Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    4.540
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    21

İletiler gönderen: Tengeriin boşig

  1. İnanmamak anlayamamak ve bilmemek veyda yanlış bilmekten dolayı kaynaklanır..Sizin yazınıza göre bakarsak bende sizin doğrularınızın eksik ve yalan olduğunu söylüyorum buda doğaldır tabiki..

     

    Ya hu yapmayın, bakın bu çok oportunist bir yaklaşım.

    Resmen kelimelerle oynuyorsunuz, ben böyle birşey görmedim :)

     

    Ben burada Bilimsel Doğrulardan söz ediyorum;

    "Benim Doğrularım"dan değil...

     

    Bilimsel Doğruları dile getirmemi fırsat bilip, bunu "Benim Doğrularım" olarak adlandırıyorsunuz ve ondan sonra asıl gerçeği ifade etme işini kendinizin yaptığını iddia ediyorsunuz.

    Gerçekten çok kıvrak bir zekaya sahipsiniz, alkışlıyorum...

     

    Biz onun ne söylediği çok iyi anlıyoruz o konuda sorun yok..

     

    Ben de onu diyorum işte, aynı tavrı Kur'an yapınca sorun yok...

     

    Bir kere Kur'andan kevser şarabını içen kişi onun KİMden geldiğini çok iyi anlar..Özelliklede bu konuda kitapta birçok yerde rest çekilmiştir..

     

    İşte ben de onu diyorum;

    Koskoca Allah, her insanın iradesinin üzerinde olan Allah, yeni ergen kızlar gibi yarattığı küçücük insanlara rest çekiyor!

    Ya hu akıllı işi mi bu?

    Psikolojik sorunları olan, kompleksli, alıngan bir Allah var karşımızda.

     

    Bizi heyecanlandıran bir soru geldiği zaman bizde ona göre davranırız...Kısasa kısas gibi smile.png

     

    Lafı çevirmenin en güzel örneklerinden biri de bu işte...

     

    Muhakkak öyle olur smile.png Akıl ve mantıkla gözüken Tanrıyı nasıl oluyorda inandığımız zaman akıl ve mantıktan uzak oluyoruz..Mucizeler ve doğaüstü inançtan olsa gerek..Biz herşeyi öğrendik yolumuzdada ilerliyoruz en azından diğerlerinden farklı olarak bilinçli bir şekilde inandığımın farkındayım..

     

    Bilinçli bir şekilde inanmıyorsunuz.

    Sadece inanma eylemini gerçekleştirdiğinizin bilincindesiniz ve bu değerlerini rasyonalleştirmeye çalışıyorsunuz.

     

    Bu sonuca nerden vardın smile.png

     

    Sistem diye birşey söylüyoruz yahu şu insana bak..kalp var kan pompalıyor,beyin var ses ve ışık algılıyor,göz var görmeye yarar,iskelet sistemi var vücudun alt yapısı..Bunların hepsi bir sistem içindedir..Yahu biz bir makinayız neyi inkar ediyorsun..Hangi mantıkla ?

     

    Ya hu "İnsan"ı bir makine olarak gören sensin...

    Yani insanı ya da doğayı makineleştiriyorsunuz...

     

    Bin kere söyledim hala anlamakta zorlanıyorsunuz;

    Pardon, zerresini bile anlamıyorsunuz...

     

    İnsan, psikolojik olarak doğada düzen arar arkadaşım.

    Bu, onun yaşamda kalma mekanizmalarından biridir.

     

    Bugün Bilim İnsanları, insanın "tek bir organizma" olmadığını, birden fazla organizmanın vücut bulduğu bir ortak yaşam alanı olduğunu düşünüyor, biliyor musunuz?

    Bunu "Tasarım"a atfeden sizsiniz ama doğada bunun kanıtı yok.

     

    Bunlar bir yana;

    Asıl şu gerçeği göremeyecek kadar körsünüz...

     

    Tanrı'nın İnsanüstü bir özelliğe sahip olduğunu iddai ediyorsunuz.

    Hatta yeri gelince anlaşılamayan birçok şeyin, Tanrı'nın hikmetiyle olduğunu ve onun bilgisiyle teşekkül ettiğini iddia ediyorsunuz.

     

    İyi de bu nasıl bir Tanrıdır ki, hem insanüstü düşünüp, hem de insan gibi davranıyor?

    Bizim Doğaya yaklaşımımız ne ise, Tanrı da bizden o kadarüstün ki, o da öyle davranıyor!

    Biz doğayı kendi elimizle biçimlendirmeyi seviyoruz;

    Düzeni, sistemi seviyoruz...

    İşe bakın da bizden üstün düşünen Allah da aynısını seviyor ve aynısını yapıyor!

     

    Gel de inan şimdi onun bizden üstün olduğuna!

     

    Biz kin tutuyoruz, ya hu Allah da kin güdüyor...

    Biz küfrediyoruz, Allah bizden daha beter, Kur'an da birini indirip diğerini bindiriyoru küfürlerin...

    Biz sevmek ve sevilmek ihtiyacı hisseden bir türüz ve ilginçtir Allah da sevme ve sevilme ihtiyacı hissediyor...

    Biz öç alma duygusuna sahibiz ve psikopatlaşabiliyoruz, Allah bu konuda master degree... Cehennem diye bir yer yaratmış, en psikopat insan bile bu kadar canice davranamaz...

     

    Ya hu Allah bu kadar üstünse, neden insandan farksız davranıyor?

     

     

    Bana laf sokmayı bırakında aklınızı çalıştırın..Tartışmaya böyle devam ederseniz ben çekilirim..Ya insan gibi tartışın yada maymun akrabalarınıza dönün..

     

    Tartıştığınız yok ki zaten Sayın Omar...

    Rica ederim söyleyin, bunca konuşmanın hangi noktasında muhatabınızın yazdığı herhangi bir ifadeyi adamakıllı okuyup, gidip araştırma ihtiyacı hissettiniz?

    Bunca konuşmanın neresinde kendinize "acaba?" diye sordunuz?

    Bunca tartışmanın neresinde yapıcı ve farklı bir örnek verdiniz?

    Bunca tartışmanın neresinde yeni bir fikir ortaya attınız?

     

    Ben eminim ki, benim size verdiğim örnekleri ya da bilgiler daha önce adam akıllı farketmemiştiniz, görmemiştiniz bile.

    Buna o kadar eminim ki, verdiğiniz karşılıklar doğrudan belli ediyor;

    Çünkü hep aynı sularda yüzüp duruyorsunuz...

    Farklı sorulara verdiğiniz basma kalıp karşılıkları tekrarlıyorsunuz...

     

    Bir ayeti bile yorumlamaktan aciz ol dedi oldu mantığını bile anlayamayan bir adamın meseleyede ne sonucu vereceği belli zaten..Biz kendimizi kandırıyorsak kendimizin suçlusuyuzdur..Ama ateistten böyle tavırları görmek sevindirici..

     

    Ya hala aynı yerseniz...

    "Ol dedi oldu"yu bilmiyormuşuz...

    Tutmadı bu iddianız, biliyorsunuz, geçiniz...

  2. Diğer görüşlerinize kısa ama özlü cevaplar vereceğim. Uzun uzadıya yazışmaları/tartışmaları sevmiyorum. İnsanlar bir sayfa yazıyı özlü birkaç cümleyle de anlatabilir.

     

    Aşkolsun Sayın Meraba...

    Ben belki aforizma kurma konusunda sorunlu biriyimdir? :)

    Belki bu yeteneğe sahip değilimdir?

     

    Kısa ve özlü yanıtlar vermek bir yetenek işidir ve herkes aynı yeteneğe sahip olmayabiliyor...

    Ama ben de akıcı yazıyorumdur belki, bilmiyorum, umudum o işte... :)

  3. Bilim o kadar güzel bir şeydir ki;

    Bir kere kendini kutsallaştırmaz...

    Her zaman eleştiriye açıktır ve bulduğu-keşfettiği-ortaya koyduğu şeylerin "yanlışlanabilir" olduğunu kabul edecek kadar olgundur.

     

    Tanrı böyle değildir;

    Kıskançtır ve yanlışlanma olasılığını kabul etmeyi bırakın, sorgulanmayı bile istemez.

