Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

restpektif

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

restpektif tarafından postalanan herşey

  1. Belki de soylediginiz gibi, uzun yazmamdan kaynaklaniyor olsa gerek, bir turlu degindigim asil konuya giremedik. Hatali gordugum bir yaklasima ozellikle iki yonden itiraz ettim ama konunun da cetrefilli olusu bizi her seferinde farkli noktalara goturdu. Varligin kaynagina, ahlaki ilkelere, insani yasam kosullarina, insan haklarina vs donuk dusunsel acilimlar hayallerin pesinden gitmek degildir. Onceki yazimda da vurguladigim gibi; "gercek arayisi" bilimden cok felsefenin konusudur. Bilimsel gercekler cok daha farkli sekillerde ele alinabilir belki. Ama sonucta bu ikisi birbirinden tamamen bagimsiz degildir ve olmamalilidir da. Cocuklarin surekli cehennemle korkutulmalari sadece bilim insanlarinin karsi ciktigi bir olay degildir ama ayni zamanda dinlerin de tasvip etmedigini bilmemiz gerekiyor. Soylediginize katiliyorum; elbette bu sekildeki bir davranis bilimsel mudahaleyi gerektirir. Tipki bilimsel deney kiliflari altinda temel insani ahlak kriterlerini (felsefenin alani) cigneyen, sozgelimi geri birakilmis ulkelerdeki insanlari bilimsel arastirmalarina kobay olarak kullanan kisilere mudahale edilmesi gerektigi gibi. Yani bu durumda elimizdeki mevcut evrensel degerlerdeki kriterlere basvurarak bunlara uymayan (din, ideoloji vs ne olursa olsun) her davranisa mutlak surette mudahil olunmalidir. Bu baglamda mevcut dini uygulamalarin (insani kriterlere uymayan ve insan haklarina aykiri uygulamalarin) siddetle elestirilmesi taraftariyim ben de. Ancak elestiriler yine birtakim ideolojik cercevelerin icinden degil, evrensel degerler icinden gelmeli. Ornegin, ulkemizde yapildigi gibi, bazi dini kiyafetleri "cagdisi" olarak gormek olaya ideolojik cerceveden bakildiginin guzel bir ornegi. Ote yandan, sizin orneginizdeki gibi, cocuklarin cehennemle korkutularak buyumesinin kisilikleri uzerinde kalici hasarlar biraktigini dile getirip buna karsi cikmak ise evrensel degerler icinden gelen yaklasima bir ornektir. Ki bunun bilimsel dayanaklari vardir. Bilimsel dayanaklar oldugu taktirde, din cocuklara oyle anlatin diyorsa, o zaman dinin o yanlisligi da tum ciplakligiyla ortaya konmalidir, insanlar uyarilip egitilmelidir. Bosluklar deyip nerelere uzandik... Bu konuyu cok fazla uzatmak istemiyorum. Kisaca "her dinin ilkel sartlarda ortaya cikmadigini, insanlarin sadece anlam veremedikleri tabiat olaylarinin etkisiyle inanmaya yonelMediklerini, yaratici inancinin tipki inancsizlik kadar mantiksal nedenlere dayandigini, bilimin ilerlemesiyle birlikte her doldugunu sandigimiz boslugun daha da kompleks bir hal aldigini ve yeni bosluklara kapi araladigini, dinlere ve ilahiyatci felsefeye yonelik boylesi bir yaklasimin cok iddiali oldugunu, bilimsel temellerden yoksun olup ideolojik bir temeli bulundugunu" belirtmeye calistim. Yeni konularda diger yaklasim hatalarina deginmeye devam edecegim. Duzeyli bir tartisma ortaminin nihayet olusturulmasinda en buyuk katkisi olan TARAFSIZ arkadasima da tesekkur ediyorum. selam ile..
  2. restpektif şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Nutuk'ta da adı geçen Celalettin Arif Bey 1920'de Ereğli'de sahip olduğu kömür madeni işletme imtiyazını İtalyanlara satıyor; Atatürk'ün yönettiği oturumda Meclis bu imtiyaz satışını normal ticari muamele sayarak onaylıyor! Amerikan Chester Şirketi'ne imtiyaz veriyor! Buna göre Chester şirketi, Musul istikametinde yapacağı demiryolunun etrafında 40 km genişliğindeki bir şeritte, petrol dahil her türlü yeraltı zenginliklerini arama ve işletme imtiyazına sahip oluyor. 1924 yılında yabancıların Türkiye'de belediye sınırları içinde emlak satın almalarını sınırlayan yasal engelleri kaldırıyor!.. Yabancı sermaye 1930'larda montaj sanayii kurması için Ford'la anlaşma imzalanıyor. Yabancılarla ortak şirketler kuruluyor, bu şirketlere Atatürk'ün yakın arkadaşları ve onun atadığı 30 kadar milletvekili ortak oluyor. Yabancı sermayenin, özellikle Amerikan sermayesinin katılımıyla Merkez Bankası kurulmasına karar veriliyor! Atatürk'ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey, Amerika'nın "mali yardım için Türkiye'nin endişesiz başvurabileceği bir ülke" olduğunu söylüyor. Amerikan Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Klein Ankara'ya geliyor, Atatürk ona "tercihen Amerikan sermayesini arzu ettiğini" söylüyor. 1930 krizi atlatıldıktan sonra yeniden yabancı sermaye girişi başlıyor, 1934-1938 arasında 32 yabancı şirket daha Türkiye'ye geliyor. 1926-1933 döneminde yabancı sermaye Türkiye'de 39 milyon lira yatırım yapıyor, dışarıya yaptığı transfer ise 70 milyona yaklaşıyor! Almanya ile dış ticaretimizde "tarihte görülmedik" bir bağımlılık oluşuyor, bunu dengelemek için Atatürk İngiltere ile o zamana kadarki en büyük dış borç anlaşmasını imzalıyor; 100 milyon lira! Atatürk, borç bulmak için Şükrü Saracoğlu'nu Amerika'ya gönderiyor! Atatürk Meclis'te yaptığı konuşmada dış borç bulmayı ülkenin mali itibarı olarak niteliyor!.. Taha Akyol Taha Akyol'un "Ataturk, Efsane ve Gercek" yazisini okumanizi oneririm.
  3. Bosluklarin bilim tarafindan doldurulup, bu sekilde dini inanclarin gecerliligini yitirdigine dair iki bolumde ozetlenebilecek itirazlarim oldu. Bilim elbette ki, kendini surekli guncelleme yoluyla, her zaman bircok bilinmeyeni cevapliyor, ya da en azindan isik tutuyor. Bu baglamda bosluklarin bilim tarafindan doldurulduguna bir itirazim yok. Asil belirtmeye calistigim sey; bosluklar kapandikca daha derin ve kompleks bosluklarla karsilasmamizdi. Sozgelimi, bilimin bizi getirdigi nokta dikkatleri alabildigine mikro evrene cekmistir. Bizler makro duzeyde birtakim sorulari cevaplama kalkarken, bu kez karsimiza daha farkli yasalarla isleyen, kesfedilmeyi bekleyen bambaska bir dunya cikti. Mikro duzeydeki arastirmalarin bilimi ileriki donemlerde nerelere goturecegini ise simdiden kestirmek guc. Dusunun, insanin isik hizinda bir dalga olabilecegi dahi tartisiliyor... Buna benzer, cozulen sirlarla gelen cozulmeyi bekleyen sirlar oldukca fazla. "Bilgi arttikca aslinda ne kadar az sey bildigimiz ortaya cikiyor" sozunu dogrularcasina bir surecten geciyoruz. Bu cumleden bosluklarin aslinda cogaldigini ve daha da karmasik hale geldigini soylemeye calistim. Sayet biri bu muhtesem kesif yolculugunun tum bosluklari dolduracagini iddia ederse, ben buna koskoca seruvene basit bir yaklasim olarak bakarim.. Bir de klasik ateist soylemdeki gibi, dinlerin hepsinin ayni kategoriye alinamayacagini belirttim. Cunku tum dinler birtakim sebebi bilinmeyen tabiat olaylarinin bir guce mal edilmesiyle ortaya cikmamistir. Dinler tarihini iyi okumak gerektigini dusunuyorum. Ayrica bir yaratici fikri de bu baglamda ele alinamaz. Yeryuzundeki insanlarin cogunu kendisine cekmis olan dinlerin daha cok sosyolojik ve psikolojik noktalarda soyleyecekleri vardir. Bunlara vurgu yapilir daha cok. Ilk insan efsanesini bir tarafa koyarsak, geri kalan kisimda dinin bilime mudahalesi daha cok "dine bilimsel deliller(!)" olusturma cabasinda olanlar tarafindan yapilmistir. Evet, Adem ve Havva'dan baska konular da vardir dini dogmalarin icinde ama spesifik anlamda degildirler. Yoruma aciktirlar ve sagolsun yorumcular da her seferinde sozkonusu dogmalari yeni bilim anlayisina ters gelmeyecek sekilde ise koyulurlar. Yorumlamakta zorlandiklari veya yeterince anlayamadiklari konularda da dini bilmin karsisina koyarlar. Yagmuru tanri yagdirir deniyordu oysa bilim sebebini buldu gibi basit yaklasimlarla bosluklar dolmuyor. Kutsal addedilen kitaplar hakkindaki eksik bilgilerden hareketle boyle sonuclara varilamaz. Iyi incelendigi taktirde, mesela Kur'an'da, yaraticinin "sebeplerin sebebi" olarak sunuldugu gorulecektir. Belki bu konuyla ilgili ayrintilari baska zaman konusabiliriz. Ateistler tanri yoktur der, agnostikler olabiler de olmayabilir de der, dindarlar ise kesin bir yaratici inancina sahiptir. Bilim karsitligi icinde yer alan bu kesin inanclilarin icinden cikiyor. Ancak olaya biraz objektif yaklasildigi taktirde, bilime dogmalarla mudahale etmeden varligin kaynagina atifta bulunan teistlerle digerleri arasinda sonuc itibariyle bir fark gorulemez. Cunku o da "bilinmeyene" yonelik bir dusuncedir sonucta. Ateistlerin (bazilarinin) tanrinin varligi konusundaki yaklasim hatalarina bir sonraki konuda deginecegim. Bu bolumde yaptigimiz gibi, dinin yaklasimlari da sorgulanacaktir. Bosluklarin baska bosluklarla doldurulmaya calisilmasini tasvip etmedigimi yazdiklarimdan cikarabilirsiniz. Elbette ki bilimin alanina hicbir dini dogma, inanis veya ideoloji girmemeli. Bunun icin sekuler olmali diyorum zaten. Tekrar etmem gerekirse; varligin kaynagina yonelik yorumlarin bilime mudahale anlamina gelmeyecegini dusunuyorum. Resim benzetmesi ise tamamen yaraticinin varligi ile ilgili bir tartismanin konusu olabilir. Ama benzetmenin eksik oldugunu soylemeliyim. Bu tesbihle bir baskasi da rahatlikla "madem bir resmin bir ressam tarafindan mutlaka yapilmasi gerektigini dusunuyorsaniz o halde evrenin de bir yaraticisi olmali" diyebilir. Sonuc itibariyle ikisi de basit birer mantiksal cikarimdan ibaret. Asil tartisilmasi gereken bu degildir. Resmin ressamini da, evrenin inanilan yaraticisini da parmakla gostermek belki tarisilabilir. Simdilik ayrintiya girmek istemiyorum ancak resim ve evren karsilastirmasindaki orneklemede red ve kabul sonucuna ulasmis iki kesimin de farkli bir ihtimale basinadan kapiyi kapattiklarini goruyorum. Bilimsel durus iste tam bu noktada gerekiyor. O durusa sahip insan, hangi dusunce ve inanctan olursa olsun, kendini asip daha genis dusunebilir. Zaten bilimin en buyuk tetikleyici kuvveti de budur. "ama ilahiyat konusunda durum böyle değil, yukarıdada bahsettiğim gibi, boşluk boşlukla doldurulmaz, bilimsel kanıtlarla doldurulur. İşte felsefede bu bağlamda devreye girer, gerçeklerin iyice dışına çıkılmış olur. Çünkü gerçekleri sadece bilimsel kanıtlar gösterir. Felsefe milyonlarca ideolojiden oluşabilir, 6 milyar insan varsa 6 milyar ideoloji ortaya çıkabilir. Ama bilimsel doğrular tektir ve böyle bir karışıklığa izin vermez." demissiniz Gercegin pesinden kosmak iddia ettiginiz gibi bilimin degil felsefenin isidir. Bilimin mutlak dogrulari bulma iddiasinda olmadigini daha once de belirtmistim. Evrensel dogrularin, insani ilkelerin arayicisi felsefedir. Bilimdeki etik ilkeler dahi felsefenin urunudur. Ama felsefe bilimin teknik alandaki ilkelerine mudahale edemeyecegi gibi, din kaynakli ilahiyat ogretileri de o alana giremez, girmesine de izin verilmemelidir. Bilimsel gercekler veya dogrular yok mudur, elbette vardir. Ama degindigim sey tamamen ilkesel boyuttur. Dogrudur, bilim sadece maddeye yonelir ve olculebilir veriler uzerinde calisir. Ateistler bunun haricinde hicbir dusunceyi kabul etmeyebilirler. Ben ancak bilimin gosterdigi gercekleri kabul ederim, digerlerinin yorumlari safsatadan ibarettir vs diyebilirler. Bu da sonucta bir yaklasimdir, dusuncedir. Ama bu dusunceyi bilimsel alana bir kistas olarak getirdiginizde felsefeye ve ilahiyatcilara mudahale ettiginiz icin onlarin da bilime mudahalesine karsi cikmaya hakkiniz kalmaz. Ve iste boylece ateist durus ideolojik bir bagnazliga donusturulmus oluyor. Bu konuda farkli dusunmedigimizi saniyorum. Kisacasi, sizin de belirttiginiz gibi, her insan sayisinca ideoloji olabilir ve bunlardan hicbiri bilime birer kistas olarak yamanamaz. Kim nasil inaniyorsa kendi bilir, bilimsel durusun tek kistasi; hicbirine kulak asmadan bildigi yolda ilerlemektir. Kimseyi dinlemez cunku mutlak dogru diye bir kaygisi yoktur. Iyi ki de yoktur, cunku olsaydi, kendini yenileyemeyen ideolojiler gibi dogmalarina mahkum olurdu. Selam ile..
