-
İçerik Sayısı
281 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
restpektif tarafından postalanan herşey
-
Ozunde halktan gelen talepleri yansitmasi ve yine halki kendi dogal haklarini elde edebilmesi icin olumlu yonde donusturmesi beklenen, 'esitlik' kavramini gerceklige cevirmeye aday olan solun yuzdelerle halkin buyuk bir kismindan kendini soyutlamasi ve kendisini elit bir tabakaya donusturmesi... Bu bana oturdugu pahali mekanlarda ickisini yudumlayip purosunu cekerken halkin durumuyla ilgili ahkam kesmek gibi geliyor. Sol ne zamandan beri kendisini "cikis noktasindan", halktan soyutlayarak elitlesmistir? Turk insaninin kavramlari da asan bir zihniyet kargasasinda oldugunu sergileyen hayli ornekle karsilasiyoruz... Selam ile..
-
Dikkat: Yeni Fikirler - Yeni Düşünceler - Yeni Arayışlar
restpektif şunu cevapladı bir başlık içinde Öneri ve Eleştirileriniz
Cok aktif olamasa da elimden geldigince bu iyi niyetli girisime katkida bulunmaya calisacagim. Bunu belirtmek ve fikir sahiplerine tesekkur etmek isterim. Sahsen her dusunceden ve kesimden insanlarin degisik konularda ne dusunduklerini hep merak etmisimdir. Bir digerini dislayici yaklasimlar haric butun dusunceleri faydalanmaya donuk olarak algilamak gerektigine inanirim. Sayet bu girisim basarili olursa, eminim cok renkli bir tablo ortaya cikacaktir. Sizleri okumaktan, takip etmekten zevk alacagim. Hele beraberce sonuca gitme cabasi... Dusuncesi bile cok hos. Saygilar.. -
Ben de ciddi ciddi merak ettim bu konuyu; gercekten haberdar edebilecek biri var midir? Gerci bosuna arayip yorulmamak gerekiyor. Hani sozde degil de ozde modasina kapildik ya, iste o soz tam da bizim sol(!)umuz icin gecerli: Ozde degil sozde sol
-
Gunumuz dunyasinda "taraf" olmak ve o dogrultuda tavir belirlemek hayli riskli bir istir. Oylesine kaygan bir zemin ki; dusunceniz ve tavirlarinizla gercekte neye hizmet ettiginizden emin olamiyorsunuz. Bazi korku, kaygi ve hassasiyetler uzerinden tehlikeli bir oyun oynaniyor Turkiye'de. O yuzden sloganlari sahiplenmeden once iyi dusunmek gerekiyor. bozan'in yaptigi alintilar bu yonuyle de okunmali. Bu toplum butun siyasi hesaplarin otesinde baglarla baglidir birbirine. Bu dokuyu yillardir bozmaya calisanlar var. Her kesimden kafatasci, bagnaz ve iliklerine kadar kin ve nefret dolu cevreler atesle oynamakla kalmiyorlar, insanlari da o atese dogru surukluyorlar. Boylesi zihniyetlere devletin degisik kademelerinde de rastlanabiliyor. Hassasiyetlerimiz kullanilmaya uygun oldugu surece bu gibi insanlik dusmanlari soylemlerini daha mesru(!) bir zemine getirebilecek ve cesaretleneceklerdir. Evrensel insani degerlerle ters dusen dusunceler pratige dokuldukce, tahmin bile edemeyecegimiz acilarla yuzlesebiliriz. Bu tur fikirlerin uc noktalarda nereye varabileceklerini dusunmek bile insani urpertmeye yetiyor. Yakin tarihimize bakildiginda, aslinda sadece bombalarin degil, senaryolarin butununun tanidik oldugu gorulecektir. Bizler her seferinde bu numaralari yuttugumuz icin, her yeni donemde cok da fazla degisiklige ugramadan yeniden uygulamaya sokuluyorlar. Evet, bunlarda vicdan bulunmaz! Ama halk olarak bizlerin de artik bu oyunlari bosa cikaracak bilinc duzeyine cikmamiz sart. Aksi taktirde yanibasimizda nice degerler solup gidecek... Selam ile..
-
PKK ulke icerisinden nicin destek bulabiliyor? Uc-bes kisiden olusmus bir orgutun uzun yillar catismayi basarmasi mumkundur ama kitlesellesemeyen hicbir hareket gerilla yontemini kullanamaz. PKK'yi Dogu'daki insanlarimiz nezdinde mesru kilan nedenler nelerdir ki, teror hareketi olarak adlandirdigimiz bir orgut onbinlerce aktif ve yuzbinlerce sempatizan uyeye sahip olabiliyor? Devletin askeri onlemler haric, vatandaslarini terorden korumak amaciyla sosyal ve kulturel olarak ne tur hareketlerde veya onlemlerde bulundugunu biraz acabilir misiniz? Teror daha cok otoriter devlet yapisina karsi kendine toplumsal bir temel bulur. O yuzden sorunu salt memur atamalarina ve kimsenin orada calismamak istemesine baglamak ne derece dogrudur? Soruna dair daha temel cozumleriniz nedir? Cozumleri saglikli bir sekilde ortaya koyabilmek icin sorunu dogru teshis etmek gerekiyor. Sizce sorunun kaynagi/kaynaklari nelerdir? Askeri yoldan bu konunun cozulemeyecegi, sizin de belirttiginiz gibi, ceyrek yuzyildir sahip oldugumuz tecrubeyle asikar. Kurd kokenli vatandaslarin toplumsal taleplerinin PKK'nin hareket noktalariyla ortuserek ortaya cikmasi yerine devlet nezdinde bir karsilik bulmasi gerekiyor. Siz bu konuda ne dusunuyorsunuz? Selam ile..