     

    "Tanrı Bilimsel olarak kanıtlanmıştır!" diyebilmek, kendi içinde çöken bir şeydir ve bilen insanlar için yürek ister.

    Ha tabi bilmeyen insanlar gönül rahatlığıyla söylerler bunu, büyük bir özgüven içerisinde.

    "Dunning-Kruger Sendromu" deniyor buna ve burada konuştukları konu hakkında hiçbir şey bilmeden bu kadar tartışabilen arkadaşların psikolojilerini tam olarak yansıtır.

     

    Her neyse;

    "Tanrı Bilimsel olarak kanıtlanmıştır!" diyen arkadaşlara birkaç açıklama ile birlikte sorularım olacak.

     

    1- Bilim "Var Olan"ı inceler.

    Eğer Tanrı'nın varlığı bilimsel olarak kanıtlanmışsa, bunu hangi bilim dalı, Tanrı'yı hangi araçlarla ve kuramlarla ölçerek buldular?

    Bizim bilmediğimiz bir "Tanrı ölçer" mi var?

     

    2- Bilim, var olan verilerden hareket ederek mantıklı-tutarlı kuramlar ortaya atar.

    "Evrim Teorisi", "İzafiyet Teorisi", "Kuantum Teorisi", "Sicim Teorisi" vs. hepsi bilimsel gerçekliklerden hareket edilerek oluşturulmuş ve tutarlı, birşeyleri açıklamaya yetebilen bilimsel teorilerdir.

    Peki bir "Varlık" olarak Tanrı'nın var olduğunu iddia eden, Tanrı'nın varlığını kanıtlaya teori hangisidir?

     

    3- Bilim, en gelişmiş zeka olarak "İnsan Zekası"nı kabul eder.

    Zaten "Bilim" dediğimiz şeyin ilkeleri tamamen "İnsan Zekası" tarafından, "İnsan Zekası" temel alınarak oluşturulmuştur.

    "Bilim Mantıklıdır" derken, insan mantığını kastederiz.

    "Bilim Açıklayıcıdır" derken, insanın anlayabileceği bir açıklıkta olmalıdır demek isteriz.

    "Bilim Eleştireldir" derken, insanın eleştirebilmek yeteneğini kastederiz.

    "Bilim Rasyonalisttir" derken, insanın algılayabilmesini ve anlamlandırabilmesini kastederiz.

    "Bilim Nedenselcidir" derken, insanın algılayabildiği "Neden-Sonuç" ilişkisini kastederiz.

     

    Yani Bilim, siz istediğiniz kadar kıvranın, en üstün zeka olarak "İnsan Zekası"nı kasteder.

    Bu yüzden herhangi bir Bilimsel Araştırma'nın, İnsandan daha üstün bir zekayı ve o zekanın ürünü olan bir mantığı kabul etmesi olanaksızdır;

    En azından etkin bir biçimde karşısına çıkmadığı sürece.

    Gelecekte bir bakarız ki bir uzaylı türü dünyaya gelmiş ve onlar doğayı-evreni anlamakta ve anlamlandırmakta bizden çok çok başarılılar;

    İşte o zaman Bilim, kanıtlanmış bir zeka olarak onların algıları ve ilkeleri üzerinden hareket etmek zorundadır.

     

    Bilim, bir yaratıcı ve insan üstü bir zekaya sahip Tanrı'nın varlığını kabul ediyorsa;

    İnsanüstü bir varlık olan Tanrı'yı, İnsan Zekası ile nasıl tanımlıyor?

    Yani Bilim'e göre Tanrı nedir ve tanımı nerededir, hangi bilimsel literatürde yer alır?

     

    Bilim, eğer Tanrı'dan ve onun iradesinden emin ise bu demektir ki;

    "Bilim, İnsan zekasından üstin bir başka zekanın varlığını kabul ediyor..."

    O yüzden bilimin yapması gereken şey, doğayı kavrayaşını bu üstün zekaya göre yapmak;

    İlkelerini ona göre yeniden biçimlendirmek...

    Oysa bakıyoruz ki sizler, sadece bizim "İnsan aklımızla oluşturduğumuz Bilim"in kanıtlarını Tanrı'nın varlığının kanıtı olarak sunuyorsunuz.

    Ya hu bu, kendi içinde çelişki yaratır.

     

    Senin, İnsan İradesi ile keşfettiğin değerler, nasıl olur da Tanrı'nın İradesi'nin bir kanıtı olabilir?

     

    Bakın "Peygamberlik" mesleği (ki en kârlı meslektir) bile bu açıdan tutarlıdır.

    Çünkü adam "Allah'ın onunla konuştuğunu ve bilgisini ona bahşettiğini" iddia ediyor.

    Kanıtlanabilir bir iddia değil, tek şahidi kendisi, kıymeti kendinden menkul...

    Ama yine de gelişmemiş bir zeka için yeterince tutarlı...

    Allah'ın, kendi iradesini ona açıklayabildiğin ve açıkladığı iddiası ile ortaya çıkıyor...

    Gerçi, bizde olmayıp da onda olan ve Tanrı ile iletişimi sağlayan organı hangisidir bilmiyorum ama muhtemelen bizim çok çok farklı bir amaç için ve en sık kullandığımız organımız olmalı...

     

     

    Sizin "Tanrı Bilimsel olarak kanıtlanmıştır" iddianız aslında şudur:

    Yarım yamalak bildiğiniz bilimsel verilerden hareket ederek temel ilkelerden yoksun bir mantık yürütüyor ve "Tanrı" çıkarımında bulunuyorsunuz.

     

    Oysa bir şeyin "Bilimsel olarak kanıtlanması" bambaşka bir şeydir ve daha bunun ne demek olduğunu bilmiyorsunuz.

    Bir şeyin "Bilimsel olarak Var olduğu" iddiasında iseniz eğer, o şeyin Bilimsel ilkelerle ve araçlarla incelenebilir, ölçülebilir, deneylenebilir, sınanabilir ve en önemlisi var olduğu kanıtlansa bile "yanlışlanabilir" olması gerekmektedir.

     

    Sizin, Bilimsel olarak da var olduğunu iddia ettiğiniz Allah'ı ölçen araç-gereçler hangileridir?

    Sizin, Bilimsel olarak da var olduğunu iddia ettiğiniz Allah'ın deneye tabi tutulduğu laboratuvar ortamı nerededir?

    Sizin, Bilimsel olarak da var olduğunu iddia ettiğiniz Allah'ın sağlamasını yapan test ortamı ve araçları nedir, nelerdir?

    Sizin, Bilimsel olarak da var olduğunu iddia ettiğiniz Allah'ın çıkarımını yapan Bilimsel ilkeler hangileridir, hangi kuramlardır?

     

    En önemlisi:

    Bilim, ortaya atılalan bir kuramın mutlaka "yanlışlanabilir" olduğunu düşünür.

    Bu yüzden hiçbir zaman araştırmasına son vermez.

     

    Sizler Allah'ın varlığına iman etmiş ve onun "Kesin olarak var olduğu" düşüncesinde olan insanlar olarak;

    Eğer Allah'ın Bilimsel olarak var olduğunu iddia eden bir kuram varsa, bir çıkarım varsa, o çıkarımın "Yanlış" da olabileceğini kabul ediyor musunuz?

    Yani "Tamam, böyle bir çıkarım var ama Allah olmayabilir de!" diyebiliyor musunuz?

    Ya da duruma ve koşula göre farklı Allahların var olabileceğini düşünüyor musunuz?

     

    Bilim böyledir işte, sizi mahcup da edebilir...

     

    Yine tekrar ediyorum;

    Son zamanlarda bu konuları tartıştığımız ilgili arkadaşların, bu yazdıklarımı hala anlamadıklarını kesin bir biçimde iddia ediyorum.

    Kanıtı da vermeye çalışırken kıvrandıkları karşılıkları olacak, görürsünüz. :)

    Ama tabi bunların hiçbiri "Cevap/Yanıt" niteliği taşımayacak, o da ayrı bir konu.

    • Beğen 1
  4. Lakin bir kazı çalışması sonrasında ortaya çıkmış tarihi bir yerleşim yerini gördüğümde ortaya çıkan yerleşim yerini inşa edenleri görmesem bile orayı yapan birilerinin olduğuna aklım kanâat eder, çünki mantık böyle işler...

