sarıgöl tarafından postalanan herşey
-
kuran kendini yalanlıyor(ilahi değilim ben insan yazmasıyım!)
[bunun üzerine melekler o'na seslendiler: "Ey Zekeriya, ismi Yahya olan bir oğul müjdeliyoruz sana. [Ve Allah şöyle buyuruyor:] Daha önce hiç kimseye bu ismi vermemiştik'".Meryem-7. Ayet. Lafzen, "Daha önce hiç kimseyi o'na adaş kılmadık" -Yahyâ ismi, "o yaşayacak", yani, manevî erdemleriyle hep canlı ve diri kalacak, her zaman hatırlanacak demektir; bu ismin o'nun için Allah tarafından bizzat seçilmesi ilahî söze/vaade eş değer müstesna bir paye idi. Yahya ismi Arapça kökenlidir. Yahya , Arapça dirilmek, yaşamak anlamındaki hayy kökünden geniş zaman kipinin isim haline getirilmiş şeklidir, yaşayan demektir. Hz. Yahya'nın bu adla anılmasını çeşitli nedenlere dayandırırlar hikmet ve iffetle, yahut halkı irşâdla hayatını geçirdiği, ya da şehîd edileceği, şehîdlerin de ölmeyip diri oldukları vs. için ona bu ad verilmiştir. Şimdi;Karın Elizabet sana bir çocuk doğuracak. Onun adını Yahya koyacaksın. (İncil - Luka 1:13) Burada original dilde 'Yahya' için 'Yohanan' adı kullanılıyor, Yahya'nın asıl adı oydu. 'Yohanan' adı 'Yeho-Hanan' adının kısaltılmasıdır; o da Türkçe olarak 'RAB merhametlidir' demektir. Kuran'ın kullandığı Arapça diline geçerken de bugünkü Türkçede kullanılan 'Yahya' biçimini aldı. [No title] ****** Ve Tevrat'ta geçen Yohanna,veya Yeho-hannan (arada tire) ve İncil'de John, vs vs, "YAHYA" ile benzerliğini, anlamıda dahil, okuyucuların ve sayıne suheylanın takdirine bırakıyorum... ALLAHU ALEM...
-
kuran kendini yalanlıyor(ilahi değilim ben insan yazmasıyım!)
Sayıne suheyla. Dikkatinizi şuna çekmek isterim, (John The Batist) Tevrat'ta varmıdır,malum,Hz İsa Yahudi'dir, ve Aramca vaz etmiştir İncili, üstelik İncilin tercümesi,İlk Yunanca,Sonra Latincedir,ondan sonraki tercümeler,gırla,malumunuz bir dil,başka bir dile birebir uygulanamz,sonra,john isminin incilde defalarca geçmesi,Kur'an ın yazdığı gibi ("Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik." (19:7) çelişmez,sebebi, Kur'an zaten o devri belirtiyor,siz bana o devirden evvel bu ismi kimin kullanıp,kullanmadığını yazmalısınız,yoksa iddianız "UYDURUK" olur...
-
MUHAMMED GERÇEĞİ .............
“TÜRKLER” merttir, samimidir,yaşadıkları her topluluğa çabuk uyum sağlarlar, misafirperverdirler, tarihlerinde her zaman alicenap oldukları bilinir, bu itibarla “TÜRK” olmakla daima övündüm ve Elhamdülillah Müslümanım. Bilgi alış verişi yapmak (tartışarak) hepimizi bir anlamda bilmediğimizi öğrenmektir,yoksa Türklüğün arkasına sığınarak (vede her zaman olduğu gibi ATATÜRK’ÜN) başka bir Türk ırkdaşını hakir görmek ( bedevi) diye ve tezek muhabbeti yapmak, en azından Türk olmanın şuuru ile bağdaşmaz,ve Türk ırkı hiçbir zaman başka bir ırkı tahkir,tahrik etmez. İnsanlar; hangi ırktan olursa olsun, Dünya’ya ne verdikleri ile anılırlar,bu İnsanlar Avustralya aborjinleri,Afrika yerlileri,dahi olsa, bence (acizane) burada en önemli miras,geleceği şekillendirecek olan, “AHLAK” tır,bu Ahlak anlayışı ister,izm olsun,ister Din olsun, bunu yaşatacak olanda,yine İnsandır. Malum dünya emperyalistleri,düşman olarak İslamı ve Müslümanları şeçtiler,İslam Dünyasını doğal lideri, Öz be öz Türk olan Osmanlı mirasçısı,Türkiye cumhuriyetidir, ve Türkiye Cumhuriyetinin ekseriyeti (kahir çoğunluk) Müslüman Türktür, ve Anadoluda kurdukları devlet, beylik vs vs hepside Müslümandır,üstelik Türklerin,Dünya üzerinde ulaştıkları en büyük imparatorluk (Devlet-i Aliye) bu topraklarda filizlenip, dal budak salmış,Osmanlıdır,gelecekte, yine Türkiyenin’dir , yine malum; TÜRKİYEMİZ,İNSANIMIZ,ÇOĞUNLUKLA,MÜSLÜMANDIR, bu itibarla,beni bir “TÜRK” olarak beğenmeyen,başka bit Türk’ün,benden fazlası nedir,veya sebebi nedir,eğer “DİNİM” olan İslam,dolayısı ile Müslüman olmam ise,Müslüman olmayan her hangi bir Türk’ün veya devletinin, Dünyanın ,geçmişine,geleceğine,ne verdiğinide yazması gerekir, yahut TÜRK olanın zaten bilinen hasletleri sebebiyel, Türk gibi davranması lazım değilmidir. Saygılar sunarım...
-
kuran kendini yalanlıyor(ilahi değilim ben insan yazmasıyım!)
