-
İçerik Sayısı
196 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
Pantheaa tarafından postalanan herşey
-
Bakın, o zaman daha basit ve küçük örneklerle açıklamaya çalışayım... Şimdi Maddeden soyut kavramların ispatının bilimle mümkün olamayacağını, Ruhani bilgilerin bilimin alanı olamayacağını, bu yüzden Dini bilgilerin bir bilim dalı olamayacağını söylemişsiniz... Doğru mu anlamışm? evet ise, şöyle açıklayayım, bu konuda haklısınız... Bakın, diyelim ki Melekleri ele alacağız, varlığını ispatlamak için, bunu bilimle açıklayamayız... Cinleri yada Şeytanı ele alacağız varlıklarını ispatlamak için, Bilimle ispatlayamayız... bunlar doğru mudur arkadaşım? doğrudur... yada Günah ve Savap kavramlarını, iyi ve kötü kavramları gibi bile ele alıp açıklayamayız vew ispatlayamayız... bu da doğru... bakın bu açıdan size katılıyorum... Dini bilgi Bilim değildir... bu konuda hem fikir miyiz? buna daa evet ise cevabınız... Bakın ben şunu demek istiyorum... hep te örnek veriyorum gerçi... benim açıklamaya çalıştığım şey, Ruhani Yasaların gerçekliğinin yada varlığının yada Dünya yaşamınz ve Bilime uygunluğu değildir... yazılarımı okursanız eğer, böyle bir iddia da bulunmadığımı, bunu bırakın böyle bir şeyden bahsetmediğimi anlayacaksınızdır... Peki neyden bahsediyorum... şöyle ki arkadaşım, bakın sizin kabul ettiğiniz gibi Din düşünsel çabalar sonucu oluşmuş bir öğedir değil mi? yanıtınız tahminimce evettir... yani Size göre insanlar açıklayamadığı konuları düşünmeye yönelmiş, cevap bulamadığı noktalarda insan ötesi bir varlık yaratmış aklınca... böyle midir düşünceniz... İster böyle düşünün, ister Gerçekten Allah'ın varlığına inanın, benim söyleyeceğim noktalar değişmez... Eğer Dini düşünsel çabaların bir ürünü olarak görüyorsanız, zaten söyleyeceklerim sabittir... Diyelim ki bir filozofu ele alacağız, ki ben hep en sivri örnek olduğunu düşündüğüm için Marks'ı örnek veriyorum... hepte tekrarlıyorum gerçi, skıcı olacak sanırım... Marks'ı anlamak için, ne Das-Kapital'i okumak yeterlidir, ne de onun fikriyatı hakkında yazılmış tüm eserleri okumak yeterlidir... Marks'ın felsefesinin, ürettiği düşüncenin kendi içindeki çelişkileri bulmak istiyorsak eğer, Onun kişiliğine, onu etkileyen faktörlere, hayat şartlarına ve fikirlerini hangi ortamlarda ürettiğine de inmeli ve bunları bir bütün olarak ele almalıyız değil mi? Çünkü Marks, Das Kapital'i yazmakla yetinmemiş, ayrıca yaşamıştırda... Dikkat edin, Marks'ı bu şekilde ele alarak anlama çabası, bizi Marksçı yapmayacağı gibi, Onu daha iyi yargılamamızı sağlayacaktır... Ya da Hitler'i anlamak için... Sadece "Kavgam"ı ve "Siyasi Vasiyetim"i, ve Onun hakkında yazılmış kitapları okumamız yeterli olmayacaktır... onun tüm yaşamını ve Onu destekleyen Alman milletinin 1inci Dünya savaşı sonundan itibaren yaşadıklarını, ortamı, Almanların karakterlerini bilmemiz gerekir ki, Hitler'in kendi içindeki çelişkileri hakkında sağlam kanaatlerde bulunabilelim, öyle değil mi? Yada "Yahudileri Hitler Katletti" demeden önce, mesela Hitler'e destek veren Kapitalist Alman Yahudilerinin miktarının %70 olduğunu göz ardı etmemeliyiz mesela? bu durumda Hitlerin Katl sebebinin Dini olmadığıda ortaya çıkacaktır aslında... ve çelişkilerini bu şekilde daha net ortaya koyabiliriz... Ve ya, bize hep gümüş tepside sunulan, Kurtuluş Savaşımız sırasında 14 Wilson Prensiplerini ele alalım... Başkan Wilson'u tanımadığınız sürece Wilson prensipleri size pek ala toz pembe görünebilir, Ancak Onun Yahudi ve Siyonistlerin en büyük destekçisi ve kendi itiraf ettiği gibi Türklerden nefret ettiğini araştırdığımızda, o 14 Doktrininin gerçek manasını ortaya daha net koyabilir ve çelişkilerini yada çelişkilerimizi daha net anlayabiliriz... Şimdi bunların Dinle ne alakası var diyeceksiniz... Sizce Tanrı yok ise eğer, Dini Bilgi'de İnsan ve Düşünce ürünüdür, tıpkı yukarıda saydığım anlayışlr gibi, öyle değil mi? Sadece Yukarıdaki anlayışlar değil, diğer tüm insan ürünü Düşünceler içinde, o düşünceleri anlamak içinde aynı şekilde yöntemler gerekir... Peki, yine sizce insan düşünce ürünü olan, yani bir felsefe olan Din için niye bu sistemi uygulamıyorsunuz? Ben burada Ruhların, Meleklerin, Allah2ın, Şeytanın, Cinlerin falanın filanın ispatından bahsetmiyorum... Bakın buna çok dikkat edin ve sanırım kaçırdığınız nokta da bu... hiç bir yazımda, Bu Ruhani karakterlerin Bilimle ispatlanabileceğini söylemedim, söyleyememde... tek söylediğim, şudur ki; Bilim'in Allah'ı tasdiklediğidir. ancak siz de buna, tasdiklemediği olarak bakabilrisiniz... normaldir... Ancak Bilimle, denyle vesaire ile bu Ruhani Bilgi ve karaketrleri ispatlayamayız... ve benim bahsettiğim şeyde bu değil... Benim Bahsettiğim şey, Bir Ayet ele alınırken, incelenirken, Çelişkileri olduğu varsayımı ile bir ayet incelenirken, belli bir yöntemin olduğudur... Bir ayetin tek başına ele alınıp incelenemeyeceğidir... Bakın yine söylüyorum, Ruhani Bilgilerin ispatlanması değil bahsettiğim şey... Günah, Srvap gibi kavramlarında ispatı değildir... Ben sadece Bir Bilgi (Dini Bilgi yada Felsefi Bilgi) ele alınırken, anlamak içn sadece o bilgini tek başına yeterli olmadığı ve yardımcı materyallere de ihtiyacımız olduğudur... ve bu Hangi Bilgi için olursa olsun aynıdır... Sokrat'ı incelerken, onun yaşadığı çevreyi, kendi hayatını ve hayallerini bile ele alarak incelemek ve ondan sonra ancak varsa çelişkilerini tesbit etmek gerekir. Eğer ki Siz Dinin bir Düşün Ürünü olduğunu düşünüyorsanız ,ki öyle düşünüyorsunuz, diğer Bilgilerin, felsefelerin tesbitinde bu yöntemi kullanırken, Dini Bilgilerin çelişkilerini tesbit edecekken bu yöntemlrei kullanmamak sizin kendi öz çelişkiniz ve art niyetiniz olur kanısındayım... Kaldı ki bu yöntemlri uygulamak, sadece inanmayan kimseler için geçerli değil, inananlar için de geçerlidir... sizi bilemem ama, size bu söylediklerim ikna edici gelmeye bilir, ancak ben hangi inanç ya da felsefe olursa olsun, ki buna ateizmde dahildir, her zaman ön yargılarımdan kurtularak ve bu şekilde ele alarak bilgi edinmeye ve tesbitler yapmaya çalışıyorum ve biliyorum ki bu konuda uzmanlaşan kimselerde bunu uygulamaktadır... şunu unutmayın ki, bu araştırma persfektifinde Din ile Felsefeyi ayırt etmiyorum... olaya bu açıdan bakarak ele alınız ve Ruhani Varlıkların ispatı değildir anlatmaya çalıştığım... Umuyorum ki yeterince açık olabilmişimdir... Saygılarımla...
-
İNANÇLILAR İÇİN DÜŞÜNDÜRÜCÜ SORULAR
Pantheaa şurada cevap verdi: netman başlık Dini Konular - Din - Dinler
Kardeşim elimden geldiğince sana, Kader konusunda aslında pek bi farklılık olmadığını anlatmaya çalıştım... eğer yeterli bilgiya sahip olsaydınız bunu görebilirdiniz... Kader konusu temelde aynı mantığa dayalıdır ve bunun özünü ben yukarıda verdim... siz istediğiniz Mezhebi ele alın, yüzeysel farklılıklar bir yana, temelde aynı düşünceyi işlerler... siz hangi mezhebin Kader anlayışları farklı burada örnek verin, ben size açıklamasını yapayım, ne dersiniz... işte ilk olarak bir itikattan başladık, isterseniz diğer itikatların da görüşlerini verin, ben size açıklayayım... Yöntem diye tutturduğumu ise bende uyguluyorum kardeşim, hiç merak etme... yeterince objektif davrandığımı yukarıda görebilirsiniz... siz gerektiği şekilde, benim ispatlıyamayacağım gerçekler sunabildiğiniz gün, o gerçekleri kabul etmekte bir an bile tereddüt duymayacağımı size taahhüt edebilirim... Lakin burada Yöntem konusunda kusurlu olan ben değilim... Ayrıca benim duruşum bellidir, açıkça da söyleyeyim istiyorsanız, ben mezheplerin temelde ve özde inancı kolaylaştırmak için değil, başka nedenlerle ortaya çıktığına inanıyorum ve herhangibir mezhebe de kendimi ait hissetmiyorum... dürüst davramamı istiyorsanız, bir tesbitte bulunayım; mesela ailem hanifi mezhebine bağlı, ancak ben araştırdığım ve anladığım kadarıyla biliyorum ki, Hanifilik mezhebi Emevilerin, Şia karşısında İmam-ı Azam'a zorla ilan ettirdikleri bir mezheptir... Ha bu mezhebin dile getirdikleri İslam'a aykırıdır manasına gelmez... Ben sadece İslam'da böyle taraftarlıkların olmasının yanlış olduğunu biliyorum ve böyle bir şeye katılmıyorum... kendimi sadece İslama ait hissediyorum ve sizin bahsettiğiniz çelişkilerin çelişki olmadığını idrak edebiliyorum... İslama inanmakla vicdanım son derece rahattır... ha sizinde ateist olmakla vicdanınız rahattır ki bu beni ilgilendirmez... isterseniz size burada sayfalarca İslamdaki bölünmeleri anlatabilirim ki anlatmaya ne üşenirim ne de gocunurum... ancak ben İslamı araştırdığım, gördüğüm ve anladığım kadarıyla (ki ne kadar anladığımı da Allah takdir eder) İslamın hangi mezhebi olursa olsun, hiç birinde temelde ve temel konularda ayrılık kesinlikle yoktur... isterseniz ayrılık olduğunu düşündüğünüz herhangi iki mezhebi ve konularını örnek olarak verin ben size temelini açıklayayım... konuya Tasavvuf açısından baktığınız zaman, yanlış anlaşılmaları ve farklılıkların temelde ne olduğunu ve olmadığını çok rahat görebiliyorsunuz... yukarıda da ayrılığın yada yanlış anlaşılmanın nereden kaynaklandığını ve kaynaklanmış olabileceğini temel olarak anlatmaya çalıştım... İslam dininde özü yakalamak önemlidir... ve Tasavvuf bunu sağlamaktadır... Allah Zıtları kendisinde birleştirmiştir... şimdiye kadar, şükür ki bu konuda şüpheye düşmüşlüğüm olmamıştır, olacağını da sanmıyorum... ancak şöyle söylemeliyim ki, şüphe etmemekliğim hiç olmamıştır diyemem... geçmişte oldu ve bu şüpheleri çok yoğun yaşadım... kaldı ki bu yoğunluk zaten beni soruların cevaplarını aramaya itti ve şükür ki bulduğumu biliyorum... ha sizde, bu cevapları kendi idrak edebildiğinizce bulmuşsunuzdur ve bundan şüpheniz yoktur, olabilir... buna karışmaya hakkım var mı? yok... öyleyse, sorunda yok, di mi? Ayrıca muhatabımın sorusuna "Zerre kadar önemi yok" derken, sorunun mahiyetinin çok çapraşık olduğunu kasetmeye çalıştım. yani öyle bi soru sorulmuş ki, birbiriyle herhangi bir ilişkisi olmayan kavramlar, sırf şüphe bırakmak için, gerçek anlamlarında farklı manalarda kullanılmış ve aslıyla hiçte alakası olmayan bir soru sorulmuş... bu manda bu sorunun bir anlamı ve değeri yoktur... Saygılarımla arkadaşım...- 298 cevap
-
- Düşündürücü Sorular
- Din