     

    İyi de Sayın Fuzuli, biz doğadan bahsediyoruz...

    Yani geçmişte inşa edilmiş bir ortamdan bahsetmiyoruz...

     

    Şurada yazılanları okursanız, belki bir fikir sahibi olursunuz...

     

    İlla ki bir yaratıcı olması gerekmiyor.

    Enerji hep vardı ve yaratılmamıştır.

     

    "Allah'ın ezeli ve ebedi olarak hep var olduğu"nu anlayabilecen beyinlerin,

    "Enerji'nin hep var olduğunu ve olacağını" anlayamamaları içler acısı ve insan zekası için utanılacak bir durumdur.

     

    Enerji hep vardı ve onun bir formu olan maddeye dönüşmesi öyle kafasına göre olmaz.

    Bizim algılayabildiğimiz evrendeki yasalar bile bunun çok çok küçük bir bölümünü teşkil eder.

    Bu yasaların da bir koyucusu yoktur.

     

    Bizim türümüzün yaşam ve uyum açısından iki temel önemli özelliği var:

    1- Bulunduğumuz çevreyi, kendimize uydururuz ve bunu bir düzene/sisteme dahil ederek yaparız.

    İlk insanlardan tutun günümüze kadar bu hep var olmuştur ve bunun dinlerdeki yorumlanışı:

    "Biz doğanın hakimiyiz!" şeklindeki kibir dolu yaklaşımdır.

     

    2- Doğa'da da bir uyum ve düzen ararız.

    Örneğin, doğaya baktığımızda gördüğümüz şekilleri anlamlandırmaya çalışırız.

    Bulut'a baktığımızda tavşan, kurbağa, insan suretleri görürüz.

    Tehlikeli olduğunu düşündüğümüz bir yerde çeşitli silüetlerin var olduğunu görürüz.

    En olmadı, doğaya baktığımızda "Düzen" görürüz.

    Oysa doğada düzen yoktur.

    Sizin çok güvendiğiniz ve "Tanrısal" olduğunu düşündüğünüz ve bizim keşfettiğimiz o "Doğanın Yasaları" bile yeri geldiğinde doğayı açıklamak için işe yaramıyor.

    Çünkü Doğa'yı biz "İnsan Zihnimiz"in izin verebildiği kadar tanıyabiliyoruz.

    Daha fazlasını algılayamıyoruz ve bu yüzden çeşitli araçlar yapıyoruz.

    Onlar da ne kadar doğru algılatabilirse.

    Newton'un Yerçekimi Yasası, sizin gibi düşünenler için "Tanrı'nın bir kanıtı" idi.

    Ama Einstein'in İzafiyet Teorisi, onun aslında çok yetersiz kaldığını ortaya koydu.

    Bu sefer sizler "Einstein'in Teorisi"ne sarıldınız, Tanrı'nın kanıtı olarak!

    Gelecekte, algımız yükseldikçe bu teori de bazı şeyleri açıklamak için yetersiz kalacak ve yeniler ortaya çıkacak.

    O zaman da onlara sarılacaksınız.

    Ama "Tanrısal" saydığınız o tüm yasalar, bizim ufkumuz genişledikçe şunu gösteriyor bize;

    Evrende bir düzen yok...

    Çünkü evreni açıklayabilen "Herşeyin Teorisi" diye bir teori de yok...

     

    Muhtemelen bu söylediklerimi yine anlamadınız ama umut işte, fakirin ekmeği...

  5. Buna cevap olarak yazmamayı düşünmüştüm ama kararımdan caydım..Sizin yaptığınız bir şeriattır benimkisi doğru seninkisi yalan mantığıdır..

     

    O zaman size biraz da felsefe öğreteyim...

    Felsefede temel bir ilke vardır:

    "Din'ler; inandığınız takdirde gerçek, inanmadığınız takdirde yalandır..."

     

    Sizinkisini "Yalan" olarak nitelememden daha doğal başka ne olabilir Sayın omar?

    İnanmadığım bir şeyi nasıl olur da "Gerçek" olarak nitelendirebilirim?

     

    Ha ama bu mantığı yadırgıyorsanız, önce gidin Kur'an-ı okuyun derim.

    Zira bu mantığı Kur'an da benimser.

    Kur'an, kendi söylediklerine inanmayanları "Yalancılık" ile itham eder; "Yalan söylüyorlar" der.

    İnandıkları şeylerin hep "Yalandan ibaret" olduğunu söyleri.

     

    "Benimkisi doğru, seninkisi yalan" mantığını Kur'an yaptığı zaman "Hakk" oluyor;

    Biz yaptığımız zaman "Yanlış" oluyor...

     

    Bu da ilginç tabi...

     

    Yazdıklarınız ifade ediyor ve hepsinide cevapladık sizin zorunuza giden şey bizi kendi bakış açınızla sabitleyememiş olmanızdır..

     

    Bakın, daha önce de söyledim:

    "Soru Sormak" denilen eylemi bilmediğiniz gibi,

    "Cevap Vermek" denilen eylemin de ne olduğunu bilmiyorsunuz.

    Ve buna rağmen hala tartışabilmek iddiasındasınız.

     

    Sizin benim sorularıma yönelik yazdığınız şeylere "Cevap/Yanıt" değil, "Karşılık Vermek" demek oluyor.

    Zira yanıtladığınız, açıklama anlamı ifade eden ya da tartışmaya yeni bir şey katar nitelikte şeyler söylemiyorsunuz.

    Sadece konuyu dağıtan ve aynı mantığı sürekli sıkıcı bir şekilde tekrar eden şeyler söylüyorsunuz.

    Sıkıcı bir analoji verip, açıklama getirebildiğinizi sanıyorsunuz, ki komik bu da.

     

    100 kere oku oku diye tekrarladığınız tavsiyelerden artık sanırım kendiniz caydınız..Biz sizden bir yardım falan istemiyoruz sizin söylediğiniz şeylerle 1000 kez karşılaştık şu cam örneğine benzer 1000 tane örnek getirdiler kurtların oluşması,farelerin oluşması ile maddeler hakkında birçok getirdiler tartıştık,hem burada hem facete hem başka platformlarda..

     

    Sayın omar, zaten o yüzden size bir şey öğretebileceğimi sanmıyorum.

    Zira siz artık akla ve mantığa giden yolları tıkamışsınız.

    Eminim ki verdiğim o "Kırık Cam" örneğinde neyi anlatmak istediğimi bile anlamadınız, zira yukarıda verdiğiniz "Karşılık"da bu çok belli oluyor.

     

    İşin ilginci, anladığınızı sanmanız.

    Daha da ilginci, verdiğiniz karşılığı "Cevap" da sanıyorsunuz.

     

    Benim size orada anlatmak istediğim şey şuydu:

    Doğadaki her varlığın kendine özgü nitelikleri vardır ve yasalarına tabi bir biçimde doğada yer alırlar.

    Birbirinden bağımsız gerçekleşen bütün olaylar en nihayetinde anlamlı bir sonuç meydana getirebilirler,

    Ki bu sonuç önceden tasarlanmış ya da düşünülmüş değildir.

     

    Ama "sizin anladığınız şey şu" diyeceğim ama anlatabilirliğiniz, ifade edebilirliğiniz olmadığı için ve konuyla alakasız bir cevap verdiğiniz için diyemiyorum ne yazık ki, ki bu da sıkıcı.

     

    Bana demişsiniz ki:

    "camın oluşumunda bu özelliği öngörülmemiş olmamasını hangi mantıkla söyleyebiliriz." demişsiniz.

     

    Bu cümle ne demektir pek çözemedim ama herhalde şunu söylemek istiyorsunuz:

    "Cam kırıldığından böyle bir özellik arzediyorsa, herhalde bu önceden düşünüldüğü içindir!"

     

    Ya hu elbette ki o camı yapan insanlar, cam darbe yediğinde parçalanmasın ve bir bütün olarak çerçevesinden alınabilsin diye öyle tasarladılar.

    Fakat hiç biri "Ya İzBan'a binen yolcular sıkılmasınlar, cam bir darbe aldığında böyle bir hale gelsin ki, ışıklar falan cama çarptığında güzel görüntüler oluşsun, eğlensinler" demedi.