Hz Yahya?dan evvel ?YAHYA? İSMİNİ KULLANAN VARMIDIR, varsa,kimdir? yanlis denilen, ?YAHYA? isminin, Hz Yahya?dan evvel, kullanıldığını gösteremeyen veya Tevrat?ta ne olduğunu,yazmayıp kavram kargaşası oluşturmak,? Şimdi yukardaki Ayetlerde ?ÇARMIH? geçmediği halde, (çaprazlama kesme, ve asma) çarmıh üzerinden polemik yapmak, eğitici oluyor. 21. yüzyılda, asmak ile,çarmıhı,karıştırmakta, bayağı bir hüner,jül sezarı F-16 savas uçagına bindirmek gibi oluyor, nede olsa bilgi çağındayız? Hz. Meryem, kendisinden asırlarca önce yaşamış olan Hz. Harun'un kardeşi olamaz. Buradaki ifade, mecazi bir anlam taşır. Harun ailesinden gelen kadınlar onun kızları, kız kardeşleri sayılırlar. Meryem Suresi'nin 28'inci ayetinde kavmi Meryem'e, "Ey Harun'un kız kardeşi!" diye hitap etmektedirler. Harun, Hz. Musa'nın kardeşidir. Harun ile Meryem arasında çağlar vardır. Burada Harun'un kız kardeşi sözünden maksat, Meryem'in o aileden gelmiş olduğunu vurgulamaktır. Bu ifadeyle şerefli bir soydan gelen Meryem'i, soyuna asla yakışmaz bir iş yapmakla suçlayıp mahcup etmek istemişlerdir. Nitekim konuşmacı veya kumandan dinleyicileri etkilemek için, "Ey Fatih'in torunları, Yavuz'un çocukları!" diye hitap eder. Dinleyiciler ne Fatih'in torunu ne de Yavuz'un oğludurlar. Fakat bu söz dinleyenlerin Fatih, Yavuz milletinin neslinden geldiğini belirtir. Ve bazı kişiler kendilerini, biz Cumhuriyet çocuklarıyız derler, Cumhuriyet bir idare şeklidir yani soyut bir kavram (halk idaresi) çocukları olması mecaz (benzetme) dır,dolayısı ile bu gibi iddialar geçersizdir? Birde şu yazı dikkatimi çekti (Musa ve Yahya'nin bir kiz kardesi vardi ... adı "Miriam") burada o kadar basma kalıp bir ifade varki, yazanın bilgisinin ne olduğu meydana çıkıyor yani Yahya a.s. kız kardeşi varmıdır, Musa a.s. kardeşi Harun a.s. değimlidir gibi, zannedersem? Yazılara böyle kısa ve net yanıt vermem,yapılan iddiaların çok vahim hatalar içermesidir,dolayısı ile hataları düzeltmeye kalkıp cevaplamak,uzun olacağından,kısa yazıyorum...
-
MUHAMMED GERÇEĞİ .............
İbn-i Teymiyye (1263-1328): Vehhabiliğin kökü İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el Cevzi'ye dayanır. Kurumsal olarak ortaya çıkışı bu imamlardan yaklaşık 400 yıl sonradır. Yani Vehhabilik, Teymiyye ve Cevzi'nin yorum ve aksiyonları temel alınarak ortaya atılmıştır. İbn Teymiyye'nin alt yapısını oluşturduğu Vehhabilik, yıllar sonra ortaya çıkmış olan bir akımdır. Kurucusu Teym kabilesinden olan Muhammed bin Abd al Vahhab'dır. Muhammed bin Abd al Vahhab 1703 senesinde doğdu. Vehhabiliğin alt yapısı bu. Şimdi; Şu yazılan yazı (Bu ne demektir konumuzun ekseninde düşünürsek şayet vahhabilerin asyada türklere yaptığı (müslüman olan boylara bile uygulamışlar) soykırıma kutsallık yükleme adına din üzerinde oluşturulan metafizik deformasyon sürecinin etkilerini bu gün dahi gözlemleyebiliyoruz.) Asyada “SOYKIRIM”, kimler, vehhabiler, zatı muhterem tarih vermemiş fakat vehhabiler üzerinden İslama ve dolayısı ile Müslümanları eleştirmiş. Tarihi karıştırmak 1000 senede olabilir,400 de,700 de,önemli değil,önemli olanın müslümanı eleştirmek ve bilmediğ konuda ahkam kesmek... Der forumdaş ve... Böylede yazabilir,neymiş; (Hayır hocam sadece vahhabiliğe değil ben tüm bu ötekileştirmenin altında kişinin kendine tapınması yeralmakta demek istedim ki buna siyaset psikolojisinde metafizik yolla kişinin kendine has unsurları kutsaması olarak tanımlayabiliriz.) Siyaset psikolojisinde,metafizik yolla değil (gayet modern,fizik anlamda,) kendine has unsurları kutsarmış,başka bir yol keşfedememiş,hayırlı yollar,herkesin düşüncesi kendine... Ergenokon test! Ve işlevsel kapsam?sonra ne yazmış forumdaşımız (Ergenekon destanının tarihsel arka planında gerçekte türkleri yokolma noktasına getiren düşman araplar yani bedevilerdir.) muhteşem bir tesbit,Ergenokon ve Arap bedeviler, nerede Ergenokon destanının tarihsel arka planında, Gerçekten bilgilendim,demekki ergenokon destanının arka planında Moğollar değilde,Arap bedeviler varmış,bu arada Selçuklular,Anadoludaki tek Türk devletidir, bilgi edinmek güzeldir,bunuda yeni öğrendim… Ve İslamın doğuş aşamasında,Anadolu İnsanıda İslamı Arap vehhabiliği üzerinden tanımıştır??? Muhtemelen Anadoludaki Tek Türk devleti olan Selçuklular ama bir sorun var o zaman vehhabilik yoktu,olsun , nasıl olsa dilin kemiği yok (yazının sanalı)… Fakat bu “ÖYKÜNME” ve “DEFORME” sistem,kendini yeniden başka bir coğrafyada “ÜRETME” fırsatını tanımış,olmayan bir şeyin üremesi nasıl olurmuş,oda başka bir muamma… Şimdi, deveye demişler neren eğri,oda demişki nerem doğru, sayın forumdaş bir kere fars (İran) ülkesinde Vehhabi vilayeti olmaz,nedeni Fars (İran) şia,şii,dir, ve birbirleri ile hiç alakaları yok… Ve yecüc,mecüc, anlayamadığım,yecüc,mecüc olayını “ATATÜRK’LE” nasıl bağdaştırıldığı. Şeytan ve pek çok çirkin mahlukata,nerede,nasıl “TÜRK” adı verilmiş,kanıt yazılmal,yoksa,bu yazılanlar,yazanın kişisel sui zannıdır. Türkler İslamiyetin şanlı bayraktarlarıdır,ATATÜRK bile Elmalı tefsiri,Buhari’nin Hadis külliyatını bastırtmıştır. Defacto olgular, sosyal mitlerle,parelellik gösterirken,tarihsel arka plandaki ergenokon nerde imiş, yoksa onun miti,yetmemişmi,Anadoludaki Tek Türk şelçuklular üzerine… Yorum okuyanların... Vandalizmin psikiyatrik yönü antisosyal kişilik bozukluğu olarak tanımlanmıştır. Erkek bireylerde daha sık görülmektedir. Kadınlarda daha az rastlanmasına karşın, antisosyal kişilik bozukluğu olan genç annelerin eşlerine ve çocuklarına karşı şiddet içeren davranışlarda bulunduğu bildirilmiştir. Vandalizmin özellikle ergenlik çağında ilaç, uyuşturucu ve alkolün kötüye kullanımıyla ilişkili olduğu saptanmış olup; kokain kullanan gençlerde %57 oranında bu tür davranışlar görülmüştür. İSLAM VE İÇKİ,UYARMI,UYMAZ... Vandalizm; bilgisizlik yüzünden ya da zevk için kamu malları ya da sanat yapıtlarını büyük zararlara yol açarak yıkmak ve bu yıkımı kendi başına bir amaç durumuna getirmektir. "Kırıp geçirmek" anlamında kullanılan bu kavrama yaygın biçimde Fransız Devrimi sırasında rastlanmasına karşın daha eski zamanlardan beri görüldüğü bilinmektedir. Kavimler göçü sonrasında barbar "Vandal"lar eski Roma ve Yunan medeniyetlerinin sanat eserlerini tahrip edip, yağmalamışlardır. Sonra İslamın fizik kurgusu demekle ne kast ediliyor pek anlamadım,eğer anlatılırsa istifade ederiz,yani İslamın getirdiği (söylediği) fiziği kabul ama öteki Vandalizm. Selimiye,Elhamra vs vs... Gerisi teferruat, veya fürüat….
