Efendi Türkler tarafından postalanan herşey
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Tamam ya tamam sen haklisin cildirtma adami haklisin yemin ediyorum sen haklisin
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Madem almanca ya bu kadar hakimsiniz buyrun almanca tartisalim veyahut buyrun googleye jobcenter diye tiklayin ben size übersetzen yapayim sakin bu dediginiz jopbörsesi olmasin
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Arkadas sen her konuda iple samani birbirine karistirmak zorundamisin Arbeitsamtla Sozialamt, Sozialhilfe jopcenteri karistirdigin gibi.. Bu ülkenin dilini biliyorsa tabiiki konusabilir Tanzanya ya gidipte Türkce konusacak hali yok? Bölücü degil daniskasi deriz yoksa baska izahatimi var! Vallahi bu cikisi Avrupada Barzanin kedileri yapiyor iyiki onlarin Türklük le uzaktan yakindan alakalari yok
-
Baskı sadece mahalleden değil iktidar ve cemaatlerden
Asıl korkmamız gereken iyi niyetli mahalle baskısı Ne Hüseyin Üzmez rezaletini gördüler, ne Deniz Feneri yolsuzluğunu, şimdi de laiklere mahalle baskısı yokmuş gibi yapıyorlar. Siyaset bilimci ve yazar Nuray Mert, muhafazakâr kesimin bu üç maymunu oynamasında, ilk iki olay ile üçüncüsü arasında büyük ve tehlikeli bir fark olduğu kanaatinde: “Gerek Üzmez olayını, gerekse Deniz Feneri yolsuzluğunu karşı kesime koz vermemek amacıyla kasti olarak görmezden geldiler. Ama laiklere yönelik mahalle baskısını gerçekten görmüyorlar. İşte asıl büyük tehlike bu! İçki kötülüklerin anasıdır, şu komşu içki içmese ne güzel olur diye başlıyor baskı. Sonra giyim ve yaşam tarzına doğru genişliyor. Ta ki kendine benzetene kadar. Böyle giderse, mahalle mahalle bölünürüz, toplum cemaatleşir!” Prof. Binnaz Toprak’ın ortaya koyduğu gibi, Türkiye giderek daha mı muhafazakârlaşıyor? O araştırmada verilen cevaplardan net bir şey çıkaramayabiliriz. Ama ben zaten Aleviler’e önyargılar ve muhafazakâr hayat tarzının daha yoğun olduğu şehirlerde veya İstanbul’da belirli mahallelerde, içki ve daha liberal bir hayat tarzına öteden beri çok fazla tolerans olmadığı gözlemine sahibim. Zaten böyle. Peki daha fazla arttı mı? O konuda iddialı bir şey söylemek çok zor. Ancak fikir yürütebiliriz. Çünkü bir kesimin siyasal iktidara sahip olması, ister istemez o kesimi daha güvenli yapar. İlla da baskı, şiddet manasında değil ama diğerlerine karşı gösterdikleri tavırlarda, kendi hayat tarzlarının daha doğru olduğu yönünde bir intiba yaratmıştır. Bu AKP’nin istediği, amaçladığı bir şey olmayabilir. Yani iktidar olarak ‘Türkiye’yi biz daha da muhafazakârlaştıralım’ dememiş olabilirler. Niyet böyle olmayabilir ama etki böyle olur. Bu da çok doğaldır. Siyasal iktidara sahip olunması ister istemez böyle bir atmosfer yaratır. Bunun da inkâr edilmesine gerek yok. Ne AKP’nin bu yönde suçlanması anlamlı, ne de muhafazakârların ‘Böyle bir etki alanları yoktur’ diye tepki göstermeleri... ‘Türkiye zaten muhafazakârdı ama AKP’nin çarpan etkisi oldu’ Nazlı Ilıcak, “Sütten çıkmış ak kaşık durumu elbette yok. Bence malum ilan ediliyor. Ama endişem elde edilen bulguların siyasi hedefler için kullanılması” diyor. Dediğim gibi muhafazakârların böyle bir suç isnat edilmiş gibi davranması gerekmiyor. Öncesinde Türkiye çok mu liberal bir toplumdu da, AKP’yle muhafazakârlaştı? Bu soruyu deşmek lazım. Hayır! Bu soruya her aklı başında, Türkiye’yi biraz bilen insanın vereceği cevap, Türkiye’nin zaten öteden beri yaygın olarak muhafazakâr bir ülke olduğudur. O yüzden de, bu baskı AKP’yle olmuş bir şey değil. Ama AKP’nin bir çarpan etkisi olmuş mudur, evet. Bu onların niyeti, hedefi olmayabilir, bana sorarsanız da değildir, ama