Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Pantheaa

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    196
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Pantheaa tarafından postalanan herşey

  1. kastettiğim bilip bilmemem diil... yani, en baştan "Hayal Ürünü" olarak addettiğiniz şeyler, anlama çabasına girmeyeceğinizi bile bile tartışmanın bir yararı yok diye düşünüyorum.. Zira, sağolun sizde kendinizce kanıtlar yazmışsınız, bende size karşı yine öncekilerden aşağı kalmıcak uzunlukta yazı yazıcam... ama ne siz tatmin olucaksınız ne ben... o yüzden daha verimli olsak diyorum... yoksa tartışmaya kapım açık... Ama biliyorsunuz ki, Dinler arası diyalogun olamıyacak olmasının en temel nedeni, diğer dinlerin İslamı Meşru görmemesi ve bir inanç olarak düşünmemeleri... e Sizde pek farklı düşünmüyorsunuz herhangibir inanç hakkında?
  2. Bakınız, "Tanrı" adı "Allah" anlamına tabii ki gelemez... kimsede o anlama geleceğini iddia edemez... ancak yaptığınız kullanımlarda yanlıştır... "Su Tanrısı" değil "Su İlahı" olabilir... "Tanrı-lar" değil "İlah-lar" olabilir... Çünkü Gök-Tanrı'da Tektir... Gök-Tanrı'ları yoktur... Tamam, Tabii ki "Allah" adı en güzel ve en önemli kullanımdır ama Tanrı, İlah manasına gelmez...
  3. E o zaman, tartışacak hiç bişey kalmadı be kardeşim... ne benim anlatma çabam bi işe yarar, ne sizin çabalarınız... diyorum ya size... en baştan reddediyorsunuz... anlamanız için illa ki inanmanız gerekmiyor... neyse, siz kesin çizgilerinizi koymuşsunuz, daha fazla söz zebil olur size... araştırmalarınızda başarılar dilerim arkadaşım...
  4. Yanlış anlaşılmaması için bir ekslikliği düzeltmek istiyorum; Hz. Esav ile Hz. Yakup ikizdirler, ancak, Hz. Esav, Hz. Yakup'tan önce doğmuş ve Hz. Yakup, Hz. Esav'ın topuğunda tutarak doğmuştur... Ondan sonra doğmuş olması budur... ve o yüzden ikinci doğandır...
  5. Kardeşim, bırakın ya protestoymuş, Fransız karşıtlığıymış falan... hepsi hikaye... göreceksiniz bak, Fransızlar yasayı kabul etti ya, Cumhur başkanı Jak Şirak (Türkçe yazımını her zaman tercih ederim) paşalar gibi imzaıcak haftaya falan... o kadar konuşuyo ya bizimkiler, zerre kadar bişey yapmıcaklar... görürsünüz bak... Yine Fransızlar ihaleler verilcek, yine Fransa ile ilişkiler devam etcek... Niye? çünkü bizim millet artık bitmiş... ölmüşüz... Fransa bunu çok iyi biliyor... sadece Forumlarda konuşup konuşup susacağımızı çok iyi biliyor... Başbakanımızı bile sadece konuşmayı becerebildiğini (o da gaflarla dolu) çok iyi biliyor... Türk halkının harsi bozulmuşluğa saplandığını çok iyi biliyor... bırakın canım, yok oy kaygısıyla kabul etmişler de, yok seçim olcakmış ta... alakası yok... Fransa da 500 bin Ermeni var, bunların anca 300 bini ya seçmendir ya değildir... kaç milyonluk koskoca fransa'da 300 bin ikişinin oyu için mi yapıldı bu? zerre kadar alakası yok... bi o kadar Türk var orda? onlar niye gözardı edildi o zaman... Bakın A. Taner Kışlalı'nın çok güzel bir lafı vardır "Türkiye'nin her zaman %10luk bir Hain Kadrosu vardır." der... Atatürk ise daha iddialı söylemiş "Dahili ve Harici düşmanlar olacak... Yöneticiler, şahsi menfaatlerini işgalcilerin amaçları ile birleştireceklr... Gaflet, Dalalet ve hatta Hıyanet içinde olacaklar" demiş... Tayyip'in oğlu nerede yaşıyor ve nerede çalışıyor.. Tayyip'in işi ne ve ortaklıkları neler? icraatlerine bakın!!! Asker bile dil uzatıyor... Danışmanı, PKK'lı Zapsu Fındıkçı... o kazansın diye milletin emeğini sömürüyorlar... Yani Yöneticiler Gaflet, Dalalet ve Hatta Hıyanet içindeler... Siz Başbakan asmış bir ülkesiniz, ancak henüz 50 yıl geçmişken Devleti Bölmeye yeltenmiş bir adamı asamıyorsunuz? siz mi Fransaya tepki göstereceksiniz... Ya sizin başbakanınız, tepki göstermeyi "Pislik" olarak nitelendiriyo... tepki verilmemesini istiyo? partisi mi tepki verecek, ya da çoğunlukta olduğu hükümet mi? Bakın Osmanlının devlet olarak tamamen bittiği gün ne zamandır biliyo musunuz? Abdülhamit'e, yani devlete Suikast düzenleyen Ermeni Komitacıları YargılaYAMADIĞI ve AFFETTİĞİ gündür... Siz bugün, devleti yıkmaya kalkışmış birini yargılayamıyorsunuz... kimse demesin "Apo" yargılandı diye... hepsi oyun, düzmece... Yagılama ancak Hakedilen ceza uygulandığında son bulur... Ama sizin yagınızda satılmış... niye? adam, Atatürk'ün "Türk Milletinin Karakteri Yüksektir, Zekidir, Çalışkandır" dediği o yüce milleti, Atatürk'e karşı ayaklar altına almış, hakaret etmiş kimseleri çok kolay affediyorsunuz... öyle ki o milletin Başbakanı, mahkemeden bir gün önce mahkumu arayıp, karara tesir ediyor ve serbest kalmasına neden oluyor... öyle ki adaletiniz Avrupa güdümünde... bu mu adalet... Mülkümüzün temeli bu mu? güvenilir adalet bu mu? zerre kadar bu devletin hiç bir kuruma güvenim yok benim... Askeriye hariç tabi... Gözüm kapalı hizmet edeceğim tek yerdir ve hep öyle kalacaktır... Ancak şu var ki, Bizim millet hakediyor kardeşim... müstehak... niye müstehak olduğunu göreceksiniz ilerde... Amerika yıllarca anamızı ağlattı, hala lozan'ı imzalamış ve tanımışdeğil Abd... ama bakın sokaklara, herkes Abd bayraklı tişörtlerle dolaşıyor... yakında da Fransız bayraklı tişörtler giyeceğimizden adım gibi eminim... Millet Fakru Zaruret içersinde harap ve bitap düşürülüyor... üç kuruşa muhtaç bırakılıyor... Türk olmak gurur duyulacak bir mefhumken, artık ayaklar altına alınıyor... Bayrağımız yakılıyor, "yok efendim provakasyon o, bişii demeyin" deniyor ve yakan çocuk bırakılıyor... ya kardeşim, görün yaaa... o bayrağı yakan çocuk, yarın dağa çıkacak... Dağdan inen adam işsi bırakılmıyor, estetik ameliyatları yapılıyor, iş imkanları sağlanıyor ama şehit ailelerine, kardeşlerine iş imaknı sağlanmıyor? kim ölüyor peki bu devlet için? dağdan inen mi, orduda ölen mi? kim kardeşini feda ediyor? şehit aileleri değil mi? Diyarbakırda, belediye başkanı, belediyede Kürtçe konuşma kararı alıyor... Anayasaya açıktan karşı çıkıyor... peki yapıldı mı hakkında soruşturma, anayasa mahkemesi dava açtı mı? hemde bu adam, Roj teve için Danimarkaya imza göndermiş bir adam ve o davadan yagılanırken bunu yapıyor... ani devlete diyor ki, "sen beni nasılsa affetcen, al sana bi kere daha balta vurayım, ondan da affet, nasılsa senin milletinin aklı çalışmıyor.". adam sonuna kadar haklı... Başbakan çıkıpta tek bir kelime söylemiyor bu konuda... aksine partisi pkk yandaşı dolu... en baş pkk'lı da danışmanı yapmış zaten... Bırakın kardeşim... Bitmiş bu millet... siz, ben herkes dahil... Bende burda konuşmaktan fazla bişey yapamıyorum.. çünkü, eline bayrağı alsan, yolsa bağıra bağıra tek başına yürüsen ne oluyo biliyo musunuz? FİŞLENİYOSUNUZ.... ne ananız, ne babanız, ne çocuğunuz, ne kardeşiniz... hayatınız mahvoluyor... niye? milletini savunduğun için... hergün "Biji Apo" diye slogan atıyor pkk aileleri, açık açık bölücülük yapıyor... onlara zerre ceza vermezler... ama gidin, o sloganlar atılırken dayanamayıp, çekin bakayım silahınızı ne oluyo? kim deniyecek? hepimiz biliyoruz sonucu: ya orda öldürür sizi polis, yada ömür boyu hapis... Oysa bakın Ermeni bir komitacı, bizim büyükelçiyi şehit edince akıbeti ne oldu? yargılandığı ülke de (isviçremiydi neydi) "Milli Hislere Kapılıp, işlediğinden dolayı Beraat"... peki noldu bu adama? ülkesine gitti ve uçaktan iner inmez Ermenistan başbakanı karşıladı bunu ve Milli Kahraman ilan etti... Bizim başbakan napıyo peki? ben söyliim, Şehit Ailesinin feryadını dinlemek onu rahatsız ediyo... Şehit askere "Yan Gelip Yatma" diyo... Şehit babasını, feryat ettiği için mahkemeye verip 11 ay hüküm giymesini sağlıyo... başka ne mi yapıyo? kendi Askerinin anasının feryadını, telefonda dahi dinlemezken, tahammül edemezken, dışişleri bakanını, İsrail'in kaçırılan ama kurtulan askerlerine "GEÇMİŞ OLSUN"a gönderiyo... Arkadaşlar... görün artık görün... Türkiye Cumhuriyeti 10 Kasım 1938'de saat 9:15te YI-KIL-DIIIIII... artık geride kalanlar, A. Taner Kışlalı'nın belirttiği %10luk Hain çetesinin bitirmeye çalıştığı mirastan başkası değil... "Ya İstiklal, Ya Ölüm" demedende bişey olacağımız yok... Bugün deseler, "Gelin MUharebeye, Ceng Edelim" gitmeyen kan kussun, ama Gaflet ve Dalalet içindeki bir yönetici mi bunu diyecek? Bunları hakaret olarak algılayıp, silmeyin sayın Admin... Bunlar Atamızın tespitleridir... ve ben Atamızın tespitlerinin vukuu bulduğu günlerde yaşamaktan utanç duyuyorum... en acı tarafı ise, Tayyip'in, Atatürk'ün betimlediği kişi olmaktan utanç duymaması ve hala o Yüve makamda yüzü kızarmadan durabilmesidir... Her şeye rağmen içimdeki umudu yitirmemeye çalışıyorum ve bu milletin ikinci bir Kurtuluş Savaşı vereceği günü bekliyorum... Umarım Tekrar, Kuva-i Milliye olduğumuz günü görebiliriz... Uyanma günü geldi arkadaşlar... Bakın Çörçil ne diyor zamanında "Anadolu'da Bir Canavar Uyuyor, Uyandırmayın, Tüm Planlarınızı Bozar"... O Millet, Bu Millet... ve Uyanacağı günü dört gözle bekliyorum... haaa... bide şu vaar... Sizin öyle bir aydın kitleniz var ki... "Türkiye Soykırım Yaptı" diyebiliyoe ve diyenleri sonuna kadar destekliyor... ancak "Fransa Anti-Demokraik" bir karar aldığı zaman, hiç birinden tepki yok? niye? medyasından, yazarına kadar, hemen hepsi, A. Taner Kışlalı2nın o %10luk dilimindeler çünkü... Öyle Gurbetçilriniz varki dışarıda... Hıristiyan Demokrat partisi üyesi... ama öyle nankör ki bunlar, sırf aday olabilmek için, kabul ediyorlar Sözde Ermeni Soykırımını... belki aralarında 3-5 kişi çıkıyor kalbul etmeyen... biz ise hala bunlar bağrımıza basıyoruz "Gurbetçi" diyerek... siz Kıbris için şehit veriyorsunuz, Kıbrıslılar bugün sizden nefret ediyorlar, hemde karınlarını siz doyurduğunuz halde... Kimse aksini iddia edemez, çünkü orda yaşadım, biliyorum... Sizn öyle Anayasa Mahkemeniz var ki, Belediye başkanı, Anayasaya aykırı olarak, Resmi Dairede İkinci dil uygulaması başlatıyor, ama mahkeme dava AÇMIYOR... yıllar önce Başbakan asıyorsunuz, bölücü adamı ASMIYORSUNUZ... Başbakanınız sömürdükçe sömürüyor, ............. ............ milleti, ama hala gözü kapalı destekçileri oluyor, hatta o kadar düşüyor ki bu destekçileri, Tayyip'e "Atatürk Gibi Adamsın" diye tezahüratta bulunma cüreti gösteriyorlar... O yüce insanı, Atatürk'ü aşşağılayorlar... Bu millet adam olmaz... Kadın açık açık Türklere Hakaret ediyor, ertesi gün, başbakının beraat ettirmesi yetmiyor, birde kitaplarına satış rekoru kırdırıyoruz... Beş para etmez romanları olan Orhan Pamuk, sırf Türklüğe hakater etti diye, ulusal Yazar seçiliyor, düzence ile ödül alıyor ve kendisini kutluyor, gurur duyuyoruz... Yazıklar olsun bize... Bir çoktan, şüheda fışkıracak olan o toprakları ezip çiğnedik... altımızda binlerce kefensiz yatana ihanet ettik... başımıza ne gelse yeridir... üzgünüm, hakettik... Ab diyor ki; Atatürkçülüğü bırakacaksınız, bizim gibi olacaksınız, domuz eti sattıracaksınız... şöyle yapacaksınız, böyle yapacaksınız... Islahat ve Tanzimat fermanı ne idiyse, AB Uyum Paketleri aynısıdır, inanmayan, gitsin incelesin... Duyun-u Umumiye ne diyse, IMF ve Dünya Bankası aynısıdır, inanmyan, gitsin baksın... Ermeni Suikastçiler Osmanlıda nasıl affedildiyse, Apo'da öyle olacak, isterseniz, gidin bakın... Osmanlı'da yöneticiler nasıl çocuklarını dışarı yollayıp, millleti savaşa sürüklüyo idiyse, AKP aynısını yapıyor, iseterseniz gidin bakın... Düşmanla öyle ittifak halindeler, şahsi menfaatlerini, işgalcilerin amaçları ile öyle birleştirmişler ki, Tayyip'in oğlu Dünya Bankasında çalışıyor, danışmanı yabancılarla koyun koyuna ortak... ya Osmanlı'nın çöküşü ile, Türkiye'nin bugünkü hali birebir örtüşmektedir... Örnek çok... öyle ki bu örnekler öyle böyle, çok basit örnekler değil... Osmanlının Devlet olmasının vasıflarını ortadan kaldırmış ve yıkılmasına sebep olmuş en önemli örneklerdir... İnanmayan gitsin baksın... Bitiridiler kardeşim bu güzelim ülkeyi... Allah belalarını versin hepsinin... yiye yiye bişey bırakmadılar... sömürdüler resmen milleti... isteyen inanmasın, ama bakın, gidin Tarih okuyun, özümseyin ve Atatürk'ü biraz olsun anlayın, idrak edin; göreceksiniz... 10 Kasım 1938'te yıkılmış Cumhuriyetin Türk Milleti, varoluşlarının son demlerini yaşıyor... göreceksiniz... Uyanmadığımız sürece, uyandığımızda, elimizde zerre kadar toprak parçası kalmadığını göreceksiniz... Benim şahsi fikrimdir, Ordu'nun darbe yapmasını herşeyden yeğ buluyorum... çünkü topraksız ve milletsiz kalmaktansa, gelişme olgusunda 10yıl 20yıl geri gitmek kar sayılmalıdır... Kaldı ki, Askeri bir Millileşme hiç bir zaman bu milleti, şu ana gitmekte olduğu kötü sonra daha kötüye götürmeyecektir... Kimse "Aman efendim Demokrasi var, hak var, hukuk var " demesin... Demokrasinin ne olduğunu çok iyi görüyorum ben bugün Türkiyede... bakın halinize? Demokrasi işte o... İşsiz Milyonlarca üniversiteli, Bölünmek üzere olan bir devlet, ses çıkaramayan-koyun gibi güdülen bir millet, satın alınmış güvenlik teşkilatları (asker hariç), yolsuzluk yapan her kesimden insan, ahlaksızlık, yan kesicilik, öğrencinin öğretmenine yaptığı *********likler... bakın... her anımızda o çok övülen demokrasiyi görebilirsiniz... Bugün yaşadığımız demokrasi, ABD'nin Irak'a silahla götürdüğü demokrasinin aynısıdır... ben bu demokrasiye karşıyım, yanlış anlamayın...
  6. boğulmanızın nedeni, işinize gelmemiş olması olabilir mi acaba? zira ben, anlamanız için teknik bir açıklama yapmaya çalıştım... Ancak siz, belli ki işinize gelmediği için "Boğmuşsun" deyip çekilmişsiniz... karşı-sav sunmamışsınız nedense? İslam'ın, ilk peygamberden beri indirilen din olduğunu, en başta kelime anlamı ile açıklamaya çalıştım... Ancak siz hala kaçak cevaplar vermekten öteye gitmyorsunuz ve açıklayabildiğiniz hiç bir şeyde yok... Anlaşılmıyacak bir şey yok sanırım açıklamalarımda... ancak şu var ki, siz bilmediğiniz bu şeyleri zaten anlama çabasında değil, bilmeden ve anlamadan küçümseme ve aşağılama çabasındasınız... o yüzden bunlardan boğulmanız ve dikkate almadan geçiştirmeniz normaldir diye düşünüyorum... Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp, Hz. İbrahim'in çağdaşları hakkında bana bi fikir verirseniz, sizden faydalanmış olurum ve müteşekkir kalırım... Çağdaşı olmadığını söyleyipte kanıt sunmadan tartışmaya kapatıp benim bilgisiz olduğumu iddia etmeniz, güvenilirliğinizi ortaya koymaktadır... zira yanlışımı bilimsel olarak kanıtlarsanız, bundan en ziyade ben memnun kalırım arkadaşım... bunu çok samimi söylüyorum... ben çağdaşı olarak biliyordum, ancak yanlış biliyosam ve bunu bana birisi söylüyorsa, yanlışımın açıklamasını öğrenmek isterim, bu benim için daha hayırlı olur... umarım sizde cahilliğimi mazur görüp açıklama zahmetinde bulunursunuz, gerçekten müteşekkir olurum size... Ve umarım bu konuyu kişiselleştirmeyiz... çünkü sizin bana cevaben yazdığınız, bu cevapladığım yazınız, kimseyi ilgilendirmeyen gereksiz tanımlamalarla dolu... zira özel mesajdan yollayarak, bu şeyleri söylemeniz daha mantıklı olurdu diye düşünüyorum... Saygılarımla...
  7. Allah şöyle der "Bu Kur'an apaçık bir öğütleyicidir" kadeşim o sana içme haramı, içkiyi diye öğütte bulunmuş.. İçiren O değil yani, sensin... kişi kendisi içer... Allah kukla gibi, tutup elinden içirmiyor yani...
  8. Bakın arkadaşım; "God" falan gibi yabancı isimlerin "Allah" manasına gelmediğini biliyorum... Ben sadece bir görüş sundum ve "Allah" adının manasını araştırırsanız, böyle bir görüş olduğunu çok rahat görürsünüz... Ayrıca ben o görüşü benimsemiş değilim... "Allah" adı "İlah"tan türememiştir ve "the God" mansına da gelmez... Ancak şu da var ki "Tanrı" adı da "İlah ve "God" manasına da gelmez... Şunu çok büyük bir teslimiyetle kabul ediyorum ki "Tanrı" adı, "Allah" adının yerine geçmez, ancak nasıl ki "Allah"a "Rab" veya "Hakk" gibi tanımlamalar kullanıyorsak, bu manada, Tek Yaratıcı olarak Allah'a "Tanrı" diyebiliriz... Çünkü ben araştırdığım be bildiğim kadarıyla, "Tanrı" adı "İlah" ve avrupa kökenli "God veya "Lord" adlarının betimlediği gibi Put, Totem veya yaratıcıları karşılamamaktadır... Ve ben buna gönül rahatlığıyla inanmış bulunuyorum. Ha, siz "Tanrı" adını, "Allah"ı nitelemek için kullanmazsınız... olabilir, size itiraz etmeye hakkımız yoktur... Ancak şu vardır ki, Kur'an, Allah'tan başka tapınılanlar için zaten özel olarak "İlah" adını seçmiş ve onu önümüze koymuştur... Peki öyleyse, niçin Bazı (Arapçı) bilimadamları, inatla "İlah" adının yerine "Tanrı" adını kullanıyorlar? oysa ki Kur'an zaten açık açık "İlah" adını vermiş onlara??? öyle değil mi? niye yani bu inat... Bunların inadı, Eski Türkleri ve inançlarını benimseyememektendir... Zira Kur'an-a sıkı sıkıya bağlı olduğunu iddia eden kimi İslam Teologlarının, bu "Tanrı" adının kullanımı konusunda, nedense Kur'an-a bağlı kalmamaları kendi büyük çelişkileridir... Zira zaten, belki konu ile alakası hiç yok ama "Gadir-i Hum"u dahi söz konusu etmeyen o İslam Teologları diil mi? demek istediğim bırakın insanlar Allah'a "Tanrı" demekte samimi iseler; putlaştırmıyorsa bu tanım O'nu ve totemleştirmiyorsa; ve O'nu, Batıl olmuş Gök-Tanrı'nın ve o inancın yerine de koymuyorsa; "Tanrı" desinler... Emin olun ki Allah'ın gücüne gitmez... ve yanlış bir tanımda değildir...
  9. Allah, ilk peygamberden itibaren gönderdiği inancın akıdelerini, ibadet şekillerini ve anlayışını tamamlamıştır... Ancak bu demek olmuyor ki "Allah daha önce Eksik Din gönderiyordu"??? bu demektir ki; Allah, dönem dönem, insanların idraklerine göre, dinin akıdelerini zaman zaman açarak ve anlatarak indiriyordu. Yani eksik göndermek diye bir şey yoktur... Mesela, Yahudilerin, Kadınlar konusunda .ok katı olduğu dönemde, kadının değerinin anlaşılması için Hz. Meryem'i göndermiş ve Hz. Meryem, ilk defa, erkekler arasında ibadethaneye girmek ve ibadet yapmakla görevlendirilmiştir... Öyle ki, Kadının aciz olmadığını kanıtlamak için, erkeğe ihtiyaç duyulmadan bir Peygamber-Çocuk dünyaya getirmiştir... Umarım anlatabilmişimdir "Dini Tamamlamak" meselesini... ayrıca, bende bir insanım ve yanlışlarımın olamayacağı gibi bir iddiam da yok... zira yukarıda örneğini verdiğiniz yanlışım sanırım bir anlıktı... eğer sizi o kadar rahatsız ettiyse, kusura bakmayın, bidaha öyle yanlışlar yapmayız... ancak izin verinde, bizim de o kadar kusurumuz olsun ama di mi?
