Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

democrossian

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

democrossian tarafından postalanan herşey

  1. E iyi işte, açlıktan yürüyemiyorlarsa zekatı aldılar mı yürürler. Sonra da kul, tebaa olur bir dediğini iki etmezler ki bir daha yürüyemeyecek kadar aç kalmasınlar. Demek zekatla bir iş olmuyormuş. Marabalık, tebaalık ve kölelik oluyormuş. Nasıl zekat öylelerine verilmez? Heralde Afrika'da dul da var, yetim de var, yolda kalmış da var, hepsi var. Hepsine zekat verilir bu durumda. Verilince de söylediklerim olur.
  2. Belgelerde Atatürk'e eleştiri yöneltmeye kaynak olacak bir bilgi bulamadım.
  3. Peygamber öykülerinin tümüyle efsane olabileceği gözden uzak tutulmaması gereken bir durum. Anlatılagelen hikayeleri kesin olmuş gibi görmek sağlıklı bir tutum olmaz. Kesinlikle bu öyküler kulaktan kulağa gelirken bir sürü değişikliğe uğramış olmalıdır.Dolayısıyla bu öyküleri bir şeylerin kanıtı gibi ortaya koymak doğru değil. Örneğin pekala da Mekke'de iktidarı ele geçirmek için İslam dinini icat eden ve bu amaçla Muhammed'i peygamber olarak lanse eden ekip, Hamza'yı öldürtmüş olabilir. Çünkü Hamza kimseye eyvallah etmeyen başına buyruk, doğru bildiğinden şaşmayacak biri gibi görünüyor. İleri aşamalarda pürüz çıkartacak bir potansiyele sahip olabilirdi. Özellikle ekibin en etkin üyesi Ömer ile kişilikleri çok çatışıyor gibi görünüyor. Vahşi anlatıldığı gibi Hind tarafından tutulmuş olmayabilir, Ömer tarafından tutulmuş da olabilir. Hamza başta herkes ona karşı olduğu için koruyuculuk içgüdüsüyle Muhammed'e sahip çıkmıştır ama ilerde Muhammed güçlendikçe bu tavrı değişebilirdi diye düşünmek lazım ve bu yüzden öldürülmüş olabilir. Eğer Hind bir suikast tertipleyecek konumdaysa, bu suikast Muhammed'i hedef alırdı. Bu durumda müslümanlar dağılacağı için zaten Hamza'ya da bir şey yapmak istiyorsa yapardı. Bana Hind'in Hamza'yı öldürtmesi hiç mantıklı görünmüyor. Ama Ömer'in öldürtmesi ve Muhammed'in de buna sessiz kalması çok daha mantıklı geliyor.
  4. Hazıra dağ dayanmaz diye bir söz vardır. Bir kısım insanların yattığı yerden zekat gelecek de geçineceğim diye beklemeleri insanlık onuruna aykırıdır. O insanların çalışmalarını sağlamak, kaynaklarının sömürülmesini önlemek ve üretmelerini sağlamak gerekir. Yoksa fakirler var olsun, ama zekat verelim geçinsinler diye düşünmek kabak karpuza şükrettirme politikasıdır. Kabul edilemez. İnsanları verdiğin iane ve ulufelere bağımlı hale getirmek, beleşle geçinmeye ve çalışmamaya, üretmemeye koşullamak ahlaki ve insani olamaz. Bu ancak elimin altında bana muhtaç, benim ulufemle geçinen kullar olsun ki bir dediğimi iki etmesinler anlayışıdır. Bunu övmek değil, şiddetle yermek gerekiyor.
  5. Atatürk'ün Kürtlüğü ve islamı öne çıkarması diye bir konu yok. Ön plana çıkarıp ne yapmış örneğin? Atatürk Lenin ile de silah sağlamak için kişisel dostluk kurmuş ama onun istediği Bolşevizmi benimsememiştir. Silahlar uzaydan gelmeyeceği için böyle yapmak zorundadır. Askerler de uzaydan gelmeyecekti, tamamına yakını müslüman askerlerdi, bir kısmı Kürtlerdi. Siyasi manevralar yapmakta bir sakınca olmadığı gibi, bunlar siyasi deha eseridir. Ön palana çıkarma anlamına ise gelmez. Atatürk şeriat devleti kuracağım demedi. Bağımsız Kürt devleti vereceğim de demedi. Böyle yapsa ön plana çıkardı demeye hakkınız olurdu. Bence Lenin'i kandırmış deseniz daha tutarlı olur. Evet Lenin'i kandırdı. Çarlık devrilip Bolşevizm geldiği gibi saltanat yıkılınca Bolşevik devrimine eğitilmek üzere bir ekip göndereceğine söz verdi. Sözünü tuttu ama bu ekip eğitim görüp geri gelince onları kabul bile edip görüşmedi. Sovyetlere sırtını döndü. Çok zeki ve kurnaz bir liderdi. İkna edemeyeceği hiç kimse yoktu.
