GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
İKTİDARLARIN CEHALETİ ve CEHALETİN İKTİDARLARI ...
Size bu satırları yazdıran o bakış acısına aynı soruyu sorduğumuzda hiçte yanlış olmaz öyle değil mi sayın yazar... Özetle "Dini temellere dayalı bir eğitim" toplumun algılama değerleri üzerinde nasıl bir etkiye sahipse, sizin yukardaki satırları yazmaya yönelten o algılama ve değerlendirme için "bilinmez ki nasıl ve ne zaman öğrenebilecektir." sorusuna hepimizin üzerinde düşünmesi ve vermesi gereken yanıta ihtiyacı vardır... Yazının özünde anlatılamak istenenin ne olduğu sanırım tarafınızdan anlaşılmış olmalı...
-
İKTİDARLARIN CEHALETİ ve CEHALETİN İKTİDARLARI ...
Bir kimse çevresinde yaşananlar ve gelişmeler üzerinde algılama ve farkındalığı düzeyinde bir kanaate sahiptir... Herhangi bir ifade yada yazının bütününü değerlendirirken içerisinden bir bölümü cımbızla çekerek sadece o minvalde değerlendirme yapmaya kalkarsanız eksik kalır ve konuyu mecrasından uzaklaştıracak yorumlar yaparak kısır ve polemik yaklaşımlar üretiriz... Bu yaklaşımlar sonuçta sayın yazarın yaptığı gibi bir görüşe altı dolu görüşlerle yanıt vermek yerine beylik itham ve kişisel önermelere dönüşür. Oysa yazının bütününde anlatılmaya çalışılanlar, sayın yazarın eleştiri olarak öne sürdüğü, ifade ettiği görüş ve dile getirdikleri olmasına karşın, Osmanlıdan bu yana içinde bulunduğumuz toplumsal algılamayı "halkın hissiyatı", bu durumu irdeleyen yazının sahibinin "bi haber" olarak yaftalanması, "Halkı anlamadığın için bir türlü anlatamıyorsun ya kimsenin anlamayıp sadece kendinin anladığını." diyecek kadar yazanı ve yazılanları anlamaktan uzak bir bakış açısının haddini aşan ve "bugünkü iktidar sahiplerinin de yetenekli bir şekilde uyguladıkları" haddini aşmayı eleştiri yapmak olduğunu sanan bir anlayışın tipik bir örneği sergilenmiş.. İnsanlar içinde bulundukları durumun ve yaptıklarının olumsuzlukların kaynağı olduğunun farkında değilse onlara bu hatırlatıldığında genelde verilen ilk tepki görüş belirtenleri ötekileştirerek kendini temsilcisi olarak gördüğü ait olduğu görüş yada toplumun değerlerinin anlaşılmadığını öne sürmek olur. Sayın yazarın satırlarında bu reflekse örnek olacak "Bir düşünün söylenen lafların kimlere gittiğini, kimlerde ne etki oluşturduğunu." diye dile gelen birçok ifadeyi görmek mümkün... Aynı şekilde; "Bence kendinizi kandırmayın önce siz kendinizi bu ülkenin halkının değerlerinin neresinde duruyorsunuz bir sorgulayın." diyerek sahip olduğu değerlerin sorgulanamaz olduğunu kabul eden bir algılamayı, sorgulayan ve sonuçlarına itiraz edenleri "biz çoğunluğuz sen azınlıksın" dolayısıyla "Sitem ettiğiniz insanlar niçin sizin doğru gördüklerinize ehemmiyet vermiyorlar da dini kullanarak kandırdıklarını düşündüğünüz insanları destekliyorlar bir düşünün. Tablo ortada derin analize de gerek yok esasında.Dini değerler üzerinden kandırılıyorlarsa