Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Evrim

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    527
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    53

İletiler gönderen: Evrim

  1. Geçen yıl İzmir'de kordon'da bira içerken modern giyimli birkaç kadının konuşmalarına şahit oldum...

    Tabiki bir birahanenin ön oturma bölümünde. Arkadaşımla oturuyorduk İzmirli oldukları belli olan kadınlar gördükleri birkaç genç çocuğun etnisitesine takılmış onları kenti kötüye götürmekle suçlayan konuşmalar yapıyorlardı (Size bunların ne olduğunu tam olarak açıklamak istemiyorum ama hiç hoş şeyler olmadığını söyleyebilirim). Konuşmanın içeriği oldukça geniş bir yelpazeyi kapsıyordu ve içinde özellikle Atatürkçü oldukları geçiyor ve kendilerini ülkenin elit insanlarından sayan betimlemeler içeriyordu...

     

    Sadece kulak misafiri olduğum bir durumun üstüne basmak istedim... smile.png

     

     

    çingenelere hırsız -kürt’lere bölücü, barbar - ensestin adına alevi diyen sıradan faşizme örnekler.

    bu tarz insanlarla konuştuğunuzda sözde her türlü ayrımcılığa karşıdırlar.

    ışık demeti gibi sunarlar kendilerini.

    gerçek yaşamda ise kendilerine benzemeyen herkesi etiketlerler.

    insanın insana yaptığı akıl almaz korkunç bir önyargı.

    faşizm de işte burada başlıyor.

  2. sanata dair;

     

    Gerçek sanat, insan için ve insan adına yaratılır; gerçek sanat insanı geliştirmeli, daha bilge yapmalı, onu arındırmalı, ona neşe ve umut vermelidir.

    Sanat, doğası gereği hümanisttir, değilse zaten sanat değildir.

    Lenin

     

     

     

  3. Aydınlanmanın ışığını bu topraklara taşımanın bedeli | Sabahattin Ali

     

     

    BkNZr5qCYAApgcG.jpg

     

    Bu toprağın muktedirleri, ülkesini ileri götürmek isteyen, Aydınlanmanın ışığıyla, halkının kaderi sandığı o karanlığı yırtmak için çırpınıp duran aydınına hiç değer vermedi. Değer vermek şöyle dursun, söylediklerine, yazıp çizdiklerine ve hatta düşünmesine bile tahammül edemedi. Aydınlar bu ülkede ya hapislere atıldılar ya sürüldüler ya da öldürüldüler. Kaç bebekten kaç katil yaratıp kaç aydını katlettiler; bir gün tarih bu utancı da yüzlerine çarpacaktır...

    Aydınlanmanın ışığını bu topraklara taşımak için çırpınırken öldürelen aydınlardan biri de Sabahattin Ali’ydi.

    “Hayatta her şey gibi sanat da bir hizmet ve mücadeledir. Bütün insanlığı daha doğruya, daha iyiye ve daha güzele götürmek için çalışacak, hitap ettiği kimselerde bu doğru, iyi ve güzelin hasretini uyandırmak ve bunlara gidecek yolu işaret etmek isteyecektir” diyen Sabahattin Ali.

    “Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bir gün Almanların pabucunu yalayan, ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da kendi cefakeş milletimizdir. (...) Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?

    Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu” diyen Sabahattin Ali...

    http://www.narteks.net/saire-dair/aydinlanmanin-isigini-bu-topraklara-tasimanin-bedeli-sabahattin-ali.html
    • Beğen 1
  4. seçimlerin ne kadar şaibeli olduğu özellikle pilot şehirlerde sandığa yansıyana iradenin

    halkın değil AKP'nin torbalarla taşınan oylarının olduğu aleni ortada.

    bu uğurda Ceylanpınar'da OHAL günlerini aratmayan 30 gün eylemsizlik yasağı ilan edildi.

    Yalova, Isparta'nın pilot şehirleri kurtarmak için sus payı olduğunu düşünüyorum.

    Ankara'da muhtemelen sonuç değişmeyecektir.

  5. kürt siyasetini beğenirsiniz beğenmezsiniz sonuçta bu bölge bu siyasetin öncülüğünde temsil ediliyor.

    milyonlarca kürt seçimini bu yönde kullanıyorsa ve sizin gösterdiğiniz adreslere gitmiyorsa düşünülmesi gerekmiyor mu neden?

    bu anlamda yapılan analizler kart-kurt sesinden kürt olmuş ve benzeri saçmalıklarından hala sıyrılabilmiş değilken sorun bunların çok üzerindedir.