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Arkadaşım, "Avam" kelimesinin anlamını söylemişsiniz ama, benim tasavvufi duruşumu biliyor olsaydınız eğer, bu kelimenin, Tasavvufi manadaki anlamını söylemenizi beklerdim... sizin "Sürü" manasında kullandığınız Avam olarak görmüyorum ben o kelimenin manasını, ki kimseyi böyle "Sürü" olarak nitelelmeye hakkım olduğunu da sanmıyorum... Bizim Avamı kullandığımız manası, Hakk'ı, Öz'ü idrak edememiş, anlayamamış herhangi bir kimsedir... Kur'an Müslüman ve Mü'min ayrımından bahseder... İşte bahsettiği Müslümanlar Avam'dır mesela... Kaldı ki, Müslüman olmayanların da Avam olduğu aşikardır... Yani "Sürü"den ziyade, Allah'ı bilememiş, Hakk'ı, Öz'ü anlayamamış kimselerdir bahsettiğimiz... Bu manayı bilmemeniz ve Avam'ın Tasavvufta "Sürü" mansına geldiğini iddia etmeniz, yine ne kadar anladığınızı gösterir mahiyettedir... Kaldı ki, ben kendimi Havas yada Havas'ül-Havas olarak ta görmüyorum... daha o kadar olamadık ne yazık ki... ayrıca bana kök söktürüyor da değilsiniz... dikkat ederseniz, bişeyleri kabullenmeme çabası veren sizsiniz... Benim sizi Müslüman yapma gibi bir çabam yok, inancınıza yanlıştır yada doğrudur da demedim şimdiye kadar hiç, beni de ilgilendirmiyor zaten... hem öyle ki, yazdığınız saçmalıklara da cevap veriyor değilim ben... yazdıklarınızı ayyuka çıkaran arkadaşlarımız var nasılsa, ben sadece sizin yönteminizi!!! ve tutarsızlığınızı eleştiriyorum, yani yazdıklarınız konusunda bi fikir söylemiyorum pek, ayet yada hadis te vermedim hiç sizin yazdıklarınıza, ki gerek görmedim... yani kök söken sizsiniz aslında ... bana hesap vermek zorunda değilsiniz bende yetki belgesi verebilecek bir kişi değilim zaten... Herkes kendi başında sorumludur, anlatabildim mi? Bilimselci Arkadaşım... ben Dinler Tarihinden bahsetmek istemedim... bakın "Din-Bilim yoktur diyorsunuz ancak, İlahiyat; Din-Bilimdir... Dinler Tarihi yada Bilim, yada Dinlerin Bilim olamayacağı hakkındaki yorumlarınıza katılıyorum... Ancak şu var ki, gerek yabancı olsun, gerek Müslüman olsun her İlahiyat Araştırması veren kurum, diğer dinler üzerine de araştırma yaparlar... mesela bizde Hıristiyanlık üzerine araştırma yapılır ve Hırisitiyanlığın Tarihi değil, direkt olarak Hıristiyanlık anlatılmaya çalışılır kimi zaman... Ha, şimdi bunu Duygularına kapılıp, kötüleme amacıyla yöntemine oturtmayarak yapan, yani anlama çabasında olmayan kimsede vardır (kimileri gibi), ama anlama çabasında olup, bilgi verende vardır, yada bilginin yanında eleştirende vardır... Mesela, Aytunç Altındal'ın Hırisityanlıkla ilgili bir çok kitabı bulunmaktadır... ve genelde Bilgi verip açıklama çabasındadır diye düşünüyorum... Yada dışarda İslamiyetle ilgili kitaplar yazılıyor bu konuda... genel olarak Tarihini ele almakla beraber, Sorboone Üniversitesi Profesörü Caude Cohen'in "İslamiyet" adlı bir kitabı vardır mesela ve Türklerin İslamiyetle ilişkisini anlatan kitapları da vardır... Din-Bilimden kastım budur... Bilindiği gibi Dinler Tarihi, aynen dediğiniz anlamda ele alır bu konuyu, ancak birde Kitapların ve İnançların ele alınışı vardır ki, işte aslında kastettiğim budur... Tevrat'ı, sadece kendisini okuyarak ele almamak gerekir mesela... Bilindiği gibi her bir bölümü farklı zamanlarda ele alınmış ve yazılmıştır... işte o ele alınış dönemlerini, o dönemlerdeki farklılıkları ve yazan kimseyi iyi bilmek gerekir... Mesela Tevratta "İbranilerin Üstün Olduğu" geçer... bunu niçin demiştir Tevrat? bunu anlamak için, o konunun geçtiği dönem incelenmelidir... Düşünün ki İbraniler Mısırdan sürülmüş ve vatansız bir topluluk olarak Asurlular ve Babillilerce dışlanmışlar, sonra dağıtılmışlardır... işte bu eziklik inançlarına bu nüvenin girmesine neden olmuştur... Tıpkı 1nci dünya savaşından sonra ezilen Almanların Irkçılığa yönelmesi gibi... Yada Hırisityanlığı anlamak için sadece İncili okumak yeterli değildir... mesela Pavlos'un Mektupları vardır ve 4 incilin yazılı olduğu bölümler kadar önemlidir bu mektuplar... anladığım kadarıyla da Hırisityanlığın temelini oluşturan bölümlerdir de burası... Ancak Pavlos'un, Hıristiyan olmadan önce!!! Yahudi iken, bir çok Havarinin öldürülmesinde en etkili kimselerden olduğu söyleniyor. Öyle ki Yahudiliğe bu kadar bağlı bir kimse Hırisityan olduktan sonra büyük bir değişim geçiriyor!... İşte İncil'in bu bölümlerine de bu açıdan bakmak gerekir... İslamiyetten örnek verelim mesela... Hanifi Mezhebinin İmamı İmam Hanifi'nin ortaya koyduğu Mezhep, Sünni olarak ele alınır... Sünni Mezheptir... Ancak, İmam Hanifinin, öğrenci olarak 8 sene yanında kaldığı ve kendisi için "O olmasaydı, ben İmam- Azam olamazdım" dediği Cafer es-Sadık'ın mezhebi ise Sünni olarak görülmez... Burada Ele almamız gereken konu ise "Sünnilikle Şiilik birbirine karşıttırlar" demeden önce iki mezhebin inançlarını da bilmemiz kadar, o mezheplerin ortaya çıktıkları koşulları da bilmemiz gerekir... ondan sonra anlayabiliriz ancak niçin birbirlerine karşıtmış gibi göründüklerini... Yada Kur'an-da bir Ayeti açıklamak için, Ayetin indiği İçinde bulunduğu Surenin Tamamı ele alınmalı, o dönemki Koşullar bilinmeli, Hangi olay cereyan ettide o ayet(ler)in indiği bilinmeli vs vs vs... gibi bir çok koşulu vardır bu Ayet açıklama işinin... Bu kuralları kimileri "O Dinin Makyajının Silinmesinden Korkmak" olarak görebilir ki bu onları bağlar ancak, ancak bu yöntemleri uygulamadan, kesinlikle sağlıklı veriler elde edilemez... Ayrıca bir ayet, başka bir ayetle öyle havadan karşılaştırılamaz... Buna, tarihle ilgili "Atatürk" örneğini verdim mesela... Dikkat ederseniz ayetleri öyle kafanıza göre, isteğinize göre yorumlayamayacağınız ve her hangi iki ayeti kafanıza göre birbiri ile karşılaştıramayacağınız Gayet net olarak açıktır... Buna bir örnek olarak ta yine İncilden vermek isterim... Mesela 4 İncil'de de Hz. İsa'nın Dirilmesi olayı ve Dirildiği gün mezarına girenlerle ilgili bilgiler hep farklı farklıdır... Belki bir çelişkidir ama, Çelişki demeden önce, eğer o dini araştırmakta ve anlamada samimi isek, önce 4 İncilin yazarları ele alınmalı, tanınmalı, yaşadıkları dönem bilinmeli ve bu farklılıklar ona göre ele alınmalı ve niçin bu farklılıkların ortaya çıktığı ona göre yorumlanmalıdır... yoksa bir Dine Haksızlık yapmaktan öte gidemeyeceğimiz son derece açıktır... Ben burada temel olarak, Hangisi olursa olsun, bir dini tam anlayabilmekten ve anlamak anlamında hakkını verebilmekten bahsetmeye çalışıyorum... Hatalıysam, kusura bakmayın ancak doğrusunun bu olduğunu biliyorum...
-
İNANÇLILAR İÇİN DÜŞÜNDÜRÜCÜ SORULAR
Pantheaa şurada cevap verdi: netman başlık Dini Konular - Din - Dinler
Şimdi yazdıklarına güleyim mi, ağlıyayım mı? Gitmiş bana Cebriyye'nin Kader'i tanımlamasını getirmiş, hemde ,Vikipedi'den kaynak alarak... Hayır, ne manaya geliyo bu yaptığın?. Bu neyse de, "kesin sesinizi, siz ne bilirsiniz, bu işlerin bir tek uzmanı benim gibi bir tavır takınmışsınız. " demişsiniz... Sizden daha ılımlı olduğum kesindir... Ayrıca diyorum, bu benim kendi görüşümdür, Benim İslam'dan anladığım budur... Allah demiş ki "Dilediğimizi doğru yola iletiriz" bunun manası da buna tekabül eder... Kader konusundaki görüşlerim Cebriyye'den ayrıdır... Onlara da bir şey diyemem, Onlar da öyle algılıyorlar, Çünkü Allah dilediğine verir ilmi... Şimdi bu "Dilediğine" lafına da takılmış olabilirsiniz siz, O'nu da açıklayayım size hemen, yanlış anlaşılma olmasın... Bilindiği gibi, her insanın Zeka kapasitesi, Zeka yapısı birbirinden çok çok farklıdır. Kimse birbirinin tıpatıp aynıyla düşünmez ve düşünemez... IQ hesaplamalarında eş puan alan insanlar bile İdrak ve Anlayış bakımından farklılık göstermektedirler... İkiz doğanlar arasında bile bu farklılık görülmektedir... ki mutlaka tanıdığınız ikiz insanlar olmuştur... bunu deneyebilirsiniz bile... İşte Allah tüm canlıları Türleri aynı olsa dahi bu bakımdan farklı yaratmıştır... İşte insanlar, Dini anlayışları bakımından da bu sebeple farklı yaratılmışlardır... Yni her insan, dinin temel kuralları aynı olsada bir takım konularda idraklarının ancak yetebildiği kadar anlar... işte bu bakımdan, kimi insanlar daha geniş bir anlama kapasitesine sahipken, kimisi de daha sığ bir anlayışa sahiptirler... Kimisi bazı konuları anlamada direnç gösterirken, kimisi de anlayıverirler... İşte Allah'ın, ilmi "Dilediğine" vermesinin özü budur... Yani Allah kimseye haksızlık falan yapmamaktadır... Bu doğanın kanunu halinde bir yaratılıştır... Yine zorladığımı biliyorum ama, olayın özü budur... herkesin kapasite bakımından eşit olmadığı, herkesçe bilinir... Herkes aynı zeka seviyesinde değildir, zeka seviyeleri aynı olan insanlar dahi aynı idrak ve anlayışa sahip olmamaktadırlar... Bu konuda Herkesin eşit seviyede anlayış ve zeka sergilemesini bekleyemezsiniz... Herkesin aynı seviyede yaratılmasını talep edemezsiniz... Eğer öyle olsa idi, Kader anlayışının da "Cebriyye"nin anladığı manada olması gerekirdi... çünkü yaratılışta kimse farklılık gösteremicekti ve herkes belli bir programlamaya göre hareket edecekti... Bu da Kader konusunda anlattığımız çelişkileri ve yanlışları ortaya çıkaracaktı... Ki böyle bir Kader anlayışı yoktur... Hem tüm insanların Anlayış ve İdrakleri aynı olsa idi, sizinle bu tartışmaları yapamazdık öyle değil mi? İşte Allah'ın "Dilediğine Vermesi" olayı budur arkadaşım... Şimdi burada şu soruyu sorablilirsiniz "Tüm İnsanların aynı İdrake ve Anlayışa Sahip Olması, Nasıl Olur da, Önceden Tayin Edilmiş Kader Anlayışını Doğurur?". bunu da hemen açıklayayım... Eğer tüm insanlar aynı şekilde düşünebilselerdi, aynı anlayışta olsalardı, her olay karşısındaki değerlendirmeleri, tepkileri, anlayışları vs vs vs hep aynı olurdu... Yani hep aynı davranışları sergilerlerdi... İşte bu da Programlanmış Kader anlayışının ürünü bir konudur... mesela, Arıları ele alalım... İçgüdüleri ile hareket ederler... Yani davranışları ve yaşayışları programlanmıştır... O yüzden farklı düşünme gibi bir dertleri de yoktur... Bakın bide Yazılmış Kader konusunun böyle bir yönü de vardır... Yani İleride yaşayacaklarımızın yazılmış olmasından öte, aynı zamanda Programlanmış bir yaşamımız olacaktı... İşte bu gibi Çelişkileri barındırdığı için de Allah Kur'an-da "Herkesin Farklı Olduğunu" açıklamıştır... Bunun en temel örneği, 60 kadar ayette, hep düşünmemizi ve akıl yürütmemizi istemesidir... İşte bu Ayetler, ve Dua, ve Yaptıklarımızdan sorumlu tutulabilmemiz gerçekleri Cebriyye'nin, sizin anladığınız manadaki Kader anlayışını imkansız kılar... Aynı zamanda Cebriyyenin Kader anlayışı da tam olarak sizin anladığınız gibi de değildir... Aslında temel olarak hepsi aynı ieyi ifade etmişlerdir... Bakın Cebriyyenin "Yaptıklarımızın temelinde Allah vardır, Fiili yaptıranın ve yapanın Allah olduğu" inancının temeli, sizin anladığınız manada değildir... Bakınız, ne dedik, Tüm yarattıklarının özünde Allah kendinden bir öz bırakmıştır, ki buna "Hakk" denir... İşte Cebriyyenin kasttetiği yada yanlış yorumladığı şey budur... Nesimi "Ene'l Hakk" derken bunu kastetmiştir... Yani Özde Hakk olduğu için, Hakk olduklarını, yani Özlerini belirtmişlerdir... o yüzden hareketlerimizin temelinde Hakk yatmaktadır... Ama "Hakk", "Allah" demek değildir... Ancak Allah aynı zamanda "Hakk"tır... buna şu açıdan bakın, en basit örneği veriyorum size, Bir Bardak Su düşünün... Bardak sizin