dini değerler üzerinden aydınlatın madem başka bir dil bilinmiyorsa.Dinletin lafınızı diğerleri nasıl anlatıyorsa.Eğer seni dinlemeyip onu dinliyorlarsa efendim o zaman da yapılacak bir şey yok şikayet, sitem beyhude." diye bir öneriyi iç rahatlığıyla ve kendi haklılığının gerekçesi olarak öne sürülebilir. Sayın yazar bana her gün yaşadığım olumsuzlukları doğal, olağan ve siz öyle düşünüyorsunuz diye kabullenmem gerektiğini dayatmayın... Final paragrafında ifade edilenleri Örneğin "Cehaletin iktidarı " ... "İktidarın Cehaleti" kavramlarının ne anlam ifade ettiğini göz ardı ederek yapılan bir değerlendirme sizi elbetteki rahatsız edecek ve bu rahatsızlığınızı bu soruyu soranları ötekileştirerek "Kendi halkının değerlerinden, hissiyatından bihaber olup da sonra senin istediğin yolda yürümeyen halka sitem de neyin nesi?" diye yargılama yapmak yerine yazının bütününden sizi rahatsız eden “İmam hatip okulları” marifetiyle" kısmını çıkararak "Ne var ki, onun getirdiği akılcı eğitim, daha sonra iktidara gelen siyasilerin ve din bezirganlarının elinde kuşa çevrilmiş ve yerini bir bakıma yine şeriat eğitimine terk etmiştir. " diye tekrar okuyun ve “Cehaletin iktidar olması ne kadar korkunç bir tehlike ise İktidarın Cehaleti de o ölçüde korkunç bir felakettir” demek olduğunu bu toplum bilinmez ki nasıl ve ne zaman öğrenebilecektir?.." sorusunu üzerinize alınmadan, yazının bütününde anlatılmaya çalışılanları göz ardı etmeden, geçmişi ve bugünü kıyaslamaya çalışarak algılamaya çalışın...
-
İKTİDARLARIN CEHALETİ ve CEHALETİN İKTİDARLARI ...
İKTİDARLARIN CEHALETİ ve CEHALETİN İKTİDARLARI... *** Ne yazık ki; Atatürk'ün ölümünden bu yana, bilgi, görgü ve ciddiyet bakımından yeterli sayılabilecek yöneticilerden yoksun olarak bu günlere ulaştık. Bundan dolayıdır ki, bilgisizlerin “iktidar” olarak başımıza çöreklendiklerinde ve ülkeyi yönetmedeki beceriksizliklerine tanık olduğumuzda kendi kendimize “Geçmişin hatalarından ders almayan toplumlar geçmişi tekrar yaşarlar” diye düşünüyoruz. *** Osmanlı tarihinin sayfalarına şöyle bir göz attığımızda, Şeriat verileriyle eğitilmiş, “Başlıca özellikleri, yabancılardan aldıkları akla göre iş görmek, daha doğrusu Batı ülkeleri yöneticilerinin direktiflerini ve öğütlerini izlemek olan” Osmanlı yöneticilerinin, genel kültürden ve akılcı bilgilerden yoksun, dar görüşlü olmaları nedeniyle ülke bir felaketten bir diğerine sürüklenmiş, Osmanlı'nın adı “Hasta Adam” a çıkmıştır. Batı ülkelerinin İstanbul'daki elçileri, bu hasta adamın doktorları olarak iş görmüşlerdir. Kanuni Sultan Süleyman'ın Fransa Kıralı Francois ile oluşturduğu ilişkilerden sonra Fransa ve daha sonra da İngiltere, Osmanlı devletinin iç ve dış siyaseti üzerinde giderek artan bir etkinlik yaratmaya başlamışlar ve istedikleri her şeyi Osmanlı Yöneticilerine yaptırmakta güçlük çekmemişlerdir. O kadar ki, Osmanlı devleti Hicri 1182 yılında, Fransız elçisinin kışkırtmalarıyla Rusya'ya savaş açmıştır. Her ne kadar Napolyon’un Mısır'ı istila etmesi, Osmanlı'nın Fransızlara olan güvenini sarsmışsa da, uygulamada değişen pek bir şey olmamıştır. Sadece İngiltere'nin güçlenmesiyle birlikte etkinlik, Fransa'dan İngiltere'ye geçmiştir. 