisiniz ki; bu ülkede milyonlarca Kamer Genç var. Linç etmekle bitmez. Nisan 2008. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir milletvekili meclis kürsünden "Tayyip gelsin karşımda o konuşsun. Ben ona dersini veririm." dediği için saldırıya uğruyor. Önce hakaretler sıralanıyor: "********, Başbakana hesap sormak sana mı düştü?" Sonra hırsını alamıyor AKP'liler. Tekmeler, tokatlar havada uçuşuyor. Başbakanlarına hesap sormak isteyen bir milletvekilini öldüresiye dövmeye çalışıyor 15-20 kişilik bir grup. Ertesi gün Kamer Genç açıklama yapıyor: "Beni linç edeceklerdi." Ardından ekliyor: "Başbakan olayı kınasın. Bu olayın arkasında değilse, bu olayı kınasın." Başbakan da yanıt veriyor: "Bizim milletvekillerimiz şiddet uygulamaz. Kamer Genç isimli şahsın her hareketi şiddettir." Aleni destek yani. Bu da "linç etme özgürlüğü" oluyor sanırsak. AKP'ye "özgürlükçü" diyenler, "demokrat" diyenler suskun. Biz yıllardır söylüyoruz: AKP demokrat falan değildir. Bu ülkede muhalefet demokrasiyi savunmaktan vazgeçip başka yollar aradığı için AKP, demokrat gibi gözükmekte. AKP'nin demokrasisi ancak bir "linç demokrasisi" olabilir. Bakın AKP hükümeti dönemine. Google'a "linç" yazın. Farklı düşünene tahammül olmayan bir ülke yaratılmak istendiğini kanıtlamak için hepinizi mi linç etmeliler? Biz bu ülkenin gerçek demokratları olarak, böyle bir demokrasi anlayışını kabul etmiyoruz. Üstelik ortada bir anlık sinirle gerçekleşen bir olay da yok. Ertesi gün soruyorlar başbakana. Yanıtı net: "Bizim milletvekillerimiz şiddet uygulamaz." Yani televizyonlarda izlediğimiz tekmeleri, tokatları, yumrukları meşru sayıyor. Bunun adı da olsa olsa "linç etme özgürlüğü" olur heralde. AKP özgürlükçü ne de olsa. Kamer Genç'in siyasi düşüncelerine katılabilirsiniz, katılmayabilirsiniz de. Üslubunu sevebilirsiniz, sevmeyebilirsiniz de. Ama bugün Kamer Genç olma günüdür. Bugün, mecliste Kamer Genç'in can güvenliğini savunma günüdür. Bugün Kamer Genç'in fikir özgürlüğünü savunma günüdür. Biliyoruz ki; bu ülkede milyonlarca Kamer Genç var. Linç etmekle bitmez.
