sardunyam tarafından postalanan herşey
-
"yok"luk..gibi..bişey..
hepimiz sorunluyuz yahu, ama en sorunlumuz Frozen o başka, Bu yokluk seni tüketmeye başladığında... Sen o yokluk çemberinin dışına çıkmalısın, ona içerden değil uzaktan bakmalısın... Oradan o kadar da kötü görünmediğini anlayacaksın... Ne gemiler yaktım, ne gemiler yaktım... o kadar yandı ki canım bu kez karşıdan baktım... Ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım... Bir "yok" olana kapılıp gittin mi bilki, onun alternatifi "var" senin içindedir...
-
AKP adayını belli etti
Bu belgeden çok daha fazlasının olduğunu biliyoruz asıl önemlisi o belgeler ortaya çıkınca hangi yüzle duracaklar bu ülkede onu merak ediyorum. Akp'nin savunulacak, arkasında durulacak bir hali kalmamıştır onları savunan onlardandır... Hala kanıt soranlar nedense Akp'nin bu ülke yararına ne gibi bir icraatta bulunduğunu dile getiremiyorlar, (tabi olmayan birşeyi getiremezsiniz) ama onlar gönül bağı ile bağlılar, kim ne derse desin önemli değil, çalmışlar, satmışlar, ihanet etmişler, yalan söylemişler, dolandırmışlar, duygularla oynamışlar ne önemi var. Bazıları gerçekleri görür bazıları o gerçeklerin üstünü örter ama ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar gerçeği uzun süre saklayamazsınız o kendini ortaya çıkartır. Cumhuriyet Mahkemelerinin bu anlaşmaların hesabını soracağı günler de gelecek.
-
Nevruz bir Türk Geleneği midir?
Nevruz geleneği ne Sünnilikle, ne Alevilikle, ne Bektaşilikle doğrudan doğuş bağlantısı olmayan, İslâmiyetten çok öncelere giden bir gelenektir. Yani bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde bir mezhep adına, bir din adına, bir etnik menşe adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlıştır. Tarihin ve kültürün bütün gerçeklerine aykırıdır. 1990 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetleri'nde Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan 21 Mart Ergenekon/Nevruz Bayramı'nı "Milli Bayram" olarak ilan etmişlerdir. Bu günün coşkuyla kutlanmasına büyük önem vermektedirler. Türk kültüründen kaynaklanan Ergenekon/Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve görenekleriyle zenginleşmiş ananevi ve temeli beş bin yıllık Türk tarihine dayalı milli bir bayramdır. Türkiye'de de 1991 yılında Türk Dünyası ile birlikte ortak bir gün olarak resmi tatil olmaksızın bayram ilan edilmiştir. Nevruz; Türk insanını birbirine kenetleyen, bağlayan, Ergenekon'dan demir dağları eriterek dirilen atalarının ruhlarıyla yanan bir ateştir. Bu ateş, hiç sönmeden binlerce yıl yandı ve gelecekte de kıvılcımlarından binlerce gönlü tutuşturarak "ortak kültür ocağı"nda binlerce ruhu ısıtacaktır. Avrasya'nın , Türk âleminin Nevruz toyu kutlu olsun,Nevruz gülleri geleceğe umutlar taşısın. Öyle Kürtlerin demirci kawası ile başladığını gösteren hiç bir kaynak bulamazsınız, Nevruz bir Türk Geleneğidir.
-
sEn EsTiKçE bEn TiTrErİm...
kimin kızı be, işte bu kadar, takma kafana tokadan başka bişey bebeğim... biz taktıkda ne oldu annem,
-
AKP adayını belli etti
La boheme Atatürk'ün nelerle ve nasıl mücadele ettiğini düşün o yıldımı, pes ettimi, ki bize emanet ettiğini biz pes ederek terk edelim, bu bize yakışır mı? Bütün bu yapılanlar, elbette Cumhuriyet'in başarısı ile sonuçlandı. Âsîler yok edildi. Fakat Cumhuriyet düşmanları, büyük komplonun bütün safhaları ile son bulduğunu kabul etmediler . Alçakcasına son bir teşebbüse giriştiler. Bu teşebbüsler İzmir suikastı olarak kendini gösterdi. Cumhuriyet mahkemelerinin ezici pençesi, bu defa da Cumhuriyet'i suikastçıların elinden kurtarmayı başardı. M. Kemal Atatürk (nutuktan)
-
AKP adayını belli etti
la boheme ve boşig durun ya, noluyorsunuz, daha ölmedik, Atatürk bir insandı bütün canlılar gibi bedeni öldü ama fikirleri ile yaşayacak, onu yaşatacak olanlar bizleriz, biz ölmedikçe oda ölmeyecek, gün doğmadan neler doğar arkadaşlar... ben diyorum ki son gülen iyi güler... her oyun bir yerde biter...
-
İçindeki nakaratı yaz...
Ferhat Göçeri tanıyan varmı yaww, bu kadar hoş bir ses ve bu zamanda bu kadar duygulu şarkılar, Unut dediğin kolay değil sorma Sanırım aldandım yıllar sonra Yalan ölürüm inanmam buna Bulurum dedin benden sonra Kaç yıl gerek bana dönmen için? Kavruldu kalmadı yandı içim İnan bana canım sen de özleyeceksin! Hoşçakal aşkların en güzeli Kavuşur elim sana günün birinde Sarılıverir beline dokunur tenim sana yeniden Hangi gün taşınır dönerim Bilinmez boş kalacak yüreğim Söz verdim sana ölene kadar AYRILMAM!
-
AKP adayını belli etti
Bu “Gizli Mutabakat” ın ilk adımının, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell 2 Nisan 2003 tarihinde Türkiye’ye geldiğinde, Abdullah Gül ile yaptığı özel görüşmede hazırlanan 9 maddelik bir planla atıldığı anlaşılmaktadır. Abdullah Gül, Powell’la yaptığı bu görüşmenin perde arkasını, görüşmeden yaklaşık bir ay sonra Vatan Gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu’na anlatmıştır. 24 Mayıs 2003 tarihli Vatan Gazetesinde de aktarıldığı gibi Abdullah Gül, Sedat Sertoğlu’na şunları söylemiştir: “Ben bu gezileri yapmadan önce, şimdi senin oturduğun koltukta (eliyle koltuğa vurarak) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki. Powell, Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var.” Aslında, gerek ülkemizde ve gerekse bölgemizde daha sonra yaşanan gelişmeler de dikkatle incelendiğinde -Gül tarafından da zımnen itiraf edilen- bu plan ve mutabakatın, adım adım uygulanmakta olduğunu saptamak mümkündür. Bireysel olarak, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın, “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” bölümünde düzenlenen 302, 304, 305 ve 309. maddelerinde yazılı suçları oluşturan ve ağır cezaları gerektiren bu eylemin, örgütsel anlamda parti kapatma nedeni olacağı ise açıktır.
