democrossian tarafından postalanan herşey
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Google'da daha hüre hür yazdığın anda ayet gelir. Bilgiye bu kadar kolay ulaşılan bir teknolojik çağda ayak sürümek iyi niyetle bağdaşmaz. Ama ben yine de yazayım: "ey inananlar kısas size yazıldı hüre hür köleye köle dişiye dişi" (Kuran 2/178) Bu ayeti o günün Arap egemenlerin Kurana yazmalarının nedeni, "karımızı döveriz, kölemizi döveriz, bir yeri kırılır, sakatlanır veya ölürse şimdi bize kısas mı uygulanacak?" diye düşünmeleridir. Bu durumlarda kısastan kurtulmak için bu ayeti yazmışlardır. Şimdi düşünün. Hindistan'da kısas olsa. Fakat kısas ancak kast sınıfları içinde uygulanabilse. Üst sınıftan biri alt sınıftan birini öldürdüğünde kısas yapılmıyor olsa. Ne dersiniz? Eser yağarsınız. "Bu ne ilkellik, bu ne vahşet, bu nasıl adalet" diye değil mi? Söylemediğinizi koymazsınız. Nasılsa sizin dininiz değil. Veryansını verirsiniz. Ama kendi kutsal saydığınız kitapta bu ifade apaçık yazdığında görmezden gelir, savsaklar, inkar edersiniz. İşte bu da dogmatik olmanın en alasıdır. Dogmatiklik böyle bir şey. Kendi gözündeki çöpü görmez, elin gözündeki çöpe mertek der.
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Anlaşıldı. Ortaya koyabileceğin bir argüman yok. Böylece konu açıklığa kavuştu. Kuranı allah adlı bir tanrı filan değil, bilgisiz insan haklarından hiç anlamayan adamlar yazmıştır. Teşekkürler...
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Hiç bir tanışıklığı olmayan kişiye cnm diye hitap etmek polemik girişimidir. Neyse, nerden kopyaladığımı da kanıtlayamadığına göre, polemik girişimin başarısız. Şimdi sadede gelelim. Hiç tanrı olan bir varlık, kısası hüre hür köleye köle, dişiye dişi uygulama önerisinde bulunur mu? Allahın bunu söylediği iddiası, allah diye bir tanrı olmadığını, bunu ancak bilgisiz kişilerin söyleyebileceği gerçeğini kesin şekilde ortaya koymuyor mu? Konu bu. Bu konuda bir şeyler söyleyememişsin hâla. Söylediklerin işte kısas caydırıcıymış filan. Burada kısası konu etmedik. Burada konu ettiğimiz, kısasın hüre hür, köleye köle, dişiye dişi uygulanması söylenerek bir insanlık ayıbı ayrımcılığa ve adaletsizliğe imza atıldığı. Hür bir adamın kısas korkusu olmadan bir köleyi veya kadını öldürmesinin serbest bırakılması. Böyle bir şey olabilir mi? Hür bir adam hür bir adamı öldürürse kısas edilecek, ama bir kadını öldürürse kısas edilemeyecek. Bir köleyi öldürürse kısas edilemeyecek. Böyle bir öneri yüz kızarmadan, yerin dibine geçmeden, utanıp sıkılmadan nasıl ortaya atılabilir? Bundan insan olan insan bile utanır. Değil ki allah dediğiniz bir tanrı böyle bir şeyi nasıl söyleyebilir?