onların niyeti bu olmasa bile iktidarda olmuş olmanın bir etkisi olur. Neden böyle bir hedefleri olmasın? Ben bunu çok keskin buluyorum. Çünkü sanki böyle bir plan, program var. ‘Biz bu toplumu daha muhafazakâr yapalım’ diye... O değil ama şöyle bir şey var tabii, muhafazakâr bir insansanız bu doğaldır. Çünkü hayat tarzınızda içki yok. Dolayısıyla başkasının hayatında içkinin ne kadar önemli bir yeri olduğunu çok da fazla idrak etmezsiniz. ’Ne olacak ki, içilmese olmaz mı?’ diyebilirsiniz. Laiklerin maruz kaldığı mahalle baskısı bu kadar iyi niyetli midir? Bence iyi niyet okuması yapılmamalı. Yani biz buradan bakarsak daha çok yol alırız. Muhafazakârlara da bunu söylemek ve hatırlatmak lazım daha ziyade. ‘Sizin niyetiniz ne kardeşim, Türkiye’yi iyice muhafazakârlaştırmak mı, özgürlüklerimizi kısıtlamak mı?’ dediğinizde, kimse size ’evet’ demeyecektir. Çünkü onlar kötü veya muzur bir şey yaptıklarını düşünmüyorlar. Yani sizi böyle bir baskı altında tutmak üzere yapmıyorlar bazı şeyleri. Bazısı gerçekten ’Ne güzel işte, Türkiye daha da iyileşiyor. İçki bütün kötülüklerin anasıdır, fena mı, bu vesileyle herkes bu kötülüklerden uzaklaşacak’ diye samimiyetle buna inanabilir. Yalnız bu konunun son derece masumane olabileceğini ama bunun da eninde sonunda insanlara baskı olarak dönebileceğini muhafazakârların anlaması lazım. O yüzden biz niyet sorgulamasından ziyade bu insanlık hallerini düşünürsek ve bunların karşılıklı konuşulmasını sağlarsak daha iyi bir iş yapmış oluruz. Ben bu gibi örneklerle çok karşılaştım. “Ne güzel, içki içen bir üyemiz vardı ama başkan ona telkin etti, bak şimdi o da içkiyi bıraktı, çok mesut” diyebiliyorlar. Bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorlar çünkü. Birine sigarayı bıraktırmak gibi... Yani herkesin de böyle içkiyi bırakmak emelinde olmadığını veya onların hayat tarzına göre daha iyi bir toplum tanziminin, aslında baskıcı bir tekil toplum tasavvuru olduğunu, bunun başlı başına zaten özgürlükleri tehdit eden bir şey olduğunu bizim vurgulamamız ve karşı tarafın da bunu anlaması lazım. Aksi takdirde sertleştirdiğimiz zaman terimleri, herkes savunmaya geçiyor ister istemez. Birileri çok abartılı örnekler veriyor. Oysa bu örnekler zaten aşikâr bir şekilde herkesin uzak durmak isteyeceği, haklı olarak çoğunluğu da kapsamayan örnekler. Yani içki içen birinin dövülmesine kim sahip çıkabilir ki zaten? Ve bunlar daha az örnekler gerçekten, daha yaygın olanlar dolaylı olan sosyal baskılar bana sorarsanız... İçkiyi bıraktırtma, zaten içki içilmesin, ikna edelim oruç tutmaya başlasın gibi... Ve de kalabalıklar böyle düşününce, azınlıkta kalanın aslında bunu çok da gönüllü olarak yapmayabileceği veya hatta siz telkin etmeseniz bile bir kalabalık içersinde yalnız kalmanın insanları ister istemez bu hayat tarzına doğru baskılayacağını düşünmemiz lazım. Türkiye’deki asıl sorun bence bu. Tedirginlik havası yaratan da bu. Ama bir türlü söze dökülmüyor. Dediğim gibi laiklere yapılan mahalle baskısı sert manşetlerle ortaya atıldığı için hemen karşı taraf da savunmaya geçiyor. ’İçki içeni döveni biz de kınıyoruz’ deniliyor ama asıl daha esnek alanlardaki dolaylı baskılar. Bunları konuşmak daha önemli. ‘Muhafazakârlığın kendiliğinden baskı içeren tarafları var...’ Belki muhafazakâr çevrenin baskı olarak görmediği ama sonuç olarak karşı tarafa baskı olarak yansıyan davranışlar var. Bunlar dolaylı baskılar. İnsanlar aslında iyi olan telkinleri yaptıklarını zannediyor olabilirler. İçki konusunda olduğu gibi... Hayat tarzı konusunda olduğu gibi. Gerçekten bazı davranışları insanları doğru yola davet etmek gibi görebilir muhafazakârlar, karşı taraf ise bunu baskı olarak yaşayabilir. O yüzden bir taraf ‘Biz baskı yapmıyoruz’ dediğinde belki haklıdır, çünkü onlar onu baskı olarak görmüyorlardır, öbür taraf da ‘Gittikçe artan bir baskı hissediyorum hayatımda’ dediği zaman o da haklıdır. Çünkü karşı tarafın baskı olarak algılamadığı, baskı olarak hayata geçirmediği şey onun açısından baskıdır. Baskı yapmak adına veya taammüden bu niyetle yapılmış davranışların ötesinde biraz da bu dolaylı baskılardan bahsetmek lazım. O zaman taraflar da belki daha önceden neden bahsedildiğini daha iyi anlarlar ve bu konuyu daha iyi konuşabilecekleri zemin yaratılmış olur. Muhafazakârlığın kendiliğinden baskı içeren tarafları var... Bir muhafazakar için iyi olan, doğru olan, doğruya sevkediyormuş gibi görünen şeyler, muhatabı açısından baskı... Muhafazakârların bunu görmesi lazım diyorsunuz... Evet. Dediğim gibi birinin içki yüzünden dövülmesi noktasına gelinene kadarki şey onlar için baskı olmayabilir. Aklına bile baskı yaptığını getiremeyebilir. Mesela şortla balkonda oturma mevzusu var. Muhafazakâr bir insan için tabii ki bu eleştiri dünyanın en normal şeyi. ‘Zaten edepli bir insan bunu yapmaz’ diye düşünüyor. Referanslar din olduğu için mi? Hayır. Bu sadece din için geçerli değil. Farklı bakabilmek, farklı dünyaları anlamakla alakalı bir olay. Siz karşı tarafın yerine kendinizi hiç koyamazsanız ister istemez baskıcı olursunuz. Yani iyi niyetli bir mahalle baskısı mı var? Bu kavganın yolları iyi niyet taşlarıyla döşenmiş olabilir. Ama olabilir dediğimiz durumda bile bu az buz bir sorun değil. Mesele bu. Ama onun ötesinde velev ki tamamen iyi niyet taşlarıyla döşenmiş olsun, gittiği yer iyi bir yer değil. Çünkü toplumsal barışı zedeliyor. Taraflar bunu karşılıklı olarak baskı diye algılıyor. Zaten bunun kendisi bile yeterli. Ki, ne adına yapılıyor olursa olsun, muhatabı bunu bir baskı olarak, özgürlüklerine saldırı olarak yaşıyor. Ancak kendimizi muhatabımızın yerine koyabilirsek bu sorun büyümez. Peki ya koyamazsak? Toplumsal gerilim artar. Daha ne kadar artarabilir? Çok fazla artar. İnsanlar mahallelerini iyice ayırmaya başlayabilirler, ki kısmen öyle. İş alanları da cemaatleşir. Kısmen öyle. Fakat daha fazla olabilir. Herkes kendi mahallesinde, kendi çevresinde yaşamaya başlar. Bu da toplumsal barış adına kaygı duyulacak bir şey. Ama zaten böyle bir süreç var. Bu araştırma da onu ortaya koyuyor. Evet. Çok daha vahim bir noktaya doğru savrulur. Hali hazırda var. Hali hazıra da böyle böyle geldi. Bakıyoruz, hangi kurumda kim namaz kılıyor, kimin karısı başörtülü, kim içki içiyor diye ve ona göre pozisyon alıyoruz. Artık hiçbir kurumun, hiçbir siyasi tartışmanın bunlardan bağımsız bir siyasi değeri kalmamaya başlar. Cemaatleşme böyle devam ederse mahalleler bölünür O zaman Türkiye Malezya mı oluyor tartışması çok da haksız bir tartışma değildi... Malezya bir cemaat toplumu tabii... Hukuken de öyle. Bizde ‘de facto cemaatleşme’ olur. O zaman daha da sorunlu hale geliriz. Çünkü o tür toplumlar zaten cemaat yapısı üzerine kurulu. Hukuken de öyle. Bizim yaşadığımız toplumda hukuki çerçeve bambaşka; laik! Böyle bir hukuki çerçeve altında, böyle bir cemaatleşme olursa, çok daha gerilimli, çok daha sorunlu bir ülke oluruz. Malezya’dan bile daha sorunlu? Evet. Çünkü bizim siyasal sistemimiz cemaat çatısı üzerine kurulu değil. Cemaati nasıl tarif ederseniz, edin. Zaten orada olduğu gibi de tarif edemezsiniz. Çünkü buradaki sorun Müslümanlar arasındaki bir sorun. En azından teoride... Hukuki yapısını cemaatler üzerine oluşturan toplumlarda, onlar zaten Müslüman doğduysanız sizi Müslüman cemaati üyesi olarak