-
kuran kendini yalanlıyor(ilahi değilim ben insan yazmasıyım!)
Bakara-73. Ayet. Onun için dedik ki: "O sığırın bir parçasıyla öldürülen kişiye vurun." İşte böyle, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir, taki aklınızı başınıza alasınız. Açıklama; Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; belki akıllanırsınız". Ayette çoğul olarak ölüleri diriltir denmiş ölüyü diriltti denmemiştir. "Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? İşte kâfirlere, işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir."(6:122) Allah(c.c) indirdiği hayat kaynağı olan hükümlerle ölüleri diriltmiştir. Diri ve Aklı olanlara...
-
kuran kendini yalanlıyor(ilahi değilim ben insan yazmasıyım!)
Şimdi birde şu alıntıya bakalım... Osmanlı ve Endülüs... Yahudilik, gerek inanç gerek felsefe olarak ya kendi hakimiyeti zamanlarında veya İslam devletlerinin koruması altında iken gelişme gösterir. Nitekim İslam içinde bir Yahudi felsefesinin teşekkülü, İbn Meymun, İbn Yusuf el Feyyumi, Jehuda hal-Levi, Tuleytalı İbn Cabriol, David bin Mervan el Makammaç, Yafes bin Ali Ebu Yakup el Bekir vd. büyük filozof ve kelamcılar İslam hakimiyetinde yetişmiş, fikirlerini özgürce ifade etmişlerdir. Hıristiyanlık prensip olarak başka inanç ve düşüncelere açık olmadığından, Kilise, 1234`te Maimoni`de büyük Yahudi filozofu ve kelamcısı İbn Meymun`un bütün kitaplarını yaktı.
-
2 AYET 2 SORU
Meseleye mânâ-yı ismiyle değil, mana-yı harfiyle bakmamız gerekiyor. Yani, Allah’ın üzerine yemin ettiği her şey, kendi başlarına değerli değil, Allah’ın yaratmış olması itibariyle yücedir, değerlidir ve kıymetlidir. Cenâb-ı Allah Kendi Zatının yüceliğini bildirmek ve isim ve sıfatlarının tecellîlerinin kemalini ve eşsizliğini göstermek için varlıklar üzerine çeşitli şekillerde dikkatleri çekmiştir. Her şey Allah’ın kudretinin ve hilkatinin eşsiz şekilde tecellîsi ve tasarrufu değil midir? Zatı Yüce olan Cenâb-ı Allah, eşsiz ve sayısız isim ve sıfatlarının eseri olan mevcudat üzerine yemin etmekle, aslında kudretinin ve hilkatinin muhtelif tecellîlerine, dolayısıyla kudretinin azametine, hikmetinin kemaline, rahmetinin kuşatıcılığına, hilkatinin benzersiz güzelliğine yemin etmiş olmaktadır. Mektubat, s. 378 Gerisi teferruat... Her hangi bir izm, düşünce,felsefe,teori,görüş vs vs "DİNİN DIŞINDA (SEMİTİK)" neyi,nasıl kanıtlamışki, itiraz ediyor.mesela "İNSAN" nasıl oluşmuştur,ister bilimsel olsun,isterse teorik, "KAİNAT" nasıl oluşmuştur,ister bilimsel,isterse teorik, ve "YEMİN" etmesin,ortaya ne koyacak kendi inandırıcılığının kanıtı olarak, mesela "ZAMAN" kavramını ele alalım, insanların hayatlarını, fiillerini kuşatan bir olgudur. Yaptığımız iyi veya kötü bütün işler, zaman içerisinde gerçekleşir. Rahatlık, sıkıntı, hastalık, sıhhat, zenginlik, fakirlik hep zamanın içinde meydana gelir. Bu yüzden zaman, insanların dikkatini çeken bir olgudur.İnsanoğlu "ZAMAN" hakikatine katkısı nedir,nasıl oluşmuştur, neden görecelidir,yemin etse, Zaman hakkında,inandırıcılığı ne kadar olur, ve özellikle bu soruların yanıtını "DİN" dışı bir kaynak nasıl verir, hülasa inanmayan,kişi veya kişiler, bir cevap yazarlarsa bizde öğreniriz,yemin etmesinler "KANIT" göstersinler...
-
kuran kendini yalanlıyor(ilahi değilim ben insan yazmasıyım!)
Yukardaki alıntıdan,bu yazıyı yazan kişinin (forumdaş) Arapça bildiği anlaşılmaktadır (tanık olması ve mümin Arapların sağa,sola bakması Arapça bilmeyenler ise ağlaması) şimdi buraya Arapça bir yazı yazacağım bakalım okuyabilecekmi. مَنْ لَمْ يَرْتَمْ صَغِيرَنَا وَيَعْرِفْ تَقَّ كَبِيرِنَا فَلَيْسَ مِنَّا Sayın forumdaş Krasnodar. Yukardaki Arapça yazıyı okursanız sizin şahit olduğunuz manzarayı tanık hadisesini düşüneceğim... Yoksa uydurduğunuzun resmidir manzarayı tanık... Kalev'e. "KANIT" Yoksa,yanıt... Oda yoksa... Herkes bildiği konuda yazsın...
-
MUHAMMED GERÇEĞİ .............
Çocuğu kocaya verme,"FLÖRT" etsin. Bazı hormonal nedenlerden çok erken kanama olan bir sürü çocuk kocaya verilmiş. (kanıt yok,yorum gırla). Tanrı filan,kanamayı filan,yapmış değil, anlıyormuymuşuz. İfade,ama mantık yok. "Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir." (65/4) Ne imiş... Yine anlayamamışsınız, laikos; eski Yunan,Laikçi; günümüz güzel vatanımızda, laik; her hangi bir medeni ülke, ama müslümanos,zırva tevil götürmez cinsinden. İnananlara (Müslüman) yapılanların binde,biri laikçilere yapılsın gör feveranı... Erken ilişki ve hamileliklerin sakıncalarını ortaya koyup, bir yasa ile evlenme sınırı koymak, sorunu çözüyorsa,evlenmeden ilişki kurup,hamile olma durumundada "KÜRTAJ" yaptırmak en iyi çözüm,ortamda müsait,ülkemizde "ZİNA" suç olmaktan çıktı nasıl olsa...
-
MUHAMMED GERÇEĞİ .............