    Ama konu bu değil ki zaten?

    Yani camın öyle tasarlanıp tasarlanmaması değil ki konu!?

    İşte konuyu anlamadığınızı söylerken bunu kastediyorum.

     

    Konu şu;

    Birbirinden bağımsız meydana gelen olaylar, ortaya şaşılası güzellikler ve uyumlu bir gerçeklik çıkarabilir mi?

     

    Size daha önce verilen 100 tane 1000 tane örneği ve tartıştığınız onca platformda size söylenenleri böyle, hiç anlama özelliği olmayan bir yerlerinizden anlamaya çalıştıysanız, zaten benim söylediklerimi de anlamamanız gayet normal...

     

    Sıkıcı gelse bile halada yeni birşey öğrenebilir miyiz acaba yokmudur gerçekten diye okuyoruz onca karşımıza çıkan Tanrı hakkında delillere rağmen(saymakla bitmez) ama bunca tartışmanın arasında herşeyin "Tanrıyı anlamak,anlamamak" meselesi olduğu sonucuna vardık..Birçok ateistinde hayatın akışını izlediğini,Tanrı hakkında tartışarak bizlere birer iyilik yaptıklarını zannettiklerinide biliyoruz..İşin özü bahsi ettiğim gibi benimsemek,benimsememek ile alakalıdır..

     

    Olay "Tanrıyı anlamak, anlamamak" meselesi değil.

    Olay, sizin daha ne kadar kendinizi kandırabileceğinizi görme meselesi.

  6. İlk önce söylemek gerekirse düzen konusunu biraz açayım çünkü dışarıdan sanırım yanlış gözüküyor..

     

    Tabi tabi açın.

    Tutmayınca daha da açın, yeni mantıkları yürütün :)

     

    Mesela cam'ın neden o hali aldığına bakalım..Cam bir maddedir ve belki rüzgardan yada başka herhangi bir maddeden o hali almıştır muhakkak böyle olmuştur..

     

    Cam maddesine baktığımızda böyle bir görüntünün oluşabileceği olanaklıdır.Mesela su maddesine bakalım,sıradan bir bakışla masmani bir rengi olduğu zannedilir ama bir kaba koyduğumuz zaman renksiz olduğunu görürüz..Senin tabirin ile bakarsak ortaya şöyle bir tablo çıkar.

     

    Muhakkak birisi maviyken onu renksiz yaptı gibi..

     

    Hayır, bu sizin mantığınız ve bunun sizin mantığınız olduğunu farkedemiyorsunuz.

     

    Tabiki böyle değil su renksizdir ve buna benzer olan herşey maddesel sebeplerden kaynaklanır..Şimdi cam örneğine bakarak herşeyi toparlayayım..Camda bir madde olduğu için o dağınık hali alması onun göreceli bir özelliğidir,suda öyle..Peki cam'ın tasarımında yani daha iyi anlatabilmek gerekirse camın oluşumunda bu özelliği öngörülmemiş olmamasını hangi mantıkla söyleyebiliriz.

     

    Suyun buz olması,kağıdın yanması işin özü bir adam bir adamı dövebiliyorsa sizce adamların var olma niteliği belirtilirken bu kavga eylemide benimsenmemiş olması mümkün müdür?Tabiki değil,Evrende bir zekanın olduğunu artık inkar etmeyin bakış açınızı Allah'a olan bakış açınızla bir tutmayın farzı misali başka bir Tanrıdan söz ediyoruz böyle gidin çünkü Allah kelimesini yazdığımız anda hepiniz değişiyorsunuz..

     

    Ya hu allasen "açayım" dediğiniz şey bu muydu?

    Bunların daha önceki söylediklerinizden ne farkı var? :)

  7. Biyomatematik alanında yapılan hesaplamalar, yaşamın bu kompleks yapısının tesadüflerle bir araya gelme ihtimalinin "0" olduğunu kanıtladı. Mikrobiyoloji, viroloji, genetik, moleküler biyoloji, biyokimya gibi yepyeni bilim dalları, doğada apaçık bir tasarım bulunduğunu ortaya koydu. Paleontoloji bilimi de, fosil kayıtlarında evrim teorisinin varsaydığı ara geçiş formlarından eser bulunmadığını ortaya koyarak Darwinizm’e ölümcül darbeyi vurdu. Türlerin yeryüzünde bulundukları milyonlarca yıl boyunca hiçbir evrimleşme yaşamadıkları ve kusursuz beden yapılarıyla aniden ortaya çıktıkları kanıtlandı.

    Böylece modern bilim, Yüce Allah’ın tüm canlıları yoktan varettiğini doğrulamış oldu.

    O yüzden mi bu bilim dallarının hepsi Evrim'i tartışmasız kabul ediyor?

    Ya hu kullandığın antibiyotikler bile "Evrim" esas alınarak üretiliyor?

     

    Bir tarafınızdan bilim uydurmayın...

     

    Söylediğiniz bütün bilim dalları, Evrim Teorisi'ne asıl katkıda bulunan, gerçekliğini ortaya koyan bilim dallarıdır.

     

    Ya hu siz hiç hayatınızda "Taksonomi" diye birşey duydunuz mu?

    Bu bilim dalları canlıların sınıflandırmasını neye göre yapıyor, biliyor musunuz?

     

    Hayatında kaç tane fosil kayıdı inceledin ya hu, söyler misin?

    Evrim ile ilgili kaç tane ciddi kitap okudun?

     

    Türlerin Kökeni'ni okudun mu hiç mesela?

     

    Türlerin hiçbir evrimleşme yaşamadıklarını kanıtlayan bilimsel makaleleri ve araştırmaları bana buraya alıntılar mısın lütfen? smile.png

  8. Vikipedi'de Bilim'in temel özellikleri şöyle verilmiş:

    - Bilim olgusaldır. Bilim, olgulara yönlenerek doğrulanabilir olan ifadeleri inceler.

    - Bilim mantıksaldır. Bilimsel ifadeler, mantıksal açıdan doğru çıkarımlar ile ulaşılmış, çelişkisiz ifadeler olmalıdır.

    - Bilim objektiftir. Bilim, öznel ifadeler ile değil nesnel ifadeler ile ilgilenir.

    - Bilim eleştireldir. Bilimdeki mevcut her kuram yeni olgular ışığından çürütülebilir veya değiştirilebilir; her kuramın yerini başka bir kurama bırakabilir.

    - Bilim genelleyicidir. Bilim, tek tek bütün olgular ile ilgili gözlem yapmaz; bunlar ile ilgili genel kurallar ve bağıntılar bulmaya çalışır.

    - Bilim seçicidir. Bilim, her türlü olguyla değil yalnızca ilgi alanına giren ve önemli olgular ile ilgilenir.

     

    Bu özelliklerin dışında bilimin bir takım inançlara dayandığı ifade edilir:

    - Bilim realisttir. Buna göre dış dünya özneden bağımsız ve gerçektir.

    - Bilim rasyonalisttir. Buna göre dünya anlaşılabilir ve akla uygun bir dünyadır. Bu nedenle olguları akıl yolu ile kavramaya elverişli bir düzeni vardır.

    - Bilim nedenselcidir. Buna göre doğadaki her şeyin bir nedeni vardır, doğadaki bütün olgular arasında neden-sonuç ilişkisi bulunur.

    - Bilim nicelcidir. Buna göre var olan her şey ölçülebilirdir.

     

    Bu ilkelerden hiç biri "Din" ile örtüşmez.

    Bu yüzden Bilim, Tanrısal bir gücün varlığını kabul etmez.

  9. Bakın yine algılayacağınızı sanmıyorum ama bir örnek daha vereyim.

     

    Gerçi şaşırıyorum;

    Analojileri bu kadar seven kesim olmanıza rağmen farklı mantıktaki analojileri algılayamamanız, gerçekten şaşılası bir zeka örneği...

     

    Banliyö'yü bilirsiniz, hani şu raylı sistem...

    Tren'in elektriklisi ve görece hızlısı;

    Şehiriçi ulaşımda kullanılanı...

    İzmir'de İzBan diyoruz...