19. yüzyıl ortalarına gelinceye kadar Fransa ne idiyse, daha sonraki dönemde İngiltere o olmuştur. İkinci Dünya Savaşından sonra İngiltere ve Fransa'nın yerini ABD almış ve şimdi bir de Avrupa Birliği işe karışmıştır. Osmanlı yöneticilerinin siyasal, sosyal, ekonomik ve askerlik alanlarındaki bilgisizlikleri ve tecrübesizlikleri nedeniyledir ki Osmanlı Devleti, dışa karşı zavallı, aciz ve çoğu zaman muhtaç durumunda kalmıştır. Bu yöneticiler öylesine bilgisiz idiler ki, devlet adına imzaladıkları sözleşmelerin hükümlerini anlayabilecek ve bu hükümlerin ne gibi sonuçlar doğuracağını kavrayabilecek yetenekte bile değillerdi. Hicri 1196 yılında Rusya ile yapılan ticaret anlaşmasını, bunun nice ilginç örneklerinden biri olarak burada anımsamakta yarar var. Gerçekten de Rus tüccarlarına, Osmanlı ülkesinde istedikleri süre boyunca oturma, alışveriş yapma, mal mülk edinme gibi ayrıcalıklar sağlayan bu sözleşme, ayrıca “(Rus tüccarlarının) Arabalarında ve gemilerinde, başka milletlerden kimse bulunsa bile, (Osmanlı Devleti) onları hoş tutmak zorunluluğundadır” seklinde hükümleri de içermekteydi. Dönemin yöneticileri sözleşmenin birkaç hükmüne itirazda bulunmak istedikleri zaman, Rus elçisi direnmiş ve bu hükümlerde yapılacak her hangi bir değişikliğin Rus hükumetince hoş karşılanmayacağını, bu nedenle sözleşmenin “aynen” onaylanmasını, aksi takdirde muhtemel bir savaşın göze alınmasını ifade etmiş. Bu tehdit karşısında Osmanlı temsilcileri, hani sanki bazı hükümleri beğenmemekte ısrarlı imiş gibi görünmekle beraber, Rus elçisinin, işi pamuk ipliğine bağlarcasına söylediği “Hele anlaşma metninin bir kenarına istediklerinizi yazın, belki hükümetim ufak tefek değişiklik yapmaya yanaşır... (Ben de) sizi hoşnut kılıcı bir ifadeye kavuşturmak üzere hatırınız için caba harcarım” sözlerine kanmışlardır. Bu sözleşmenin imzası vesilesiyle Cevdet Pasa şöyle der: “Osmanlı Devleti bunu da baş eğercesine hoş görmüş ve bu teklifleri, sanki bir savaşta yenilmiş de yenenin her isteğine kabule mecburmuş gibi, olduğu şekilde kabul edip anlaşmayı imzalamaktan geri kalmamıştır”. Söylemeye gerek yoktur ki; Bu türden hükümlerin yer aldığı anlaşmalar, her iki tarafın değil öncelikle karşı tarafın çıkarlarına yönelik anlaşmalardır. Fakat içinde bulunduğumuz bu dönemde olduğu gibi geçmişte de bunu anlayacak yeterlikten yoksun yönetenler, anlaşmayı “Her iki tarafa da eşitlik üzere (sorumluluk) yüklenmiştir...” diyerek imzalamışlardı. Hem de devlet ve millet haysiyetinin çiğnenmesine aldırmadan onursuz ve düşünceden yoksun davranarak. Osmanlı tarihinin, özellikle 18. ve 19. yüzyılları