  4. Sevgili Tarafsiz, Oncelikle konuyu acis seklimin hatali oldugunu kabul etmeliyim. Bazi ateistlerin yaklasimlarini genellestirmemem gerekiyordu. Ateistligi gercek anlamda bilimsel bir durus olarak kabul etmis ateistlere de ozur borcum var. Bu forumdaki ateistlerle ilgili de herhangi bir polemige girmek istemiyorum. Ancak bana karsi yaklasimlarini sorgulayabilirim ve zaten goruslerimi de dile getirdim. Yine de, uzun zamandir yazilarini goremedigim canugur'un bu olgunluk konusunda gordugum tek iyi ornek oldugunu belirtmeliyim. (Okuyamadiklarim arasinda da mutlaka vardir iyi ornekler ama gorebildigim sadece canugur oldu). Bazi ateist ve muminlerin neredeyse ayni kafaya sahip olduklarini, her iki kesimi de yobaz addederek ben de belirtmistim, dolayisiyla tespitine katiliyorum. Dinden de ateizmden de, diger izm'lerden de kacisimin temel sebeplerinden biri buydu ve itiraf etmeliyim, galiba hala "her din veya ideoloji muntesiplerinin davranislarinda ortaya cikar" onyargimdan kurtulmus degilim. Belki de agnostik bir durusum var, bilmiyorum.. Soru goremedigini yazmissin oysa benim sorum vardi. Bireyin bilimi bilginin tek referans olarak almasi icin ateist olmanin gerekli olmadigini, bilimin ateist degil sekuler olmasi gerektigini soylemis ve gorusunu merak etmistim. Ama mesajimda da belirttigim gibi, elbette ki bu soru mevcut polemikten oturu ortaya atilmisti ve konunun acilmasina bir sebep teskil etmiyordu. Bu konunun amaci "Bosluklarin Tanrisi" yaklasimini tartismaya acmakti. Iki nedenle karsi cikilmisti: 1. Bosluklar iddia edildigi gibi dolmuyor, tersine doldurdugumuzu sandigimiz her bosluk beraberinde daha kompleks bosluklar getiriyordu. Kaldi ki butun inanclari veya yaratici inancini salt tabiat olaylarinin nedenlerine donuk cehaletle aciklamak da yanlisti. 2. Bosluklar dolsa bile, bu sonucta varligin kaynagina donuk olmadigi icin felsefe'ye ve ilahiyata soylenecek seyler kaliyordu. Bununla ilintili olarak yercekimi'ni ornek gostermistim. Gosterdigim ornegin ne sekilde carpitilip hic demedigim, aklimin ucundan gecmeyen seylerle nasil ben soylemisim gibi sunulmasi karsisinda da sasirmistim. Sorum ozetle yukaridaki gibiydi. Diger yaklasim sekillerine ise baska konular altinda deginecegim. Bilginin artmasiyla birlikte dusunce ve inanclarimizin da yeni yorumlar kazanacagini inkar etmek mumkun degildir. Birileri habire dini dogmalarina bilimsel temel ararken digerleri de tersi icin arayislara girmemeli. Bilgi hep tazelenecek, guncellenecek; bu surecte biri kalkip "hah iste teistlerin sonu" dediginde digeri bilimle dini daha da birbirine karistiracak ve "iste falan bulgular bize tanriyi gosteriyor" diyecek. Bence her iki gorus de mevcut bilimsel bulgulardan her iki sonucu da cikarabilir. Cunku her ikisi de bilime ideolojik yaklasiyor ve ideolojik yaklasimlarsa yorumlardan ibarettir. Yorumlar ise sahibinin egilimlerinden baska bir sey yansitmazlar. Size Islam tarihi boyunca en cok gelisen ilimin "tevil ilmi" (yorumlama ilmi) oldugunu soylesem?.. Bilimsel veriler istemissin. Kanaatimce sozkonusu sorum daha cok yaklasima donuktur. Bilimsel bulgular da elbette konumuzun ilgisi icindedir ama sanirim bu sekilde hayli detaylandirmis olacagiz. Yine de belirttigim itirazlarla ilgili ornekler vermemi istersen, mesela bosluklarin cogaldigiyla, kompleks hallere geldikleri ile ilgili, bilimsel veriler isiginda ornek verebilirim. Sorum cercevesinde iddia edilen dinlere yaklasim hatasi konusunda ne dusundugunu merak ediyorum. Dedigim gibi, gerekli oldugu taktirde orneklerle konuyu zenginlestirebiliriz. Sonra belki diger yaklasim turlerine de gecebiliriz zamanimiz elverdikce. Tarafiz isminin hakkini vermis olarak gosterdigin yaklasim icin tesekkur ediyorum. Selam ile..
  5. restpektif şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Dun Ertugrul Ozkok'un kosesinde (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6522061.asp?yazarid=10&gid=61) oldukca ilginc anket sonuclari ve yorumlari yer aldi. Ozkok bu sonuclar uzerinde CHP ve AKP'nin dusunmesi gerektigini dile getirmis ama bence bizlerin de ele almasi gereken bir durum. Vatan ve Yeni Safak gazeteleri tarafindan yapilmis iki farkli ankete deginilmis. Vatan'in anketinde AKP oylarinin dususte oldugu gozukuyorken Yeni Safak anketinde ise AKP'nin oylarini arttirdigi goruluyor. Ancak esas ilginc olan "kime oy vereceksiniz" sorusundan cok "Turkiye'nin sorunlarini hangi siyasetci ve hangi parti cozebilir" sorusuna verilen cevaplar. Cevap verenlerin yuzde 40.3'u Tayyip Erdogan cozebilir demis. Yuzde 42.7'si de AKP demis. (Ayni ankette AKP'ye oyumu veririm diyenlerin orani yuzde 29.6). Deniz Baykal cozebilir diyenler yuzde 9.3, CHP diyenler yuzde 11.5. (CHP'ye oy verecegim diyenler yuzde 19.2). Yukarida linkini verdigim kose yazisini okumanizi oneririm. Ozkok AKP'nin yarattigi korkuyla alabilecegi oyu alamadigi, CHP'nin de ayni korku sayesinde almasi gerekenden fazla oy aldigi yorumunu yapmis ve eklemis: "Bana kizmayin, piyaniste ates etmeyin." Daha once pekcok demokrat yazardan da benzer yazilar okumustum. Okuduklarimda hemen hepsinde bir genel kanaat vardi: "Maalesef bu ulkede devleti her acidan ileriye goturebilecek, ekonomik sorunlari halledebilecek AKP'den baska bir alternatifimiz yok.." Maalesef deniyor, cunku alabildigine koylu, dar acilara sahip, modern hayatin gerekliligini ozumsememis bir parti bu halkin, en azindan acil sorunlari icin, tek cikis yolu. Keske baska alternatifler olsaydi ama yok... Bana sorulsaydi ben de AKP'ye oy vermeyecegimi ama Turkiye'nin sorunlarini AKP'nin en iyi cozecegini soylerdim. Bu acidan baktigimda, kendi acimdan, anket sonuclari daha bir anlam kazaniyor. Selam ile..