görüyor ve ona göre muamele yapıyor. Bizdeki sorun iki din, iki mezhep, iki etnitise arasındaki sorun değil. Bizim bahsettiğimiz baskı, herkesin nüfus kağıdında İslam yazan, herkesin bir ölçüde Müslüman olduğu, yani ibadet edip etmediğinin çok da sorgulanmadığı insanlar arasında yaşanıyor. Belki kiminin ateist olduğu ama hepsinin Müslüman bir topluma doğduğu insanlar arasında... Bir de bizim zaten hukuk sistemimiz buna uygun değil. Ve iyi ki de değil. Çok daha özgür bir sistem. Cemaat yapısına dayalı sistemler insana özgürlük alanı tanıyan sistemler değil. Hangi cemaat olursa olsun. Öyle bir tehlike var mı? Yok. Çünkü bizim hukuki çerçevemiz laik... Bu çatının altında de facto cemaatleşmeler çok ciddi sıkıntı yaratır. Nur Vergin’e sahip çıkmışlardı çünkü... Peki ne yapmak gerekiyor? Mahalle baskısına giden yol iyi niyet taşlarıyla örülü olabilir. Ama bunun kendisi de çok büyük sorundur. Bu sorunu herkesin sorun etmesi gerekiyor. Muhafazakârlardan ya da mevcut iktidardan en azından bu sorunu görmeleri, reddetmekten, görmezden gelmekten vazgeçmeleri bekleniyor. Çünkü bu çok büyük bir sorun olarak yaşanıyor. Eğer bu sorunla yüzleşmezsek? Eğer bu sorunu görmezden gelirsek daha da büyük bir sorun, sorunlar serisi halinde karşımıza çıkacak. Siyasal krizle da bağlantılı bir tarafı olacak. Ve gittikçe de bunlar birbirini büyütecekler. Bunu görmemiz lazım. Yani ’Binnaz Hanım bunu nereden çıkardı?’, ’Şerif Bey’den hiç beklemezdik’ tavrından sıyrılmamız gerekiyor. Aslında sizin Nur Vergin’le yaptığınız söyleşiden sonra nasıl bir kesim çok itiraz ettiyse, şimdi de diğer kesim itiraz ediyor. O zaman Vergin’e muhafazakârlar ne kadar sahip çıkmışlardı. Çünkü onların gördüğü bir baskıyı dile getiriyordu... Ama şimdi kendileri gibi olmayan birinin baskı görmesi durumunda buna karşı bir empati duymuyorlar. Bu çok önemli. Genellikle kasıtlı olarak baskı yapıyorlar diyoruz ve burada sorun arıyoruz. Ama bence kasıtlı olmasa da, görmezden gelme çok önemli bir problem. Hatta bazen daha da önemli bir problem. Çünkü demek ki hiç farkında olunmadan yapılıyor bu baskılar. Ve hiç karşısındakini görmüyor bu kesim. Deniz Feneri konusunda da böyle olmadı mı? Yok saydılar... Orada kasti olarak görmezden gelme vardı. Deniz Feneri’ni kayırmak gibi bir kaygı duyuluyordu. Peki ya Hüseyin Üzmez konusunda hiç konuşmamak? Orada da ’Karşı kesime açık vermeyelim, koz vermeyelim’ davranışı vardı. Kol kırılır yen içinde kalır misali? Aynen öyle. Orada da kasti bir görmezden gelme vardı. Ama ben bu mahalle baskısı konusundaki görmezden gelmeyi daha vahim buluyorum. Çünkü burada kayırma, koruma veya ciddi bir siyasi zaaf kaygısı da yok. Burada gerçekten karşısındakinin durumunun görülmemesi sonucu yapılan bir baskı söz konusu. Türkiye’de böyle bir sorun olduğuna kani değil bir çevre. Burada karşınızdakinin özgürlük alanını ne kadar daralttığınızın farkında bile değilsiniz. Böyle bir özgürlük alanını tanımıyorsunuz. Oysa kasti olarak yaptığınız zaman durumun farkındasınızdır. Onu bir şekilde gözardı etmek istiyorsunuzdur. Bir gerekçeniz vardır. Siyasi bir zaaf söz konusudur. Belli kişileri, belli kurumları koruyalım diye... Onun daha açıklanabilir bir tarafı var. Kasti olmayan görmezden gelme daha vahim. Bizim toplumsal gerilimlerimizin derecesini, seyrini anlamak açısından... Kasti olmayan görmezden gelme demek, başkasının yerine hiç kendinizi hiç koyamamak demek. Onun dünyaya nereden baktığını, onun bu muhafazakâr hayat tarzını nasıl algıladığını, nasıl tepki verdiğini hiç tanımamak, bilmemek, tanımaya niyet etmemek demek. Onun için ben bunu daha vahim buluyorum, muhafazakâr basında çıkanlara