kapsayan bolumu, İktidarın cehaletini yansıtan örnek bir dönem olarak kalacaktır tarih sayfalarında. *** Unutmayalım ki; Bu ülkeyi bilgisiz ve onurdan yoksun yöneticilerden kurtarıp çağdaş ve saygın ellere teslim olmasını “Şeriat eğitimi yerine akılcı eğitimi yerleştirmek suretiyle” yine Atatürk sağlamıştır. Çünkü istemiştir ki; toplum fikren gelişsin de yeteneksiz, değersiz ve yabancıların direktifleriyle ülkeyi yönetmeye kalkanları iktidara getirmesin. Ne var ki, onun getirdiği akılcı eğitim, daha sonra iktidara gelen siyasilerin ve din bezirganlarının elinde kuşa çevrilmiş ve “İmam hatip okulları” marifetiyle yerini bir bakıma yine şeriat eğitimine terk etmiştir. Bunun sonucu olarak, "Kurnaz ve daha doğrusu din aracını kullanmak hususunda rakipsiz, ama her bakımdan bilgi yoksunu siyasiler", cahil bırakılmış toplumun beğenisini kazanarak yöneticiliğe gelme şansına kavuşmuşlardır. İçinde yaşadığımız bu çalkantılı ve bir o kadar da sıkıntılı olan AKP dönemini algılamak için geçmişimize bakmamız, "Geçmişte olanları, yaşananları ve sonuçlarını" iyi kavramamız gerekiyor. Bugün yaşadığımız her olumsuzluğu bu toplumun geçmiş tarih sayfalarında var olan örnekleriyle kıyasladığımızda yaşadığımız bu günleri geçmişte yaşananları kavrayarak değerlendirmeye almanın gerekli olduğu düşüncesindeyim… “Cehaletin iktidar olması ne kadar korkunç bir tehlike ise İktidarın Cehaleti de o ölçüde korkunç bir felakettir” demek olduğunu bu toplum bilinmez ki nasıl ve ne zaman öğrenebilecektir?.. ***
-
400 şarkılık bir arşiv..
400 kusur şarkıyı doya doya dinleyin .. Hele belli bir yaşın üstündekiler için bulunmaz bir arşiv olduğuna inanıyorum .. Http://radyobirzamanlar.com/ Link'e tıklayın yeter .. Siz bilgisayrınızda işlerinizi hallederken, o çalsın .. Sık kullanılanlara eklerseniz, her zaman elinizin altında olur ... İyi Eğlenceler.
-
Kanada'ya Taşınan Bir İzmir'linin Günlüğü
*** K anada'ya Taşınan Bir İzmir'linin Günlüğü : Sevgili Günlük 12 Ağustos Göçmenlik başvurum kabul edildikten sonra Kanada'daki yeni evime taşındım. Çok heyecanlıyım. Burası çok güzel. Dağların manzarası muhteşem. Onların karlarla kaplı halini görebilmek için sabrımı zorluyorum. 14 Ekim Kanada dünyanın en güzel yeri. Yapraklar kırmızı ve turuncunun tonlarına dönmeye başladı. Bir atla kir gezintisi yaptım ve bir kaç geyik gördüm. Çok güzeldiler. Muhtemelen yeryüzündeki en harika hayvanlar. Burası cennet olmalı. Burayı çok seviyorum 11 Kasım Geyik avlama sezonu kısa bir sure sonra başlıyor. Böyle harika hayvanları öldürmeyi nasıl olurda isterler anlamıyorum. Umarım yakında kar yağısı başlar. Burayı seviyorum. 2 Aralık Dün gece kar yağdı. Her yerin beyaz bir örtü ile kaplanışını seyretmek için gece kalktım. Tıpkı kartpostal gibi. Meğer yıllarca İzmir'de yaşayarak kendime haksızlık etmişim. Dışarı çıktık merdivenlerdeki ve garajın önündeki karları kürekle temizledik. Kartopu oynadık (ben kazandım:)) Kar temizleme makinesi (belediye'nin) gelince, garajın önündeki karları tekrar temizlemek zorunda kaldık. Harika bir yer. Kanada’yı çok ama çok seviyorum. 