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Böyle cnm lı ccm li muhabbetlere dalarak beni kişisel polemiğe kışkırtmaktan başka elinde çare kalmadıysa çok çaresiz kalmışsın. Bana bu numaralar sökmez. Seninle asla kişisel polemiğe girmem. Çünkü argümanlarım son derece sağlam, seninse elinde çürük bile değil, hiç argüman yok. Tek dayanağın dogmatik inançlar, yani bilgisiz kişilerin yazdığı bir kitabı kutsal kabul etmen. Bu dayanak ise çürük bile değil, aslında olmayan, vehimsel bir hayali dayanak. Aslında boşluktasın, kendini bir dayanağa sahip zannediyorsun. Bu bir halisünasyondan başka hiç bir şey değil. Soruya cevap veremeyen bile değil, kesin bir gerçeğe karşı hiç bir çaresi olmayan ve işi polemiğe sürmeye çalışan sensin. Benim argümanım son derece açık ve net: İnsanları sınıf ayrımına tabi tutmak ve bu ayrıma dayalı adaletsizlik yapmak, hüre hür, köleye köle, dişiye dişi kısas uygulamak değil allah adı verilmiş hayali bir tanrıya, insana bile yakışmazken, allahtan geldiği iddia edilen bir kitapta bu cümle nasıl yer alabiliyor? Bu ayrımı tamamen bilgisiz ve insanlıktan adaletten habersiz adamların yazdığı apaçık. Sen buna karşı en küçük yanıt ortaya koyamamışken, "cevap alamadım cnm" gibi muhabbetlere sardırma gayretlerine girmen, tamamen aciz kaldığının kanıtı. Buna karşı bir argümanın olması olanaksız. Bu sınıf, statü ayrımını kim yapsa ve bu ayrımcılığa dayalı bir hukuku kim önerse, bu öneri buruşturulup çöpe atılır. Kimse buna metelik vermez. Hür bir adam bir kadını öldürse kısas yapamıyor musun, evet yapamıyorsun bu ayete göre. Gerisi var mı? Yok. Biter yani... Hiç çıkışın yok. Bu kitap allah diye bir tanrıdan filan gelmiş değil, kesin bu. Bu kitabı insanlıktan hiç haberi olmayan birileri yazmış. İki kere iki dört eder kesinliğinde net bu gerçek. Bu gerçeğin bilinmeyişinin tek nedeni müslümanların yüzde doksanının bu tür ayetlerden habersiz oluşları, Kurana körü körüne, okuyup anlamadan inanmaları. Geri kalan yüzde onunun da gözlerini gerçeğe kapatıp görmezden gelmeleri. Durumunuz maalesef bu. Uyanmanızı ve bu dogma virüsünden beyninizi kurtarmanızı diliyoruz. Bir de çok çok klasik bir müslüman numarasına yatmışsın, copy paste iddiasında bulunmuşsun. Kolayı var, bunu kanıtla, nerden copy paste yapmışım göster. Aha ordaki metin, aha senin metnin, kopyası de, bitsin. Bu kadar kolayken niye kopyaladığım kaynağı belirtmiyorsun? Acizlik bu dereceye vardıysa üzücü yani...
-
GERCEKTE TANRI YOKTUR
Kuran'da putlara tapılmaması için yürütülen bir mantık şekli vardır: "Putlara seslenin, size cevap verecekler mi, bir şey isteyin, size istediğinizi verecekler mi" denir. Birazcık aklı olan insan bir durup düşünür. Bu durum allah için de geçerli. Allaha da sesleniyorsunuz, eğer yankı vadisinde değilseniz hiç bir yanıt gelmiyor! Bir şey istiyorsunuz, ne gelen var, ne giden. Eee ne oldu şimdi? Kendi tuzağına kendisi düşmedi mi bu allah? Demek allah da tüm diğer putlar gibi bir put. Lat neyse, uzza neyse menat neyse allah da aynısı! Yani şimdi bu mantığın geçersiz olduğunu düşünemeyecek kapasitede kişilerin yazdığı apaçık değil mi bu Kuran'ı? Apaçık.
-
Taksim'de LGBT yürüyüşü! Direniyoruz ayol
Parti politikaları çok çeşitli biçimlere bürünebilir. Siyaset politikanın üstündedir. Ayrı ayrı parti politikaları siyaseti bağlamaz. Örneğin siyasal bilgiler fakültelerinde evrensel bilimsel siyasal ilkeler öğretilir. Irkçılık, dincilik, bölücülük öğretilmez. Bunlar incelenir elbet ama doğru, evrensel ilkeler olarak öğretilmez.
-
Taksim'de LGBT yürüyüşü! Direniyoruz ayol
Din propagandası yapmak isteyen dinciler yürüyüşü, eşcinselliğe özgürlük isteyen eşcinsel yürüyüşü, sarhoş olma özgürlüğü isteyen sarhoşlar yürüyüşü, bölücülük isteyen bölücüler yürüyüşü yaparsa bu iş karnavala döner. Zaten bu tür sulandırma girişimleri hep yapıldı. Demokrasi ve temel hak ve özgürlükler bellidir. Herkes dempkratik değerler ve yok edilmek istenen ulusal değerlerimiz etrafında bütünleşmeli. Tek sembol bayrak, tek lider Mustafa Kemal Atatürk. Polis niye bölücülere veya diğerlerine allahallah diye saldırmıyor da Mustafa Kemal'in askerlerine saldırıyor, hiç düşündünüz mü? Bir tek Atatürk'lü Türk bayrağı taşıyan gence tahammülleri yok. Bir kişi için bile kapsül atıyorlar. Bölücübaşılı pankarta düşman gibi saldıran polis gördünüz mü? Ben görmedim. Tersine bölücübaşı talimat verdi, direnişin ulusal kimliğini baltalayın diye emir verdi, gelip konuşlandılar polis himayesinde. Eşcinsel de kardeşimiz, her tür etnik ve din, mezhep mensubu da. Hepimiz tek bayrak ve lider etrafında bütünleşelim. Kişisel kimliklerimizi getirmeyelim.