  10. Arkadaşım, o büyük konuşmama çok küçük cevaplar vermişsin nedense... Bakınız, Hz. Yakub'un bir diğer Adı'da "İsrael"dir... Yahudiler, Hz. Yakup'tan sonra, 12 oğlu olması hasebiyle 12 kavime ayrılmışlardır... Yahudi (İsrael=Yakup) soyundan gelmeyenler, Yahudi olamayacağı inancından dolayı, Yahudiler Türk Hazar devletini kabullenmezler mesela... Hazarlar, bildiğiniz gibi Yahudidir... Yani, bakınız, "Yahudi" ve "İsrael" adının en temel özelliği, 12 Kavmi olan bir milletin adı olmasıdır... Yani bu 12 Kavmi birleştiren en önemli noktalardan birisi de; İsmini aldıkları kişi, yani Hz. Yakup'tur. Diğer adı ile İsrael veya Yahuda'dır... Dediğiniz gibi, Hz. Yakup'un Yahuza adıyla bir oğlu vardır, ancak eğer bir isim alınacaktıysa eğer, Yahudilerin tümünün o adı değil, hepsinin, kendi ortak atası olan, Yahuda'nın 12 oğlunun adlarının birer kavme verilmesi gerekirdi... Yahuda adının, Yahuza'dan geldiğini iddia edenlerin, niye öteki kardeşlerin isminin her bir kavme ad olmadığını açıklamamaları, yaptıklarının sadece bir varyasyondan öteye gidemediğinin göstergesidir... Ayrıca, sizin dediklerinizi göz önünde tutarsak "Abram" adı kimilerine göre de Kürtçedir... Bu konuda "Ab" ve "Ram" kelimelerinin birleşerek bu adı oluşturduğu hakkında bir yazı okumuştum, bulursam yine burada yayınlarım... Yani, iş tahlil etmeye geldiği zaman, pek çok varyasyon atabilirsiniz ortaya, bu zor değildir... Ancak işin bir de mantıki kısmı vardır efendim... Bakınız, - Yahudiler 12 kavimden oluşuyorlar. - Hz. Yakup'un, bu 12 Kavimin atası olmuş 12 oğlu var, ancak kendisi bu soya adını verebilecek tek ortak atadır. - Yahudiler için "İsrael" adı da kullanılıyor. - Yahudiler Hz. Yakub soyundan gelmeyen hiç bir kimseyi Yahudi olarak görmüyorlar. (Kureyşliler Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail soyundan gelirler... Hz. Yakup ise, Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İshak soyundan gelirler. Hz. Yakup, Hz. İshak'ın oğludur...) - Hz. Yakup'un bir diğer adları ise "Yahuda", "İsrael", “John”dur. - Yahudiler, Hz. İbrahim'in sünnet akdinin Hz. İsmail’de olmadığına, Hz. İshak’ta olduğuna ve Hz. İsmail soyundan gelenlerden Peygamber çıkamayacağına inanırlar... Kısaca, bu tesbitler sonunda şu vardır arkadaşım; Yahudiler, Tüm 12 kavme birden, o 12 kavimden sadece birinin atası olan Yahuza'nın adını değil, o 12 kavmin ortak atası olan Yahuda'nın, yani İsrael'in, yani Hz. Yakub'un adını almışlardır... Yani Yahuza'yı Ad-Ata olarak almaları için hiç bir neden yoktur zaten... Diğer 11 kavim, kendi Ataları dururken, hem de Ortak-Ata dururken, niye diğer bir kavmin atasının adını alsınlar ki? Sizin tespitiniz sadece bir varyasyondur arkadaşım. Bildiğiniz gibi zaten Hz. Yakub'un soyundan gelmeyen, yani oğullarının soyuna, 12 kavime ait olmayan hiç bir kimse Yahudi olamaz... Bunu göz önünde bulundurun arkadaşım... Eğer, Yahuza'dan almış olsalardı adlarını, sadece Yahuza'nın kavminin o adı almış olması lazım gelirdi ve diğer 11 kavme Yahudi diyemezdik. Ancak şu vardır ki, Yahudilere göre, Hz. Yakub'un soyundan gelenler ancak Yahudi olabilirler... Yani 12 kavimden gelenler sadece Yahudidir... Bu yüzden Hz. Yakup’un adının Yahudi olmasından başka bir seçenek yoktur zaten… Sanırım bu temel prensiplerin bilinmesi, Yahudi adının nereden geldiğini kesin olarak ispatlar... Diğerleri sadece basit varyasyonlardır efendim... Ne kadar araştırırsanız araştırın, Yahudilerin inançları konusunda temel prensipler vardır... Mesela Hazarların Yahudi kabul edilmemesinin temel nedeni, yine Hz. Yakub soyundan gelmemeleri yani “Yahudi” (siz anlayın diye “Yakubi” diyelim) olmamalarıdır... Geçelim... Diğer bir husus ise; Bakınız Yahudiler "Seçilmiş Kavim" inancını Hz. İbrahim'den de almazlar... Bu inanç, Hz. Musa ile şekillenmiş ve Yahudiliğin temel prensibi olmuştur. Yani Yahudilik bir millet adı olarak, adını Hz. Yakup'tan almış, ancak bir inanç olarak ise Hz. Musa ile birlikte şekillenmiştir... Yahudiliğin temel prensiplerini koyan kişi ve bir Din olarak şekillendiren kişi Hz. Musa ve yardımcı-kardeşi Hz. Harun'dur... Yani, hem şecere olarak Hz. İbrahim, torunu Hz. Yakub’tan önce doğduğu için öncelikle Yahudi olamaz, Hem de Museviliğin temel olarak şekillenmesi bile kendisinden yüzyıllar sonra olması nedeniyle inanç olarak Musevi olamaz... Kaldı ki, bildiğim kadarıyla Museviler, Hz. Yakub'tan sonra Hz. Musa gelene kadar, aşağı yukarı 450–500 yıl kadar, Mısır'da kalmışlardır... Hz. Yakup, Hz. İbrahim'in torunu olduğuna göre, nereden baksanız aralarında, şöyle bir 500–600 yıl civarında bir fark olmalıdır... Bakınız, yine sadece varyasyonlara dayanarak bir tespitte bulunmuşsunuz... Hasb'el-Kader, "İbrani" kelimesi "Denizi Aşıp Gelenler" manasında olsa bile, bu sefer Hz. İbrahim, sizin ve Tevrat’ın belirttiği gibi "İbrani Abraham" olarak adlandırılamaz... Burada kendinizle çok büyük bir çelişkiye düşmüşsünüz... Çünkü Hz. İbrahim, kendi soyundan 500–600 yıl sonra gelenlerle birlikte, herhangi bir denizi aşıp ta, bu isimle anılma gibi bir fırsata sahip bulunamamıştır ne yazık ki? Ve Hz. İbrahim, ömr-ü hayatında hiç bir denizi üzerinden aşıp gitmemiştir... Eğer bir denizi aşsa idi de, adı sanırım "Denizi Aşıp GelenLER" manasına gelen bir kelime ile telaffuz edilmezdi... Kaldı ki, dediğimiz gibi, eğer "İbrani" adını "Denizi Aşıp Gelenler" manasında dahi kullanacak olsak, bu sefer Hz. İbrahim için "İbrani" adını kullanamayız... Çünkü "Denizi Aşıp Gelenler" yani, sizin iddianızla "İbrani" adı, belli ki, Yahudiler, Kızıldeniz'i aştıktan sonra, başkalarınca (Babillilerce) kendilerine verilmiş bir addır... Ancak biz kesin olarak biliyoruz ki, Hz. İbrahim, Kızıldenizi, kendinden en azından 500–600 yıl kadar sonra gelen torunları ile birlikte aşacak, geçecek kadar yaşamamıştır ne yazık ki... Öyle ki Hz. İbrahim, Babillerin bulundukları topraklardan, Kızıldenizden gelerek değil, Urfa’dan gelerek geçmiştir ve o tarafta bildiğim kadarıyla, arada bir deniz bulunmamaktadır. Dolayısıyla, "Hz. İbrahim"e "İbrani" denmesi, bu manada temel olarak zaten çok büyük bir çelişki doğurur. Bu inanca sahip olmakta bir çelişkidir zaten... Bakın diyorum size... Bir inancı ele almak, anlamak için, o devri göz önünde bulundurun ve an azından anlama çabasında olun... Varyasyonları toplayın, ancak tüm kanıtları ele alarak, biraz mantık yürütün... Yani, arkadaşım, ben büyük konuşmuş olabilirim, ancak öyle ki sen çok çok küçük konuşmuşsun... Hatta sadece varyasyonları sıralamaktan öteye gidememişsin... Gerçek Apaçık ortadadır... Eğer mantık süzgecinden geçirirseniz görürsünüz... Gerçi bu noktadan sonra kabullenemeyeceğinizi ve bunu itiraf edemeyeceğinizi biliyorum, ancak en azından belki kendi içinizde anlarsınız... Ayrıca demişsiniz ki: Oysa ben dedim ki: Ben kullanamaz demiyorum… Sadece Hz. İbrahim’e ad olamaz diyorum… Ne demek istediğim aslında çok açık… Örneğimi de okursanız dikkatlice, o adın sadece kimlere verildiğini açıklama çabasında olduğumu görürsünüz… Dolayısı ile beni yanlış okumakla itham ederken, kendinizde sanırım doğru okusanız iyi olacak… Diğer bir konuda, bilmediğimi iddia ettiğiniz “İbrahim ile Tanrı” nın sözleşmesi konusu… Bakınız, bu konu hakkında öncelikle temel prensip, inanç ve kuralları bilmemiz gerekiyor… ondan sonra ben kedin tespitimi yapayım, sizde kendi tespitiniz yaparsınız. Hem nasılsa bu konuda yeterince araştırma yaptığınızı da söylüyorsunuz di mi? Neyse, gelelim temel tespitlere: - Hz. İbrahim, Nemrut ateşinden kurtulunca Kenan ülkesine, Mısır’a ve Arabistan’a gitti. Geçtiği topraklar, karısı Sare kısır olduğu halde, İbrahim’in gelecek nesline vaad edildi. - Hacer, Sare’nin kölesi idi. Sare’nin rızası ile Hz. İbrahim’le evlenip Hz. İsmail’i doğurdu. Hz. İsmail 13 yaşında iken, Hz. İbrahim’e ilk sünnet vahyi geldi. Ve mahiyetindeki tüm erkeklerle beraber kendisi ve oğlu Hz. İsmail’de sünnet oldu. Sünnet akdi ile Hz. İbrahim, Yaratıcısına bağlılık bildirdi. Yaratıcı Hz. İsmail zürriyetinin kıyamete kadar koruyucusu olduğunu bildirdi. - Daha sonra Hz. İbrahim 99, Sare 90 yaşında iken, Sare; Hz. İshak’ı doğurdu. Hz. İsmail ve annesi Hacer, Arabistan’a gitti. Sare ve Hz. İshak ise Mısır’da kaldı ve İshak’ın iki çocuğu oldu. - Hz. İshak peygamberle eşi Rebeka’nın ilk çocuğu; Hz. Esav, ikincisi; Hz. Yakub’tu. Yahudiler’e göre: Hz. Esav avcı idi ve Hz. İshak onu severdi. Hz. Esav, yorgun olduğu bir gün “ilk oğulluk” hakkını, yemek karşılığında kardeşi Hz. Yakub’a sattı. - Ve Tevrat’ta geçen, Miras Hakkı ile ilgili bir ayet: (Tesniye XXI, 15-17) [ Adamın sevilen ve hor görülen iki karısı varsa, hor görülen karısından olan oğlu önce doğmuşsa, miras hakkı o oğulundur. Şimdi, gelelim konumuza, açıklayayım… Hz. İbrahim, ateşten kurtulunca, Allah tarafında, Güneye inmekle emrolunuyor ve Urfa’dan Güneyden aşağıya inerek Kenan ülkesine, Arabistan’a ve Mısır’a gidiyor… Bildiğimiz gibi, Hz. İbrahim’in çocuğu olmuyor ve Hz. İbrahim Allah’a yakarıyor. İlk doğacak oğlunu kurban edeceğine and içiyor. Ancak ilk karısı Sare’den hiç çocuğu olmayınca, karısı Sare’nin de rızası ile cariyesi olan Hacer’den bir evlat sahibi oluyor. Bu İLK DOĞAN ERKEK ÇOCUK’un adı “İsmail” dir. Daha sonra ise Hz. İbrahim’in ilk eşi olan Sare, Hz. İshak’ı doğuruyor… Ve Hz. İsmail 13 yaşında, Tanrı’ya kurban edilecekken, orada bir Sünnet Akdediliyor Tanrı ile… Tanrı, Hz. İbrahim’in ayağının bastığı