12 Aralık Dün gece biraz daha kar yağdı. Kürekle garajın önündeki karları tekrar temizledik. Burayı seviyorum. 19 Aralık Dün gece biraz daha kar yağdı. İşe gitmek için garajdan çıkamadım. Burası çok güzel bir yer fakat kürekle kar temizlemekten yoruldum. Kar temizleme makinesine Lanet olsun ! Sanki beni bekliyor ve sonra yoldan geçerek karları garaj kapıma yığıyor. 22 Aralık Bu beyaz rezalet dün gece biraz daha yağdı. Kürekle kar atmaktan ellerim su topladı ve belim ağrımaya başladı. Kar temizleme makinesini ben garajın onunu kürekle temizleyene kadar yolun kösesinde gizlendiğini düşünüyorum namussuzun... 25 Aralık Bu rezil kar, yine yağdı. Eğer kar temizleme makinesini kullanan namussuzu bir elime geçirirsem yemin ederim hayvanı gebertecem. Yollardaki lanet buzları eritmek için neden daha fazla tuz kullanmadığını anlamıyorum. 27 Aralık Baş belası kar, dun gece yine yağdı. Kar temizleme makinesinin en son gelişinden beri 3 gündür karları kürekle atamadığım için eve hapsoldum. Hiç bir yere gidemiyorum. Hava durumunu sunan spiker bu gece 25 santim daha yağacağını söyledi. 25 cm. karın kaç kürek edeceğini sizler biliyor musunuz ? 28 Aralık Kuş beyinli spiker yanılmış, tam 83 cm. daha kar yağdı. Bu gidişle karlar yazdan önce erimez. Kar temizleme aracı kara saplandı ve hıyar oğlu hıyar sürücü benden küreğimi ödünç istedi. Karları temizlerken tam altı kürek kırdığımı ve sonuncusunu da onun kalın kafasında kırmaktan zevk duyacağımı söyledim. 4 Ocak Nihayet evden çıkabildim. Markete gittim ve yiyecek aldım. Dönüşte lanet geyiğin biri arabamın önüne atladı. Arabamda yaklaşık 3000 dolarlık hasar var. Bu hayvanların hepsini gebertmek lazım. Lanet çirkin yaratıklar her yerde varlar. Umarım avcılar hepsinin kökünü kurutur. 3 Mayıs Arabayı şehirde bir tamirciye götürdüm. Yollara dökülen baş belası tuzlar yüzünden arabamın kaportası çürümüş. 10 Mayıs Türkiye’ye kesin dönüş yaptım ve İzmir’ime bir daha ayrılmamak üzere yerleştim. Ağzına tüküreyim Kanada'nın da, karın da, geyiklerin de....
-
İmam ve Avukat
*** Evlenme hazırlığı içindeki çift trafik kazasında ölüp Cennet'e giderler. Damat adayı durumlarını görevli meleğe anlatarak Cennet'te evlenip evlenemeyeceklerini sorar. - Bir bakayım' der görevli melek. Aradan üç ay geçtikten sonra Melek gelir ve mağdur çifte sevinçli haberi verir: - Her şey ayarlandı, sizi evlendirebiliriz! Damat adayı, peki der, 'Biz düşündük de; acaba evliliğimiz yolunda gitmezse boşanabilir miyiz?' Görevli melek gök gürültüsünü andıran sesiyle kızgın bir cevap verir: - Siz manyak mısınız? Cennet'te nikahınızı kıydırabilmek için tam 3 ay dolaştıktan sonra bir imam bulabildim. Cennette bir avukat bulmak ne kadar sürer hiç tahmin edebiliyor musunuz.....?