     

    HDP'ye gelince bileşenlerine baktığınızda temsil sorunu yaşayan herkesi görebilirsiniz.

    yeşiller, sosyalistler, çevreciler, feministler, sendikalar, azınlıklar,  küresel eylem grupları, lgbt'liler var.

     

    Türkiye siyasetinde mevcut partilere bakın hiçbirinde bu zenginliği göremezsiniz

    çünkü onlar bütün bu oluşumları zenginlik değil öteki-günah-yıkıcı-bölücü görür.

    ister kürt siyaseti pragmatisttir bu nedenle bu çevreleri kucaklıyor deyin ne derseniz deyin bu işi iyi yapıyorlar.

    yapamayanlar da nedenlerini bulup sorgulamak yerine eleştiri-karalama yaparak katılım gösteriyorlar.

    bunun maddi bir değeri var mıdır diye kendime soruyorum 

    cevabım inkar-imha üzerine kurulu bir siyasetin sıfırla eşit sonucudur.

     

     

     

  6. merhaba @@by_x_man

    benzer görüşde olmaktan ve sizi bu sayede forumda tanımış olmaktan mutlu oldum.

     

    Soru şu: AKP dersaneleri kapatmasaydı Türkiye'de ne olurdu?

     

     

    bence değişen bir şey olmazdı.

    bu çatışmanın görünen her iki tarafı da emperyalizmin çıkarlarına hizmet etmeleri için bir güç haline getirildiler.

    AKP hepimizin bildiği nedenlerle tasfiye ediliyor.

    emperyalizmin ve onun işbirlikçilerinin elindeki tek güç cemaat değil.

    cemaat-medya-polis-yargı derken devletin omurgasını oluşturan tüm kurumlarda örgütlüler.

    bu güçlerle yükleniyorlar.

    her koşulda bu çatışma yaşanacaktı.

    dershanelerin kapatılma süreci de bir başlangıç değil AKP'nin karşı ataklarından biri olarak yorumlanabilir.

  7. başbakan ve ekibi savaşı bulana kadar peşinden koşmaya devam edecek gibi görünüyor.

    iç siyasette toplumu bölen parçalayan tüm söylemlerine rağmen kardeş kalmakta ısrar eden toplum iç savaş provakasyonuna geçit vermedi.

     

    tek başına kabataş olayının bile bu ülkede karşılık bulduğunu düşünsenize neler olmazdı.

    elinde kalan tek ve en tehlikeli taş Suriye.

     

    iktidarda kalma hırsı uğruna ülkeyi savaşa sürükleyecek kadar gözleri dönmüş.

    bu uğurda her şeyi yaparlar.

     

    ama karşılığında bilimin ve gerçeğin yasalarını bulurlar.

    o yasalar ki başbakandan ve onun gibi nicesini tarihin çöplüğüne gömmüş diktatörlerden çok daha acımasızdır!

     

     

     

     

     

  8. Halepçe insanlık tarihinin yaşadığı en acı katliamlardan sadece biri.

    elma kokusunun arkasından koşan ve birer birer eriyen ölü çocuklar.

    ölen altı bin insanın yarısından çoğunun kadın ve çocuklar olduğu söyleniyor.

    katilleri sadece Saddam değildir.

    dünyaya sözde özgürlük-demokrasi-medeniyet öğretecez diyen emperyalist devletlerin sattıkları bombalarla katledildiler.

     

     

    “Önce helikopterler geldi, sonra uçaklar.

    Bir bir atıldı bombalar. Başlangıçta çöp gibi kötü bir kokuydu.

    Sonra elma kokusu gibi güzel bir kokuya dönüştü. Ardından yumurta gibi koktu.

    Dışarı baktım. Çok sessizdi, ama hayvanlar ölüyordu.

    Koyunlar ve keçiler ölüyordu. Herkese yanlış giden bir şeyler olduğunu söyledim.

    Havada ters giden bir şeyler vardı. Rahatsızlanmaya başlasak da saklanmaya devam etmeye karar verdik.

    Gözlerimde çok şiddetli bir acı hissettim.

    Kız kardeşim yüzüme yaklaştı ve ‘gözlerin kıpkırmızı’ dedi.

    Sonra çocuklar kusmaya başladılar.

    Çok fazla acı çekiyorlar ve sürekli ağlıyorlardı.

    Annem ağlıyordu. Sonra yaşlılar kusmaya başladı.

    Havada kimyasal maddeler olduğunu anlamıştık.

    Gözlerimiz gittikçe kızarıyordu ve bazılarımızın gözleri yaşarıyordu.

    Kaçmaya karar verdik. İneğimiz bir köşede yatıyordu.

    Koşuyormuş gibi hızlı hızlı nefes alıyordu.

    Sonbahardaymışız gibi ağaçların yaprakları dökülüyordu.