bedeniniz, Su ise "Hakk"tır, yani Öz'dür... Bunun yanında Okyanusu düşünün, Okyanus ise Hakk'ların toplamıdır, yani O'dur... Yani içinde alabildiğince "Hakk" barındırır, yani Bir Bardak Su(lar) Barındırır, ancak kendisi Bir Bardak Su Değildir... O yüzden İnsanlar içlerinde Allah'tan bir öz taşırlar (ki her yaratılmışın özünde O vardır zaten, ki bu yüzden dönüşümüz yine O'nadır), ve tam da bu sebepten, yaptıklarımızı "Hakk" yapar... Nesimi "Ene'l Hakk" dediği zaman, Onun "Allah"lık iddia ettiğini sanmışlar ve derisini yüzmek sureti ile öldürmüşlerdir... Ancak o, kendisinin ve herşeyin "Hakk" olduğunu yani gerçeği dile getirmiştir... şimdi burada bilmemiz gereken şudur... "Hakk" özünü, Kendimizden Ayrı Düşünemeyeceğimizdir... O sadece Özdür ve temelde Hareketlerimizin nedenidir... ve O işte Bizizdir... yine sanırım burada zorluyorum, karışık biraz bu ancak, anlayabilenler için gerçekten çok açık bir noktadır... Sonuçta, biz Hakk olan özümüzle (Tin yada Ruh) ve Bedenimizle bir Bütünüz ve yapacaklarımız hakkında tek söz sahibiyiz... Bir hareketi yapıp yapmamamız konusunda ancak kendimiz mesulüz... Mesela, O Bir Bardak Su'yu düşünüz... O Su, Hakk'tır ancak o Bardağı (Benlik Dağını Deliip) aşıp Okyanusa karışmakta, Kirlenip o Bardağa hapsolmakta yine o Bir Bardak Suyun kendi elindedir... Yani Cebriyenin dediği yada yanlış idrak ettiği, veya sizin yanlış yorumladığınız gibi "Hareketlerimizi yapan Allah" Değildir... Hakk'tır... yani Bizizdir... Eğer Tasavvuf ehillerinin anlayışlarına ve mezheplerin özüne bu açıdan bakarsanız ve idrak etmeye çalışırsanız sanırım anlamakta zorlanmazsınız... ve aslında Mezheplerin bu açıdan değilde başka açılardan farklıaştıklarını da görürsünüz sanırım... Ancak şu da varki Allah dilediğine verir ilmi ve sizin bunları idrak edememenizi çok çok iyi anlıyorum... ama çabalarsanız, Allah sizi karşılıksız bırakmayacaktır... çünkü der ki "Bana bir adım atana ben on adım atarım"... Dediğimiz gibi, Allah herşeyi yaratmıştır ve zıtlar, Ancak Allah'ta birleşir... Diğer sorulara gelince, Biraz Tefekkür edip (Düşünüp) anlamaya çalışırsanız eğer, diğer soruların cevaplarını bulabileceksinizdir... Mesela, Allah gücünün yetemeyeceği bir Taş yaratır mı, Ya da Daire biçiminde bir Kare!!! yaratır mı diye hafif meşrep soruların cevaplarını, dediğim manada düşünürseniz bulabilirsiniz... Bakın bu soruların cevaplarını bulmanız için İlla ki Müslüman olmanız, inanmanız gerekmiyor... İnanmayan bir insanın tek amacı, İnanmadığı dinleri körü körüne eleştirip, yalanlamak olmamalı... bide İnanmadığınız dinleri Anlama çabasında olmalısınız... tıpkı bir Müslümanın; Ateizmi, Hıristiyanlığı yada başka bir dini anlama çabasında olması gerektiği gibi... Ha Anlama çabasında olmak, İnanmayı gerektirir mi? tabii ki gerektirmez, ancak sizi, kendi hayat görüşüzünde daha bilgili ve daha tutarlı yapar... ben en azından buna inanırım... O yüzden Haksöz arkadaşım, sizin hayat görüşünüzü de anlama çabasındayım, ve ne kadar siz en olmayacak şekilde İslamı ele alıyorsanız da ben size saygı duymaya çalışıyorum... ama şunu söyleyeyim, 30 yıldır bu işlerle uğraşan birisi olarak, hala İslamın özünü ve anlayışını Allah'ın Hakk'ın Rabb'in ne olduğunu, ne manalara geldiklerini anlamamışsınız... yada anlama çabasında olmamış ve çelişki sandığınız şeylerle karşılaşınca, inancınızdan hemen sinmişsiniz... Saygılarımla...- 298 cevap
-
- Düşündürücü Sorular
- Din
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
İNANÇLILAR İÇİN DÜŞÜNDÜRÜCÜ SORULAR
Pantheaa şurada cevap verdi: netman başlık Dini Konular - Din - Dinler
Öncelikle yukarıda ele alınan soruların, bir paradokstan ziyade, zoraki olarak düşünülmüş, zorlama sorulardan başka bir şey olduğunu düşünmüyorum... Bunların akıl karıştırıcı sorular ve düşündürücü sorular olmadıklarını düşünüyorum... Bence tamamen, zorlama olarak uydurulmuşlar. ama, yine de cevap vermeye çalışayım... Madem siz Paradoks olarak ele alıyosunuz bunları, bende Tasavvuftan dem vurayım... Tanrı'nın kendi kendini yok etmeye gücü yeter mi? => Öncelikle Allah, her şeyin üstündedir... Bu ne demek? yarattığı her şeyden üstündür ve yarattığı her şeyden münezzehtir, ayrıdır... Burada şöyle bir anlayış vardır, "Allah Yaratmıştır" deriz, "Allah Yoktan Var Etmiştir.". ancak şu var ki, Varlık olmasa idi, Yokluğunda bir değeri olmazdı... Yani Varlık Olmasa idi, Yoklukta olmazdı... Tasavvufta, Allah herşeyi çifti ile birlikte yaratmıştır, ki Kur'an-da bu ayette de geçer. Allah herşeyi çift olarak yaratmıştır. Bunu, normal yaşantımızda hep şöyle yorumluyoruz "İkiz Olarak Yarattı ve ya Benzerlerden İki Tane Yarattı" gibi bir anlayış var. Oysa ki Olay öyle değildir. Zıtlar da bir çifti oluşturur oysa. Allah Yaşamı Yaratmakla, Ölümüde Yaratmıştır ve Yaşamla ölüm bir Çifttir. Hastalıkla beraber Tedavisini de yaratmıştır ve bunlar da bir çift oluşturur... Tasavvufta şu vardır ki, herşeyin özünde Allah vardır, Hakk vardır. Bunun açıklamasını başka yazılarımda yaptım sanıyorum. Şimdi her şeyin, ve her çiftin özünde Hakk var ise amaç şudur ki, zıtlar Hakk'ta yani Allah'ta birleşirler... Ancak Allah bu bütün yarattıklarından üstündür ve ayrıdır, münezzehtir. Allah ilk başta "Ol" demeden önce "Yok Olmak" diye birşey yoktu. Çünkü "Var Oluşun" yaratılmadığı bir evrende "Yokluk" diye bir şeyde yoktur... Zorladığımı biliyorum ve anlaşılmaz gelebilir... Ancak Allah "Ol" demekle Varoluşu yarattığı anda, "Olmaklığı"n çifti olarak ta "Olmamaklığı"da yaratmıştır... "Var oluşu" yaratan Allah, aynı zamanda "Yok oluşu"da yaratmıştır. İşte Allah yarattıklarından ayrı, münezzeh olarak "Kendisi de Yok Olmaktan Ayrıdır ve Münezzehtir.". Çünkü "Yok Oluş"ta Allah'ın yaratmış olduğu bir yaratılmıştır ve Allah Yaratmış olduğu tüm şeylerden münezzehtir... Hem Öyleki Allah'ın kendi yarattığı bir şeye, yani Yok Oluşa tabi olabildiğini düşünelim bir an... o zaman mutlaka kendisinin içinde bulunduğu bir evrene yada bir boyuta tabi olması gerekirdi... Bu da Allah'tan daha üst başka bir Yaratıcının daha olmasını gerektirir... Kısaca bu böyle sürer gider... Ancak bu açıklamalardan önce, şu vardır ki, Allah kendi yarattığı Yok Olmak'tan Ayrıdır. Peki "Gücü Her Şeye Yeter"inmanası nedir? Yani "Allah'ın gücü, herşeye yetiyo da Kendisini Yok Etmeye gelince mi gücü yetmiyor?" diye sorabilirsiniz tabi... Ancak şunu anlamanız lazımdır ki, bu Gücü Yetmek yada Yetmemek meselesi değildir... Bu Allah'ın sıfatlarının bir sonucudur... Allah Yok oluştan ayrıdır... Kendi Kendisini yok etmemesi gibi bir konu söz konusu değildir... Eğer O yok olabilecekse, geriye kalan ne olacak peki? ya da geriye kalan bişey olacak mı? Çünkü dediğimz gibi, herşeyin özünde olan O'dur... Öyleyse, öyle bir yok oluşta, yine herşey yok olacaktır... Ancak bundan biraz farklı başka bir olgu vardır aslında. "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" "Şüphesiz Ondan Geldik ve Yine Ona Döneceğiz". Bu demektir ki, Herşey, Öüznde olan O'na (Hakk'a) geri döndürülecektir, çünkü gelişimiz de Ondandır... böylelikle Yok Oluş diye bir şeyin manası Aslında, bizim anladığımız manada yok oluş değildir... Tasavvufta şu vardır "Aslında Tek Var olan ŞEy Var Olmaktır, Asıl Var Olmaksa, O'na Karışmaktır". Buna göre yaşdaığımız bu hayat sadece bir Geçiciliktir... Geçici Varlıktır... ve Süresi tamamlandığında Asıl Varlık Vuku bulacaktır... Bu da O'na Dönüştür... Tek Varlık Odur ve Onun Yokluğu Yoktur... O Sadece Vardır... Böylelikle aslında bizim (yada sizin) anladığınız manada bir yok oluş yoktur aslında... bu çok karışık bir ve derin bi anlayış... çoğu zaman beni aştığını düşünüyorum ve avam kalıyorum. Bunları Eleştirin diye yazmıyorum, o yüzden kimseye mal ederek olumlu yada olumsuz eleştiriler yapmamanızı rica ediyorum... Sadece aklınızda bir fikir oluşması için en azından, bu kadarını dile getirebiliyorum... Aslında, bildiğini anlatmak zor derler Tasavvufta. Çünkü Tasavvufta sadece Yaşarsınız, Hissedersiniz ve çözersiniz sırları... Başkasına anlatmanız, çözmenizden kat kat daha zordur... Çünkü bilindiği gibi, ikiz bile olsalar, her insanın idrakleri ayrıdır, farklıdır... O Yüzden her insan ancak kendi kapasitesince ve kendi anlayışınca anlayabilir... Derler ya, Sen Ne Kadar Anlatırsan Anlat, Karşındaki Anlayabileceği Kadar Anlar... Bu da öyledir... Bu yüzden Tasavvuf Önderleri, genelde kimseye, en has öğrencilerine dahi hiç bir sırrı söylemezler. Çünkü, bir Sırrı, diğer bir kimse, ancak kendisi çözebilirse anlar... Bu yüzden bu önderler sadece yolu gösterirler, gerisini bulmak yolcunun işidir... O yüzden bu söylediklerimi, benim idrak edebildiklerim olarak anlamanız herkes için daha hayırlıdır diye düşünüyorum... Burada anlattıklarım, dikkat ederseniz Benim, İnancımı nasıl yaşadığımdır. Benim İslam'dan ne anladığımdır... çünkü İslamı ya başkalarının anlattığı şekilde yaşarsınız, yada kendi anladığınız şekilde... Diğer Soruları da daha sonra dilimdöndüğünce cevaplarım... Saygılar...- 298 cevap
-
- Düşündürücü Sorular
- Din
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Bakın 30 yıldır bu işin içinde olduğunuzu söylediniz... İnandığınız tüm şeyler üzerine sizden rica ediyorum, bana "Avam" kelimesinin ne demek olduğunu açıklar mısınız? Eğer bu kelimenin anlamını tam olarak biliyorsanız, kendinizin de bir "Avam" olduğunuzu da biliyosunuzdur sanırım... Yok eğer bunu bilmiyorsanız, "Avam"ın da ne demek olduğunu bilmiyorsunuz demektir... Ama eğer ki "Avam" değilseniz, ne siniz? Rice ediyorum, 30 yıllık deneyiminizle, beni bilgilendirir misiniz? Siz Alo Fetva Hattını arayan bir Avam olmadığınızı söylüyorsunuz ama; hadi, Avam ben olayımda , siz beni bilgilendirin; bakalım "Alo Haksöz Hattı" bu konuda neler biliyor... Ayrıca Mezhepler konusunda "Birinin Ak dediğine, Diğeri Kara diyor" iddianıza örnek vermenize gerek yoktur... İsterseniz, ben bu konuda size daha bilmediğiniz bir çok örnekte verebilirim...Dediğim gibi, siz sadece Mezhep olsun yada Kur'an olsun, İslama dair tüm bilgiler, sadece yüzelsel ve kulaktan dolma bir şekilde anlayıp yorumluyorsunuz... Bu yüzden mezheperlide nasıl yorumlayacağınızı adım gibi tahmin edebiliyorum... ve şunu söylemek istiyorum ki, sizin iddialarınız karşısında zor durumda kalabilecek olanlar ancak ve ancak, Mezheplerin ne olduğundan zerre kadar haberi olmayan insanlardır. Öyle ki, sizde, biliyorum ki, ancak o insanlara yüklenebiliyorsunuzdur... Oysa ki önce gidin bi bakın Mezhepler tarihine, o mezhepleri ilan eden imamların hayatlarını her yönü ile araştırın ve o mezhepler nasıl, nerede ve hangi ortamlarda ilan edilmişler bi anlayın bakalım... Anladıktan sonra bi tesbit edin bakalım aslında "Mezhep" denen şey ne demekmiş? Ondan sonra da bize "Şu Mezhebin Ak dediğine, Ahanda Bu Mezhep Kara Dedi" diyebilecek misiniz...