  6. Robin Williams, Mel Gibson, Bruce Wills, Will Smith Vatikan parasına tamah edip "tanrısal" temalara filmlerinde yer veren oyunculardan sadece çok ünlü olan birkaçı. Williams bu yüzden çok eleştirilmişti. Gibson ise Scar Movie filminde parodisi yapılarak yerden yere vuruldu. Basbayağı dalga geçildi. Vatikan oluk oluk akan bağış paralarını geldiği gibi oluk oluk fonlara akıtıyor. İki vaaz patlattın mı gelir paralar. Oturduğun yerden. Taş mı taşıdın da sırtın ağrıdı. Din oturduğun yerden üfürükle peynir gemilerini yürütüp ticaret yapma aracıdır. Bilimciler de fon sıkıntısı çektikçe bu akan paralara göz dikiyorlar. Tesadüf diye bir şeyin olmadığını ise daha önce açıklamıştım. Tesadüf yoktur. Nedensellik tesadüfe yer vermez. Tesadüf nedenselliğini bilemediğimiz olaylara verdiğimiz göreceli bir isimdir.
  7. %99,999 a kesin demekte çok da bir sakınca olmuyor... Hatta tüm canlıların akraba olduğu gerçeği daha fazla bile kesindir. %99,9999 da demekte sakınca yok. Hadi bir bakteri de uzaydan gelmiş olsun. Gerçek 180 derece tersine dönecek değil... Hele "haaa demek ademle havvadan ensestle çoğalmışız" diyecek hiç değiliz o zaman... Yine şempanze kuzenimiz olacak, yine... Bir de Vatikan bazı fonlar sağladığı için fon sağlamaya yönelik bazı açıklamalar yapan bilimciler oluyor. Amaçları ya para sağlamak, ya da "ya bir de varsa tanrıyı çok da kızdırmayalım, neme lazım, ne olmaaaz, ne olmaz" demeleri. Yaş da biraz kemale erince, "ya tamam bilim de, biraz da ihtiyatta fayda var" diye düşünenler çıkıyor. Bir taşla iki kuş. Hem paralar cebe, hem hadi bir de tanrı varsa düşüncesini unutmuş oluyor. Ne de olsa yakında toprağa girecek! Ne de olsa Vatikan'da para çok. Oturdukları yerden iki vaazla kazanıyorlar. Eee mezara götürecek de değiller, harcıyorlar işte. Hatta film endüsrtrisine ciddi paralar veriyorlar. Diyaloglarda tanrı lafı geçsin, tanrıya inanmazken inanmaya başlayan karakterlere senaryolarda yer verin diye.
  8. Yeryüzünde yaşayan tüm canlıların birbiri ile akraba olduğu kesinleşmeye çok yakın bir bilimsel gerçektir. Yüzde yüz kesin olmasının önündeki tek engel, acaba bir meteorla bir bakteri filan dünyaya gelip dünyada çoğalmış olabilir mi olasılığıdır. Böyle bir canlının olması olasılığı çok ciddi şekilde araştırılıyor. Hatta bir ara dünyadaki tüm canlılar için ölümcül olan bir zehir olan bir sülfürlü bileşiği gıda olarak kullanan bir bakteri keşfedilmişti. Acaba bu dünyadaki türlerin evrimi dışında, başka bir gezegende evrimleşip dünyaya bir meteorla taşınmış olabilir mi diye araştırıldı. Fakat bunun başka bir evrim sürecinin ürünü olduğuna dair inandırıcı kanıt bulunamadı. O yüzden hâlen dünyadaki tüm canlıların akraba olduğu düşüncesi devam ediyor. Fakat henüz keşfetmediğimiz böyle bir tür çıkabilir düşüncesiyle bu kesine çok yakın gerçeğe tam kesin demekte ihtiyatlı davranılıyor. Örneğin Antarktika'daki Vostok buzulaltı gölüne henüz hiç ulaşılmadı. Buradan çıkacak bir canlı yeni spekülasyonlara yol açabilir. Kanı mavi olan hayvan var. Zehirle beslenen canlı var. Ama örneğin genetiği tüm canlılar gibi dört değil de üç ya da beş bazla kodlanan bir canlı yok. Böyle bir buluş kesin kanıt olurdu. Ya da karbon değil de, silikon temelli protein sentezleyen bir canlı bulunsa, bu da kesin bizim evrimimizin dışında bir evrim geçirmiş olurdu. Bu durumda şempanze ile en yakın tür olduğumuz zaten kesin. Bu konuda hiç bir şüphe yok.