     

    Tabi bu ilk olarak kullanıma açıldığında, ulaşım gereksiniminden dolayı bindim.

    Fakat tesadüfen oturduğum koltuğun yanındaki cam, çatlamış.

    Çatlamıştan kastım;

    O camlar plastik kaplamalı olduğu için parçalanıyor ama dağılmıyor.

    Yani sivri bir darbe aldığı zaman bütün cam tuz buz olmuş fakat dağılmamış.

     

    Şöyle bir görüntü yani:

     

    izban-kirik-cam.jpg

     

    Benim oturduğum camın önünde, bu camın sağ alt tarafındaki gibi bir darbe yoktu.

    Ve daha önce bu tür camlarla hiç ilgilenmemiştim;

    O yüzden camların böyle bir hal alabileceklerini hiç bilmiyordum.

    Dahası, camın yanına ilk oturduğumda, hani reklam için otobüslere yapıştırılan büyük reklamlar olur ya?

    Onun özelliğinden bir şey sanmıştım.

    Akşam yolculuğu yapıyordum ve lambaların yanından geçtikçe bu cam o kadar güzel ışıldıyordu ki,

    Camın bu hale bilerek ve tasarlayarak getirildiğini düşünmüştüm.

    Işıkların yanından geçtikçe küçücük cam kırıklarının içinde o ışık büzmesi daire gibi dolaşıyordu ve renkli görünüyordu.

    Bunu ancak bir insan tasarlayabilirdi!

    Ve işin ilginci, benim oturduğum karşılıklı koltuklarda oturan diğer iki kişi de, kendi aralarında bu camın neden böyle yapıldığını, dışarıda bir reklam yapıştırılmış olup olmadığını tartışıyorlardı.

    Yanımızda ayakta duran iki kız vardı ve onlar da aynı şeyi tartışıyorlardı.

    Çünkü gerçekten güzel bir görüntü vardı ve sırf o görüntü için o camı o hale getirirsiniz, o kadar söyleyeyim...

     

    Ve herkesin ortak kanaati, o camın reklam için dış yüzeyine yapıştırılan etiketten dolayı öyle olduğuydu.

     

    Çünkü biz insanlar, bir Savunma ve Uyum mekanizması olarak doğada "Düzen" ararız.

    Düzensizliğe de tahammül edemeyiz.

    Bizim yaptığımız her şey düzenli/sistemli olduğu için, kafamızda tasarladığımız "Tanrı" da bir "Tasarımcı" konumundadır.

    Her şey düzenli olmak zorundadır bize göre ve doğaya baktığımızda bir "Düzen" görürüz.

    O yüzden onu da yapan birisinin olduğuna inanmak bize kolay gelir.

     

    Birbirinden bağımsız devinimlerin bilinçsizce güzellikler yaratabileceğini düşünemeyiz.

    Siz "Bilinçsizlik"ten "Tesadüf"ü anlıyorsunuz ama o sizin bilgisizliğiniz.

    Gün gelir bir topa vurursunuz, okulda açık bulunan tek pencereden girer;

    Bu size hep "Tesadüf" gibi gelir ama aslında o topun oradan girmesi hep fizik kanunları ile mümkün olmuştur.

    Hepsi bilinçsiz bir şekilde o olayı yaratmıştır.

    Yani o olay dizesini bilinçli olarak önceden tasarlayan biri olmamıştır.

    (bunu da anlamadığınızdan eminim ya neyse...)

     

    O cam hakkında konuşurken, yanımda oturan ve araba tamircisi olan kardeşim;

    Camın niçin öyle olduğu hakkında (bilen birisi olarak) bilgi verdi bana.

    İzBan'dan indiğimizde dışarıdan gördüğümüz şey, belli belirsiz bir darbe sonucunda camın bu hale geldiği idi.

    Ve o cama gelen darbenin de aslında böyle bir güzelliği amaçlamadığı, tasarlamadığı...

    Bir cam tabakanın içerisinde binlerce küçük prizmalar var ve ışık geldikçe inanılmaz bir ritm ile dans ediyorlar, ışık gösterisi yapıyorlar sanki.

     

    Yazdığınız zırvalıkları, kusura bakmayın, artık ciddiye alıp okumadım bile.

    Çünkü aynı sularda ve aynı kavrayışsızlıklarda yüzüp duruyorsunuz, bu çok belli.

     

    Yazımın özeti koyuladığım yerdir.

    O size bir anlam ifade etmiyorsa, yapabileceğim bir şey daha yok sizin için...

  10. :) Bu yazıyı yazdığım zaman inançlıydım...

    Taa 6 sene önce, amma çok zaman geçmiş yaf :)

    Şimdi o değerleri geride bıraktım...

     

    Yazımı dikkatli okursanız;

    "Ben Hakk'ım" demenin "Zındıklık" olduğunu söylememişim hiç.

    Ve aslında "Ben Hakk'ım" demekle yani Hakikate ermek ile "Allah'lık iddia etmek" arasında fark olduğunu vurgulamışım.

     

    Yani "Ben Hakk'ım" demek zındıklık demek değil.

     

    Şöyle ifade edeyim:

    Ben Melamilerin arasındayken şöyle öğrenmiştim...

    Melamiler için makam "Kulluktan" başlar ve en sonunda yine "Kullukta" son bulur...

    Yani makamınız manevi anlamda yükselir, en nihayetinde Hakikat'e erersiniz.

    Sonra kendi Mirac'ınızı yaşarsınız ve orada Tanrı sizi bütün güçlerine kavuşturur.

    O sizin sınavınızdır;

    Ya hakikate erip kulluğunuza geri dönersiniz ve sıddık olursunuz,

    Ya da Allah olduğunuzu düşünüp, kulluktan sıyrıldığınızı düşünüp kayarsınız ve zındık olursunuz.

    O yüzden yolu sağ salim tamamlarsanız, kulluğunuza geri dönersiniz;

    Hakikate ermiş bir biçimde tabii...

     

    Neyse, aslında çok şey yazardım ama bunlar artık geride bıraktığım inançlar artık.

     

    Aslında bir özeleştiri olması bakımından yararlı oldu bu...

    Son zamanlardaki tartışmalarda bana "Kibirlisiniz", "Bilmiyorsunuz", "Sizin bildiğiniz gerçek İslam değil" gibi nitelemelerini, benim o yıllardaki tartışmalarımdaki muhataplarıma aynen yaptığımı tekrar gördüm. :)

    Gerçi yazılarımı tekrar okuduğumda, o arkadaşlar kadar sığ olmadığımın tekrar farkına vardım, ki şanslıymışım galiba. :)

     

    Her neyse;

    Şu an Melami falan değilim ya da bu değerlere sahip değilim tabii ki,

    Fakat her zaman Melami'lerin yaşam tarzları, saflıkları, kalenderlikleri, terbiyeleri, samimiyetleri cazip gelmiştir bana.

    Kendilerini tarikat ya da cemaat olarak görmezler ve tarikat-cemaatler gibi kendilerinden olmayanları "yoldan sapmış" olarak görmezler.

    Herkesin özünde Tanrı'nın/Hakk'ın olmasından dolayı, herşeyin aslında "Hakk" olmasından dolayı

    Benlik kaygısını aşmışlardır ve herşeyi Tanrı'nın zevkettiğine inanırlar.

     

    İlla ki bir inanç sahibi olmak istiyorsanız, Melamiliği bir araştırın derim ben size.

  11. nasi yane tongue.png

     

    kimden diliyosun biggrin.png

     

    Yüce rabbimden diliyorum... :D:)

    Şaka şaka...

    Ama olsaydı, ondan dileyebilirdim...

     

    Her insanın makul bir algılama düzeyi vardır.

    Ondan medet umuyorum ama Mevlana güzel demiş:

    "Anlatabildiklerin, karşındakinin anlayabildiği kadardır..."

     

    O değil de, hala benimle aşık atabileceği umuduyla yaşıyorsun ya, azmine hayran kaldım doğrusu...

    Umut iyidir, seni zinde tutar.

    Hırs yaparsan daha çok saçmalatır gerçi ama en azından nefes alıp vermeye devam edersin. :)

  12. Darwinizm’in ortaya çıktığı bu ilkel bilim ortamı, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hızlanan bilimsel bulgularla son buldu.