-
Taksim'de LGBT yürüyüşü! Direniyoruz ayol
Sorun yok ki... Yürüyecekler elbet, yollar yürümekle aşınmaz dedim ya... Tüm haklar ve özgürlükler siyasi konudur. Çünkü bunları siyasi iktidar sağlar. Veya örneğimizde olduğu gibi sağlamaz, hatta yok eder. Sanırım politika ile siyaseti karıştırdın. Bir partinin politik bir görüşü vardır. Bölücü, gerici, faşist, diktacı bir politika da olabilir bu. Siyaset politikanın üzerindedir. Siyaset evrensel bir kavramdır, ortak insanlık kültürü ürünüdür.
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Soruyu kendin sorup cevabını da benim adıma kendin vereceksen tartışmanın bir anlamı var mı? Keşke yanıtımı alsan da örneğin ben, "yok, beyaz saçlı istemem, sarı saçlı mavi gözlü, edeleli pazulu, iki seksen boyunda tanrı isterim" filan desem de öyle fikir yürüteydin!
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Doğrusu dehşete kapıldım. Hüre hür, köleye köle, dişiye dişi kısas yapılabilmesini savunabiliyorsanız, artık savunmaktan aciz kalacağınız bir insanlık suçu kalmaz. Soykırımı da savunursunuz, inanç baskısını da savunursunuz, zorla köleleştirmeyi de savunursunuz, cinayeti de savunursunuz. Artık savunamayacağınız bir insanlık suçu kalmaz. Hüre hür köleye köle, dişiye dişi kısası savunmak, "foseptik çukuru misk amber gibi enfes kokuyor" demekle, ya da "kömür anamın sütü kadar bembeyazdır" demekle eşdeğerdir. Yok yani, "yanlış anlamışsınız, o öyle değil" filan diye Arapçayı anlayamayacağımız filan savunulsa hadi bir derece, bir tartışma yapılır da, zulmü, ayrımcılığı, köleleştirmeyi, aşağılamayı adalet olarak gösterdiğinizde insanlıktan istifa etmiş olursunuz. Nasıl hüre hür, köleye köle, dişiye dişi kısası savunabilirsiniz? Hiç vicdanınız yok mu? Hür bir adam bir köle veya kadını öldürdü. Bu ayete göre kısas yapamıyorsunuz!!! Köleyi öldürdüyse, köleye karşı hür var, adamı kısas yapamazsınız. Kısas yapılabilmesi için ölenin de hür olması gerekiyor!!! Ya da köleyi öldüren de köle olacak ki kısas yapabilesiniz!!! Neyi savunduğunuza, nasıl insanlık dışı bir vahşeti savunduğunuza gözlerinizi dört açarak bakmanız yetmez, gözlerinizi faltaşı gibi açmanız da yetmez, bu insanlık dışı vahşet ve ilkelliğin tanımı yok artık! Hür köle ve dişinin ayrı kategoride insan sınıfları olarak ele alınmasını da geçtim, bu bile tek başına facia ama, bir de üstelik alt kategori, düşük sınıf diye öldürmek serbest! Kısas yapılamıyor! Anca hür bir adamı öldürürsen kısas var! İnsanlık, akıl ve vicdan diliyorum. Başka da söylenebilecek bir şey yok.
-
Taksim'de LGBT yürüyüşü! Direniyoruz ayol
Tüm özgürlükler savunulmalı. Fakat örneğin insan haklarını savunduğunuzda, çocuk haklarını, kadın haklarını da savunmuş oluyorsunuz. Başka bir örnek: Evrensel hukuku savunduğunuzda tüm insan hakkı ihlallerini ve adaletsizliği reddetmiş oluyorsunuz. Halk hareketi elbette apolitik. Bu, bir parti organizasyonu olmadığı anlamına geliyor. Bir partiyi iktidar yapma amaçlı olmadığı anlamına geliyor. Ama hareket siyasi. Talepler siyasidir. İnsanların bir genel siyasi görüşleri, bir de kişisel tercihleri olur. Demokrasi genel, herkesi ilgilendiren bir siyasi taleptir. İçinde zaten azınlık haklarını, hatta birey haklarını barındırır.
