Bugünlerde çılgınlar gibi kitap okuyorum...öyle ki kimi zaman sonunu görmek için uyumuyorum...niye acaba?
belki unutmak...belkide unutmamak için...
unutmak ...kalbimizde yanmış ateşin közlerini küllendirme çabası...böylece anlamsızca boşlukta asılı kalmak... eksilerek...
unutmamak...bir başkaldırı...o ateşle büyüyerek...tüketmek kendini anılarda...hergeçen gün biraz daha delirerek...
hangisi daha fena?
iki kitap bitirdim iki günde...biri Marguerite Duras'tan Hiroşima Sevgilim...öteki kitabı sırf arka yüzünde yazan cümle için aldım;aşk lunapark trenleri gibidir;önce yükselir,sonra birden iner,sonra tekrar çıkar,geri iner ve sonunda içine kusarsınız! -sanki bu cümleye daha önce biyerlerde rastlamış gibiyim -yazar Frederic Beigbeder.. Romantik Egoist...ilginç bir kitap bu...yazarıda öyle...bununla beraber bu kitapla ilgili yorumlarımı bir sonraki yazıma erteliyorum..
İşte size Ahmet Orhan ve Özge Çelikaslan'ın yorumlarıyla HİROŞİMA SEVGİLİM...ayrıca benim yorumlamama gerek kalmayacak kadar güzel anlatmışlar...
Alain Resnais "Hiroşima Sevgilim"i çektiğinde atom bombası faciasının üzerinden tam ondört yıl geçmişti. Aşkınsa tarihi sayılamayacak kadar eskiydi. Hiroşima'da barış üzerine bir filmde oynamaya giden bir Fransız kadınıyla, bir Japon erkeğinin aşkları, inatla felsefenin sınırlarında, hem de Fransızca, gezinir. Aşk kadını Nevers'de yakalamıştır ilk olarak, savaş yıllarında bir Alman askerine aşık olarak "vatan hainliği" yapmıştır, işbirlikçidir. Oysa Alman askerin bir direnişçi tarafından vurulmasından sonra tutku, kadını kapatıldığı mahzende aşkın kollarından devralacaktır. Saçlarının kazınmasına, günışığından uzak kalmasına rağmen ona, delilikle bilinçlilik hali arasındaki çizgide durabilmeyi sağlayan, tırnaklarını mahzen duvarlarına sürtüp parçalarken hayatta kalmasını sağlayan şey tutkudur. Mahzenden bırakılıp Paris'e yerleştiği gün atom bombasının Hiroşima ve Nagazaki'nin tepesine bırakıldığını öğrenir. Onun için bu haber tuhaf bir ferahlıkla karşılanacaktır; Çünkü bütün o kötü günlerin bittiğinin sembolüdür artık Hiroşima.
Kadın bir kez de Hiroşima'da karşılaşır aşkla, ama bu kez "unutuş" olarak. Bu unutuşla ilk kez o gece aldatır öldürülen Alman sevgilisini. Bu unutuşa varan bir geriye sayımdır.
Kadın: Seninle tanışmıştım. Seni hatırlıyorum. Sen kimsin?
....
Kadın: Ellerini bile doğru dürüst hatırlamıyorum... Acıyı, acıyı hala hatırlıyorum biraz.
Erkek: Bu gece mi?
Kadın: Evet, bu gece, hatırlıyorum. Ama bir gün, artık hatırlamayacağım. Hiç. Hiçbir şeyi.
Erkek: Birkaç yıl içinde, seni unuttuğum zaman, bu çeşit başka hikayeler geçince başımdan, aşkın unutuluşu olarak anacağım seni. Unutmanın korkunçluğu olarak düşüneceğim seni. Şimdiden biliyorum bunu.
Kadın: Tıpkı aşkta olduğu gibi bir sanı beliriyor insanın içinde, hiç unutamayacağı sanısı, ben de hiç unutamayacağım sanmıştım Hiroşima'yı bu yüzden. Tıpkı aşkta olduğu gibi...
Herşey en ince ayrıntısına dek unutulsun diye önce birbir hatırlanır: Hiroşima'da ne görmüştür kadın? Herşeyi ya da hiçbirşeyi. Önce Hiroşima hatırlanır. Sonra Nevers, sonra yine Hiroşima. Herşey birbir hatırlandıktan sonra unutulmamaları için hiçbir neden yoktur. İki metaforik dizge olarak aynı yıkıcılığa sahip olan aşk ve savaş, son kertede, yine de unutuşa izin vermeyecektir. Çünkü kan ve gözyaşıyla malüldürler bir kez.
Oysa, unutmak belleğin, benliğin başarısızlığıdır, bir tür hastalık gibidir. Savaş ve aşk iki karşıtlıktır ama acıları benzerdir. Kadının, Hiroşima'yı bildiğini, oradaki her şeyi gördüğünü iddia etmesinin nedeni oradaki acının benzerini yaşamış olmasıdır. O da savaşı yaşamıştır. Savaş, aşkını ve aklını almıştır elinden. Hiroşima'da, Nevers'de ya da tüm dünyada olduğu gibi yaşadıklarını unutur, doğrusu unuttuğunu sanır çünkü geçmiş onu çağrıştıran nesneyle şimdiye taşınacaktır. Kadının Hiroşima'da hatırladığını gören erkek, gelecekte kendisinin de onu hatırlayacağını bilir. Hiroşima Sevgilimde geçmiş, gelecek ve şimdi eş zamanlı olarak yaşanır. Karakterlerin yaşadıkları bilinç akışı "süre"dir, bu süreyi belirleyense bellekleri yani geçmişleridir.
Hiroşima'nın sokakları Nevers'in sokaklarıdır. Japon sevgili, savaşta ölen Alman sevgilidir. İkisinin de adı yoktur.
Kadın: Hi-ro-şi-ma. Senin adın bu.
Erkek: Senin adın da Ne-vers.
Birbirlerine kentlerinin, yani geçmişlerinin adlarını verirler. Çünkü geçmişimiz benliğimizdir.
Unutuş anlamını yitirmiştir artık.
.....................
evet...bu yazının bu köşede ne işi var diye düşünenlere cevabımdır;canım öyle istedi korkarım şu romantik egoist
kitabının tesiri altındayım...