  6. restpektif şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Öyle laflar vardır ki bazen saçmalığıyla tarihe geçer. Sanırım YÖK Başkanı ve anayasa profesörü Erdoğan Teziç’in sözü de tarihe geçecek. Gazetede okuduğum konuşmasında, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle ilgili şöyle diyordu: “Anlaşılan siyasi çoğunluk devlet iktidarını ele geçirmek istiyor.” Devlet iktidarı... Demek siyasi çoğunluğa “verilmeyen ve verilmemesi gereken” böyle bir iktidar var. Bunu söyleyen bir anayasa profesörü olduğuna göre “anayasanın neresinde böyle siyasi çoğunluğa verilmeyecek bir devlet iktidarından söz ediliyor” diye bir sormamız gerekiyor. Sonra bir soru daha soracağız. “Dünyanın hangi anayasasında siyasi çoğunluğa verilmeyen devlet iktidarı kavramını gördünüz?” Böyle bir kavram görmüş olamaz çünkü anayasalar böyle “kimseye verilmeyen” bir “devlet iktidarı” olmasın diye yapılır. Anayasa, böyle bir gizli iktidar bulunmasın diye oluşturulur. Eğer böyle bir “devlet iktidarı” varsa ve bu “siyasi çoğunluğa” verilmiyorsa, bu iktidar kim tarafından kime veriliyor? Bu iktidarı kim kullanıyor? Bu iktidarın anayasal ve yasal desteği ne? Bir devlette anayasal ve yasal desteği olmayan bir “iktidar” olabilir mi? Siyasi çoğunluğa verilmediğine göre bu iktidar halkın iradesinden kopuk demektir, halk iradesinin dışında oluşan bir iktidar kendine yeryüzünün herhangi bir anayasasında yer bulabilir mi? Siyasi çoğunluğa verilmeyen bir “devlet iktidarı” ancak diktatörlüklerde olur ve bu iktidar halkın iradesine karşı silahla korunur. Bizim YÖK Başkanı anayasa profesörümüz, bir diktatörlük, silahlı bir zorbalık mı istiyor? Doğrusunu isterseniz bunun tek bir cevabı bulunuyor. Evet, öyle bir yönetim istiyor. Başka türlü, halkın iktidarıyla el değiştirmeyen, siyasi çoğunluğun denetimine verilmeyen bir iktidardan söz edemezdi. Sanıyorum, bizim hukukçuların tam anlamıyla gözü döndü. Artık ne hukuk istiyorlar, ne yasa, ne de anayasa. Bir zorbalık rejimini açıkça talep ediyorlar. Devleti, seçimle işbaşına gelen hükümetlerin denetiminden çıkarmayı arzuluyorlar. Seçimleri, halkın iradesini, parlamentoyu, hukuku, anayasayı yok etme peşindeler. Bu uğurda saçmalamaktan bile kaçınmıyorlar. Hukuka aykırı kavramlar uyduruyorlar. Devleti hükümet yönetir, hükümeti siyasi çoğunluk belirler, siyasi çoğunluk da halkın oylarıyla oluşur. Bu yapının dışında bir iktidar olamaz bir hukuk sisteminin içinde. Bu yapıyı parçalama peşindeler işte. Türkiye çok tehlikeli bir dönemden geçiyor. Bu tehlikeyi sanıldığı gibi ordunun muhtırası değil, hukukçuların hukuka ihaneti yaratıyor. Anayasa da, hukuk da, hukukçular tarafından yok ediliyor. Hukuk, bir toplumun güvencesidir. O olmadı mı o toplumda güvence olmaz. Kaos, belirsizlik, zorbalık yeşerir. Silah, kendini halkın iradesinden önemli görür. Hukukçular, askerlerden daha fazla zorluyorlar darbeyi. Dokunulmaz bir “devlet iktidarı” istiyorlar. Bu uğurda tarihe geçecek saçmalıkları bile dile getirmekten kaçınmıyorlar. Milyonlarca insanın meydanlarda toplandığı, iktidarı protesto ettiği, demokrasinin tadını çıkardığı bir ülkede demokrasiyi öldürmek için uğraşıyorlar. Çok zorlarlarsa o da olur, darbe de gerçekleşir, anayasa da ortadan kaldırılır. Bunu istemek için anayasa profesörü olmaya gerek yok ki... Hukuktan nefret eden bir darbeci olmak yeter. Ahmet Altan
  7. Arkadaslar, konuya bakisimiz oldukca yanlis. DTP'den birinin AKP'den aday olmasi kadar dogal bir sey olamaz. Demokrasi diyoruz ama gelin icsellestirelim artik su demokrasiyi! Kanunlarda belirtilen suc unsuru olmadigi taktirde herkes istedigi partide ve goruste siyaset yapabilir. Bunu yasalarimiz boyle ongoruyor. Demokrasi sadece bizim goruslerimizin politika yapma alani buldugu, digerlerinin vatan haini ilan edildigi bir sey degildir. Bir kisi veya kisiler vatan haini iseler, terorist iseler vs. buna karar verecek hukuki merciler vardir, bireylerse istediklerini soyleyebilirler ama hicbir baglayiciligi olmaz ve bu durum o bireyin demokrasi kulturuyle ilgilidir. Her dusunce politik alana tasinabilmeli. Tasinmali ki sorunlar hukuk icerisinde tartisilsin ve orada cozulsun. Turkiye'de buna evrensel karsiligiyla musaade edildigi taktirde, bas agrimizin hafifledigini goreceksiniz. Farkli fikirlerden korkmamaliyiz, aksine onlarin dile getirilmesi icin kisileri tesvik etmeliyiz. Farkli din, dil, irk, kultur, ideoloji sahipleri, ancak demokrasinin gercek anlamda isletilmesiyle, bir arada baris icinde yasayabilirler. Demokrasi'ye alternatif olabilecek tum diger anlayislar ise bize kaos, kan, gozyasi, fakirlik... getirir!.. 92 secimlerinde SHP ile HEP ittifak yapmisti. Simdi kalkip o zamanin sosyal demokratlarini da benzer bir suclamayla suclamak mi gerekiyor? Demokrasi'den korkmamak gerekiyor. Korkmuyorum deyip icini bosaltmamak, bambaska bir bicime sokmamak gerekiyor. Bizden cok daha homojen olan demokrasiyi ozumsemis toplumlara bakiniz. Baktiginizda goreceginiz ilk sey su olacaktir: Bu ulkeler demokrasi sayesinde kendi insaniyla ugrasmak zorunda kalmiyor. Birbirleriyle ugrasacaklarina dunyanin gidisatini yonetiyorlar, olaylara yon veriyorlar... Selam ile.. politika arkadasimin bu bilgiyi nereden aldigini merak ediyorum. Dengir Mir Mehmet Firat Adiyaman'in Kahta ilcesindeki en yerlesik ve en koklu bir aileden gelmektedir. Soyu hem seyh hem de aga soyuna dayanmaktadir ama Seyh Said ile uzaktan yakindan bir alakasi yoktur. Sanirim soyadi benzerligini birileri kullanmis ya da politika arkadasimiz oyle bir yanilgiya dusmus. Malum Seyh Said'in torunu Abdulmelik Firat.. Hem olsa ne olur? Ben yine ayni seyi soylerim: Herkes dusuncesini yasalar icinde dile getirmeli.
  8. NOT: Simdi sordugum sorunun konuyu actigim sorudan farkli oldugunu biliyorum. Boyle bir soru secmemin nedeni konunun bilime yaklasimda ateist durusun adeta sart oldugu noktasina getirilmesi oldu. Ben soru soruyorum, karsiliginda "sen ateist olmadigin icin zaten yobaz ve takiyyecisin" anlaminda sozde cevaplar aldim. Bunu fazla uzatmadan konusalim ve sonrasinda ilk sorumu biraz daha acarak tekrar sorarim. Baska konular icin de yeni konular acmayi dusunuyorum. Selam ile..
  9. TARAFSIZ, ben hicbir zaman konuyu polemik ortamina cekmek niyetinde olmadim. Soru sorma seklimde belki garipsenecek bir durum olabilir ama sivri sorular uslubumun bir parcasi. Birseyler biliyorum ve bu bilgilerimle birilerinin yanlisligini ortaya dokeyim niyetinde de olmadim cunku bilimsel konularda bu olcude bir yetkinligim yok. Ancak hem sorunun sekli ve hem de tartismaya katilan diger arkadaslarla baska konularda farkli dusundugumuz icin surekli niyetim sorgulaniyor. Oysa amacim ogrenmek. Hicbir ideolojik saplantinin icine dusmeden ogrenmek. Eminim bu sekilde yazisarak degil de yuz yuze tanisma imkani olsaydi, hakkimda bu derece yaftalarla konusulmazdi. Ben sorguluyorum, daha dogrusu dusunce sinirlarimin elverdigi olcude sorgulamaya calisiyorum. Demokrasiden ulusalciliga, laiklikten cumhuriyet ilkelerine, dini dogmalardan ideolojilere, ateizmden teizme... herseyi sorguluyorum ve hepsine esit mesafede durmaya calisiyorum. Esit mesafedeyim gibi beylik laflardan da kacinmak gerekiyor ama yapabildigim olcude esit durmaya calisiyorum. Ve simdi ateizmin din konusundaki yaklasimini ve ateizm bilim iliskisini sorguluyorum. Simdi buradaki konumuz bu. Isminden de, yazdiklarindan da, gordugum kadariyla, bazi dusuncelerimden oturu niyet sorgulamasina girmeyecek duzeyde biri oldugunu goruyorum. Ben CHP zihniyetini red ediyorum, darbelere hangi gerekceyle olursa olsun karsiyim, AKP zihniyetinin bir zamanlar oy kaygisiyla adeta irkcilik yapmasini asla unutamam ve onlardan da uzagim, Sistemin birtakim seckincilerin elinde somuru ve sulta aracina donusturuldugune inaniyorum ve o yuzden de gercek demokrasiden yanayim, laikligi ne CHP ne de AKP zihniyetiyle aliyorum, zaten laiklik tanimi da yaptim politika bolumunde, Ataturk'un ve dusuncelerinin bu ulkenin bir turlu zenginlesmemesi onunde, demokrasinin onunde adeta bir set olarak kullanildigini ve O'nun dusuncelerinin carpitildigini goruyorum, karsi cikiyorum, solun, demokrasinin, laikligin, dinin iclerinin bosaltildigini goruyorum isyan ediyorum, birilerinin bu halk uzerinde habire cikar kavgalarina tahammul edemiyor, suni gundemlerden bikmisim vs vs vs... Tum bu dusuncelerimden oturu bazilari gibi bana takiyyeci demeyeceksen (ki demeyecegine olan inancimdan oturu sana cevap yaziyorum) karsilikli guzel bir sohbete kapi aralamis olabiliriz derim. Seni tum dikkatimle okuyacagimdan, ideolojik yaklasmayacagimdan emin olabilirsin. Ama bildiklerimi ve kafama takilanlari, celiskileri de belirtmekten geri durmam... Kisiligim uzerinde bu derece yaftaci konusulmasaydi tum bu girise gerek kalmayacakti ama bu aciklamayi yapmak zorunda hissettim kendimi, hosgor. Simdi konuyu yeniden acmak adina ilk sorumu sorayim TARAFSIZ: Bilime yaklasimda tipki devlet sistemi gibi sekuler olunmasi gerektigi fikrindeyim. Bu da bilimin hicbir dogmayi kendine referans almamasi anlamina geliyor. Politika Bolumun'de "Laik Devlet sadece Laiklerin devleti midir" basligi altinda ateizmin veya baska bir hayat seklinin laisizmin referansi olamayacagini, laik anlayisin bir sistem oldugunu belirttim. Bundan hareketle bilim konusunda da ayni seyi dusunuyorum. Bilim pesinen red veya kabul mantigiyla hicbir seye yaklasamaz, aksi taktirde bu bir dogma olur. Kisacasi, bilim bizi goturecegi yere goturecek surekli, bu surecte ne dini dogmalarin, ne de ateist dusuncenin bilime bulasmamasi taraftariyim. Birakalim bilim herseyden bagimsiz arastirmalarini surdursun ve bu arada varligin kaynagiyla ilgili kim ne felsefe yaparsa yapsin. Bu dusunceden ateistlerin dine yaklasimlarini da tartismaya acmak istiyorum. Ve sayet duzeyli bir tartisma tutturabilirsek, ateizmin dine yaklasimi konusunda daha baska sorularim, itirazlarim, bildiklerim olacaktir. Bunlari ogrenmek, eksik bildiklerimi tamamlamak, varsa eksikleri tamamlamak niyetindeyim. Ornegin editor bolumundeki "Darwin yanlis miydi" basligina tum samimiyetimle cevap yazdigim halde, darbeci olmadigim anlasilinca art niyetli okundu. Oysa (Bunu nedense soylemek zorundayim) serefim uzerine yemin edebilirim ki tum istedigim, tek yonlu okudugum bir bilginin diger yonden nasil goruldugunu ve yorumlandigini ogrenmekti. Ortada bir soru var ve benimse bu soruya farkli kesimlerden nasil cevap verilmis, bunu ogrenme ihtiyacim var. Bundan ibaret.. Bu konuda da ayni seyi amacliyorum. Dini yonden dusunen bir yazarin itirazlarindan bir soru olusturdum ve kaynagini da belirttim. Bu benim oyle dusundugum anlamina gelmiyor. Kaldi ki, oyle de dusunsem degisen bir sey olmamali, kisileri rencide etmek yerine dogru duzgun tartismali. Yararli bir tartisma gerceklestigi taktirde ben her zaman varim TARAFSIZ... Selam ile..