  11. Önce kebapçı yaptılar. Sonra çiçekçi yapalım dediler. "Yahu ne anlatıyorsunuz? Dinleyin bir dakika." deyince şimdi de "Kütüphane yapalım o zaman" diye ortaya çıktı birileri. Evet. Madımak Oteli'nden bahsediyorum. Şimdi de "kütüphane" yapılması öneriliyormuş. "Madımak'ın müze yapılmasını isteyen marjinal kesimlerin susturulması için" kütüphane yapılmalıymış Madımak. Basından okuduk bunu. Şimdi oturup bir düşünelim. Ben bu "marjinal" lafına takıldım. 35 insanın yakıldığı bir otelin müze yapılmasını savunmak marjinal bir davranış biçimi, savununanlar da marjinal kesimler oluyor demek ki. İşte ülkenin bulunduğu durum. Yıl 1993: Türkiye'nin Sivas şehri. Cuma namazının ardından toplanan binlerce kişilik güruh "Kahrolsun laiklik" diyerek sağa sola saldırıyor. Ardından Pir Sultan heykelleri, Atatürk heykelleri hedef oluyor. Sonrası malum. Madımak Oteli'nde 35 aydın can veriyor. Yıl 2008: "Bu katliamın yaşandığı otel 'sevgi ve kardeşlik' müzesi olsun" diyenler marjinal ilan ediliyor. Bu katliamı anmaya kalkanlar; "Olayı kaşımaya çalışan iç ve dış mihraklar" ilan ediliyor. AKP hükümetinin bırakın Madımak Oteli'nin müze yapılmasını, Sivas'ın anılmasına bile tahammülü yok. Hatta ve hatta bir piyanistin Sivas Katliamı ile ilgili sanat eserine bile tahammülü yok AKP'nin. Yeniden gidelim 1993'e. Yıl 1993: Bu kez, yer Almanya. Solingen şehrinde ırkçılık damarlarına işlemiş dört Alman faşisti, Türklerin yaşadığı bir evi ateşe veriyor. 5 Türk yaşamını kaybediyor. Yıl 2008: Solingen'de yakılıp 5 Türk'ün hayatını kaybettiği o ev çiçekçi değil şuanda. Almanlar o evi alıp "Ya Türkler siz burada öldünüz. Fazla kaşımayın bu olayı. Gelin biz burayı kütüphane yapalım." da dememişler. Almanların ülkesinde, Almanlar tarafından 5 Türk'ün katledildiği o ev, şimdi müze. Alman hükümeti o evi satın almış. Hayatını kaybedenler için bahçesine 5 tane ceviz ağacı dikilmiş. Ayrıca nazilerin gamalı haçının parçalandığı bir heykel yapılmış o eve. Herhangi bir dernek yapmamış bunu. Türkler de yapmamış. Alman hükümeti yapmış. Karşı çıkmak bir kenara. Görüldüğü üzere; 1993 yılında gerçekleşen iki katliam. İkisinde de Türkler katlediliyor. Birinde Türkler Almanya'da katlediliyor. 15 yıl sonrasında Türklerin katledildiği o ev, katleden Almanlar tarafından müze yapılmış. Ne ilginç? Kimse çıkıp "Solingen'imize müze yapamazsınız. Solingenliler olarak bu olayla anılmak istemiyoruz. Unutun bu olayları. 5 tane Türk öldüyse ne olmuş?" dememiş. Yoksa ilginç değil mi? Ama 15 yıl sonra 35 Türk'ün katledildiği otelin de müze yapılmasını isteyenler, Türkiye'de "marjinal" ilan ediliyor. Çok ilginç bir şey istemiş gibi bakılıyor yüzlerine. "Olayları kaşımaya çalışan" iç ve dış mihraklar oluyorlar. Ey sen politika. Ne garip bir şeysin ki; senin sayende bir katliamın unutulmamasını, yeniden yaşanmamasını isteyenler "marjinal" ilan edilebiliyor. "Katliam unutulsun. Olmamış gibi davranılsın." diyenler gayet normaller, "Hayır. Katliamların tekrar olmaması için, hatırlanması gerekir. Bu kötü olaylardan ders alınması gerekir." diyenler marjinal oluyor. Nedir mesele? "Kahrolsun laiklik" diye bağıranlar, 35 aydını yakanlar lanetlenmek mi istenmiyor? "Unutun bu olayı. Kaşımayın." demenin amacı bu mudur? "Hayır! Biz de lanetliyoruz elbette ki o olayı." diyorsanız; neyi hatırlamak istemiyorsunuz? Madımak'a yapılacak bir kardeşlik müzesi sizi niye rahatsız ediyor? Ben anlamıyorum, nasıl karışıklık yaratıyor bu müze Sivas'ta? Ne gibi bir karışıklık? Alevilerin acısının anısına dikilen bir heykel, yapılan bir müze kimi nasıl rahatsız eder? Türklerin acısına dikilen anıttan bırakın rahatsız olmayı, acıyı sahiplenip kendi elleriyle Solingen'deki evi müze yapan Almanlar'ın kafası mı çalışmıyor, yoksa Türkler tarafından asimile mi edilmişler? Bu ülkede bir inanç grubunun, bir etnik kimliğin kendi acısını anması; diğerlerini rahatsız ettiği sürece birlik ve beraberlik denen şey bu ülkenin yanından geçmez. Bırakın rahatsız etmeyi, Sunniler Alevilerin, Aleviler de Sunnilerin acısını kendi acısı gibi görmeli. Türkler Kürtlerin, Kürtler de Türklerin. Ancak bu şekilde bu ülkede birlik beraberlik olur. Yoksa farklı hesaplarla, "konuşulmak istemeyen konuların halının altına iteklenmesiyle" birlik beraberlik falan kurulmaz. Geçiniz bu nameleri. Diyorlar ki; "Biz Alevi açılımı yaptık. Aleviler gelmedi." Oldu. Başka bir arzunuz? Siz daha Alevilerin gündüz gözüne yakıldığı bir katliamın bırakın acısını paylaşmayı, bunun anılmasından bile rahatsızlık duyun; Aleviler de "Hadi gelin bakalım." deyince peşinize düşsünler. Diğer istekleri de peçeteye yazalım mümkünse.