-
İşte biber gazının zararlarının belgesi
Birkaç hafta içinde Türkiye'de kullanılan biber gazı miktarı tüm dünyada bir yılda kullanılan biber gazı miktarını birkaça katladı. Bu apaçık faşizmdir. Bu işin bir yönü. Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi, şehirleri toptan gaza boğmayı Hitler bile akıl edememişti. Bu işin sadece bir yönü. Başka çok vahim insanlık suçları da var. Biber gazı kapsülü atan tüfekleri insanlara baş seviyesinde yakın mesafeden nişan alarak ölümcül silah olarak kullanmak da insanlık suçudur. Gaz kapsüllerin çoğunun son kullanma tarihlerinin geçmiş olduğu görüldü. Üzerlerinde yazıyor. Bu da gaz atmak için değil, silah olarak öldürme, sakatlama amaçlı kullanımın açık kanıtıdır. Vahşet amaçlı boş yerlere bile gaz atıldı, yüzlerce kuş, onlarca kedi öldü. Köpekler bile bu vahşetten kaçamadı, onlar bile öldü. Polisin arasına vandal siviller, Suriyeli besleme terörist katiller karıştı. Polis bunlarla birlikte darp, cinayet ve yargısız infaz yaptı. Faşizmin ve insan hakları ihlallerinin boyutu çok vahimdir. Türkiye bu faşizmle insanlık liginden küme düştü. İktidarın tutumu insanlığın tüm temel ilkelerine aykırıdır. Durum son derece vahimdir. On yılın sonunda iktidarın Türkiye'yi taşıdığı bu pozisyon faşizm ve emperyalizmin doğal sonucu. Sorumlular mutlaka hesap vermelidir. Halk bu hesabı mutlaka sormalıdır. Başka çıkış yolu yok.
-
Taksim'de LGBT yürüyüşü! Direniyoruz ayol
Tabii isteyen herkes yürüyebilir. Yürümekle yollar aşınmaz. Ama bu tür yürüyüşlerin gezi parkı bilinci ile alakası yok. Çünkü lezbiyenlik, gaylık ve transseksüellik bir siyasi kimlik olamaz, değildir de. Halka yayılmış tümel hareketlerde özelleşmiş haklar değil, insan hakları ve çevre bilinci savunulur. Ha, ama özgürlük ortamını fırsat bilip bu tür talepler de gündeme getirilmiş. Elbette getirilir. Elbette herkes talebini ortaya koyacak. Ama bilelim ki bunlar bir siyasi kimlik değildir. Ben örneğin cinsel tercihimle, etnik kimliğimle, inanç kimliğimle ortaya çıkmaya hiç kalkışmam. Siyasi bir kimlikle ortaya çıkarım. Bu siyasi kimlik de bütünleştirici, tüm insanlığı ilgilendiren hayati konularda olmalı. Demokrasi, insan hakları, çevre bilinci, laiklik. Ben inanç olarak ateistim ama ateizm diye yürümem. Laiklik diye yürürüm. Bu yürüyüşümde de yanı başımda bir müslüman olabilir. Müslüman kimliğini öne çıkarmadığı sürece laiklik talebimiz ortak olur. Ha, siyasi eylem biter, oturur sohbet edersek o zaman ben ateist olurum, o müslüman olur. O ayrı konu. Ama tüm toplumu, tüm insanlığı, tüm doğayı ilgilendiren konularda inancımız, cinsel tercihimiz, hangi etniğe mensup olduğumuz önemli değildir. Bizi birleştirecek unsurlar laiklik, demokrasi, Atatürk ilkeleri, çevre, hukuk gibi çağdaş, modern insanlık değerleridir. Bunlar hepimizi ilgilendiriyor. Bunları hepimizin koruması gerek. Bence toplumsal eylemlere kişisel seçimlerimizi getirmemeliyiz. Evrensel ve ulusal değerleri getirmeliyiz.