Aslında; komik,fıkralık demeyle, baştan kendini eleştirilemez konuma almak ( kendi görüşü zinhar doğru) tam bir ilizyon, Kadına şiddet konusunu, “savunma” gibi algılamak dahi abes, nedeni; “Peygamber, Veda Haccı münasebetiyle yaptığı konuşmada, kadının sadece "gayriahlakî davranışta bulunmaktan açık şekilde suçlu bulunması" halinde dövülebileceğini ve bunun da, "acı vermeyecek şekilde yapılması" (ğayr-i müberrih) gerektiğini bildirmiştir.” Bu mealdeki Hadislere Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Neseî ve İbni Mâce'de rastlanmaktadır. Bu Hadisler ışığında bütün otoriteler, eğer her şeye rağmen dayağa başvurulursa, bunun hafif veya sembolik nitelikte olması, "bir misvakla veya benzeri bir şey" ile (ilk dönem alimlerinin görüşlerine dayanarak Taberî) veya hatta "katlanmış bir mendil" ile yapılması (Râzî) gerektiğini vurgulamışlardır. Şimdi bu kayıtlar varken bunu yazmamak olurmu ve size veya şürekalarınıza savunma gibimi görünüyor bu durum, olay bu… Diğer “savunularıma” hiç girmeden? Bir şeye dikkat çekiyorsunuz ve yazmadığım veya dikkat çekmediğim bir konuyu ortaya sürüp (Bu ayetler demeyeyim, çünkü "hem ayet diyorsun, hem eleştiriyorsun, hiç ayet eleştirilir mi?!" gibi acaip bir itiraz ile karşılaşıyorum.) kendin pişir,kendin ye mantığından hareketle,yoruma başlıyorsun,nerede “AYET” eleştirisi yapmışım’ki (haşa) bu yazıyı,yazıyorsun, sonra hemen başka bir dala atlayıp “AYET” sözcüğü kullanımını “KUR’AN” patentlimi demekle (Hangi patent enstitüsüne?) mizahi bir yazı ile desteklemek, ancak, bu yazıda kendini belli eder yani kendini ele verir, şöyle yazmışsınız, (Bu sözcüğü kullanmak sadece ona ve inananlarına özgü bir hak mıdır), evet, varsa mantıklı bir izahın yaz, yoksa kabul et. Arap dili ve bütün diller, İslam yokken ( Peygamberimiz vahy almadan) vardı, fakat hiçbir şey yokken,ne kainat,ne İnsan “ALLAH c.c.” vardı ve dolayısı ile bütün diller ve Arap dili ALLAH’ın bir lutfudur,üstelik “KUR’AN” Arapça olması hasebiyle tescillenmiştir, ve muhteşem bir dildir… ************** Örnek; "Kim İslam'dan başka bir din kabul ederse o, ondan kabul edilmeyecektir ve o ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır." (Al-i İmran: 85) Tevbe; 4. Ayet; Ancak, kendileriyle sizin [ey inananlar] bir andlaşma yapmış bulunduğunuz Allah'tan başkalarına tanrılık yakıştıranlar arasından size karşı yükümlülüklerinde bundan böyle bir kusur işlemeyen ve size karşı kimseye arka çıkmayan kimseler bu söylenenlerin dışındadırlar; öyleyse onlarla olan andlaşmanıza, üzerinde anlaştığınız süre doluncaya kadar riayet edin. (Ve bilin ki) Allah, yalnızca, kendisine karşı sorumluluk bilinci içinde olanları sever. Tevbe; 6. Ayet; Ve Allah'tan başkalarına tanrılık yakıştıranlardan biri senin korumana başvurursa, onu koruma altına al, olur ki [senden] Allah'ın sözünü işitip anla[yabili]r; ve sonra onu, kendini güvenlik içinde hissedebileceği bir yere ulaştır; bu (davranışın), onların [belki de yalnızca] [hakkı] bilmedikleri için [günah işleyen] kimselerden olmaları ihtimalinden dolayıdır. Açıklama; Kur'an'ın her ayeti, Kur'an'ın bütünü gözönünde bulundurulup bütünlük içinde değerlendirilmeye çalışılarak okunmalı, anlamlandırılmalı ya da yorumlanmalıdır.İnananların savaş içinde bulundukları müşrikler arasında vaki olması mümkün ihtida olayından söz eden ayet de Kur'an'ın temel ilkeler örgüsü içinde değerlendirilmelidir. Bunlardan biri de "Dinde zorlama yoktur" (2:256) ilkesidir. Bu ilke, inananların zora başvurarak insanların dinlerini değiştirmeye girişmelerinin kesin bir biçimde yasak olduğunu ortaya koymaktadır ki, bu da Müslümanların, baş eğdirdikleri bir düşmandan kurtulma şartı olarak İslam'ı benimsemesini istemeleri ya da beklemeleri ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Bunun gibi, yine Kur'an: "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda siz (de) savaşın; fakat aşırı gitmeyin, çünkü muhakkak ki Allah aşırı gidenleri sevmez". (2:190); ve "Eğer sizi kendi halinize bırakmazlar, size barış teklif etmez ve ellerini çekmezlerse, o zaman onları yakalayın, ele geçirdiğiniz zaman öldürün: İşte böylelerine karşı size [savaşmanız için] apaçık yetki verdik" (4:91) şeklinde ölçüler koymaktadır. Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi, savaşa ancak savunma amacıyla izin vardır; bunu pekiştiren bir ifade de: "Eğer vazgeçerlerse -(o zaman) Allah çok- bağışlayıcı, çok-merhamet edicidir" (2:192) kaydıdır. Aynı anlamda: "Eğer vazgeçerlerse, o zaman husumet bütünüyle son bulacaktır" (2:193) tekidi de vardır. Öte yandan, düşmanın "Eğer tevbe eder, salâta katılır [lafzen, "namazı kılar"] ve arındırıcı yükümlülüklerini (zekât) yerine getirirlerse" sözleriyle ifade edilen İslam'a dönüşü, onlar için "düşmanlığı bırakma"nın yollarından, nereden bakılırsa bakılsın, sadece biridir ve dolayısıyla, bu surenin(Tevbe) 5 ve 11. ayetlerinde bu konuya yapılan atıf, İslamiyet'in bazı kasıtlı tenkitçilerinin ileri sürdüğü gibi, kesinlikle, "ya ihtidâ ya ölüm" gibi bıçak sırtı bir seçimi îma etmemektedir. Nitekim, 4 ve 6. ayetler, inananların, bu tür inkarcılara karşı benimseyecekleri, onlar düşmanları değilmiş gibi davranmalarını öngören tutum hakkında ilave bir açıklama getirmektedir. Anlaşılmıştır zannedersem… Aslında propaganda yapmaya gerek yok, sebebi inanmayanların yaptıkları güya eleştirel yaklaşım,İnanan veya inanmayanları okumaya sevk ediyor ve elleriyle,gözlerini kapatıp, Güneş yok diyen durumuna sokuyor bazılarını ama Güneş var… Gerisi teferruat bile değil… "KUR'AN NE DERSE DOĞRUDUR" Amenna ve saddakna...
-
MUHAMMED GERÇEĞİ .............
