Zıplanacak içerik

LostsouL

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

LostsouL tarafından postalanan herşey

  1. kadın gülümsüyor basit bir mutluluk karsısında açıveriyor kollarını öpmek istiyor uzanıp sevdiğinin dudaklarından ansızın uyanıyor kadın ağlıyor içinde biriktirdiği yarım kalmışlıkları dahada derine itiyor söyleyemediklerini susuyor insanlar anlamıyor nasıl olurda bir kadının yalnız kalacağını oysa avuclarında bir adam eli sığıntı gibi yasarken bir hayatı kadının gözleri dalıyor bir akşam üstü mutfağından izlerken sokağından gelip geçenleri... kadın anlıyor elinden gelen bu kadar ahh birde hayallerine söz gecirebilseydi tutabilseydi içindeki ürkek kız çocugunu kaçıp gitmesin diye yabancı adamların peşinden uyarabilseydi de ne kadar sözü geçerdi bir erkegin kadını olduktan sonra ne kadar ciddiye alınırdı artık her akşam üstü tv izleyip yemek yapma sorumluluğunu iyi bir iş sanarak... kadın ağlıyordu yetmiyordu çünkü ona sunulan hayat adı altında seçmemiştiki yaşadığını babasının en güzel kızı annesinin kıyamadığı el adamının koynunda doğuracak cocuklarının anası... kadın vazgeciyordu önce hayal kurmaktan sonra yaşamaktan önce kendini sevmekten vazgeciyordu sonra bakıp güzel olmaktan öpmekten vazgeciyordu öpüldüğünde hissettiği kalp çarpıntısından böyle bir dunyaya uyanmaktan korkuyordu her sabah gecesinde teslim olmaktan sevmekten vazgeciyordu kadın kapanmıyordu yaraları üstün körü yapılan pansumanlardan bırakıyordu sonra evinin tozunu alıyor yemeklerini yapıyor çamasırlarını yıkıyor ve cocuklarını doguruyordu adamın başka birşey gelmiyordu elinden her sabah yeniden kalkıp yatagından yaşamaya çabalıyor yaşamak başka birşeydi artık ağır geliyordu farkına varmak çok istedikleriyle elde edemedikleri arasında sıkışıp kalmak...
  2. bir fırtına kopar önce insan yorulup bekler bir köşede yanıbasında bir yabancı eski çağların özlemiyle adam akıllı bir sevda dilenir farkında olmadan aklını yitirmiş gibi sanki yıllar önce mezopatamyadan bu yana yerleşememiş hicbiryere ait olamamış kayıp ruhu girdiği bedenlerde hep bir eksiklik kendi boşluğunu içinde doldururken daha büyük boşluklar yaratmış... doymamış bir türlü bir türlü aklı almamış bu hesap tutmazlığı çok sevmiş hatta çok sevilmiş bir zaman kendi eliyle ittirmiş sunulanı çok isyankarlıkta bulunmuş iflah olmamış bir fırtına kopmuş sonra tozu dumana katan kaybolmuş karanlıkta bir daha eskisi gibi olamamış çok yorulmuş yığılmış bir kuytuya son bir sigara yakmış katlanılmazı zor geldikçe yaşamanın böylesi ruhuna kızdıkça kendi bedenini cezalandırmış... özlememiş kimseyi unutuldukça her an ve beklememiş beklemekten nasır tutarken elleri dokunamamış kendinde daha fazla özlerken eski sevgiliyi ağlamıyormuş artık ağlamak geri getirmezken bekleneni bir sırrın gizemini çözerken başka bir sırra kadem basmış yalan çıkmış söyleyenleri kabul görmemiş bir türlü ayıp sanmış ertelemiş sevda sözlerini aklı başına geldiginde zaman akıp kaçmış bir fırtınaya tutulmuş atmış kendini kuytu bir köşeye yanındaki tuhaf yabancı açılmış pandoranın kutusu yayılmış her yanına karamsarlık gün ortasında gölgesiz kalmış.. kimse inanmamış olan bitene o anlatmaya çalıştıkça dibe batmış yanacağını bile bile en büyük günaha kanmış öleceğini bile bile dünyaya gelmeyi göze almış....
  3. artık melek değilim kanatlarımdan vazgectim düşerken dünyaya gözlerimi açarken ruhumdan insan olarak doğabilmek için masumiyetimi yitirdim önce sonra cesaretimi kirlendi beyaz giysiler içindeki tenim sesim kalınlaştı ardından duyamaz oldum tanrımı ayırt edemiyordum artık siyah ve beyazı gri bir gökyüzü altında yaşamayı öğrendim beyaz bulutların üzerinde süzülüp dururken zaman hapishanesine düşmemişken daha hakkımda asılsız suclamalarda bulunmuyordu kimse ben yüz kızartıcı sucları üstlendim kimse önemsemiyordu benden başka yaşamayı ben ölebilmek için bu dünyaya geldim... artık melek değilim... anne masallarında anlatılan masum bebek değilim artık hızlı bir ergenlikten sonra büyük adam olmayı öğrendim kadın nedir bilmezken şehvetten titremeyi ve yazabilmeyi öğrendim konuşamazken daha... susmayı öğrendim.. acı çekmeyi cennetinden düşmüş tanrının başka bir meleği severken.... umut etmeyi ve beklemeyi öğrendim beklemek gelecek sona katlanabilmek için bir halta yaramıyorken ve isyan etmeyi kendi seçimlerimin sonuclarına katlanamıyorken ağlamayı öğrendim önce farkettiğimde ağırlığını pişmanlığın sonra gülmeyi kısıtlanmış zamanlarda dizlerimin üzerinde sürünmeyi öğrendim unutup süzülmeyi bulutların arasında... ve düşmeyi bir daha kalkamamak kesinleşirken... artık melek değilim beyaz kanatlardan vazgecerken güçsüz kollarla hayata tutunmayı öğrendim geniş zamanda yaşamak varken geçmiş zamanları hatırlayıp gelecek zamanları kirletmeyi öğrendim.. unutamamayı ve anımsamayı ve korkmayı vurulup daha derine düşmekten yaşamak isterken delice ölmeyi öğrendim ölmek sıradan günlere paylastırılırken...