yerlerin, Hz. İbrahim’in nesline verileceğini (miras olarak) vaad ediyor… Sonra ise; Sare, Hacer’i ve İsmail’i istemeyip, onların Arabistan’a gönderilmelerine vesile oluyor. Hz. İbrahim ise, Hz. İsmail ve Hacer’i götürdükten sonra dönerek, Sare ve İKİNCİ OĞLU Hz. İshak ile beraber Mısır’da kalıyor… Yani “Göçebe Yasa” gereği Hz. İshak, baba çadırını almış ve büyük oğul olan İsmail, babası ile beraber Kabe’yi imar edip, Hicaz ve bu bölgeyi miras olarak almıştır. Şimdi, görülüyor ki, Hz. İbrahim’in soyuna verilecek olan “Arz-ı Mev’ud” aslında, Hz. İbrahim’in ilk oğlunun soyuna vaad edilmiştir… Eğer, Tevrat’ın kendisinde, yukarıda geçen Ayet’i okursanız, bunun ne kadar net olduğunu görürsünüz… Ancak, Yahudiler’in, “Arz’ı Mev’ud”u kendi üzerlerine almalarının nedeni, Mısır’da gördükleri zulüm ve aşağılanmalardır. Psikolojik olarak, etraf Milletlerden baskı ve zulüm gören bir milletin “Üstün Irk” prensibini benimsemeleri ve Bir Toprak Parçasını Elde Etme Hülyasına kurmaları, günümüzde bile kendisini gösteren bir olgudur. Kaldı ki, Hitler ve dönemindeki Alman Milleti, kendilerini; 1inci Dünya Savaşı yenilgisi, sonraki antlaşmaların ağırlığı ve baskısının getirdiği psikoloji ile Üstün Irk olarak görmüşler ve Avrupa’yı, “Yaşam Alanı” olarak adetmişlerdir. Yani Yahudilerde yaşadıklarına istinaden, Tevrat’taki “Sünnet Akdi”nde geçen “Hz. İsmail”in adı yerine, “Hz. İshak”ın adını, bu sebeple yazmışlar ve “Vaad Edilmiş” toprakları kendilerine mal etmişlerdir. Yukarı’da, Hz. Yakub ile kardeşi Hz. Esav arasında geçen “İlk oğulluk hakkının el değiştirmesi” hurafesini de, bu sebeple, örnek teşkil etmesi için uydurmuşlardır. Oysa ki; “İlk Oğulluk Hakkı” değiştirilemez ve Andlaşma, zaten Hz. İsmail üzerine önceden yapılmıştır. Öyle ki Andlaşma gereğince de zaten Hz. İshak Baba evinde kalmış, Hz. İbrahim ise, ecdadına miras kalacak olan topraklara gitmiştir. Ayrıca “İlk oğulluk Hakkı”nın “El Değiştirmesi” olayı da Hz. İshak ve Hz. İbrahim peygamberlerin, miraslarını bölüşmelerinden sonra olmuştur. Bu olayın; Hz. Esav ve kendinden küçüğü olan Hz. Yakub’un doğmalarından çok sonra olduğu ve ikisi arasında bahsedildiği gibi bir Miras Değiştirme Olayı olsa bile, bunun, kendilerinden çok önce zaten paylaşılmış olan bir miras için geçerli olamayacağını da unutmamak gerekir… Yani, bahsettiğiniz “Yahudilerin Arz-ı Mev’ud” yani “Sünnet Akdi” zaten bir uydurmaca ve çelişkilerle dolu bir inançtır. Arkadaşım, geri kalan yorumu isterseniz siz yapın… Ancak şu var ki, bilmediğimi iddia ettiğiniz “Hz. İbrahim’le Tanrı’nın Sözleşmesi” meselesi “İnanç Meselesi”nden ziyade, bir “Miras Hakkı” akdidir… Yani, inanç bakımından, yine Hz. İbrahim’in getirdiği İnanç Sistemi “Yahudilik” olarak adlandırılamaz ve adlandırılması büyük bir çelişkidir… hem inanç özellikleri bakımından böyledir, hem de isim bakımında böyledir… Kaldı ki “Yahudilik”in en temel özelliklerinin “On Emir”le ortaya konduğu bilinir… Ve birde şu var arkadaşım, Tevrat sadece Hz. Musa zamanında da yazılmamıştır… Ondan öncesini bırakın, ondan sonra bir çok kere farklı farklı bölümleri yazılmıştır… Kaldı ki, Tevrat’ın zaten kendisini okumuşsanız eğer, zaman zaman yazıldığı hep belli olur… Geçelim… Bu anlaşılan, çok uzun bir yazı oldu… Okuyacağınızı sanmıyorum ama, belki okumaya tenezzül edenler olabilir… Saygılarımla
  11. Tanrı hakkında, SİZİN hiç bir bilginiz yok arkadaşım... o yüzden tarafsız kalmanızı anlıyorum... ama bunu herkes için genelleyemezsiniz... Çünkü, henüz inanma konusunda temkinli olan kimseler, tabii ki sorabilirler "acaba yok mu?" diye... ama inancından emin hiç bir kimse bu soruyu sormaz... yani herkes Şüpheci değildir... Kaldi ki, İslam'ın "Mümin" kavramı iman etmiş anlamına gelir ve gerçekten iman etmiş kimse, sizin gibi şüphe duymaz... zira zaten, kendisini, var olduğundan emin olduğu Tanrı'ya Teslim etmiş ve İslam olmuştur... eğer varlığında şüphe duysaydı, O'na teslim olamazdı... Zira Ölmeden Ölmekte, inancından emin olmayı gerektirir... Saygılarımla...
  12. Ya kardeşim, çok zekice bi soru değil bu kusura bakma... soruyu biraz aç istersen? "rızık allahtansa içkiyide o mu içirdi yani" soru olan budur? ama neye isitinaden sorduğunuz belli değil... "içkiyi de o mu içirdi?" nasıl yani?
  13. Rızk Nedir? Bi Müşrik, Hz. Muhammed'e geliyor... Hz. Muhammed'e diyor ki: "Eğer, gerçekten Peygambersen söyle bakalım, elimdeki hurma benim rızkım mı değil mi? niyeti, Hz. Muhammed "Rızkındır" derse atacak, "Değildir" derse yiyecek... Çok zeki ya kendisi, o yüzden böyle bi yol bulmuş... Hz. Muhammed şöyle cevap veriyor: "Eğer yersen, o senin Rızkındır, yemezsen, değildir..." Rızkın ne olduğu konusunda çok açık bir kıssadır bu. Zira, Rızk kişiseldir... Ulaşabildiklerimiz Rızkımızdır, ulaşamadıklarımız ise rızkımız değildir. O yüzden, eğer o içki'yi içeceksen oda, haramda olsa Rozktır... içmezsen Rızkın değildir... Evinin bir köşesinde durmasın, içkiyi rızk yapmaz...
  14. Celallenmedim arkadaşım, sadece yazdıklarının konuyla alaksı olmadığını söyledim... Tarihçiyim arkadaşım, araştırmacıyım eğer merak ettiğin buysa... eğitimi aldığım için olsa gerek, Tarihsi bir araştırma nasıl yapılır pek ala biliyorum yani... Bir yazı bilimsel mi, değil mi çözebilirim yani merak etme... 2. Mehmet hakkında sunduğunuz şeyler, O'nun Müslüman olmadığını göstermez sevgili arkadaşım... Aksine, Osmanlı devletinin Şeriat Devleti olmadığının kanıtlarıdır bunlar... Osmanlı değil burada konumuz, ancak daha ayrıntılı bilgi istiyorsanız, bi zahmet araştırıverin... bir iki linkten örnek vermeyin arkadaşım... 2. Mehmet'i savunmam, Osmanlıyı savunmak değildir... Mesela, İnönü'yü sevmiyorsak, Türkiye Cumhuriyetini sevmiyoruz mu demek? Sonuçta, Osmanlı Devleti iyisi ile, kötüsü ile bu milletin geçmişdir... Onlar hakkında yapabileceğimiz en dürüst şey, aşşağılamadan, gerçekleri yazabilmektir... Ben Fatih'in Bilimsel yönünü ve Müslüman tarafını ele aldım, siz çok alakasız ve abes bir şekilde örnek vermişsiniz. Tartışmanın adabına uymamış... E buyrun efendim... siz mi otoritesiniz bu Ayet yorumlama işinde acaba, bunu merak ediyorum... Kardeşim, ne desek boş anlatabiliyor muyum? çünkü Anlama çabasında değilsiniz bir dini... İslam için demiyorum bir tek... Ben İncil'i de okudum, Tevrat'ı da... Kur'an-ı Türkçesi ile okurum arapçasını da okumayı bilirim... Kur'an-ı çok iyi bilen sen misin yani arkadaşım... Öyle söyleyebiliyorsan, yazdıkların karşısında insaf diyorum sadece... E ser bakalım İslam'ın gerçek yüzünü... Çünkü ne desek, ne yapsak "Cilalama, Makyajlama, Kurtarma Çabası" olarak göreceksiniz hep... Bu öngörüden kurtulamayacaksınız. Ancak bir Dinin ve Felsefenin mantığını anlamak istiyorsanız yola böyle çıkılmaz... Sizin İslamın mantığını anlayamadığını gün gibi ortadadır ve bu yüzden anlamanızı da beklemiyorum zaten... Siz yazın tüm iddialarınızı, çünkü ne desek sizi tatmin etmicek, biliyorum... Siz en baştan İslam'ı savunan birisini "Yobaz" olarak görüyorsunuz. İslamı herşeyiyle dışlamışsınız. Size göre tek gerçek var "İslam Yalandır, Kmisenin savunmaya hakkı yoktur". hemde bunları en temelsiz iddiaları öne süren kimseler olarak kabulleniyosunuz, asıl bam teli budur... Hangi Dinin kitabı olursa olsun, o kitapları okumanın, anlamanın yolu ve yordamı vardır. İslam için yukarıda saydıklarınız geçerlidir kardeşim... Merak etmeyin, Kur'an-ı öyle almanız sizi Müslüman yapmaz, eğer korktuğunuz Müslüman olmaksa... İncil ve Tevrat'ı okuyup anlamanın, yani herhangi bir Din öğretisini anlamanın yolları benzerdir zaten... Bakın, ben İncil ve Tevrat-ı da okudum, anlama çabasında oldum ve Hıristiyan ya da Musevi değilim? Ateist olmadığım gibi... Bir Dini ele alırken yapmanız gereken tek şet, kendi inancınızı bir kenarda bırakmaktır... Yoksa hiç bir zaman anlayamayacağınız çok çok açıktır... Bu yüzden iddialarınıza herhangi bir cevap vermiyorum arkadaşım... Dikkat ederseniz size cevap hakkı doğurmamaya çalışıyorum. Sizde umarım saygı gösterip muhatap olmazsınız... Çünkü Tartıştığımız şeylerin denk olmadığını düşünüyorum... Aşağıladığımı sanmayın... En baştan siz benim ve benim gibilerin hatalı olduğunu ve haksız olduğunu düşünüyorsunuz... O yüzden cevap vermeniz, zaten kendi içinizde bir çelişkidir... Oysa ben sizin kendinizce haklı olduğunuzu ancak yönteminizin yanlış olduğunu düşünüyorum... Anlatabildim mi... Eğer bir kimsenin İslamı savunmamasını, aklınızca Cilalamasını istemiyorsanız, yorum yapmayın. Çünkü her insan içgüdüsel olarak kendi inancını korur... tıpkı sizin, kendi inancınızı cilalamak uğruna, Kur'an-ı hiç ele alınmaması gerektiği şekilde ele aldığınız gibi... Bunu bana siz öğretemezsiniz efendim... Müslüman kisvesinide siz öğretemezsiniz, Türklüğümü de... Türklüğüme inandığım her şeyden daha çok inanırım ben... Irkçı değilim ama şecerem apaçıktır beyefendi... Kimseye Türklüğüme laf etme hakkını vermem... İslamcı, Dinci yada Şeriatçı değilim... Ben sadece kendi inandığım değerleri savunuyorum... Kimsenin Müslümanlığı beni ilgilendirmez, Ateistliği yada Hıristiyanlığı... Ben Dünya için Türk, Ahiret için Müslümanım beyfendi... Ölene kadarda Türklük içi çalışmaktan gurur duyacağımdan emin olabilirsiniz... Celallenme konusunda tek haklı olabileceğiniz konu budur, çünkü gerçekten yaptığınız saçma değerlendirme beni çok sinirlendirdi... siz benim Türklüğüme söz söyleyecek kadar değilsiniz, kusura bakmayın... Türklüğün ne