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Bu kökten yanlış, geçersiz bir varsayım. Akıllı yaratımın antitezi asla tesadüf değildir. Tesadüfün olmadığı taaa ilkçağda büyük düşünür Abderalı Demokritos tarafından ortaya konmuştur. Ondan sonra gelen büyük düşünür Romalı Petronius da bu büyük gerçeği şu sözüyle ortaya koymuştur: "Suam habet fortuna rationem." Türkçesi: "Rastlantının nedenleri vardır." Bu büyük söz determinizmin temelidir. Determinist ilkeye göre her şey kuantum taneciklerden galaksilere kadar nedensellik bağları ile bağlıdır. Bu nedensellik örüntüsünde tesadüfe yer yoktur. Bizim tesadüf dediğimiz olgular sadece hakkında bilgi sahibi olmadığımız konulardır. Her olgu neden sonuç ilişkisiyle bağlıdır. Nedenselliği çözümlediğimiz oranda onun tesadüf olmadığını kavrarız. Tüm kozmos nedenselliğin yönetimindedir. Tanrının değil. Nedensellik dışı bir olgu yoktur. Yaratım dediğimiz şey nedenselliktir. İslam düşüncesi ise nedenleri tanrının perdesi sayarak bu büyük gerçeği görmezden gelmiştir. Nedenler perde filan değil, bizzat yaratıcıdır. Nedenlerin yaratıcılığının bilinçli tasarım gibi görünmesinin nedeni evrimdir. Evrim iki mekanizmayla işler. Değişim ve seleksiyon. Yani seçilim. İşe yaramayan değişim sonuçları derhal ortadan kalkar ve etkileri olmaz. İşe yarayanlar ise işe yaradıkları için devam ederler. Böylece oluşumu işe yarayan değişimler yönetir. İşe yaramayanlar derhal yok olur. İşte bu seçilim nedenselliği bilinçli yaratıyormuş gibi gösterir. Adına tanrı denen şey, nedenselliktir. Doğa böyle işler. Örneğin dünyamız hayata çok elverişli koşullara sahiptir. Ama bu koşulları hayat var olsun diye kimse ayarlamamıştır. Çünkü sadece Samanyolu galaksimizde 250 milyar yıldız var. Bu yıldızların her birinin hayata uygun koşullara sahip olmayan yüz milyarlarca gezegeni var. Evrendeki galaksi sayısı ise 8 trilyon kadar. Bu kadar çok olasılık içinde hayata elverişli bir tek bizim gezegenimiz bile olsa, bu ayarlama değil, olasılık dahilinde bir seçilim olduğu için dünyamızda biz varız. Yüzlerce trilyon gezegen içinde dünyamız seçilimden sağlam çıktığı için biz buradayız. Bizi buraya kimse koymadı. Dolayısıyla bir tanrıya tapmamız gerekmiyor.
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Müslümanların iddialarını sürdürebilmeleri bilgi yayılıp geniş kitlelere ulaştıkça olanaksız hale gelecek ve yakın bir zamanda islam dini tükenecektir. Şu an bilgi geniş kitlelere ulaşamadığı için takiyye işe yarıyor. Ama bilginin yaygınlaşması takiyeyi, gizleme, süsleme, aldatma ve çarpıtmayı olanaksız kılacaktır. Örneğin şu anda müslümanlar kuranda kısasın hüre hür, köleye köle, dişiye dişi uygulanacağının yazdığını gizliyorlar. Bu Kuran ayetinden müslümanların bile yüzde doksanı haberdar değil. İnsan haklarına tümüyle aykırı böyle vahşi ve ilkel bir ayrımcılığın Kuranda yazdığından haberleri bile yok. Hoca, şeyh tayfası din tüccarı baronlar bu gerçekleri özenle gizliyorlar. Ben gözlerimle gördüm. Bir müslüman topluluk içinde allahın tahtını meleklerin taşıdığını Kuranda yazdığını söyledim, hiç kimse inanmadı. Kuranda böyle bir şey yazamaz dediler. Ayet numarasını verdim, bir kontrol edelim dediler. Aradan zaman geçti, ne oldu baktınız mı diye görebildiklerime sordum. Bakmamışlar bile! Böyle bir şey olabilir mi? Müslüman Kuranında ne yazdığına bakmaktan korkuyor! Yani daha ne yapayım, ayet numarasını veriyorum, tek yapacağı Google'da numarayı yazıp enter'e basmak! Bunu yapmaya ödü patlıyor! Bu dogmatik zihinliler doğal seleksiyona uğrayıp temizlenip gittiklerinde araştıran, sorgulayan, dogmadan tırsmayan gezi parkı gençliği bunların yerini alacak ve islam dinine güle güleyi çekeceğiz... Onu hiç de özlemeyeceğiz. Beyinlerimiz, vicdanlarımız özgürlüğün tadına varacak. Bir daha da hortlamasına asla izin vermeyeceğiz...