-
Turkiye'deki solun onemli isimlerinden Ertugrul Kurkcu, 'Express' dergisine verdigi mulakatta, Cumhuriyet mitinglerinin Turkiye'yi yeniden donusturme projesinin en onemli parcasi olarak degerlendirdi. Bu donusturmenin icinde sol dusunceyi eritme isteginin de bulundugunu belirten Kurkcu'nun degerlendirmeleri soyle; "Ne sonuç doğarsa, 'demokratik' yollardan doğmuş olacak, fakat bu 'demokratik' yolların kullanılması bakımından şimdiye kadar hiç görmediğimiz araçlar devrede. Türkiye tarihinde ilk defa gördüğümüz, görebileceğimiz şeylerin tasarlandığını, düzenlendiğini, hazırlandığını, gündeme getirildiğini, bunların provalarının yapıldığını unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. Bunları hatırlarsak, sonra şaşırmayız. Benim açımdan ordu müdahalesinin asıl aracı, sokak." "Esas işaret iki yıl önceki 1 Mayıs'ta, Mersin'de verildi bence. Kutlamaların ardından çocuklara bayrak yırttırma provokasyonunu izleyen Genelkurmay açıklamasını, 'sözde vatandaş, özde vatandaş' ayırımını, bunun peşinden Van'dan Mersin'e, Diyarbakır'dan Çanakkale'ye onbinlerce insanın bir anda sokaklara döktürülmesini hatırlayalım. O ayrım, 'özde bağlı, sözde bağlı' olarak bugüne geldi. O dönem bütün Türkiye'yi gezen bayrak hareketi, yani Türk milletinin bayrağıyla yeniden tanıştırılması ve rejime yönelik olduğu varsayılan tehditlerin kitlesel millî davranışlarla bertaraf edilmesi yönünde bir irade, bir psikolojik harekât operasyonu ortaya kondu." "Ben ordunun müdahalesinin bu mitingler olacağını düşünüyordum. Aylar önce, yurtdışında gazetecilik yapan arkadaşlarımın 'ordunun tavrı ne olacak' sorularına, 'ordu sivil giyinip sokağa çıkacak' diye düşündüğümü söylemiştim. O da oluyor zaten. Bu yönde çok fazla psikolojik harekat düzenlendiğini, çok fazla angajman yaratıldığını, lojistik, medyatik, kurumsal, örgütsel binbir hazırlık yapıldığını biliyoruz. Bunların bir kısmı kaç yıl öncesinden basına yansıdı. O nedenle, beklediğim oldu diyebilirim." "İşçi sendikalarının Tandoğan'daki tavırlarını o açıdan çok anlamlı, esaslı buluyorum. DİSK, hatta Türk-İş ve HAK-İş de, Mühendis ve Mimar Odaları Birliği de, Türk Tabipleri Birliği de, Eczacılar Odası da, KESK de bu mitinglere gitmeyeceklerini ve üyelerinin de gitmemesi gerektiğini söylediklerinde bunu okumuşlardı. Bence çok doğru bir okumaydı. Fakat daha sonra mitinglerin dil ve söylem değiştirmesi, bu büyük direnci de kırmakla ilgiliydi. Kısmen de bunun başarıldığını söyleyebiliriz." lginç bir görüntüydü gerçekten: Sahnede solun simge şarkı ve marşlarını söyleyenler, sahnenin hemen arkasında, miting düzenleyicisi olarak, Nokta dergisinin darbe planladığı iddiasını kapak yaptığı kuvvet komutanı… Hiç bu kadar çelişkili bir durum yaşanmamıştı yakın tarihlerde. "İşte kitle hareketinin bizzat kitle hareketi olmaktan ileri gelen böyle mucizevî yanları var. Tandoğan'daki hareketle Çağlayan'daki aynı harekettir. Fakat öyle esneme kabiliyeti var ki, şöyle bir esneyerek, dilini, söylemini biraz değiştirerek işçi hareketinden gelen bu blokajı kırdı ve onların tabanını içine kattı. Bunun iki taraflı bir sonucu var: Politik düzeyde bir kaybı işaret ediyor, çünkü artık o günden beri ne sendikaların ne odaların sesi öyle kuvvetli çıkıyor. O kararlılık ve o ciddiyetle itirazlarını dile getirmiyorlar. Hatta DİSK bunlar içerisinde Çağlayan söylemine en çabuk iştirak eden oldu. Öbür taraftan, onlar işin içine karıştıkça kürsüden çıkan sesler de değişmeye başlıyor. Bakıyorum hatiplere, bütün söylemini devletin çıkarları üzerinden kuran, işçi hareketine ve sosyal muhalefete 'emperyalizmin işbirlikçisi' diye saldıran ve hiçbir aşağıdan talebi dile getirmeyen Birgül Ayman Güler, İzmir'de 'toplumsal eşitlik istiyoruz' diye bağırıyordu." "Öyle anlaşılıyor ki, medya işin başında tam olarak ayarlanmış değildi. Onlar bu plana birinci adımda dahil edilmemişlerdi. Tandoğan mitinginin tonuna, oradaki bileşime bakın, ondan sonra İstanbul'a, İzmir'e bakın. Her seferinde, hem medya desteği arttı, hem de militarist bir tondan medyanın desteklemesini mümkün kılacak daha yumuşak bir söyleme geçildi." "Jandarma komutanının başında olduğu bir miting, sırtını en sağlam duvara dayama güveni yaratır. 'Hiç sokağa çıkmayanlar çıktı' deniyor ya, biraz da bundan çıkıyor hiç sokağa çıkmayanlar. Çünkü bunda özgürleştirici bir yan var. (..) Kendilerine muazzam bir içbükey ayna tutuluyor. 300 bin kişi kendisini üç milyon görme fırsatı buluyor." Ve Kurkcu'den Turkiye soluna dair bir ozelestiri: "İşçi hareketi, sosyal mücadele ve sosyalist mücadele açısından bunun en önemli zaafı, Türkiye'de çatışan çıkarları ifade etmekten ziyade, çatışmanın bir kutbunu Türkiye sınırları dışına atmakta olması. Yani bizim karşı olduğumuz her şey yabancı, çatışmakta olduğumuz her şey yabancı. Hiçbir iç dinamiği yok bu çatışmanın. Bazı yabancı kuvvetlerle 'biz' karşı karşıyayız. O 'biz', 'satılmış' olanlar dışında herkes. Bu tamamen gerçekdışı tabloyla kurgulanan mobilizasyon, kaçınılmaz bir biçimde sınıflararası ayrımları ortadan kaldırarak, vatandaşları devlete bağlı kılmaya çalışan geleneksel milliyetçiliğin kendi tabanını son derece kuvvetlendirmesini, pekiştirmesini mümkün kılıyor."
-
ali0_1, alintiniz faydali ve ogreticiydi, tesekkur etmeden gecemem.. Bu soylesiyi okuduktan sonra, Turkiye'deki merkez medyanin Istanbul'da yapilan toplantiya neden bu denli ilgisiz kaldigini daha iyi anliyorum. Bu da sozkonusu orgutun tercihi olsa gerek...
