Zıplanacak içerik

LostsouL

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

LostsouL tarafından postalanan herşey

  1. en zoru nedir bilirmisin... içinde o hic ulaşamayacagını bildigin aşkı tasırken yeni bir sevdaya tutulmak.. bir kalbe kaç aşk sığdırabilirsin? tamamen yıkıldıktan sonra yeniden başlayabilirmisin? aşkının büyüklüğü çektigin acılarlar doğru orantılımıdır? yoksa inadına gülümseyip hayatına devam edip daha büyük bir fırtınaya girmeyi göze alabilrmisin? herkez yapabiliyor ulaşamayacağı aşkı icin herşeyden vazgecip beklemeyi.. kim gerçekten ikinci defa başka bir insanı delice sevebiliyor?
  2. sadece yaşamaktır aşk... inadına bazen, bazen akışına bırakmak gibi. bir gece dolusu sevişmekte, bir ömür boyu görememek de anlatabileceğin en fazla kafiyesi ya kafiye tutmayanları hissedipte? en güzeli belkide yaşamaktır aşk sadece yaşamak... tadını çıkar ! yazmayı bırak...
  3. bükülüyor beli sonucsuz yanlızlıkların genetik bir miras gibi yakınmaların uyanıp yeni bir güne daha uyanmak icin erken biraz daha uyumak gibi bir lüks uyanmamak tahayyülü zor bir rüya gibi karnı burnunda bir beklentiye sahip olmak gibi alınganlık hala bir aşığın en kabullenilir mazereti gibi alkol neresinde kabullenilir bir riyakarlıktır insan ayıkken hangi sorumluluğa eyvallah diyebilir çok satıyor olmak çok iyi olmakmıdır her zaman yoksa çok konusuyor olmak örtermi yalanlarını şimdi öpüp alnıma koyuyorken var oldugun anları yoklugunda hakkımdaki asılsız suclamaları geçermi bir süre sonra yoksa insan birsey olmamıs gibi alışırmı gecermi sancısı bu yaralanmanın öpsen kanayan yerlerimden hala yokluguna yazılıyor diye mesajlarım durup durup elimdeki telefonu duvara vurmalarım söz verdigimden degil senden gelecek bir cevaba hazır olmadıgım icin her gun her gece ertelemem bu içimdeki aydınlıgı belkide korktugum icin bir hayırın karsısında kaybetmekten elimde avucumda kalan son hayat ışıltısını hala açılsa pandoranın kutusu yayılsa karanlığı gunahkarlıgın seninle birlikte oldugum her bir ana değer karşısına koymak gibi kısacık ömürümün her bir yılılnı sonrasında uyanmak zor olsada boş bir yatagın sağ tarafında yaşamaktan daha zor değil bir ülkenin fikri sağında yazmaktan kolay aklın ucunda gezinenleri korkusuzca özlemek ağır silsen izi kalır aklının kıvrımlarında görsen tanımazssın bundan yıllar sonra anımsamak zor gelir saclarına beyazlar karısınca içinde uhde kalırmı beni öpmedigin her an aklında çizgili gömlegim senin aldıgın bundan on yıl sonra üzerimde hükmü ne zaman sürer üzerimde yoklugunun başka bir kızıl saclı kadının erkeği oldugumda gecermi bu ukalalık daha iddialı cumleler kurdugumda uyansam yarın sabah koynunda tadı kalırmı güzel göğüslerinin damağımda.. ağlarmıyım yokluğunda hangi olası bahanelere yüklenir yoklugun ölmek bu kadar yakınken yaşamayı secmek senin bu kadar uzagında ne kadarı erkekce olurdu sen olmadan öznesinde mutluyum ama diye baslayan cumleleri yüklemek birinci tekil şahsın yanlızlıgına...
  4. LostsouL şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    dert etme gelincik... herkes uyanıyor yavaş yavaş.. bazılarının uykusu derin sadece... onlarda bir gun uyanacaklar.. daha ne kadar inkar edebilirlerki gercekleri?