-
GECENİN ORTASINDA
GECENİN ORTASINDA Gördüğüm düşü anlatmak için uyandırdım onu: masa yok, hiçbir şey destek olmuyor onlara -ak bungalovlar, karanlıktan kopmuş. Işıma yok, koku yok ya da arılık yok, yalnızca ak dallar, bol ak akış. Karanlık odada, bir canlanış: alışılmamış devinimin görünüşü. Yol bir koku anımsatıyor sana, ne dediklerini duyumsuyorum - "Bir yeniden diriliş hazırlığı örülmekte, çanları çalacak neşenin kökleri." Acı veren hoşnutluk. Uyuyamadığımı gördü ve "Kadınlar çok karmaşık, erkeklerse çok basit. Ben basitim. Sen de öyle olmalıydın." dedi bana. İsterim basit olmayı, haklı şimdi -basit, basit, yinelemeye başladım içimden - basit, diye. Birden bu sözcük dikildi karşıma. Çarptı geçti üzerimden. "Nedir yanlış olan?" diye sordu bu kez. - Bungalovlar - Hiç o kadar uzaklara gitmedik ki biz, Aklım başıma geldi bu soruyla, hıçkıra hıçkıra, yeterince basit oluncaya dek yumuldum uyumaya. Adélia PRADO ÇVR: Tuğrul Asi BALKAR
-
İlginç Ölümler :)
Gerçekse berbat bir durum... Abartıysa, anlatanın hayal gücü baya ilginçmiş doğrusu...
-
:)Çocuklar ne ister?:)
Hımmm yine mi nutella... Sizin sorununuzun kaynağı anlaşıldı, küçük papağanmış.... Nutellacı yani....
-
:)Çocuklar ne ister?:)
Burada yıldızlarla beraber olmak isterdim... Ölürsem gömülmek yerine en derin denizlere atsınlar beni isterdim... Özetle şimdilik bu kadar.
-
:)Çocuklar ne ister?:)
Sevgili 'sleepwalker'; Herkesin ne istediğini biliyorsunuz ve yazıyorsunuz. Merak ediyorum benim ne istediğim hakkında bir bilginiz var mı? Ben ne istiyor olabiliriz acaba?
-
:)Sevgili Ne İster?:(
Simetrik olmuş. *** - Çocuk parkına gidelim, salıncakta sallanırız. (O beni sallar.) - Tattiravalli binebiliriz. ( Ben onu hep havada tutarım.) - Kaykaydan kayarız, şu dönmeli dolambaçlı olanlardan. - Mutlu olur evlerimize gideriz. (Akşam rüyamızda onu görürüz.) - Mutlu mutlu yaşarız.( Taki sevgili olmaktan vazgeçip evcilik oynamaya karar verene kadar.)
-
Kadın Ne İster? :)
Özetle ister de ister. Hem de istemiyormuş gibi yaparak... Not: üstelik gizli gizli
-
:) Erkekler ne ister?
Hah ha haaa... Ardından bir de " Bilimin bir gün erkeklerin kadınlardan daha zeki olduğunu ortaya çıkarmasını ister." miş ya ...
-
Merhaba Arkadaşlar
GeceKuşu şurada cevap verdi: sleepwalker başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımAfiyet olsun Egeli dostlar. Çaya gevreğe ben de geldim. Çaylar da demli görünüyor hani. Bence 'sleepwalker' yaza dalından koparılmış bir sepet bardacık, incir getirir foruma artık... Öyle "gari" deyip geçiştirmekle olmaz diye düşünüyorum. sevgiler hepinize
-
EVRİM KÖŞESİ_ATALARIMIZ
Var mı?... Bence çok zor, hatta hiç yok...