bakarak... ‘Laik kesime baskı yok’ dendiği zaman, o kol kırılır yen içinde kalır türünde bir şey değil. Hüseyin Üzmez konusu öyle. Herkes kapalı kapılar ardında ’Gerçekten de rezalet’ diyor ama susuyor. Karşı tarafa koz vermemek adına veya ‘Abimizdir, fazla yıpratmayalım’ adına. Orada daha ümit vaad edici bir durum var. Bir bakımdan çok tatsız ama diğer taraftan da bütün bu olan biten rezaletin farkında olmak gibi bir şey var. Öbür tarafta farkındalık yok. Görmezden geldiğiniz zaman ve bunu kasti olarak yapmadığınız zaman zaten ortada sorun görmüyorsunuz. Çünkü farkındalıığınız yok. Eğer bir farkındalığınız yoksa zaten o baskı ortadan kalkamaz. Mine Şenocaklı
-
Sevdiklerin
Last Christmas - Wham! http://youtu.be/rnlzJdX2VoI
-
Gazze'de katliam
Sayin Suheyla' etrafinda tam bagimsiz bir islam ülkesi görebiliyormusun en azindan halklari bagimsiz özgür bir ülke etrafi sarilmamis etrafi sarili degilse bile isgale ugramamis veya sirada.. böyle haberleri yadirgamamak gerekir
-
Lotto Çekilişi
kaybettigin birsey yok sadece bir kolonda sallamissin rakam büyük gelmis onu iptal etmisler kazandigin kolonda herhangi bir hata görükmüyor icin rahat etsin.
-
Terör örgütünde Kürtçe kanal öfkesi
Hayirli olsun dedik, hatda Süryanilere Zazalara da kendi dillerinde kanal acilmasindan yanayim Bir adim degil artik bir sorunda kalmadigini düsünüyorum issallah izleme rekoru kirar!
-
Gazze'de katliam
“Uluslar arası iliskilerde haklılık degil, menfaatler ön plandadır” Demek ki, insan hakları ve demokrasi söylemleri isin görüntüsüdür. İsin esası hep farklıdır; En azindan yillarca belli görüsleri Türkiye’ye kabul ettirebilmek icin ugrasan Demokrasi krali ülkeler´in ortadoguda sergiledikleri taktigi bile bize laik görmeyeceklerini onu görmek bile bazen yeterlidir? onun icin onlarin attiklari adimlarin aynisini arada atmaya calismakda yarar vardir! FAKAT atin bakalim onuda attiracaklar mi onada gelecegiz.. Bakin Arafat bir denge unsuruyken bile İsrail’n yandaslari Demokrasi adina onu suclamiyorlarmiydi.. Arafat’ı catısmaların, ihtilafların, gerginliklerin sebebi olarak göstermiyorlarmiydi. Onu boy hedefi haline getirip öldürmeye calismadilar mi.. vede en sonunda muafakda oldular! Aynı sekilde İsrail hükümetine de büyük görev düsecekken ortadoguda barisi icin. daha dikkatli davranmasi gerekirken, sivil insanlara, masum insanlara karsi saldıra da bulunmamakla yükümlüyken; Ne yapiyor? her daim insan halklarini cigneyen en büyük vahseti sergileyen bir numarali ülke durumuna düsüyor yillardir.. Yanibasimizda ortadoguda var oldugundan beri bu konumundan hic birsey yitirmedi.. Irak’ta kendi ülkenize yönelik teröristlerle mücadele etmemize razı olmayan demokrasi krali ülkeler, bu mücadelemizi engellerken. Onlarin yaninda terör´ün yaninda olmaktan da zevk duyduklarini saklamiyorlar, bunu gözün icine baka baka yaparlarsa bunun adi vahsi zevkten öte gidemez cikarlarini söylemeye zaten gerek yok. Vahsi Bati Medeniyeti zevki yugoslavya savasinda bile otobüslerle seferber düzenlenmiyormuydu turistik seferler savasi yerinde canli seyretmek icin!! Bati dünyasi ve Amerika kendi Askerlerini zamaninda askerlerini Lübnan’a göndermezken bizlerin asker göndermesini istemis vede basarmistir İsrail’e koruyucu bir kalkan olusturmamiz icin vede basarmislardir AKP sayesinde.. bugün o israil korumasiz filistin halkina saldirmaktadir.. patlayan catapatlar lada kendi büyük israil hedefine iki adim öne bir adim geri giderken.. Hamasin attigi yan bahceye roketleride isin maytapi olmaktadir.. Dün denge unsuru olan Arafat´i boy hedefi haline getirenlerin.. Bugün iki adim öne bir adim geri diyenlerin hedefinde Türkiye vardir..