  4. çoktan sabah olmalıydı geçip gitmeliydi zaman bunca uğraşla yorulmalıydı insan yokluğunda avunmak için bahaneler ararken kafayı bulup sızmalıydı ne içecek içki kaldı şişelerde nede söyleyecek söz dilimin ucunda geçen her dakikada silinirken aklımdan bir yanım nasılda diretiyor unutmamak için senle geçen günleri yüzsüzlüğün lüzümu yok utanmalı ama neden ne kadar erkekçeydi bir kadın arkasından ağlamak susarsam eğer adammı diyeceklerdi? parmaklamı gösterilicem yalnız ama gururlu kalsın seninle ve zavallı olmayı seçiyorum daha zoruna razıyım tükürdüğümü yalamayı... ve ağlamayı bir erkek nasıl ağlıyorsa öyle... çocuk kalmayı her dayak yediğinde canı yansada silip akan burnunu koluna kocaman bir gülümseme yüzümde yinede yapışıp eteğine ayrılmamayı....
  5. ne kadarını yerine koyabilrsin kaybettiklerinin yada ne kadarını telafi edebilrsin ayrı geçen günlerimizin bu kadarmı öfke duyuyordun bana bu kadarmı nefret ettin severken... bana bağlandıkça kopup gitmeyi öğrenmişsin beni bırakırken içindeki küçük kızı avutmayı hangi adam öpebildi seni benim kadar hangisi anlayabildi her sustuğunda konuşmak istediklerini... hangisinin koynunda uyanmak daha güzeldi en soğuk sabahında, hiçbilmediğimiz bir şehrin ayrılık düşüncesi aklında sımsıkı sarılırken... ne kadarını yerine koyabileceksin bunca zaman kaybının tek başımıza doldurmaya çalıştıkça içimizdeki boşlukları yabancı yüzlere gülümseyerek ve oynamaya çalışarak yalandan aşk oyunlarıyla kaygısını kendi içinde büyütüp büyüdükçe derininde kaybolduğumuz girdaptı yalnızlık içimizdeki ateşleri başka gözlerin yaşıyla söndürmeye çalışırken girdiğimiz günahlar için hangi tanrı affedecek bizi? telafisi varmı bunun kısacık hayatımızın birbirimizden ayrı geçen günlerinin birbirimizden ayrı yaşadıklarımızın yalnız gidilen filmlerin, yalnız yenilen akşam yemeklerinin, tek başına uyanılan sabahların, birbirimize söyleyemediğimiz sevda sözlerinin, belkide en ağırı çok isteyipte bir türlü hani keşke şimdiki aklım olsaydı diyerek başlanılan yaşanılırken anlamını bilemedigimiz geçmiş zamanların... ne kadarını telafi edebiliriz bundan sonra benim ihtiyarlığım senin yorgunluğun birlikteyken ne çabuk tükettik birbirimizi belkide daha fazla acı cekmeyelim diye bırakıp gittiğinde beni ne kadarını oldurduk hiç olmaz dediklerimizin... hayat devammı ediyor şimdi? yoksa daha iyi rol yapmayımı öğrendik... her gece uyumadan önce düşlüyordun ya beni, benden sonra uyumak için hala izliyormusun o eski siyah beyaz filmleri...
  6. ölüyorum tanrım kırılıyor direnci ruhumun tabi tutulduğum sınavların bana tanılan sürenin dolmasın zaman var biliyorum beklemekten sıkıldım çıkıp gitmek istiyorum biraz hava almak kendime gelmek ölüyorum tanrım dayanılacak gibi değil sancısı bu ağrının bu bilmek görmek inceliyor hissediyorum kopmayacak bile olsa kopsun istiyorum hakiki bir yalnızlık yaşadıgım en koyusu renklerinden kaygısı sana kalsın ben taşımaktan yoruldum her zaman doğru çıkan rüyalar gormekten yoruldum bilmek istemiyorum artık her sabah başka bir hayata uyanmak oynamak ne ucuz bir riyakarlıktır bu senin karsında bunada kabul ben pes ettim gerisi senin en zayıf yerimden yakaladın beni buysa istediğin tamam üstü kalsın çaresizliğimin...
  7. dursun zaman bir sürü hakkı olsun istiyor insan canı yandıkça yeniden denemek yenilmeyene dek.. gece olmasın yeniden saplanıp yalnızlığıma dibe vurmamalıyım gömülüp içki dolu sofralara bir daha ayılmamalıyım bu hesap kapansın alacaklarımdan feragat ettim vereceklerimin tahsil zamanı ertelensin yüzüme vurulmasın sevimsiz olduğumun asgari bir mutluluk karsısında imzalamam gereken yer gösterilsin elimden alınmalı tüm kışkırtıcı umutlarım sancısı dinsin erteleyipte bir türlü karşısına dikilemedigim korkularım bir erkek yüzündeki çaresizlik kadın yüzündeki özlem hangisi daha gerçek hangisini görünce insan insafa gelir itiraf eder yalanlarını hangisinde daha güçlü tutunur hayata hangisinin güçsüzlüğünde yaşamaktan vazgecer bir memur çocuğu olmakla çok bilmekle çok görmek arasında biryerde hangisi daha katlanılır çok sevmekle çok yaşamak arasında sıkışmış bir türlü ikisini bir arada tutamamış kırılgan bir bedende sorumluluk tasımaya mecbur kalmış inceldiği yerde pes etmemiş düştükçe dizlerinin üzerine yeniden kalkmak için ayağa kendi teninde kendine kızıp sövmüş vuruldukça isyan bayrağı altında tutsak hakların söylemi olmuş hiç istememiş bunu yanlış zamanda yanlış yerde yakalanmış belkide bu yüzden her gülümsemesinin altında zoraki bastırmış korkularını görenler üzerinde iyi durmuş derken o bir türlü sığamamış biçilen elbiseye yaşadığı başka bir hayat olmuş hayali başka içindeki kırılganlık hesaba katılmamış çok sözü dinlenmiş aslında hiç konuşmamış ürkek telaşlı erkek çocugu gibi kaçmak istedikce olmadık yerde öğretmenine yakalanmış kulağı çekilmesin diye değil üzerine yapışmasın diye ürkekliği hep inkara soyunmuş karşısında çıplak durduğu her kadın anlamamış şehvet sanmış dokunuşlarını o dokunurken hep özlemini aramış öptükçe sancısını bastırmış ne zaman uyansa bir yabancının kollarında bir sigara daha yakıp en sıcağında söndürüp bedeninde kendini cezalandırmış...