-
Her yil Bilderberg toplantilarinda ele alinan konularin sonraki surecte kuresel bazda karsimiza ciktigi ve o dogrultuda siyaset belirlendigi dogrudur. Toplantilarda, dunyadaki sermaye cevrelerinin beklentileri dogrultusunda cozumler uretiliyor. Eski bir CIA ajaninin kaleminden cikan "Syriana" filmini izlediyseniz, sermayeyi elinde bulunduran guclerin dunya siyasetinde ne derece etkili olabildigini gormussunuzdur. Bildirberg'den cikan sonuclar da bu acidan ele alinmali ancak buna dunya derin orgutu diye abartili bir gozle bakilmamali diye dusunuyorum. Bu toplantilarda daha cok, daimi uyeler haricinde, goruslerine onem verilen degisik ulkelerdeki siyasetci, gazeteci, isadami ve entellektuellerin fikirleri dinleniyor ve adeta normal bir konferans havasi icinde geciyor. Karar mekanizmasinin beyni degil, belki bilgi acisindan lojistik destek islevi goruyor. Toplanti buyuk bir gizlilik icinde gerceklestiriliyor ama toplantiya katilan gazeteciler gorusulen konulari, isim vermeden, yazabiliyor. Yani aslinda o kadar da gizli degil. Ayrica burada kararlar alinmasi gibi bir durum da sozkonusu degil. Daimi uyelerin hepsinin karar mekanizmasinin icinde bulundugu dusuncesi de son derece yanlis. Ama en etkili isimlere bakildiginda, saglanan lojistik destegin adresi de gorulebilir. Nitekim bazi daimi uyelerin son zamanlarda baslarinin belada oldugunu, yargilandiklarini ve itibarlarini yitirmeye basladiklarini goruyoruz. Bir alinti: "2007 yılı Bilderberg'in çekirdek kadrosu için hayli sorunlu geçti. En önemli simalardan biri BP petrol şirketinin yöneticisi John Browne'dur Bilderberg'in; neredeyse David Rockefeller ve Henry Kissinger kadar etkilidir örgüt içinde. Yalnız BP'nin en tepe yöneticisi değildi Lord unvanına da sahip Browne, Goldman Sachs dahil pek çok şirketin de yönetim kurulu üyesiydi. Bugün ise ******** bir kenara atılmışlık duygusu yaşıyor Lord Browne. Tarihin en büyük emeklilik tazminatını aldı, ama hayrını göremeyecek. Teksas'taki iki rafineri patlamasıyla ilintilendi; hakkında açılmış dâvâlar yüzünden uzun yıllar hapiste yatabilir. Aynı durum Conrad Black için de söz konusu. Bir zamanlar 'dünyanın en büyük medya patronu' konumuna oynuyordu Lord unvanlı Bilderbergçi Conrad Black; bugün kendini Chicago'daki yargıçların merhametine teslim etmiş durumda. O da uzun yıllar hapis yatabilir… Paul Wolfowitz'in bir gönül macerası yüzünden Dünya Bankası başkanlığından istifa etmek zorunda kaldığı haberi zaten taze; onun hakkında da dâvâlar açılabilir…" Kisacasi, komplo teorilerinde bu orgutu cok da merkeze oturtmamak gerektigi gorusundeyim. Selam ile..
-
Otoriter laiklerin istediği, gücü elde tutmak AB değerlerine veya İsrail'le ittifaka bile karşı çıkmayan AKP'ye muhalefet, partinin 'İslami gündemi'nden değil, laikler ve ordunun gücünü kaybetmek istememesinden kaynaklanıyor. AKP seçimi kazanırsa ne olacağı meçhul - Radikal'den Le Monde Haberi - Turkiye'de bir kesimin surekli olarak kendini devletin sahibi ve halkin efendisi konumunda gorme aliskanligi var. Otoriteleri sarsilmaya baslandigi an Ataturk'u anti demokratik dusuncelerine kalkan yaparak topluma korku asilamaya kalkarlar. Bu toplum hep birseylerden korktu; bolunmekten, rejim degisikliginden, irticadan korktu. Bir dilin konusulmasindan, o dilde sarki soylenmesinden, roman, siir yazilmasindan korktu. Renklerden, isimlerden korktu. Komsularindan korktu. Yeni dusuncelerden, acilimlardan, felsefeden, edebiyattan, tarihinden korktu. Demokrasiden, insan haklarindan, herkesin esit ve hur olmasi gerekliliginden... Bu korkular yuzunden birileri konumlarini pekistirip durdu ama halk olarak agir bedeller odedik, odemeye devam ediyoruz. Yalan yanlis bilgilerle zihinleri zehirlenen, tektiplestirilen bir guruh ise sultacilarin koltuk degnekleri oldular. Her olaya bir gazetenin ve kendinden menkul ideolojinin penceresinden bakan bu kesim, etrafindaki herseye baliklama atlar durur; anlamadan, dusunmeden, olcmeden, tartmadan... Dusunme yetenekleri birtakim kaliplarla sinirlandirilmistir. Bu kalibin disina cikmalari adeta mumkun degildir. Agir bir lumpen havasi hakimdir sadece. O yuzden bu kesimin AKP gibi partilere teveccuh eden oldukca buyuk bir halk kesiminin dertlerini anlamalarini bekleyemeyiz. Surekli ezilmis, hor gorulmus, egitimden mahrum birakilmis, zenginlikleri talan edilmis bu halkin yonelimlerini seriat ozlemleri gibi sig bir dusunceyle, ufuksuzlukla aciklamaya kalkarlar ancak. Sanirim bu dar paradigmalar birkac on yil daha bu ulkenin gelismesinin onundeki en buyuk engel olmaya devam edecek. Gazetenin tesbiti son derece yerinde. Laikligin elden gittigi falan yok, elden giden sultalaridir. Olan; anti demokratik yollarla yonetilmis, burokrasinin acimasiz vahsetinden bikmis toplumsal yiginlarin kendi ulkesine, Cumhuriyetine ve degerlerine sahip cikmaya baslamasi karsisinda alarm zillerini kusananlarin cirpinislaridir. Korkuttuklari kesim de bu yolda onlari yine yalniz birakmiyor. Selam ile..