  5. LostsouL şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    akparti butun turkiyeyi kucaklıyormus )) sanırım trakya ve ege bölgesi, akdeniz bölgesi ve karadenizin bazı sehirleri bu kucaklamadan pek hoşlanmamış... düşman işgalinden kurtuluş yıldönümlerine 29 martıda eklememiz gerekecek sanırım bundan sonraki yıldönümlerine:p
  6. LostsouL şurada cevap verdi: LostsouL başlık Güncel Konular
    sayın cumhurbaşkanı kürdistanı tanıdı... apoyu tutukalayan komutanlar ergenekoncu diye hapse atıldı.. apo ne zaman meclise girecek? buraya gelecegimizi yıllar once buraya yazdık... unuttunuz mu? bunlarla ortakmı oldunuz?
  7. Geçen genel secimlerde akp kazanırken sonuclar sandıklar kapandıktan 15 dakika sonra ilan edildi. bir saat kadar sonra tayyip bey zafer konusması yaptı.. tuhaf bu secimlerde bilgisayarlar çöktü ve elektrikler kesildi neden? gecen genel secimlerde oy kullanan bir kac milyon secmen bu secimlerde bulunamadı.. bu kadar secmen nereye gitti? tuhaf... akp balonu patladı..hala neyi kurtarmaya calısıyorlar? tuhaf.. gecen secimleri bunlar nasıl kazandı? bu kaybedilen bes yılın bedelini kim ödeyecek? bu secimlerde bir sorun bir şaibe varsa bunu kime bildirip çözüm arayacagız? secimlerde kaybeden partinin elindeki ysk'da mı? iç işleri bakanlıgında mı? adalet bakanlıgındamı? gercekten bu secimlerde hile varsa bizim elimizden ne gelir? sesimizi cok cıkartırsak muhtemelen ergenokoncu oldugumuz icin hapse gireriz... yapacak birsey var mı? Durmak Yok Yola Devam..!!!!!
  8. dijtal bir ajanda çığlığıyla gerçeklik bulaşır hayallerin arasına yüzüne carpar insanın yanlızlığını bu yüzdenmi işaretlenir takvim üstlerine geçmiş zaman yıldönümleri tamda alışıyorken yokluğuna sanki planlanmış önceden karar verilmiş ama kestirilememiş olasılık dışı etkenler doğru zaman doru yer ama yanlış insanların yanında hazırlıksız yakalanılmış yüzüm gözüm ıpıslak yeni arınmış çaresizlikten ahşap bir binada terkedilmiş büyük bina olsun diye kundaklanmış tam yanmadan yetişmiş büyük şehir itfaiyesi uyanmışım uykumdan dağınıklığımda gelmişsin sayfalarım yerlere saçılmış daha yeni kalkmışım yabancı bir kadının koynundan dijital bir ajanda çığlığıyla uyarılmış ama dikkate almamışım yüzüm gözüm ıpıslak saçlarım dagılmış nasıl baska bir el değmesine bu kadar hazırdım önceden çıkartılmış aklımdan nasıl olsa son gün calısırım diye sınava son güne ertelemiş son gün elektrikler kesikmiş sonra gelmişsin en çalışmadıgım yerden sormussun sevda sorusunu ben bir kumar masasında sabahlarken insan ne kadar kaybedecegini anlayamiyor tamamını kaybetmeden dijital bir ajanda çığlığıyla yakalanıyor hayatın gercegine tamda şimdi unutuyordum seni derken özelliklemi yapıyorsun bu kurgunun yapımcısı kim? bir tekrarı daha olacakmı bunun? yeni bir yıl dönümünde dahamı hazırlıklı yakalanıcam yokluğuna söylesene kac yıl daha gecmesi gerekir bir dijital ajanda çığlığıyla karışırken gerçekliğine sanki birşey olmamış gibi yaşamaya devam edebilmek için sanki bir kabustan uyanmışımda annem yanımda, sarılıp uyutmuş gibi beni...