  8. kırılganlık payı bırakıyormusun ayrılıklarının ardından yoksa yeni bir hayata başlayıp unutuyormusun an derin izler bırakanlarını zorlanıyormusun yeniden başlarken konusmaya yoksa susmakmıdır en kolayı şimdikli zamanlara tasıyamazken umudunu yorgun düşmüş matematiksel düzlemlerden olasıklarını hesaplamış ama tutmamış bir aşk duygularınızın esiri olurken nasılda suspus olmuş mantıklarınız kırılganlıklarınız hesaba katılmamış her uyandıgınızda hayaller diyarından suratınza carptıkca gercekler inkar etmiş korkamış aşkın tanrısı tarafından carpılmaktan yetmemiş bir şişe daha açmıssın gecenin yarısı yetmemiş bir çağrı daha bırakmıssın telefonuna görmemiş belkide uyumustur diye avtmussun kendini unutlumus olmak düsüncesinden daha agır değildi cunku farkedilmemiş olmak kaygısı nasılda kanmıssın en basit yalanlarına kıvrak zeka oyunlarıyla karışıryoken hayat telaşına gecelik kacamaklarla uyuşturuyorken bedenini ne cok kullanılmıs ve izin vermissin buna gülümseyen bir yüz takıp suratına herşey yolunda gidiyormuş yalan çığrından çıktı bu dünya açıklaması yok istedigim bu değildi simdi kusuyorken parmagım bogazıma kadar girmiş öğürüyorken çıkarıyorken icimde sana dair ne varsa yinede arınamıyorken temizleyemiyorken kullanılmış bir ruhu ikinci eli para etmez yalan söylesen satışına katkısı olmaz mahremiyetine bari saygı duy yaşanmış günlerinin bozulmamıs olsun büyüsü susmuş en konusması gereken yerde saatinden önce balkabagına dönmüş arabası öpülmemiş bir kurbaga yüzü kalmış avuclarında prensesin kurbaga kaçıp gitmiş ürkmüş gercekliginden hayatın anlamamış hayat böyle böyle ertelenirmiş bir düğün telaşına meze olmuş çok içmiş ama cok cabuk ayılamamış sabah olmuş üstü açık kalmış birlikteligin tutulmuş her yanı ne yana baksa inkar dolu hastalık tedavisi itiraf onada yanasmamış güzel sevgilisi alıp basını gitmiş baska bir adamın koynuna şehvet titremiş teninde inlerken tutkularının gücünü aldatırken farketmiş bir kadın büyümüş büyümüşte küçülmüş gözünde ilk öptüğü adam ilk adamı yalan olmuş yerin almış saatli maarif takviminin yaprakları arasında önemli gün ve gecelerin acıklamasında kadın bırakmış düşünmeyi öpülmeyi arzulamış yabancı dudaklar tarafından adam sarıyorken yalnızlıgını ekliyorken boşalan şişelerin üzerine yalan olmuş saatinden önce bozulmuş büyüsü randevuların kadın sabırsızlanmış beklememiş her zaman oldugu gibi bıcak yine sevgilinin elinde saplayacagı sırt benimmiş...
  9. yakında doğum günüm... bir mum daha eklenecek diğerlerinin yanına.. kalbim ayakta durmaya çalıştıkça bir parçası kırılıp yenik düşmüş zamana beni zorlayan tüm yaşanılanlar herkesin aradığı huzur ...bugüne bir yön levhası... ''Hayatta Olmak'' denilen şey nedir ki? kavga mı? yoksa sürekli kaçıp durmakmı kavgadan sudan bahenelerin ardına sığınıp... ''Doğru'' denilen şey nedir ki? yanlış olmayan mı? yoksa yolunu kaybetmek mi? daha önce hiç girmediğin sokaklara girerek... beni yaşlandırması için, gözyaşı istiyorum... yüzümdeki çizgileri arttırması için, kahkaha... anlamak ve öğrenmek için, dinlemek istiyorum... dinlediklerimi sindirmek için, dinlenmek bir sahil kasabasında... aşkımla birlikte belimin bükülmesini istiyorum, taşıyamayacağım yüklerin altında... yeniden başlayabilmek için, esaslı bir yenilgi... herşey bittiğinde bir gülümseme için, bunada şükür diyebilmek... acı verici olmasına, çok sevinmek istiyorum... işte bu yüzden unutma zamanı geldiğinde yaşadığım her anı gülümsemeyle birlikte asıl sahibine teslim edebilmek... ''Nezaket'' denilen şey nedirki? affetmek mi? yoksa taviz vermemek mi? uslanmaz bir inatçılıkla başın dik durmak.. ıskalasanda olmak istediğin yeri çok kızmış olsan da bir kenarda durup yol vermek mi? ardından gelenlere... ''Aşk'' dediğin şey nedirki? sadece düşünmek mi? tariflere sığmaz güzellikte bir kız çocuğunu? yoksa gizlemek mi? şüpheye düşen bir kalbi... için kanarken belli olmasın, anlamasın diye neşeli bir şarkı mırıldanmak mı? yağmura yenilmek istiyorum rüzgara karışmak gürültüsünde koca bir şehrin uyanmak kalabalığının içinde sanki bir parçasıymış gibi dolaşmak... ''hayatta olmak'' denilen şey nedir ki? kavga mı? yoksa korumak mı? içinde sakladığın çocuğu incinmesin diye... yakında doğum günüm attığım her adım ölüme doğru değil hayata olacak... şimdi söylediğim her söz sıradan gelebilir belki insanların kalbine akacak ve benim yönümü gösteren yön levham olacak...