olduğunu, Bir Felsefeyi ve İnancı Anlama Çabasının ne demek olduğunu bilmeyen birisinden öğrenemem sanırım... Kimseyi tanımadan, etmeden böyle şeylerle itham edemezsiniz... Tarih ortadadır... Siz peki o insanlarla beraber mi yaşadınız? o insanların eserleri ortadadır beyfendi... Gidin biraz okuyun, öğrenin... hayatlarını ve öğretilerini okuyun... Kimlerden, nerelerden ders almışlar onları okuyun... onlarca kaynak var bu konuda... Kimse, hiç bir aklı yerinde insan, o insanların Müslüman olmadığını iddia edemez kardeşim... Lütfen içinden çıkamadığınız konular olduğu zaman, insanların inançlarını söz konusu yapmayın ve çamur atmayın... bu yapılabilecek en ********* davranıştır... İnsanların kalplerindekini Elbette ki sadece Allah bilir, ancak bu size İnsanların inançlarından şüphe duyma hakkı vermez ve mesaininz de bu olmamalı... niye o insanların inançları ile uğraşıyorsunuz anlamıyorum... aslında anlıyorum... çünkü yapabilecek başka bir şeyiniz kalmıyor bazen... yazık... görüyorum ki, sıkışınca ya Türklüğü konu edip insanların duygularını incitiyorsunuz veya hut inançlrına dil uzatıyorsunuz... Biz Müslüman kisvesinde isek, sizin Kisveniz ve Seviyeniz bellidir beyefendi... yapılacak en küçük hareketler bunlar... Rica ederim yapmayın... küçülmeyin... Ayrıca unutmayın ki, Yüzünde tokatın patlaması gereken sizsiniz... öyle ki, bu millet 1000 yıldır Müslümanlıkla içiçe... İnanmasanızda saygı duymak zorundasınız... Çünkü Osmanlılarda atanız, Selçuklularda... ve Anadoluda bu milleti 1000 yıldır bir arada tutan, sadece Türklük değildir... Eğer bu milletin Dinine laf ederseniz haysiyetine de onuruna da dil uzatmış olursunuz... İslamiyet bizim 1000 yıllık gerçeğimizdir ve yadsıyamazsınız... Eğer, yeterince Türk olabilseydiniz, bunu kavrardınz beyefendi... Belli efendim, kimlerin kopyala yapıştır yaptığı belli... Sizin "kendi fikirlerimle çarpışan ender kişilerdenim" dediğinizden kastınız yazılarınızsa eğer hiç bir şey demiyorum... Tek bir kitaba bakarak Osmanlı'nın cilalandığını iddia edemezsiniz beyefendi... Osmanlı sütten çıkmış akkaşık değildir, eyvallah; ama, bilimsel olmayan bir kitabı da buna kaynak olarak hiç gösteremezsiniz ve o kitap size gerçekleri vermez... Eğer cilalandığına inanyorsanız gerçekten, gidip daha derin araştırmalar yapın... Bence pek te ender değilsiniz beyfendi o kadar övünmeyin isterseniz... pek te değer arzetmiyorsunuz... özellikle dil uzattığınız İnanç ve Türklük Hisleri, sizin ne kadar özgün ve ender olduğunuzu ortaya koyuyor... kusura bakmayın... Saygılarımla
  15. Bakın, verdiğiniz Surenin, bir kaç ayetiyle birlikle açıklamasını yapayım... Ama, siz yine, bunu bir kurtarma çabası olarak göreceksinizidr, lakin ben olaya birde sizin bakamadığınız, yani Tasavvufi açıdan, İslamın özü açısında bakayı o zaman... 48. Andolsun, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri hâlde, Allah’ın dini galip geldi. 49. Onlardan “Bana izin ver, beni fitneye (isyana) sevk etme” diyen de vardır. Bilesiniz ki onlar (böyle diyerek) fitnenin ta içine düştüler. Şüphesiz ki cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır. 50. Sana bir iyilik gelirse, bu onları üzer. Eğer başına bir musîbet gelirse, “Biz tedbirimizi önceden almıştık” derler ve sevinerek dönüp giderler. 51. De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.” 52. De ki: “Bizim için siz, (şehitlik veya zafer olmak üzere) ancak iki güzellikten birini bekleyebilirsiniz. Biz de, Allah’ın kendi katından veya bizim ellerimizle size ulaştıracağı bir azabı bekliyoruz. Haydi bekleyedurun. Şüphesiz biz de sizinle birlikte beklemekteyiz.” 53. Yine de ki: “İster gönüllü, ister gönülsüz olarak harcayın, sizden asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz fasık bir topluluksunuz.” Bakın, aslında bakış açınız belli ama, ben yinede açıklamaya çalışayım... Bakın bu sure, Tövbe Suresi'dir ve Besmele ile başlamaz. Nedeni ise, Müşriklere karşı, katı bir ültimatom içerir ve besmele ile başması uygun görülmemiştir... Yani, bu Sure, temel olarak bir savaş ortamını ele almaktadır... Bir savaşta, insanların psikolojisi göz önünde bulundurularak tesbitler yapılmıştır... Burada, 51inci Ayet, İnsanların muharebede yaptıklarının sonucunun takdiri Allah'ındır... Bakınız, burada dikkat edilmesi gereken husus, bu konunun, "Kader"e değilde "Tevekkül"e girmesidir. Sizlerin yanıldığı nokta budur işte... Bu Ayet, Kaderle alakalı değildir. Eğer bütünlüğe bakarsanız, daha sonra gelen ayetlerde ve konunun geçtiği savaş dönemi de ele alınırsa, her iki tarafta, yaptıklarının sorumluluğunu taşımaktadır ve sonuçta da bu sonucun Takdirini Allah yapacaktır, eğer açık açık, diğer ayetlerde, Müslümanların ve Müşriklerin, yaptıklarının sonuçlarını taşıyacakları söylenmemiş olsa ve böyle bir bahis hiç geçmese idi, dediklerinize inanmak mümkün olurdu. Ancak bakınız ki, o ayetin hemen akabindeki ayetlerde kimseler, kendi yaptıklarında sorumlu tutularak, 51inci ayetin neye işaret ettiği dile getirilmiştir ayrıca. Çünkü, bu anlatım, Tevekkül'ün yapısına uygundur ve Tevekkül Kader ile farklı bir anlamdadır... Yani, Müslümanlar ya Şehit olacak cennete gidecektir, yada yada müşrikler ölüp cehenneme gidecektir... Burada "Yazılmış" yada "Takdir Edilmiş"ten kasıt, Tevekküldür, Kader değildir... İslam'da Tevekkül inancında, insan bir işi için harekete koyulur, elinden geleni yapar, sonucun takdiri Allah'a bırakılır... mesela, Bir sınava elinizden geldiğince çalıştınız, didindiniz, sınava girdiniz ve sınavı oldunuz, her şey sizin elinizde idi, çalışmak ve sınavda bildiklerinizi yazmak sizin elinizde idi. temel anlamıyla, bu yaptıklarınızın bütünlüğü içinde sonucun iyi yada kötü olmasına katlanmak sizin için tevekkülü teşkil eder... Öyle ki, sınavda çıkacak sorular, sınavdaki durumunuz, yada hocanızın kağıdı yorumlaması hakkında bir bilgi sahibi değilsinizdir ve bu bilinmezlikleri Allah'a teslim ederek, sonucun hayırlı olmasını diler ve tevekkül edersiniz.. bu manada, sonuçtan birinci derecede siz sorumlusunuzdur... Ayette geçen savaş ortamında da, Müslümanlara, savaşın nihayetinde iki sonuç tesbit edilmiştir ya Şehit olacaktır, ya da Gazi kalacaktır... işte bu kurumların yaratılmasıdır Kader olan... Yani, bu iki sonucu değiştiremezsiniz. çünkü bir savaş sonucunda ölenler ve kalanlar mutlaka olacaktır, kader bu gerçektir... Zaten ölüm ve kalım gerçekleri, doğanın kanunları olarak bir "Kader" özelliği teşkil ederler, bunu hep söylüyoruz... Allah'ta muharebede Müslüman'a "Şehitlik" ve "Gazilik" manevi rütbeleri vererek bu Kader'i kutsallaştırmıştır... Ancak 51inci ayette geçen "yazgı" ise, savaştaki durumlardan, savaşın seyrinden bi-haber olan Müslüman'ın, gerekli hazırlıkları yaparak, bu şartları Allah'ın Takdirine bırakması ve bu Tevekkül mucibince de, Allah'ın nasip ettiği sonuca razı gelmelerini içerir, ki bu sonuçtan kastımız Şehitlik (Ölüm) ve Gazilik (Kalım)tir... yoksa yine bu ayet "Yenildiğin zaman, nedenlerini araştırma, yenilgiyi kabullen, yok efendim teknolojini kabullenme, otur oturduğun yerde" manasını taşımaz sevgili arkadaşım... Bildiğiniz gibi "Ölmek" o kadar basit değildir... ve Allah, yapılan hazırlıklar sonucunda ölüneceksede, kalınacaksada, bu sonuca katlanılmasını tavsiye ediyor... Yoksa diğer, sizin algıladığınız mana çıkmaz sevgili arkadaşlarım... Savaşın seyrini, ve diğer nüveleri insanlar kestiremez ve ancak bunlardan emin olmak için Allah'a tevekkül eder ve savaşın seyri bu minvalde olur... Kısaca, ele aldığınız ayet, Kader'i değil, Kadere mahsuben Tevekkül'ü içermektedir... ve tek bir ayete bakarak, hemde alakası olmayan bir ayete bakarak, "Kader Budur İşte" yorumu yapmanız, gerçekten çok komik olmuş... bilmiyorum tam olarak ifade edebildim mi ama işin özünü kavramanız açısından sanırım yeterli olur... Saygılarımla... Bakın pek çok defa anlattık... yaptığınız değerlendirmedeki açıkları tesbit edelim... Arkadaşım, Yazgı (Kader)dan kasıt, burada, adamın nerede, ne zaman, kim tarafından, ne şekilde öldürüleceği değildir... Eğer öyle bir Kader anlayışı olsa, haklısınız, hemde sonuna kadar... Ancak, dediğimz gibi Kader, İnsanların değiştirmeye gücünün yetemeyeceği Yasalardır öncelikle. Ölüm gerçeği de bu yasalardandır... Yani, insan gelecekte, mutlaka ölecektir... Diyor ya "Her Canlı Mutlaka Ölümü Tadacaktır" işte Kader budur? ha bir gün Ölümsüz birisini çıkarırsınız karşımıza, o zaman deriz ki "..... hakkaten haklıymışsınız"... neyse, gelelim değerlendirmenizdeki açığa... Bakınız Kader yukarıda söylediğiniz değildir, Kader, insanın bıçaklandığı zaman, yeteri miktarda kan kaybettiğinde Öleceği Gerçeğidir... Yani o Maktülün Kaderindeki mana, gerekli şartlar olduğu vakir öleceği gerçeğidir... Anlatabildim mi? kafanıza kurşun sıktığınızda, büyük ihtimalle öleceksinizdir, Kader budur... ancak kurşun ölümcül noktalara, ölüme sebebiyet verici noktalara denk gelmemişse, ölmezsiniz; Kader budur... suçu o cinayeti işlemiş olmasıdır kardeşim... sonuçta, biz Allah'ın varlığına inananlar olarak, en başta bizim karşı çıkmamız lazım, dediğiniz gibi bir Kader anlayışı olsaydı eğer... ancak Kader, o kimsenin adam öldürmesi değildir... Buradaki kader, Tevekkül kabilinden ortaya çıkmaktadır. Bir insanı öldürmeye niyetlendiniz veya planını kurdunuz. şartlar uygun olduğu zaman öldüreceksiniz... Allah burada size karışmıyor ki? karışsa özgür düşünceye etki etmiş olacak