Laiklik anlayışında;(seküler) “İnsanların davranışları ve sosyal çarpıklıklar” yokmudur, ve bir Din mensuplarının yanlış uygulaması olmazmı, bu yanlış uygulamalarımı savunalım, yoksa bu yanlışları yapanlara ve Din karşıtı olanlara karşı, kendimizi savunmayalım’mı,ne dersiniz… Hadis; "Söz fiil takrîr yaratılış veya huyla ilgili bir vasıf olarak Hz. Peygamber'e (veya sahâbe ve tâbiûna) izafe edilen her şeydir." HADİSİN YAPISI: Sened ve metin. HADİS ÇEŞİTLERİ. Kabul veya red açısından Makbul Merdud Râvi sayısı açısından Mütevatir Âhâd Meşhûr Senedin müntehası (hadisin söyleyeni) açısından Kudsî Merfû Mevkûf Maktu Sıhhat ve hüküm açısından Sahîh Hasen Zayıf Seneddeki inkıta nedeniyle zayıf kabul edilen hadisler Ravide cerhi gerektiren bir hal nedeniyle zayıf kabul edilen hadisler Hadisçiler sahîh hadisleri kendi arasında yedi dereceye ayırmışlardır b. Buhârî'nin yalnız başına rivayet ettiği hadisler c. Müslim'in yalnız başına rivayet ettiği hadisler d. Kitaplarına almamış olsalar da Buhârî ve Müslim'in şartlarına uygun hadisler e. Yalnızca Buhârî'nin şartlarına uygun olanlar f. Sadece Müslim'in şartlarına uygun olanlar g. Buhârî ve Müslim dışındaki hadis mütehassıslarının sahîh dedikleri hadisler Mürsel, Munkatı hadis Mudal hadis Muallak hadis Tedlis İsnad tedlisi, Şuyuh tedlisi, Tesviye tedlisi. Râvide cerhi gerektiren bir halin olması nedeniyle zayıf olan hadisler ise mevzu metrûk münker muallel müdrec maklûb muzdarib şâz musahhaf muharref şeklinde on çeşittir. Teâruz açısından Muhkem Muhtelif Şimdi kısa ve açıklamasız olarak alıntıladığım Hadis çeşitleri bunlar ( eksik olabilir) acaba Müslümanlara karşı hangi Hadisi, hangi şekilde (cımbızlama veya kasıtlı yorum) örnek gösterir, inanmayanlar,ilgilenen objektif kişilere sunulur… Sağlam kanıt,delil,yoksa ben yazdım oldu, olurki,aynen determinist’in İrade karşısında çuvallamasına benzer… Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz.Zariyat 47. O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? Enbiya 30. Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz. Kıyamet Suresi, 4. Yukarda 3 Ayet Meali var, aksini ispat eden varsa yazsın… Amenna ve saddakna… Teferruat… Yoksa “LAİKLİĞİN” çeşidimi varda en sağlamına gidilir, veya kaç çeşit laiklik var, laikos,laikçi,laik, vs vs sağlamı hangisi…
-
İSLAM'DA KADIN!
Youtube da konuşan Arapların ne dediğini bilmiyorum, bundan dolayı yorum yapmam, ( bilmediğim konuda) ve bebeklerle evlenme meselesi yine sizin sui zannınızdır bunu bilir, bunu yazarım, mesele Türklerde’de olan beşik kertmesi ise bu olay bir çok kültürde var, bu demek değildirki;sizin ve sizin gibilerin düşündüğü, evlenme şekli olsun… İnkar; Müslümana yakışmaz (doğası gereği) bekaret kemeri olan kültürlerde çok görülür... Aslında siz ve şürekalarınız’ın kanıp,kanmama durumu yok, kopyaladığınız yazılar üzerine,manipilasyon yapıp,dezonfarmasyon (kurgulu) yapmak, bunada kanıp veya kanmamak değil, bariz bir şekilde olayları çarpıtarak kendi,kendine tatmin denir, misalmi; "Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir." (65/4) burada “BEBEK” varmı,veya bebekler 3 Ay,3 yıl yani buluğa erene kadar adet görürmü biraz insaf ve izan,yazık,çok yazık,bu yazdıklarınıza İngilizcede "filibuster”mu, denir yoksa, “UYDURMA’MI” ... Hz. Ayşe’nin evlendiği zaman yaşının büyük olduğunu, ablası Hz. Esma’nın biyografisinden kesin olarak anlıyoruz. Biyografi kitapları Hz. Esma’dan bahsederken diyorlar ki: “Esma 100 yaşındayken, hicretin 73. yılında vefat etmiştir. Hicret vaktinde 27 yaşındaydı. Hz. Ayşe ablasından 10 yaş küçük olduğuna göre, onun da hicrette tam 17 yaşında olması icap eder. Ayrıca Hz. Ayşe, Hz. Peygamber’den önce Cübeyr’le nişanlanmıştı. Demek evlenecek çağda bir kızdı. Diğer bir izah tarzı da şudur: Hz. Ayşe validemiz Peygamberimizle dokuz yıl evli kalmışlardı. Peygamberimizin vefatı esnasında ise 27 yaşında idi. Efendimizden sonra da 48 yıl yaşamış ve hicri 58’de 74 yaşında vefat etmiştir. Sondan başa doğru gidersek 74’ten 48’i çıkartıp kalandan da evli olduğu yılı çıkartınca evlendiği yaşı bulmuş oluruz. 74 – 48 = 26; 26 – 9 = 17 kalır ki yaklaşık 17 veya 18 yaşında evlendiği gerçeği ortaya çıkar” (Bkz:: A. H. Berki - O. Keskioğlu, Hatemü’l Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı, 210… Anlaşılmıştır umarım,sonra; Sünnet ve Hadis nedir öğrenmek gerek, yoksa avara kasnak gibi aynı konularda nakarat devam eder… Öyle çok video olması Arap ülkelerinde, kimseyi bağlamaz, ve Belçika gibi bir ülkede iki milyon kişinin yürüyüşü ile protesto edilen olayı bilirsiniz muhakkak (aynen isviçrede'de olduğu gibi) batı toplumunda yaşayan biri vede 4 dil bilmeniz dolayısı ile neydi olay küçük kız ......... neyse,konu her nerde olursa olsun,yanlışa karşı olmaktır,yoksa ben yazdım böyledir mantığı,insanı mantıksızlığa,dolayısı ile bilgi kirliliğine götürür... Şimdi size önceki yazımda yazdığım Arapça yazıyı açıklaması ile vereyim... خَيْرُكُمْ خَيْرُكُمْ لِأَهْلِهِ Sizin en hayırlılarınız hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır. Hadis…
-
İSLAM'DA KADIN!
henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Ve Ayetin devamı olan kısmı atlar ve inadına veya bilgisizlikten bir bebeğin üç ay,üç senede geçse "ADET" görmeyeceğini es geçer,yazık,çok yazık... Der yine sayıne suheyla ve bebeğe evlenme kuralı varmış gibi ( boşanma,evlenme) kurgular ve yorumunu yapıştırır, yazık, Kişi dezonformasyon yapmaya çalışır ama ancak bu kadar sırıtır... Sayıne suheyla, yukarda alıntıladığım yazınızdan Arap ülkeleri tv lerini seyrediyorsunuz ve yazdığınız üzere 4 dil biliyorsunuz,bunların arasında Arap dili varmı, varsa 1 yaşındaki bebekle evlenebilineceğini hangi Arap tv'sinde hangi alimler (siz çoğul yazmışsınız, Arap tv'leri diye) söylemiş, birde şimdi yazacağım bir Arapça yazıyı okuyup bize açıklarmısınız,kısa ve net... خَيْرُكُمْ خَيْرُكُمْ لِأَهْلِهِ Saygılar...