  9. ateşli bir sevişme diliyorum kalan son dilek hakkımda zenginlik mutluluk yada saglık değil tüm insanlar icin guzellik değil kendim icin bir son bir sevişme atesler icinde yanarken ve hastayken dudaklarım titrerken konusamazken ve dilim damagım kurumusken bir daha o yataktan kalkmamak pahasına neyim varsa damarlarımda dolasan ortaya koyup vazgecmek tırnaklarını hissetmek tenimde acısını tuzunu terinin dudaklarımda durmadan değil durup durup yeniden baslayarak ansızın değil onceden calısıp hazırlanarak gelecek sorulara cırıpcıplak değil az sonra gelecek olan kocaya yakalanma korkusuyla yumusak bir yatakta değil ittirsen açılıverecek bir kapı aralıgında doya doya değil yarıda kalsa hic gecmeyecek tadı damagımda yemin etsem başım agrımaz öyle bir inkarlıkla hayal etmek gibi değil gercek bir ukalıkla senin olmayı diliyorum kalan son hakkımda uzun yasamayı değil ölmeyi seciyorum kollarının arasında bir orgazmın hazzıyla karıncalanıyorken beynim becerememeyi seciyorum yazmayı ve kendime saklamayı tarfisiz bir kadın kokusuna karısıp senin olmayı
  10. nice mutlu yıllar diliyorum.. umarım hayatın boyunca herşey gönlünce olur..
  11. yolunu kaybetmiş bir inanan hangi şeytan aklına girmişte vazgecmiş inancından uçuşup dururken kelimeler aklımın içinde hepsini birden yazmak isteyipte hicbirine dokunumamıs kayda alınamamış sözlerim biliyorum sonuna geldiginde güzel bir resim cıkacak ortaya simdi boyle tuhaf cizgilerime aldanma belkide cikmayacak artık hicbirsey büyü bozulmustur gece yarısından once dönemedigi icin geriye balkabagına dönmüştür o araba ve içindeki sıradan bir yoksula sırtının sıcaklıgını yüzümde hissetmeyi özledim sarılıp alırken seni koynuma zamani durdurmaya calısmayı durmuyor diye sürekli uyanık kalıp her nefes alısında sen içinde iki kalp carpıp duran bir bedende hapsolmayı ve ertesi günlerini seninle bir toplu ulaşım aracında yanlız kalıp sevişebilmeyi ve meydan okumayı, okunmamayı göze alıp yazmaktan vazgecmeyen bir şair gibi beğenilmesede bu yazdığım her kelimesinde kokun vardır diye kutsal kabul edip tapınmayı bir ölümlüyü sevmek günahmı sanki hic ölmeyecekmiş gibi tanrım bu günah icin beni bagıslarmı? ya bagıslamadıkları? sesin bu sessizligi bastırır mı? ne zaman verildi bu hüküm oysa ben diğer teklifleri duymak istiyordum devam edip etmemeyi düşünmek çoktan seçmeli soruların arasında en az tercih edileni secmeyi kim kazanacak sonunda? kimin aşkı daha gercek olacak daha çok öptü diye sevgilisini dudaklarından ya öpemeyenler kuytu köselerde tek basına yanlız kaldıgında o yanlızlıga sevgiliyi sıgdırmayı hayal edenler ertesi gün sanki hcibirsey olmamıs gibi kalkıp işine gidenler bütün gün mutluymus gibi cok konusup belki belli olmasın diye agladıgı olur olmaz hereye gülümseyenler har satırına seni yazıyorum diye bu kadar güzel duruyor bu kelimeler ölümün soguk vadisinde gözlerini kapatınca yok olmuyor geceleri yatagının altına saklanan canavarlar ve üşür insan agustos sıcagında yüzünü yaslayıp uyuyabilecegi bir sırtın sıcaklıgına hasretken avuclarında ne büyük bosluktur sevgilinin öpülesi gögüsleri dokunamayacak kadar uzakken...
  12. iki yıl boyunca izlemeye değer bulup beğendiğiniz için teşekkür ederim....umarım anımsattıklarım ve anlatmaya çalıştıklarımla birşeyler paylaşabilmişizdir.. saygılarımla.