-
Terör örgütünde Kürtçe kanal öfkesi
Bunlar sorunlu vatandaslarimiz oldugu icin bu hakkin onlara verilmesinde bir sakinca yoktur. Simdiye kadar Türkce ögrenen vatandaslarimizinda Türkce kanallarindan vazgececegini zannetmiyorum.. Bu sorunlu vatandaslarimizin baskalarina örnek olmasida onlarin gözünde alay olmaktanda öte gidemez birde herkes biliyorki bunlarin amaci ülkemizden toprak koparmak amaclari tam bagimsizliktir.. Ama laziyla cerkesiyle Boşnagiyla Çerkeziyle bu ülkenin halki onlara bir televizyon kanalindan baska bir hediyeside olmayacaktir..Baska kürtce özel kanallara yayin hakki verilecek, diyede hayal kurmasinlar onlara simdiden iyi eglenceler diler kanallari hayirli olsun.
-
Lotto Çekilişi
1. 3. 7. 34. 45. 17 11. 17. 19. 29. 39. 47 13. 23, 27. 44. 38. 1
-
Sevdiklerin
Irene Grandi - Bianco Natale ROBERT M & NICCO - CAN'T SLOW DOWN
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
iki taraf derken neyi kastediyorsun eger özür dileyecek birileri varsa ermenilerdir anlamadigim neden hep biz? bizler okadar mi yumusak milletiz! her dönem katledende onlar boylarina bakmadan!! sorarim ozaman Ermenistan’da.. Asala teröristlerinden nicin bir tanesi bile Ermenistan’da yakalanıp yargılanmadı? desene o katiller mecliste dolasiyor nasil yargilanacak! ama birileri bizleri o katillerden özür diletecek kadar cüretlerini asabiliyor.. Sorarim o zaman onlarda Hrant drink in katillerinden özür dileyecekler mi?
-
Gazze'de katliam
Gazze'de katliam İsrail Gazze'ye 30 füze fırlattı. Saldırılarda tespit edilebildiği kadarıyla en az 195 kişi öldü, 250’den fazla kişi yaralandı. Hamas da İsrail'in güneyine roket saldırısı başlattı. Olayda bir İsrailli öldü. İsrail ile Hamas arasındaki 6 aylık ateşkesin süresinin dolmasının ardından Hamaslı militanlar İsrail'e roketli saldırılar başlatmıştı. İsrail Başbakanı Edud Olmert ise Hamas'a saldırıları durdurması için 48 saat süre tanımıştı. Ancak Olmert'in verdiği süre dolmadan İsrail ordusu Gazze Şeridi'ne 30 füze saldırısı gerçekleştirdi. 195 ÖLÜ Saldırılarda tespit edilebildiği kadarıyla en az 195 kişi öldü, 250’den fazla kişi yaralandı. Füze saldırısında Hamas polis şefinin öldüğü haberleri geliyor. Hamas sözcüsü Gazze'deki bütün karargahlarının İsrail tarafından vurulduğunu açıkladı. İSRAİL 30 FÜZE ATTI İsrail hava kuvvetlerinin bölgedeki hedeflere 30 kadar füze fırlattı. Saldırı Gazze'de büyük hasara yol açarken, Hamas'a ait güvenlik noktalarıyla Gazze limanı zarar gördü. Kent sakinleri, birçok patlama sesi duyduklarını, kentin çeşitli kesimlerinden duman yükseldiğini ifade etti. Hamas yetkilileri de saldırıda kendilerine ait güvenlik noktalarının hedef alındığını belirtti.Filistinli güvenlik kaynakları ise Hamas'a ait birkaç tesisin yerle bir edildiğini bildirdi. İSRAİL'E ROKET SALDIRISI: 1 ÖLÜ Hamas ile Filistin'deki diğer örgütler de, İsrail'in bugün düzenlediği hava saldırılarının ardından yandaşlarına "intikam" çağrısında bulundu. İslami Cihad örgütünden ve ardından Hamas ile diğer örgütlerden yapılan yazılı açıklamalarda, tüm militanlara "İsrail'in kıyımına yanıt vermeleri" talimatı verildi. İsrail'e düzenlenen roketli saldırıda bir İsraillinin öldüğü açıklandı. İSRAİL: HAMAS'IN YÖNETİM KADROSUNA SALDIRABİLİRİZ İsrail, Gazze'deki saldırılarına Hamas'ın yönetim kadrosunu hedef alarak devam edebileceğini açıkladı. Ordu sözcüsü Avital Leiboviç, Gazze'deki saldırıları çerçevesinde Hamas yöneticilerini hedef alabileceklerini söyledi. ŞİMON PERES: "GAZZE ŞERİDİ'NE GİRMEYECEĞİZ" Saldırı öncesi Suudi gazeteye demeç veren İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ne girmeyeceğini söyledi. Peres, İsrail'in Gazze'ye yönelik bugün düzenlediği hava saldırılarından önce Suudi Eş Şark El Avsat gazetesine verdiği demeçte, "Savaş olmayacak. Gazze'ye girmeyeceğiz, roket saldırılarını durdurmanın başka yolları var" dedi. İsrail Cumhurbaşkanı, "Gazze'yi geri dönmek için terk etmedik" diye konuştu. Peres'in demeci gazetede bugün yayımlandı.