  10. Yakında doğum günüm... Gelip çatacak... İşte bir mum daha. Kalbim toparlanmaya çalışmaktan paramparça olmuş... Beni zorlayan şeyler... 'Bütün yönlerden.' Herkesin aradığı şey... ...bugüne bir yön levhası. "Hayatta olmak" denilen şey nedir ki? Kavga mı? Yoksa kavgadan uzak durmak mı? "Doğru" denilen şey nedir ki? Yanlış olmayan mı? Yoksa yolunu kaybetmek mi? Beni yaşlandırması için, gözyaşı istiyorum... Yüzümdeki çizgileri arttırması için, kahkaha... Aşkımla birlikte, belimin yük altında bükülmesini istiyorum... Acı verici olmasına çok sevinmek... Acı verici olmasına çok sevinmek istiyorum... İşte buna rağmen, işte bu yüzden... ...unutma zamanı gelecek. "Nezaket" denilen şey nedir ki? Affetmek mi? Yoksa taviz vermemek mi? "Aşk" denilen şey nedir ki? Sadece düşünce mi? Yoksa şüpheye düşen bir kalbi gizlemek mi? Yağmura yenilmek istiyorum... Ve rüzgâra yenilmek istiyorum ama... Her daim yolu işaret edeceğim. "Hayatta olmak" denilen şey nedir ki? Kavga mı? Yoksa korumak mı? Şimdi attığım her adım... ...ölüme doğru değil... ...hayata olacak. Şimdi söylediğim her söz... can sıkıcı olabilir belki... insanların kalbine yönelecek... ve benim... yön levham olacak.
  11. kapandıkca gozlerim kanatlanıyor olmak fransızca bir aşk şarkısını söylemeye calısırken hıckırıklarıyla kesilmiş durmak istedikçe kendine hesap sormuş yasak aşkların cezasını günahlardan günah begeniyorum kendime başka adamların kadınlarını başka rüyaların kafiyesini hala güçsüzüm en şereflisi yenilgilerin seçtiğim en acısı kolayına kactıkca zoruna yakalanmışım zoruma gittikce hile yapmış sabırlık bir fani olamadıgım icin hem bu dünyayı kaybetmiş hemde diğerinde günahkar sayılmış ne cennetine kabul edilmişim tanrının nede cehenneminde yakılacak kadar büyümüş... bakışlarımdan ürkmüş sesimi duymazdan gelirken sen ve istmek seni gecenin en olmadık saatlerinde olmaz ya böyle şeyler olmuyor işte ten dediğin sende en dokunulası aşk dediğin sende en yaşanılası inkar dediğin bende en büyüğü susmak ağır gelir ya insana bazen söylemek en utanılası yazmak yetmiyor istemek bir an'sa eğer kollarında senden sonra alacağım tüm nefeslere değer uyanamamaksa eğer o geceden sonra o an bitsin yakıyorken seni dokunurken en sıcağımda...
  12. kalan son umutlarımı saklıyorum doğru zaman doğru yer için çok kaybetmiş olmaktan yorgun çok beklentilerden uzak asgari bir mutluluk karşısında telli arabalarımı ve gazos kapaklarımı sunuyorum... kaderin bitiş çizgisine yaklaşırken son kozumuda sahaya sürüyorum fiyakası kalmamış ve ucuz bir lutufkarlık karsısında gülümsüyorum gülümsemek hala en iyi oyunculuk örneği oscara aday olmayacagım belki hicbir zaman ama hala en gecerlisi kolay kazanclar icin akıttıgım kanlı yaşlar isyankarlık dizboyu neyi doğru yaptımki şimdi yanlışlarım için hayıflanıyorum kurumuş yaprakların ezilirken cıkardıgı sesler kulaklarımda bu kadar kolaymı üzerine atılırken toprak o en çok sevdiklerini geride bırakmak yorulan aklım değil veremediğim olan bitene anlam her gün biraz daha inceliyor biraz daha bitiş çizgisine yakınım çok istemekle yıkılmıyor çaresizlik duvarları çok sabırla gelmemesi gibi beklenilenin çok düşününce fazlası zarar nasılda kendini inkar ediyor insan sesini yankısına karışırken zaman en sıcağıdır sığınmak için sislerin arasından görünen liman orta yaşlı bir kadının kolları arasında açmak gözlerini ruhundaki açlığı bastırmak icin bedenindeki zaafları kullanmak her bir orgazmda pişmanlık çöktükçe içine kendinden gectigin anların toplamı kadar ayılmamak için üzerine ekledigin yalanların sus de bana nolur yeterki birşey söyle sustuğundan beri ışıkları kapalı bir odada uyumaya çalışıyorum kapısı aralık bırakılmış gecenin br yarısı uyanıp seslenirse duysun diye herhangi biri... yanına gelip uzanırsa diye diğer tarafını boş bırakmış o küçük yatagın uyurken dar gelir diye değil kaybolmasın diye gecenin karanlıgında o boşlukta iki yastık koyarmış başucuna her sabah uyandıgında görebilmek için diğerine konulmuş bir başın izini bütün gece hareketsiz yatmış belkide hiç uyumamış uyudu sansın diye yanına gelecek kadın gözlerini hiç kırpmadan sımsıkı kapamış... ama gelmemiş... tek kelime etmemiş konuşamamışım denemişim olmamış avazım çıktığı kadar bagırmısım kapısı aralık odadan dışarı çıkmamış adım duymamış kadın yarısı boş yatakta izi kalmamış gelmemiş bir türlü kokusu dolmamış odanın içine son umudu meze edilirken içli bir şarkının makamına yazısı bozulmuş şairin okunamaz olmuş sözü bitmiş anlaşılamaz olmuş umudu bitmiş yaşayamaz olmuş.....