  9. Maalesef yazdıkların eleştirilerimi savuşturmana yetmiyor @. Öfkelenmen de seni haklı değil, haksız çıkarıyor. Bir cümle ile Atatürk eleştirisi almayı beklemekte son derece haklıyım. Ben muhammed hakkında bir solukta on eleştiri yapabilirken, kendinin onunla kıyaslamaya kalkıştığın Atatürk hakkında tek bir eleştiri beklerdim. Bunu yapmadığında maaalesef kaçmış oldun. Kendin kıyasladın, bu tutarsız kıyaslamanın altından da kendin çıkman gerekirdi. Bu tutarsız temelsiz haksız kıyaslamanın emperyalistlerin liboşların ağzına koyduğu ve onların çiğneyip çiğneyip dincilerin ağzına verdikleri çürümüş kokmuş sakızlar olduğunu ve lağıma atılması gerektiğini tekrarlamak boynumun borcudur. Dogmatik olmayayım diye iki kere iki beş eder demek zorunda hiç kimse değildir. İki kere iki çıkar, aldatılma, kandırılma ve aklını kaybetme dışında hep dört eder. İki kere iki dört eder dediğinde de matematik dinine dogmatikçe bağlanıp, tanrı Math'a tapmış olmazsın yani... Hele "iki kere iki beş eder, hatta altı etmesinin önünde de pek engel yoktur" diyen birine "nasıl ya? Öyle iş mi olur?" dediğinde hiç mi hiç dogmatik olmazsın! Neyse, kolayı var, ben Atatürkçülüğüme devam edeyim...
  10. Sayın Süheyla, eğer müslümanların yaşadığı ülkelerde Kuran ayetleri harfiyen uygulansaydı, durum şu andakinden kat kat kötü olurdu. Dünyanın baskısından dolayı çoğu ayeti uygulayamıyorlar. Ilımlı islam gibi yutturmacalarla islam şeriatını bir ölçüde yumuşatarak insanları kandırıyorlar. Örneğini verdiğimiz gibi, köle zaten bulamıyorlar ama kadınları serbestçe istedikleri gibi öldürebilmeleri gerekirdi. Kurandaki kısas ayeti bunu gerektiriyor. Bu ayeti alttan alta uyguluyorlar, fakat yasalara resmen açıkça yazmakta sıkıntı çekiyorlar. Böylece islam ülkelerinde yasa dediğin şey uygulamadan kopuk, hava civa bir şey olarak kalıyor. Ne kuş olabiliyorlar ki uçsunlar, ne deve olabiliyorlar ki yük taşısınlar. Ne olduklarını ne kimse biliyor, ne kendileri. Rasgele yaşamak denen şey bu olsa gerek. Açıkça adamlar istedikleri gibi kadın öldürebilir, kısas yapılmaz diyemiyorlar ve bunu yasa maddesi olarak yazamıyorlar. Ancak çifte standartla, yüzsüzlükle, ikiyüzlülükle yargıçlar kadın cinayetlerine akla gelmedik hafifletmeler uyguluyor, cezayı savsaklıyorlar. En anlaşılmaz muamma, islamda kadın bu kadar aşağılanırken, allahın emri diye başını örtmekte inanılmaz bir inat gösteren kadınların var oluşu. İnsan denen türün aymazlıkta ve körlükte bu kadar ileri gidebilmesine inanmak çok ama çok zor oluyor. Hadi erkeklerin islama göre işi iş, çıkar için, düşük menfaat kovalayıcılığı ile bu dini savunabilirler de, bu müslüman kadınlara ne olduğunu anlamak için ciddi bilimsel inceleme gerekiyor. Bu nasıl bir beyin dumuru, akıl tutulması ve aymazlıktır, incelemeye değer...