     

    bla bla bla...

     

    Ya hu sallama, sallama...

    Karşındaki insanları kendin gibi bilgisiz sanıyorsun galiba...

     

    Kusura bakma ama ne Bilim Tarihi'nden zerre kadar haberdarsın, ne de Bilim'den...

    Bilimsel Gelişmelerde "Son Bulma" diye birşey yoktur.

    Bilimsel Gelişim süreklidir ve birikerek gelişir, ilerler.

    Bugünkü Bilimsel düzey, daha önceki Bilimsel Gelişmişliğe son vermiş değildir;

    Bilim sürekli bir olgudur ve kopukluk, son verip yeniden başlamak diye birşey yoktur.

     

    Ya hu nereden ediniyorsunuz bu saçma sapan bilgileri?

    Ya yazık yaa, gerçekten bakın omuzlarınız arasında taşıdığınız o yuvarlak nesnenin harcadığı oksijene ve proteine yazık.

    Hangi mantıkla bilmediğiniz işe karışıyorsunuz anlamıyorum ki!

    Kaç yıllık organizmayım, oksijeni böyle boşa harcayanını görmedim!

  13. Darwinizm döneminde, bilimsel olanaklar o kadar geri, cahillik o kadar yaygındı ki;

     

    1. Canlı hücre, içi su dolu bir torbadan ibaret, basit bir yapı zannediliyordu.

    2. Bilim adamları, hücrenin kompleks yapısından ve DNA’nın varlığından haberdar değillerdi.

    3. Yaşamın devamını mümkün kılan ve her biri mükemmel birer tasarımın eseri olan moleküler mekanizmalar tanınmıyordu.

    4. Yaşamın, ciltler dolusu ansiklopediyi dolduracak miktarda bilgiye dayandığı bilinmiyordu.

    5. Anormal doğan bebekler, annelerinin doğum sırasında kapıldığı korkuların sonucu zannediliyordu.

    6. Bir bölgede toprağın sabanla sürülmesinin, o bölgede iklimi değiştireceğine inanılıyordu.

    7. Uzayı renksiz bir sıvı olan eterin kapladığı düşünülüyordu.

    8. Birkaç nesil kolları kesilen insanların, çocuklarının bir süre sonra kolsuz doğacağına inanılıyordu.

     

    Ya hu sen hayatında "Bilim Tarihi" diye birşey okumadın mı?

    Aklı başında bir tartışmacı, tartışacağı konu hakkında azıcık fikir sahibi olur.

     

    Ya ne demektir "Darwinizm döneminde cahillik yaygındı!" demek?

    Nereye göre, kime göre hangi cahillik?

     

    Ya bu kadar bilgisiz, bu kadar mantıksız olunmaz.

     

    1. O dönemde hücre elbette ki öyle sanılıyordu, çünkü o dönemin bilimsel gelişmişliği hücre hakkında daha fazla bilgi edinebilecek kadar gelişmiş değildi. Fakat dünyanın en ileri bilgi düzeyiydi, özellikle İslam Dünyası'nın cahilliğinin yanında, eleştirilemez bile.

    15 yıl önce de hücrenin yapısı tam çözülmüş olsa da mitokondri'nin ne işe yaradığı kesin olarak bilinmiyordu. Bugün daha iyi biliniyor.

    15 yıl öncesine "Cahillerdi" diyebilir misiniz?

    "Bilimsel-Teknolojik Gelişmişlik Düzeyi" ile "Cahillik" çok farklı şeylerdir.

    O dönemde Darwin'in yaşadığı yerde Bilimsel-Teknolojik Gelişmişlik düzeyi neye imkan verebildiyse, o kadar keşif sağlanmıştır.

    Gelişmişlik düzeyi arttıkça da keşifler de artmıştır.

    Ama aynı dönemde İslam Dünyası tam bir kara cahillik örneği sergiler.

    Bugüne bakıp o dönemin bilgi düzeyini "Cahillik" diye nitelendiremezsiniz.

    Zaman ve Mekan açısından senkron bozukluğu yaşıyorsunuz, farkında değilsiniz.

    Ben bu kadar bilgisizlik görmedim ya hu.

     

    2. Elbette haberdar değillerdi, çünkü DNA henüz keşfedilmemişti.

    DNA 1960'larda tam olarak anlaşılmaya başlanmıştır.

    Fakat Darwin'in zamanında insanlar "Kalıtım"ın ne olduğunu biliyorlardı, siz hiç merak etmeyin.

     

    3. Bir televizyonun içindeki elektronik malzemeleri de bilmiyorsunuzdur fakat televizyon ile bilgisayar ekranı arasındaki farkı; elektron tabancalı (halk arasında 'tüplü' denilen) televizyon ile LED Lcd TV ya da Plazma TV arasındaki farkı görerek-deneyerek biliyorsun ve bunları ayırt edebiliyorsun değil mi?

    Veya eminim 3D ekran ile normal ekran arasında da bir fark olduğunu biliyorsundur.

    Bunları senden sınıflandırmanı istediğimizde, içindeki elektronik düzene bakmadan sınıflandırabilirsin, eğer yeterince zeki isen.

    İşte Darwin'in döneminde de Bilim-Teknik bu türlü bir sınıflandırma yapabilecek çaptaydı ve sınıflandırmayı ona göre yapıyordu.

    Bugün ise genetik mühendisliği, bu sınıflandırmadının büyük ölçüde doğru yapıldığını ortaya koymuştur.

     

    Şöyle örnekleyeyim:

    Plazma TV en nihayetinde benzer teknolojik özelliklere sahiptir.

    LED Lcd TV'ler yine kendi aralarında benzer teknolojik özelliklere sahiptir.

    Elektron Tabancalı TV'ler de kendi aralarında benzer teknolojik özelliklere sahiptir.

    Bilgisayar Ekranları da televizyon kanallarını tek başına gösterememekle onlardan ayrı bir özelliğe sahiptir.

    Sırf görünüşlerine ve görüntülerine bile bakarak sen bunları sıraladığında ya da raflara dizdiğinde yani sınıflandırdığında;

    Bir Elektronikçi gelip içlerindeki elektronik dizayna bakmasına, incelemesine rağmen, yaptığın sınıflandırmanın doğru olduğuna kanaat getirip onaylayacaktır.

    Çünkü LED Lcd TV ile Elektron Tüplü TV'yi birbirinden ayıramayacak kadar embesilseniz, hiç o işe bulaşmayın...

     

    İşte Darwin'in döneminde DNA, RNA bilinmemesine karşın, bu benzeri özelliklere bakarak sınıflandırmalar yapılabiliyordu.

    Kuşların gagalarından tut tüylerine veya ayak kemiklerine kadar bir çok standart belliydi ve bilinmekteydi.

     

    Biliyorum, bu analojileri anlayamıyorsun ama umarım gelecekte bir gün anlama şansına kavuşursun.

     

    Her neyse;

    İlk üç çıkarımına verdiğim yanıt bile yeterlidir.

    Diğer çıkarımların (ki çıkarım bile değil aslında hiç biri) için vakit harcamaya değmez.

    Gidip daha çok okumalı ve aklını-mantığını artık kullanmaya karar vermelisin.

  14. e heralde olusturamayiz ;

    ama tanrinin varligindan supeye dusurten felsefeleri akillica elestirebiliriz ...

     

    onlardan biri Darvinin evrim teorisidir smile.png bilimsel dayanagi olmadigi gibi felsefi bir yer edinmeden baskasi degildir ..

     

    Darwin'in Evrim Teorisi, Evrim'i açıklayabilen en kapsamlı teoridir hala.

    Ve 150 yıldır da çürütülememiştir.

    Gelişmiştir elbette, yanılgıları da vardır fakat hareket noktası ve ortaya koyduğu yapı hala dimdik ayakta durmaktadır.

    Kendinizi kandırmayın.

     

    Biraz kitap okuyun...

    HY'den medet ummayın...

  15. Çok da cevap verilmez bir soru değil. Hatta yanlış bir soru. Olmayan birşeyden istenemez heralde.

     

    Öğrenecek abisi, Dennise "Doğru Soru Sormayı" da öğrenecek...