  13. vadesi doluyor sözlerimin en az kelimeyle en fazla anlamı söyleyebilmek çabası tutabilmek istiyorum zamanı neresinden yakalayabilrsem yakalıyayım sadece tutabilmek bir sanatcının sesi karısırken hayranlarının sesine gözlerinden akan yaşlara hakim olamamak büyüsü bozulsada gec kalmak geri dönmeye kırılganlık bize göre değildi hicbir zaman içimizde tuttuk boğazımızda düğümlenenleri söylemedik biz sustukca mutlu kabul edildik çacuksu masumiyetimiz oyun sanıldı biz kimseye karşı sitem etmedik vadesi doldu sözlerimizin yenilmeyi adetten sandık kazanamadığımız için hicbir zaman en büyük aşk bizimki sandık yaşadıklarımızı apoletlerimize işledik çok acı çekmeyi kıdem saydık çabuk pes etmeyi erdem.. gücümüz yetmediğinde kader altında olan biteni kabullendik hem tamahkar hemde uslu çocuklardık çok iddialı laflar ettik belki ama sabahında hepsini inkar ettik eski sevgiliyi düşünmek ayıp sandık her yeni öpüşten sonra eskiyi hatırlamamak için her gece alkolle karışık rüyalara daldık arayıp rahatsız etmemek için gerçek aşkı bütün numaraları aklımızdan çıkardık untmaya çalıştıkça geçmişimizdekileri yeni gelen güne karşı hep biraz daha yarım kaldık yeni sevgililerimiz de oldu bizim yeniden hayata tutunma çabalarımız biz her tutunmak istediğimizde hayat tarafından biraz daha soğutulmuş ve umursanmaz karşılandık... çok zengin olduk.. istediğimiz herseyi kazandık oysaki tek istediğimiz aşktı bizim belki de bu yüzden varlığımız büyüdükçe öptüğümüz kız cocugunun hayaliyle dolduralamaz bir boşluun içinde kendi başımıza yalnız kaldık...
  14. sen güneşin kızı... kapatılmış gölgesine bir yanlızlığın, ayak bileklerinde kelepcelerinle, ne kadar dans etmek istedin yıllardır yapamadın...bir kuru huzur karşılığında tüm hırslarını bastırdın. Şimdi aklının iplerini salıp, duvarlarının çatlakları arasından sızan ışıklarla kışkırtılıyorken, uzun süre önce koptuğun o düş bahçelerinin hayalini kuruyorsun. O yemyeşil bahçenin içinde çıplak ayakla koşmak ve ıslanmak bir yaz yağmuruyla... Belki eskisi gibi olmayacak bu, beklediğin gibi olmayacak bu heyecan bu tad... İlk defasında olduğu gibi için kıpır kıpır açmayacak belki ama bu sabırsızlık içinde büyüyor şimdi. Kalın duvarların arasından sızıp içine, kışkırtmak bastırdığın tüm çocuksu isyankarlığı... Parcalarını yerine koyup, bütününde sana ulaşmak... Okumak her kelimeni, her satırını, sen sabrını kaybettikçe telaşına tutulmak... düşlediğimden daha büyük bir hayal gibi duruyorsun.. sanki haddim değilmiş gibi bu güzel kadını yüzyıllık uykusundan uyandırmak... izinsiz ve ve kaçak bir rüzgar gibi nefesim teninde.. utanmaz ve yüzsüz bir ukalıkla cürret etmek en mahrem yerlerini hayal etmeye... yazmak kadar büyük bir kefiyse senin için okumak tüm bu başkaldırıyı, bilmelisin... bu tutku tutuşturulduğunda ucundan söndürülmesi asla kolay olmayacak... elinde pamuk şekeriyle bir sağa bir sola koşuşturan, çığlıklar içinde koşuşturan o küçük kız çocuğu, kahkahalarıyla kızaran yüzü ve korkmadan güneşe bakan tüm uyarılara rağmen merak eden sıcaklığını, pes etmeden ve yorulmadan, inadına hayatla dolan o kadın yeniden açıyor kendini.. ilk baharda susayıp aşkın ışığına yapraklarını açan papatyalar gibi.. adını bile bilmediğin bir kasabadaki ağaç evinde yalnız basına bekledigin o yabancı benim.. gecenin bir yarısı geleyim diye hayallere daldığın... konuşmak ve söylemek için tüm o sustuklarını... tüm ıslaklığın, ağlamışsın akmış makyajınla, tenine yapışmış elbiselerin, nasılda ürkek ve acelecisin hazırlanmak için...daha yeni bahçesinde oynamış, eli ayağı toz toprak içinde bir kız çocuğuyken, temizlenip bir anda büyüyüp kadın olmak istiyorsun... bir adam için ne kadar hazır olabilirsen o kadar.. büyümek belkide sözlerinle bir adam için ne yazılabilecekse onu yazmak için...en sevdiği pembe içkisinden bir kadeh doldururken, o an işte durdurmak zamanı ve beklemenin tadını çıkarmak... onun için yollara düşen adamın var olduğunu bilmek... onun için rüyalara yatan adamın hayallerinde yaşamak... elinde içkisiyle evinin kösesindeki küvetin içine girip öylece beklemek...ve düşündükçe hayallerindeki adamı bedeninin arzularına karşı koyamamak... durmadan saatini kontrol edip her an o sesi duymaya hazır olmak.... 'canım..'' Midesinde uçuşup duran kelebekler.. ne zaman mutluluğu bu kadar derinde hissetse bunu yaşıyor.. hüzünleri dibe vurdukça.. yüzündeki gülümseme bitmeyen bir enerjiyle artıyor... sevdiği, istediği, arzuladığı hayat bu... her parçasını ortaya sundukça adamın bulmasını bekliyor.. her resim ortaya çıkınca yeni bir puzzle, her söyleyeceği kelimeden sonra saklanmayı seciyor... hiçbir zaman ele vermeyecek kendini ve biliyor ki o adam her parcasında biraz daha tutulacak bu kız çocuğuna.. eğer kaybolursa bu oyunda, doğru parcayı doğru yere koyamazsa adam, büyü bozulacak ve zamanında önce uyanacak uykusundan.. bilinmeyen bir güven bu.. anlatılamayan bir inanç.. ne mantıkla nede akılla açıklanabiliyor.. tek bildiği beklediği adam o, istediği ve teninde arzuladığı adam o... daha öncede görmüştü kış güneşlerini ama bu defa farklı... son yudumuda boğazından inerken, bahçesinde bir çıtırtı duyuyor.. tek yaptığı keyifli bir rahatlık içinde hayal kurmak...en yasak kapılarını açmış aklının ve teninin.. sonsuz bir hazla kelimelerine hazırlanan o adamı bekletmemek için büyüyor şimdi güneşin kızı... seni görmek ve sana görünmek öyle güzel ki...