-
BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
Açın biraz daha şu konuyu biz de ucundan kıyısından bilgilenelim değerli arkadaşlar. Hatta "Aklın bildiği, dilin söylediği, elinizin yazdığı kadar" olsa da yeni bir başlıkta ele alırsanız yararlı olacaktır diye düşünüyorum. İkinize de saygı ve sevgilerimle
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
Beğeni ve taktirleriniz için teşekkür ediyorum.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
BENİ DÜŞÜN Beni düşün, kuşların kanatlarındayım uzaklarda değil Gözlerini kapat, açarken ben oradayım İstediğin her yerde düşünebilirsin beni Uzaklarda değilim, sen neredeysen ben oradayım. Beni düşün, bir yaprağın üzerindeki su damlacığıyım Üzerinden kayarak düşmek üzereyim Belki çorak bir toprağa, Bekli de susuz kalmış bir kır çiçeğine hayat vermek için Dedim ya uzaklarda değilim, Ya toprağı avuçlarsın, ya da kır çiçeğini koklarsın. Beni düşün, ağlayan bir insanın gözyaşlarıyım Buruk gözlerden süzülüp düşmek üzereyim Belki bir mendil alır beni oradan Belki de akar düşerim solgun yanaklardan Dedim ya uzaklarda değilim, Ya o yaşları mendilinle sen silersin, Ya da yaşlı gözlerin sahibi insansın. Beni düşün, Sevinçten bağırdığında, hüzünle hıçkırdığında Yakamozun bir pırıltısı değilim, ben yakamozun ta kendisiyim Ateşin sıcaklığında, buzun serinliğinde, yaprağın kıpırtısında Kokladığın çiçeğin tohumuydum Ve büyüdüm, büyüdüm Kök verdim ağaçlara binlerce yıldır ayaktayım. Beni düşün, Çok küçük düşünüyorsun, daha ötelerde düşün Biliyorsun beni hiçbir zaman göremeyeceksin Beni düşün düşünce ufkunun ötesinde düşün Gökyüzünün katmanlarında, Bilinmeyen uzaklıkların aydınlığında düşün Ve hiç ummadığın anda gözlerinin ışığındayım Söylediğin şarkıların nâmeleriyim, şiirlerinde kâfiyeyim Beni görme umudun da, her şeyin sonu gibi bir gün bitecek Şarkılar mazide kalacak, gözlerindeki ışık sönecek Şiirlerindeki mısralarda dudak kıpırtılarında unutulup gidecek.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
İSTERDİM Senden uzakta olmayı hiç istemedim Gülümsemeni görmek isterdim Bana "seni seviyorum" demeni beklerdim Ben seni; Gündüz, yeni açmış bir Gül'e Geceleri ise; Etrafına ışık saçan bir yıldıza benzetirdim Ne yazık ki, Bana sayısız yıllar kadar uzaksın Senden uzakta olmayı hiç istemedim... Seninle el ele yürümeyi isterdim Herhangi bir yol sessizliğinde Ya da en güzel yağmurlar altında Ve soğuktan üşüdüğünde Sana sarılıp bedenini ısıtmak isterdim Gözlerinden sevgiyle girmek, Kalbinin en sıcak yerinde kalmak isterdim Bilmeni isterim ki; Senden uzakta olmayı hiç istemedim... Seninle beraber gülüp, Beraber ağlamak isterdim Gözlerinden dökülen her damla gözyaşını öperdim Dalgalı saçlarını, Parmaklarımın arasında hissetmek isterdim Teninin kokusunu, Bir nefeste içime çekerdim Yanağına bir buse kondurup, Tatlı tatlı gülümserdim İşte ben seni bu kadar çok sevdim Ve senden uzakta olmayı hiç istemedim... Seninle sadece gözlerimle konuşmak isterdim Yani aşkın başladığı yerde Sadece ay ışığının olduğu bir mavi gecede Seninle kıyı boyunca yürümek, Denizin aydınlık yüzünü seyretmek isterdim Kim bilir; Belki de dayanamayıp seni öperdim İşte ben seni bu kadar çok sevdim Senden uzakta olmayı asla istemedim... Ben sana; Aradığın mutluluğu vermek isterdim Hissedip te bana söyleyemediğin bir çok şeyi Seninle paylaşabilmek isterdim Sana aşkı anlatabilmek isterdim "Seviyorum" demeyi