-
Bakın Bilimselci Arkadaşım... Takdir edersiniz ki, hiç bir "Din" bir "Bilim" değildir... "Din-Bilim"den kastım ise, herhangi bir Dinin, Bilim olduğu değildir... Dini, bir Bilimmiş gibi gösterdiğim anlamını nereden çıkardınız onu da anlamadım... Bakın bilindiği gibi tarihe yön veren şeyler olaylar olduğu gibi, Fikirler ve İnanışlarda Tarihe yön vermiştir... Fikirleri inceleyişimiz bilindiği gibi Felsefenin yani Türkçesi ile Düşün-Bilim'in alanına girer ki bilindiği gibi Düşünmek bir bilim değil bir eylemdir, ancak onun sistematiğini araştıran bilime adını vermiştir... Yine bilindiği gibi Dinlerinde tarihe yön verme gibi bir katkıları olmuştur ve yeryüzünde belli bir gerçekliğe sahiptirler... İbn-i Haldun'a göre, toplumları savaşmaya iten Ekonomik nedenlerdir... Toplum-Bilim açısından bunun gerçekliği yadırganamaz... Ancak öyle ki, dikkat ederseniz, Haçlı savaşları mesela, her ne kadar Ekonomik çıkarlara dayansa da, temelinde Toplumsal ve Dinsel nedenleri de içerir... Özellikle daha geri çağlara gidildikçe Dini nedenler biraz daha ön plana çıkarlar... Özellikle Avrupanın şekillenmesine bakarsanız Mezhep savaşları temelde Ekonomik ve Siyasi nedenlere dayanır, ancak Hıristiyan ahalinin bu savaşlara sürüklenmesinin nedeni ise önemli ölçüde Dini ve anca Ekonomiktir... işte bu gibi olgular, insanların kabullendikleri Dinleri daha iyi anlamaları çabasını doğurmuştur ki Reform hareketleri işte tam olarak bunu kapsar... Burada Avrupa'nın şekillenmesinde Dinin ne kadar önemli olduğunu uzun uzun anlatmıycam, ancak şu var ki, Dinin Toplumlar üzerindeki bu etkisi İlahiyat'ı yani Din-Bilim'i doğurmuştur. Ancak ilk dönemlerde Din-Bilim, kendi dinini öğrenmekle yetinmişken, daha sonraları ise diğer dinlerin araştırılması gereği ortaya çıkmıştır... Mesela Oryantalizm dediğimiz yöntem (yöntem adını uygun gördüm) "Doğu-Bilim" demektir bir nevi... bu dal, Doğu halklarının özellikle ruhsal eğilimlerini inceler... Dini eğilimlerini inceler, ki bunu nasıl kullandıkları Kurtuluş savaşında Sahte İmamlar yaratarak; bunu çok iyi Arapça, Türkçe ve Kürtçe bilen, İslamı iyi bilen ajanlarla çok iyi kullanmışlardır... buda oldukça uzun bi meseledir... buna bir örnek olarak ta bir çok yapılanmanın mistik olarak şekillenmesidir. Mesela Masonluk dediğimiz loca faaliyetleri bu tür bir temele dayanır. Hatta bunun çok uzun bir geçmişe sahip olduğu, dini bir temeli olduğu bir çok masonca ispat edilmeye çalışmış, hatta James Churcwal (kendisi masondur) bu yapılanmanın temelini Eski Mu Kıtası Kavminin dini inançlarına bağlamak için 50 yıl kadar araştırma yapmıştır... neyse, bu konuda çok çok örnek verilebilir... işte bu gibi faaliyetler ve erekler İnsanların Din-Bilimin sahasını genişletmelerine neden olmuş ve bu da, bu bilimin bir Prensip edinmesine neden olmuştur... işte bu yol ve yöntem yani sistem edinme gereği Din-Bilim faaliyetlerini doğurmuş ve Din-Bilim eğitimin sadece kendi dinlerini öğretmesi amacını aşarak, diğer inançlarında araştırılması gereğini doğurmuştur... Bu da "Dinler Tarihi" sonucunu yaratmıştır... Takdir edersiniz ki, Bilim alanında "Dinler Tarihi" ayrı bir dal oluşturur ve tüm İlahiyatçılar (İlahiyatçıdan kastım sadece Müslüman Din-Bilimciler değildir) tüm dinlerin araştırılması gereğini hissetmiştir... bilindiği gibi, Düşün-Bilimde önceleri bir bilim dalı olarak görülmüyordu, ancak düşünceler üretildikçe ve sistemleştikçe Düşün-Bilim/Felsefe bir Bilim olarak sistemleşmiştir. Felsefe Yapmak bilimsel bir faaliyet olmadığı halde; Felsefeyi, Kökenini ve Tarihini araştırmak, Anlamını kavramak Düşün-Bilim/Felsefe'yi oluşturmuştur... İşte Dinlerinde belli bir sistematiğe sahip olması , o Dinleri bilimselleştirmemiş,ancak Dinleri ve Dinlerin kökenini araştıran faaliyetlerin/disiplinlerin Sistemleşmesini ve Prensipler edinmesi sonucunu doğumuştur... Dediğim gibi, nasıl ki Düşün-Bilim'de Karl Marksı anlayabilmek için Das-Kapitali okumak çok çok yetersiz olacaksa ve o dönemi, Marks'ın kişiliğe ile birlikte de ele almamız gerekiyorsa ve kendisine yapacağımız bir eleştiriyi de tüm bunları gözönünde tutarak yapabileceksek, bir Din içinde bu geçerlidir... o Dini ortaya çıkaran şartlar araştırılır, içinden çıktıkları toplumlar incelenir, tebliğ eden kimse yada kimseler analiz edilir, yani konu tüm yönleri ile ele alınır ve bu yönde bir tesbit yapılır... işte Din-Bilim'den kastım İslam dininin yada Hırisityanlığın, Museviliğin bir Bilim olduğu değildir... o Dinleri araştıran disiplinlerin bir Bilim olduğudur... ve bu Bilim kimileri ne kadar kabullenemese, uygulayamasa ve bilmese de belli bir yönteme, yapıya ve düzgüye/sisteme sahiptir. ve hangi Din için olursa olsun bu sistemler uygulanır... Budizmi anlamak isterseniz de bu kanunları uygularsınız, Hıristiyanlığı anlamak istersenizde, Mısır dinini anlamak istersenizde... Bu yöntemleri; tek başınıza, hemde hiç bir Bilimsel kimliğiniz olmadan yadsıyamazsınız, yadırgayamazsınız ve değiştiremezsiniz... Bilimsel bir kimliğiniz olsa da bu sistemlerin zaten dışına çıkamazsınız... Çıktığınız takdirde size gülerler... Haksöz arkadaşımıza tek tavsiyem, yıllarca didinip "Kur'an-daki Çelişkiler" üzerine yaptığı tüm bu tesbitleri kitap halinde toplayıp, yayınlamasıdır... Müslüman olmayan Din Araştırmacıları bile kendisine ve yöntemine güldüklerinde, belki anlar nerede yanlış yaptığını. Çünkü hiç bir akıllı Din-Bilimcinin, Haksöz'ün yaptığı hataları yapmayacağını adım gibi biliyorum. Bakınız ben burada sadece İslam için konuşmuyorum... Haksöz, Tüm Dinler için "Al Birini, Vur Ötekine" demişti... aynı şekilde bir kitabı "Hıristiyanlık" yada "Musevilik" yada herhangibi bir diğer din için de yazsa, yine aynı tepkiyi alacaktır... Ben burada, tüm Dinler ve hatta tüm Felsefeler için konuşuyorum... Ayrıca, her ne kadar bir şeyler öğretmekten ziyade, paylaşma çabasında olsakta Bilimselci arkadaşım, çok net olarak görüyorum ki, en azından Bilimin ne olduğunu az da olsa bilme çabasında olan birisi olarak, bilimden ve bilimsel yöntemden hiç anlamayan kimselere, bunların ne olduğunu öğretmek sorumluluğu hissediyorum... hata ediyorsam eğer kusura bakmayın... Arkadaşımız hala Din-Bilimle uğraşan kimselerin Ruhban sınıfı oluşturduklarına inanıyor. ama öyle ki dediğim giib Ruhbanlık demek, Ruhbanlığı temsil eden kimselerin Masumluğu ve Günahsızlığı demektir, Tanrı adına affedicilikleri demektir... Ki bugün hiç bir Din-Bilimcinin böyle bir kimlikte olduklarına inanılmamaktadır... Arkadaşımız demiş ki "O Yöntemi Açıklasaymışım"... işte, yazdıklarımızı okumadığı buradan belli... daha önce,herhangi bir dini ve bir ayeti neye göre ve nasıl yorumlamamız gerektiğini ve her Bilim adamınında nasıl ele aldığını örnek vererek çokça anlattık... keşke biraz insanların yazdıklarına saygılı olabilseydinde okusaydın... Haksöz arkadaşım, senin kelime kelime aklınca bana cevap verdiğin yazına ben cevap veremicem. çünkü kendince sorduğun soruların, yazdıklarımı dahi hiç mi hiç anlamadığını ispatlıyor... yazımı anlayan anlamıştır... kimseye İslamı sevdirmek gibi bi amacım yok, kimin neye inandığı beni de ilgilendirmiyor... ister Ateist olabilirsiniz, ister Budist... size karışmak benim harcım ve mesaim değildir... Ben sadece sizin yaptıklarınızın herhangi bir tutarlı tarafı olmadığını, hiç bir Bilimsel tarafı olmadığını, hiç bir temele dayanmadığını anlatmaya çalıştım... sizin bir dine Bilim adına Haksızlık yaptığınızı anlatmaya çalıştım... Ancak, sizi de anlıyorum, yıllarca bir dini bırakmak uğruna kabullendiğiniz metodların meğerse yanlış metodlar olmasını bu sefer kabullenebilmek, her babayiğidin harcı değildir... eğer başka bir din içinde, böyle yanlış ve uydurma ve o dinin özünü yanlış yorumlama gayreti ile yapmış olduğunuz yine tutarsız yorumlarınız olsaydı, yine (o dini de bildiğim kadarıyla) sizin karşınızda dururdum... çünkü her dini araştırmak öncelikle saygı ister ve belli metodlara sahiptir... bunu yapmadığınız sürece o dinleri hep yanlış anlamaktan öte gidemezsiniz, tıpkı Şia hakkındaki düşünceleriniz gibi... size Şia hakkında da şöyle esaslı bir ders vermek isterdim ama, gördüğüm ve artık anladığım kadarıyla size ne sunarsak sunalım hiç bir zaman tükürdüğünüzü yalama cesaretini gösteremeyecek ve dürüst olamayacaksınız... Umarım "Din-Bilim"in ne olduğu konusunda yeterince açık olabilmişimdir...