-
AKP adayını belli etti
aslan34 bu konuda temkinli olmak gerekir diyorsun peki, şuan pkk konusunda sınıriçi harekatlarda Akp döneminde yol katedilebildimi? Buna bakalım, manzara ortada elbette yol falan alınamadı, neden peki, çünkü Amerika'nın Kürtlere ihtiyacı var, ve pkk bu konuda siyasete yönlendirilecek. Onuda geçtim, TSK'yı karalamak çabasında olanlar pkk konusunda hem bu kadar hassas olup hem Akp'nin politikasını nasıl destekleyebiliyorlar? TSK ne diyor, meclis yetki versin K. Irak'a gireriz ve pkk'yı bitiririz, ne oluyor ses yok!!! Hergün yeni şehit haberleri geliyor, hükümet ne diyor, ne yapıyor, gündem yaratmaktan başka? Bu konuda çok hassas oldukları ortada... Egemenlik sahası içinde yapılan harekatlar konusunda Abd'ye haber verilmediğinide ayrıca bilmiyoruz...
-
AKP adayını belli etti
sayın aslan34 daha geçtiğimiz hafta Bush bu konuda dışişleri bakanlığını yeniden uyardı, Amerika'dan izinsiz hareket etmeyin yoksa gereken yapılır dedi... TSK'nın bütün yetkileri kısıtlanıyor ama kimin umurunda? Black denen arkadaşa, bu haber fısıltı gazetesi haberi değil sende bal gibi biliyorsun. maddeleri iyi oku ve o maddelerin şuan bilfiil nasıl hayata geçirildiğini görürsün, tabi görmek istersen... Gerçi siz görseniz ne değişir ya, neyseeee
-
AKP adayını belli etti
Abdullah Gül adını duyunca sevinç çığlıkları atanlar birazda burdan bakar mısınız? İlginizi çeker mi bilmem ama bizim ilgimizi çekiyor, Çok sayın Abdullah Gül nelerin altına imza atmış buyrun... Powell ile gizli anlaşma imzaladı! Dışişleri Bakan Abdullah Gül’ün ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Colin Powell ile gizli bir anlaşma imzaladığı biliniyor. Gül, Powell ile 9 maddelik gizli gizli bir anlaşma imzaladığını gazeteci Sedat Sertoğlu’na açıklamıştı. İşçi Partisi, bu 9 maddelik gizli anlaşmayı yayınlayarak Anayasa’ya aykırı eylemlerin odağı haline gelen AKP’nin kapatılması ve Başbakanlık koltuğunda oturan R.T. Erdoğan ve diğer hükümet üyelerinin cezalandırılmaları için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurmuştu. İşçi Partisi Genel Sekreteri Ferit İlsever, tarafından 13 Nisan 2006 günü Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan dilekçede şöyle deniliyordu: İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 13 Temmuz 2003 günü düzenlediği basın toplantısında AKP Hükümetinin ABD ile yaptığı gizli mutabakatı açıkladı Doğu Perinçek bu gizli mutabakatın hazırlanışını ve gelişmeleri şöyle açıklıyordu: “Uzun süredir Türkiye’ye dayatılan mutabakat, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Abdullah Gül arasındaki görüşmelerde iki sayfalık ve dokuz maddelik bir metin halinde kabul edilmiştir. Abdullah Gül, bu gizli anlaşmayı Sedat Sertoğlu’na itiraf etmiştir (Bkz. Vatan, 24 Mayıs 2003). Dışişleri Bakanı Müsteşarı Uğur Ziyal’ın 15-19 Haziran 2003 tarihleri arasında Washington temasları ‘Gizli Mutabakat’zemininde yürütülmüştür. Ziyal’ın temaslarından sonra Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan özel toplantıda verdiği bilgiler de ‘Gizli Mutabakat’ile aynı yöndedir. ‘Gizli Mutabakat’, en son geçen hafta (yani, 2003 Haziran ayı sonunda) AKP Hükümeti ile ABD üst düzey yetkilileri arasında yapılan gizli görüşmelerde sonuca bağlanmıştır.” Açıklanan bu 14 maddelik “Gizli Mutabakat” özetle şöyledir: 1. Irak’ın kuzeyinde bulunan bütün Türk birlikleri ve Türk ordusuna bağlı özel kuvvetler, aşamalı olarak Türkiye sınırları içine çekilecek. 2. Türk ordusu bundan böyle hangi gerekçeyle olursa olsun, sınır ötesi harekâtlarda bulunmayacak. PKK/KADEK’in Türkiye’nin egemenlik alanı dışında takip ve bastırılması harekatlarına da son verilecek. 3. PKK/KADEK’e karşı Türkiye devletinin egemenlik alanı içinde yapılacak askeri harekâtlar için, ABD askeri makamlarına haber ve bilgi verilecek, izin alınacak. 4. Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK/KADEK’e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa, ABD Hükümeti, ‘Kürt halkına karşı şiddet kullandığı ve soykırım uygulandığı’çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askeri yaptırımları saklı tutacak. 5. Türkiye, ABD’nin İran’a ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı uygulayacağı sınırlı askeri harekâtlara, ABD’nin talep etmesi halinde şartsız olarak üs ve taşıma kolaylıkları sağlayacak, askeri birlik verecek. Türk birliklerinin komuta yetkisi, ABD komutanlığında olacak. 6. Türk ordusunun asker sayısı ve silah kuvveti, ABD’nin uygun bulduğu sayı ve kabiliyete indirilecek, özellikle tank ve ağır silahların miktarı düşürülecek, savaş uçağı sayısı sınırlanacak, bütün silah ve cephane bundan sonra ağırlıklı olarak kısa menzilli taktik savunma kavramına göre ayarlanacak, Türkiye’de bulunan ABD ve NATO irtibat subaylarının görev alanları ve yetkileri genişletilecek. 7. Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan ve ‘Kürdistan’adı verilen devlet resmen ilan edildikten sonra Türkiye tarafından da resmen tanınacak. Türk devletinin böyle bir devletin kuruluşunu ‘savaş nedeni’sayan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararları kaldırılacak. 8. Abdullah Öcalan ve diğer dört lideri dışında bütün PKK/KADEK yönetici ve elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak. 9. Etnik grupların yasal siyasete katılmaları önündeki bütün yasal kısıtlamalar ve engeller kaldırılacak. Af yasası ile bağlantılı olarak, PKK/KADEK’e yasal siyaset düzleminde yer alma olanağı sağlanacak, hapiste veya dağda bulunan yöneticilerin siyasal mücadeleye katılmaları için gerekli hukuki ve siyasal önlemler alınacak ve uygulanacak. 10. Kamu Reformu Yasası ve Yeni Yerel Yönetim Yasaları hızla çıkartılacak, Tüdrkiye’deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek. 11. Türkiye, dört yıl içinde uygulanacak bir planla, üniter devlet yapısını terk ederek, federasyona geçecek. 12. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, ‘Arafat modeli’denen uygulamayla devre dışı bırakılacak, Kıbrıs’ta Annan Planı bazı küçük değişikliklerle hayata geçirilecek. 13. Ege kıta sahanlığı konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek davranacak, Türk jetlerinin uçuş alanı daraltılacak, sık sık ortaya çıkan ‘it dalaşı’ sorunu Yunanistan rahatsız edilmeden çözülecek. 14. Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek, sınır ticaretinde Ermeniler lehinde düzenlemeler yapılacak, Ermenilerin Türkiye’ye gezilerindeki bazı sınırlamalar kaldırılacak.