-
Zaten Turkiye'nin dunyadan kopuk, kendi icine kapanan bir ulke olmasinin sloganlasmasi tam da bu yuzdendir. Ordu - siyaset iliskisi bu durumla dogru otantilidir. Demokratiklesmeye karsi sultayi korumanin son reflekslerinden biridir e-muhtira. Onumuzdeki secim bu acidan cok onemli. AKP sayet tekrar tek basina hukumeti kurabilecek bir sonucu yakalarsa iste o zaman, amiyane tabirle, dananin kuyrugu kopmus olacak. Hasan Cemal'in israrla uzerinde durdugu eski Turkiye'ye geri donus mu, yoksa yeni bir Turkiye mi, o zaman anlasilacak. Kanaatimce 2007 genel secimi Cumhuriyet tarihinin en onemli secimi. Ayrica bu soruyu Cumhuriyet'e guya sahip cikanlara sormak gerekiyor: Olmaz demeyin, ya AKP oylarini arttirarak yeniden tek basina hukumete gelirse?.. Tavriniz ne olur? Demokrasiye saygi mi, darbe istegi mi? Bu soruya zihinlerde yankisini bulacak cevap, icinde bence bizi bekleyen Turkiye'nin onemli ipuclarini barindiriyor. Mustafa Kemal'in Turkiye'yi ilerletmede batiyi ornek aldigi dogrudur. Bati duzeyinde bir cagdaslik duzeyiyle amaclanan batinin gudumune girmek degil ama kendi bolgesinde ve dunyada soz sahibi bir devlet olmakti. Batiyi ilerleten dinamikleri alarak etki sahibi bir konuma ulasmakti. Konusmalarina bakildiginda, batiya dair surekli bir kusku icinde oldugu gorulecektir. Diger bircok konuda oldugu gibi bu konuda da Ataturk yanlis yorumlanmis ve ulke surec icinde batinin (once Fransa'nin, sonra ABD'nin) gudumune sokulmustur. Ataturk her ne kadar hukuksal altyapiyi oldugu gibi alsa da, Turkiye'nin her acidan kendine ozgu bir kimlik olusturmasini savunmus ve bu baglamda taklitcilige karsi da sert cikislarda bulunmustur. "Once milli bagimsizlik, sonra bolgesel isbirligi" tezi olumunden sonra tersyuz edilmistir. Rusya ile olasi bir blok olusturulursa Ahmet Altan'a gore ucuncu bir dunya savasi cikar, butun dengeler altust olur. Ben sahsen buna hic ihtimal vermiyorum. Iki ihtimal var: 1. ABD'nin yeni Ortadogu projesinde Turkiye kendisine bicilen rolu kabul etmiyor ve ciddi endiseler tasiyor. Bir sekilde ABD ile siki bir pazarligin yolunu acmaya, kendi rolunun sinirlarini genisletmeye calisiyor. 2. ABD'nin bu kimsenin henuz tam olarak anlayamadigi yeni ortadogu projesinde Turkiye'ye bicilen role ortam hazirlaniyor, ic siyaset buna gore yeniden dizayn ediliyor. (Bence ikinci ihtimal daha agir basiyor). Amerika'ya karsi Rusya'nin olusturmaya calistigi Dogu Bloku'nu kucumsememek lazim. Yine de tarihin hicbir kesidinde, bugun ABD'nin elde ettigi guc ve kontrol dengesinin bulunmadigini gozonune aldigimizda, dolayisiyla karsimizda her halukarda ABD tekelinin kalacagi gorusunu de yabana atmamak lazim. 70'lerde emperyalizme karsi cikislarin devlet tarafindan cezalandirildigi dogrudur. Kemalizmi baticilik olarak algilayan zihniyet bugun tersini soyluyor. Yani yine Ataturk birilerinin kalkani durumunda. Tamamen dogru. Dogmalara karsi savas acmis, bilimsel dusunceyi ve surekli yenilenmeyi savunmus bir lider bugun adeta dinsel formlar icinde kabul ediliyor. Ahmet Altan'in duygularima tercuman oldugu dileklerini belirtmekten ote bir sey diyemiyorum: Bir gün korkmayacaklar. Her derdin çaresinin kendilerinde olduğunu görecekler. Silaha değil, özgürlüğe, eşitliğe, refaha güvenecekler. O zaman cumhuriyetle birlikte demokrasiyi de kutlayacaklar. Askeri marşlar çalmayacaklar. Türkülerle yürüyecekler o zaman, şarkılarla yürüyecekler. Ve, o türküler onlara daha çok yakışacak.
-
AKP Semdinli'de intihar etmeye kalkismistir. Hukuksuzluk karsisinda sessiz kalarak hukuka karsi islenen cinayete ortak olmustur. Sonra da o "yukseltilen milliyetcilik"ten ben de bir pay kapabilir miyim endisesiyle demokratik acilimlarindan buyuk tavizler vermistir. Bu yolla derin devlete entegre olmustur. Zaten cok da demokratik bir dusunce geleneginden gelmedikleri icin kolaylikla yon degistirmistir. Hrant Dink'in derin devlete entegre elestirisi bu yonuyle okunmali bence. Turkiye'de demokrasiye gonul vermis cok az sayidaki aydin kalemler AKP'yi bu konuda hep uyardilar. Ama onlari dinleyen olmadi pek. Gunumuzden haber veren su sozler, uzerinde tekrar tekrar dusunulmeyi hakediyor: "Oy tırtıklanacak yeni ruh halleri üretmek ve bunu seçimin sloganına dönüştürmek gerekiyor. Bunlardan bir tanesi milliyetçilik, yükseltilen milliyetçilik… İkincisi milliyetçilik tek başına yetmeyebilir. Bu kez "laik-anti laik cepheleşme"nin tekrar gündeme getirilmesi söz konusu… Şimdi şu son olaylara baktığım zaman Türkiye'de o derin mühendisliğin harekete geçip önümüzdeki siyaseti (bu siyasetin içinde cumhurbaşkanlığı seçimi de var, genel seçimler de var) dizayn etmeye başladığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunu bir alternatif iktidar ya da AKP'siz bir siyasi düzen yaratma çabası olarak değerlendiriyorum." Bugun olan tam da budur. Yeni ruh halleri ureterek bunu secim sloganina donusturmek, laik - anti laik cephelesmeyi tekrar canlandirmak ve bu yolla onumuzdeki secimlere istenen dizayni vermek... AKP Semdinli olayinda hukuktan yana tavir alsaydi, milliyetci oylara yonelecegine demokratik adimlarina devam etseydi, derin siyaset ve muhendislik cabalari bu kadar basarili olamazdi diye dusunuyorum. Selam ile..