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Bir süredir İslam dininin tüm iddiasını kaybettiğini gözlemliyoruz. Artık o dinini tebliğ etmek için yırtınan, bir allaha muhammede kurana inanmayan görsem de bir "hidayete ermesine vesile" olsam diye çırpınan gayretkeş müslümanlar buharlaşıp yok oldular. Müslümanlarda bir pısırıklaşma, bir hız kesme ve hatta "acaba bu din gerçek değil mi yoksa?" diye bir şüpheye düşme bile görebiliyoruz. O eski risalei nurların "hidayet nurlarını"!!! saçmak için tabiat risalelerini filan kafirlere okuma çabaları çoktaaaan buhar oldu uçtu. Niye müslümanlar bu kadar kabuklarına çekildi, pasifize oldular? Hiç din tartışmanın zevki kalmadı. Bir müslüman da çıkıp bir tebliğ yapmıyor ki cevap verelim? Yok, müslümanlar kaplumbağa gibi ellerini ayaklarını kabuk içine çektiler. Duyumlar o yönde ki Pensilvanya'dakinin de canı fena sıkkınmış! Oflayıp puflayıp "niye böyle oldu bu işler?" diye ağlayıp duruyormuş. Beter olsun tabii, takiyeleri, tezgahları ayaklarına dolansın, başını yesin. Ama bir mert olun, bir davanızın arkasında durun be! Takiye ile, hile ile, düzen ile, maskeler takarak gizli ajandalarla, emperyalist işbirlikçilikle işi buraya kadar getirdiniz! Hala mert, hala dobra, hala delikanlı olma zamanınız gelmediyse, hala tırsıyor, hala saklanma, maske takma, tezgah çevirme peşinde oluyorsanız sizde kalıp yok demektir! Keşke hiç bu din tebliği işine kalkışmasaydınız! Bu kadar yılgınlık yaşayacak, bu kadar hız kesecektiniz, bu kadar havadan nem kapmakla moraliniz sıfır olacaktı madem, niye tantanalarla büyük işler yapıyor havaları bastınız? Beni bile üzüyor müslümanların bu yılgın, bu bezgin, bu moralsiz halleri! Bu kadar çabuk tükeneceklerini hiç sanmamıştım! Bunlar yine mağdur edebiyatından medet umacaklar, bakın şuraya yazıyorum! "Ezildik, baskıya uğradık, itildik, kakıldık" edebiyatları parçalamaya, zır zır salya sümük ağlamalara başlayacaklar yine! Yahu ele geçirmedik bir yer koymadınız, Karun'un servetini ona değil yüze değil, bine katladınız, bir eliniz yağda, bir eliniz balda, satmadık yağmalamadık yer koymadınız! Daha da bu mağdur edebiyatıyla gidecekseniz artık ne diyim! Laf da bitiyor bir yerde...
-
TDK'da Capulcu Degisiminden Sonra Eklenen Darbe Tanimi
Bunlar demokrasiyi tepe tepe, faşistçe kullanmayı sadece kendilerinin hakkı olarak görüyorlar. Demokrasi ancak dini dogmaları savunmak için kullanılır olarak görüyorlar. Başka demokratik talepte bulunmak bunlar için darbecilik! Zaten gezi eylemlerini tetikleyen bu faşizm, "yasalar Kurana göre yapılır" dogmatik iddiası değil mi? Bu Kuranı yazanların nasıl, ne tür bir ot içip hayal gördükleri asıl mesele. Ayyaşın dibi olsan bu dogmatik halisünasyonların binde birini görmezsin! Takiye buraya kadarmış! On yıl boyunca, içinde gizli niyetlerini, dogmatik saplantılarını bastırır, gizlerse olacağı bu işte. Gizli niyetleri, dogmatik emelleri böyle patlar, ortalığa fışkırır. Ortaya sıkılanlar biber gazı, tazyikli su değil aslında. Bastırılan, gizlenen, saklanan dogmatik hezeyanların patlaması... Adama derler ki Kurana göre yasa yapılır mı hiç? Kurana göre yasa yaparsan hür-köle, erkek-dişi, inanan-inanmayan, o da yetmedi, yeterince inanan-yeterince inanmayan ayrımı yapman lazım. Bu ayrımlar ise hiç bir insan hakkı ile, hiç bir insanlık onuru ile bağdaşan bölücülükler değil. Bu ayrımları yapmak insanları ebedi düşmanlığa, bağdaşmaz nefretlere sürükler. İşte bu nefreti de gördük. Savunmasız insan ve canlılara tekmeyle, sopayla, zehirle öldüresiye saldıran nefret dolu faşizme apaçık tanık olduk..Dogmanın ne kadar korkunç bir insanlık ve erdem düşmanı olduğu ortaya çıktı.
-
Türkiye felsefecileri direnişe destek veriyor
Uzaktan kumandalı bir kukla, kendisine "bu uzaktan kumandalı bir kukladır" diyen insanları uzaktan kumandalı kuklalar olmakla suçlarsa gülmek mi ağlamak mı lazım acaba, bilemedim. Gülsem hiç komik değil, bu bir trajedi. Ağlasam, varsın o zavallılığına ağlasın, ben niye ağlayacağım.