-
Akp döneminde işlenen cinayetler
Patrikhane vadilesiyor Fener- Balat’ta oluşturulmaya çalışılan Kültür Vadisi, ‘Patrikhane Vadisi’ haline getiriliyor.Araştırmacı- Yazar Altındal, bölgenin, otonom bir yapıya dönüşme tehlikesi olduğunu söyledi İstanbul Fatih Belediyesi tarafından açılan ve Avrupa Birliği tarafından desteklenen, Fener Rum Patrikhanesi başta olmak üzere Haliç’in etrafını yenileme projesi tamamlanarak, ihalesi yapıldı. Milli gazetenin haberine göre, yaklaşık maliyeti 200 milyon dolar olan 280 bin metrekarelik “Fener-Ayvansaray Sahil Kesimi Yenileme Alanı” ihalesini yüzde 42.32 kat karşılığı önerisiyle GAP İnşaat firması kazandı. Araştırmacı-Yazar Aytunç Altındal, ihalenin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, “O bölgenin gerçekten de bizim kendi geleneğimize uygun olarak restore edilmesi gerekiyor. Çünkü o bölge gerçekten de çok kötü durumda” dedi. AB destekliyor O bölgede İslam dininin de birçok eserinin olduğunu kaydeden Altındal, “Ancak ihalenin yüzde 42 kat karşılığı alınmış olması, inanılması çok güç bir oran. Bölgenin yüzde 58’si şirkete, yüzde 42’si ise vatandaşa verilecek. Dünyanın her yerinde bu tür bölgelerle ilgili yapılan ihalelerde bunun tam tersi bir prosedür uygulanır” diye konuştu. Bu bölgenin uzun süredir UNESCO, AB ve birçok kuruluş tarafından Fener Rum Patrikhanesi’nin statüsü çerçevesinde gündeme getirildiğine işaret eden Altındal, “Bu nedenle de bu ihaleye dikkat edilmesi gerekiyor. Bu ihalenin arkasında yatan daha birçok unsur vardır” ifadesini kullandı. Bölgenin, Patrikhane’nin kontrolündeki bir otonom yapıya dönüşme tehlikesi olduğunu da belirten Altındal, “Yeni yasaya göre vakıflar arazi alabiliyorlar. Bu çerçevede bazı vakıflar gelip büyük oranda orada arazi alabilirler. Bu nedenle de bu ihalenin bir daha ele alınıp bütün siyasi ve uluslararası boyutlarıyla değerlendirilmesi gerekiyor. Bildiğimiz gibi Patrikhane’ye bağlı olan vakıflar var. Yani arazinin geri kalan yüzde 58’i de restore edilip satışa çıkarıldığında buralar patrikhaneye bağlı vakıflar tarafından satın alınıp patrikhaneye bağışlanabilir.” Vatikan benzeri yapı Bunun gerçekleşmesi halinde İstanbul’da otonom bir bölgenin oluşacağını dile getiren Araştırmacı- Yazar Altındal, “O otonom bölgede mülk sahibi olan vakıflar ‘biz burada kendimiz nasıl istiyorsak öyle yaparız’ diyebilirler” ifadesini kullandı. Altındal, “Bölgenin geri kalanını da kendi yandaşlarına aldırtabilirler veya Avrupalılar gelip satın alabilir. Böylece bölgede Vatikan benzeri bir yapılanma olur. Bu nedenle ihalenin yeniden değerlendirilmesi ve sonuçlarının hesaplanması lazım” dedi. Başkan Demir:Bölge dünyaya kazandırılacak Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, ihalesinin sonuçlanmasıyla ilgili yaptığı açıklamada, Fatih’in dönüşmesi için bunun gerekli bir çalışma olduğunu savundu. Proje ile bölgenin İstanbul’a, Türkiye’ye ve dünyaya kazandırılacağını ifade eden Demir, “Bu zorunlu bir çalışma. Günümüz şartlarına uygun yaşam koşullarının kalmadığı bölgenin, binaların fiziki şartlarının düzeltilmesini de içerecek. Bu çalışmayla bölge, İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasında önemli hazırlıklardan birini oluşturacak” dedi.
-
Malatya'da baskın...
“Hıristiyan olmazsanız, keseceğiz..” “Misyonerlik tehlike değildir!” diyenlere bugün işte o misyonerlerin ellerinde “Kutsal Kitap” diye tuttukları tahrif edilmiş Tevrat ve İncil’den bir iki örnek vereceğiz. Amma önce Malatya zanlılarından Y.’nin avukatı Abdülkadir Pektaş’ın verdiği bir bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Zanlılardan Emre G. öldürülenlerden Necati’ye, “Müslümanlık ile Hristiyanlık arasındaki fark nedir? Hristiyan olursak bize ne kazandıracaktır? Olmazsak başımıza ne gelecektir?” diye sorar. Bu soruya misyoner Necati şu cevabı verir: “- Hristiyan olursanız ahrette cennet vaadi, olmazsanız Müslüman olarak doğan 5 çocuktan 3’ünün öldürülmesi...” İşte “Hıristiyan” ile “Misyoner” arasındaki fark da burada. Hıristiyan’ın, Hıristiyan olmayan Müslüman’ı kesmek gibi bir meselesi yokken Hıristiyan yahut başka dinden bir inanç sahibi misyoner olduğunda artık onun için Hıristiyan olmayan herkes ölümü hak etmiş, “kesilmesi gereken” biridir. Biz bunu yalnızca sanık avukatının soruşturma tutanaklarından aktardığı yukarıdaki diyaloga göre söylemiyoruz, zaten bunu söyleyen biz de değiliz, bunu söyleyen tahrif edilmiş Tevrat ve tahrif edilmiş İncil’ler.. Önce tahrif edilmiş Tevrat’a göz atalım: Güya Allah (c.c.) İsrailoğullarına, “Sen benim topuzum ve cenk silahımsın” dedikten sonra, “Seninle milletleri kıracağım; ve seninle ülkeleri helâk edeceğim” diyor, devam ediyor, “Seninle erkeği ve kadını kıracağım; ve seninle kocamış adamı ve genci kıracağım; ve seninle genç adamı ve ere varmamış kızı kıracağım; ve seninle çobanı ve sürüsünü kıracağım; ve seninle çiftçiyi ve çiftini kıracağım; ve seninle valiyi ve kaymakamı kıracağım.(Yeremya, Bab 51)” Devam ediyoruz: “- Benden ve miras olarak sana milletleri mülk olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim. Onları demir çomakla kıracaksın; bir çömlekçi kabı gibi onları parçalayacaksın.