    Etrafta yere çöken duman bulutları vardı.

    Çocuklar yürüyemiyorlardı. Kusmaktan bitkin düşmüşlerdi.

    İnab köyüne doğru giderken çoğu kadın ve çocuk ölmeye başladı.

    Kimyasal bulutlar yere yakındı. Ağırdılar. Onları görebiliyorduk. Her tarafta insanlar ölüyordu.

    Bir çocuk daha ileri gidemeyecek duruma geldiğinde korkudan çılgına dönen ebeveynleri çocuğu yolun kenarında bırakıyorlardı.

    Aynı şekilde yaşlılar da bırakılıyordu. Koşuyorlar, nefes alamaz duruma geliyorlar ve ölüyorlardı.”

     

     

    “Bütün sokaklar cesetlerle doluydu.

    Etrafta dayanılmaz bir koku hakimdi.

    Körpecik bebelerden bazılarının derileri kavrulmuş, bazılarının vücudu mosmor kesilmişti.

    Cesetlerin çoğu kadın, çocuk ve yaşlı insanlara aitti.

    Bazı bebekler annelerinin kucağından fırlamış yerde sere serpe yatıyorlardı.

    Kimi evinin avlusunda kurulmuş sofra başında; kimi kapının eşiğinde; kimi bebeğini emzirirken; kimi oyun oynarken yakalanmıştı zehirli ölümün pençesine...

    Şehrin dışındaki boş tarlalarda ise, toplu halde ölmüş yüzlerce insan vardı.

    Uzaktan bakıldığında, sanki tarlalarda ot yerine insan bedenleri biçilmişti.

    Bu açık hava mezarlığında, yine kadın ve çocuklar çoğunluktaydı.

    Hepsi birbirlerine sokulmuş, korkunç ölüme teslim olmuşlardı.

    Bazıları ise, su birikintilerinin başında ölüvermişlerdi.

    Bunlar da, kimyasal gazların yaktığı vücutlarını suyla ıslatarak kurtulmaya çalışanlardı.

    Toplu cesetlerin arka planında, otlarken yine zehirli gazın etkisiyle telef olmuş ve vücutları şişmiş hayvanların görüntüsü göze çarpıyordu.

    Kısacası, bomba isabeti almış birkaç binanın dışında her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü.”

     

    Ramazan Öztürk

     

    • Beğen 1
  9. Berkin, 267 gündür yoğun bakımda.

    kimler gelmedi ki o hastane bahçesine; tüm illerden insanlar, forumlar, dernekler, sendikalar, kağıt toplayan çocuklardan lgbt'lilere kadar, toplumun her kesiminden örgütlü-örgütsüz vicdan sahibi insanlar ziyaret etti.

    bir tek devlet erkanından kimse gelmedi.

    köşkte AKP'nin memuru gibi çalışan Cumhurbaşkanının bugün Berkin'nin babasını araması bence hiç samimi değil.

    Berkin 16 kiloda ve durumu kritik.

    toplumun gazını almaya çalışıyorlar.

    bu davranışı devleti falan da temsil etmiyor.

    Berkin'e üzülen bir Cumhurbaşkanı, 14 yaşında bir çocuğu başından vuran polisleri bulurdu. buna yetkisi ve gücü var.

    Berkin'e yaptıklarını hep birlikte görüyoruz, 267 günde bırakın suçluları yargılamayı aile ile dayanışmak için hastane bahçesinde bekleyen insanları topluyorlar. hastane bahçesine gaz atacak kadar gözleri dönmüş.

     

    45 kilodan 16 kiloya düşen Berkin'nin kalbi atıyor, direniyor.

    umutsuzca umut etmeyi de öğrettiler insanlara.
    yazıklar olsun!

  10. 1857 yılının 8 Mart günü New York’ta  

    40 bin dokuma işçisinin başlattığı greve polisin saldırması ve fabrika kapılarının polis tarafından kilitlenmesinin arkasından çıkan yangında 

    129 dokuma işçisi kadın ölür.

     

    onlarca yıl sonra sınıf mücadelesinin öncü kadınlarından Clara Zetkin’nin

    ölen kadın işçilerin öldüğü günün tarihe tanıklığını bırakması önerisi uluslararası sosyalist kadınlar konferansında kabul edilir.

    8 Martın tek tarihsel gerçekliği budur.

     

    biz kadınlar; Amerikalı dokuma  işçisi kadınların, daha iyi bir yaşam uğruna canlarını vererek açtıkları yolda, onların anısına

    8 Mart'ı emek ve mücadele günü olarak kutlayacağız.

     

    tarihimizin yanındayız, hepimiz bağırıyoruz, yaşasın 8 Mart!

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.