    Öğrenecek de biz bu ömürde göremeyeceğiz işte... :)

     

    Ama dur ben ona bir "Mükemmel Tasarım" örneği vereyim.

    Yaradan rabbim ne de kusursuz yaratmış.

    Yaradılıştaki şu mükemmelliğe bakar mısınız?

     

    116be04e18e.jpg

  16. dur bakalim ... daha baslamadim ..

    her fikre acik oldugunu biliyorum

    her fikri degerlendirdigini ve baska fikirlere kapali insanlari sip diye secip cikarmandan belli oluyor smile.png

    her fikre acik oldugunu biliyorum ; )

    ben daha baslamadim ...

    degerlendirmeye almadan mutlak curutme gozu ile bakan biri degilsin sen .. arastmacisin biggrin.png

     

    Dostum bak önce öğren de gel...

    Evrim sadece kemiklerden ibaret değildir.

    Ha ama bazı şeyler üzerinde yapılan sahtekarlıklardan medet umacaksan, din üzerinde yapılan sahtekarlıklardan başlayalım;

    O zaman da dini reddetmen gerekecek!

    Ama o zaman şöyle diyeceksiniz;

    "Onların sahtekarlıkları dini bağlamaz..."

    İşte kariyer yapmak için hangi bilim adamının hangi sahtekarlığı yaptığı da Bilim'i bağlamaz...

    Bu, yeterince kapak olmuştur sanırım.

     

    İkinci kapağımız ise çaresizlikten kanıt diye kaktırmaya çalıştığınız bilim insanlarına yönelik gelsin.

    Bill Gates'in falan sözlerini almışsınız ama çuvallaşmışsınız.

    Zira bakın bir şeyin "Bilimselliği"nden söz edeceksek eğer, onun denenmiş, gözlemlenmiş ve sınanmış olması gerekir.

    Kuramsallaştırılmış olmaya yeter kanıtları olması gerekir.

     

    Evrenin sözümona düzenine bakıp da "Aa ne güzel düzen; kesin biri yapmıştır. O da Tanrı'dır" diyen adamın kendi görüşüdür bu ve bilimselliği yoktur.

    Çünkü evrenin bir takım kurallara ve belli bir sözümona düzene göre işliyor olması, onun ayrı, üstün ve bilinçli bir varlık tarafından inşa edilmiş olmadı gerektiğine dair uslamlama, o kişiye aittir.

    Bilimsel bir çıkarım değildir.

    Yani birisi de çıkıp, aynı mantığa ve bilgilere bakarak, "nasıl ki insanın bir nesne ve doğal bir varlık olarak kendi aklı varsa, kendini onarıp tamir edebiliyorsa, değiştirebiliyorsa, doğanın da kendi aklı vardır ve bunlar onun kanıtıdır" diyebilir, ki panteistler böyle düşünürler.

    Ya da bunların hepsini Ulu Makarna Canavarına da bağlayabilirsiniz.

    Veya Allah'a...

    Ama en nihayetinde bunlar sadece uslamlamadır, bilimsel bir kanıtı yoktur.

    Kuram haline bile getirilemezler.

     

    Tanrı'nın varlığına dair bir bilimsel kuram oluşturamazsınız.

    Oluşturmaya çalıştığınız ve varlığını kabul ettiğiniz anda bu "Bilim" olmaktan çıkar.

    Bilim bir insan etkinliğidir çünkü, İlahiyat değildir.

    O yüzden Bilim, Tanrı'nın varlığını kanıtlayabilemez.

     

    Azıcık sağduyu ve azıcık zeka diliyorum size.

    İnsanların bilmedikleri konuda konuşmamaları gerektiği gibi,

    H.Y. gibi bilgiden olabildiğince yoksun kimselere de bel bağlamamalılar.

    Gidip o sitelerden copy/paste yapıp, bize "bu konuları biliyorum" ayağına yatacak kadar da sinsi olmamalı insanlar.

  17. Yarın bir gün bilim canlılığın nasıl oluştuğunu şüpheye yer bırakmadan, birilerinin Evrim Teorisi'ni yalan yanlış, saçma sapan yorumlarından uzak sadece bilimsel nesnel gerçeklik düzeyinde yanlışlanamaz bir derecede ortaya koyarsa eyvallah derim bu ayrı.

     

    Evrim Teorisi tartışması bilimsel tartışma olmaktan çıkmış,uzun zamandır ideolojik kaygılarla tartışılan, savunulan, karşı çıkılan bir tartışma mahiyetinde ve en önemlisi de Evrim Teorisi'nin doğru anlaşılıp anlaşılmadığı meçhul...

     

    Muhabbetle...

     

    Dostum,

    "Evrim Teorisi", elbette ki eleştirilebilir bir kuramdır.

    Bir teorinin "yanlışlanamaz şekilde ortaya konulması" diye bir şey mümkün değildir bilimde.

    Bilimde aslolan şey "yanlışlanabilirlik"tir.

    Bilimsel her teori, kendisinin yanlışlanabilir olduğu gerçeği üzerinden hareket eder.

    Çünkü bilimin doğasında sorgulama vardır.

    Yanlışlanabilir olması, ortaya koyduğu şeyin "Gerçek olmadığı" anlamına gelmiyor.

     

    Örneğin "Newton'un Yerçekimi Kuramı"nı ele alalım.

    Einstein "Görelilik Kuramı" ile karşımıza çıkana kadar yanlışlanabileceği tahmin edilemiyordu.

    Ama Einstein çıktı ve "Newton'un Yerçekimi Kuramı"nı uzaya yönelik olarak çürüttü.

    Onun açıklamakta yetersiz kaldığı noktaları ışıl ışıl aydınlattı.

    Ama bugün hala Newton'un Kütle Çekimi kuramı/teorisi işlerimizi görür.

    Fakat çıkıp da "Kütleçekimi sadece bir teori; yanlışlanamaz derecede ortaya koyan olursa eyvallah derim" diyebilir misiniz?

    Buna dayanarak da "Yerçekimi yoktur!" diyebilir misiniz?

     

    Evrim ve Evrim Teorisi de böyle bir ayrımdadır.

    Evrim başkadır, Evrim Teorisi başkadır.

     

    Bakın, sağduyunuza güvenerek rica ediyorum sizden:

    Lütfen kavramların anlamlarını bilmeden, konuştuğunuz konu hakkında makul bir bilgi edinmeden fikir yürütmeye kalkmayınız.

     

    Evrim Teorisi, bilimsel gerçekliklerden elde edilen bir uslamlamadır.

    Bilimsel gerçekliklere dayanır.

    Yukarıda arkadaşın zannettiği gibi sadece kafataslarına, kemiklere falan dayanmaz Evrim Teorisi.

    Onlarca Bilim alanınca doğrulanmıştır.

    Evrim Teorisi, Evrim'in mekanizmalarını açıklamaya çalışan bir teoridir.

    Nasıl ki "Yerçekimi Teorisi", Yerçekimi'nin mekanizmalarını açıklamaya çalışan bir teori ise, o da öyledir.

    Yani bilim, Yerçekimi'ni kabul ettiği gibi, Evrim'i de kesin olarak kabul eder.

    Ve onu açıklamaya, anlamaya çalışan teoriler üretir.

    Ve sadece Darwin'in evrim teorisi yoktur, bir çok evrim evrim teorisi vardır.

    Fakat en güçlüsü ve en açıklayıcısı Darwin'in kuramıdır.

  18. Ya hu senin "kanıtlarım var" dediğin şeyler şunlar mıydı?

     

    Microsoft'un başkanı ve yöneticisi Bill Gates, "The Road Ahead" isimli kitabında şöyle yazar:

     

    "İnsan DNA'sı, bir bilgisayar programı gibidir, ancak bizim şu ana kadar üretebildiklerimizden çok, çok daha gelişmiştir" 3

    Windows XP yazılımının tesadüflerle ortaya çıktığını iddia eden birisine hiç kimse itibar etmez, kendisinin akıl sağlığının yerinde olmadığından şüphe edilir. Genetik kodun kökenine dair evrimci iddialar ise çok daha akıl dışıdır. Çünkü;

    Genetik kodun tesadüfi oluşumlar arasından amaçsız bir süreçte seçilmiş olma ihtimali astronomik ölçüde küçüktür.