(Mezburlar, Bab 2)” Milletler arasında hüküm verecek; yer leşlerle dolacak..(..) (Mezmurlar, Bab 110) ‘Kendinden olmayana’karşı şu kîne bakın.. Tahrif dilmiş Luka İncilinde Hz. İsâ (a)’ya, “Ben dünyaya ateş almaya geldim, eğer şimdiden tutuşmuşsa daha ne isterim. Dünyaya selamet getirmeye mi geldim sanıyorsunuz? Size derim ki hayır; fakat daha doğrusu ayrılık getirmeye geldim. Çünkü bundan sonra bir evde beş kişi olacak, üçü ikiye ikisi de üçe karşı ayrılacaklar!” dedirtirler. Yani gerçek öyle “Yanağına vurana öbür yanağını dön” masalında anlatıldığı gibi değil şu an Filistin ve Irak’ta yaşandığı gibidir. Ayrıca bir Türk misyoner olduğunda bunun cemiyete yansıması meselâ bir Alman Müslüman olduğundaki gibi bir yansıma değildir. Bir Alman Müslüman olduğunda Alman olarak Müslümanlığına devam eder. Hiçbir zaman “Hıristiyanları kesmek” istemez, çünkü bunun bir cinayet olduğunu ve cinayet işleyenin İslam’a göre cehennemde yanacağını bilir. Yine bir Alman Müslüman olduğunda, “Almanya, Müslümanların elinden alınmış bir toprak parçasıdır!” demez. Lakin bir Türk Müslüman olduğunda üzerinde yaşadığı toprakların Hıristiyanların elinden Müslüman Türkler tarafından zorla alınmış bir toprak parçası olduğunu düşünmeye başlar, ona öyle düşünmesi telkin edilir. Mesela, Protestanların ve Bush’un da mensup olduğu Evangelist Hıristiyan inancına göre, Hz. İsâ’nın yeryüzüne inmesi için Türkiye’nin de önemli bir kısmını sınırları içersinde bulunduran Arz-ı Mev’ud’un gerçekleşmesi gerekiyor. Bu amaca hizmet için de bir grup misyoner Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Haçlılar camilerimizdeki hutbelere İsrail ve Türkiye’de aleyhinde yayımlanan bir karikatüre bile müdahale ederken Türkiye kendi topraklarındaki bu ’alt oymalara’misyonerlik bir tehlike değildir diyerek, seyirci mi kalmalı...
-
İşsizlik Artıyor
Devletin bütün kurumlarıyla kavgalı olan Erdoğan ve AKP kurmayları halkın karşısına çıkıp ´´Büyüdük´´ diyor. Evet büyümüşüz ama işsizlikte, borçta, protestolu senet sayısında. DÜNYANIN en pahalı benzini bizde. Dünyanın en pahalı mazotunu Türk Milleti kullanıyor. Dünyanın en pahalı doğalgazını biz yakıyoruz. Dünyanın en pahalı gübresini Türk çiftçisi kullanıyor. Dünyanın en pahalı elektriğini biz sarfediyoruz. Dünyanın en yüksek faizi bizde. Ne varsa sattık, borç azalmadı, arttı. Dolaylı vergide rekor bizde. İhracat, ithalatı karşılamıyor... Cari açık rekoru bizde. AKP hükümeti işbaşına gelmesinden bu yana dış politikada izlediği politika ile daha doğrusu politikasızlık ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğundan bu yana var olan bütün kırmızı çizgilerini sildi.Tarihte hiç görülmeyecek şekilde tam bir dışa bağımlılık sergileyen AKP hükümeti Meclis'ten sadece AB uyum paketleri ile halkın değil AB'nin istediği yasaları çıkarmış oldu. Tarık TAVADOĞLU HÜKÜMETİN Anayasa'yı değiştirecek çoğunlukla Meclis'e girişinin üzerinden tam 5 yıl geçti. Halktan sorunların çözümü için 3 yıl isteyen Başbakan Erdoğan başkanlığındaki hükümet, geçen süreye rağmen ekonomi, dış politika, tarım, eğitim başta olmak üzere hiçbir soruna çözüm olmadı. Seçim yaklaştıkça AKP hükümeti halkın karşısına çıkıp yaptıklarını anlatmaya koyuldu. Ancak halka anlatılanlarla gerçekler çok başka. Devletin bütün kurumlarıyla kavgalı olan Erdoğan ve AKP hükümeti, ekonomiyi de çıkmaza sürükledi. Başbakan Erdoğan '' Türkiye'yi nereden nereye getirdik'' diyerek rakamları çarpıtarak göz boyamanın yollarını arıyor. İktidar 'Gelir arttı, enflasyon düştü' diyor... Biz de AKP öncesi rakamlarla, AKP dönemini karşılaştırdık... Görünen şu: Evet büyümüşüz ama işsizlikte, borçta, protestolu senet sayısında. Söz var icraat yok Başbakan Erdoğan, seçim ekonomisi uygulamayacağız'' diyor. Ancak her uygulama söylenenlerin tersi istikametinde. AKP kurmayları ve Erdoğan ''Uygulanan ekonomi sisteminden sapmayacağız'' derken ekonomi uzmanları zaten her şeyin raydan çıktığını vurgulayarak uygulanan programın hiç bir konuda başarılı olamadığını belirtip gelinen noktayı şöyle özetliyorlar: ''Dünyanın en pahalı benzini bizde. Dünyanın en pahalı mazotunu Türk Milleti kullanıyor. Dünyanın en pahalı doğalgazı biz yakıyoruz. Dünyanın en pahalı gübresini Türk çiftçisi kullanıyor. Dünyanın en pahalı elektriği biz sarfediyoruz. Dünyanın en yüksek faizi bizde. Ne varsa sattık, borç azalmadı, arttı. Dolaylı vergide rekor bizde. İhracat, ithalatı karşılamıyor... Cari açık rekoru bizde. Tarım çöktü. Esnaf kepenk kapatıyor. Kayıtdışı ekonomide patlama yaşanıyor. Devletin resmi rakamlarına göre 1 milyon kişi aç. 18 milyon kişi yoksul. Üstelik, gayriresmi rakamların daha yüksek olduğu biliniyor. Ne kadar saklansa da , 10 milyon kişi işsiz. Zengin daha zengin... Fakir daha fakir oldu.
-
Al Gül'üm ver Gül'üm
Vekil vekaleten makamına yürüyor... RTE, Abdullah Gül'e sesleniyor: Gül'üm koltuğuma iyi bak... Böyle bir zihniyet ancak Akp'lilerde görülür, siz hiç bir muhtarın kaymakam atadığını duydunuz mu? Duymadık demeyin işte, Cumhurbaşkanlığına adaylığını RTE'den habersiz koyan Akp'li vekiller bile fırçayı yedi, Tayyip yine bildiğini okudu, padişah ferman buyurdu, Sadrazam itaat etti... Herkes gider aya, Akp zihniyeti kaldı yaya...