  10. "Bilim ilerledikce bosluklar dolmuyor, tersine buyuyor, hersey daha kompleks bir hal aliyor' dedim. Buna aldigim cevap "Bosluklar bilim tarafindan surekli doldurulacak." turunden bir itirazi gecmedi. Ayni iddia tekrar dayanaksiz bir sekilde malum ezberin disina cikilmadan seslendirildi. Son yillarda bilimde oldukca yeni buluslarin ve akimlarin varligina dikkat cekerek gelismis ulkelerdeki tartisilmak uzere gelistirilen teorileri gelin ideolojik birer saplanti haline getirmeyin dedim ama sonuc degismedi. Bilimin sekuler bir yapida olmasi gerekliligi ile ateist olmasi arasindaki farki kavrayamamis kisilerle tartismanin sonu ancak boyle bitebilirdi. Demokrasiyi, laikligi, cumhuriyeti, sol dusunceyi iclerini bosaltmak suretiyle yepyeni anlamlara burunduren ve garip bir anlayis ortaya koyan saplantili dusuncelerle ancak bu kadar konusulabilirdi. Mehmet Altan'in "Bizdeki ‘maneviyatçı’lar ile ‘mekanik akılcıların’ birbirlerini yemek yerine, biraz yeni fizikle ilgilenmelerinde fayda var." cumlesinde ozetini bulan yazisindan alinti yapmam benim "selam ile" sozumle birlikte ilginc bir gondermeye konu olabiliyor. Kusura bakmayin ama ben lumpenlesmedim! Anadolu insaniyim ve dusuncem ne olursa olsun o dil ile konusmaya devam edecegim. Zaten sizin en buyuk yanilgilarinizdan birisi de budur; inanmayi reddettiginiz anda toplumun tum kulturunu dislamak ihtiyaci duyuyorsunuz. Oysa evrensel olmak yerel olmaktan geciyor, degil mi? Ileri surulen goruslere iliskin dusunce beyan etmektense gorus sahibinin niyetini sorgulamak meger ne kadar da bilimsel bir yaklasimmis! Hele ateizmin tartisilmasini bile kabul edememek en bilimsel olani sanirim! Soyleyecek seyleri olmayan kisilerin yontemidir boyle yaklasimlar. Tavsiyem, biraz daha ezberleyiniz... Utanmadan evrim basliginda yazdigim yaziyi dahi takiyyecilik olarak sunan garip bir yaklasim.. Neden? Cunku evrim teorisiyle ortusmeyen hicbir iddiayi gundeme getirmemeliyim, getirirsem evrim karsiti olurum. Ne kadar sig bir dusunce.. Ya evrimin zayif noktalarini arayan ve buna karsi arastirmalar yapan bilim adamlarina ne demeli? Onlar da din etkisinde kalmis yobazlar oyle mi? Yazik, cok yazik... Kisacasi bu garip ortamda, darbeci zihniyete karsi olusunuz sizi bilim dusmani da yapiyor demokrasi dusmani da, evrim karsiti da... ve sonucta takiyyeci oluveriyorsunuz. Tum cabalarina ragmen beni dinci yapamadin bay bilimselci. Ataturk ve Cumhuriyet dusmani da yapamadin. Tepkimi ancak saplantili zihniyetlere donuk konumlandirmamda orneklik teskil ettin. Boyle devam et, cok bilimselcisin... Selam ile..
  11. Yillarca halki kendi tornalarindan gecirip sultalarini garantiye almak isteyenler bugun de isbasinda ve toplumun hassasiyetlerini istedikleri gibi kullaniyorlar piskince.. Saltanatlari elden gitmesin diye herseyi yaparlar, o yuzden sasirmamak gerekiyor. Toplum muhendisleri is basinda yine. Demos'a ragmen krasi'ciler tehlike canlari caliyorlar. Onlar gerilimden medet umacak ama bizler gerilmeden asacagiz ve inadina demokrasi, inadina demokrasi diyecegiz. Darbeciler geriledursunlar, Turkiye'nin aydin yuzu, demokrat yuzu butun sakinligiyle bu karanligi yaracaktir. Biktik bu yapay mudahale senaryolarindan. Verdigimiz kurbanlar yetmedi mi daha? Hala goremiyor musunuz donen carki? Onca zaman darbelerin ulke ustunde nasil kara bulutlar olusturdugunu, toplumun gelisimini engelledigini, iskenceleri, idamlari, her ihtilal oncesi bazi ellerce olusturulan kaos ortamlarini... hep birlikte konusmadik mi? Hala akillanmadik mi? Din olmasa bu kez baska bahanelerin ortaya konacagini goremedik mi hala? "Ne seriat ne darbe!" diyenlerin Colasanvari soylemleri inandirici degil yazik ki. Bu kez demokrasi kazanacak!..
  12. Yazik, yobazligin sekli hicbir zaman degismiyor.. Dunyanin hicbir yerinde ornegi olmayan bir milliyetciligi sol dusunce diye, Ataturk dusuncesini militarist olarak, her haliyle demokrasiye karsi ve niyetlerden hareketle garip bir anlayisi demokratik diye, herhangi bir dinin baski araci olmamasi icin bir teminat olan laikligi seckinci bir kesimin hayat anlayisini digerlerine dayatma mantigini laiklik diye yuttur sonra da siz laik, demokratik insanlara karsisiniz sloganlari at!.. Eger ben darbeci zihniyete, bilimsel kilif altinda sergilenen kor cehalete karsi olmakla takiyyeci oluyorsam o halde Turkiye'de gercek anlamda demokrat nice yazar ve aydin, vatandaslar tekmili birden takiyyeci! Ne guzel aydinlar vardir ateist olduklarini hic saklamadan nitelikli dusunebilen, demokrasiden yana tavir koyup militaristlere karsi cikan. Onlar da takiyyeci ya da hain oyle mi? Nasil bir zihniyettir bu, kendinden olmayan, kendisi gibi dusunmeyen herkese gunun modasi yaftalarla yaklasan. Sizin gibi dusunmeyen herkes Ataturk, cumhuriyet, demokrasi, laiklik dusmani oyle mi? Sizin gibi dusunmeyen ve konusmayan herkes dinci, takiyyeci oyle mi? Yok oyle yagma agalar! Hangi yuzle demokrasi dersi vermeye kalkisirsiniz bana? Sahi nerden buluyorsunuz bu yuzu? Sizler ki dincilerden bile yobazsiniz... Hele alinti yapmakla suclanmak.. Siz carsaf carsaf gazetelerden alintilar yapinca ideolojinize uymayan bir yazi mi yanlislik? Onca alintiyla ilgili fikrini beyan ederken neden bu alintidaki icerikten kaciniyorsun? Biliyorum yine tekrarlayacaksin ayni seyleri yorumlarken. Artik inanmiyorum yeni birseyler soyleyebileceginize. Belki siz yorulmadiniz ama ben yoruldum. Mesajlarimi gormezden geliniz, ben de sizinkileri. Sizlerle bir yere varilabilecegine inanmiyorum.. Oyle bir anlayis ki, nereden katildigimi bile tartisma konusu yapabilen bir anlayis. Buyur bilimselci, buradan ilan ediyorum, benim icin bir sakincasi yok; admin arkadastan ip adresime bakip nereden katildigimi ogrenebilirsin. Adminin boyle bir bilgi vermesinin benim acimdan hicbir sakincasi yok. Ilgilenmiyorum diyebilirsin, bence de seni ilgilendirmez, ne nereden katildigim ne de kisiligim, inancim veya inancsizligim. Ben dogru bulduklarimi, sorgulamak istedigim dusuncelere donuk sorularimi yazmaya devam edecegim. Cevap verilecekse ileri surulen konuyla ilgili cevap verilsin ama kisiligi hedef alan bu turden anlayislar sahibinin duzeyini gosterir ancak ve konuyla ilgili hicbir fikir vermez. Tum gayretim konuyu bu carpik donguden cikarip saglikli bir tartisma ortami yaratmakti ama konuyu takip edenler de gorecektir ki bu gercekten mumkun degil burada. Yine de hala anlam veremiyorum bir yonden, bu nasil bir bilimsel dusuncedir?.. Adamin biri koyun birinde ihtiyacini gidermek amaciyla caliligin arkasina gonderilir. O kor karanlikta gozune ilisen bir cismi ayi zanneder ve carcabuk pantolonunu cekerek koy odasina dogru kosmaya baslar. Ayi gordugunu soyler ama koyluler dalga gecerler, buralarda olmaz derler. Neyse aradan saatler gectigi halde koyluler farkli farkli konulardan konustukca bizimki ayiyi surekli gundeme getirir. Tutun fiyatlari derler bizimki ayi der, dolu yagdi gecen sene ekinler harap oldu derler, bizimki ayi der, millet fakir, evine ayda bir et girmiyor derler bizimki ayi der, mevsim boyle giderse hasat zamaninda hep birlikte perisan olacagiz derler bizimki ayi der... Sonunda koyluler pes eder ve hadi anlat bakalim bu ayi hadisesini diye sorarlar. Bizimki "Ayi buyuk ve tehlikeli bir hayvandir" der. Eeee diye gozlerine bakan koylulere bizimkisi "Ne eee'si ayi buyuk ve tehlikeli bir hayvandir iste" der... Selam ile..
  13. restpektif şurada cevap verdi: editor başlık Editör
    Evrim teorisinin bilimsel anlamda dindarlar nazarinda da hak ettigi sayginligi kazanmasi gerektigini dusunuyorum. Canlilik konusunda ortaya konmus en kapsamli ve ikna edici cevaplara sahiptir. Dinsel dogmalarla, olur olmaz itiraz ve carpitmalarla karsi cikislar kabul edilemez. Iddia ediyorum, evrim'e karsi olanlarin evrim hakkindaki bilgilerinin cogu bu teoriyi curutmek icin dayanaksiz soylem ve sozde bulgulardan hareketle zihinleri bilim kilifiyla bulandiran dini yayin cevrelerinden elde edilmistir. Bir animi anlatayim: Bir arkadasim, siklikla evrim uzerine tartistigimiz icin, bana evrimi guya curuten bir internet sitesinden ornek gosterdi. Bu ornekte yine guya Darwin kendi kendini curutuyordu ve kaynak da verilmisti. Kaynagin ingilizce linkinden ve ismiyle verilisi dikkatimi cekti. Bu durumda herkesin o kaynaga ulasip aslindan ogrenmesi bastan zorlastirilmisti. Bir de yazarda, genelde hepsinde olan, bir guven vardi. O da, nasil olsa cok fazla insan kaynaga muracaat etmeye ihtiyac duymayacakti. Cunku hitap ettigi kesimin duymak istediklerini yaziyordu ve hitap edilenler icin bundan daha guzeli olamazdi! Neyse, verilen kaynagin ismini tarattim ve orjinal metnine ulastim. Meger "Iste Darwin kendi kendisini curutuyor" diye sunulan safsata Darwin'in teorisinin zayif gorulebilecek noktalarina dair cikardigi sorulardan birisiydi, ki her teoride bu zaten yapilir. Darwin ayni zamanda sozkonusu soruya cevap da vermis ancak bizim isguzarlar o cevabi gormezden gelip tipki Turan Dursun'un ve digerlerinin Kur'an'dan bazi ayetleri cimbizla secip butunlugunu bozmasi gibi bir yola basvurmuslardi. Teori'nin teorem haline donusturulmesi ise yazik ki benzer bir mantigin urunudur. Bilim cevrelerinde oldukca saygin bir teori olmakla beraber hala tartisildigini da unutmamak gerekiyor. Evrim'e karsi bazi bilim adamlarinin yaptigi arastirmalari "falan bilim adami katoliktir, evrim vardir diyor ama tanri baslatmistir inancinda, tanriyi isin icine sokmaya calisyor..." turunden yaklasimlar saplantili bir aklin eseri olabilir ancak. Cunku bilimin en onemli ozelligidir kendi kendini curutmeye donuk arastirmalar, arayislar icine girmek. Bilim sayet vardigi her sonucu ideolojik hale getirseydi bugun bu konumundan cok gerilerde olurdu. O yuzden bazi ateistlerin birtakim kisilere ait evrim yanlisi keskin soylevlerin ustune hemen atilip aksi yondeki itirazlara kulaklarini tikamasi ile bazilarinin dini dogmalarla karsi cikmasi arasinda hic de fark olmadigi gorusundeyim. Biri mutlaka dogrulanacak, hatta kesin dogrulandi diyor (ki bu bilimsel degildir), digeri mutlaka curutulecek diyor (bu da mantikli degildir). Ben de kafama takilan bir hususu acmak istiyorum bu arada; Indirgenebilirlik kavrami ile teori kompleks yapiya sahip sistemlerin cok daha basit hale indirgenebileceklerini ve sonra da kademe kademe gelismis olabileceklerini soyluyor. Hatta Darwin bu konuda soyle bir gorus belirtiyor: "Eger birbirini takip eden cok sayida kucuk degisiklikle kompleks bir organin olusmasinin imkansiz oldugu gosterilirse, teorim kesinlikle yikilmis olacaktir. Ama ben boyle bir organ goremiyorum." Akilli tasarim teorisi sahiplerinin (Dindarlarin evrime karsi cikislari turunden pesinen bir red var bu teoriye donuk, halbuki bence biraz beklemek gerekiyor cunku arastirmalari devam ediyor ama ideolojik saplantilar iste...), vurgu yaptiklari bir organ var. Ilgili kismi aynen kopyaliyorum: ""flagella" isimli organ, bazı bakteriler tarafından sıvı bir ortamda hareket edebilmek için kullanılır. Organ, bakterinin hücre zarına tutturulmuştur ve canlı ritmik bir biçimde dalgalandırdığı bu kamçıyı bir palet gibi kullanarak dilediği yön ve hızda yüzebilir. Kamçının, önceden sanıldığı gibi basit bir titreşim mekanizmasıyla değil, çok karmaşık bir "organik motor" ile çalıştığı ortaya çıktı. Bakterinin hareketli motoru, elektrik motorlarıyla aynı mekanik özelliğe sahiptir. İki ana bölüm söz konusudur: Bir hareketli kısım (rotor) ve bir durağan kısım (stator). Bu organik motor, mekanik hareketler oluşturan diğer sistemlerden farklıdır. Hücre, içinde ATP molekülleri halinde saklı tutulan hazır enerjiyi kullanmaz. Bunun yerine kendine özel bir enerji kaynağı vardır: Bakteri, zarından gelen bir asit akışından aldığı enerjiyi kullanır. Motorun kendi iç yapısı ise olağanüstü derecede komplekstir. Kamçıyı oluşturan yaklaşık 240 ayrı protein vardır. Bunlar kusursuz bir mekanik tasarımla yerlerine yerleştirilmiştir. Bilim adamları flagella'yi oluşturan bu proteinlerin, motoru kapatıp açacak sinyalleri gönderdiklerini, atom boyutunda harekete imkan sağlayan mafsallar oluşturduklarını ya da kırbacı hücre zarına bağlayan proteinleri hareketlendirdiklerini belirlemişlerdir. Motorun işleyişini basitleştirerek anlatmak amacıyla yapılan modellemeler bile, sistemin karmaşıklığının anlaşılması için yeterlidir." Michael J. Behe kitabinda ornekledigi bu organ icin hicbir sekilde basite indirgenemeyecek bir yapida oldugu gorusunu dile getiriyor. "flagella"yi olusturan molekuller parcalarin tek bir tanesi bile olmasa flagella (kamci) calismaz ve dolayisiyla bakteriye hicbir faydasi olmaz. Bakteri kamcisinin ilk var oldugu andan itibaren eksiksiz olmasi gerekmektedir. Sayet Behe hakliysa, bu durumda evrim teorisinin "kademe kademe" gelisim modeli anlamsizlasmaktadir. Konuya hakim olanlar varsa, su flagella ile ilgili bilgi verirlerse sevinirim. Behe boyle diyor ama baskalari ne diyor bilmiyorum. Simdiden tesekkurler bilgilendirme oldugu taktirde. Selam ile..