-
Haksöz ve Diğer Bilim'i Bildiğini İddia Edebilenlere... Bakın sevgili arkadaşlar, yazılarımı okursanız eğer, Haksöz'ün iddia ettiği gibi, makyajımın silinmesinden korktuğum için işi yöntemine göre yapın demediğimi açık açık görürsünüz... çünkü -Birincisi; İslam'ın makyajlı ve yalan bir din olduğuna inansa idim, burada inandığım şeyleri savunmazdım. -İkincisi ise; nasıl ki siz inancınızda samimi iseniz, bende en az sizin kadar samimiyim... demek istediğim, inandıklarını savunma konusunda tek bilgili ve tek dürüst insanlar sizler değilsiniz... -Üçüncüsü de; ben her yazımda sadece İslam için böyle yapılması gerektiğini söylemedim... dikkat ederseniz mutlaka Ateizm'de dahil, diğer dinlerde dahil, tüm felsefelerde dahil her alanda izlenmesi gereken bir yol ve yöntem olduğunu ve olması gerektiğini söyledim... Arkadaşlar bakın, Bilim basit bir iş değildir... Bilimle uğraşmaya kalktığınızda karşınıza ilk çıkacak olan şey "Yöntem ve Sistem"dir... Yoksa hiç bir bilim dalında br arpa boyu yol alamazsınız... Arkadaşımız demiş ki "İslam'ın Makyajının silinmesinden korkuyo muşum". Niye korkayım kardeşim? İslamın makyajlı bir din olduğuna inansam, merak etme, sana bırakmam o makyajı indirme işini... Şu an savunduğum şeyleri öyle havadan kapmadım... Doğmatikte diilimsenin kadar, merak etme... Sen nasıl ki, yıllarca inanıp, Kur'an okuyup, nihayetinde inanmamaklığı seçti isen, benim de inanmamaklıktan inanmaklığı seçmem kadar doğal ne olabilir? Burada önemli olan kimin neyi savunduğu değil, yada kimin geçmişte ne olduğu değil aslında... Savunduklarında kimin ne kadar Dürüst olduğudur... Kimi arkadaşlarımız, "Bilim"e güvenerek, bu ismi kendisine lakab olarak bile seçmiş, ki açıkça söyleyeyim, açıklamalarını Nesnel bir temele oturtma çabasını takdir ediyorum, ancak tek anlayamadığım nokta, kendisi bunu yaparken, bunu yapamayan kimseleri nasıl takdir edebildiğidir. yani sırf aynı paralelede düşündüğünüz için, hele hele Bilimsel olmayı savunabiliyorsanız, Bilimsel olmayan tesbitleri takdir edememeniz gerekir diye düşünüyorum... Başka bir arkadaşımızsa, Kur'an-ı aklınca yorumlama pahasına, güya çelişkilerini isbat etme pahasına binbir çeşit uydurmalarla karşımıza geliyo ve hatalarını ispat ettiğimiz halde hala görmezden geliyor ki, savunduklarında dürüst olmadığı aşikardır... Sırf anlayamadığı bir inat uğruna türkürdüğünü yalayamamaktadır... Haksöz arkadaşımız demiş ki "Bu sözlerinizle islamda aynen ehli kitapta olduğu gibi, din anlayışını tekelinde tutan bir ruhban sınıfı olguğu itiraf ediyorsunuz ama sonraki iletinizde sanki böyle bir şey dememiş gibi şunları söylüyorsunuz... vs vs vs..." Arkadaşım, ya ben anlatamıyorum, ya sen anlamıyorsun, Bakın Bilimde Ruhban sınıfı olmaz... Ben burada Dini ele alan insanlar olarak İmamları falan kastetmedim... Belli bir Ruhban sınıfını dahi kastetmedim? Araştırmalarını yöntemine göre yapan kimse ne Ruhban olur ne de İmam... Ateist bir Din-Bilimci olamaz mı yani? hatırlarsanız bunun tartışması çok yapıldı. Adam inanmadığı halde Dini araştırmalar yapabilir? peki bu adamı bilim adamı yapan nedir? işi Yolu ve Yöntemine göre yapmasıdır tabii ki... Ateist bir Din-Bilimci de mi acaba o Ruhban Sınıfına dahil olurdu ve Ateist bir Din-Bilimci olamaz mı sizce? Eminim ki Ateist bir Din-Bilimci, adı üzerinde Bilimadamı olduğu için, Bilimsel, Din-Bilimsel yöntemlerden haberdar olduğu için, sizden kat be kat daha tutarlı veriler elde eder... Bundan bahsediyorum kardeşim ben... hala diyor ki "Çelişkiymiş" "Ruhban sınıfıymış". yaa ne alakası var? Eğer varsa öyle Bilimi Tekeline Almış Bir İslami Ruhban Sınıfı, adlarını falan söyle de bilelim kimmiş bu Din-Bilimi tekeline alan ruhban sınıfı? acaba bu insanların günahsız olduklarına ve Allah'ı temsil ettiklerine mi inanılıyor yada inananlar var mı?... Acaba Aforoz yetkileri de var mı? Biraz dürüst olun kardeşim, biraz Bilimsel davranın yaa... Biraz insaflı olun... "Din" asla bir sınıfın yada grubun tekelinde değildir, olamaz ve olmamalıdır... Ancak Din-Bilim, bu işi Yöntemine göre yapan kimselerin ellerindedir, ister inansın, ister inanmasın... nasıl ki bir Matematikçi Matematikten sorumlu ve onun elleri altında ise bu iş, Din-Bilimde öyledir ve bu ruhbanlık değildir... Hiç kimse bir İlahiyat profesörünün Günahları affetme yetkisi olduğuna yada Allah'ı temsil ettiğine, Günahsız bir insan olduğuna inanmamaktadır... Ruhbanlık ise Dini tekelinde bulunduranların GÜnahsızlığını temel olarak alır... Yaa bunun açıklamasını yaparken, gerçekten sanki ilkokul çocuğuna anlatmış gibi hissediyorum kendimi... öyle ise, işi biraz daha üst seviyeye taşıyayım ve Bilimin yöntemlerinden bahsediym: Mesela Tarih Bilimini ele alalım. Tarih bilimi geçmişteki olayları ele alır... Bunu şu şekilde yapmaz; en abes örneği vericem, kusura bakmayın: Atatürk, 1nci Dünya savaşından önce, savaşa girmeye mecbur kalınacaksa İngiltere yanında girilmesini, değilse hiç girilmemesini istemiştir. Ancak 1nci dünya savaşının sonunda Atatürk İngiltereye karşı savaşmıştır, öyleyse Atatürk çelişki içindeki birisidir" gibi bir tesbitte bulunamaz... Tarih, bu ufak bilgiyi, tüm yönleri ile ele alır ve iki fikir arasındaki zaman farkını, koşul farkını gözeterek yorum yapar... Yada Coğrafya... Depremi "Allah yapmıştır" diyerek araştırmamazlık yapmaz öyle değil mi? mutlaka nedenlerini arar... Diyelim ki bir deprem olduğu zaman, "Depremin niye olduğu belli, yeryüzü oluşumundan oluyo nasılsa, bu seferki depremin nedenini araştırmayalım" demez, diyemez... aynı deprem tekrar olsa, tekrar nedenlerini ve kaynağını araştırır. en temel yöntemi ve amacı budur... Sosyoloji ise tamamen kavram kargaşası ile dolu bir bilim olmasına rağmen temel prensipleri ve kuralları, yöntemleri vardır ve bunları uygular... Bunları burada uzun uzadıya açıklamaya gerek yoktur... Mesela Matemetikte 4*(25-5)/2= gibi bir işlem yapıcaz, bunun yöntemi; ilk işlemin parantez içinden yapılarak başlanmasıdır değil mi? çünkü doğru sonuç için gerekli yol ve yöntem ancak ve ancak budur... Peki yukarıda saydığımız yöntemler niçin var? Gerek Toplum Bilimler olsun, Gerek Siyasal bilimler olsun, Gerek Doğa Bilimleri olsun, Gerek Mantık olsun... Her bilimin bir yolu ve yöntemi vardır... Peki bu yöntemler niye var? neyin makyajının akmasından korkulduğu için var? Neyden korkuyoruz da Tarih için belli yöntemler koymuşuz, Toplum-Bilim için belli yöntemler koymuşuz, Felsefe/Düşün-Bilim için belli yöntemler koymuşuz, Mantık için belli yöntemler koymuşuz? Neyden korkmuşuz da bu yöntemleri koymuşuz? görüldüğü gibi, biz hiçbirşeyin makyajının akmasından korkmamaktayız... her zaman dediğim gibi, Ateistte olsa, Dindar da olsa, her bilgi değerlidir ve her bilginin hakkını vererek ele almak gerekir... ve şunu söyleyeyim, kimi inanmayan arkadaşlarımızın bilgilerini (özellikle Bilmselci arkadaşımızınkileri) yoluna ve yöntemine göre yaptıkları sürece takdir etmeye ve anlamaya çalışıyorum... Ancak bunu bilim adına yaptığınızı iddia ettiğiniz halde sizin, Bilimsel olmadığımızı iddia ettiğiniz bize karşı yapamamanız, gerçek kimliğinizi ortaya koyması bakımından önemlidir sanıyorum... öyle ki eğer gerçekten Bilim'e gönül verdiyeseniz, biliyorsunuzdur ki her materyal, her bilgi değerlidir ve saygı gerektirir. İster Bilim'i Allah'ı inkar etmek için araç olarak kullanın, ister benim gibi Allah'ı tasdik ettiğini düşünerek, Allah'ın öğrenmeyi emrettiğini düşünereke Bilim yapın, hiç farketmez... Öncelikle Bilimin ve Bilginin ne olduğunu hazımsamanız ve idrak etmeniz gerekir... Kısacası Haksöz Arkadaşım, sizin ve sizin bu temelsiz yazınızı destekleyebilen, takdir edebilen SaklıGerçek nam arkadaşımızın Bilimden zerre kadar anlamadığını görebiliyorum... Bilimselci arkadaşımızın ise Bilimden anlamadığını iddia edecek kadar ciğersiz değilim ancak şunu söylemeliyim ki, kendisi kimilerini takdir etmeden önce, o kimselerln yöntemlerini ve tutarlılıklarını gözden geçirmesi gerekmekte ve eğer bilmiyosa, Din-Bilim'i yöntemlerini araştırması ve bilmesi gerekmektedir... Başkalarının eksik bilgilerini takdir etmeden, inanın ki Bilimselci arkadaşım, tek başınıza onlardan daha tutarlısınız... Her ne kadar çok çok farklı düşünsekte, çabanızı takdir ediyorum... Ancak anlattığımız gibi, Bilimle azıcık bile Haşır-Neşir olan bir insan Din-Bilimin de bir yönteme sahip olduğunu bilir... bu sistemi bilmek ve bu sistemleri uygulayanlar arasında olmak kimseyi Ruhban yapmaz ve bu insanlar bir Ruhban sınıfı oluşturmaz... Herkes gerekli eğitimi aldığı ve Bilimsel yöntemleri ve o bilimin gereklerini uyguladığı sürece Bilim (ve Din-Bilim) yapabiliyor demektir... ki bunu sizin yapamadığınız apaçıktır Haksöz arkadaşım... Sizin niçin Din-Bilim yapamadığınızı daha önceki yazılarımızda açık açık söyledik ve ispat ettik... Haksöz arkadaşım, sizin, benim çelişkilerim sandığınız şey, tamamen sizin Bilimden ve Bilimsel araştırmalardan zerre kadar anlamadığınızdan dolayı oluşan SANRIlarınızdır... tıpkı "Kur'an-da var olduğunu sandığınız çelişkilerdeki SANRIlarınız gibi... Umarım Bilimsel Yöntem adına bişeyler öğretebilmişimdir... Saygılarımla...
-
Peki, bunları atfettiniz de, şunu sorcam, acaba ben hangi İslam Ruhban'ının dediklerini burada tekrarlamışım da, Kur'an-ı ayaklar altına almışım? Ya da Hangi Bilgin ve İmamı Rab edinmişim? veya İslam hangi Ruhban sınıfının tekelinde? Söylediğim şeyin neresi Kur'an-ı ayaklar altına alıyor? arkadaşım, lütfen kelimeleri kendinize göre yontmayın olur mu? Düşünme, Sorgulama ve Anlama çabasında olan bir tek siz değilsiniz diye düşünüyorum... Ayrıca verdiğiniz Ayet, adı üstünde Hıristiyan ve Museviler için gönderilmiş bi ayettir. Müslümanların bu şekilde bir yanlışa girmemeleri öğütlenmiştir... ve ben böyle bir yanlışa girmiş değilim... Ehl-i İslam olan hiç bir mezhep böyle bir yanlışta değildir... Hatta orta çağda dahi, İspanya'da az bir kısım Hırisityan kimse böyle bir inanca sahip değildi, ki bunlar yakılarak öldürülmüştür bu yüzden... Demek istediğim, Ruhbanlığın ayan beyan kurumsallaştığı Hıristiyanlığın içinde de Ruhban olmayan inananlar vardı... neyse... Mesela "İslam Alimi" olarak kabul edeceğimiz: Mevlana, Yunus Emre, Ahmed Yesevi vs... kimsenin bunlara Rab diye tapınıldığını görmüş değilim... bu kimseler bir ruhban sınıfı da oluşturmuş değiller... kastettiğiniz şey, Ahi Teşkilatları, Tekkeler yani kısaca "Evliyalık" kurumu ise, bu Ruhbanlık değildir... Bunun açıklamasını uzun uzadıya yapmak bile çok yersiz aslında, Evliyalık temel olarak Sosyal bir teşkilattır ve bunu Tarihi yeterince araştırırsanız görürsünüz... Bu teşkilatın başındakilerin "Dini" bir kimlikleri olsada, Hıristiyanlık ve Musevilikteki gibi bir "Günahsızlık" kisveleri yoktur. Tabii ki bu da onları "Günah İşleyen İnsanlar" olmaları bakımında "Rab" olduklarına inanışı engelemiş ve böyle bir kisve hiç bir zaman görülmemiştir... Bu bir yana, İslam'da Ruhban sınıfı olduğu iddianız, yani bazı kimselerin "Rab" olduğuna inanıldığını iddia etmeniz "Ene'l Hakk" (bkz: özellikle Nesimi "Ene'l Hakk") anlayışına dayanıyo olabilir... Gerçi muhtemelen bunu düşünmediniz bile ama, ben açıklamasını yapayım yine de... "Hakk" olmak demek "Rabb" olmak demek değildir. Tasavvufta "Rabb" kelimesi Yaratıcı olarak Allah'ı karşılar, Tasavvufta "Hakk" kelimesi ise, Öz olarak Allah'ı karşılar... Yani arada anlam farklılığı vardır... Bakın burada, bunu sizin nasıl anladığınız değil, inanan insanın nasıl anlayıp inandığı önemlidir... bunu aklınızdan çıkarmayarak okuyun yazılanları lütfen (ki her inancı da böyle ele alın "-Al birin vur ötekine" demeden önce...)... Hani bi arkadaşımız demiş ki "İslam, Aklı yetersiz görüyomuş ve Ulaşılmaz bir Yaratıcı öngörüyomuş bu yüzden"... İşte İslam aslında bu görüşü tamamen red eder. Allah, Hakk olması itibarıyle, ulaşılmaz değildir. Sadece Allah, "Allah" olması itibariyle ulaşılmazdır. Şimdi bazı arkadaşlar "Hem ulaşılır, hem ulaşılmaz ahanda bi çelişki daha" diyerek konuya dalabilirler, o yüzden hemen açıklayayım... (kaldı ki "Hakk" ile "Allah" arasındaki farkı bilenler zaten anlamışlardır...) Allah, Allah oluşluğu ile ulaşılmazdır, kimseye Allah'lığını vermemiştir çünkü, O ismin tek sahibi O'dur... bu Yüzden Tek'tir... "Allah" olmasının özel bir manası var ise O'da en basit cevabıyla Hz. Musa'ya verdiği cevaptadır "Çünkü Ben "Ben'im". neyse, bu bir yana... Ancak "O" Hakk oluşu ile ulaşılırdır... Bu Allah'a ulaşmanın manasını açıklayacağım ama umarım biraz anlama çabasında olursunuz... Hani "Ermiş" derler ya kimseler için, o anlayıştır işte bu... Allah, her yarattığına kendinden bir öz vermiştir, yani herşeyin özünde O vardır... işte bu öz Hakk'tır... insanda da olan bu Hakk'ı bulmak demek, insanın kendisini keşfetmesi demek, yani Hanif olması demektir... yani Akılla Allah'ı Bulması demektir. İslam'da "Hakk'ta Hakk olmak" deyimi vardır ve "Allah'a Ulaşmayı" anlatır... Eğer öyle bir inanç olmasaydı, sıradan bir Müslümanın "Ermiş kimseler"in olduğuna inanması beklenemezdi... Allah, her yarattığına bir öz vermiştir ki işte bu "Hakk"tır ve her insana bir "Cibril/Cebrail" vermiştirki bu da Akıldır yani Tefekkür (Düşünme) dür... Allah bu yüzden insanlara Akıl vermiştir... ve verdiği bir diğer şeyde, dediğimiz gibi Ruhtur, Özdür, Tindir... Yani "Hakk"tır... her yaratılanın özünde Hakk mevcuttur... bunun İslami sembolü ise Allah'ın Ademin ağzından Ruh üflemesidir. Allah Ademin Ağzından Hakk'ı yani Öz'ü üflemiştir. Böylelikle her şeyin özünde O vardır... bu efsanelerle de dile getirilmiştir... Benliği aşan kimseler, Allah'a ulaşır... "Benlik" dediğimiz şey ise gerçeği, "Hakk'ı" idrak edemememizdir... Mesela Kerem'in Aşkı için deldiği dağ, aslında Benlik Dağıdır ki, Hakk'a ulaşmıştır... Hakk olması Rabb yada Tanrı, Allah olması değildir. Hakk olması Öz Olduğunun artık bilincine varması ve bunu idrak edebilmesi demektir... Ve özellikle bu mertebedeki insanlar, yani Evliya ya da Erenler/Ermiş dediğimiz insanlar, kendilerinin Rabb olmadıklarını bizzat ispat için, devamlı Allah diyerek Zikir halindedirler... bakın dediğim gibi, siz bu konuyu, kendi anladığınız şekilde yorumlamayın, o insanlar nasıl anlıyor bu konuyu ona bakın, bilmiyorum anlatabiliyor muyum... Dediğim çerçevede, Hiç bir Ermiş veya Evliyanın Ruhbani bir kimlikleri yoktur... Allah hiç birine, kendi adına bağışlama yetkisi vermemiştir... Aforoz yetkisi vermemiştir... Bu yüzden İslam'da dediğiniz gibi bir yapılaşma olmamıştır ve olamazda... ve umarım "Hakk" ile "Rabb" arasındaki farkı, en azından o Mü'minlerin bunları nasıl algıladığını anlatabilmişimdir ve Umarım Ruhbanlığın anlatabilmişimdir... Saygılarımla...