-
Akp döneminde işlenen cinayetler
Malatya cinayeti ve Rahip Santora cinayeti bize ne anlatıyor? Öncelikle şunun net olarak bilinmesinde fayda var.Günümüzde on binlerce Müslüman’ın öldüğü yerde dört tane Hıristiyan öldü diye dövünmenin bir alemi yok.Ancak olayları irdelemeden de unutmak olmaz. Bu duruma nasıl gelindi bunu sorgulamak gerek. Son dönemde ülkemizin üniter yapısını değiştirme planlarının yapıldığı boy boy federasyon haritalarının yayınlandığı,etrafımızı BOP çerçevesinde yapılanma düşüncesinin sonucu olarak kan gölüne çeviren emperyalistlerin açtığı savaşlar ve ülkeyi yönetmek iddiasında olup İslami söylemle iktidara gelen, ancak ne kırmızı çizgi bırakan ne milli bir söylemde bulunan, varsa yoksa AB,ABD ve Yahudi tezlerini savunan neticede bunların değirmenine su taşıyan bir yapılanma ve ABD’nin ılımlı İslam çerçevesinde desteklediği ve şu an ülkesinde beslediği Diyalogcu tarikat ile karşı karşıyayız.Türkiye Cumhuriyeti devleti tarihinde hiç bu kadar bölünme tehlikesi ile baş başa bırakılmamıştı. AB'ye Müslüman bir ülke olduğumuz için alınmadığımız gerçeği netleşmişken hala bu uğurda milletin kaynakları çeşitli vasıtalarla bunlara peşkeş çekilmektedir.Henüz AB ile ilişkileri on yıl olmayan ülkeler (tabi ki Hıristiyan) üye yapılırken bize ortaklık yolu kapatılıp sınırlı ortaklık teklifi yapılmaktadır.Bu durum bizim Müslüman olmamız dışında başka ne ile açıklanabilir. ABD, Müslüman coğrafyasını kan deryasına çevirirken Afganistan da,Irakta ,son olarak ta İran’ı gözüne kestirmişken biz hala ABD ye stratejik ortak, hatta BOP eş başkanıyız diyebiliyoruz.Ülkemizi bölen haritaları yayınlayanlar 30 bin insanımızın katili PKK’yı destekliyorlar başımıza çuval geçiriyorlar AKP den tek kelime yok.Özür bir şeyler söylüyorlar : ABD büyük devlet olduğu için onun herşeyi yapma hakkı vardır.Bu müzik notası mı?ABD ile ilişkilerimizi bozmayalım.(Birde Cüneyt Zapsu Karadenizlilerin fındıklarını buharlaştıran sihirbaz diyor ki : “bu adamı deliğe süpürmeyin kullanın”) Maalesef işte böyle bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. ABD’nin aynen Taliban örgütünü besleyip büyüttüğü ve bunları bahane ederek Müslüman devletleri hiçbir alakası olmamasına rağmen gelip sırf İsrail devletinin güvenliğini sağlayabilmek amacı ile işgal etmesi benzeri olarak, ülkemizde de Tarikatçıları destekleyerek başımıza çorap örmeye hazırlanıyor. Gelelim yukarıdaki salyangoz satan zihniyetin amaçlarına ve maşalarına. Fetullahcılar 1995 yılında her nasılsa U dönüşü yaparak şeytan olarak nitelendirdikleri ABD ve İsrail’le yakın - sıcak ilişkiler başlatmışlardır.Bu değişimi Zaman gazetesinde rahatlıkla görebilmekteyiz.(Fetullahcıların bu konudaki değişimini yine bu sitede bulabilirsiniz.) Fetullahcıların açmış olduğu okullar ABD’nin zıplama tahtası görevini görmüşlerdir.Özellikle Rusya’dan ayrılan Türk devletlerine ABD’nin kolayca nüfus etmeleri bu okullar sayesinde gerçekleşmiştir.Fethullahın niçin ABD’ye kaçtığını anlamamak için saf olmak lazım.Bugün dünya bankası başkanı olan Paul Wolfowitz defalarca 1997 de Karısı Yahudi olan Tayyip Erdoğan ve fethullahcılarla görüşmeye başlamıştır.Hatta Doğu Perincek’in 1997 yılında Aydınlık dergisinde söylemiş olduğu söz ilginçtir.Doğu Perincek bu tarihte diyor ki:” Tayip başbakan,Abdullah Gül dış işleri bakanı olacak” ve maalesef bu gerçekleşiyor. Sanırım Doğu Perincek’in atladığı bir kişi daha var en azından olmalı idi oda Abdulkadir Aksu. AKP’nin iktidara gelmesi Türkiye devleti için bir dönüm noktasını teşkil etmiş yeni bir sürece girilmiştir.Bu sürecin en dikkat çeken özellikleri ise şöyle sıralanabilir; 1-Tarikatçılara geniş bir harekat alanı ve bir misyon yüklemek.Bu misyonda Hz.İsa gelecek çerçevesinde dinleri birleştirme çabası.Bunun sonucu olarak ta Müslüman bir kız Hıristiyan bir erkekle evlendirilir.Dinler bahçesi adı altında ülkemize çok sayıda Kilise ve Havra açılır.Papa ile AMENTÜ de birleşilir,Hz.Muhammed ise yok sayılır.Hz. İsa ön plana çıkartılır,hatta bununla ilgili 3 dinin birleştirilmesi yönünde bir meal hazırlattırılır(s.yıldırım meali)Papa ya emrinde olduğu beyan edilir.Bu dönemde Türkiyede gizli bir kardinal olduğu ortaya çıkar.Acaba bu gizli kardinal çok acık olarak belli değilmidir sizce?Yine aynı kişinin Ermeni olduğu internette yazılıp çizilmeye başlanır.Hatta bu kişinin kardeşinin isminin Mehdi olması insanların dikkatini çeker,bir Müslüman’a niçin bu isim verilsin? 2-AKP ilk andan itibaren ABD’ye çok yaklaşmıştır.Tayyip henüz milletvekili olmamışken ABD ile sıkı ilişkiler kurmuştur.Bir kez bile Ne Mutlu Türküm diyemeyen bu kişiler ,Ülkemizde kaç etnik unsur varmış onu açıklayıp bir şeyler ima etmeye başladılar.Ülke değerlerini bir bir yabancılara özelleştirme adı altında vermeye başladılar.KKTC Cumhur başkanı Denktaşı suçladılar Türklük düşmanı Talat ve ekibini iktidara taşıdılar.Onlarda TSK yı işgalci olarak nitelediler,İstiklal marşını işgalcilerin marşı olarak gördüler,tarih kitabına Türkleri işgalci olarak gösterdiler.Annan planını kabul ettirmeye çalıştılar.Yani kısacası KKTC yi hükümet gözden çıkardı.Bu hükümet ülkemizdeki misyonerlik çalışmalarına aynen Ermeni konferansı.PKK yandaşlarının pervasız konuşmalarına olduğu gibi misyoner faaliyetlerine ses çıkmadı.Tek derdi Bunlara karşı çıkan TSK,Üniversiteler ve yargı ile kavga etmek onları zayıflatmak oldu.