  14. Aslinda "Demokrat laik ve Cumhuriyetci gencler militer laik ve vesayetci zihniyete karsi birlesiyor..." demeliydim.
  15. Kategorilendirme cabasiyla birlikte yine de en azindan konuya arada deginmeyi basarabiliyoruz. Turk insaninda maalesef tartisma kulturu yeterince olgunlasamamis. Tartisma ortaminin zeminini konu cercevesinde olusturamadiginizda sahip oldugunuz yargilari birer fikir haline getirip hep ayni telden calmaktan oteye gecemiyorsunuz. Ateizme yoneltilebilecek tum elestiriler, fazlaca cabaya gerek kalmadan, teist felsefenin urunu icinde gorulebilir. Ayni zamanda din eksenli dusunce sistemlerine yoneltilebilecek elestiriler de baska dusuncelere kolaylikla mal edilebilir. bilimselci arkadasima anlatmakta basarisiz oldugum husus ise; konuya yaklasimin bilimsel bir boyut kazanabilmesi icin her turlu itirazi ve soruyu gundeme getirebilme cesareti. Ne yazik ki kendisi, tam da iddia ettigim gibi, sozlerime ideolojik saplantilariyla cevap veriyor. Halbuki bu forumda din hakkinda yazdigim bir yazidan oturu 'dinle dalga gecmekle' suclanmistim. Oysa benim yaptigim, hangi konuyu konusursam konusayim, sorgulayici bir mantikla yaklasmaktan ibaret. Konuyu acis seklim tamamen bir kisisel tercih meselesi. Forumda her acidan baskinlik kurmus ve futursuzca dini inanclara, ozelde islam'a karsi kullanilan usluba bir tepki olmakla birlikte, sivri sorularimdan sadece bir ornekti. Bu forumda bir denge gormus olsaydim, ayni sekilde dinlere karsi da benzer bir uslup icinde sorular sorardim. Ama bazilarinin meramlarini anlatma derdinden cok baskin gelerek dusunsel ustunluk saglayabilecekleri yanilgisina itirazimi bu sekilde dile getirmek istedim. Simdi Mehmet Altan'in bir yazisindan birkac bolum paylasmak istiyorum sizlerle. Anlatmaya calistigim seyi cok guzel ifade etmis. Belki de sorun benim kendimi ifade edemememde, ondan oturu birakayim Altan dusuncelerime tercuman olsun: "Isaac Newton, evrenin işleyişini gün ışığına çıkaran mekanik yasaları keşfetti. Hayat 17. yüzyıldan itibaren Newton fiziği üzerinde şekillendi... Basit, kurallara tabi ve kontrol edilebilir bir dünya anlayışı öne çıktı. Dünyayı basit bir mekanik sistem gibi görme eğilimi o dönemde başladı ve sürdü. Bugün daha kapsamlı yaklaşımlar var. Newton kültürünün olayları algılamak için onları bölen, parçalayan, ufalayan ve ayıran yaklaşımı bir üst noktaya doğru değişiyor. Klasik Newton fiziğinin yerine geçen kuantum fiziği ölçerek kavramanın zor olduğu bir dünya tanımlıyor. Deney yaparak algıladığımızın ötesinde fiziksel bir var oluşu seslendiriyor. Her gözlemlediğimiz ya da ölçtüğümüzün, gözlenenin bir anlık durumu olduğu gerçeğini unutmuyor. Kuantum fiziğinin temel bir farklılığı da, evreni mekanik bir anlayışla parçalara bölmeyip bir bütün olarak anlamaya çalışması... Kuantum anlayışına göre fiziksel sistemler birbirine öylesine bağlantılıdır ki Çin’de bir kelebek kanat çırpınca Meksika Körfezi’nde fırtına çıkar. İnsanlık ilerledikçe yaklaşımları da değişiyor. Uzun süredir evreni tanımamıza yardımcı olan mekanikçi anlayışın, artık bundan sonrasına yetmeyeceği tartışılıyor. Örnek de bilgisayarlardan veriliyor: ‘İnsanların mekanik yanları da vardır. Adalelerimiz tıpkı makineler gibi çalışır ve gerçekten de Sanayi Devrimi’nin teknolojisinin ikame etmeye başladığı şey insan adalesi olmuştur. Aklımızın da mekanik yanları vardır, gerçekten programlanmış yanlardır bunlar. Kurallara bağlı, problem çözücü, amaç yönelimli rasyonel düşüncemiz sıradan bir kişisel bilgisayarın programına çok benzer bir şekilde işler. Şimdi bilgisayarların büyük ölçüde ikame etmekte oldukları şey de aklımızın bu mekanik yanlarıdır.’ Ama insan ‘mekanik akıldan’ ibaret değil. Okumaya devam edelim: ‘Bilgisayarların duyguları yoktur. Acı hissetmezler, şakalara gülmezler, şiirler yazmazlar, manevi ihtiyaçları ve içgörüleri yoktur. İnsanların bütün bunları yapmasının nedeni duygusal ve manevi yanlara sahip olmasıdır. İnsan benliğini dünyasıyla bağlantılandıran şeyler bunlardır. Bilgisayarların benliği yoktur. İnsanlarda düşünce, ruhtan ayrı değildir. Yaratıcılığımız ve benzersizliğimiz benliğin bu çok daha karmaşık yanlarına bağlıdır.’ Peki ne yapmalı? Newtoncu mekanik zekayla, belirsizlikle başa çıkma becerisini yöneten duygusal zekayı ve mükemmele yönelmeyi sağlayan manevi zekayı ayırmamak. Üçünü bir bütün halinde kullanmak. Kısacası, insanı, akıl ve ruh diye bölmemek. Bizdeki ‘maneviyatçı’lar ile ‘mekanik akılcıların’ birbirlerini yemek yerine, biraz yeni fizikle ilgilenmelerinde fayda var. Hem kavga yatışır, hem düzey kazanırız. Hem de hayatın böyle bölünemeyeceğini öğreniriz." Mehmet Altan Selam ile..
  16. Darbeci zihniyete karsi gencler birlesiyor... # Saltanat geri gelsin. Sezer'in oğlu cumhurbaşkanı olsun # 3 CHP oyu 1 Ak Parti oyunu götürsün # CHP'ye verilen oylar 5, Ak Parti'ye verilen oylar yarım sayılsın # Anayasa Mahkemesi dağıtılsın, Kanadoğlu 'baş kadı' ilan edilsin # Tandoğan ve Çağlayan mitingleri halk konsulü olsun, ayda bir toplansın. # Göbeğini kaşıyan adamların oy hakkı olmasın. Tespit için Bekir Coşkun yetkilendirilsin. # Halk cumhurbaşkanını değil, cumhurbaşkanı halkı seçsin. # CHP seçimlere girsin, kazanamazsa seçimler tekrarlansın, kazanamazsa tekrarlansın, kazanamazsa tekrarlansın, kazanamazsa tekrarlansın...