çünkü? dikkat edin her şeyi kendiniz planlıyorsunuz... Allah önünüze engel çıkarmak için her hangi bir vesile koymuyor... gidiyorsunuz, adamı öldürüyorsunuz ve sonunda pişman oluyor yada olmuyorsunuz... Allah yapmak istediğinizi görüyor, biliyor, ancak etki etmiyor... Planınız başarıya ulaşıyor... Allah insanları, bir kukla gibi, yada bilgisayar oyununda bir kahraman gibi, sizi elinden tutup, yönlendirip adam öldürtmez arkadaşım... Adamı öldürende, yalan söyleyende, doğru işi yapan da sizsinizdir... hatta size şunu söyleyim, kötü işeri yapan, şeytan'da değildir... yine kişinin kendisidir... Ku'an-ın hiç bir yerinde, Allah'ın yaptırdığına dair bir ifade bulamazsınız. Tabi ayetleri yine kafanıza göre kırpıp biçer ve alaksız konuları Kaderle ilişkilendirirseniz, ancak ve ancak kendinizi tatmin edecek, değersiz tesbitlerde bulunabilirsiniz, o ayrı... Bak sanıım tek doğru tesbitiniz bu... Bu Kader konusunun, hakkaten irade ile alakası yok... Çünkü sizinde yanlış anladığınız gibi bir Kader anlayışı yok zaten... Eğer, önceden yazılmış, senaryo haline basılmış bir Kader anlayışı olsa idi, söyledikjlerinizde sonuna kadar haklı idiniz. Ancak şunu itiraf etmeliyim ki, yazdıklarımın size, zerre kadr bir yararı olacağını hiiiç sanmıyorum. öyle ki, siz en baştan İslam'ı (inanmasanız dahi) anlamak çabasında değilsiniz. Oysa ki, bir dini tanımayı istiyorsanız, en baştan, anlama çabasında olmanız gerekmektedir... Peki böyle bir çabada olmadığınızı, öngörüsel olduğunuzu, önkabullerinize yenildiğinizi, bir dini anlama konusunda iyi niyetli olmadığınızı nereden mi çıkarıyorum? ben böyle bir anlam çıkarmıyorum, bunu kendiniz söylüyorsunuz.... bakalım; Ne yazık ki, öyle olduğunu düşündüğünüz şey, hiç te öyle değildir arkadaşım... bunlar sadece kendi kendinizi tatmin etmeye çalıştığınız ön kabulleriniz... Bence, hangi din, inanç ve felsefe olursa olsun; öncelikle "Anlama Çabası"nda olun... eğer en baştan "Çürütme" çabasında olursanız; çürüyen kendiniz olursunuz... Saygılarımla...
  16. Çoook güzel bi tesbit arkadaşım...
  17. Kardeşim şuradan oku, buradan bak demekle olmaz bu işler... Konuşuyosun, şurdan al bak falan diyosun ama, Benim Mesleğim bu kardeşim, mesleğim bu... anlatabiliyor muyum?... Osmanlı'nın ne kadar Türk olduğu değildir tartıştığımızın konusu... ya da Osmanlı Türkleri aşşağılamış mı, benimsemiş mi değil... Bunun için ayrı bi konu açın, ben orada yazayım size Osmanlının gerçekte ne olduğunu, merak etmeyin, öyle Osmanlı aşığı da değilim körü körüne, kaldı ki menşeim, Osmanlının uçlara sürdüğü ve terkettiği kimselerdendir, yörüktürler, o kadar biliyorsanız, anlamışsınızdır ne demek istediğimi sanırım, neyse, konumuz bu değil... Ben size açık açık söyleyeyim, verdiğiniz ayetlerin açıklamasını sayfalarca yapayım isterseniz, ama gereksizdir... çünkü burada bunları açıkladık... her ne kadar okuma gereği görmesenizde, ben size tavsiye ediyorum, okuyun... Meseleyi nasıl Türklük konusuna getirdiniz bunu da hiç anlamış değilim, ama sanırım, verecek cevabınız olmadığı için kaçak dövüşüyorsunuz... Konuyu saptırıyorsunuz yani... Diyorum ya, sizin şu yazdıklarınızın konuyla alakası yoktur, bu birincisi... ikincisi, ismini verdiğim kişilerin Müslüman olmadığını iddia edebilecek tek bir araştırmacı dahi yoktur yer yüzünde... çünkü, böyle bir iddia ancak, beceriksiz ve bilgisiz araştırmacılar!!!'ın iddiası olabilir... Öyle ki, en kansız araştırmacı bile, bunu iddia edebilecek kadar bilgisiz olamaz diye düşünüyorum... O kimselerin Müslümanlıkları su götürmez bir gerçektir... İster avrupa kaynaklı bilgilere bakın, ister Türk kaynaklı bilgilere bakın... Kaldı ki siz öyle bir saplanmışsınız ki dünya görüşünüze, öyle doğmatik hale getirmişsiniz ki Ateizm'i "Nerden Biliyorsunuz, Belki Değillerdi" bile diyebiyorsunuz o kişiler hakkında... e yuh yani... hiç bişey diyemiyorum... Arkadaşım, sizin, diğer konularda, gerek Tasavvuf, gerek Kur'an gibi konularda yazdıklarınızın hemen hepsini okudum ve tahlil ettim... Sonuç; bu konular sizin mesainiz değildir... kulaktan dolma, bir iki kitap okumakla olmuyo bu işler ne yazık ki... ve yazdıklarınızı cevap verilecek değerde bulmuyorum, kusura bakmayın... değersiz bir iki karından konuşma o kadar... kaldı ki, sanırım yazdığınız yazıyı da bi yerden koyala/yapıştır yapmışsınız, ki buda öyleyse eğer, sizin ayıbınızdır, beni bağlamaz... Edinilmiş her türlü bilgiye değer veren bir insan olarak, sizin düşünceleriniz hakında böyle düşünmem şaşırtmasın sizi, çünkü edindiğiniz bilgilerin, her hangi bir çaba sonucu elde edilmediği ayan beyan ortadadır... sadece başkalarının çok kötü bir tekrarını ve alakasız cevaplandırmalarınızı yapmışsınız... Size başarılar dilerim... rica ederim, size cevap vermemi gerektirecek bir şey yazmayın arkadaşım... umarım buna saygı duyarsınız...
  18. Arkadaşım, tesbitlerine son derece güldüm... Allah'ta seni güldürsün.. öncelikle; Arkadaşım, İslam'da kadercilik diye bi anlayış yoktur... Eğer diğer konulardaki "Kader" hakkındaki yazıları okusaydın, belki anlardın, Kader anlayışının gerçekte ne olduğunu... Araştırmaya engel olan "Kader" anlayışının kendisi değildir ve Kader sizin anladığınız manada değildir. Araştırmaya engel olan, İslamı anlayamayanların sandığı Kader anlayışıdır... bu konuda yazacağım bir açıklama, sayfalar süer, isterseniz siz daha pratiğini yapın ve bu konuda açılmış bir konu var, oradan okuyun "Kader" neymiş... çok Ukala!! (yine Admin hakaret sanacak ama Ukala -Akıllıca- demektir arapçada) konuşupta, Kader'in aslında ne olduğunu bilmemek ayıptır sayın arkadaşım... nerden mi biliyorum, kardeşim adamlar bastıra bastıra Müslümanlar olduklarını söylüyorlar. Ya onu bırak, eğer bu adamlar hakkında zerre kadar bir bilgin olsaydı, bu soruyu sormaktan utanırdın be arkadaşım. Bakın Fatih Sultan Mehmet 7 dil bilirdi ve zamanının en önemli Balistik uzmanıydı. Döktürdüğü tüm topların balistiğini, hesaplamalarını, dökümlerini kendisi yapmış ve bizzat yaptırmıştır... Ancak bu adam aynı zamanda Kur'an-ı çok iyi bilirdi ve yine komutan-alim olan Akşemseddin'den ders almıştı. Sadece bu örnek bile yeter, diğer alimlerinhayatlarını, nerelerde ve kimlerden ders aldıklarını tenezzül et de bi oku istersen... en azından haksızlık etmemiş olursun o şahıslara... Çok zekice bi soru mu bu sizce? peki, Orta çağda, niçib Arabistan yarımadası ve Müslüman Türkler dünyanın Bilim yuvası idi? bakın önemli fars (iranlı) bir gazeteci şöyle bir tesbitte bulunuyor "Avrupa bizi çağdışı diye görüyor müslümanlıktan ötürü ancak, onlar insanları arenalarda birbirlerine öldürtürken, biz burada Satranç oynuyorduk." yani gerileme İslam'la alakalı değildir be canım kardeşim... Gerilmem, o toplumların idraklerinin yetmemesi ve İslam'ı, aynen senin gibi yanlış anlamalrından kaynaklanmaktadır. sorduğun bu çok hafif soruları için, bu kadar cevap falzla bile... Alsınlar efendim, alsınlaro teknolojiyi? Kur'an "teknoloji alma"mı diyo? hangi ayette diyor bunu açıklar mısın? yada Bilimle ilgilenmeyin mi diyo? hangi Ayette? o dediğin arap ülkelerinde, halk açlık sınırındayken, BAE Emiri, herşeyi tamamen gümüşten AUDİ araba yaptırıyor kendisine, bunu da mı Kur'an-a ve İslam'a yükleyeceksiniz... Tabi Allah öyle emretti di mi? "halkın fakirken, sen gidip gümüşten araba yaptır"mı demiş Kur'an? hocam, çok ayyuka sorduğun sorular yaaa... Kesindi mi? neye göre, kime göre? Peki, İslam olunca Türklerin İlimde ilerlemesi, hatta çok çok azını saydığım Müslüman-Türk İlim adamlarını ortaya çıkarması hiç bi yaptığınız haksızlık bakımından vicdanınızı sızlatmıyor? Diyorum hep, İnanç bir vicdan meselesidir ve sizin inanmamanız en tabii şeydir... İslam'da kadının yerine gelince!!! kardeşim, eğer Anadolu'nun Türk Köylerine gidersen, dinine herşeyinden çok bağlı Türk kadınının erkekleriyle ne kadar eşit olduğunu ve ne kadar yerinde olduğunu görürsün... Şimdi dersin ki sen bana, "gördün mü?", evet gördüm arkadaşım... Hatta sana köylerin isimlerini vereyim, git bu has Türk Köylerinde, İslamı olduğu gibi anlayan bu saf Türk Köylerinde, Yörüklerin yaşamlarını, Dini yaşamlarını bi incele bakayım... belki söylediklerinden, yaptığın haksızlıktan vicdanın sızlar biraz olsun. Ayetleri yorumlamana gelince... Son derece art niyetliymişsin hakkaten... yani bu kadar olur... hiç bir şey demiyorum... ve arkadaşım, bu kafayla, bana cevap vermeyin lütfen... yani sizin yazdığınız tarzda yazılan çok basit (kolay manasında değil) ve hafif şeylerle muhatap olmak istemiyorum. o yüzden bu yazıma cevap vermezseniz sevinirim... dikkat ederseniz, size sorduğum sorular, sizin kendi vicdanınızla ilgili sorulardır ve kimse sizin vicdan muhasebenizi buraya taşımanızı istemiyor, en azından ben cevap vermenizi istemiyorum, çünkü yazım, size cevap mahiyetindedir ve size hitaben bir şey daha yazmıcam... çünkü sizden daha mantıklı tesbitlerde bulunan arkadaşlarımız var, size cevap vermek, onlara haksızlık olru... Rica ediyorum cevap vermeyin, cevaplamıycam, cevaplamamamıda "Aha, bana cevap veremdi" şeklinde algılamayın, zira soru(n)larınızın ne kadar, cevap gerektiren sorular olduğu ayan beyan ortadadır saygıdeğer arkadaşım... Zira bizde araştırma yapıyoruz ve neyin ne olduğunu görüyoruz. Eğer araştırma yapanlar, hakkaten, sizin yukarıda gördüğünüz gibi görüyorlarsa, onlarında vay haline... yazık yani o kadar araştırmaya, çünkü çıkış noktası yanlış bi kere... Saygılarımla...