-
Akp döneminde işlenen cinayetler
Anayasa Mahkemesi'nin 45. Kuruluş Yıldönümü Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, Hrant Dink ve Ardından Malatya'da Yaşanan Olayları Kınayarak, "Anadolu İnsanları Olarak Biz Hep Farklılarımızın Zenginliğimiz Olduğunu Düşünmüşüzdür. Yüzyıllardır Duvarları Bitişik Havra, Kilise ve Camilerde Dua Eden ve Barış İçinde Yaşayan İnsanları Sadece Türkiye'de Bulabilirsiniz. Son Günlerde Yaşanan Olayları Ciddi Şekilde Reddediyoruz" Dedi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, Hrant Dink ve ardından Malatya'da yaşanan olayları kınayarak, "Anadolu insanları olarak biz hep farklılarımızın zenginliğimiz olduğunu düşünmüşüzdür. Yüzyıllardır duvarları bitişik havra, kilise ve camilerde dua eden ve barış içinde yaşayan insanları sadece Türkiye'de bulabilirsiniz. Son günlerde yaşanan olayları ciddi şekilde reddediyoruz" dedi. Anayasa Mahkemesi 45. kuruluş yıldönümünü kutluyor. İki gün sürecek olan ve yabancı ülkelerden gelen yüksek mahkeme başkanlarının da ağırlandığı 'Evrensel Barış ve Medeniyetler Buluşmasında Anayasa Mahkemesi'nin Rolü' sempozyumunun ilk günü Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu'nun konuşması ile başladı. Shereton Otel'de düzenlenen sempozyuma, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM Başkanı Bülent Arınç, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, DYP Genel Başkan Mehmet Ağar, Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, Yargıtay Başkanı Osman Arslan, Sayıştay Başkanı Mehmet Damar, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok ve çok sayıda davetli katıldı. Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Tuğcu, Anayasa Mahkemesi'nin, kurulduğundan bu yana insan hakları ve özgürlüklerinin koruyucusu, demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin ve diğer Anayasal değerlerin savunucusu olduğunu, Atatürk ilkeleri ışığında özveri ile görev yaptığını ve yapmaya devam edeceğini söyledi. 'Nerede hukuk varsa orada çare vardır' özdeyişinin çağa yansıması olarak bireylerin, insan hakları ihlalleri nedeniyle hem ulusal hem de uluslararası planda devletleri şikayet ve dava edebilmelerinin, insan hakları hukukunun bir zaferi olduğuna vurgu yapan Tuğcu, "Kazanılan bu zaferin kalıcı olması için, yapılan şikayetler sonunda verilecek kararlarda, başvurucuların gerek maddi kayıplarının gerekse diğer kayıplarının tazmin edilmesi yolunun açık tutulması ve bu kararların yerine getirilebilmesi için objektif bir infaz mekanizması gerekmektedir. Aksi takdirde, ulusal ve uluslararası insan hakları koruma mekanizmalarının, sahildeki kumlara yapılan kaleler gibi ilk gelen şiddetli dalgada erimesi kaçınılmaz olacaktır" dedi. Sempozyumumuzun konusu olan evrensel barış idealinin gerçekleşmesi için, öncelikle herkesin kendi evinin önünü temizlemesi gerektiğini belirten Tuğcu, "Evlerinin önü temiz olmayan, bunun için çaba harcamayan insanların temiz bir sokağa sahip olma idealleri gerçekçi değildir" dedi. Konuşmasında terör konusuna da değinen Tuğcu, şöyle konuştu: "Türkiye, son 30 yılda 30 bine yakın vatandaşını teröre kurban verdiği halde, terörle mücadelede, otorite ile özgürlükler dengesini en iyi koruyan ülkelerden birisi olmuştur. Türkiye'yi, terörle mücadelesindeki bazı tutumlarından dolayı eleştiren yabancı dostlarımızın fikirlerini, ifade özgürlüğü sınırları içinde saygıyla karşılamakla birlikte, önemli bir noktayı hatırlatmak isterim. Türkiye'yi eleştiren dostlarımızın ülkelerinde Türkiye'nin karşılaştığı boyutlarda bir terör tehdidi bulunmamaktadır. Bu nedenle, yakın tarihte Türkiye'nin yaşadığı zorlukları anlatma şansımız pek olmamıştır. Buna karşın, ne yazıkki son yıllarda yaşanan bazı uluslararası terör eylemlerinden sonra, insanlığın son üç asırda edindiği özgürlüklerden, bazı ülkelerin bir çırpıda vazgeçtiğini görmek, Türk toplumunu şaşırtmıştır. Bu anlamda, dünyadaki diğer mahkemelere nazaran, Türk Anayasa Mahkemesi'nin terörle mücadeleyle ilgili ve yıllar önce oluşturulan ayrıntılı içtihatlarıyla ve derin tecrübesiyle hukuk aleminin hizmetinde olduğunu belirtmek isterim". Kavramların birbirine karıştığı bir dönemden geçildiğine dikkat çeken Tuğcu, "Kanlı savaşların barış adına, koyu diktatörlüklerin demokrasi adına, baskıcı politikaların özgürlük adına, insanlık dışı işkence ve kötü muamelelerin de insanlık adına haklılaştırılmaya çalışıldığına tanık oluyoruz. Böyle oluncada insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi çağdaş medeniyetin olmazsa olmaz değerlerinin inandırıcılığını kaybettiklerini ve telafisi güç bir erozyona uğradıklarını görüyoruz. Gerçekte hepimiz, insanlığın vicdan mahkemesinde yargılanıyoruz. Bu yargılamadan başarıyla çıkmak istiyorsak ve ikinci milenyumun ilk asrının 'terör çağı' olarak anılmasını istemiyorsak, olası bir medeniyetler savaşı