  17. Hemfikir olmak gibi bir kaygim yok, bu bilinmeli oncelikle. Yalniz en yalin haliyle ifade etmeye calistigim seylerde dahi bir bosluk aramaya calismak, eksik kabul edilen bir tanimlamadan hareketle sozkonusu boslugu kafasindaki onyargilariyla doldurmak da benim yontemim degil. Farkli dusundugum konularda muhatabimla saglikli bir iletisim kurmanin yolu ortak noktalara vurgu yapmaktan gecer, ben boyle inaniyorum. Tartisma yontemleri de bilimseldir sevgili bilimselci. Eksik gordugun, tam olarak anlayamadigin veya anlatilamayan konularla ilgili yargi belirtmeden once muhatabina soru sormak yontemiyle yeni bir acilim saglanabilir. Bu yolla birbirimizi daha iyi anlariz. Aksi taktirde surekli genellemelere dayanan yorum ve yargilar bu tartismanin birbirimize laf yetistirmekten ibaret kalmasina neden olur. Benimse amacim bu degil. Keskin giris ve sorgulamalarla birseyleri anlamaya calisiyorum. Bu dogrultuda one surdugu her fikrin sahibi olmak kesin inancli olmaktir ki ben bundan da uzagim. Bu yaklasimina devam ettigin taktirde karsindakini belki hic inanmadigi konulari dahi sahiplenmeye zorlarsin. Kisacasi sahsima yonelik onyargilarini bir tarafa birakabilirsen, bunu basarabilirsen cok daha farkli konularda da verimli sohbetler yapabiliriz. Tanimimdaki boslugu doldurma cabana ve yargina gelince.. Yazimin butununu gozonune aldiginda, dogaotesi konulari bilimin ilgi alanina sokmadigimi goreceksin. "Bilim sadece teoriler uzerinde calisir ve teoriler uretir" derken bilimin dogal dunyayi anlamaya donuk cabaya vurgu yaptim. Ve bilimin bunu yaparken mutlak dogruyu bulma iddiasinda olmadigini soyledim. Elbette ki madde uzerinde calisir ve maddeye ait teoriler uretir. Ben bilimin meleklerin, cinlerin, tanrinin vs varliklarina ve dunyaya-yasama etkilerine dair teoriler uretebilecegini mi ima ettim? Hayir elbette bilim dogal olarak bunlara ilgi duymaz ve olcebilecegi olgulardan hareket ederek insanligin anlama cabasina bir karsilik olur. Idealist, materyalist, ateist, teist... kaliplarina bir fikriyle (boyle bir sey varsa) koymak yerine 'falan gorusun su kategoriye giriyor veya su kategorinin izlerine sahip, falanca seyden etkilenmissin gibi yapici yaklasimlar daha dogru degil mi? Seni bir kategoriye koyabilecegimi soylemissin. Hayir, ben bunu yapmam. Sahislarla ilgili kolayina yargilara varmam, sana da bunu oneririm tum samimiyetimle. Bu bana keskin ve sivri sorularla gelemeyecegin anlamina gelmiyor ama sorular birer yargi cumlesi halini aldi mi is farklilasiyor.. Ateizmin bir felsefe ve ideoloji oldugundan cok bir felsefe ve ideolojiye donustugu yonundedir itirazim. Ideolojilerin dinlerle cok benzer yanlari vardir. En onemlisi de, hayata donuk durusta esit iddiaya sahip olmalaridir. Yani ikisinde de kendi dunya gorusunu dayatma sorunu ve mutlak dogru veya en iyiye sahip oldugu iddiasi vardir. Benim asil itirazim iste bu noktada: Ateizm bilimsel dusunmenin olmazsa olmazi degildir. Temelinde mutlak dogruyu barindirmayan bir anlayisin icine boylesi bir gerekliligi koymak, bunu ilke haline getirmek bana ideolojik bir saplanti gibi geliyor. Bazi bilim adamlarinin bu yonde goruslerinin oldugunu da biliyorum ama ayni zamanda tersi yonde, yani daha acik ifadeyle ateist olmayan ve bilime cok onemli katkilar sunmus nice bilim adamlari vardir, aralarinda bilim tarihine gecmis zatlar dahil. Olaya biraz daha genis acidan bakma taraftariyim. Ornegin bir yaratici fikrine veya dine inanmakla dunyaya dair olaylari anlama cabasini o yaraticiya veya dine teslim etmek arasinda buyuk farklar vardir. Iste bu yuzden diyorum; bilim anlayisimiza her gun yeni birseyler kazandirirken birakin anlam sorunuyla baskalari ilgilensin. Sizin icin onemli olmayabilir ama bu bir baskasi icin onemsiz olmali anlamina gelmemeli. Bunu yaparken bilimsel alana sahip olduklari dogmalarla yaklasmalarini ben de kabul edemem. Ama ayni sekilde bilim de mutlaklik iddiasiyla kendini dayatmamali. Acikcasi bu cumleden bu derece basit bir cikarsamada bulunmana yine uzuldum. Benim icin uzulme diyorsun ama gel biraz da sen gayret et uzmemek icin Hepimiz mutlaka inaniyoruz bilimselci, inan bana:) Sen en azindan hicbir seye inanmaman gerektigine inaniyorsun ama isin polemigine girmek niyetinde degilim. Demem o ki, o sozden kasit o basit cikarim degildi. Yaziya baslarken de bu yargilara degindim. Ben kendimi cok iyi biliyorum bilimselci ve bir seye karsi olmanin veya elestirmenin baska bir sey olmak anlamina gelmeyecegini de biliyorum. Ne ondan alayim ne digerinden, her iki taraf da idare etsin turunden bir yaklasimim asla olmadi. Biraz dikkat okuyabilirsen beni, genellemeler ve onyargilardan siyrilarak, sunu gorursun; hicbir seye, ne dine ne de ateizme dair kesin bir inanc tasimamak gerekiyor. Cunku kesin inanclar objektif dusunmenin onunde en buyuk engeldir. Bana yine ateizmin bir inanc olmadigini soyleyeceksin ama dedim ya, herhangi bir sey boyledir dedigin zaman bu inanc oluyor. Bilimsel dusunmenin ilkesidir diyeceksin, ona dair itirazimi da belirttim zaten. Umarim verimli ve ornek bir birbirini anlama cabasina donusur bu soylesi. Varilan erken yargilar birbirini gercek anlamda anlamanin engelidir ve anlamamak anlayissizliga kapi aralar... Selam ile..
  18. abraham arkadasimiz da soru'nun tersinden bakmayi basaranlardan. bilimselci'nin yazdiklarina cevap verirken de degindim, boyle bir soru uzerinde dusunulmeyi hakediyor. Ancak benim abraham'a sormak istedigim bir konu var: Son zamanlarda bilimcevrelerinde sikca tartisilan "Akilli tasarim" teorisi var. Bu teoriye gore sozkonusu soruya tersinden bakmak mumkun degil. Bu da bir teori sonucta ve ustelik bilim cevrelerinde gittikce itibari artan bir teori. Bu konudaki goruslerinizi merak ediyorum.. Saygilar..
  19. Bilim hicbir zaman evrensel dogruyu bulma iddiasinda olmamistir. Sadece teoriler uzerinde calisir ve teoriler uretir. Kabul edilir ki gunumuzun bilimsel teorileri gelecekte ya curutulecek ya da dogrulugu ispatlanacak. Sonuc ne olursa olsun, cagdas bilimin ulastigi sonuclar bilinmeyenleri ortaya cikarmak yolunda elde olan imkanlarin kullanilmasinin bir sonucudur ve elbette ki mitolojik ve dinsel dogmalardan bagimsiz olarak, oncelikli olarak ele alinmalidir. Bir baska ifadeyle, evrene dair cikarimlarin referansi bilim olmalidir. Buraya kadar hemfikiriz. Ancak gorunen o ki; batida her turlu elestiriye acik ve surekli gelistirilip karsi tezlerle curutulmeye calisilan teoriler geri kalmis ulkelerde yeterince sorgulanmadan ideoloji haline getiriliyor. Halbuki bilim sadece dogmalari degil ama ayni zamanda kendi varsayimlarini curutmek icin de calisir. Ozellikle dinlerin soyleyegeldigi dogmalarla celisen bilimsel hipotezlere hemen sarilmamiz ve bilimin kendi kendini curutme ilkesini bu konuya uyarlamak istemeyisimiz, elestirel yaklasmayisimiz, olaya ideolojik olarak bakmamizdan kaynaklaniyor. Sorun budur. Bilimselci arkadasim once kendim(iz)e bakmam gerektigini ogutlemis, sagolsun. Sagolsun da beni neden ve nasil boyle kolay bir sekilde kategorilerden birine hapsetmis, onu anlayamadim. Bir seyi elestirdiginiz zaman mutlaka onun karsiti baska bir seyin icinde mi olmaniz gerekiyor? Kendisine "Ferfecir" ismimle yazdigim yazilara goz atmasini oneririm. Gorecektir ki, ayni sekilde dini de elestirdim, Islam tarihinden tutun dinin nasil somurulup yozlastirildigina da degindim. Demem o ki, sayin bilimselci herseye elestirel gozle bakmanin aslinda bilimsel dusunmenin, felsefi derinligin en onemli belirleyicisi oldugunu ogrenmeli once. Bilimsel dusunmek herseye supheyle bakmakla birlikte herseye acik olmaktir da ayni zamanda. Iste bu yuzden ateizmin keskin soylevlerini bilimsel degil ideolojik buluyorum. Bilinmeyene duyulan inanc masal ise sayet, hepimiz masal dunyasinda yasiyoruz sevgili bilimselci. Yakin bir zamanda "Dini Konular" bolumunde ateist arkadaslarin hakaret olarak gormedikleri usluplarini aynen taklit ederek ateizmle ilgili bir yazi yazacagim. Usluplardan da ornekler vererek. Sanirim bunun haricinde yapilan yanlisi anlatabilmek imkansiz. Zamanim oldugunda siz de okursunuz. Bir de size Ahmet Altan gibi ateistlerin din konusundaki beyefendi usluplarini takip etmenizi oneririm. Iste senin gormedigin, oysa vurgulamaya calistigim sey tam da bu: Mistisizm ve inanclar bilimle degil felsefeyle aciklanabilir! Madem bilimin alanina girmedigini kabul ediyorsun, o halde bir bilimselci olarak neden mudahale ediyorsun? Metafizik felsefenin dusuncelerini elestiriyorum dersen, o halde bunu neden bilim kilifi icinde yapiyorsun derim. Yercekimi orneginde vurgulandigi gibi; bilim kendi gorevini yapip aciklama getirir ama bu durum felsefeyi isin icinden cikarmaz. Onun da her zaman soyleyecekleri vardir cunku. Yanlis anlasilmasin, felsefeye yine felsefe ile karsilik verilirken elbette bilimden faydalanacaksin, ki nihayetinde bilimin felsefesi de var. Ama birak digeri de kendi dusuncesini ortaya koysun. Yasam icin ideal yercekimi dusuncesi yerine "yasam ancak ideal yercekimi ortaminda olusur" bakis acisi ogretici, dusundurucu ve guzel bir yaklasim. Bunun teistler tarafindan dikkate alinmasi gerektigini ben de dusunuyorum. Ateistler tarafindan da tersinin mumkun olabilecegi ihtimali dikkate alinmali bir de. Elestirel dusunmenin geregi bunu gerektirir. Yine kategorize konusu!.. Kimseden herhangi bir seye inanmasini beklemiyorum. Hele kendim neye inanacagimi bilmiyorken. Ben ne dinsel dogmalara kor bir sekilde inanirim ne de bilimsel teorileri salt dini gorusleri curutuyorlar diye ideolojik saplanti haline getiririm. Ikisinden de uzagim, bu oncelikle bilinmeli cunku hickimsenin kimseyi herhangi bir kaliba, kategoriye, gruba vs sokmaya hakki yoktur, olmamali da. O yuzden diyorum ki; almayayim sagol! Bilinmeli ki, tartisma zemininin saglamligi karsimizdakine onyargisiz bakmakla saglanabilir. Dine yoneltilen mantikli elestiriler konusunda, "sen kafirsin, bilmiyorsun, Allah senin kalbini muhurlemis..." gibi temelsiz ve sloganik cevaplarin seviyesini asmamis bu yazi sayin bilimselci. Uzulerek gordum bunu... Alintiyi gozukmeyecek sekilde renklendirdigim gorusun tamamen onyargin ve art niyetinin bir sonucu. Ozellikle dikkatini cektigine gore saklamakta hayli basarisiz olmusum demek ki!.. Ateizmin bir gorus ve felsefe oldugu kalibi... Yukarda yazdiklarim bir bakima dusuncelerimi yansitti bu konuda. Selam ile..