-
İSLAM'DA KADIN!
henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Ve Ayetin devamı olan kısmı atlar ve inadına veya bilgisizlikten bir bebeğin üç ay,üç senede geçse "ADET" görmeyeceğini es geçer,yazık,çok yazık... Sayıne suheyla, yukarda alıntıladığım yazınızdan Arap ülkeleri tv lerini seyrediyorsunuz ve yazdığınız üzere 4 dil biliyorsunuz,bunların arasında Arap dili varmı, varsa 1 yaşındaki bebekle evlenebilineceğini hangi Arap tv'sinde hangi alimler (siz çoğul yazmışsınız, Arap tv'leri diye) söylemiş, birde şimdi yazacağım bir Arapça yazıyı okuyup bize açıklarmısınız,kısa ve net... خَيْرُكُمْ خَيْرُكُمْ لِأَهْلِهِ Saygılar...
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
"HİNDİ" demekle neyi kast,ettiğimi anlamayıp,kanal 7 takılması ile,kan gölü edebiyatına,venedik gölü dekoru yamamak, Türkiye ve Kurbanı hor görmek, İstanbul boğazına boya döküp, bakın Müslüman Türkler budur diyen, efeler, çok gördü güzel ülkemizin,güzel insanları... Avrupalılar hindi timi kurmazlar doğru,daha medeni bir şekilde uyuşturarak keserler belkide,ve yahut bir ana damar vasıtası ile kanını boşaltıp,boğazlarlar,(bilinçsiz) nede olsa medenidirler,üstelik Türkiyemizde'de sevenleri var. Ne diyelim...
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Sırada yılbaşı ve "HİNDİ" var...
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Doğru söze ne denir...
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Et yiyen toplumların 21. yüz yıldaki hayvan kesim biçimlerinden bir örnek ve çağdaş. Aslında hayvana uyuşturucu'da verilebilir, bilinç kaybı için.
-
MUHAMMED GERÇEĞİ .............
Aslında “TÜRKLERİ” tarif eden bir çok batılı ülke lideri ve din adamı var, örnek; protestan’lığın kurucusu Martin Luther mesela, veya neokon zihniyeti, vs vs buradan hareket ederek, bir Dinin peygamberine “BEDEVİ” yakıştırması yaparak,sonrada,bütün bir ırkı töhmet altında bırakıp “MORFOLOJİK” takılmak,tamda ırkçı temayüller topiğine has bir bakış,dolayısı ile bu bakışa “BİR TÜRK OLARAK BENDE DERİMKİ” gelmiş geçmiş, geçecek bütün “TÜRK” boyları,soyları arasında, “MÜSLÜMAN TÜRK” ler kadar başarılı,ileri, (her konuda) başka bir Dinden “TÜRK” gösterilsin, yok eğer eski Türkler şöyle idi,böyle idi mavalı yazılmaya başlandımı, bir ırkın medeni olmasının ilk şartının “ALFABESİ” veya Dünyada “MEDENİYET” kurması, düşünülür,ve her toplumun bir “ŞEHİRLİSİ,KÖYLÜSÜ” olması hasebiyle,toplumun tamamının “bedevi” diye aşağılanması, zaten bu kelimeyi yazan (MORFOLOJİ) kişinin morfolojiden ne anladığına bağlı, bir bakış açısıdır. Sonra bir toplum üyesi olup “TÜRK” ve bu toplumun ezici çoğunluğunun “MÜSLÜMAN” olması ve kendini Müslüman Türklerden soyutlayıp, onların inandığı Dinin Peygamberine a.s.v. (İnsani değer) olmadık yazılar yazılması, Müslüman olan Türklerinde (ezici çoğunluğu) şu soruyu sorma durumu hasıl olur, sizin ırkınızın boyu “TÜRK” olarak hangisidir ve “MORFOLOJİK” bir araştırmanız varmı ve başarılarınız nedir (Dünya çapında). Moğolları bilir İnsanlar “MORFOLOJİK” olarak ve İslam Dünyasına olan katkılarınıda Cengiz han vasıtası ile malumdur, daha Moğollar ve Cengiz han yokken, onları tarif eden ve yapacaklarını anlatan Peygamber a.s.v. söylediklerinin çıkması dolayısı ile zaten doğrudur, bu itibarla diyalektik takılma ile morfolojik ironi yapmak tamda kendi ırkını, darvinist ilerici bir konuma getirir’ki en azından ben bir “TÜRK” olarak bu safsatayı kabul etmem,dolayısı ile herkes kendi yoluna…
-
MUHAMMED GERÇEĞİ .............