çılgınlığına fırsat vermemek için elimizden geleni yapmak zorundayız" dedi. Konuşmasında Türkiye'nin AB sürecine de değinen Tuğcu, "Her ülkenin bölgesel ve küresel entegrasyonlar içinde yer almaya çalıştığı bir dönemde, Türk hukukçuların Avrupa Birliği sürecine ve bu sürecin gereklerine ilgisiz kalması düşünülemez. Tam aksine, bu sürecin yakından takipçisi olmak, ulusal mevzuatımızı bu doğrultuda yeniden gözden geçirmek, hakimlerimizi ve diğer hukukçularımızı bu sürecin sonuçlarına hazırlamak zorunda olduğumuzu ifade etmek isterim" diye konuştu. Hrant Dink suikastine ve Malatya'daki olaylara üstü kapalı olarak değinen Tuğcu, "Anadolu insanları olarak biz hep farklılıklarımızın zenginliğimiz olduğunu düşünmüşüzdür. Yüzyıllardır duvarları birbirine bitişik havra, kilise ve camilerde dua eden ve barış içinde yaşayan insanları sadece Türkiye'de bulabilirsiniz. Son günlerde yaşanan olayları ciddi şekilde reddediyoruz" dedi. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesinin üyeler açısından bedeli olduğunu ifade eden Tuğcu, "Ancak Türkiye'nin Avrupa Birliği dışında bırakılmasının, Birlik açısından daha büyük bir bedeli olacağını düşünüyorum. Zira, arkadaşınızı ortak yapmazsanız, rakip yapmış olursunuz" dedi. Siyaset teorisinin tartışma alanlarından biri olan arklılıkların bir arada yaşatılmasının çağdaş demokrasilerin öncelikli sorunlarından birisi olduğunu belirten Tuğcu şunları söyledi: "Aslında medeniyetler çatışması tezinin kabul görmesi, ulusal ve uluslararası ölçekte farklılıklarını biraradalığını sağlayacak etkili politikaların geliştirilememesinden kaynakl e özgürlüğü sınanmaktadır. Burada biri devlete, diğeri topluma bakan iki sorun vardır. Çoğulculuğun sürdürülebilmesi, devletlerin değişik toplumlardaki farklı inanç, düşünce ve yaşam biçimleri karşısında tarafsız kalmasını gerektirmektedir. Farklılıkların bir arada bulunmasını sağlamada toplumdan kaynaklanan zorluk ise hoşgörü açığıdır. Hoşgörü, en geniş anlamda, bizim gibi olmayanın farklılığını kabul etmektir. Bizim gibi olmayı istememek, özgür ve çoğulcu bir toplumun ön koşuludur". Öte yandan, sempozyuma katılan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, gazetecilerin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili sorularını cevaplamadı
-
Akp döneminde işlenen cinayetler
Akp hükümeti döneminde misyonerler bayram ettiler, Papa dahi ülkemizi bu dönemde ziyaret etti ve RTE geçtiğimiz yıllarda Türk düşmanı papanın heykeli önünde anlaşmalara imza attı... Mustafa Özbilgin, Rahip Santora, Hrant Dink cinayetleri ve Malatya katliyamı bu dönemde işlendi... Ama bütün bunlara rağmen ılımlı islam ve dinler arası diyalog adı altında sokak aralarında kiliseler açılıyor ama isyan eden gerçek müslümanlar azarlanıyor, nasıl oluyor da bunlar oluyor ve birileri farkına varmayabiliyor? Acaba gerçekten farkında değiller mi? Yoksa bu oyunun birer piyonuda onlar mı?
-
Akp döneminde işlenen cinayetler
Kan dökmek asla tasvip edilemez Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Lütfü Esengün, AB’ye uyum süreci nedeniyle AKP hükümeti döneminde misyonerlik faaliyetlerinin arttığını söyledi. Esengün, Malatya’daki bir yayınevinde işlenen cinayetlerin hiçbir şekilde tasvip edilemeyeceğinin altını çizdi. Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Lütfi Esengün, Malatya’da bir yayınevinde işlenen cinayetlerin, hiçbir şekilde tasvip edilemeyeceğini bildirdi. Esengün, Antalya’da düzenlediği basın toplantısında, Malatya’da bir yayınevinde işlenen cinayetler ve cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin açıklama yaptı. Malatya’da bir yayınevinde işlenen cinayetleri hatırlatan Esengün, “Kan dökmek, sebebi ne olursa olsun hiçbir şekilde tasvip edilemez. Malatya’daki cinayet tüm insanlık tarafından kınanan bir olaydır” dedi. Avrupa Birliği (AB) uyum süreci nedeniyle AKP hükümeti zamanında misyonerlik faaliyetlerinin arttığını ileri süren Esengün, “Hristiyan dinini yaymak için gösterilen hoşgörü kendi dinimizin öğretilerinin yayılmasında gösterilmiyor” diye konuştu. “İrtica tehdidi” ileri sürülerek ve Anayasa’ya dayanılarak bazı kesimlerin İslam dininin öğretilmesiyle ilgili engeller çıkarttığını kaydeden Esengün, “Hristiyan propagandası yapanlarla toplum arasında çatışmalar yaşanacağından korkuyoruz. O olayı yapan çocukların arkasında kimlerin olduğu meydana çıkartılmalıdır” dedi. Türkiye’de laikliğin yanlış uygulandığını savunan Esengün, kuran öğretiminin önünde engeller bulunduğunu ve devletin tüm inançlara aynı hürriyeti tanıması gerektiğini dile getirdi. Esengün, “Bu cinayetler işlenirken, Güneydoğu’da terör kan akıtırken Sayın İçişleri Bakanı o koltukta oturmaya nasıl devam ediyor hayretler ediyoruz” diye konuştu. (a.a) Eski kankalar bile RTE hükümeti dönemi hakkında endişeli... Ne oluyor yaww? kar kırmızıda yağar mı?