  13. bulanıklaşıyor resimler üstüste gelmiş acemi bir fotografcının elinden cıkmıs gibi uzun bir geceye hazırlıklı bolca alkol ve sigara takviyeli süzgecinden kurtulup gelmiş anılar aklımın bu saatte beklenmiyordun... en savunmasızı anımda yakalıyor beni giydigim hükümler söylecegim hersey aleyhimde kullanılacak susmak elimde değil anla öyle öfkeliyim yarım bırakılmış savunmalara... sert bir rock parcasını dinlerken boynumu incitmişim ukalalık dizboyu nerden geliyor bu kendine güven en utanmazı ben değilmiydim rezil rüsva askların en yüzsüzü suratıma tükürülse sükür diyorum pazarlıklarda ortaya sundugum kimin ruhu? hala üç kuruşa fiiyaka satıyorum neresinden tutsan elinde kalıyor bu yoksullukta ucunu baglayamıyorum basladıgım cumlelerin havada kalıyorum enkazımda bulunmasın diye karakutularım delilleri önceden yoketme tesebbüslerim intihar nedenlerim bilinmesin diye değil bu kadar ucuz bir nedenden harcıyorum diye kendimi kimse bilmesin duyanlar iyi bilirdik desin duymayanlar şaşırsın beklenmedik olsun ayrılışım ama boslugum doldrulmayacak gibi değil.. hayatlarına girdigim her kadından özür dilerim tamamlayamadıgım icin basladıklarımı bu ilk yarım bırakışım değil itiraflarıma sonuncusu eklensin garsondan hesabı istemenin vakti geldimi? 28 saniyeye sıkıştırılmıs bir asktı bizimkisi bir kac yıla bedel ayrılıktan sonra geriye kalan enkazda calısmalar devam ediyor bilirkişilere sorulacak nedenler kac tanık gerekli seni sevdigime inanmalaarı icin? kaç yeminli ifade? kac dakika daha sürmeliydi bu aşk ayıldıgımızda hatırlanması için
  14. elle tutulur birsey değil bu gözle de gorulmuyor hesaplıyorsun ama ay sonunda hep acık veriyor denetimlerden gecmiyor bir yanlıslık var ama kimse söylemiyor üstü örtülmüyor sabahın bir saatine alınan bir ucak bileti o yolculugu katlanılır kılmıyor yola cıkıyorsun ama gittigin yerde ne bulacagın geri döndügünde eski sen kalacagın bilinmiyor kullanıcı hatasınamı giriyor bu secimler tanrı bile buna garanti vermiyor aradaki farkı ödesek bile daha iyi bir hayat satın alınamıyor oynadıgın lotonun sonuclarına bakmamak gibi bir his bu kazanmıs olabilrsin ama kaybetme olasılıgının buyuklugu karsısında bilmemek daha iyi hissettiriyor... başka bir insanın hayatını değiştirirken yan etkileri kendi hayatın üzerindeki bilinmiyor sevda hala çok bilinmeyenli denklem bildiklerin mutlu olmaya yetmiyor...
  15. kabul ediyorum son bir aydır ruhumu kapitalist düzene rehin bıraktım karsılıgında düşük faizle kredi cektim bankadan.. bankaya olan borclarımı ödeyebileyim diye... sonra farkettimki ruhum eskiyor ve küfleniyor.. simdi ne geri ödemesini dusunuyorum nede ödenmeyen vadesi gelen borcları.. inceliyor sürekli ama kopmuyor.. kopmadıgı icin belkide bir yanım hep plan yapıyor.. e tipi cezaevinde mahkum bir fani gibi kacmak isterken, zamansız bir aramayla bulunuyor, tünel kazmak icin sakladıgım keskilerim.. cokmu film izliyorum? evet.. bedenimi değilsede ruhumu özgür bıraktıgımı hissediyorum... kendimi mi aldatıyorum? kimin umrunda...
  16. kırılgan bir zemin üzerinde gezmekten bahsediyordum bir süre once belkide takılıp düşerken bir hayalin pençesine neresinden geri dönebilrdim son çıkış hangisiydi bu yola girmeden önce kırılgan olan benmiydim her sözün ardında bir baska bir anlam arayan bulduklarımdan değil daha cok bulamadıklarımdan korkan...