Açıklama;Peygamber, Veda Haccı münasebetiyle yaptığı konuşmada, kadının sadece "gayriahlakî davranışta bulunmaktan açık şekilde suçlu bulunması" halinde dövülebileceğini ve bunun da, "acı vermeyecek şekilde yapılması" (ğayr-i müberrih) gerektiğini bildirmiştir. Bu mealdeki Hadislere Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Neseî ve İbni Mâce'de rastlanmaktadır. Bu Hadisler ışığında bütün otoriteler, eğer her şeye rağmen dayağa başvurulursa, bunun hafif veya sembolik nitelikte olması, "bir misvakla veya benzeri bir şey" ile (ilk dönem alimlerinin görüşlerine dayanarak Taberî) veya hatta "katlanmış bir mendil" ile yapılması (Râzî) gerektiğini vurgulamışlardır. Açıklama; Kur'an'ın öngördüğü bu cezanın son derece şiddetli oluşunun hikmeti, ancak, kimseye karşılığında bir (hak) verilmeksizin hiçbir görev (teklîf) yüklenmeyeceği şeklindeki temel İslam Hukuk prensibi dikkate alınırsa anlaşılabilir; ve "görev" terimi, bu bağlamda, aynı zamanda ceza ehliyetini de kapsar. Şimdi, İslam toplumunun her üyesinin -hem müslim hem de gayrimüslim- devrolunamaz haklarından birisi, bir bütün olarak toplum tarafından korunma hakkıdır. Sayısız Kur'an buyruğundan ve Peygamber'in öğütlerini nakleden sahih Hadisler'den açıkça anlaşılacağı gibi, her vatandaş, toplumun ekonomik kaynakları üzerinde bir paya ve böylece sosyal güvenlikten yararlanma hakkına sahiptir: Başka bir deyişle, her vatandaşa, toplumun tasarrufundaki kaynaklar ile mütenasip adil bir hayat standardı sağlanmalıdır. İslam'ın sosyal düzenlemeleri, her erkeğin, kadının ve çocuğun, (a) yeterli yiyecek ve giyecek, ( yeterli barınak, © eğitimde fırsat ve imkan eşitliği, ve (d) sağlık ve hastalık esnasında bedava tıbbî bakım sahibi olduğu bir idarî yapı amaçlar. Böyle bir yapının gereği, toplumun her üyesine, çalışma çağında ve sağlıklı iken üretken ve kazançlı iş sahibi olma hakkının; hastalık, dulluk, zorunlu işsizlik, yaşlılık veya küçüklükten doğan imkansızlık hallerinde ise, (toplum veya devlet tarafından) yeterli beslenme, barınak, vb. imkanların sağlanmasıdır. İslam'ın sosyo ekonomik sistemi son tahlilde mensuplarının inancına dayalı olduğundan, sistem son derece hassas bir denge üzerinde durmaktadır ve her zaman titizlikle gözetilmesi gereken bir korunma ihtiyacı içindedir. Herkese tam güvenlik ve sosyal adaletin sağlandığı bir toplumda bir kimsenin toplumun diğer mensuplarının aleyhine olarak kolay ve haksız kazanç sağlama teşebbüsünde bulunması, bir bütün olarak sisteme karşı bir saldırı olarak görülmeli ve buna göre cezalandırılmalıdır: Hırsızın elinin kesilmesini öngören yukarıdaki hükmün sebebi budur. Eğer toplum, mensuplarının her biriyle ilgili yükümlülüklerini yerine getiremiyorsa, münferit ihlallere karşı ceza hukukunun (hadd) en sert müeyyidelerini uygulama hakkına da sahip olamaz ve bu durumda kendisini idarî cezaların daha yumuşak şekilleri ile sınırlamalıdır. (Büyük Halife Hz. Ömer'in, el kesme cezasını, o dönemde Arabistan'ı etkileyen kıtlık süresince ertelemesi, bu prensibin doğru bir değerlendirmesiydi.) Özetlersek, hırsızlığın cezası olarak el kesilmesinin, başka hiçbir şartta değil, yalnızca halihazırda mevcut olan ve tam olarak işleyen bir sosyal güvenlik programının bulunması halinde uygulanabileceği sonucuna rahatlıkla varabiliriz. Açıklama; . Birden fazla (azamî dörde kadar) evliliğe izin verilmesine gelince, bu, "Onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman [sadece] bir tane ile [evlenin]" hükmü ile öylesine sınırlandırılmıştır ki böylesi çok evlilikten yalnızca çok istisnaî durumlarda ve istisnaî şartlar altında söz edilebilir. Amenna ve Saddakna. İslam, meşru bir nikaha dayanmadıkça bir erkek ile kadın arasındaki her tür cinsel ilişkiyi kesinlikle yasaklar. Bu konuda "özgür" bir kadın ile köle arasındaki tek fark, birincisinin kocasından mehir talep edebilmesine karşılık, meşru yollarla sahip olduğu kölesi ile evlenen kişinin böyle bir mükellefiyetinin olmamasıdır: çünkü bu durumda köle kadının evlenme yoluyla özgürlüğünü elde etmesi, mehire denk bir bedel olarak görülmektedir.lafzen, "sağ elinin sahip oldukları" ile. bu hadiseyi hem o zaman hazır olanlara, hem de arkadan geleceklere bir ibret-i müessire (tesirli ibret), etkili bir gözdağı yaptık, korunacaklara da unutulmayacak bir öğüt, bir mev'iza kıldık. Onlar verdikleri sözde durmadılar. Ahde vefa etmek, insanlık borcu ve gereği iken ona yanaşmadılar. İşte bu sebeple insanlığın gereklerinden olan ilim ve idrak, marifet ve iz'andan mahrum edilerek maymun kılıklı, sefil, boynu bükük ve sürünen kimseler oldular, ki, buna "mesh" tabir olunur. Bunlar dış görünüşüyle kuyruklu maymunlara mı döndüler? Yoksa dış görünüşüyle insan şeklinde oldukları halde iç dünyaları ve huyları itibariyle manen maymun gibi mi oldular? Bunun tefsirinde iki görüş vardır. Tefsircilerden pek çoğu, âyetin lafzına ve dış yüzüne nazaran tam ve gerçek mesih (suret değişikliği) olduğunu söylemişlerdir. Fakat Mücahid ve onun izinden giden diğer tefsirciler, bu hükmün temsilî olduğunu, şu halde meshin manevî olması gerektiğini savunmuşlardır. Ki, zamanımızın anlayışına bu daha uygun görünmektedir. Açıklama; Burada zihâr adı verilen İslam öncesi Arap geleneğine işaret edilmektedir. Bu geleneğe göre koca, eşini, sadece "Sen benim için artık annemin sırtı gibi [haram]sın" demek suretiyle boşayabilirdi. Zahr ("arka/sırt") terimi, burada, "beden"i sembolize etmektedir. Müşrik Arap toplumunda bu boşama şekli kesin ve geri dönülmez görülürdü; üstelik bu şekilde boşanan kadın yeniden evlenemezdi ve ölünceye kadar eski kocasının kontrolünde kalmaya mahkum olurdu. Amenna ve Saddakna. Bileşik Kesir İşaretine bakılmaksızın payı paydasından küçük olmayan (büyük veya eşit olan) kesirlere bileşik kesir denir. RASYONEL SAYILARDA SIRALAMA Pozitif kesirlerde sıralama yapılırken aşağıdaki yollardan biri kullanılır. I. Yol: Paydaları eşit olan (eşitlenen) kesirlerden payı en büyük olan diğerlerinden daha büyüktür. II. Yol: Payları eşit olan (eşitlenen) kesirlerden paydası en küçük olan diğerlerinden daha büyüktür. III. Yol: Payı ile paydası arasındaki farkı eşit olan, basit kesirlerde, payı en büyük olan diğerlerinden daha büyüktür. Payı ile paydası arasındaki farkı eşit olan, bileşik kesirlerde, payı en büyük olan diğerlerinden daha küçüktür. Yukarıda verilen yöntemler pozitif kesirlerde geçerlidir. Negatif kesirlerde ise durum tersinedir. İki rasyonal sayı , arasında sayılamayacak çoklukta rasyonel sayı vardır. Bunlardan bazılarını bulmak için b ile d nin OKEK i bulunur. Verilen kesirlerin paydaları bulunan OKEK inde eşitlenir. İstenen koşuldaki sayıyı bulmak için kesirler genişletilebilir. Aynen, “AVL”… Açıklama; Lafzen, "kendilerine [önceden] vahiy/kitap verilmiş olup da inanmayanlarla ..." yahut: "kendilerine [önceden] kitap verilen kimseler içinden inanmayanlarla ..." Başka bir deyişle, yukarıdaki savaş buyruğu ancak, Müslümanlar cemaatine ya da devletine karşı girişilen bir saldırı yahut onun güvenliğini açıkça ve tereddüte yer bırakmayacak biçimde tehlikeye sokan bir tehdidin mevcudiyeti halinde geçerlidir. yukarıdaki ayet, müminler için, Kur'an'a bağlı cemaate karşı saldırganca davranarak benimsemiş göründükleri kendi inançlarını dahî çiğnemekten çekinmeyen kitap ehline karşı, ama kitap ehlinin yalnızca böyle olanlarına karşı yapılmış bir savaş çağrısı olarak anlaşılmalıdır. Arapların, mini bebeklere,Yahudilerin “MAYMUN” dan, geldiklerini öğretmesini bilmiyoruz’da Darvin (Yahudi) kendi ırkdaşlarının ,evrim diye bas,bas bağırıp maymundan geldik dediğini biliyoruz,bundan gocunmayıp’ta sırf İslam karşıtlığı olsun diye,hayali,kurgu üretmekve şu sözleri yazmak ne demektir ( Kutsal dediğiniz Kitap bumudur? Yoksa insaniyet dışı, kin ve nefret dolu bir arabın sözlerimidir) yazık, çok yazık… Yoksa siz “Yahudileri” çokmu masum görüyorsunuz, Madde 6 (Ayet) dediğinizin kısımdaki cevabı iyi okuyun… KUR’AN NE DERSE DOĞRUDUR,AMENNA VE SADDAKNA… DOLAYISI İLE MUHAMMED MUSTAFA a.s.v.