-
Insan beyniyle ilgili son donemde bilimsel arastirmalar hizla devam ediliyor. Dogan Cuceloglu, bir kitabinda, beynimiz ve fonksiyonlari hakkinda cok ilginc bir benzetme yapiyordu: Insan beyni hakkinda cok az sey biliyoruz. Ilkokul birinci sinif ogrencisinin alfabenin ilk birkac harfini ogrenmesi gibi bir durum bizim beyinle ilgili bilgimiz... Ancak bu az bilgimize ragmen su kadarini soyleyebiliriz; Bugun bilgisayar chip'leri o denli kuculmustur ki, cok katli bir binanin icindeki tum dosyalari canta kadar bir bilgisayara yukleyebiliyoruz. Bu mikro chip'ler gunumuzden bin kat daha kuculse, insan beyninin sadece fonksiyonlarini temsil edebilecek bir bilgisayarin yeryuzu'nden daha buyuk bir hacmi kaplayacagi hesaplanmistir. Beynimiz ortalama 1,5 kg agirliginda, bir elin avucuna sigabilecek buyuklukte bir et parcasi..
-
Asagidaki yazi Hrant Dink'in Mayis 2006'da, yani tam bir yil once yaptigi bir konusmadan alinmistir. Turkiye'nin getirilmek istenen yeri keskin ongorulerle goren bir konusma. Sureci iyi izleyen ve yorumlayan asagidaki yazi bugun icin de bir uyari niteligindedir: Türkiye'deki bu siyaset mühendisliği deneyimlerini ilk kez yaşamıyoruz. Ama şu anda yaşadığımızı da ciddi bir derin mühendislik çabası diye düşünüyorum. Derindeki o yüksek mühendisler öteden beri Türkiye'nin gelecek dönem siyaset yelpazesini hazırlamak için harekete geçtiler ve hiç yeri yokken, Doğuda Kürt sorununun yeniden sokağa taşırılmasıyla, alevlendirilmesiyle bazılarının "yükselen milliyetçilik" dedikleri, benim ise "yükseltilen milliyetçilik" olarak tanımladığım bir ruh halini Türkiye toplumunun genel bir ruh haline dönüştürmeye çalışıyorlar. Çünkü önümüzdeki seçimlerin belirleyici ögesi insan hakları ve demokrasi olmayacak. Çünkü AKP herkesten çok çalıştı bu konuda. Hiç kimse bu gerçeği inkâr edemez. AKP insan hakları ve demokrasi açısından kendisinden önceki hükümetlerden çok daha iyi çalıştı. Buradan oy tırtıklayamazlar. Ekonomi konusunda onlardan çok daha istikrarlı ve disiplinli oldu. Bu konuda da ondan oy tırtıklayamazlar. Oy tırtıklanacak yeni ruh halleri üretmek ve bunu seçimin sloganına dönüştürmek gerekiyor. Bunlardan bir tanesi milliyetçilik, yükseltilen milliyetçilik… İkincisi milliyetçilik tek başına yetmeyebilir. Bu kez "laik-anti laik cepheleşme"nin tekrar gündeme getirilmesi söz konusu… Şimdi şu son olaylara baktığım zaman (rahip cinayeti, Danıştay saldırısı) Türkiye'de o derin mühendisliğin harekete geçip önümüzdeki siyaseti (bu siyasetin içinde cumhurbaşkanlığı seçimi de var, genel seçimler de var) dizayn etmeye başladığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunu bir alternatif iktidar ya da AKP'siz bir siyasi düzen yaratma çabası olarak değerlendiriyorum. Öteden beri yazdık. AKP'ye anlatmaya çalıştık. Ama onlar da demokratik adımları bir kenara bırakıp devlete entegre olarak, o derinliğe entegre olarak bir siyaset izlediler ki, acaba bu entegrasyondan bir cumhurbaşkanlığı kurtarır mıyız hayaline dahi kapıldılar. Acaba buradan tekrar bir iktidar kurtarır mıyız kaygısıyla da demokratik ilerlemeyi, atılımları, AB konusundaki hareketliliği durdurdular. Şimdi ise o kendi yarattıkları bataklıktan kendi üzerlerine üretilen siyasetin tasallutu altındalar…
-
Ata'nin Damal Dagi'na Yansiyan Silueti
restpektif şurada cevap verdi: restpektif başlık Güncel Konular
Bir seyi elestiremeden mutlak bir sekilde kabul ediyorsaniz buna dogma denir. Ve herhangi bir konuda "O soyle dedi" dendiginde pesinen dogrudur gozuyle bakiyorsaniz buna iman denir. Karsilastiginiz her konuda mutlaka birisinden, kitaptan vs referans istiyorsaniz ve basvurdugunuz referans sizi sorgusuz sualsiz kendisine bagliyorsa buna akli rehin alan teslimiyetcilik denir. Mutlak surette dogru kabul ettiginizin elestirilmesine tahammul edemiyorsaniz, bunlari herkesin kabul etmesini savunuyorsaniz, baskalarina dayatiyorsaniz, sizin gibi inanmayanlari / dusunmeyenleri hor goruyorsaniz buna radikalizm denir... Selam ile.. -
GÜNEŞ SİSTEMİNDE BOYUT VE UZAKLIKLAR
restpektif şurada cevap verdi: sedat sencan başlık Bilim Dünyası
Sayin tarafsiz'in oyle bir sozu durup dururken soyleyecegini sanmiyorum. Insanin kainattaki en degerli ve en akilli varlik oldugunun anlamsizligina deginirken aklima elbette bunun Islam'dan kaynaklanabilecegi dusuncesi gecti. Yani Islam inancina gore insan kainatin en degerli ve akilli varligidir da sevgili tarafsiz iste bunun anlamsizligini dile getirmeye calisiyordu konudan esinlenerek. Tabii ki bu benim aklima gelen sey oldu. Ama gercekten boyle oldugundan emin olmak icin soru sordum. Aldigim cevap pek ilgili olmasa da sonucta hakli oldugumu anladim. Simdi geleyim konuya; Kur'an'da insanin kainatin en mukemmeli oldugu belirtilmez, tersine insanin yeryuzunun en degerli ve akilli varligi oldugu soylenir. Insanin ustunlugune deginilen hicbir ayette kainatla bir kiyas yoktur. Oysa Allah'in ustunlugu sozkonusu oldugunda "Kainatin sahibi" gibi ifadeler kullanilir. Kisacasi Kur'an'da insan yeryuzunun efendisi, Allah ise kainatin efendisidir ve insan aslinda Allah'in yeryuzundeki halifesidir (baska yerin degil). Bu yeryuzu ve kainat farkindan oturu kimi tefsir alimleri dunya haricindeki baska yildizlarda hayat olabilecegi fikrini cikarmislardir hatta. Cunku madem insan icin sadece yeryuzunun en mukemmel varligi denmis, o halde baska gezegenlerde de insandan daha degerli ve akilli varliklar bulunabilir. Sorum galiba art niyetli okundugundan sevgili tarafsiz dalga gecer gibi cevap vermis. Ben yine de gorevimi yapip bildigimi paylasmis olayim. Selam ile.. -