  17. kırılganlığını hesaplayamamıstım üzerinde gezdiğim bu ince zeminin ne hayallerimi tasıyabilirmiş nede gerceklerimi bir ucundan tutustururken bu sevda sözlerini çaresizliği görmek baska insanların gozlerinde vahşi bir makinanın dişlileri arasında ezilirken duygusuz sorumsuz kaygısız bir benlikle umursamazken üzerinde durdugum bu kayganlığın farkında bile değilken nasıl da mağrur apoletlerinde cok yıldızlı bir komutanı edasıyla bendim bu dünyanın efendisi derken bi kız çocucugunun kolları arasında kırılganlığımı hesaplayamamıstım tek basıma bırakılırken o kırışmış beyaz carsafların arasında bu kadar yalnız olunabileceğini ve bu kadar daha üstüne ekleneceğini bir kac saat önce zafer cıglıkları atarken ben aynı ben'in yorulup nefes nefese kalacagını kestirememiştim cok nasırlanmış üzülmekten cok tutulumuş elleri başka ellerin sehvetinden cok konusmus aleyhinde cok delil bırakmıs bu yaşamak suçlaması karsısında şimdi sussa hafifletemez cezasını diye sert bir ***** tadında acısını cıkarmıs kendi bedeninden ve onca yaşına ragmen hayalkırıklıgına ugratılmıs bizzat kendisi tarafından çok beklemiş ama gelmemiş beklediği bu yüzden bir yanı hep biraz naif biraz cekimser gözlerinde masum bir cift bakıs nasılda bir kız cocugu tarafından terkedilmiş en ummadıgı anda bembeyaz carsafların arasında kırılmaz sanmış içindeki billur camdan masumiyeti taki soğuk bir zemine carpma sesini duyana dek oda inanmıs kendi yalanına açılmış gözleri iş işten gectikten sonra zavallı bir kapı carpılıp çıkılıncaya kadar döner sanmış dönmemiş kimse geriye soğumuş o carsaflar sarılırken çıplak bedene kefen gibi nasılda zormuş gömülmeden toprak altına ölmek gibi bir kız cocugunun ardından büyümüş ihtiyarlamıs ama bir turlu aklı ermemiş bu yalnızlığa erkek gibi...
  18. akla zarardı kurduğumuz düş diye bir türlü kafiyesi tutmayan şiir gibi neresini yazsan yazamadıgının hatrı kalır akıl almazdı hissettiiğimiz ne kadarını düşünsek düşünemediğimiz aklımızı basımızdan alırdı akıl karı değildi bu sevda belkide bu yüzden daha başında zarardaydı bilançolarımız akılsızlık örnegiydi belki tarifinde kullanılan, olmayacakların olan biten aramızda toplasan üç satır sevdaydı biz bilemedik neresinde nokta koyulacagını belkide bu yüzden inatla yüklemden kaçma çabalarımız devrik cumleleri sevip vazgecemememiz seni düşürüp aklıma kapatmak gibi kepenkleri seninle yalnız kalma çabası koca bir kabalıkta, bir aksam üstü belkide iş dönüşü trafikte sarkı tutmak bir radyodan sonra kendine gelmek bir düş dünyasından ilk otobusle gerçeklerinden yoruldum hayallerinle ısıt beni geleceksen haber ver önceden yokluguna alıstırayım kendimi varsan hayatımda bir türlü eksiltemedigim hangi tanrıya isyan etmeli bir çaresi varmı yoksa bir şehir efsanesimi olacak tenine dokunmak icin yanıp tutusurken ben sen bir kadeh şarapla avuturken kendini hangi yeni yıl teselli edecek eskiyen kalplerimizi...
  19. nice mutlu yıllar diliyorum.. umarım hayatın hep umduğun gibi geçer...