-
İki parti Atatürk'ü çıkardı
Birileri küçümseyebilir, ama olanlar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş bir uyanıştır. Bir kıvılcımdır. Hep dibe vurmadan yüzeye çıkılamayacağını söylemişimdir. Dibe vurduk ve çırpındık, uyandık, yüze çıktık. Belki emperyalist planların işleyişine engel olamayacağız. Çünkü dünyanın en büyük gücü bu planların arkasında. Ama koyun gibi boynundan çekilip götürülemeyeceğimizin ortaya çıkması çok önemli ve büyük bir olay. Milli Mücadelemizde de Kürt Teali ve İslam Teali cemiyetleri el ele verip kurtuluşumuzu baltalamaya çalışmışlardı. "Halifemiz efendimizin askerleri Yunanlılara silah sıkmak haramdır" diye fetvalar kesmişlerdi. O zaman da dünyanın en büyük gücü Sevr'i dayatmıştı ve içimizden dinci ve etnik bölücü hainler satın almıştı. Yırttık, çöpe attık bu emperyalist vesikasını. Hortlağını da şimdi peşinden gönderebiliriz. Atatürk'ümüz bunu bize öğretti. Damarlarımızda onun bahsettiği o kanın var olduğunu kanıtladık. O kanı gerekirse akıtarak hortlatılan Sevr'i de aslının yanına gönderebiliriz. Benim umudum çok yüksek. Emperyalistler ve taşeronları işlerinin kolay olmadığını apaçık gördüler. İşlerini daha da zorlaştıralım...
-
Türkiye felsefecileri direnişe destek veriyor
E çünkü öyle. Ülkeyi İrana çevirmek istiyorlar ve ülkeyi bölmek istiyorlar. Ülkede başlıca iki tehdit var. Biri dini bölücülük, diğeri etnik bölücülük. Emperyalistler bu ülkenin bağımsızlığına tam olarak son vermek ve bölmek, sömürgeleştirmek istiyorlar. Sevr ile yapamadıklarını bir kez daha deniyorlar. Bunu yapmak için de iki araç kullanıyorlar. Biri din, biri etnik. Bu ikisini birleştirip Türk bağımsızlığına karşı kullanıyorlar. Aklınıza gelir miydi Marksist temelde kurulan bir örgüt "Kürdistan'da İslam üniversitesi kurulsun" diyecek ve ABD de üslenen gerici güçle ortak hareket edecek? Din ve etnik dogmaları ittifak ettirilmiştir. zaten Sevr'i gerçekleştirmek için de aynısını yapmışlardı. Kürt Teali ve İslam Teali cemiyetlerini kurdurmuşlardı.
-
İki parti Atatürk'ü çıkardı
Jöleli küçük damat nasıl çıldırdı izlediniz mi? "Biz bu topu ceza sahasına kadar getirdik, bu golü mutlaka atacağız, atamazsak kafalarını kıracağız" diye kin ve nefret kustu. Yani diyor ki, "tribünleri satın aldık. Hakemi satın aldık. Rakip defansı hakeme kırmızı kartla oyundan attırdık, çünkü hakemi satın almıştık, tribünlerden de ses seda yoktu, onlara da makarnaları, bulgurları kömürleri verilmişti, elimizi kolumuzu sallaya sallaya topu kalenin önüne getirdik, penaltı atar gibi şutu çekip golü atacaktık. Yani Türkçesi laikliği, Atatürk'ü kaldırıp emperyalistlerin istediği bölünme anayasasını içinde Atatürk ilkeleri olmaksızın yapacaktık." Ama o ne? Kaleciyi unutmuşuz! Daha doğrusu bu şutu kurtarması olanaksız dediydik! Kaleci panter kesilmez mi? Üstelik "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diye bağırarak şutu kornere çıkarmasın mı? Korner çekiyoruz, yine çıkarıyor. Bir daha korner, yine çıkarıyor! Yahu bu Mustafa Kemal askerleri de nerden çıktı? Biz bunları pıstırıp susturup ezmedik miydi? Şuna girelim, kafa göz yaralım! Nasılsa hakem faul vermez. Parasını bol bol ödedik!" Adamın dediğinin Türkçesi açıkça bu! "Tam Atatürk yok edilecek, emperyalist efendilerin siparişi teslim edilecek, avantalar dağıtılacakken nerden çıktı bu Mustafa Kemal'in bağımsızlık ve özgürlük karekterimdir diyen askerleri? Hani askerleri kendi uydurduğumuz sahte kanıtlarla içeri attıydık? Kaleciye kafa göz girdik, hâla duran adamım deyip kalede bekliyor! Bu yine bütün çektiğimiz şutları çıkarmasın?" Bu anlatımın apaçık Türkçesi budur...
-
ZAMAN GAZETESİ’NİN İSRAİL SEVGİSİNİN KAYNAĞI NEDİR?