Niyetim dogru duzgun bir tartisma ortaminda farkli dusunceleri konusmak olsa da bunun cogu zaman mumkun olmadigini gormek cok kotu. Senin dusuncelerin beni enterese etmez cunku benim gibi dusunmuyorsun, falancayi okumam, filancayi sevmem, o satilmis, bu kesesini doldurmus, sunun kafasi karisik, otekinin amaci boluculuk, digeri seriatci...... eeee baska ne kaldi? Kala kala bir Colasan kaldi herhalde. Bir de gobek kasima felsefesi yapanlar. Kusura bakmayin ama ben fikirleri tartisalim diyorum, bozuk plak gibi kendinden menkul anlayislarin sloganlarini degil... Onyargisiz herkes cok rahat bir sekilde gorebilir ki; tartismaya deger buldugum fikirleri paylasirken hicbir ayrim yapmiyorum. Dusuncelerine hic katilmadigim ve buna ragmen okuyup da cok sey ogrendigim yazarlar vardir. Onune gelen herkesi kategorize etmek dogmatik dusunmenin ta kendisidir! Bir baska dini dogma diye acimasizca elestirenler kendi dogmalarina elestirdiklerinden kat kat fazla sarildiklarini herhalde farketmiyorlar. Selam ile..
-
Seriata inanmayanlar Kafirdir! Nedenmi?
restpektif şurada cevap verdi: feneriumx başlık Dini Konular - Din - Dinler
Kur'an'in kendisi zaten rasyonel olma iddiasinda degil. Dusunup akletmeye davet ettigini soyleyecek arkadaslar olacaktir. Ama tamamen teslimiyet uzerine, "isittim ve itaat ettim" temeline dayanir. Cogu yerde de hic de akletmeye, dusunmeye davet etmez, tersine olayin sorgulanmamasini emreder. Ornekler coktur ama suna bakin: "Göklerin ve yeryüzünün egemenliğinin Allah'ın tekelinde olduğunu bilmiyor musun? O dilediğini azaba çarptırır ve dilediğini affeder. Hiç şüphesiz Allah'ın gücü herşeye yeter." Nicine sorgusuz sualsiz teslim olunmasini gerektiren bir emir. Olmayan bir seyi gostermeye calismanin anlami yok. Kur'an'i kendi mantigi icinde oldugu gibi ele almak gerekiyor. Aksi taktirde gercekten de ortada hicbir sey kalmaz. Selam ile.. -
GÜNEŞ SİSTEMİNDE BOYUT VE UZAKLIKLAR
restpektif şurada cevap verdi: sedat sencan başlık Bilim Dünyası
Kainattaki en degerli ve en akilli varligin insan oldugunu kim soyluyor sayin tarafsiz? Sadece merak ettim. -
Seriata inanmayanlar Kafirdir! Nedenmi?
restpektif şurada cevap verdi: feneriumx başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sayin Derman, bana bunca ceza sayildiktan sonra "degildir" sozu cok anlamsiz geldi. Hadi oncesini de birakalim, ayet soyle devam ediyor: "Oysa onlar için dünyadaki en rezil karşılık budur. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır." Burda da acik bir carpitma var. Meale eklediginiz "Oysa" tamamen ayeti istediginiz meale getirme cabasinin bir urunu. Boyle bir sey gecmiyor ayette. "Bu onlarin dunyadaki karsiligidir ve ahirette de onlara buyuk bir azap vardir." Acikca belirtilen su: Bu kisilerin dunyadaki cezasi budur, ahirette ise daha buyuk bir azaptir. Hadi bunlari da gecelim Sayin Derman. Yapilan dil oyunlarina da deginmeyecegim. Maide 33'u hemen takip eden ve tamamlayan Maide 34. ayete bakalim: "Yalnız bunların içinde tarafınızdan yakalanmadan önce tevbe edenler olursa biliniz ki Allah affedicidir ve merhametlidir." Yani bu kisiler eger yakalanmadan once tevbe etmislerse o zaman oldurmeyin, asmayin, elleriyle ayaklarini capraz kesmeyin, surgun etmeyin. Affedin. Bilmiyorum Maide 34'e nasil bir yorum getireceksiniz?.. Bir de bu hukmun Islam Devleti'nde devlete ve adaletle hukmeden yoneticiye karsi baskaldirip teror faaliyetlerine girisen gruplar icin oldugu gorusune de deginmek gerekiyor. Bu da ayrica bir bilgi olarak kalsin. Bunda da ayni hata sozkonusu. Soylediklerimi tekrarlamamak icin ayetlerin butunune beraber bakalim; "Maide 38- Erkek ve kadın hırsızların ellerini kesiniz. Bu onların suçlarına karşılık Allah tarafından belirlenmiş caydırıcı bir cezadır. Hiç kuşkusuz Allah üstün iradeli ve hikmet sahibidir. 39- Fakat işlediği zulümden sonra tevbe edip islah olan kimse bilsin ki, Allah onun tevbesini kabul eder. Hiç şüphesiz Allah affedicidir ve merhametlidir. 