  11. Hatırlarsanız ünlü bir türkücü bir esnafı adamlarına öldürtmüştü. Ki bu ilk kez yaptığı iş değildir, kadın kurşunlatmakla da ünlüdür. Töre adı verilen şeriatın ta kendisi olan geleneğe göre bu öldürttüğü esnafın yakınlarına rüşvetini ödedi, ziyafetini verdi ve kendini kurtardı. O kurşunlattığı kadınlara ise diyet ödemek mi? Ne diyeti, kadına adam kısas mı olur? Kuranda öyle yazıyor. Kadın mı, salla gitsin. İşte bu olay, ülkemizin tüm Atatürk devrimlerine rağmen dogma esaretinden çıkamamış olduğunun utanç belgesidir. Atatürk insanlığın en kadim ve en korkunç düşmanı olan bu dogma ile bir insanın yapabileceğinin kat be kat fazlasını yaparak mücadele etti. Başarıları destandır, yaşanmış gerçek bir efsane varsa ancak ve ancak bu destansı mücadeledir. Onun başardığı aydınlanmayı dünyada başarmış başka hiç kimse yoktur. Daha dogma karanlığı ile savaşta alınması gereken çok mesafe var. Atatürk'ün bıraktığı bayrağı daha ilerilere taşımak ve bu dogma iblisinden insanlığı kurtarmak için tüm aydın fikirli çağdaş insanlarımıza büyük görevler düşüyor. Türkiye aydınlanırsa tüm insanlık aydınlanır.
  12. Şimdi bana bir müslüman deseydi ki "sen bu bizim peygamberimizin neresini beğenmiyorsun? Ne bakımdan eleştiriyorsun" dese, bir solukta on eleştiriyi derhal sıralardım. Ben burada buyrun Atatürk'ü eleştirin diyorum, ses seda çıkmıyor. Bir cümle eleştiri yazmaktan aciz kalıyorsanız, siz daha ne demeye dincilik ile ulusalcılığı bir tutmaya kalkışıyorsunuz? Daha kendinize güvenip bir satır yazmaktan acizsiniz. Sizi dövecek olan yok, size sövecek olan yok. Nasıl bir satır eleştiri yazamayıp kaçar gidersiniz? Ne kadar asılsız astarsız savunular yaptığınızın farkında mısınız? İkisi de kendini savunurmuş! Şu cümlede hiç akıl mantık eseri var mı? Ben yanlışlıkla böyle bir argüman öne sürsem yüzüm kızarır, utancımdan yüzümü yerden kaldıramazdım. Nasıl bu kadar düşünmeden konuştum, nasıl bu kadar aymaz ve düşüncesiz olabildim diye hayıflanırdım. Bu sözde benzerlik iddialarını kaale bile almak akıl kârı değil. Zaten bir maddesini çürütmekle hepsi sapır sapır döküldü gitti. Yani emperyalistlerin liboş ağzına koyduğu çiğnenmekten leşe dönmüş, yetmemiş bir de dincilerin ağzına verilip çiğnene çiğnene kokuşmuşluğu, çürümüşlüğü tavan yapmış bu afyonlu sakızları ağzınıza nasıl alabiliyorsunuz, nasıl mideniz isyan etmiyor akıl alır gibi değil. Bu sakızları aman ha yere filan da atmayın. Üstüne sakın basmayın! Lağıma atın, üstüne de sifonu üç kere filan çekin ki kanalizasyona gittiği garanti olsun. Size yapabileceğim tavsiye budur.