Herhangi başka bir iktidar, dokuz T.C. Vatandaşının İsrail tarafından öldürülmesine yol açsa, kıyametler kopmuştu. Herhangi başka bir iktidar döneminde üniversite sınavında şifre skandalı kanıtlı itiraflı ortaya çıksa, kıyametler kopmuştu. Herhangi başka bir iktidar döneminde insanlar polisin uydurduğu sahte kanıtlarla yıllarca tutuklu yargılansa, hastalanan tutukluların bile tutuksuz yargılanmaları kararı çıkmasa, tutuklu iken ölseler, kıyametler kopmuştu. Herhangi başka bir iktidar döneminde anayasal toplantı ve gösteri hakkını kullanan insanlar öldürülse, sakat bırakılsa, kasıtlı öldürme ve sakatlama amaçlı nişan alınarak üzerlerine ateş açılsa, kıyametler kopmuştu. Bunları emperyalist destekli ve bu emperyalistlerin kendisinden ülkesini sömürgeleştirme, bölme beklentisi bulunan bir iktidar yapınca cici oluyor. Son verdiğim örnekte mızrak çuvala sığmayınca emperyalistler kıpırdandı ama sanmayın ki iyi niyetle. Ortalığı yatıştırmak ve tepkileri yumuşatmak, tepkiler sönünce aynı bölme ve sömürgeleştirme çalışmalarına tam gaz devam etmek için...
-
Kurana göre kız çocuklarının evlilik yaşı
Acaba maymundan geldiği gerçeğini bilen bilimsel düşünceli bir insan mı, yoksa hiç bir akılsal ve bilimsel temeli olmayan bir dogmatik inançtan, yani iki insanın çocuklarının aralarında ensest yapmasıyla çoğalmalarından geldiğine inanan dogmatik bir insan mı ahlaklı olur? Maymun evrimleşmiş, maymun olarak kalmamış. İnsan olmuş. Maymunken yaptığı hiç bir şey insanı bağlamaz. Ama insanken ataları ebeleri ensest yapmış, kardeşler birbirleri ile çiftleşerek çoğalmışız diye inanan kişiden ne ahlakı beklenebilir? Evrim ahlakın baş mimarıdır. Dogma ahlakın baş düşmanıdır.
-
İslam'da Kuran'ın gezegen ve uzay bilgisi
Hiç bu kadar anlamsız bir iddia duymamıştım. Süleyman uçak yapmış da pilotu da kuş muymuş? Kendi niye uçurmuyormuş uçağını? Bu kadar uçuk iddiaları neye dayanarak ortaya atıyorsunuz çok hayret verici doğrusu. Böyle uçuk ve anlamsız iddiaları dinden başka hangi konuda ortaya atsanız herkes aklınızı kaçırdığınızı kesin olarak bilir. Ama din konusunda ortaya attığınızda bir suskunluk olur. İddianın arkasında evreni yarattığı iddia edilen bir allah var çünkü! "Ne kadar büyük yalan söylerseniz, inanılma şansı o kadar artar" demiştir bir ünlü kişi. Bir başkası da "tarihteki en büyük yalanlar, en fazla kişinin inandığı yalanlardır" demiştir. İşte dindarları da alabildiğine uçuk, olabilmesi olanaksız iddiaları pervasızca ortaya atmaya sevkeden bu suskunluk. Bu suskunluk kırılmadığı, ateistler "bu olamaz, akla bilime, insanlığa, her şeye aykırı" demedikleri sürece din insanları aldatmaya, sömürmeye devam edecek. Bu tamamen efsane. Böyle bir şey olmamıştır. Çünkü olanaksızdır. Statik elektriği bu şekilde asla kullanamazsınız. Bir kalem pil bile aydınlatmada binlerce voltluk statik elekrikten daha kullanışlıdır. Tesla asla ve asla statik elektrikle şehir filan aydınlatmamıştır.
-
Kuran'da Miras Paylaştırmada Matematiksel Hata.
Kurandaki miras bölüştürmenin hatalı olduğu kesindir. Bu da Kuran'ı yazanların matematik bilmeyen adamlar olduğunun kesin kanıtıdır. Kuran'ın herhangi bir ayetini derinlemesine incelerseniz, bunu evreni yaratmış bir gücün yazmış olamayacağı, çok az bilgiye sahip kişilerin yazmış olduğu anlaşılır. Hatta Kuran'da yer alan bilgiler, taş devri bilgi düzeyinin bile gerisindedir. Kendi yazıldığı çağ için bile çok yetersiz bir bilgi düzeyindedir. Örneğin takvimi belirlemekte Ay'ın görünümlerini esas alması tam bir fiyaskodur. Taş devri insanları bile güneşi esas alan takvimi biliyorlardı. Bunun bir çok kanıtı vardır. Örneğin İngiltere'deki Stonehenge taş anıtı taş devrinin sonlarında inşa edilmiştir. Bu alanın ortasında durarak yılın hangi mevsiminin hangi gününde olduğunu güneşin doğuş batış anlarını taş işaretlerle çakıştırarak anlamak mümkündür. Güneşe endeksli yapılmış dev bir güneş takvimidir bu anıt. Bir güneş takvimini bulamamış adamların miras bölüştürmeyi hatasız yapmaları beklenemezdi zaten.