  20. Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü'nde iki öğrenci grubu arasında çıkan, taş ve sopaların kullanıldığı kavgada 30'un üzerinde öğrenci yaralandı. Ankara Üniversitesinin Cebeci Kampüsünde bulunan eğitim Bilimleri Fakültesi'nin önünde Atatürk posteri ve Türk bayrağı altında stant açıp bildiri dağıtan bir grup öğrenciye okul içinden ve dışarıdan geldiği öğrenilen bazı öğrenci ve kişiler önce sözlü saldırıda bulundu. Daha sonra taş ve sopalarla söz konusu standın olduğu yere gelen kişiler ile stanttaki öğrenciler arasında arbede yaşandı. Molotof kokteylinin de atıldığı arbede sırasında birbirlerine taş atan öğrencilerden 30'u yaralandı. Olayların büyümesi ve atılan taşlarla fakülte binalarının da zarar görmesi üzerine, kampüse davet edilen çevik kuvvet polisi öğrencilere müdahale etti. Öğrenci grupları arasında set oluşturan ve grupları sırayla okul dışına çıkartan polis, Cebeci Kampüsünde geniş güvenlik önlemleri aldı. Okula gelen sağlık ekipleri taş ve sopa darbelerinden yaralanan öğrencilere okul bahçesinde müdahale etti. Yaralanan öğrenci sayısının 30'un üzerinde olduğu bildirildi. Olayların ardından Eğitim Bilimleri Fakültesi önünde açtıkları stantta tekrar toplanan öğrencilerin, Türkiye Gençlik Birliği adına yaptıkları basın açıklamasında, Atatürk posteri ve Türk bayrağını indirmeye çalışanlara karşı mücadelelerinin devam edeceği ifade edildi. Açıklamanın ardından basın mensupları okul güvenliği tarafından dışarı çıkartılırken, bir süre sonra kampüsteki fakültelerde öğrenime ara verilerek öğrenciler de kampüs dışına çıkartıldı. Star Gazetesi - 10 Mayis 2007
  21. Gordugum kadariyla forumdaki "Dini Konular" bolumune ateistlerin yogun ilgisi var. Cogu zaman hakarete varan, tartisma ortaminin sihhatini bozan usluplar hos gorulemese bile, icerigi olusturan klasik ateist argumanlar ile, gercekte "ateist aklin" ne gibi yanilgilar, yargi bozukluklari ve carpitmalara dayandigini bizlere bir kez daha gostermis oldu. Actigim baslikla ilgili yorumlarda bulunulurken konunun ozune sadik kalinmasini rica ediyorum. Tekrar tekrar 9 yasindaki kizla evlenen peygamber gibi soylemleri tartismak degil bu konunun amaci. Konuyla ilgili degerlendirmeler, sorular geldigi taktirde zamanim ve bilgim elverdikce cevaplamaya calisacagim. Ancak konuyla ilgisiz yorumlari gormezden gelecegim. Cunku amac ozelde herhangi bir dini tartismaktan cok, genel itibariyle ateizm ile din kavramlarini acmak. Zaten acilan konunun icerigi de bunu gosteriyor. Simdi gecelim konuya: Ateistlerin cogunun zihninde "insanlarin ilahi gucler atfettikleri olgularin zamanla bilim tarafindan aciklanmasi" sablonu vardir. "Mistizm ve genel olarak din, her zaman bilimin ışığının henüz ulaşmadığı kuytulara sığınır; bilimin ışığı üzerine düştüğünde de sığınacak baska bir kuytu bulur." Bu arguman Ingilizce'de "God of gaps", yani "Bosluklarin tanrisi" olarak bilinir. Argumana gore, insanlar bilim yoluyla aciklayamadiklari, yani "boslukta" kalan doga olaylari icin, "tanrinin isi" demekte, ancak bilim ilerledikce bosluklar dolmaktadir. Bilim bir gun herseyi aciklayacak, boylece hic bosluk kalmayacak, ateizm tam egemen olacaktir. Oysa bilimin bir olguyu doga olayalariyla aciklamasi aslinda o olgunun bir ilahi niteligi olmadigini gostermez. Ornegin yercekimi'ni ele alalim. "God of the gaps" argumanina gore eskiden insanlarin "tanirinin cisimleri yere cekme" diye bakmis olabilecegi bu guce bilim "yercekimi" demis, boylece boslugu doldurmustur. Yapilan sey sadece bir isim degisikligidir ve gucun bilimsel tanimidir. Boyle bir gucun neden var oldugu sorusu ise felsefenin alanina girer ve buradan hala teolojik bir yorum yapilabilir. Ayrica "Anthropic Principle" olarak bilinen bilimsel goruse gore olaya bakarsak; yercekiminin neden az veya fazla degil de mevcut siddetinde oldugu sorusu cercevesinde sadece yercekiminin degil ama ayni zamanda evrenin tum fiziksel gucleri, elementlerin kimyasal ozellikleri insan yasami icin olmasi gereken en ideal duzeydedir. Bu gorus de bilimseldir ve ateizme karsi guclu bir argumandir. Bir diger hata ise, doganin sadece isleyisinin degil, kokeninin de dogal etkenlerle aciklanabilecegine dair gorustur. Bu argumanin sahipleri evrenin ve canlilarin nasil ortaya ciktiklari sorusunun dogal etkenlerle aciklanabilecegine, ortada hicbir delil olmadigi halde, inanmaktadirlar. Eger canililar hakkindaki bilgilerimiz arttikca, onun dogal etkenlerle indirgenebilir oldugu yonundeki veriler de artsaydi, o zaman bunu inandirici bulabilirdik. Oysa son yuz yildir olan bunun tamtersidir. Canlilik hakkindaki bilgimiz arttikca, onun daha once hayal bile edemeyecegimiz kompleks bir yapiya sahip oldugunu ve bu kompleksligin dogal surecler ve rastlantilar ile olamayacagini goruyoruz. Dolayisiyla bilim canliligi inceledikce bosluklar kuculmemekte, aksine buyumektedir. Ozetle, bir Yaratici'nin varligini kabul etmenin bir "God of the gaps" argumani oldugu seklindeki klasik ateist gorus bilimsel dayanaktan mahrumdur. Bu goruse elbette inanilabilir; ama dayanagi bilim degil, bilimden bagimsiz bir dogma olarak ateizmdir. Mustafa Akyol'dan yararlanilmistir. Selam ile..
  22. Cumhurbaşkanlığı etrafında yaşanan ulusal hezeyanın cazibesinden bir an için kurtulup, söz konusu hezeyanın hangi ulusal niteliğimizle bağlantılı olduğunu irdelemek çok öğretici olabilir. Çünkü sırf bir AKP’li cumhurbaşkanı olmasın diye, askerin temeli olmayan bir irtica tehdidinden hareketle internet sitesinde yazı yayınlaması; bir kısım medyanın fikir birliği içinde bu klişe metni beklenen bir ‘muhtıra’ olarak heyecanla karşılaması; ve nihayet Anayasa Mahkemesi’nin hukuku muhtıra ideolojisinin uzantısı kılan iptal kararı, bireysel farklılıkları yok eden daha genel bir hassasiyeti ima ediyor. Ancak toplumsal kesimleri temsil ettiği varsayılan partilerin bu konudaki söylemleri ve nihayet Tandoğan ve Çağlayan’da sokağa dökülen halkın ortak dili, anlamaya çalıştığımız bu hassasiyetin neredeyse ‘ulusal’ nitelikte olduğunu göstermekte. Böyle bir duyarlılığı ya hissedersiniz ya da hissetmezsiniz… Ben hissetmediğime göre yapabileceğim tek şey anlamaya çalışmak olacak. ‘Muhtıra’nın ardından yazdığı Pazar yazısında Emin Çölaşan şöyle demekteydi: “Asker devreye girdi; 27 Nisan sürecini başlatıp milyonlarca insanımızı rahatlattı.” Buradan anlıyoruz ki eğer asker devreye girmeseymiş, halkımız belirli bir rahatsızlık içinde kalacakmış. Yani insanlarımızı rahatsız eden bir durum var ama onlar bunu kendi başlarına ortadan kaldıramıyorlar. Asker müdahil oluyor ve rahatlama geliyor… Dolayısıyla bu yazının amacı söz konusu rahatsızlığı anlamaya dönük olmak zorunda. Öte yandan ordunun sırf halkımız rahatsız diye inanmadığı bir müdahaleyi yaptığını da düşünemeyiz. Ne de olsa silahlı kuvvetler bir siyasi parti gibi göstermelik popülizme yaslanamaz. Bu nedenle ordunun da aynı hassasiyete sahip olduğu açık. Nitekim internet sitesindeki ‘muhtıra’ niyetinde olduğu söylenen metinde “TSK… gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir” denmekte. Böylece hassasiyetin gizli tutulmayacağı ve gereğinin yapılacağı anlaşılıyor. Söz konusu hassasiyetin somut olarak ne olduğuna gelindiğinde ise şunu öğreniyoruz: Türk ordusu “laikliğin kesin savunucusudur” ve “Ne mutlu Türküm diyene’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır.” Doğrusu bu birçok kişiye rahatlatıcı bir duygu vermiş olabilir… Bir hassasiyetin 85 yıl boyunca aynen korunarak klişeleşmesi, hem Cumhuriyet’in ilelebet baki kalacağına ilişkin, hem de dünyanın aslında hiç değişmediğine dair sağlam bir kanıt gibi durmakta. Öte yandan ilk bakışta yukarıdaki iki hassasiyet arasında bir ilişki görmeyebilirsiniz… Birisi laiklik, yani dindarlıkla; ötekisi ise Türklük, yani milliyetçilikle ilgili… Ancak sön dönemin konjonktürü ışığında aralarında gizli bir bağ var: Yapılan birçok sosyolojik çalışma Türkiye’de Müslüman kimliğinin modern dünyanın gereksinimleri içinden yeniden tanımlandığını, böylece dindarlığın yeni anlamlar kazanırken farklılaşıp çeşitlendiğini; kısacası İslami kesimde alttan gelen kendiliğinden bir sekülerleşme yaşandığını ortaya koymakta. Ne var ki bu sekülerleşme dindarların dinden uzaklaştıklarını değil, aksine dindarlığı yeniden tanımladıkları ölçüde Müslüman cemaatin sınırlarını genişlettiklerini göstermekte. Kısacası bugün karşımızda dünyayla barışık, özgüveni yüksek ve –resmi ideoloji açısından en önemlisi- daha ziyade Müslüman kimliği üzerinden kendisini global bir aktör olarak tahayyül edebilen yeni bir vatandaş kategorisi var… Bunun anlamı Cumhuriyet’in harcı olarak sunulan Müslümanlık ile Türklük arasındaki bileşkenin çözülmekte olmasıdır. Bugün Türkiye Müslümanlarının resmi ideoloji tarafından belirlenen Türklük tanımına ihtiyacı artık eskisi kadar fazla değil… Dolayısıyla örneğin ‘misyoner tehdidi’ Müslümanlar arasında değil, asıl laik kesimde tutan bir söylem… Ve gene dolayısıyla TSK’nin malum yazısında laiklik karşıtlığı ile ‘Türküm’ demekten kaçınma aynı kefeye konabilmekte. CHP’nin söz konusu hassasiyete böylesine hevesle atlamasının anlamı da burada… Müslüman kesimin resmi ideoloji açısından sadece dindarlık üzerinden değil, Türklük üzerinden de ötelenmesi, bu partiyi kendi algılamalarıyla en makbul siyasi oluşum haline getiriyor. Ulusalcılık denen garabetin nedeni de böylece anlaşılıyor. AKP’yi sadece ‘yobaz’ değil, ‘emperyalist uzantısı’ olarak göstermek; bir taşla iki kuş vurmak gibi. Ne var ki bu ulusalcıların analiz düzeyi fazla derin değil: Kendi stratejilerinin Müslümanları ‘ulusal’ olandan daha da uzaklaştırdıklarını fark etmiyorlar. Ama belki de fark edip buna razı oluyorlar. Çünkü onların derdi demokrasi içinde bir çözüm zaten değil… Böylece Baykal’ın “bir erken seçimi ‘bizatihi çözüm’ olarak görmediğini” söylediğinde gerçekten ne dediği daha iyi anlaşılıyor… Onun derdi AKP’nin alaşağı edilmesi. Yöntem önemli değil. Eğer demokrasi bunu becermeye yetmiyorsa, demokrasinin de rafa kaldırılması Baykal’a göre meşru. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin 367’yi şart koşmaması durumunda “Türkiye tehlikeli bir kriz ve çatışma ortamına sürüklenecektir” diyen de kendisi. Yani demokrasinin işlemesi durumunda demokrasinin dışına çıkabileceğini ima eden bir siyasi partimiz var. Üstelik de Cumhuriyet’i kuran siyasi parti bu… Dahası CHP bu tutumunda yalnız da değil. Örneğin ODTÜ’nün, yani ‘üniversite’ muamelesi yaptığımız bir kurumun rektörü “TSK’nın tahammül sınırının zorlandığını” ifade edebilmekte. Bu arka plan önünde devletçi/ulusalcı davet karşısında yüz binlerce insanın Tandoğan ve Çağlayan’a çıkması kimseyi şaşırtmamalı. Bu insanların ellerinde sadece bayrak olması, Mustafa Kemal tişörtleri giymeleri de öyle… Çünkü yukarda açıklandığı üzere, bugün bayrak gibi bir milli sembolun anti-Müslüman siyasetin taşıyıcısı olarak kurgulanmasının zemini yaratılmış durumda. Toparlarsak, Müslüman kesimden gelen insanların muhtemel iktidarının engellenmesi, devletçi/ulusalcı koalisyon için demokrasiden çok daha önemli gözüküyor. Meydanları dolduran herkes için geçerli olmadığı kesin olsa da, yapılan eylemin günümüz konjonktüründeki siyasi anlamının demokrasiden uzaklaşma olduğunu görmekte yarar var. Haykırılan “Türkiye laiktir, laik kalacak” sözünün esas anlamının laiklikle ilgili olmadığının da kavranması gerek. Çünkü Türkiye zaten ‘laik’ değil; daha doğrusu otoriter/devletçi bir din karşıtlığını ‘laiklik’ sanmakta. O nedenle de “Türkiye laik kalacak” sözü “Türkiye böyle kalacak”; yani “otoriter/devletçi zihniyet devam edecek” demekten öte anlam taşımaz. Meydanları dolduran yığınlar “Ne şeriat ne darbe” derken belki hayali irtica tehlikesine gerçekten de inanıyorlardı. Ancak gerçek o ki, Türkiye’de şeriat heveslisi insan sayısı hem az hem de siyaseten güçsüz. Oysa darbe heveslileri hem sayıca çok, hem de siyaseten güçlü. Dolayısıyla “ne şeriat ne darbe” diyenler –kendileri pek farkında gözükmese de- gerçekte zımnen darbe heveslilerine destek vermekteler. Cumhuriyeti elitist bir devletçiliğin uzantısı olarak tanımlayıp, demokrasiyi de dünyaya şirin gözükmenin kılıfı olarak hayal edenler; Anadolu’dan yükselen demokratik talepler karşısında gerçek yüzlerini gösteriyorlar. Bu ülkede demokrasi/cumhuriyet ayrımı üzerinden Cumhuriyet savunuculuğu yapanlar, bu tutumlarını Mustafa Kemal ve bayrak motifiyle meşrulaştırdıklarını sananlar hiçbir zaman demokrasiye razı olmadılar. Nitekim bugün sıkıştığı marazi noktada Gündüz Aktan şöyle yazmak zorunda kalıyor: “Cumhuriyet’in kimliği değiştirilemez. Nokta!”. Cumhuriyet’in demokratik olmaması Aktan için önemli değil. Demokratik olmayan bir cumhuriyetin giderek tahakkümcü bir sürece girmesi de önemli değil… Önemli olan var olan sistemin hiçbir şey değişmeden devam etmesi ve Aktan gibileri ideolojik olarak iktidarda tutması. Evet AKP karşısında epeyce yaygın bir hassasiyet var… Ama bu yapıcı ve olumlu bir hassasiyet değil. Bu, korkuların manipüle edilerek darbe gereksiniminin ayakta tutulduğu, özgüvensiz, olgunlaşmamış bir cumhuriyet tebası olma halinin dışavurumu. Türkiye’de cumhuriyet bir demokrasi sınavından geçiyor ve sistemin tüm başarısız talebeleri sınavdan kaçmak için bin bir bahane uyduruyorlar… Acıklı ve hüzünlü bir durum… Siyasi analizden ziyade psikolojinin alanına giren bir durum… Etyen Mahcupyan
  23. restpektif şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Turkiye, son birkac aydir, iki kesim arasindaki mucadelenin siyasi boyutunu had safhada yasiyor. Taraflardan biri oldukca sert bir yumruk darbesi almis durumda. Yumrugun sahibi kitlesel bazda da govde gosterilerine basladi ve surdurmekte. Askerin de, kendi aciklamasiyla, taraf oldugu bu catismada bizleri nasil bir son bekledigi konusunda ortalik toz duman. Kimse ikna edici tahminlerde bulunamasa da herbiri adeta birer komplo teorisi halini alan fikirlerle karsi karsiyayiz. Ortamin bu derece karmasik oldugu bir zeminde soylenecek hersey bir kismimiza mutlaka delice gelecektir. Gelin hep birlikte bu tahminlere, ya da belki teorilere, bir goz atalim. *Ilk teoriyi daha once bu forumda yazmistim; "gizli bir el mi var?" diye, ki bu gizli elin AKP'yi tekrar tek basina hukumete tasimaya calistigini belirtmistim. *Bildiginiz gibi, taraflardan biri mitingler vasitasiyla toplumdaki karsiligini bulmus durumda. Forumda da sikca bahsedilen bir durum bu. Secim propagandalari yaklastikca diger tarafin da sokaklarda boy gosterecegi tahmininde bulunmak kehanet degildir. Bu secimdeki mitingler oncekilerden cok farkli gececek; iki dunya gorusunun savunuculari secim meydanlarini daha farkli hislerle dolduracak. Karsilikli bir restlesme ve guc gosterilerine donusmesi kuvvetle muhtemel. Bu durumda Turkiye halki cok keskin ve geri donulmesi zor bir ayirimin icine dusecek. Secim propagandasinda olmasi beklenen bu halin zaman zaman her iki tarafta da tansiyonu arttiracagi tahmin ediliyor. Araya provakasyonlarin girmesi de sozkonusu. Boyle bir durumda, yurdun degisik bolgelerinde yasanabilecek muhtemel asiriliklarin ve kavgalarin yurt sathina yayilabilecegi ve Turkiye'yi bir ic savasa surukleyebilecegi ongoruleri var. Hele secim sonuclarinin bir kesimi (hangisi belli degil) hayal kirikligina ugratacagi, sonrasinda her acidan daha siddetli catismalarin yasanabilecegi soyleniyor. Bu tezin sahiplerinden bazilari isin icinde buyuk devletleri gormezken, bazilari da cikabilecek olan ic savasin Ortadogu'ya verilmesi tasarlanan yeni dengelerin onemli bir boyutu olarak goruyorlar. Hatta "yeni ve daha keskin" sinirlar deyip isi daha da ileri goturenlerin oldugunu da belirteyim. Askerin yine bu yonde ABD tarafindan yonlendirildigi de bazilarinin iddiasi. *Baska bir tahmin de, yonetimin cok yakinda askerin eline gececegine dair. Bu durumda AB'nin tavri cok net. ABD cikarci olup gucluden yana durusunu muhafaza etse bile su an icinde bulundugu konjoktorden oturu, istemese bile, darbeden taraf olmayacaktir. Ordu da durumun farkindadir. Savunma sanayii ve silahlanma konusunda Avrupa ve Amerika'ya bagimli kalmis bir Turkiye hem AB'ye hem de ABD;ye ragmen nasil darbeye girisir? Ahmet Altan alternatif olarak Rusya ve Iran diyor. Yani Turkiye'de olusacak askeri yonetim Iran ve Rusya'ya yakinlasacak, bir uclu blok olusturacaklar. Pekcok ulkeyi bu bloga dahil edecekler. Bunun sonucunda Ortadogu, Avrupa, kisacasi tum dunya dengeleri yeniden degisecek, hesaplar altust olacak. Ve siki durun; "Ucuncu Dunya Savasi" bu bloktan oturu baslayacak. Evet, tez boyle. Ordunun her seferinde pragmatist tavirlar icindeki ABD'ye ve efendilige soyunan AB'ye guvenmedigi iddia ediliyor. *Secim olur, CHP ile MHP koalisyon yapar ve ortam yatisir diyenler de var. Bu gorus iyimser olmakla birlikte "Ya dusunulenin tersi olursa, yani AKP yine tek basina iktidara gelirse ne olacak?" sorusuna net cevap veremiyor. Sahi bu durumda ne olur? Tayyip Erdogan yine basbakan ve Cumhurbaskanligi Abdullah Gul'un! Olmaz demeyin, cunku Turk halki her zaman secimlerde surpriz tercihler yapar. Asker mudahale eder diyenler, Normallesmeye dogru gidilir diyenler, catismalarin sertleseceginden dem vuranlar... Acikcasi bu konuda bir ongorude bulunmak en zorlarindan. *Olayin son yillarda ekonomik ve siyasi yonden guclenen Anadolu insani ile ozellikle ekonomik ayricaligini diger kesime kaptiran seckinci zumre arasindaki hesaplasmadan ibaret oldugunu dusunenler de var. Boyle dusunenler, sonuc ne olursa olsun, hangi kesim galip gelirse gelsin, herkesin kaybedecegine inaniyorlar. Siyasal islamdan Demokrat muslumanliga adim atmaya calisan toplumun onemli bir kesimi yeniden islam'in siyasi boyutunu on plana tasiyacak, cagdaslasma taraftarlari da cozumu cagdisi (anti demokratik) yontemlerde arayarak simdiye dek sahiplendikleri modern toplumdan taviz vermis olacaklar. *Digeri ise, otoriter kapinin yeniden aralanmasi yolunda hazirliklar olarak bakiyor olaylara. Amac demokrasi disi mekanizmalarin demokrasi referansiyla mesrulastirilmasidir. Laikci ulasalciliga toplumsal hastaligin aldigi son boyut olarak bakiyorlar. Cunku Turkiye'nin zenginlesmesi, disariya acilmasi demek, Cumhuriyetin kurulusundan beri soz sahibi kurumlari guc acisindan zayiflatacak. Yani bunlara gore Turkiye'de bazi kesimler demokrasiyi ve zenginlesmeyi iste bu yuzden engellemek istiyorlar. Iktidar olmak, guc sahibi, soz sahibi olmak her zaman ve yerde bazilari icin "ne pahasina olursa olsun" olarak gorulur. Nitekim dunyadaki mevcut haksizliklar, dokulen kan vs bu erk sahibi olma sevdasinin bir sonucudur. Son derece belirsiz bir ortama dogru yol aldigimiz Turkiyemizde, neler olacak sorusuna donuk derlemelerim simdilik bu kadar. Bitirmeden once bir temennide bulunmak istiyorum. O da; umarim siyasilerimiz tansiyonu dusurmeye yonelik adimlar atmaya baslarlar ve bizler de bu ic karartan senaryolari okumak zorunda kalmayiz... Selam ile..
  24. "Laiklik" dini olmayan, herhangi bir dini referans almayan anlamina gelir ve devletin yonetim seklini tamamlayici bir unsur olarak ortaya cikmistir. Daha acik bir ifadeyle; devletin dini olmaz ama vatandaslarin olabilir, devlet ise vatandaslarinin sahip oldugu tum inanclara veya inancsizliga karsi esit mesafede durur. Dini olmamak bir devlet acisindan laisizm olarak ifadesini buluyorken, herhangi bir vatandasin hicbir dine inanmamasi ise ateizm vb gibi kavramlarla aciklanir. Ateizmi veya inancsizligi laiklik anlaminda ele aldiginizda devletin her kesime karsi tarafsizligini bozmus olursunuz. Zira, kimine gore ateizm bir inanc sekli olarak kabul edilmese de, sonucta hayat tarzini dogrudan etkiledigi icin devleti bir kesimin benimsedigi yasamin temsilcisi veya o kesimi devletin sahibi kilarsiniz ki, bu adalet ilkesine aykiridir. Insanlarin laik veya anti laik diye siniflandirilmalari bu zihniyetin sonucudur. Oysa laik olan sadece devlettir, olay inancli olmak veya olmamak degildir. Hayatini herhangi bir inanca gore kurmayan bir insan laik olamadigi gibi, herhangi bir inanc dogrultusunda yasayanlar da anti laik olmazlar. "Anti laik" ancak devletin tarafsizligina karsi olan ve kendi hayat tarzini digerlerine empoze edenler icin kullanilabilir. Bunlar inanclilar da olabilir inancsizlar da. Boylece basligimiza donup laik devletin sadece inanmayanlarin veya "cagdas(!) diye tanimlanan herhangi bir hayat tarzi sahiplerinin devleti degildir diyerek bir duzeltme yapabiliriz. Ozetle, "Laik Devlet inananiyla inanmayaniyla, nasil bir dine veya ideolojiye mensup olursa olsun, herkesin devletidir." Selam ile..
  25. CHP kurulus ilkeleri itibariyle zaten milliyetci bir goruse sahiptir. Kimine gore Ataturk milliyetciligidir (bence Ataturk'un millet felsefesiyle statukoyu temsil felsefesi arasinda ucurum vardir). Sanirim kafalari asil bulandiran sey CHP'ye sonradan eklemlenmis "solculuk" misyonudur. Evrensel anlamda sol dusunce ile Turkiye'deki sol dusunce arasinda da ucurumlar vardir. CHP sadece Ecevit doneminde solun prensiplerine yaklasmistir. Kisacasi, sayet boyle bir sey varsa, CHP'nin milliyetciligine sasirmamali, ama "halka ragmen halk icin" anlayisiyla bulandirilmis, efendi zumre milliyetciligine sasirmali diyorum ve CHP'nin yaptigi tam da budur..

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.