  12. Sevgili MELKOR çokk çokk üzüldüm benim rahatsıslıgımda beyin damaylarımda ve bizim gibi rahatsıslıga sahip olanlar beyin kanaması geçirme riskini fazlası ile taşıyorus..Geride kalanlara sabır versin Aman sen iyi olda fabyika yapılır Kendine iyi davran damamı
  13. ÇOCUKLARIMA Diyelim ıslık çalacaksın ıslık Sen ıslık çalınca Ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes Kimse çalmamalı senin gibi güzel Örnegin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın Senden önce kimse saymamış olmalı Senin saydığın gibi doğru ve güzel Hem dalgaları hem saymasını severek De ki sinek avlıyorsun sinek En usta sinek avcısı olmalısın Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta Örgüt yoksa seninle başlamalı Diyelim zindana düştün bir ip al Görmediğin yıldızları diz ipe bir bir Sonra yıldızlardan kolyeyi Düşlemindeki sevgilinin boynuna geçir Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun Düşün düşünebildiğince üç boyutlu Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya Sanki senden önce düşünen hiç olmamış Dalga mı geçiyor düşler mi kuruyorsun Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum Düşlerini som somut görüp şaşsınlar Böyle dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz De ki bütün işe yarayanlar İşe yaramaz sanılanlardan çıkar Aziz Nesin TÜM ÇOCUKLARIN SAVAŞSIZ,SAGLIKLI VE ÖZGÜR BİR YAŞAMDA OLABİLMELERİ ADINA.............. 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMINI KUTLARIM...
  14. Bir avuç gözü kara 'deli gönül'ün, varlarını yoklarını ortaya koyup, inandıklarını dile getirip düşündüklerini söyledikleri, AKP'ye sert muhalefet yapılan, ama karşıt görüşlere de yer veren, birbirinden donanımlı ve yetenekli insanların, beş aydır maaş almadan, özveriyle çalıştıkları bir televizyon kanalı. Bir özelliği var: Çok seyrediliyor. Vay sen misin etine buduna bakmadan AKP'ye kafa tutmaya kalkan dendi ve AKP İktidarı, küçücük Kanaltürk'ü 'bitirme' planında önce Maliye'yi kullandı. Onlarca müfettiş bir yıldır ablukaya aldı kanalı. Yetmedi, reklam verenlere tek tek telefon açtırıldı, gözdağı verdirildi. Derken RTÜK sopası devreye girdi, dünya medya tarihine geçecekcezalar kesildi. Son darbeyi, üç gün boyunca reklam yasağıyla indirdiler. Neymiş efendim? Yolsuzluk ve Yoksulluk programında bir tekzip 20 saniye sonra döndürülmüş. Ama döndürülmüş, hem de gecikmeden dolayı özür dilenerek bir kez daha döndürülmüş. Hiçbir biçimde cezayı hak etmiyor Kanaltürk. Hele 20 saniyelik bir gecikmeye, üç günlük reklam kesintisi, insafsız bir infaz! İnfazcı niçin RTÜK? Çünkü