40- Göklerin ve yeryüzünün egemenliğinin Allah'ın tekelinde olduğunu bilmiyor musun? O dilediğini azaba çarptırır ve dilediğini affeder. Hiç şüphesiz Allah'ın gücü herşeye yeter. Acikca gorulmektedir ki hirsizliga bir ceza belirlenmis, bu cezanin hangi durumlarda uygulanmayacagi belirtilmis ve gerekce olarak da "hersey Allah'in tekelindedir, O diledigi cezayi verir, diledigini affeder" denmis. Islam seriatindaki hukumleri egip bukmek, zorlama yorumlar cikarmak yerine o hukumlerin hangi durumlarda uygulanacagina deginmek daha yerinde olur diye dusunuyorum. Ornegin hirsizligin seklini, sebeplerini belirleyen teferruatlar vardir Islam fikhinda. Hirsizligi bir meslek haline getirmedikce yapilan kucuk hirsizliklarin cezasi "alikonmadir". Ki Yusuf orneginde verilen hirsizlik ornegi bu kucuk hirsizliklara bir ornektir. Bunu da eklemek istedim. Ozetle; Daha once de belirttigim gibi, Islam dusuncesinin tekamul sureci saltanat rejimleri tarafindan baltalanmistir. Bundan oturu seriat denilen kurallar butunu gunumuzun ihtiyaclarini karsilamaktan ve en basta adalet ilkesinden cok uzaktir. Bunu kabul etmek guc oldugundan yeniden tevil mekanizmasi devreye sokuluyor. Ve ortaya celiskiden de ote insanin zekasiyla dalga gecen sonuclar cikiyor. Selam ile.. -
Ata'nin Damal Dagi'na Yansiyan Silueti
restpektif şurada cevap verdi: restpektif başlık Güncel Konular
Ataturk'u bildigim ve anladigim kadariyla, sayet simdi yasiyor olsaydi, bu tur yaklasimlara aci bir tebessum ile bakardi. Tesadufen olusmus bir doga goruntusunu veya herhangi bir dagin almis oldugu sekli bu sekilde yorumlamak dini sablonlarla dusunmektir. Yansimanin mekanina bakarak "bir insan goruntusu olusmus" diyerek daha cok da turizm kaynakli reklamlari anlarim ve hakli bulurum. Ama bu sekilleri adeta doganin bir hikmeti olarak kabul etmek ve Ataturk'le ozdeslestirmek... Iste bu noktada dusunmek gerekiyor. Sayin rua hic dogmatik dusunen bir Ataturkcu tanimadigini soylemis. Ortaya atilan her fikri Ataturk'un dusunceleri isiginda ele alip uymuyorsa hemen red etmenin acaba "anayasamiz Kur'an'dir" diyen anlayistan ne farki var? Her iki taraf da degismeyen ilkeleri olcu aliyor ve bu ise dogmadan baska bir sey degildir. Hem siz bana Ataturk'e ait sadece bir dusunceyi elestirin, o zaman bakalim derim. Unutmayin, bilimsel dusunme elestireldir, dogmatik dusunme teslimiyetcidir!.. Ayrica yine bazi Ataturkculerdeki turbe kultune de dikkat cekmek gerekiyor. Dini sablon bu konuda da varligini guclu bir sekilde hissettiriyor. Biraz dikkat ederseniz, dogmatik dusunmenin davranislarda ve sozlerde yarattigi ortak noktalari gorebilirsiniz. Selam ile.. -
Ata'nin Damal Dagi'na Yansiyan Silueti
restpektif şurada cevap verdi: restpektif başlık Güncel Konular
Bazi Ataturkculerin nedense dindarlarla bu yonden cok dusundurucu benzerlikleri var. Kendi dogmalarini, kutsallarini tartismasiz dogru bulan dindarlarla dusuncelerini tartismasiz dogru bulan bazi Ataturkculer sahi benzemiyor mu? Eee bu denli kutsallastirirsaniz bir seyi ortaya boyle bir sey cikiyor... Dogmalara bilimsel dusunmeyi bir alternatif olarak gelistiren Ataturk bugun benzer dini sablonlarla goruluyor. Uzerinde durulmaya deger bir konu. Bazi zihniyetlerin, bilimin kilifina ne kadar sarinsalar da, gercek anlamda bilimsel bir durusa sahip olamamalarini daha iyi anliyorum. Dusuncelerin neden bu kadar rahatlikla ideoloji haline geldigini de... Selam ile.. -
27 Mayis gazetem.net web adresinde Etyen Mahcubyan'in "Dogmatik Cumhuriyet" baslikli bir yazisi yayinlandi. Onemine binaen, sozkonusu yaziya burada deginmek istedim. Cumhurbaskani'nin 19 Mayis Bayrami vesilesiyle yayinladigi mesajina deginen yazar soyle diyor: "Cumhurbaşkanı’nın mesajı ise toplumu çocuk yerine koyan bu garip geleneğin günümüz siyasi ortamında aldığı hali iyi yansıtmaktaydı... Bu anlayışa göre Türkiye vatandaşları “çağdaş bir düzende” yaşamayı Cumhuriyet’e borçlular. Bu rejimin özü “tek devlet, tek ulus, tek bayrak” şeklinde özetlenen milli var olma halidir. Söz konusu özün korunması ise ancak “devletin değiştirilemez niteliklerinin ve Atatürk devrimlerinin” korunmasına bağlıdır... Görüldüğü gibi Cumhuriyet’in vatandaşları için öngörmüş olduğu ‘çağdaş düzen’, bu yaklaşımda ancak Cumhuriyet’in değişmezliği sayesinde ayakta kalmakta. Yani değişmeyen ve değiştirilmesi caiz olmayan birtakım nitelikler bizi ‘çağdaş’ yapmakta... Ne var ki dünyanın farkında olan, aklı başında herhangi biri bile çağdaşlığın sürekli değişim içinde yaratılabileceğini, zamanın ruhuna uymayan özelliklerin çağdaş sayılamayacağını bilir. Değişmeyen ve değiştirilmesi caiz olmayan özellikler ise ancak dogmaların ve inancın alanında geçerlidir. Oysa Cumhuriyetçi söylem bizleri bir dogmanın parçası olmaya davet ederken, eğer söz konusu dogmaya biat etmezsek ‘çağdaş’ olamamakla tehdit etmekte. Doğrusu bu çelişkili olmanın ötesinde, abes bir önerme... Cumhurbaşkanı’nın aynı konuşmanın sonunda gençlere “her türlü dogmadan uzak, akılcı ve çağdaş bir dünya görüşünü