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Ben konulari bilmeden yaziyorum siz bilerek yaziyorsunuz ortaya bir dogru cikiyor benim bilgisizligimin arkasinda arti niyet aramadiginiz icinde tesekkür.. Ben issizlik parasiyla karistirmiyorum sosyal issizlik parasi alirken yani issizlik parasi yardimi önceki dönemlerde birikimlerin göz önüne alinmiyordu bu bir.. bu dönemde birikimlerin göz önüne alinsa bile tekrar ediyorum sosyal issizlik yardimi almayacaksin diye bir kural yok! bu senin hakkin bosuna calisirken burasi icin maasindan para kesilmiyor! Sozial haklara maasin yarisi gidiyor? sosyal issizlik yardimi özünde nedir issizlik parasinin devamidir öylemi? issizlik parasi dönemi bittimi otomatikmen sosyal issizlik parasina dönüsür bir nevi issizlik parasi sosyal issizlik yardimi adi altinda devam eder. Sozialgeld(Arbeitslosenhilfe).. burdada demezler git birikimini ye evini sat parasini ye ondan sonra maasin devam eder herhalde bunu anlatmaya calismiyorsunuz? Sonra eskiden ayri cati altinda calisan issizlik parasi kurumuyla sosyal yardim maasi veren kurum farkindaysaniz artik tek bir kurum oldular.. Belki sizin anlatmak istediginiz Arbeitslosengeld, Sozialgeld(Arbeitslosenhilfe), Sozialhilfe bu ücünü karistirmanizdan kaynaklaniyor.. sosyal yardimi aldigi halde evinde buzdolabi televizyon hatda araba ihtiyaci oldugu belirtip onun icin bu ihtiyaclarini gidermek icin para istemesi halinde! forumda doldurulan bilgiler ciddiyet kazanacaktir? bilmiyorum araba alacak kadar haklarin oldugundan haberin varmi? sonra tekrar ediyorum biliyorsunuz issizlik parasi bittimi issizlik parasi yardimi devam eder onun devamidir bunda sinir yoktur.. burda ciddiyet kazanan evde calisanlarin yani eslerin kazandigi para göz önüne alinir? evi barki birikimi degil.. ona göre ödenecek miktar belirtilir.. Sonra o senin dedigin Job center adi üzerinde kendine Job bakmak istiyenlerin yeri! konuyla alakasi yok..
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Sayin 'dünyahepimizin' hangi gurbetcinin birikimi yok Türkiyede.. hangi almanin ufakda olsun birikimi olmasin arkadas sosyal haklardan yararlaniyorsun issiz kaldigin zaman zaten kendinizde adim gibi biliyorsunuz eskiden yardim alirken insanlarin birikimi göz önüne alinmazdi.. ne zaman ilticacilarin dolandirma olaylari cikti bes yerde birden kendilerini gösterirek sosyal yardim alip kasalari bosalttilar.. ondan sonra hakli sosyal yardim alacaklara böyle ilginc haksiz uygulamalar basladi..fakat o dönemde alinan yardimlarda haksizlik yok sadece issizlik parasi alirken birikimlerinde neden yazilmadigi birikimi olanada para yardimi yok diye bir kanun yok? yoksa öyle bir kanun mu var söyleyin ispatlayin?
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Arkadasim Merkez bankasi olayi gayet normal carp ma cirpma paralar yatirilmamistir! Nasil´ki iki ülkede birden emeklilik hakki varsa tabii bedavadan iki tarafda da emekli olamiyorsun!! cifte vatandaslik da hakkidir gurbetcinin cifte haklari bitmez gurbetcinin hak ki bitmez biraz daha dikkat!