Tuncay Molloveisoğlu, ki bence Uğur Mumcu'dan sonra Türkiye'nin en iyi araştırmacı gazetecisidir, Yolsuzluk ve Yoksulluk programında Almanya'daki Deniz Feneri Derneği ve Kanal 7'ye yapılan baskınla tutuklanan yöneticilerini gündeme getirdi. Alman polisi,Deniz Feneri'nin 'yoksullara yardım' diye topladığı 14 milyon euro'nun kayıp olduğunu ve bu paradan 7 milyon euro'nun Kanal 7'nin Almanya şubesi Euro 7'ye aktarıldığını tespit etmişti! Ama Tuncay Mollaveisoğlu araştırmayı derinleştirince: RTÜK başkanı Zahit Akman'ın Kanal 7'nin kurucuları arasında olup, bu görevinden ancak RTÜK üyesi seçildikten sonra 30 Eylül 2005'te ayrıldığıve... Kanal 7 hisselerini Alman polisi tarafından tutuklanan Deniz Feneri Derneği Başkanı Mehmet Gürhan'a devrettiği, iddiasına da ulaştı. Hem de belgeleriyle! Belgelerle destekli bu iddia, CHP'li Milletvekili Emin Koç tarafından meclis gündemine taşındı ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın önünde soru önergesi olarak duruyor. Zahid Akman'ın RTÜK'ü, işte başkanına yönelik bu yolsuzluk iddiası yüzünden infaz ediyor, Kanaltürk'ü. Ve iddianın ucu kimbilir kimlere dayanıyor ki kaybolan 14 milyon euro'luk 'yoksul yardım' larında, AKP İktidarı da Kanaltürk batınca rahat bir soluk alacak... mı dersiniz ? Fos büyüklük var, pos büyüklük var. AKP'ninki fos büyüklük. Yoksa bu kadar korkar mıydı, küçücük Kanaltürk'ün posundan? LÜTFEN BUNU BIR KAMPANYA HALINE GETIRELIM BU PSIKOLOJIK SAVASI .............. iKTIDARA KARŞI BİZ KAZANALIM... Cumhuriyet
  15. mandibula(26), AZAT(22), CEDi(21), mistik_ht(21), illustrasyonist(33), maNEWra(25).............Hepinize nice nice yıllar........
  16. 7 üye bugün doğum gününü kutluyor! bencil(59), dynela(27), sayman22(37), güneykafkasya(26), New-life(22), HeAwY_MeTaL_(18), sipil dağı(36) ...Oh oh ne güsel ne çok pasta yiyecegis hepinize nice nice yıllar diliyoyum
  17. Bunu verebildiysem sevinirim sevgili DİPNOT........ama bildigin gibi ben böyleyim degişmemde!!!!hayata verebilecegin ne varsa paylaşabilme coşkusunu tadan biriyim ve geneldede öyle bakıyorum.....evet iyiki varız......................
  18. Olurmu DENİZ KIZI üzülüyüm...nasıl olsa hiç tükenmeyen bir çiçek bahçesine sahibim neden sana vermiyim ...... senin olsun yeterki kıyılma resim basabilse idim hoş bir buket seninle olurdu ......Sağolasın......
  19. Sevgili DENİZ KIZI......benim yüregimdeki minicik papatyalar,siyah güller ve laleley okadar sık açıyoki herkeze yetiyo...Neden sana olmasın tüm içtenligimle sana sunsam ama bu moy menekşe.....Samimiyetinle kal........................