-
Bu Yıl Neyi Kurban Edeceksiniz Hiç Düşündünüzmü...?...
Sayıne suheyla. Dikkat ederseniz, nereye geldik yazışmalarla... Siz inançlı biri, imişsiniz ve ben farkında değilmişim, üstelik sizin inanmadığınız, bizim şanlı peygamberimiz'miş (haşa) vede peygamberimize,inanmamak (siz) Tanrıya inanmamak değildir dersiniz. Madem öyle neye inanıyorsunuzki,yazında bilelim,bilelimki, sayıne suheyla'nın yazdıkları dişe dokunan bir şeymi anlayalım,bilelim üstelik İslam karşıtı bütün yazılarınızı boşa çıkardığımız bir ortamda (sanal) hala yok ben Tanrıya,inanıyorum, vs vs demek İslam'a dolayısı ile onun şanlı Peygamberi MUHAMMED MUSTAFA a.s.v. hiç bir şekilde dokunmaz, dolayısı ile daha KUR'AN,HADİS,SÜNNET'E vakıf olmadan,üstelik "İSLAM" neyi çağrıştırır, bilmeden karşı olmak ,kişinin bilmediği konuda ahkam kesmesi demektir, neye,nasıl inandığınız sizi alakadar eder,fakat bizim inancımıza,eleştirel yaklaşan her kim ise üstünlüğünü ortaya koyması gerekir (oda her ne ise) bundan dolayı sayıne suheyla, " Ve göğü kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz. ( 51 Zariyat Suresi 47)" Ayeti'ne bir şey yazamazsınız,vede bu Ayetin anlattığını,21. yüz yıl Huble teleskopu ancak anlatır... Saygılar sunarım...
-
Bu Yıl Neyi Kurban Edeceksiniz Hiç Düşündünüzmü...?...
İnsanmı daha önce varoldu,yoksa köpekmi,evrimciler ne der acaba...
-
EKONOMİK KRİZ KAPIDA
Mustafa Kemal yakalanmazdı çünkü Kazım Karabekir, doğudaki düzenli ordunun başıydı,üstelik Mustafa Kemal'e bağlıydı... ( Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'ya geçer geçmez planını uygulamaya başladı. 21 Mayıs 1919'da Kâzım Karabekir'e çekti. Telgrafta bu davranışını şöyle belirtiyordu: "Umumî durumumuzun aldığı vahim şekilden pek müteessirim. Millet ve memlekete borçlu olduğum en son vicdani vazifeyi yakından müşterek çalışma ile en iyi şekilde yerine getirmek mümkün olacağı kanaati ile bu son memuriyeti kabul ettim". )Tarihimiz Şerefimizdir,sitesi. “Bahriye Nazırı Avni Paşa hazretlerine, yüksek teveccühlerinizle emin ve müreffeh bir şekilde Samsun’a varılmış ve göreve başlanmıştır” (Murat Bardakçı, Şah Baba, s.138) Tarih; sövme veya övme değildir, üstelik hamaset yapmak hiç bir millete bir şey kazandırmaz,dolayısı ile Mustafa Kemal'in Anadolu,kurtuluş mücadelesi, müthiş bir hamledir, herkesin başarabileciği bir şeyde değildir'ki Mustafa Kemal başarmıştır ve Cumhuriyetimizi kurmuştur. Yeni kurulan bir Cumhuriyet, arkasında bıraktığı Osmanlı imparatorluğu,Devleti Aliyye, bu durum yeni Cumhuriyetin,uluslaşma sürecinde kendi lehine olayları aktarması (tarih yazması) ilk aşamada doğal ve anlaşıla- bilir bir durum,fakat kendi tarihimizi tu kaka ederek bir yere gitmek (ve İnsanımızı) bize "TÜRK MİLLETİ" olarak hiç bir şey kazandırmaz,dolayısı ile Vahdettin 1926’da San Remo’da sefalet içinde vefat ettiğinde Gazi Mustafa Kemal Adana’dadır. Roma Büyükelçiliği bir telgrafla ölüm haberini ulaştırır kendisine. Murat Bardakçı’nın Şahbaba’sına göre Gazi, “İsteseydi” demiştir, “Topkapı Sarayı’nın bütün cevahirini götürüp öyle bir ordu kurup dönerdi ki… Ama yapmadı.” Tarihteki en köklü devlet tecrübelerinin birinin içinden gelen Vahdettin, bulunduğu mevkinin gerektirdiği sorumluluğu daima müdrikti. Hiçbir zaman bir karşı ihtilal düşünmedi, bu tekliflerle kendisine gelenleri hep geri çevirdi, hatta Mekke’deyken Hilafeti devralmak isteyen Şerif Hüseyin’in kendisini siyasetine alet edeceğini fark eder etmez, İtalya’ya dönmüş ve muhtemelen kalsaydı sahip olabileceği bazı maddî ödülleri elinin tersiyle geri çevirmeyi bilmişti. Osmanlı’ydı ve Osmanlı olmanın ağırlığını, o en güç dönemlerinde bile asla unutmamıştı. İngilizlere sığındığı halde onların elinde oyuncak olmaması bile yeter bunu ispat için. Gerisi teferruat.
-
Kur’an’dan rahatsızlığın öfkesini Atatürk’ten almaya adamlık demezler.
Raslantının "nedeni" vardır... Rastlantı; Bilgiye, isteğe, kurala veya belli bir sebebe dayanmaksızın oluveren karşılaşma, tesadüf. "DOGMA" bile değil...