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Alman'lari elestirirken onlarin yaptigi ayni hataya neden sahip cikiyorsunuz anlam veremiyorum. Illada bir sey söylemek zorundamiyiz. Türkiye cumhuriyeti sinirlari icerisinde sadece Türk'ler yasamiyorki "ne mutlu Tüküm" diyelim. Ülkemizde yasayan diger milettlerde o zaman ne mutlu suyum veya buyummu desin? Herkes kendi üst kimligini öne cikartipta birde üstüne üstelik bu üst kimligi digerine göre daha üstün tutarsa bunun neresi kardeslik olacak? Bu tip söylemler genelde irkciligi cagdistirir. Dünyanin her yerinde ayni anlama gelir. Bu tip söylemleri kullanan insanlara bakarsanin dünyada göreceksiniz hangi görüsten olduklarini. ALINTI(Efendi Türkler @ 25-12-2008, 11:48) "Ne Mutlu Türk'üm demeyelim oldu. onun yerine Ne Mutlu Müslümanim deriz bunu kabul edermisin? Burda yazmis oldugunuz cevaba cevabimdir burda Seviyeli tartismaya davet ediyorsunuz bende diyorum ki dünyanin neresinde olursa olsun yasadigi ülkeye karsi vatandasin bir vatandaslik görevi vardir etnik kökeni ne olursa olsun ülkenin öz kimligi olan adiyla oynayamaz.. vergisinle oynayamazsin kisaca can damarlariyla oynayamazsin iste bu noktada diyorum ki, beni seviyeli tartismaya davet ediyorsunuz ama? bu durusunuzu Avrupanin göbeginde sergileseniz vatandaslik görevi neymis öyle bir gösterirler ki? nasil göstericeklerini tahmin ediyorsunuz öyle mi demek istedim yukarda yazdiginiz sekilde vatandaslik olmaz! Nerede yasadigimizi zannediyorsun???? Allah Allahh Avrupa kapilarini Türkiye'ye acsa parmakla sayilacak kadar insanimiz kalir ülkede. Madem Avrupalilar seviyesiz ne isiniz var orada? Adamlarin parasi tatli galiba? Para seviyeyi de unutturuyor herhalde? verilen cevap
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Bu tespitleri ben yapmiyorum istatistikler öyle söylüyor. gayet adiniz gibi biliyorsunuz Almanyada ilticaci Türk yoktur? ilticaci olabilmesi icin tek bir dayanagi vardir kürt üm demesi gerekir öylemi? yalan atsa bile onlar o kisiyi bizden daha iyi tespit ederler öyle mi.. bakin baska örnekde vereyim! ilticaci olarak gelenler ne yaptilar sosyal daireleri dolandirmadilar mi kendilerini ayni anda üc bes yerde göstererek haksiz kazanc elde etmediler mi yillarca? yalan mi? Arkadasim daha yazilacak cok sey varda sirasi geldi mi yazariz.. yazilir? Barzanin dedesi´de 1915.lerde Ermeni terörinle birlikte hareket ediyordu bugün mü degisecek bunuda hatirlatayim!
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
konuyla yazdiklarimla alakasi olmayan seviyeli vede desteklenen yaziniza cevap vereyim! Türkler zamaninda istek üzerine gelmistir buda gayet dogal bir olay medenice gelmisler bu 70.lere kadar sürmüstür onun disinda gelenler aile birlesimi sayesinde gerceklesmistir.. onun disinda ilticaci olarak gelenler bellidir daha cok uyusturucu vede haksiz kazan pesinde kosanlardir onlarda zaten kendini Türk olarak görmezler.. Tatliligindan degil artik buranin bir parcasi oldugumuzdan herseyden önce sistemin kendisi birakmiyor.. tekrar soruyorum bu seviyeli yazilarinizi hangi iletime dayanarak yaziyorsunuz?
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Bana bunlari hangi iletiye dayanarak yaziyorsun?
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Arkadasim Seviyeli tartismayi sen ögretecek degilsin ögretecek olanda forumun kurallaridir.. sadece sunu belirtteyim böyle Vatandaslik la Avrupanin göbeginde yasasaydin onlar seviyeyi gösterirlerdi seviyenin ne oldugunu..
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Calis bilet al kisa yoldan ucma?
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
Sende uçmuşsun
-
Bizim adımıza özür size mi düştü ****? seçilmişer...!
"Ne Mutlu Türk'üm demeyelim oldu. onun yerine Ne Mutlu Müslümanim deriz bunu kabul edermisin?