  20. boşluğa bir mesaj atılır... karanlığa fısıldar insan sanki orda biri varmış gibi sonra karanlığa alısır insan sanki görebiliyormuş gibi ayağa kalkınca anlar alkol bilincini zorlamış gibi parmakları uyuşur önce uçuşur gözlerinin önünde pembe balonlar saate uzanır sanki zamanın farkında olmak önemliymiş gibi sonra zaman durur akıp giderken hayat camın kenarından süzülen yağmur damlaları gibi... bekledigin gelir belki iş işten geçmeden bir ninni duyarsın başka birinin annesinden
  21. gidiyorsun bir klarnet sesi inceden bir yalnızlık çıglıgı gecenin yarısı kararır odamın içi kapatmadan ısıkları gidiyorsun kafiyenin acılısı sonlarında satırların keyfi kaçar gitmez parmakları tuşlara soğur, bir çaresizlik iner omuzlara hayali bir dünyanın kapıları aralanır keşkelere olasılıklar eklenir ve insan gri bir dünyada aralar gözlerini işlemeli kenarları pencereyi örten perdelerin acık mavi boyalı duvarlarıyla sıcacık bir evin kokusu siner üzerine sevda süzülür kenarlarından kurgusu yarım kalmıs bir hayalin ayakları yere basmaz akıl almaz bir öpüşmenin beklentisiyle büyür kapanır gözlerin gidiyorsun tarafından okunmaz bu satırlar sen bir uykunun kollarında uyanmak istemezken ben bir gun daha cabuk gecsin diye sana gün sayarken olur olmaz sözler sıralarken olursa diye değil belkide yanımda tutabileyim seni diye aklıma gelen her kelimeyi söylerken gittin işte senden sonra uzanıp düğmesine zamanın beceremesemde durdurmaya yeltenirken canım yanar yinede düşlerine demirlesin diye her gece gemiler kalkar gözbebeklerimden....
  22. sığ bir düşünceye tutunup kıyıya vurmuş bir balına gibiyim oradan gecenler intihar ettim sanıp ellerinde kovalar su tasımıslar bedenime dualarıyla umut minicik elleri gövdemde yanık sesli bir cingene sarkı söylerken kapanmış gözlerim hüzün dizboyu dalgalar yetmemiş susuzlugumu gidermeye nede ıslak örtüler üzerimdeki ağlarken kadınlar ben bir sığ düşüncenin içinde aklım karışmış yorgunlugunun gökdelenine, çatısından kendini boşluğa bırakan senmisin benim anlamaya zorlandıgım belkide yılların ardından biriken ihtiyarlığım intihar süsü verilmiş kıyıdaki yalnızlığım benim için sende ağlarmısın?
  23. belkide en kurumuş yerinden tutuşuyor bu ateş en unuttugumuz en beklemedigmiz yerden soruyor sorularını hazırlıksız yakalaması gibi bir ogretmenin ogrencilerini elektiriklermi kesikti dün gece calısamamısmıydık simdi neden zorlanıyoruz bu kadar beklemiyormuyduk içimize düşen kurtlar canımızımı sıkıyordu istemiyormuyduk? yoksa bir kurgumuydu yazan yöneten ve basrolunda oynayan biz hangi jüri karsısında ödüle aday gosterilecektik ya kazanamassak kabul edilemez bir kayıpmıydık? kapanırken siyah bir karasarlık üzerimize bunu benmi uydurdum? yoksa iki kişilik bir düşkırıklıgımıydı bu? kafiyesi tutmuyor ne saati belliydi bulusmalarımızın nede yeri yarın gece burda olacakmıydın? ve tuttugumuz sarkılar paylastıgmız o huzunden bozma ayrıntılar.. senin tutmamak için direnişlerin benim bir asi gibi ihanetlerim bir çingene sarkısının çınlaması fonunda bu arka planlarını bile hesapladıgımız oysa uzun zamandır hazırdık bu teslimiyete benim beyaz bayragım elimde senin teslim almak icin dakikları saydıgın kurgusunda bir yalnızlıgın hesap kitap tutmaz bu hayal ötesi bir turlu akla sıgmaz olmaz belki yarın sabah uyanırsın dudaklarında ıslaklıgı dudaklarımın bu sevda bu arzulamayı kaldırmaz hayal olur uçar belki bu tutulma bu satırların arasında kalmaz aklıma yatmasada, aklın almasada bu geceki bu buluşma başka hicbir masalda anlatılmaz... 18 saat sonraki bir buluşma hesaplanır 18 saat sonra belki o şimdi arzulanan orada olmaz...