benimsemeyi” tavsiye etmesi ise insanı ancak gülümsetiyor. Bütün konuşma boyunca ‘değişmeyen ve değiştirilemeyen’ niteliklerden söz edip, sonra da dogmalardan uzak olmayı önermek ancak bir şekilde olanaklıdır... Eğer bu anlam dünyasında çağdaşlığın kendisi zamandan bağımsız bir dogma ise, ve buna karşılık ‘dogma’ kelimesi bizzat değişimin ima ettiği her türlü yaklaşımın püskürtülmesi için kullanılıyorsa. Nitekim Cumhuriyetçi söylemin temel niteliği de bundan ibaret: Bilime ve gerçekliğe açıkça aykırı bir yaklaşımın kendisine ‘çağdaş’ diyerek farklı yaklaşımları kamusal alanın dışında tutma çabası bu... Türkiye’de laikliğin otoriter karakterinin nedeni de böylece ortaya çıkmakta. Çünkü amaç gerçek anlamıyla laik bir rejim oluşturmak değil, resmi dogmaya biat etmeyenlerin önemli bir bölümünü kamusal alanın dışında tutmak. Milliyetçilik de aynı şekilde bugün toplumsal taleplerin bir bölümünün ‘cumhuriyet’ mantığı dışında kalması için kullanılıyor. Nihayet ‘demokrasi’ ise, Cumhuriyetçi yaklaşım açısından söz konusu dogmaların yaşatılması için uygulanan mekanizmalardan ibaret... Cumhuriyetin bayramlarını kutluyor, Cumhurbaşkanı’nı yılda birkaç kez dinliyoruz... Ama Türkiye hala ‘çağdaş’ bir cumhuriyet olmanın çok uzağında. Çünkü maalesef demokratik değil, aksine ‘dogmatik’ bir cumhuriyet bu ve -basitçe söylersek- değişmeye mahkum olan bir toplumun kendisine ille de değişmeyecek bir rejim kurması şeklindeki akıl dışı önermeden besleniyor..." Etyen Mahcubyan Konuyla ilgili daha once taha Akyol'dan "Ataturk Efsane ve Gercek" yazisini hatirlatmistim. O yazilarda Taha Akyol ozetle; Ataturk'un buyuk bir lider oldugunu ve Cumhuriyet'le ozdeslestigini ama Ataturk'un bir doktrin kurucusu olmadigini belirtiyordu. Bu baglamda Onun degisik zamanlarda yaptigi konusmalardan ve uygulamalardan ornekler vererek herkesin kendisine gore bir Ataturkcu yol tutturabilecegini ima ediyordu. Cunku aslinda Ataturk'un konusma ve uygulamalarindan demokrasiyi cikarabileceginiz gibi otoriter bir devlet onermesini de cikarabilirsiniz. Buna benzer ornekler coktur. Oysa bunlar celiski degil, Ataturk'un dunya sartlarina, zamanin ruhuna uygun sekilde acilimlar gelistirmesinin bir sonucudur. Bu baglamda Ataturkculugu bir dogma haline getirmek en basta Mustafa Kemal'e buyuk bir haksizlik olacaktir. Cunku O tam da bu degismezlige, dogmalara karsi cephe almisti. O yuzden Ataturk dusuncesini dinsellestirmek yerine o dusuncenin mantigini kavramaktan yanayim. Kaldi ki herseye dini bir referans aramakla Ataturk'ten referans aramak arasinda hicbir fark yoktur. Selam ile..
-
Hasan Cemal'den Uyarilar, Degerlendirmeler
restpektif şurada cevap verdi: restpektif başlık Güncel Konular
Sayin dinazor, herseyden once kimseye ogretmenlik taslamadigimin bilinmesini isterim. Boyle bir dusunceye kapildiysaniz, yazimi bir tabela okur gibi okumanizdan kaynaklanmistir sanirim. Bu forumda siraladiginiz kavramlarla ilgili kisisel goruslerimi ve bakis acimi paylasmaya calisiyorum zamanim elverdikce. Yazilarimi takip ederseniz, sorularinizla ilgili onemli ipuclari yakalayabilirsiniz. Ve zaman icinde daha genis degerlendirmeler de yapmaya calisacagim. Madem bu denli ilgilendiniz, o halde yazilanlara ustunkoru goz atmanin da bir sakincasi olmaz. Dikkat ettiyseniz, yukarida "kisisel goruslerim ve bakis acim" dedim. Cunku benim meselem; birtakim kavramlara kendi getirdigim tanimlari dayatarak iste cagdas dusunce budur demek degil. Tersine cagdas dusuncenin surekli degisebilir olduguna, dunyanin ve zamanin ruhuna uygunluguna vurgu yapiyorum. Suphenize temel aldiginiz yazimda da bunu acikca belirttim: Ozgur dusunce dedim. Tedavulde olan fikirleri benimsemek degil, herseye bilimsel dusunmenin yontemi olan suphecilikle bakmanin onemine degindim. Bu baglamda farkli dusuncelere de acik olmak gerekiyor. Yine de benden bu ortamda bir ogretmenlik yapmami bekliyorsaniz, bir noktanin aydinlanmasi gerekiyor: Yazimi okuduktan sonra neyden suphelendiniz, neden? Egitimde muhatabinizin bilgi duzeyini goz onunde bulundurmak zorundasiniz. Biz buna egitimde seviye tesbiti diyoruz. Selam ile.. -
Mumkunse konuyu biraz acabilir misiniz? Ornegin bahsettiginiz ikiye bolmek, alt-ust kimlik, ulus ve milliyetcilik anlayisi konularinda AKP'nin Turkiye Cumhuriyeti Anayasasi ile bagdasmayan ne tur uygulamalari olmustur. Olduysa Anayasa Mahkemesi gibi ilgili yargi kurumlari bu konularda ne yapmistir? Biliyorsunuz, Turkiye'de hicbir hukumet Cumhuriyet'in temel nitelikleri aleyhine herhangi bir uygulama yapamaz. Cunku Cumhurbaskanligi ve yargi kurumlarinin hukumetleri temel ilkelere uygunluk yonunden mudahale yetkileri vardir. Gerci gelismis ulkelerde bu gorevi sivil toplum kuruluslari ustlenir ama konumuz bu degil. Kisacasi hukuk bazinda iddialarinizi biraz acabilirseniz daha anlasilir olur diye dusunuyorum. Selam ile..