-
Arkadaşım, sana bunu demeleri gayet normal, çünkü hakkaten bu işi yapan kimselerin yöntemleri üzerine yapmıyorsun... Bakın "Onca Alim anlamadı da sen mi anladın?" diye bir tabiri kullanırsam eğer, ben şunu da açıklarım mutlaka, "Müslüman olsun yada olmasın" derim... ki böyle bir tabir kullandım mı, hatırlamıyorum... Neyse, şu var ki arkadaşım, kabullenmen gereken, hangi din araştırılacaksa araştırılsın, bu işin bir sistemi olduğu ve sizin o sistemi uygulamadığınızdır... bu yüzden yazdıklarınızın hiç bir değeri yok... Ayrıca İslam'da Ruhaban sınıfı diye bir sınıf yoktur. Bunu açıklama gereği bile yoktur... Bu konuda gerekli şekilde araştırma ve gerekli şekilde yorum yapabilme yeteneğine sahip herkes İslam'ı anlayabilir... İnanmasa dahi... Dikkat edin, bir dini anlamak için illa ki inanmak gerekmiyor? İsteyen, inanç konusunda istediğine inanabilir... ister Amon-Ra yarattı dersiniz, ister Elohim, ister Zeus... Din bir vicdan meselesidir ve sizin vicdanınız rahat olduğu sürece kimsenin size bir şey demeye hakkı yoktur... doğru mu? e kimse sizin boğazınıza da çökmüyor illa ki İslam'a inanın diye? ben diyorum ki, sizin vicdanınız rahatsa, istediğiniz şeye inanabilirsiniz ve vicdanı rahat olarak bir dine inananlarada saygı gösteriniz... ve en azında inandığı Tanrı'ya atıfta bulunmayınız... en azında, O'nun yerine konuşmak ve ayetler uydurmak gibi bir hareketten kaçınınız, çünkü bu Müslümanlar için hakaret niteliğindedir...
-
Arkadaşlar, bakınız, gerçekten bu konuda hiç bir bilgisi ve sorgulaması olmayan kimseler gibi konuşuyorsunuz... Allah canı sıkıldıkça Yağmur yağdırıp, yıldırım düşürmemektedir. yada yeri geldikçe deprem yaratıp, heyelan oluşturmamaktadır... öncelikle belli İslam'ın Allah anlayışının temellerini bilmelisiniz... Allah bütün her şeyi yaratmıştır... bunu derken aslında şunu kastediyoruz, Allah Yağmurun varlığı gerçeğini yaratmıştır, ancak Yağmuru o yağdırmaz... bunu belli bir Kadere/Ölçü'ye bağlamıştır. o kuşullar oluşunca yağmur yağıverir... Yada Depremin olması... Allah belli bir deprem olgusunu yaratmıştır ve bunu belli kurallara, Ölçülere/Kadere bağlamıştır ve bu şartlar oluştukça depremde olur... tüm doğa olayları bu şekildedir... Allah özel olarak bir yağmur idaresi kurmamıştır. yada depremlerle ilgili bir birim kurmamıştır... Allah'ın Yaratmasını, insanlarınkiyle karıştırarak algılamayın... Hal aburada Allah'ın bilimsel olarak ispat edilemeyeceğinde yada edileceğinden bahsedebilen insanlar var. Arkadaşlar, Allah Bilimi kendisinin varlığını ispatlaması için yaratmamıştır... Kendisinin Anlaşılması için yaratmıştır. Eğer bilimin Allah'ı ispatlama gibi bir görevi olsaydı da bunu başaramazdı... eğer öyle olsaydı inanmayan kimse olmazdı zaten, herkes inanmak zorunda kalırdır... çünkü 2+2=4... tesbiti var, tescili var, ispatı var... Ama Allah istemiştir ki, O'nu bilimle Anlayarak bulun... Hz. İbrahim gibi Düşünerek bulun... o yüzden kanımca kimsenin inancına saygısızlık etmemeli... Ateistte olsa, başka bi inançtanda olsa... her bilgi belli bir eylem ve çaba sonucunda elde edilir ve fikir yürütebilen ve bunu yolu yordamı ile yapan herkesin saygı görmesi gerekir... hiç bir bilgi boşuna değildir... çünkü herkesin bilgisin yaratanda O'dur... Şu yağmuru yağdıran Melek Miakil meselesinde de... bakın arkadaşlar, bir çok eski inançları araştırısanız eğer, doğa güçlerinin arkasında hep manevi birer güç aranmıştır... bugün biz o ilkel dinlerin bu arayışlarında buldukları sonuçlarını yorumlayıp diyoruz ki, mesela; "Bilmem kimlerin Yağmur Tanrısı vardı.". Oysa ki emin olun, o insanlar tam olarak öyle inanmıyorlardı. Mesela Türkler Gök-Tanrıya inanmakla birlikte, doğa olaylarının arkasında Ruhani güçlerin olduğuna inanmaktaydılar. bugün bir çok Arapçı Araştırmacı bunları "Tanrı" olarak yorumlar, ancak asıl, Türkler "her doğa olayının ardında bir ruhun yer aldığına" inanırlardı ki, bu islamdaki Melek inancına karşılık gelir... Ancak bunun özü farklıdır... mesela, Tanrı ile İnsan arasındaki ilşişkiyi kuran meleğe "Cebrail" denmektedir... ancak şu var ki Cebrail adı aslen "Akıl" manasına gelir... biraz daha nüans farklılığı ile "Tefekkür" demektir... Bilindiği gibi, Tasavvuf ilminde, Allah'a ulaşmanın yolu Tefekkürdür, yani Düşüncedir, yani Akıldır... Doğa olaylarının ardındaki güç ise, Doğanın kendisidir... yani Miakildir... ölümün arkasındaki sır ise ölümün kendisidir. yani Azraildir... gibi gibi gibi... gerisini siz bulun... Saygılarımla...
-
Bunları söyleyip te, Haksöz'ün Yöntemini!!! takdir edebilmeniz, son derece büyük bir çelişki... Yazık... Keşke bu söylediklerinizi Din-Bilimsel araştırma yaparkende bir temele oturtup uygulayabilseniz... Tuhaf...
-
İNANÇLILAR İÇİN DÜŞÜNDÜRÜCÜ SORULAR
Pantheaa şurada cevap verdi: netman başlık Dini Konular - Din - Dinler
******** ******* ****** ***********İslam'da şöyle bir ayrım vardır: Müslüman olanlar ve Müminler... sen Müminleri, ancak Müslüman olanlarla karıştırıyosun, ki bunu bilmeyerek yaptığını biliyorum, çünkü bilmiyosun gerçektende... her konuda, hep insanların Sorgulamamasından dem vuruyosun ya? sana söyleyim ki, tek sorgulayan sen değilsin... Hiç bir mümin Doğmatik değildir... Doğmatik olanlar ancak Müslüman olanlardır. Öyle ki Allah Kendisini bulmamız için, sürekli "Aklımızı Kullanmamızı" öğütlemiştir. öyle ki Hz. İbrahîm'in Allah'ı düşünerek bulduğu üzzerinde Kur'an-da özellikle durulu ve bu sebeple sebeple sahip olduğu inanca özellikle Hanif inancı adını verir... Tek zeki insan ve Tek düşünen, sorgulayan insan sen değilsin arkadaşım... Nasıl ki sen inandığın şeyleri havadan kapmadıysan, belli bir birikim sonunda elde edip öyle inandıysan ve burada bu yüzden böyle ateşli bi şekilde savunuyosan, bil ki, burada İslam'ı daha doğrusu kendi inancını savunabilen herkes mutlaka senin yaptığın sorgulamaları yapmıştır. Şöyle düşün, mutlaka hayatında bir çok insanla bu çeşit dini tartışmalara girimşsindir... Nasıl ki hayatı boyunca sorgulayarak, araştırarak Ateist olmuş bir insan ile, daha yolun başında, hiç bişey bilmeden peşn kabullerle Ateist olduğunu iddia eden bir insanın konuşmaları ve lafızları arasında dağlar kadar fark var ve bu hemen anlaşılabilirse, bir Doğmatik Müslüman ile bir Mümin arasında da öyle fark vardır... o yüzden sorduğunuz böyle basit sorularla, ben sizi "Acemi ve Yolun Başında Bir Ateist" grubuna koyuyorum ve size daha çok araştırma yapmanızı tavsiye ediyorum... Saygılarımla- 298 cevap
-
- Düşündürücü Sorular
- Din
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Bilimselci!!! arkadaşım... ben en azından, senin dahi Din-Bilimsel bi araştırma nasıl yapılır bunu biliyor olmanı dilerdim... öyle ki, bi çok açıklamanı Bilime dayandırarak yapma gayretindesin ve en azından bir dini yorumlamanın, bir ayeti yorumlamanın, bir (tüm dinler için geçerlidir) dini anlamanın yolunu, yöntemini ve bilimsel gereklerini biliyor olmanı umardım... kullandığın lakabından da anlaşılacağı gibi, görülüyor ki, Bilimle haşır neşirsin (ki öyle olmadığında anlaşılmış bulunuyor) Ancak, sizinde bilimle ilgili olan sınırınızın, ancak kendi işinize geldiği kadarla sınırlı olduğunu anlamış bulunuyoruz... öyle ki, Haksöz arkadaşımız, bahsettiğimiz yöntemlerden hayli habersiz ve uzaktır ve bu, yazılarında apaçık ortadadır, bunları tekrar etmeye lüzum bile yoktur, belirttik çünkü zamanında... sizde onu bu haliyle takdir edebildiğinize göre, görülüyor ki, sizde bu yol ve yordamdan bir hayli habersizsiniz... Her zaman diyoruz, bakın, inanmamakta yerden göğe kadar, kendinizce haklı olabilirsiniz, ancak "yiğidi öldür hakkını ver" diyebilmelisiniz bi yerde de... eğer bir Dini yorumlama işine girdiyseniz, en azından bunu usulüne uygun olarak yapın bari... dürüst olun... en azından bu cesareti gösterin... kaç kere sorduk, Haksöz arkadaşımızın yorumlarını neye dayanarak yaptığını, neye inandığını, hangi bilinç çerçevesinde yorumladığını, nasıl bir sistem kullandığını... ancak tek bir cevap bile veremedi bununla ilgili... eğer gerçekten okuduysanız tüm yazıları, kendisine yöneltilen eleştirileri bile okumadığını anlamak hiç te zor değildir... Haksöz arkadaşımız daha önceleri inandığını ve Kur'an-ı okuduğunu iddia etti... ancak görülüyor ki, çelişkiler konusundaki iddialarına dayanak olarak izlediği sistem çok temelsiz... öyle ki o sadece Kur'an-ı okumuş, ama anlamamış. öyle ki Bakmakla Görmek arasında dağlar kadar fark vardır... birde anlamak lazımdır, görmek lazımdır... görmek ve anlamak için illa ki inanmış olmak gerekmiyor... bir çok arkadaşım var, inanmadığı halde, İslam'ın çok tutarlı bir din olduğunu söylüyorlardı, en azından bu cesareti gösterebiliyorlardı... bunların arasında bilimle sizden daha haşır neşir insanlarda vardı, ki bilimle gerçek anlamda uğraşan çoğu insanın bir dini nasıl ele almaları gerektiği konusundaki bilgilerine dikkat edilirse, inanmadıkları halde bu konuda sizden çok çok daha ileride olduğu anlaşılmaktadır, çünkü en azından bir dini yada bir felsefeyi eleştirmeden önce, o dini ve felsefeyi iyice idrak edebilmeyi ve yorumlamanın yolunu-yordamını biliyorlar... bakın her inanç için dürüst olmak ve anlamak gerekir... mesela, Marksizmi bile anlayabilmek için, sadece DasKapital'i okumak yetmez, Karl Marks'ı iyi tanımak, dönemin sosyo-ekonomik yapısını iyi bilmek ve kendisini bu düşünceye iten nedenleri iyi bilmek gerekir. Yada Freud'un niçin insan iç güdülerinde cinselliği temel aldığını ve bu yönde kitaplar yazdığını bilmek için, kendisini çok iyi tanımak gerekir. Bir dini de tanımak için, meydana geldiği şartları, içinden çıktığı toplumu, o toplumun yaşayışını ve kaubllerini ve dil özelliklerini iyi bilmek gerekir. Mesela Mısırlıların mumyalama adetleri bugün saçma gelebilir bir ateist için, ancak "Saçma" demeden önce, bu insanların bunu neye dayanarak yaptıklarını bu adetin nereden geldiğini iyi bilmek lazımdır... belirtmek istediğim, bir dini yada düşünceyi anlamak konusunda sadece İslam'ı kast etmiediğimdir, o yüzden yazıyı bu kadar uzattım... Haksöz ve Bilimselci arkadaşlarımızın Hıristiyanlık ve Yahudilik hakkındaki yorumlarını ise çok çok merak ediyorum... acaba onlar hakkında ne kadar doğru yada ne kadar yanlış düşünüyorsunuz? ancak onlar hakkında da pek bir bilgi sahibi olmadığınızdan, yine sadece görmek istediğinizi gördüğünüzden ve bir karış dahi yol alamamış olduğunuzdan zerre şüphem yoktur... öyle ki Din-Bilim nasıl bir iştir onu bilmiyorsunuz en başta... tabi ki buda sizi yanılgı içinde kalmaktan kurtaramıyor... eee ne demişler; Körler Sağırlar Birbirini Ağırlar...