  15. başka dilek hakkım kalmadı biliyorum çokmu geç buldum seni çokmu geç aldım tutulmak için sevdanın en koyusuna elimde avucumda güzel bir kadının resimleri kendimi bakmaktan alamadıgım her anında aklımın bağlanıyorum sana her kırılmadan önceki bu gerginlik seni aklıma düşürdüğümden beri ne yana baksam öyle güzel gülümsüyorsunki başka dilek hakkım kalmadı biliyorum en ateşlisini seninle yaşayamadıktan sonra sevişmelerin adaleti yok bunun kabul hile yapmak istiyorum durdurmak zamanı geri alamasamda unutmak belkide bildiğim herşeyi seninle yeniden öğrenmek dudaklarım titrerken ve hastayken belkide damdan düşer gibi vurulmak sana en ince yerinden kopması gibi bir keman telinin sana çarpılmak başka dilek hakkım yok biliyorum ama isyan etmek istiyorum kaderin bu zaman tutarsızlığına.. bana kalsa seni beklerdim kapılmazdım başka kadınların aşk kokusuna senin tırnaklarının izi kalsın sırtımda senin teninin tuzu damağımda senin inlemlerin çınlasın kulaklarımda senin kokun yayılsın bedenimden bir orgazmın eseriyse bu senin çığlıkların duyulmalı karanlık istanbul sokaklarında senin heyecanın olmalı senin ürkekliğine suçüstü yakalanmalıyım senin inkarlarında yer alıp üstlenmeleyim tüm sorumluluğu içine alırken beni inkarlarına tamam deyip senin olmalıyım başka dilek hakkım yok biliyorum kalan kısa ömrümü seninle tamamlamalıyım inkar edip senden önce öptüğüm kadınları becerememek umrumda değil bundan sonra yazmayı en son sen olacaksan eğer bir daha yazmamaya değer... isminle tamamlayıp kafiyesini bu şiirin benimle yandığın gecenin sabahında senin kollarında uyanmayı diliyorum sezin...
  16. bir hüznün ne kadarını saklayabilrsin seçtiğin kelimeler arasına kullanılamamış kafiye hangisi daha önce kokusu sinmemiş olsun başka kadınların hangi çığlık bastırlabilir özlemden doğan hangi çağrıya kayıtsız kalabilirsin gecenin bir yarısı yokluğunda sızlayan bir yaranın yeniden açılmasıyla kabuğunun kenarından sızan bir damla kan ne kadarını içinde tutabilrsin bu sevdanın hangi kelimeyi seçsem rahatlatır beni yazarken yada okurken seni gülümsemenin ruhum üzerindeki sakinleştirici etkisinin inkarı varmıdır? teninin kışkırtıcı etkileri gibi senden sonra bir daha bu denli büyük bir yangın çıkarmı bağışla beni tutulup, tutunma arasında bir yerde kararsız susma ve söyleme arasında sıkışmış bir yanım bırak gitsin diyor aklında ne varsa diğer yanım suspus olmuş okursan eğer bu satırları aklına düşermiyim kaygısında.. bekliyormusun beni? ben hüznümü saklamaya çalışırken kelimelerim arasında anımsıyormusun? herhangi bir anında en olmadık yerde mesela hani işin başından aşkınken yada aksam olsada eve gitsem derken yada arkadaslarınla birlikte eglenirken gibi tuhaf tahayyüller arasında gecenin yarısı seni aklıma düşüren neydi aslında aklım fikrim teninin yansımalarında aklım üzerindeki sen tutulması bu gölgesinde kaldığım nasıl birşeydinki sen bir türlü anlatamadıgım mucize gerek bize belkide hani mavi pelerinli kahramanların yapabileceği türden büyük bir parkın yeşil çimleri üzerinde uzanıp izlemek gökyüzünü uzanıp öperken güzel dudaklarından içime cekerken nefesini nasıl bir histir o mavi göğün altında dokunurken sana işte tam o anda uyanıvermek kokun sinse üzerime yeniden uyusam sarılıp kendime tek dilek hakkım olsa bile seni dilensem şimdi gelsen gelmediğin her an içimde büyüyorsun resimlerinle avutuyorum kendimi hayallerimle kendimi kandırdıgım gibi...
  17. ansızın çekip gitmelerin kurumuşken dudakların ağzını dayayıp musluğa kana kana içememek gibi suyu en pembesinde hayalin karanlık çökmesi gibi gücün yetmediği icin secde etmek kadere öfkeni tutup bir isyankarlık sınırında sonraki gün ve gecelere tasımak umudu geleceksin değil mi? askılı geceliğin öpülesi ellerin ve gulumserken yanaklarının kenarındaki çukurlarınla ve sıcaklığınla gecenin bir yarısı geleceksin aklında okunulası kelimelerim aklımda yarısı gizlenmiş silüetinle imtihana çekeceksin hayal gücümü neresinden başlasam yazmaya en güzel yerlerine haksızlık olacak sussam kendime ihanet öpsem güzel dudaklarından bu susuzluk dahada artacak dayasam ağzımı kadınlığına içime çektikce, senin için yanacak dokunsam göğüslerinin diriliğine avuçlarımda birer ateş sarıp içine alsan beni bu çocuk sanki daha önce olmamış gibi tam bir erkek olacak inkar sığmaz satırlarıma yalan söylesem hesabını veremem seni istemek yoksul çocukluğunda hayatımın pamuk şekeri satıcısının önünde durup masumca yutkunmak alamamak umurumda değil pembesine aldanmak bile güzel teninde öptügüm yerlerinin bir öğleden sonra simit atmak uçuşup duran martılara yanlışlıkla çarpması elinin elime hayali bir hikayenin bir patikada yolunu kaybetmiş oturup köşesinde gelirken sen bulasın diye beni yüzü elleri arasında umut hala çağrısında gizli bir seslenişin duymuyorsan eğer bu benim çaresizligim uyumuşsan eğer şimdi aklım fikrim saçlarının kıvrımlarında bir yastığın üzerindeki kıyamamki dokunmaya tatlı rüyalar bebeğim gördüğün ben olamasamda uyandığında bu yalana inanmaya değer istediğin ben olamasamda...