  20. Teşekkürler aldıgım güne dek sende emanetim olsun
  21. Yüzünü Asma Kırıldığımı zannedip Yüzünü asma Ben ağaçlara kırılırım, Yeşermediklerinde Tepeden baktığımda şehre Sessiz oluşuna kırılırım Sen yüzünü asma İste yıldızları söküp getireyim Deniz ortasından mercanları İste doğayı sereyim önüne Çiçekleri rengârenk Ben sana kırılamam Yeter ki sen yüzünü asma 04.03.2006 Dudaklarından çıkan bir isteği Asla geri çeviremem ben Sen yeter ki iste ERTUĞRUL BAYAM
  22. Beni Sevmeni Hiç Beklemedim ki Ben ne zaman senin olmak istesem Avucumdadır sensizliğin boşlukları Ve ne zaman umut etsem sevmeni beni Hep ağladığım geceler gelir aklıma Anlarım Yalan dünyada bu kadar olur aşk Oysa İçimde kopan bir fırtınasın sen Ve yağmurlarında hüzündür bakışlarım Ben yalnızlığımın başucunda uykusuz Sen yalan bir dünyada bensizliğe mahkumsun Zaten böyle bir dünyada Seninle gerçek aşkı yaşayamazdım ki ben Sen yalan, Dünya yalan Bana kalan sadece sensizlik işte Hadi gül desem acılarıma Yüzünde ki tebessümün ansızın gider Al beni desem koynuna Kapanır kolların vücuduma Bir şey var biliyorum bana gelmemen için Bir şey Adımı duyduğunda Gördüğünde beni Seni benden uzaklaştıran Ama nedenini hiç merak etmedim Ve etmeyeceğim Ben sadece seni sevdim Beni sevmeni hiç beklemedim ki 23,07,2006 Seni sevmek Hayatı sevmekti Sen beni sevmesen de Sensizlik ölmek değildi Çünkü ölmek Sensizliğin değil Allah’ın emriydi Ertuğrul Bayam
  23. Sadece Seni Sevmek İstiyorum Sen ağlayarak Gözlerini açtığında dünyaya Bilemezdin bir gün Beni böyle seveceğini. Ellerimde o küçük ellerini gezdirip Sahil boyu yürürken geleceğimize Hiç konuşmadan yüzüme bakıp Bizli hayaller kuracağını İnan bilemezdin.. Ve ben Nice geceler Dudaklarımda hiç dinmeyen dualarla Hep seni istedim rabbimden Kapandığım secdede Gözyaşlarıydın sen. Bir gün gelip Bir ömür yanımda kalacağını Hep umut ederdim Bilemezdim.. Ne zaman sensiz gitsem üsküdara Hiç durmadan ağlıyor bebekler Martılar küskün Deniz hırçın bana. Ve içimde buruk bir hüzün Dönerim yalnızlığıma. 17,09,2006 Doğmak,ölmektir sadece Ben sadece Bu iki süreç arasında Sadece seni sevmek istiyorum.. İyi ki doğdun İyi ki yanımdasın.. ERTUĞRUL BAYAM'IN EN SON ŞİİRİ
  24. Mutlu musun Bensiz? Seni her görmek isteyişimde Hep kırdın umutlarımı Kendini başka aşklara sakladın Oysa ben seni her özlediğimde Bir sahilde bulurdum gözyaşlarımı Şimdi nerdesin? O küçük ellerin Gülüşlerin kimin? Söyle Mutlu musun bensiz? 31.07.2006 Kayıp gittin avuçlarımdan Hiç bakamadım gözlerine Seni unutmak için? Söyle canım Kaç gönülde daha gezmeliyim Ertuğrul Bayam
  25. Yıldızları Gözlerine Hapseden Yar Seviyorum seni Yıldızları gözlerine hapseden yar Denizlerden, yosunlardan almışsın Gözlerinin rengini Seviyorum seni Baharları gözlerinde saklayan yar Fidan olup yağmurlarda açan Gönlüme umut tohumları eken Seviyorum seni Beni özgürlüğe kaçıran yar 09,07,2006 Her şey bir kıvılcımla başladı Şimdi içimde ki bu deli yangını Söndür söndürebilirsen Ertuğrul Bayam

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.