-
AKP adayını belli etti
DEVLETİNİ AHİME ŞİKAYET EDEN CUMHURBAŞKANI İSTERMİSİN EY MİLLETİM !!! Ceyda Görk Meraklar zail oldu...Beklenen isim açıklandı...Ali Hoca değil, Hoca Ali geldi...Fedakarlığın en yücesinin yapıldığı ima edilerek açıklandı aday ismi...Bu isim neyi değiştirdi.Hiç bir şeyi...Bizlerin düşüncesine paralelliği olmayacak bu partinin içindenNe oduğu, ne olacağı, rengi, ruhsarı ezbere bilinen bir isim Abdullah Gül.Recep Tayyip Beyle farkını birileri bize anlatsın... Türkiye Cumhuriyeti bunu haketmiyor...Bizler bu isimlerin hiç birini hak etmiyoruz.Atamızın emanetini bu cemaate emanet edemeyiz.Sanırım 14 Nisanda "AKP içinden ve yandaşlarından hiç kimse Cumhurbaşkanı olamaz" cümlesi kullansaydık daha net mi anlaşılırdı? Bizim gibi düşünenler , dün başbakanın adayını açıklamasından hemen sonra ,Ankarada tepkilerini ortaya koydular...Hepsine tek tek teşekkür ediyorum.Bu ülkede Apo yandaşlarının pankartlarına ve sloganlarına, demokratik hak çerçevesinde bakanlar, vatansever insanlarımızın Bayraklarına ve Atatürk resimlerine tahammül edemediler ki, durduk yerde, hiçbr sebep göstermeksizin , ani bir emirle, dağılmaya başlayan topluluğu tutuklattılar.Öfke ve tahammülsüzlükleriyle, Cumhuriyetine ilkelerine, devrimlerine ve Atasına bağlı insanlarımıza gözdağı vermek için olduğu kesin olan bu olayı kınıyorum... Türk Milleti,her ne olursa olsun,bu isimleri sindiremez.AKP içinden ve kökü eskilere dayanan yasaklı fraksiyonlara hizmet etmiş partilerin uzantıları olan bu cemaatin Türkiyenin kaderini değiştirmesine müsaade etmez.Etmeyecektir.Siyasi simge haline getirilen türban illetini Cumhuriyetin üniversitelerinde sergileyemediği için, Kendi ülkesinin devrimlerini kanunlarını hiçe sayarak,vatanını Avrupa İnsan Hakları mahkemesine veren birini Cumhurbaşkanı makamında görmeyi külliyen reddediyoruz.Demokrasi, bütün bu yapılmak istenenlerin kalkanı, koruyucusu olamaz.367 diyerek yapılacak tüm ayak oyunlarını da tahmin edebiliyoruzMeclis aritmetiği denen olayın ardında, kapalı kapılar ardında yapıacak pazarlıkların ve vaadlerin de şimdiden farkında bu millet...Sonuç olarak, kukla bir başbakanken, kukla bir cumhurbaşkanı olmaya aday Abdullah Gül bu makama oturmaya hak kazanacak en son isim bile olamaz..Sadece o değil, AKP ve yandaşları ve sempatizanlarından hiç biri olamaz. Demokratik hakları ve kavramları, Türkiyeyi 100-150 yıl geriye götürmek için kullanmaya kalkan bu karanlık zihniyetlerin verdikleri çabalar sonuçsuz kalacak...Seçmen sayısının %63 gibi bir çoğunluğunu temsil etmeyen iktidarın, kendini kayıtsız şartsız bu ülkenin sahibi olarak görmesi traji-komik ve kötü bir şaka gibi.Acil olarak, bu yanılgılarından onları vazgeçirmek yine vatan-bayrak-Atatürk ve cumhuriyet sevdalılarına düşüyor. Zoru hallederiz, imkansız zaman alır diyenlerdeniz.Bu Vatan bizim ve yalanarak yutulmasına müsaade etmeyeceğiz. Şu anda çoktan yapılmaya başlayan ve yavaş yavaş renk belli eden koalisyon pazarlıklarında , bazı siyasi partiler, meşreplerine görehesap kitaba başladılar.BEN değil BİZ, BİZ değil, HEPİMİZ olmak vaktidir. 29 Nisan pazar günü İstanbulda yapılacak mitingde , aynı 14 nisandaki gibi görkemli olacaktır. O parti, bu parti, sizden,bizden i biryana koyup bu gidişe son vermeliyiz hep birlikte. BU ÜLKEYİ KİMSE PAZARLAYIP, SATIP, İŞİNE GELDİĞİ ŞEKİLDE VE VERDİĞİ TAVİZLER DOĞRULTUSUNDA, ONURUNDAN, TARİHİNDEN ,KİMLİĞİNDEN AYRIŞTIRMAYA KALKARAK YÖNETEMEZ.!!!
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
Susuyorum; bir çöl gibi... Bir çöl gibi bütüün zemine serilip sessizce yatacak kadar kızmış olmayı kim bilebilir; Susmayanlara! .. Ben, susuyorum; Sana! .. Hem de bir çöl gibi... Hem de bir çöl gibi bir damla sudan bile mahrum olarak susuyorum... Sadece dudaklarım değil; Her zerrem çatlamış olarak! .. Bütüün mevcudiyetimle susuyorum; Susmayı... Ve susamayı öğrenmiş olarak!.. Şimdi ben... Yine bir çöl gibi kendi kavrukluğum içinde... Hücre hücre savurup kendimi kendi başımda ve yine dökülsem kendi başıma; Kim bilir?.. Duyanım yoook!.. Kimsesizim... Bir çöl gibi dilsizim... Farkı ne ki; ha söyleyecek dil yok, ha işitecek kulak... Talihsizim! İçiimm kurumuş ve her zerrem küsmüş bir diğerine... Zamkım çözülmüş... Zerrelere ayrılmışım; Benden içre bin bene!.. Kavruluyorum... Ve susuyorum; Bir çöl gibi! Muammer Erkul
-
Susuyorum....
Susuyorum... Susuyorum; Sana! Sen, susuyorum sanıyorsun... Bense susuyorum; Çöl gibi! .. Göl gibi bakıyordum halbuki... Bana veda ederken, ve dökülürken yağmur gibi, yüzüme; Kelimelerin! .. Ben, susmuyorum aslında... Güvercinlerin guu’lamasını dinliyorum penceremin pervazında... Geldiklerinde, her gün; ufaladığım ve önlerine koyduğum dün’ümün başında! .. Dünn... Her dün bir kırıntıdır artık; canımdan alıp, cam dibine koyduğum! .. Susmuyorum ki... Susmalarım; delirmiş çığlıklardır içimde, çıkacak yol bulamayan!.. Çıldırmış atların nallarıyla tepilmede; yandıkça duvarlarım!.. Susmuyorum!.. Bu, susmak ise eğer; haykırmak nasıl olur?.. Ve çığlık nedir?.. Ve ses nedir?.. Halbuki sen... Sen, vermeyi unuttuğum bir nefessin içimde; Bana rağmen, bana saklı!.. İşte böyyle bir çatlayışında zamanın; döküldün benden, aktın parmaklarımın arasından!.. Artık, ne çatlayan zaman yapışır da sen içimde kalırsın; ne kırılmış yumurtanın sızanı içine girer... Testi, geldiği toprağa düşmüştür artık!.. Ben; susuyorum,,, elbette... Hem de bir çöl gibi! Ve bilerek şunu, ve anlayarak: Bir çölün, susuz olduğu için sızlamaz içi... Her çöl, “bir gün suyla tanıştığı için” böyle yanar, kavrulur!.. Muammer Erkul
-
Bir Gidişin Hikayesi...
Gidersen Yıkılır Bu Kent Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar Biz mi yanlızdık, durmadan yağmur yağardı Üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken Gidersen kim sular fesleğenleri Kuşlar nereye sığınır akşam olunca Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor Bir de seni ekliyorum susuşlarıma Selamsız saygısız yürüyelim sokakları Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar Adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız Yüreğimize alırız onları, ısıtırız Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam Gidersen kar yağar avuçlarıma Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür Bir tufan olurum sustuğun her yerde Ahmet Telli
-
"yok"luk..gibi..bişey..
bir şeyler de "vardır" ki, sonrasında sana kendini bile "yok" zannettirir... sen kolay şeyler mi söylemişsin, alışmak hepimize zor geliyor, alışamadığımız "yokluklara" alışmışı oynuyorken o kadar yoruluyoruz ki, birgün geliyor kendimize yetemez oluyoruz, içimizde ki savaşı kaybediyorken kazandığımızı sanıyoruz... Figgaro biz ne kadar deli olduğumuzu biliyoruz ya bundan daha sağlam başka bişey "yok" anladın sen ne demek istediğimi? o dipsiz yokluğun karşısına sonsuz varlığı koyabiliyor muyuz? hadi çık içinden çıkabilirsen?
- Gemi!
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.