     

    Yeni başlayanlar için Haarun Yaahya...

    Oku oku çok oku...

     

    Ya hu bu sözü kim söylemişse söylemiş;

    Kimin söylediği önemli değil...

     

    Önemli olan, sizin bu mantığın benimsediği "Tasarım"ın felsefi ve bilimsel olarak neyi ifade ettiğini bilmemeniz.

    Tasarımı kabul eden bir mantık ya da bakış açısı, Bilim gerçekleştiremez.

  19. "Genetik kodun içerdiği bilgi, tüm bilgi veya mesajlarda olduğu gibi, maddeden yapılmış değildir. Anlam, kodun sembolleri veya alfabesinden kaynaklanan bir özellik değildir. Genetik koddaki mesaj veya anlam madde-dışıdır ve fiziksel veya kimyasal özelliklere indirgenemez ‘materyalizm koddaki anlamı açıklamaz".

     

    Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü'nün yöneticisi Prof. Dr. Werner Gitt

     

     

    materyalizm zaten sadece bi sefsefedir ; darvinizm de ..

     

    bilimsel dayanaklari da yoktur ; ama dusunce bicimidirler .. felsefedirler

     

    Ahha ha haa, mükemmel yaa...

    Ben de "Şuurlanmayı geçtik, bilimsel verileri dökelim" dediğinde, hakikaten ciddi bir paylaşım yapacaksın sandım.

     

    Al ben sana yardımcı olayım:

    -http://www.elestirelpedagoji.com/FileUpload/ks7397/File/bilim_yaratiliscilik_tuba.pdf-

     

     

    Bak dostum, daha Bilim'in ne olduğunu bilmeden, fazla sallama ve böyle şeylere bel bağlama.

    Önce bir git Bilim nedir, ne değildir öğren;

    Bilim Felsefesi insan aklından daha üstün bir aklı kabul eder mi bir öğren;

    Ondan sonra bana Bilim, Felsefe hakkında ahkam kesmeye kalk.

    Bunların hepsini daha önce anlattım...

     

    Şunu hatırlatayım sana:

    "Bilimsel Veri" ile bir bilim insanınında "Hezeyanları" arasında çok fark vardır.

    Gidip bir insanın ifadesini kopyalayıp, sonra da "Ahanda Bilimsel kanıt!" diyemezsiniz, saçmalamaktır bu.

  20. ama bu gibi ignelemelerin sana, seni ciddiye almayan insanlardan baskalarini cekmez ...

    bicok kisi seninle muhattap olmuyor ve sadece tartisma amacli yazilar yaziyorsun ..

    forumda sosyalles biraz tongue.png yasca benden buyuksun ama cok aksi ve kibirlisin ..

    uzlasmaci bir tavir gostermek senin icin zor hale gelmiss

     

    buyuk ihtimalle inancli insanlari akilca kendinden dusuk bi seviyede gormektesin ... belkisi yok .. dini asagilar tavrindan belli oluyor ...

     

    Bak işte en komiği buydu.

    Burası bir "Tartışma Platformu" ve yeterince sosyalizdir bu forumda, kasmayın siz :)

     

    Daha önce de dediğim gibi;

    Tartışmayı sürekli muhatabınızın psikolojisine, kişiliğine, sosyal çevresine getirmeniz, konu hakkında söyleyecek herhangi bir bilginiz olmadığını gösteriyor.

     

    Nasıl uzlaşabiliriz ki?

    Ben "Allah yoktur" diyorum,

    Sen "Allah vardır" diyorsun.

    Ne demem gerekiyor uzlaşmak için "Var olabilir; yarı var, yarı yok" mu diyeceğim?

    Aramızda uzlaşmak diye bir seçenek yok.

    Şöyle bir seçenek var:

    Ya üslubuyla tartışmaya devam eder; aklınızı, mantığınızı kullanp bilimsel gerçekliklere kulak verir Ateist olursunuz.

    Ya şu anki Bilimsel Gerçeklik ve Dinsel İnançlarınız arasındaki sıkışmışlığınıza ve iç çatışmanıza devam edersiniz.

    Ya da (Sayın Fuzuli gibi) bütünüyle iman edip, iç huzura kavuşup, en azından benim takdirimi kazanırsınız.

  21. tek evrim yani tek yaratmada butun canlilar yeryuzundeki dogal dengeyi ayni anda baslatmistir ..

     

    yani evrim ilk yaratmadir .. ilk yaratmadaki nasil oldugunu anlamadigimiz bir yaratilma mucizesi evrim olarbilir

     

    topraktan baslayarak evreler halinde kamikler ve et giydirme gibi tanimlara bi derece evrim diyebilirz. . cunku dna da butun evreler kodlanmitir ..

     

    Lafa bak çay demle!

    Yani "ben uydurdum oldu" diyorsun öyle mi?

     

    Olay şöyle mi gerçekleşti yani:

    Topraktan bir kalıp yarattı.

    Sonra kemikleri yaptı, eti giydirdi.

    Onran sonra organlar falan, damarlar.

    Kan ve diğer öğeler.

    Ardından da can üfledi.

     

    Bu çok inandırıcı geliyor mu size gerçekten.

    5. Element diye bir film vardı;

    Siz ya ondan, ya da Ahmet Hulusi'den falan abatılı etkilenmişsiniz.

     

    felsefe ; )

    ...

    iste tipik psikolojik baski kurma reflexi ..

     

    yani tartisma ustunlugun yok ..

     

    kontrolsuz cosku sergilemeye baslamissin

     

    gerci elinde degil ://

     

    Valla arkadaşım, köşeye sıkıştıkça karşısındakinin psikolojisine eğilen ben değilim.

    Sizin ve diğer arkadaşın her iletisinde mulaka bir eziklik hasıl oluyor nedense.

    Ya bu konuları anlamadığımızı söyleyip kaçıyorsunuz,

    Ya Kibirli oluyoruz da göremiyoruz,

    Ya da psikolojimiz bozuk oluyor nedense...

     

    Ama ne olursa olsun bir türlü tartışmada sorduğumuz sorulara adam gibi tek bir yanıt vermiyorsunuz.

    Ama nedense psikolojisi bozuk olan biz oluyoruz.

     

    Valla inlere, cinlere, meleklere, şeytanlara;

    Yani göremediğimiz, varlığına hiç şahit olamadığımız zırvalıkların var olduklarına saplantı derecesinde inanan kişi ben değilim.

     

    Ayrıca "Tipik Psikolojik Baskı Kurma Reflexi" diye bir psikolojik tanım da yoktur.

    Diğer ifade ile ilgili "Felsefe" tanımınız da doğru değildir; Çünkü bilimsel olarak evrim'in tanımında "Durağanlık" yoktur.

     

    Size naçizane tavsiyem;

    Beni, şu halinizle, psikolojik ya da felsefi açıdan tahlil etmeye kalkmayın.

    Anlamadığınız konularda ahkam kesmeyin.

  22. beni zorlayan konu o degil smile.png

    ben anlattigin seyleri analiz ediyorum .. aklim almiyor degil ; aliyor biggrin.png

    ama senin sagduyulu bir sekilde anlamaya calistigindan supeliyim ..

    savunma modundasin .. ben senin bu kadar genel kulturune ragmen daha rahat olabilmeni beklerdim tongue.png

     

    :) Savunma modu mu?

    Valla buradan bakınca o modda olanın siz olduğunuz açıkça görülüyor...

    Zira Yansıtma Psikolojisi deniliyor bu halinize;

    Kendinize yakıştıramadığınız şeyi, muhatabınıza yüklüyorsunuz.

    Şu an Yansıtma Psikolojisinde olmasaydınız;

    Durup dururken benim psikolojimi tartışmaya dahil etmek yerine,

    Tartışmanın muhatabı olarak konuya katılımınızı sürdürürdünüz.

     

    Konu benim psikolojik durumum değildir.

    Konu, Evrim ve Evrim Teorisi'dir.

     

    Tartışmanın bir adabı vardır, ona uyarsanız tartışma daha verimli geçer.

    Gerçi hiçbir tartışmasına herhangi bir şey katamamış birinden çok çok fazla şey istemek olur bu ama neyse...

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.