  19. Bakınız Arkadaşım, İslam'da, Ayette açık açık Belirtildiği Üzere "İlahlar" yoktur... "Tanrı" kelimesi ise "İlah"ın karşılığı değildir... O dediğin "İslam Aydınları", art niyetli olarak kullanılmayan bu kelimeyi, art niyetli olarak "İlah" kelimesinin karşılığı olarak kullanmaktadırlar... Ancak "Dede Korkut" bile, Allah için Tanrı demiştir ve kullanımı da gayet yerindedir... "Tanrı" kelimesinin "İlah" manasına geldiğini iddia edenler "Arapçılık" fikrini benimsemiş art niyetli sözde bilim adamlarıdır... Bakın, öncelikle şunun kullanımını tesbit edelim... Allah, Kur'an-da Kendisine bir tek ad olarak "Allah" adını seçmiş mi? seçmiş... yani, bu O'na iat, tek özel adı değil mi? evet... Peki aynı Ayette, çok kesin olarak "İlah(lar)" ve "Allah" ad ayrımında bulunmuşmu? tabii ki bulunmuş... Şimdi Ayette, O'nun kendi adı, nasıl ki üstüne basa basa ve büyük bir keskinlikle "Allah" olarak zikrediliyorsa, diğer toplulukların tapındıkları Put ve Totemlerin adları da "İlah(lar)" olarak zikrediliyor... O yüzden, zaten "İlah" adının karşılığı olarak ta başka bir ad, yani "Tanrı" adını kullanmanız yanlış bir anlamlandırma olur... Eğer, "Ne var kardeşim, Kullanılabilir" derseniz, Bende derim ki "Allah adı Al-İlah'tan gelir ve İngilizcedeki The God'un karşılığıdır, öyleyse Allah'a İlah diyebiliriz." deme hakkını görürüm... Bakın, siz Allah'a Tanrı deneyebilirsiniz, ancak "Tanrı" adı, Türkler için "O"nu karşılamaktadır. "Allah" adının karşılığı değildir, ancak Allah'ın bir adıdır o da... Bakın, nasıl hitap ettiğiniz değil, nasıl inandığınız önemli... Kimse O'nu "Tanrı" diyerek putlaştırmıyor, ki Türklerin Gök-Tanrı'sı bir totem değildir zaten... Bir Put'ta değildir. Ayrıca Tevhid sana, Tanrı'nın değil, İlahların olmadığını söylüyor, var olansa bir tek Allah, bir tek O, bir tek Tanrı'dır... Bakın, nasıl algıladığınız konusunda şöyle bir kıssa anlatayım; Hz. Musa bir gün bir çoban çocuğa rastlar, çocuk Allah'a şöyle yakarır "Allah'ım sen ne iyiymişsin, keşke yanımda olsan. sana yemeğimden verirdim, yatağımda saklardım, herşeyden korurdum seni ve seni hep çok severdim. süt sağar, süt verirdim sana ve evimde tutardım seni" gibi uzun bi yakarışta bulunuyor, ve Hz. Musa bunu duyunca çocuğa çekişiyor; "sen Allah'ı yanlış tanıyorsun" diye... hemen sonra, Allah Hz. Musa'ya hatasını bildiriyor "Ey Musa, sen bana yönelmiş bir çocuğu, benden soğutmak mı istedinde böyle yaptın, oysak ki o samimiydi." Başka bi tane daha... Hz. Musa yine bir gün bir adama rastlıyor, adam kendince bi türlü hareketlerde bulunuyor. Hz. Musa ne yaptığını soruyor adama ve adam namaz kıldığını bildiriyor. Hz. Musa ne kadar gösterdiyse, adam bir türlü düzgün kılamıyor namazı. Tabir-i caizse, tepeden aşşağıya yuvarlana yuvarlana kılıyo derler... neyse, Hz. Musa ayrılıyor adamın yanından, geniş bi dere (yada deniz)den geçecek. derler ki, Hz. Musa suyun üstünden yürürken, o adam Hz. Musa'nın yanına gelmiş ve demiş ki "Ya Musa, sen peygambersen bana öğret şu namazın doğrusunu", Hz. Musa cevap vermiş "Ben Peygamber olduğum halde suyun üstündeyim, sen nasıl oluyorda suyun üstündesin, belli... git, nasıl biliyorsan öyle kıl namazını" Neyse, arkadaşım, yukarıdaki kıssalar rivayet ancak işin özünü gösterirler... Sonuçta kimse Allah'ı Putlaştırmak yada Totemleştirmek yani İlahlaştırmak için "Tanrı" demiyor ve "Çok Tanrılı" din diye bir şey yoktur, "Çok İlahlı" dinler vardır ve "Tek Tanrı"lı dinler vardır... çünkü Türklerin Gök-Tanrısı yani inandıkları Tanrı tektir ve eşi yoktur, bağışlayıcıdır, Cennet (uçmağ) ve Tamu(cehennem)io yaratmıştır... yani tüm sıfatları, Allah'ın (ne hikmetse) tüm sıfatlarına birebir uyan bu Tanrının yerine geçmiştir Allah... Bana sorarsanız, aslında yerine geçme diye bir olay da yoktur, çünkü, nasıl ki, Hz. Muhammed zamanında, gerçek Hıristiyanlar vardı da ve inançlarında müjdelenen peygamberin geldiğini anlayıp Dinlerini, İslamiyeti kabul ederek tamamlamışlarsa, Türklerin yaptıklarıda, İnançlarını tamamlamaktan başka bir şey değildir...
  20. Yazdıklarnda kimin, kendi kafasının doğrultusunda gittiği açıkça görülüyor arkadaşım... İnanmaya bilirsin, öyle bir açıklama yapmışsın ki, sanki sen inanmıyosun diye sana küfretmişler... Araştırma yapacak kadar zeki ten insan sen değilsin kardeşim... Müslüman olmanın, araştırma yapmaya engel olduğunu düşünüyorsan eğer; Hazerfen Ahmet Çelebi'yi, Mimar Sinan'ı, Farabi'yi, İbn-i Sina'yı, Fatih Sultan Mehmet'i, Piri Reis'i açıkla o zaman sen bana? Acaba sen onların ulaştığı ilmin çeyreğine ulaşabilmiş misin? Hayır, şunu anlamıyorum, nasıl oluyorda, Araştırmayı kendinize mal edebiliyorsunuz? Nasıl oluyoda Araştırma içgüdüsü sizin zimmetinizde oluyo? pes doğrusu... ******* ******** ******, ben napiim...
  21. Arkadaşım, bakın eğer gerçekten dediğiniz gibi düşünüyorsanız, öncelikle kendi çelişkileriniz aşmanız gerekmektedir... Öyle ki, sizin dediğiniz gib, Dinin insan düşüncesinin bir ürünü olduğunu düşünelim... Dinlerin insan zihninde yarattığı imge "Uygun Yaşamın sürdürüldüğü bir toplumdur. Yani "Nasıl Olması Gerektiği" düşüncesinin bir sonucudur dinler... Peki, bu yönüyle, dinler toplumlar üzerinde etkili midir, evet etkilidir... hemde yadsınamayacak şekilde... Geçelim... Şimdi, dünyadaki tüm düşünsel faailyetleri ele alalım, Mesela Aristo; felsefesiyle çağları aşmış, Ortaçağ düşününe bile yön vermiştir. Peki Düşünce; yani sizin tabirinizle "İnsanın Kafasının Ürünü" olan bu düşünce o kadar önemisiz midir hakkaten? yada Komünizmde İnsanın Kafasının Ürettiği Bir Düşüncedir? peki Komünizm dünyada değersiz bir görüş ve boş bir düşünce midir? oysa ki devletler kurdurmuştur bu düşünce? yada Irkçılığa dayalı bir devlet kurma düşünceside İnsan Kafasının Ürünüdür... yani size göre Boş'tur... ama Hitler bu düşünce ile binlerce insan öldürüp kilometreler işgal etti ve dünya tarihine yön verdi? Küreselleşme de İnsanın Kafasının Ürünü Boş Bir Düşünce o zaman... Ama sırf bu amaçla hala ABD, Irak'ta insanları ölürüyor... Demek ki arkadaşım, İnsanın Kafasının Ürettiği Hiç Bir Düşünce; Boş ve Değersiz Değilmiş... Öyle ki dinler, ideal fikirlerin oluşmadığı dönemde, ideal toplumların kurulmasında en etkili sistemler olmuşlardır... Kaldı ki bugünün İdeal tasavvurları yarın ilkel olmaktan kurtulamayacak ancak yine de değerli olacaklardır... Biz Dinin Allah'tan geldiğini düşündüğümüz için İdeal olmaktan ayrılamayacağını düşünüyoruz. Ancak sizin dediğiniz gibi olsa dahi, İnsan Ürünü Olarak Din Bilincide değerlidir ve tartışmaya değerdir... Böyle bir tartışmayı, kendi içinde böyle büyük bir çelişki yaşayan sizin boş bulabilmesi gayet normaldir... Öyle ki, kendi düşünce sisteminizin gereğini yerine getiremiyorsunuz... Bildiğim Kadarıyla, Ateizm (En az İslamiyet kadar) Bilim'i savunur ve bu yüzden İnsan ürünü olan "Düşünceye" saygı duyar ve her bilgi bu yüzden değerlidir... Sizin bu açıdan hem Bilime değer verip, hem İnsanın Kafasının Ürünü olduğunu söylediğiniz Dinlere "Boş" demeniz, sizin kendi çelişkinizdir. öncelikle bunu aşın ve İnsan Kafasının Ürünü olan her türlü bilgiye değer vermeyi öğrenin... yoksa, Bilimsel Bilgi yönünden zerre kadar yol alamazsınız... Yobaz olduklarını düşündüğünüz bir Müslümanın, Ateizm'de dair tüm İnsan kaynaklı bilgilere bu kadar değer veripte, sizin aksi yönde düşünmeniz son derece ironiktir... Acaba, her Müslümanı "Yobaz" sanmamak mı gerekiyor ne? Demek ki "Bilim"e inandığını iddia edebilen insanlar arasından bile "Yobaz"lar çıkabiliyormuş... demek ki Yobazlık Dindarlara has bir olgu değilmiş...