  18. kabullenilmesi zor bir gerceklikti bu senin inkar ettigin benim görmezden geldigim planlara dahil olmadıgı icin belkide hep başka olasılıkları hesaplama çabalarımız utangaclıgı hep şaşılası bir meziyet nasıl bir insan öpülüp koklanırken tahrik olmadan durabilir hangi doga kanunu bunu gercek kılabilir sevgilim seni sevdiğime inanman için kac defa aşık olmam gerekir sensiz bir uykuya dalmyacagım için kac uyku hapı? sezgilerin kadar güçlü sözlerin kadar cesurca beni aldıgında içine sessizliğin o kadar tatlıki... öpülesi dudaklarının büyüsü kokunun dolması gibi odamın içine ne bahar meltemi nede bu mevsim değişikliğinin çarpması insanı aklım fikrim ben dokundugumda kalbinin olabildigince hızlı carpması sana dokunmadan gidersen eğer bensiz gecen gecelerin agrısı kalmazmı aklında tutmazmı bu sevda cıktıgın yolculuklarında şimdi uyuyorsun ya nefesim sırtında elinde tuttugun benim elim aramayacakmısın tenimi tenin üzerinde uyandıgında? git bütün aşklarını yaşa sonra gel ben inkar ettiğin en kuytularında dokunuşlarında saklı olacagım git sevdigin adamın koynuna ben gecesinde yalnız girdiğin yatagında olacagım...
  19. ne yazıkki 14 haziran aksam saat 10a kadar calısıyorum... yoksa gelmeyi cok isterdim.. katılan bütün arkadaslara iyi eglenceler diliyorum... benim yerimede sahilde bir kac dakika yürüyüp deniz kokusunu içinize çekerseniz sevinrim...
  20. bir itiraf deil bu bu bir yanılsama beklentilerin ötesinde beklenmedik bir yenilgi kaybın farkında varmak icin cok erken farkına vardıgında telafi icin geç bir savastı bu icine düştügünü gördügünde elindeki son silahla saldırmak tutunmak hayata çabası içinde büyüyen bir hırs hayat çoktan bıraktı seni sorumluluk sende suskunluk bir seçim konusmayı bildigin gibi dönüp arkanı gitmeyide bilirmisin aklına düşürmeyi calısmak gibi en olasılıksız hayalleri hesapsız kitapsız dinsiz bir putperest gibi boşluga düserken inanmak neye yarar iman dedigin son nefes verirken gelirse eğer hangi tanrı buna kanar? flu goruntuler arasında kör bir ressam kadar aşıktım denizin mavisine sağır bir dilsiz gibi dinliyorken melodileri parmakları keslimiş bir şair kac aşk daha yaşasa yeniden yazabilrdi eline alıp kalemi kaç tende daha söndürülse bu şehvetin ateşleri yeni bir ten özlemeden durabilir bu içimdeki hayvan.... bulutsuz bir gökyüzü kadar sakin hazırlanmakta öfkesine kan kokusuyla terbiye edilmiş günahına girmek için üstünü değişmiş jöleli sacları traşı kısa kesilmiş bir liseli kıza sunulmak üzere yeniden revize edilmiş bu beden bu daha once hicbir kadına söylenmemiş gibi kızarırken yüzü dudaklarının arasından çıkan her kelime kaç kandırmaca daha kaldırır bu ten kaç dokunuş daha gerekir eskimek için... yada kac günah cehenneminde yeterince yanıp uslanmak için tanrının... bir el cantasına sıgabilecek kadar az yasadım aşkı bir yaz telaşına meze olacak kadar ilk alkol kıvamındaki sevişmede meze olarak kullanılacak kadar doğum kontrolundeki basarısızlıklarım kanlı kürtajlara neden oldugum icin belkide her sevişmemde biraz daha lanetine maruz kaldım tahayyülü zor ruyaların ter icinde uyanmaları kacınılması her zaman imkansı oldu bu yüzden yüzsüz bir ihtiyar gibi kabullenişim yenilgiyi ve utanmadan yeniden başlamak her uyanış yeni bir zafer çığlığı her çığlık gozlerimi ıslattı her inleyişi kollarımdaki kadının bu kaybın acısnı biraz daha ağırlastırdı kırılganlıgıyla ölcülüyordu bu aşkın özverisi ve hangimiz daha vericiydi yetmezliginde kan kaybında nasıl ölçülürdü sevginin büyüklüğü? nereye üflemek gerekiyordu trafik cevirmelerinde kanımda ne kadar sen bulunursan cezaya girmezdi bu üzerimde ne kadar kokun ve ne kadar icersem daha akli dengesizlik sayesinde kurtulunurdu bu cinayetten kaç şişe daha icmesi gerekirdi insanın kendi intiharında sorumlu tutulmaması için? kaç yalan daha beni bırakıp gittiğin gerçeği unutulabilsin...
  21. inceldigi yeri yok bunun kırılmayacak kaç şişe daha birayla cilalasan bu kafa sarhoş olmayacak biriktikce büyüyor caresizlik ertelemek hala kuru sıkı bir tabancayla ateş etmek çok gürültülü ama çok etkilemeyecek her aşk sarkısıyla tazelenen gerceklik ayıldıgın zamanki başagrısıyla sersemletmeyecek büyülü bir kara evde uyanmak gibi tüm renklerin ihanetiyle başlamak güne gördüklerin göreceklerinin teminatıdır bundan sonra söylediklerin, duyacaklarının... berrak bir su limanında sığıntı olmaktan başka birsey gelmiyor elinden yorgun bunca yıl fırtınalarda yol almaktan çürümüşlük ruhunda gizli bedenin hicbirzaman seni ele vermeyecek gülümsemen takındıgın masumiyetin kac el daha değidikten sonra tenine artık eskisi kadar güzel gelmeyecek baktıgında aynalara söyledigin sözler yalanlar kadar içten bir o kadar soyutlanırken dünyadan başka bir dogum seni temizlemeyecek başka bir dokunus hafifletmeyecek alacagın cezaları sonraki otobüsü beklesen bu satte hic bir otobüs o kacırdıgın kadar boş gelmeyecek başka kadını sevsen bundan sonra hicbir kadın onun kadar seni sevmeyecek...