  24. böylemi geçecek bundan sonra... birlikte olduğumuz zaman paylaştığımız özel günlerimiz ayrıyken ağır geldikçe alkolemi bastırıcaz düşlerimizi yada görmezden gelip o geceleri erkenden uyumayamı çalışıcaz kalın kitaplar alıp ellerimize belki de siyah-beyaz, türkçe dublajlı bir film seçip arkamızı dönüp ekrana sadece dinleyecekmiyiz konuşmaları... artık ayrıyız diye günler öncesinden hazrılıklarımız olmayacakmı? bilinen sürprizler planlayıp birbirimize şaşırmış gibi yapmayacakmıyız? böyle mi olacak bundan sonra biz birlikteyiz diye mi o kadar özeldi o geceler? bir anlamı kalmadımı artık bugünün doğum günün olmasının şimdi kapatıp butun pencereleri üzerime hiç olmamışsın gibi mi yapmalıyım hiç öpmemişim gibi güzel dudaklarını bir pazarlığı yok mu bunun ne kadarını cıkarmalıyım hayatımdan? ne kadar, boşlukta düşmeden durabilirim.. kendimi bıraktığım zaman tutacak biri olmadığını bilerek arkamda hangi ara bu kadar önemli olmuştu 4 aralık günü? şimdi bir anlam nasıl geri alınabilirdi üzerinden olduğu gibi mi bırakmalı? her ayrılıktan sonra bir insan ne kadar eskisi kadar kalabilir ki? böyle mi geçecek bundan sonra? birlikteyken önemli olan gün ve geceler biz ayrıyız diye görmezden gelinip yoklarmış gibimi yapıcaz? dönüp sırtımızı soluk ekranlara uyumuş gibimi yapıcaz yatarken yeni sevgililerimizin yanında...
  25. LostsouL şurada bir blog başlığı gönderdi: LostsouL's Blog
    sene 84 yada 85 olmalı yanlıs hatırlamıyorsam.. ilk defa tv yaynıları basladıgında.. aksamları saat yedide acılırdı tv ve tek kanallıydı.. adile teysemis vardı ve uykudan önce programı hazırlardı.. neden o saatte o program vardı anlamazdım.. tanıdıgım hicbircocuk ben dahil 8 de yatmazdık oysa.. işin ilginc yani elektrik kesintilerinin oldugunu yada elektrik kesilmesinin nasıl birsey oldugunu ben ilk tv yayınları basladıgında farketmiştim.. belkide cocuklugumun elektrikle tek ilişkisi o televizyon makinasıydı.. ve aksam olup hava karardıgında odanın karanlık olmasından cok o kututunun calısmaması tuhafıma giderdi. genelde her gun yada iki gunde bir kesilirdi elektrikler ve bizim bir gaz lambamız vardı. camdan bölmesi icinde gazyagı dolu olurdu ve bir fitili vardı kalın bezden. o yağın icinde kalırdı büyük kısmı ve ucu en yukarıda.. kucuk bir cevirme koluyla yandıkca yukarıya cekilrdi. ve en ustte huni seklinde uzun bir cam bölme daha.. butun oadanın icini aydınlatırdı. bunun icin duvarda cakılı olan bir civiye asılrdı ama tavana gelen kısmında is olursurdu siyah bir leke.. genelde elektrilk gelince yada ertesi gun ıslak sabunlu bir bezle temizlenirdi o isli karanlık.. bazen gazyagı olmazdı yada kalmazdı aksamın bir saatinde bulunmazdı ve mumlar imdada yetisirdi.. beyaz yaklasık on-15 santim uzunlugunda parmak kalınlıgında.. tam ortasından bir ip gecen ve ısındıkca eriyen yandıkca etrafına ısık veren ama ısıtmayan mumlar.. odanın icinde biraz rusgar esse butun verdigi aydınlık o rusgarla birlikte dalgalanırdı.. guclu bir ısıgı yoktu ama gozleriniz karanlıgıa alıstıktan sonra o puslu aydınlık yeterliydi.. ve genelde en cok uyku getiren durumlardan birydi.. cok sıkılırdım karanlıktan.. korkmazdım ama sıkılırdım kitap okuyamazdım yada baska bir muzurlukla ugrasamaz otururdum koltuga beklerdim elektrigin gelmesini.. gaz lambasını bile özlerdim o zamanlarda...ama