-
Buna Ne Diyoruz... Bak arkadaşım, demek istediğin şu mudur senin? Yaşayacak olduklarımızı, Tanrı bilmez, yani bilinçli olarak bilmez mi demek istiyorsun? kendi iradesi ile mi bilmez demek istiyosun? bunu biraz daha ayrıntılarsan memnun olurum... yani, demişsin ki "dikkat edin, bilemez demiyorum, bilmez diyorum. ancak gerçekleşecek olayların içinde onun bilgisi vardır" demişsin... buradan ve diğer yazdıklarından şunu anlıyorum; Tanrı vardır, Yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız üzerinde elbette bir hükmü, iradesi ve bilgisi vardır, ancak bu yaşayacak olduklarımızı kendi iradesi ile bilmez... bu mudur demek istediğin? Bir de şu var; burada, Kader'in aslında ne demek olduğunu dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım, yazdım... umarım "tüm yazılanları okudum" derken, bunları da katıyosunuzdur içine. bu çerçeve de sizin Kader anlayışınız nedir? zira, öyle ki, Kader; anlattığım üzere, yaşayacak olduklarımız değildir. Kader, irademiz, varlığımız, yaratılışımız ve yaşamımız çerçevesinde yapabileceklerimizdir. Bundan kastım, adam öldürmemiz, kazaya kurban gitmemiz, sabah erken kalkıp bakkala gitmemiz değil... elbette ki bir hayata sahip olacağımız ve mesela doğal olarak kuş gibi kanatlanıp uçamayacağımızdır Kader... Kader; konuşabiliyo olmamız, yürüyebiliyo olmamız, düşünebiliyo olmamız gibi, her türe ve her cinse özel yaratılış gerçekleri ve ölçüleridir. Her yaratılmışa has ölçülerdir, sınırlardır, iradelerdir Kader... bunun içeriğini daha fazla ayrıntılamayacağım, önceki yazılarımda yeterince yazdım sanıyorum. Yani eğer Kader tanımınız, benim tarif ettiğime uyuyorsa, diyecek bir şeyim yok. Ancak şu var ki "Buna Ne Diyorsunuz" sorunuza, benim cevabımı vermeden önce, sizin Kader anlayışınızı tam olarak açıklamanız gerekmektedir diye düşünüyorum. ha eğer, diyorsanız ki, "Kardeşim, bu konu Kaderle alakalı değildir." o zaman yukarıdaki sorumu cevaplayın ve ona göre cevabınızı vereyim... Ama yine de Kader'in ne olduğu ile ilgili yazılarımı bi gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum... Zira ben, eğer yukarıda dediğim gibi bir şey kastettiyseniz, yani kastettiğiniz şeyden anladığımı açıklamaya çalıştım, eğer tam olarak onu kastettiyseniz, ben buna farklı bir açıdan bakarak diyorum ki, Allah, yaşayacaklarımızı "Görür" ancak bunlara müdahale etmez, yani yaşayacak olduklarımızı o, kenid iradesiyle yaratmamıştır, çünkü özgür insan iradesini yaratmıştır bir kere, kendi müdahale etmeyi istemez... siz ise, bunu daha da genişleterek, buna bir de "Allah yaşayacaklarımızı kendi iradesi ile bilmez"i eklemişsiniz... yanlış mı anlıyorum acaba? Saygılarımla...
- 2.558 cevap
-
- Allahın varlığı
- Allahın yokluğu
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Arkadaşım, tek sorgulayanın sen olduğunu mu sanıyosun anlamıyorum? bi çok insan kim bilir ne muhakemeler yaptıda inandı? her inanan doğmatik olacak diye bişey yok... her inanmayanda sorguladı da inanmadı diye bi şey de yok... sorgulamadan bilmeden inanan yada inanmayan bi çok insan var... yani sorgulamak, inananın yada inanmayanın malı değildir... zeki cümleler kurduğunuzu sanmayın. insanlar fikir yürütüyolarsa, mutlaka sorgulamışlardır demektir... burada, yıllarca inanıp, sonra sorgulayıp ve sonrada inanmamanın mantıklı olduğunu düşünerek Kur'an-da çelişkiler olduğunu iddia eden adamlara da rastladık... o kadar sorgulamış ki, daha Dini bir Tesbit, Araştırma yada Sorgulama nasıl yapılır onu bilmiyor... bu mu sorgulama sorarım size? adama açık açık söylüyoruz çelişki sandığı şeyleri, Dil-Bilimsel, Din-Bilimsel ve Teknik olarak ispatlıyoruz, hala "yok benim sunduklarım herkesi inandırcak kadar sağlamdır" diyo, ama nedense kimseyi inandıramıyo ve söylediklerimize tek bir cevap yazmış değil ve hep sanki o kadar cevabın muhatabı o diilmiş gibicesine saçma sapan, aynı tarzda yazılar yazıyo, inandığınınz tüm şeyler adına "Kur'andaki Çelişkiler" konulu başlığı bi inceleyin ve bana sorgulamanın tarifini ondan sonra yapın... Merak etmeyin, her aklı başında arkadaş, inansın yada inanmasın, mutlaka en az sizin kadar sorgulama yapıyodur... umarım karşılaşma fırsatımız olurda, eğer bilmiyorsanız, bir dini sorgulama nasıl yapılır onu da öğretirim size, Haksöz anlamadı ama siz anlarsınız umarım... bunu saedce islamiyet için söylemiyorum, tüm dinler adına söylüyorum... en azından tüm dinlerin aslında masum amaçlar güttüğünü anlayabilecek kadar sorguladımıdan ve bir çok arkadaşımızında sorguladığından eminim. o yüzden inansada inanmasa da herkesin inacına saygılıyızdır merak etme...
- 2.558 cevap
-
- Allahın varlığı
- Allahın yokluğu
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Yazık be arkadaşım... bünyene yazık... Çelişkiymiş... ya arkadaşım, senden tek bir cevap istiyorum, acaba, bizim, senin "Çelişki" diyerek sunduğun safsataların çürüten yazılamızı, ayyuka çıkaran yazılarımızı bir kere bile okudun mu? ya şaşıyorum sana... ne kadar kör birisin... kime hizmet ediyosun? yada yazdığın şeylerin gerçek olduğuna hakkaten inanıyo musun? öncelikle dayanabildiğin tek bir temel, sağlam bir temel bile yok? zira güya sunduğunçelişkilerin hepsinin birer açıklaması var... hem öyle ki, sen, bir araştırmacının yöntemlerine ve sistemetiğine sahip olarakta yapmıyorsun tesbitlerini... hep diyoruz, Ayet yorumlamak bir sistematiğe sahiptir... e sen bunu da yapmıyorsun? ya açıklıyoruz sana sayfalarca, hiç mi vicdanın "ulan belki haksızlık yapıyorumdur, bi kere de yolu yordamıyla araştırayım" demiyor sana? ya insaf be kardeşim... çelişkiler konusunda verdiğin örnekler sadece ve sadece "Kur'an-ın çelişkilerle dolu olduğu önşartlanmasına" sahip ve "Kur'an ve İslam'dan zerre kadar nasibin almamış" cahil ve aklı yetmezlerce belki bir nebze yer bulabilir ki her aklı başında insan Din-Bilim'in yöntemini öğrendiği vakit, bu safsatalara güler... yazık arkadaşım, yazık...
-
CEZA NASIL VERİLİR? Sanırım, burada, "Din Bilim Nasıl Yapılır" bilincini öğretmekten başka, Haksöz denen kimseye "Adalet Nasıl Uygulanır"ı da öğreteceğiz... Arkadaşım, öncelikle, sen bilim'in ne olduğunu bilmediğin gibi, Adalet ve Hukuk sistemleri nasıl işler onuda bilmiyorsun... Kur'an-ı, İslam'ı bir yana bırakın... Adalet süreçleri şu şekilde tecelli bulur: -Suç İşlenir -Suç tebit edilir -Yargılama Yapılır -Ceza Verilir kısaca ve en kabaca bir Adli yagılama bu şekildedir. Bunu niye mi yazdık? Şöyle ki, Recm, bir ceza yöntemidir. Bunu bilmemek, farkında olmamak mümkün değildir... yani kim olursa olsun, hangi Hukukçuya sorarsanız sorun, Recm bir Ceza'dır... 4 Şahit uygulaması ise, Suç'un tesbiti, Suçlunun yargılanması sırasında ihtiyaç duyulan ve Kur'an-da tavsiye edilen bir uygulamadır... Yani Bir Ceza Değildir... Recm ise Bir Ceza'dır ve Yargılama Sürecindeki Bir Uygulama Değildir... Yani Teknik ve Hukuksal olarak bir Ceza ile bir Yargılama Sürecindeki Uygulamayı "Çelişki olarak yorumlamak" bir tarafa, birbirleri ile karşılaştırmazsınız bunları... yani bu ikisi tamamen alakasız bir tanımdır... Eğer deseydiniz ki "Recm Yanlış Bir Uygulamadır" "4 Şahit Eksik Bir Uygulamadır" gibi bir yorum yapsaydınız, anlayabilirdik, ancak siz Hukuk'tan da zerre kadar anlamadığınız için yine saçma sapan yorumlar yapmaktan öteye gidemediniz... size gülüyorum... Şaşarım Akl-ı Perişanınıza... Öyle ki, konusu geçen Sure'yi baştan sona okuma zahmetinde bulunsa idiniz, 100 Değnek'in ne ve nasıl olduğunu da anlardınız... Diğer bir Husus'ta, Hz. Aişe ile ilgili yine yanlış bir tesbitte bulunduğunuza şaşmadığım İFK HADİSESİ ile ilgilidir... Bu Hadisede Hz. Ali'nin şahitliği önemli yer tutmuştur... Hz. Ali, Hz. Aişe'nin iftiraya uğradığını söylemiş, ancak yine de yargılama yapılmasının gerekli olduğunu söylemiştir... olay şöyle geçer ki: “O iftirayı yapanlar içinizden bir topluluktur. Bunu kendiniz için kötü sanmayın. Aksine o, sizin için hayırlı olmuştur. Onlardan her biri için günah olarak kazandıkları şeyler vardır. En büyük azap da onlardan elebaşılık yapanındır.” (ayet: 11) Hz. Aişe’ye bu iftirayı yapanlar, başlarını İbn-i Übey’in çektiği münafıklar grubudur. Fakat, bu iftiranın boyutları münafıklarla sınırlı kalmamış, herkesin aklını karıştırmıştı. Müslümanların, böyle bir iftira karşısında öncelikle namuslu bir kadın hakkında sui zanda bulunmamaları gerekirdi. Sonra iftirayı yapanların da dört şahit getirmeleri gerekirdi. “Onu işittiğiniz zaman, mü’min erkek ve mü’min kadınların kendilerince iyi niyette bulunup “Bu, apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi?” (iftira atanların da) Onların da dört şahid getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki onlar, şahitleri getirmediler, o halde onlar, Allah katında yalancıdırlar.” (ayet: 12-13) Sûre’nin başında, iftiraya verilecek ceza belirtilmişti. Zina isnadıyla gelen bir kimsenin dört şahit getirmesi gerektiği bildirilmişti. Böyle bir konuda henüz suç sabit olmamış ve şahitler de ortada yoksa müslümanlara düşen, iyi niyetle namuslu bir kadının bu suçtan masum olduğunu düşünmektir. Böyle yapılmadığı zaman iftiraya ortak olunmuş olur. “Eğer Allah’ın size dünyada ve ahirette iyilikleri ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu iftirada size büyük bir azap dokunurdu. Hani siz, onu dilinize dolamış ve hakkında bir bilginiz olmayan şeyi ağzınızla söylüyordunuz. Siz onu önemsiz sanıyordunuz. Oysa o, Allah katında büyüktür.”(ayet: 14-15) Onun kötülüğü ve günahı çok büyüktür. O iftirayı duyduğunuz zaman sizin Müslümanlığınıza yaraşan tavır ne olmalıydı? “Onu duyduğunuz zaman “Bu konuda konuşmak bize yakışmaz. Haşa, bu büyük bir iftiradır.” demeniz gerekmez miydi? Eğer mü’min iseniz, böyle bir şeye bir daha asla dönmemeniz için, Allah size öğüt veriyor. Ve Allah size, ayetlerini açıklıyor. Allah alimdir, hakimdir.” (ayet: 16-18) “İman edenler arasında fuhşun yayılmasını arzu edenlere, dünya ve ahirette acı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”(ayet: 19) “Ya üzerinizde Allah’ın lütfu ve merhameti olmasaydı? Veya Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı?.. “(ayet: 20) Ne yapardınız o zaman? Nasıl kurtulurdunuz?