öğretirdim Senden uzakta olmayı hiç istemedim... Ve benim içimde senin sevgin bambaşkadır Dinle beni, hissetsin yüreğin sevgiyi... Ve sevgi cesarettir, Sevgi, yaşamaktır, vazgeçmemektir Sevgi, her şeyin inadına, Ve her şeye rağmen sevebilmektir Sevdiğine aşkını söyleyebilmektir Her şeyi umutla paylaşabilmektir Sevgi, tutku adına her an, Binlerce kere ölüp Milyon kere dirilmektir Her dirilişte yeniden sevebilmektir Bitmektir, tükenmektir Tükendiğini hissettiğin an, Yeniden sevgiline koşabilmektir Sevgi, hasrettir, özlemdir Yaşadıkça çilesi daha da çetinleşir Sevgi hissedilir, hissettirilir Uğrunda ne varsa feda etmektir Ve sevgi saygıyla bütünleşir Sevgi bile saygıyla sevilir Sevgi; Birbirine yabancı iki kalbin Tertemiz muhabbetidir Ve sevgi; Sevilmeye lâyık olanlar içindir Kalbi heyecanla çarpan, Yeri gelince kanayan, Yeri gelince gülen, hayata bağlanan Tüm insanlar içindir Ve biliyor musun ? Tüm bu güzellikler gibi, Seni ne çok sevdiğimi bilmeni isterdim Sen benim kendi ömrüm gibi tertemizsin Aslında bütün bu sevgiler, sensin Bir tek sen. Sevginin cana geldiği mükemmelliktesin Eşsiz ve dayanılmaz güzelliktesin Ve işte ben seni bu kadar çok sevdim Bilmeni isterim ki; Senden uzakta olmayı asla istemedim.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
MELEK YÜZÜN GÖREYİM Ey ! kara perçemine kurban olduğum yârim Deşip dağları, gelip yanına, sen göreyim Benim olsa ya dünya sen olmazsan neyleyim Ağa paşa vız gelir, görüp seni süzeyim. Ey ! kiraz dudaklardan şerbet içtiğim yârim Her seher yazmandaki tel tel saçı öpeyim Seni hatırlayıp ta yürekten ah çekeyim Ağa paşa vız gelir, görüp seni süzeyim. Ey ! dolu dizgin koşup sana geldiğim yârim Yüreğini serin tut, hâla sen sevmekteyim Şu yüreğimi senin sevdanla kilitledim Ağa paşa vız gelir, melek yüzün göreyim...
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
BENİMSİN Benim bir tanemsin son sevdiğimsin Gönlümün sultanı tek dileğimsin Başımın tacısın kalbimde sensin Her an içimdesin yalnız benimsin. Kimselere vermem güneşimsin sen Ümitle beklerim doğuşunu ben Işıl ışıl olur gökyüzü birden Işıklar saçılır bütün evrenden Seni anar gönlüm, anlatır dilim Ömrümün sonuna kadar beklerim Yazmışım kalbime seni sevgilim Sen olmazsan sonum hüsrandır benim
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
SENDEKİ BAHAR Ben bir yaprağım, sen de gül dalı Ben yağmurlu bir günüm, sende bahar rüzgarı Ben ay kadar beyazım, sen güneş kadar yakıcı Ben seni sevdim, sendeki baharı...
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
HEYY GÜZELİM !... Heyy güzelim !... Öyle uzaktan süzme beni Tane tane gel bana Bütün bütün seveyim seni...
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
HOŞ GELİR Dünya malı kimisine hoş gelir Herkes ne yaptığını iyi bilir Yaprak bile düşerken izinlidir Korkmayız faniden, ölüm bize hoş gelir. Alnımızda kara yoktur aklar vardır Buruk buruk ağlayan gözler vardır Açılan ellere gök kubbe titrer Sevdalıdır sineler, ölüm bize hoş gelir. Ne gelirse hâktan gelir kuluna Boyun eğmek düşer bize bu mânâda Vücuda gelmez hiçbir şey, hâktan emir olmadıkça Gözler kavuşmaktan yana, ruh akseder gerçek mânâya Sevinç aşka dönüşür, gözyaşları nura Aynadır bu, sakın bakmaktan korkma İşte gerçek aşk burada Hep söyledim fenalıklar fanidendir, ebedden değil Ebeden değildir elbet, yaşamın kıymetini iyi bil Ölüm aşıklara sevgilidir, Ve ölüm bize hoş gelir...