  22. hazırlıksız yakalanmıs belkide yeterince hazırlanamadıgı icin tuhaf bir sızı içinde çoktan secmeli cevaplar icinde hep yanlıs olanı sectigi için belkide durmadan 49 ortalamayla sınıfta kalmıs düşündügün hayat hangisiydi uyanırken simdi gecenin yarısı yarıda kalan rüya kimin? sevilmekten umudunu kesmiş bir bunakmıydım ben yoksa zamana bırakmış olan biteni gencecik bir fidan hazırlıksız yakalanmıs baharın başında aldannmış kış güneşlerine olabildigince acmıs ciceklerini ilk kırağı caldıgında donmuş güzelliği beyazında aklı fikri ilk öptügü kadında kac kadın daha öpse bundan sonra bulacaktı aynı tadı kac kadının koynuna girse ve ne kadar gecikse boşalmaları ilk öpüldüğü kadındaki kadar gözleri kararır ve kanatlanırdı... büyümek böyle birseymiydi kaybetmek utangaclıgı kızarırken yüzü suspus olurken yediremezken kendine bu kontrolsuzlugu ne kadar cok sevisirse sevissin o ilk kadında kalırdı aklı....
  23. ne kadarını tutuyoruz avucumuza düşenlerin sihrini kaybetmiş bir illüzyonist gibi hangi gözleri aldatabiliriz daha fazla ne kadar alkış duyabiliriz galasında bu gösterinin yorgun ve alkollü beyoğlu gecelerinin kaçında daha huzurlu bir uyku karsılıgında rehnedilebilir bu beden hangi kadın kollarında uyanılırsa sabahın bir vakti mutlu bir isyankarlık yayılır dudaklarından ne kadarını susabilirsin ki? bunca ertelenmişlikler içinden başka bir adamın kadını olmaya hazırlanırken sen nasıl devam edebilirsin ki hiçbirşey olmuyormuş gibi bu hayatın en koyusunda en kuytusunda sakinligin başka bir adamın koynuna verirken seni ne kadar daha böylesine sakin ve umursamıyormus gibi yazabilrsin... kırılırken buzdan kuleler içinde üşürken en ayazında bir haziran gecesinin insan erteler ya bazen en inanılası gerçekle yüzleşirken buda geçer gülüm... geçmiyor işte derken kastın ömrümeyse eğer o çoktan gecti o adamla mutlu olacaksan eğer seni sevdim'li zamanlar bir edebiyat fiili... buda sonsa eğer nolur bir daha başlamasın bu sensizlikten yorgun gecelerin arkası gelmeyen caresizlikleri...
  24. ayıpmı bu? gunahların en buyugumu öpülmek bir yabancı tarafından? ya sevilmek kac aşk sıgardı sıradan bir insan kalbine ya bir kadın kac erkek tarafından sevilebilrdi aynı anda? neresinden bakarsan bak akıl almaz mantık sınırları yetersiz kalır düşündükce ne ben korkusuzca dokuanbilrim sana nede sen ben dokunduktan sonra eskisi kadar masum kalabilrsin şeytan bunun neresinde parmagındaki metal halka ben seni öptükten sonra bir halta yarayacakmı sonsuza dek birlitke olacagız yalanına sana dokunmadıgım her an ve düşlemediğim zaman seni benden uzakta uyumaya calısırken kasıklarında hissettigin o sancı sıcaklık dokunmak isteyipte utandıgın kendinden o kaçış tutkusu sahip oldugun hayattan bir fırtına icinde yol almaya calısmak gibi eline artık agır gelen parmagındaki o metal halka ben öpsem seni en ıslak yerlerinden benden sonra sen yanmazmısın artık her aklına düştüğümde... ayıpmı bu? günahmı? bu kadar isterken seni yazamamak hangi mezhepte inkar dı? ansızın kacıp giderken kollarımın arasından dudaklarını yalayıp durdugunda aldıgın tad bu gunah karsılıgında alacagın cezaya isyan olmayacak hepsi bundan ibaret an'ı yasarken kollarında tüm bir hayatı çöpe atmayı göze alırken gelirken kollarımın arasına ne bir aile ne sadakat nede inancların içindeyken ben en tatlı anında hicbir anlamı kalmayacak üstleniyorum her gunahını tenindeki her damla terle ıslanarak senin olmak parmagındaki o metal halkaya ragmen ve attıgın imzaya verdigin söze inat benim olmak ayıpsa bu eğer beni taşlasınlar günahsa eğer en sıcak kazanlarında cehennemin beni yaksınlar !!!
  25. monologlardan sıkıldım cift kişilik sevdanın tek konusanı olmaktan ve esitleniyorken paydası susmaktan hazırken varlıgına yoklugunla terbiye edilmekten yoruldum daha fazlası gerekli guclu olmaktan guclu olmaktan bıktım aglayamamaktan utandım aklım fikrim varlıgında adam olmak bana gore değil sensiz bir ömrü sonlandırmaktan öyle basit ve düz bir mantıkla bu kdar gercek olabilecekken yanılıyor olmaktan yanılmaktan bir sevdaya baska bedenlere tasımaktan oynamaktan ki bu kadar iyi oynamaktan en hakikisi benim bu yalancıların yalancıktan yazmaktan ve yazmak sensiz bir hayata katlanmak icin masturbasyon cabalarından uyuyorsun ya simdi o soguk yataga yalnız girmekten alnımı yaslayıp sırtına uyumak varken uyumak icin her gece şişelerce alkole sarılmaktan sarılmak dedim ya kokun üzerimde hala bir kadın en guzelinden en guzel kadın sensin yoksun sen canım yoksun diye diye yanarken öyle işte çok söylecegi sey varmıs gibi dolu dolu yazıp ansızın susarken olmadıgını anımsayıp simdi tüm bunları sana hazırlayıp okumazsın nasıl olsa deip silip atarken günaydın bebeğim.. ben'li bir güne uyandıramadıgım icin seni sucluyum eger bensiz bir hayat yasamak agırsa senin icin

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.