  22. Öncelikle, Ben İlahlar için Tanrı Adının kullanılmasına karşıyım... ve kullanmamda, o yüzden kuracağınız cümle: "Çok ilahlı dinlerde, her bir doğa elemanı için bir ilah var iken, tek tanrılı dinlerde bu iş meleklere evrilmiştir" şekilde olmalıdır... bu düzeltmeden sonra şunu söylemek istiyorum, Bakın, öncelikle benim bakış açımı bilmeinz gerekiyor sanırım... Ben olaya, basit bir İslam Terminolojisi açısından bakmıyorum... İslam Teologlarının çoğunun nasıl tesbitlerde bulunduklarını da biliyorum... neyse, eleştirimiz bu değil, onlar bir yana... Ben konuya Tasavvuf Felsefesi açısında bakıyorum... ve biliryosundur ki, Tasavvufta her şey Allah'tan gelir ve özünde o vardır.. İster kabullenin, ister kabullenmeyin bunun aksini bana kanıtlayamazsınz. Neyse, geçelim bunu... Bakın, bu açıdan bakarsanız, tüm inançların bir çıkış noktası mutlaka var ve var olmalı di mi? yani durup dururken şekillenmedi dinler... Çok İlahlı Dinlerde öyle, Tek Tanrılı Dinlerde öyle... Bakın, İlk Dinin, Hz. Adem'e tebliğ edilen olduğuna inandığımızı bilirsiniz, daha sonra Şit peygamber ve ardılları, en sonra Nuh peygamber ve Hz. İbrahim peygamberin öğretileri... Bunlar bir yana, der ki "Bir Tüm Milletlere Bir Peygamber Gönerdik." Yani her millete bir tebliğ edici gelmiş olmalıdır... İşte ister Çok lahlı olsun, ister Tek Tanrılı olsun, Tüm dinlerin özüne ve kavrayışına baktığınızda aynılık, aynı temele, yani Allah'ın tebliğine dayanmasından gelir... O yüzden söylediğiniz, yukarıda kendimce düzelttiğim tümce, benim için pek te çürütücü bi manada değildir... ve Semavi manası, "Allah'tan Gelen" manasında kullanılır ki, tüm inançlar temelde O'ndan gelmiştir, ki nedenini açıkladım... Ayrıca Hz. Muhammed'in Göğe Yükselişi, yada Allah'ın arşı istila etmesi, dediğniz mana da ele alınmaz... Hz. Muhammed'in bedeni Gök-yüzüne yükselmemiştir ve kimsenin olayı görmüşlüğü yoktur ve bu olay Hz. Muhammed'in Ruhani olarak (yada Bedeni olsada farketmez), Allah'ın huzuruna çıkması olayıdır... Bu olayın açıklaması, Allah'ın gökte yaşadığı gibi bi anlam içermez ve Evliya nam andığımız mutasavvıfları anlayışlarına baktığınızda bunu anlarsınız... neye, açıklamayagerek yok, söyledikleriniz bende bir çeliki yaratmıyor. Zaten bakış açımı biliyorsanz yada anladıysanız, özü kavramışsınız demektir ki, eğer hakkaten öyleyse takdir ederim... bu demektir ki, hakkaten sağlam araştırma yapıp ta Ateist olmuşsunuz... Çünkü o zaman biliyosunuzdur, bu yolun sonucunda ya düşersiniz, ya kalırsınız... o yüzden saygı duyarım... düşündüklerinizi farklı açıdan ele aldığınızı düşünüyorum sadece...
  23. Arkadaşım, Ben bundan farklı bişey söylemedim ki... Bakınız, hepsi aynı dönemlerde olan olaylar değildir. eğer yazımı, gaza gelip, sakin kafa ile okursanız göreceksiniz... Emeviler döneminde tabii ki Emevilerin ırkçı yaklaşımları nedeni ile İslama giriş yavaş olmuştur. Ancak bu siyasi nedenledir... ve ben yukarıda verdiğiniz örneğin antitezi olarak bişey yazdığımı hatırlamıyorum. Eğer yeterince Tarih bilginiz varsa, Abbasilerin hükümdarlığının, Emevilerden sonra geldiğini ve Türklerin bu dönemde toplu olarak Müslümanlığa geçtiğini ve bu dönemden sonra Araplarla Türklerin öyle birbirlerine karşı ırkçı politikalar izlemediklerini zaten biliyorsunuzdur... Emevi konusunda farklı yada karşı birşey söylemedim ki ben... Örnek verdiğiniz yazımı tekrar okumanızı tavsiye ederim... Ben Abbasi Döneminden bahsediyorum, siz "Hayır Öyle Değildir" diyerek, Abbasilerden önceki ve Türklerin Araplara karşı ilgileri olmadığı Emevi döneminden bahsediyrorsunuz... Ancak sizin bu hatalı karşı-savınızı şöyle açayım. İlki, Türkler, Emeviler döneminde, aşağı bölgelere, daha doğrusu, İran'a yada İran'ın daha güney kesimlerine geçmek gibi faaliyetlerde, göçlerde bulunmamışlardır. Yani Arap dünyasına karışma gibi bir tahayyülleri olmamıştır. Burada ki Türk, Arap münasebetleri, tamamen Emevilerin Türklere olan taarruzlarından kaynaklanmaktadır... Yani Türkler o dönemde bölgeye merak içinde değildirler. İslamiyeti tanıyan çok az Türk kavmi ise, ancak, Emevilerin baskısından kaçan ve İran taraflarına gelen Hz. Ali taraftarları sayesinde tanımışlardır ve Türk Alevilerinin kökü buna dayanır zaten. Neyse... Bu sıralarda, Türk Oğuz göçleri henüz yoğunlukta değildir... ve ancak öncü küçük boylar gelmektedir... Ancak daha sonra, Abbasi döneminde, Abbasiler, Şia; yani Hz. Ali taraftarlarının yartımıyla ihtilal yapmışlar ve bu sayede de, Şia'nın irtibatta bulundukları Türkler Arap dünyasına bu yolla girmişlerdir... İşte Türklerin Müslüman dünyaya ilgisi bu dönemde başlamıştır... İşte, Türklerin Müslümanlığa geçiş dönemlerinde can alıcı nokta bu dönemdir, çünkü ilgileri vardır. Emevi döneminin örnek olamayacak olmasının nedenide aynen budur... Adamlar zaten o bölgeye göç edemiyorlar bile ve düşmanlık var, nasıl gelsinler... Ancak Müslüman Şia'nın Emeviler döneminde Türklerle kurdukları irtibat, Şia'nın Abbasi İhtilaline ve Emevilerin yıkılmasına yardımları nedeni ile, Türkleri Abbasilerle tanıştırmış ve Abbasiler Türklerin Askeri gücünden faydalanmışlardır. Dediğim gibi, Şia'nın İmamları ve Abasi Halifesi Türkçe öğrenmeye önem vermiş ve öğrenmişlerdir... İşte bu da Türklerin İslamı yakından tanımasına ve ilgi duymalarına neden olmuştur... ve Asıl Oğuz göçleride bu dönemde olmuş, Oğuzlar ise topluca 990lardan sonra İran ve dolaylarından Irak (Musul-Kerkük) dolaylarına gelmişlerdir. Selçuk Bey Müslümanlığı seçmiş ve Oğuzlar toplu halde Müslüman olmuşlar, sadece gelişlerinde 15yıl sonra kadar, yani 1015te Tuğrul ve Çağrı beyler, Anadolu'ya akınlarda bulunmuşlar... Selçuk Bey, Abbasi halifesine bağlılık bildirmiş ve hatta Halifeyi, atının yularından tutarak karşılamıştır... Dini yönetici artık Selçuk Bey, Dini Temsilci Abbasi Halifedir... Dolayısıyla "Türklerin İslama Toplu Geçişleri" konusunda baz alacağımız nokta, Türklerin İslamı Tanımalarına Fırsat yaratılan zaman dilimidir. İnsanlar tanımadıkları ve tanımalarına fırsat verilmeyen bir dine toplu geçiş yapmazlar, yapamazlar. İslam'ın en berbat temsilcisi olan Emevilerin bu düşmanca tavırları, Türklerin İslama ilgi duymalarını ve tanımak için merak etmelerini engellemiştir ve siz öyle bir cevap vermişsiniz ki, söz konusu ettiğim dönem Emevi dönemi değildir... Umarım açık olabilmişimdir. Emeviler konusunda fikir ayrılığında olduğumuzu düşünmüyoprum ancak, yürüttüğünüz mantık biraz ya yanlış yada çok farklı kriterleri göz önünde tutuyorsunuz, ki bu manada şimdiye kadar hiç bir tarihçinin kullanmadığı kriterler sanırım bunlar, tebrik ederim... Öncelikle, Bir dini kabul etmeniz, yada Toplu halde o dine geçmeniz için, o dini temsil eden kimselerin (Emeviler mesela) size karşı hüsn-ü niyette olmaları lazımdır ve sizin (Türklerin) bundan dolayı o ortama ilgi duymanız gerekmektedir... Oysa ki Türk göçleri ve ilgisi Abbasi döneminden sonradır. Emeviler döneminde Türklerin Müslümanlığa geçişlerinin az olması kadar normal bir şey yoktur... Çünkü alakaları yoktur. Olaya bu açıdan bakılması gerektiği kanısındayım... Gök-Tanrı konusunda ise, Osman Turan'da hemen hemen, verdiğiniz aynı tümceleri kullanarak tesbitlerde bulunmaktadır... Sonuçta tesbitleriniz, sizin yorumunuza göredir ve öyle ki kimsenin bu konuda fikir değişikliğine gideceğini sanmıyorum... Kladı ki, siz Tümcelere göre yorum yapıyorsunuz, ancak bu konuda oldukça doyurucu makaleler vardır o yüzden konuyu uzatmaya gerek duymuyorum ve sizin söyledikleriniz tatmin edici gelmedi bana...
  24. Tamamdır hocam, şimdi anladım... hemen hemen aynı düşünüyoruz ama şu var ki, Kader denen bir kavram vardır. Ve bu Ölçü manasındadır... Bunun açıklamasını yaptım daha önce... Yani Yazgı manasında bir kader anlayışı yoktur. Önceden yazılmış bir senaryo manasında bir kader anlayışı yoktur... Kader bir manada doğanın kanunlarıdır... Yapabilecek olduklarımız ve yapamayacak olduklarımızdır. Ancak, sen Allah geleceği görmez diyosun, ben görür diyorum... Görür ancak müdahale etmez... Buda, zaten belirttiğimiz manada bir kader olmadığı için, Allah'ın kaderi değiştirmesi, yazması manasına gelmez diye düşünüyorum...
  25. "Yiğidi Öldür Hakkını Ver" "Gerçekleri Söylemekten Asla Korkmayınız" "Ayinesi İştir Kişinin Lafa Bakılmaz" Bunlardandan sonra en sevdiğim Dördüncü Sözdür bu... haklısınız ama, keşke herkes için böyle düşünülse di mi? Yani kimsenin inancı küçümsenmese, herkesin vicdanına bırakılsa, İslam diye, her Müslüman aynı kefeye konmasa, Ateist yada Teist iddiaları çürütümüş kimseler bunu kabullenebilseler falan filan işte... Millete laf sokmaya gerek yok, Bilimselci gayet güzel açıklamış zaten...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.