mumlar beni hic kaale almaz inatla gorevini yapardı bir devlet memuru edasıyla.. saki benim elimden gelen budur işine geliyorsa gelmesse cokta umrudma der gibi.. mecburen katlanırdım.. bazen yemek yiyeceksek örnegin iki yada 3 tane mum yakılırdı o zaman daha bi aydınlık olurdu.. ama onların bitme sureside bir en fazla iki saati bulurdu.. genelede mum ilk yakıldıgında sabit bir yerde durmazdı.. bir cay tabagı yada masanın uzrine dikmeden önce eriyen kısmını damlatırdık. sonra o ıslak kısmın uzerine mumu bırakırdık kuruyana kadar elimizle destekler beklerdik.. sıcak mum kuruyunca üst kısmıda dik tutardı... mum yandıkca ve eridikce yanlarından asagıya dogru akardı parcaları. cogu zaman can sıkıntısından u asagıya akan parcaları koparır oynardım.. sekil vermeye calısırdım olmazdı sonra caktırmadan gorunmeyecek yerlere atardım:p sonra birden elektrik gelirdi, elektrigin geldigini anlamak icin acık bırakılan odanın ısıgı yanardı bir anda sanki gunes dogmus gibi sevinirdim.. heme mumun basına gider derin bir nefes alıp uflerdim sondurmek icin..söndügü anda beyaz bir duman cıkar ve boslukta kaybolurdu..sonra mumun en ustunde kalan sıvı kısmının donmasını izlerdim.. yavasca parmagımla dokunurdum parmak izim kalırdı uzerinde.. sonraları erkeklik yapıcam ya uflemek yerine o atesi yani mumun uzerinde yanan atesi iki parmagımla bastırıp sondururdum.. tereddut etmemek gerekiyordu cunku bir anda paraklarınla atesi kaparsan canın yanmıyordu.. ama yanar diye korkup tereddut edersen cidden yanıyordu:p aradan yıllar gecti ve daha az elektrik kesilmeye basladı.. gaz lambaları emekli oldu sadece mumlar kaldı geriye.. cunku eskisi kadar ihtiyac olmuyordu ısıga.. zaten buyumustuk artık ve sigara icmeye baslamıstık..oda icinde yanan mumun sigara dumanını aldıgı yada kokusunun isnmesine engel oldugu gibi bir dusunce vardı ki hala duogrumudur bilemem yinede sigara icmeden once bir mum yakmaya basladık.. ne kadar basarılı oldugundan hala emin deilim.. sonra universite yılları, okula basladıgmız hfafta bir arkadasın aldıgı bir şişe jb viski sisesi bosalınca birmizn aklına gelmişti.. renkli bir mum alıp yakmak.. o gun baslamıstık her aksam odanın bir kosesinde o sisenin uzerine bir mum dikip yakardık ve her defasında farklı renkte bir mum... birinci yıl sonunda sisenin uzeri onlarca renkte mumla kaplanmıstı ve harika bir goruntu ortaya cıkmıstı..mutlaka bizden once birileri daha yapmnıstır bunu ama biz o dönem yaptıktan sonra bir cok arkadasımızda yapmaya baslamıstı bunu ve mum farklı bir anlam tasımaya baslamıstı.. kimi zaman gecenin bir yarısı en yakın arkadasımızla dertlesirken sadece o mum sahitlik ediyordu bize.. yada sevgilimzle yalnız kaldıgmızda sadece o mum aydınlatıyordu odayı ve o şişenin uzerindeki her katmanı baska bir anı tasıyordu sonraki yıllara... ne o şişe sıradan bir şişe olarak kalıyordu artık nede o mum parcaları cocuklugumun sıknıtılarını temsil ediyordu.. kimbilir belkide ilk yazdıgım şiirlerin ilhamını tasıyordu o dönemlerde.. simdi ise ne zaman yanan bir mum görsem o yıllara geri donuyorum.. ve gülümsemem dudaklarımda...belkide bir cok insanın bakıpta göremedigni gorebilmenin mutlulugu.... ne tuhaf geliyor artık bir cok insanın mumları sadece aydınlanmak icin kullanıyor olması...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.