-
Ya HİMYATA arkadaşım... anladığım kadarıyla, Haksöz atgözlüğü takmışçasına, sadece kendi bildiğini okuyor... yazdığın 3 sayfa yazının tek bir cümlesini dahi okuduğunu sanmıyorum... zira yazdığı cevap, senin yazdıklarına uymamaktadır... bilindiği gibi, soru-cevap ilişkisinde, iki unsurunda birbirini tamamlayıcı bir ilişkisi vardır, en basit anlamıyla... yani Haksöz arkadaşımız, sadece kendi bildiği yolda gidiyor ve işine gelen ve birbirleri ile alakası olmayan ayetleri birbirleri ile kasıtlı olarak karşılaştırıyor... yaptığı çok basit bir misyonerlikten başka bişey değil... kendisi, kanımca bu konuda bi gruplaşma içersindedir ve bu konuda faaliyet sürdürmüş olmalıdır... çünkü Kur'an-ın güya çelişkilerini bulmak adına yaptıkları, her ne kadar temesizde olsa, kendi içinde bir sistematiğe sahip... bu yüzden defalarca sorduğumuz halde, neye mensub olduğunu açıklamamakta, açıklayamamaktadır... fpyası meydana çıkacak diye korkuyor sanırım... söylediklerinin dikkate alınması için gerekli şartları taşımıyor yazdıkları. bilimle azıcık ilgilenen hiç bir insan, inanmasa dahi böyle safsataların arkadasında duracak kadar ciğersiz diildir... ama Haksöz'ün burada özzel bi çabası var, bu belli...
-
Özür Dileyeceğini sanıyor musun? Arkadaşım... Haksöz denen adamın kişiliği ayan beyan ortadadır... daha önce yazdığı safsataları hem Teknik, hem Dil-Bilimsel, hem de Din-Bilimsel olarak bi çok kere çürüttük... Yani azıcık ciğer sahibi bir insan bunu kabullenmesini bilirdi... ama bırakın kabullenmeyi, haysiyetli bir insan gibi, çürüttüğümüz şeylerin savunmasına bile geçemedi. çünkü arkasında durabileceği bir şey sunmuyor zaten... sunamıyor... yapabildiği sadece Saldırı... bunu da Kur'an açık açık söylemiş zaten "Gördükleri Halde İnkar Ederler.". Bİ ara anlattığım kıssadaki İhtiyar Yahudiye benzetiyorum ben kendisini, Adam Hz. Muhammed'in Peygamber olduğuna inanmasına rağmen, hayatının sonuna kadar artık hep Hz. Muhammed'in karşısında olacağını söylemişti... çünkü tükürdüğünü yalayamıyan insanların hali budur... Haksöz, hala kendisinin neye inandığını söyleyememektedir... Peki Haksöz sen hangi dine inanıyorsun? Hıristiyanlık? Musevilik? Ateist misin yoksa? İslam'a olan eleştirinin kaynağı ne, hangi inanç? yada seni bu kadar düşman eden ne? neyi kaldıramıyorsun? gücüne giden ne? İnancının kaynağı ne?
-
DİNİMİZDE MİLLİYETÇİLİK YOKTUR
Pantheaa şurada cevap verdi: yağmur başlık Dini Konular - Din - Dinler
"Tebrikler" arkadaşım... -
DİNİMİZDE MİLLİYETÇİLİK YOKTUR
Pantheaa şurada cevap verdi: yağmur başlık Dini Konular - Din - Dinler
Bence "Türk"ün ne olduğunu sen HİÇ bilmiyorsun arkadaşım... "İslam" bir dindir... "Türk Geleneği" dediğiniz ise törelerden ve göreneklerden oluşur. "İslam" dini ise "Yazılı bir Töre ve Gelenek-Görenek" getirmemiş, Empoze ettiğini düşündüğünüz Arap Geleneklerini yadsımış ve ıslah etmiştir... "İslam" Arap Cahiliye geleneklerini kaldırmış olan bir inanç sistemidir... İslam'ın temel mantığı budur... Öncelikle, İslam, zaten kendisinin kaldırdığı bir Cahiliye Gelenekler Bütününü, Türklere empoze edememiştir... İkincisi, Türklerin eski Gök-Tanrı inancı incelenirse, İslam'a bu dinin örtüştüğü ve neredeyse birebir benzeştiği görülür... bu konuda hangi kanıtı istiyorsan önüne koyabilirim... İşte bu benzerlik "Herhangi bir dini kabul ettiğinde" benliğini kaybeden Türklerin, İslamı benimsediklerinde benlikleriin kaybetmemelerine neden olmuştur. Eğer bugünkü Türk kültürünü ve İslam öncesi Türk kültürünü yeterince incelersen, Türk kültürünün hala canlı olduğunu görürsün... mesela, en basitinden, "Geceleyin Islık Çalındığında" kötü ruhların geleceğine inanan İslam öncesi Türklerin bu inancı, bugün Müslüman Türkler arasında hala yaşamaktadır. Yada İslam öncesi "Kamlık" geleneği, yüzlerce yıl Türkler arasında, İslamla birlikte "Evliyalık" olarak vücut bulmuştur. en önemli örneği ise "Dede Korkut" ve "Ahmed Yesevi"dir. kısacası, bu konu çok uzundur ve sandığınız gibi keinlikle değildir... Ancak şundan bahsedilebilir ki, Türklerin Eski İnanç ve Erekleri Form değiştirmiştir... bunun nedeni ise, İki inancında aynı kaynağa, Tanrı'ya dayanmasıdır... şöyle örneklendirebiliriz: Gök-Tanrı => Allah (Eski Türklerin Gök-Tanrı'sı, İslam'ın Allah'ıyla aynı sıfatlara ve özelliklere sahiptir.) Eski Türklerin Fetih Anlayışı => Cihat (Eski Türkler'in Kızıl Elma Ereği) Alp Erenlik => Gazilik (ve Şehitlik) Kamlık (Şamanlık) => Evliyalık Uçmağ => Cennet (ikiside aynı özelliklerdedir) Tamu => Cehennem (ikiside aynı özelliktedir) Kurban => Kurban (Araplar Kurban demezler, ismi farklıdır ancak iki inançtada aynı mahiyettedir.) Ruhani Kuvvetler => Melekler (Türkler Doğanın bir ruhu olduğuna inanırlardır. Dağ, Taş, Dere, Tepe her şey bir ruha sahiptir. Bunun İslamdaki karşılığı: "tek Bir Kar Tanesi için bile bir melek görevlendirilmiştir.") Yaratılış Destanı => Yaratılış İnancı Bu konuda örnekler sınırsızdır. eğer dikkatlice araştırma yaparsanız, benzerlikleri ve kaç bin yıllık Türk kültürünü hiç bir şeyin yok edemeyeceğini daha iyi kavrarsınız... -
DİNİMİZDE MİLLİYETÇİLİK YOKTUR
Pantheaa şurada cevap verdi: yağmur başlık Dini Konular - Din - Dinler
Bakın "Hayal Et" arkadaşım, inanmamakta, yerden göğe kadar haklı olabilirsiniz kendinizce, buna kimsenin karışmaya hakkı yoktur. Ancak, inananların, inançlarını "Sizin Gibilerin..." diyerek küçümsemek ve aşağılamak, o çok değer verdiğiniz dünyadan, insanlıktan ve demokrasiden nasibini almamış kimselerin yapabileceği bir tanımlamadır... yazınızda niyetinizin ayan beyan apaçık olmasına rağmen, böyle bir "küçümseme" amacını gütmediğinizi düşünmek istiyorum... diğer bir cevabımda, İslam Birliği olabilceğini düşünen Yağmur arkadaşımıza. bu bugün çıkan bir haberdir: "Afganistan Türk rehine Mustafa Semih Tufal için dün 24 saat süre veren Taliban, rehineyi öldürdüğünü açıkladı. Tufal 28 Ağustos'ta Taliban'ın üyeleri tarafından kaçırılmıştı. 19.09.2006 11:19:00" -
Arkadaşım, umarım yazmadığın şeyleride yazarsın... Ancak görüyorum ki, hala , bu yazıları, kendisine nisbetle yazdığımız kişi, hala atgözlüğü takmışcasına görmezden geliyor ve kendisini apaçık çürüttüğümüz noktalarda tek kelime dahi edemiyor. sadece savsaklıyor... Yazdıkların ve diğer arkadaşlarımızın çabaları için herkese teşekkür ederim...
-
Haksöz Arkadaş'a... E o zaman, yeni tanıştığın birisine hitap ederken, senden daha yüksek mevkiideki birine hitap ederken niçin "siz" diye sesleniyosun? Çünkü Türk Adabı ve Türkçe bunu gerektirir di mi? Arapça'nın ve Kur'an-ın da kendine göre bir adabı ve üslubu vardır... bu yaptığım, küçük beyinli arkadaşların anlayabilmesi için, çok basit bir açıklama... Ama öyle ki bu konuda, geçmişte bir çok Alim fazlasıyla tatmin edici açıklamalarda bulunmuşlardır... Benim Açıklama yapmama gerek yoktur... Ama şunu söylemek istiyorum ki, Haksöz arkadaş iki konuda aşırı saçmalamış, ilki şu "Anne sadece bizi doğurandır" meselesi, ki bu konu hakkındaki o saçma yorumunu "Peygamberimizin eşleri için" yapmış... ikinci saçmalaması ise, Allah'on Kur'an-da kendisinden "Ben, Biz" diye bahsetmesi... Ben bu iki savı, tek bir örnekte anlatmya çalışacağım... Yahudiler (Hz. Musa'nın zamanındaki müslümanlar), Allah'a "Elohim" adı ile inanırlar. Bugünkü Yahudilerde böyledir. Ancak "Elohim" adını ağızlarına almazlar ve Yaratıcıya "Abba" derler. "Abba" İbranice de "Baba" demektir... Peki "Tanrı'nın Doğrulmadığı ve Doğurmadığı, Tek olduğu" inancının sabit olduğu Yahudilikte, Yaratıcıya "Baba" denmesi çelişki midir? Hayır... Çünkü Yahudiler, Tanrı'ya ; Onların doğumuna babalık etmesinden dolayı "Abba=Baba" dememektedirler. Onlar, "Şefkatli, Yüce ve Bağışlayıcı" olması sebebiyle Tanrı'ya "Abba=Baba" demektedirler. Bilindiği gibi Hz. İsa'da Tanrı'ya, kendisi de Yahudi adeti üzerine peygamber olduğu için "Abba=Baba" demiştir... Kendisi Yahudi toplumuna inmişti çünkü ve sonra kendisi en yanlış anlaşılan Peygamber olmuştur, ki Hırisityanların hala Hz. İsa'nın Tanrı'ya niçin "Abba" dediğini anlıyamaması çok ilginçtir... Peki "Tanrı" hakkaten "Yahudilerin, Doğum Sebebi ile Babası mıdır ki, bir Peygamberin bile, kendisine -Abba=Baba- demesine izin vermiştir?" demek ki Babalık (ve Annelik) sadece doğum sebebiyle mümkün olmuyor Allah için... O, Kendisine, Son Din ile birlikte "Abba" denmesini yasaklamıştır. Çünkü artık "Allah" adını bildirmiştir. Ve Hz. Muhammed gelene kadar, önceki her peygambere sıra ile başka adlarla kendini bildirmesinin ve en son olarak "Allah" öz adını bildirmesinin, elbette ki, Arkadaşımızın anlayamayacağı hikmeti de var. Yahudilerin ve Hz. İsa'nın niçin Tanrı'ya "Abba=Baba" dediğini açıkladık... İşte bu "Nida"lar, O Peygamberlerin Toplumlarının ve O Kitapların o döneme göre ki anlayışlarının bir yansımasıdır... Kur'an-daki "Biz" ve "Ana" kavramları da bu şekildedir... "Biz" kavramını bu güne göre algılamanız, sizin bu işten zerre kadar anlamadığınızın bir başka kanıtıdır... Çünkü görüldüğü gibi, bir din hakkındaki gerçek bilgileri elde edebilmek için, o döneme göre ele almak gerekir... Yani sizin yapamadığınız şeyi yapmak gerekir... Haksöz arkadaşım, ben sizden sadece şu sorunun cevabını istiyorum: "Siz Hangi Dine/İnanca Mesubsunuz?"