  13. Şimdi de sorunun yansımalarını inceleyelim. Siz hiç töre nedeniyle işlenen kadın cinayetleri nedeniyle kan davası başladığını duydunuz mu? Duyamazsınız. Çünkü islamda adama kadın öldürmek serbesttir. Bırakın kan davası gütmeyi, ellerine sağlık, çok iyi yaptın denilir. Kadın öldürmeye azmettirilir. Eğer köle olsaydı, köle bir adamı veya kadını da aynı şekilde kıvanç duyarak öldürürlerdi. Çünkü kısas hüre hür yapılır. Köle için kadın için hüre kısas yapılmaz. İşte bu töre denen illet, şeriatın ta kendisidir. Eğer Kuranda hüre hür, köleye köle, dişiye dişi yazıyor olmasaydı, kadın öldürüldüğünde de kan davası güdülürdü. Maalesef dogmanın kökünü kazıyamadığımız için bu töre denen vahşet hâla devam ediyor. Kaynağını 1400 sene öncesinin Araplarının yazdığı Kuran'dan almaktadır. Kuranın allah tarafından gönderildiği dogması hâla yıkılamadığı için töre belası sürüyor.
  14. Söylediğim gibi... Bana saldıran olmazsa benim de saldırıya uğrayan toplumumla örgütlenip işgale direnmeme gerek kalmaz. Yarın dünya devletleri BM yi acil toplantıya çağırıp dünyanın tek ulus ve tek devlet haline gelmesi için görüşme talep ederlerse, devletimin hükümetinin bu görüşmelere aktif katılmasını ve destek vermesini talep ederim. Bu görüşmeler olumlu sonuçlanırsa da anlaşmaya imza koymasını talep ederim. Bunu yapmazsa ve haklı bir gerekçe göstermeden bu görüşmelerden çekilirse hükümetimi suçlarım ve değişmesini, görüşmeleri sürdürecek bir hükümet kurulmasını talep ederim. Bu çok güzel bir dünya devrimi olur. Dünyanın ve insanlık tarihinin en büyük devrimi olur.
  15. Liderliğin fonksiyonu sıfıra eşit olamaz. Lider dirayetli ise süreci yönetir ve sonuca ulaştırır. Liderini bulamamış hareketler yarım kalabilir. Liderin fonksiyonunu sıfırlamanın bir yolu yok. Örneğin Atatürk Büyük Taarruz hazırlıkları sırasında kendisini bir dublör aracılığıyla Azerilerle görüşüyormuş gibi göstermiştir. Bu yolla taarruz hazırlığını gizlemiştir. Lenin ile kişisel dostluk kurarak çok önemli miktarda silah temin etmiştir. Kurtuluş savaşında kullanılan silahların çoğu Maxim marka Rus yapısıdır. Büyük taarruza kalkışmaya bütün İnönü, Çakmak ve Karabekir dahil, paşalar çekinmiş ve başaramazsak yok olacağız demişlerdir. Atatürk ise ya istiklal, ya ölüm diyerek taarruzu başlatmıştır. Atatürk'ün dirayeti çok kritik rol oynamıştır. Ulusalcılığı ne tayyipin ayaklarının altına, ne başka yere atmanıza ise asla izin vermeyiz. Bu yolda canımızı ortaya koyarız. Enternasyonalliğe gelince, bu tabii gerçekleşebilir bir insanlık ülküsüdür. Bütün dünya halkları bir gün anlaşıp tüm sınırları kaldıralım, tek bir dünya devleti oluşturalım derlerse bunu başarabiliriz ve başarmayı isteriz. Bunun yapılabilmesi, anlaşmaya bağlı. Bu anlaşma yapılırsa ben bu anlaşmaya imza konulmasına gönülden destek veririm. Olabilir yani, BM konseyinde hemen yarın bu yönde bir görüşme açıldığı anda TC devletinin bu görüşmelere aktif katılması ve destek vermesi yönünde görüş bildiririm.
  16. Milliyetin doğumla kazanılması şart değil. Amerika'da Yahudi anne babadan doğabilir ve Türkiye'ye yerleşip TC vatandaşlığı kazanırsanız, Türk olursunuz. Türk ırk ataması değil, tarihsel bir atamadır. O yüzden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı anlamına gelir.
  17. Atatürk tabu değildir. Eleştirebilirsiniz. Eleştirinizi yapın, haklı olup olmadığına bakarız.
  18. Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı olan tüm çıkışların milli mi dini mi kaynaklı olması önemli değildir. Çünkü bunlar sadece araçlar olarak kullanılmıştır bu isyanlarda. Asıl amaç ise siyasidir. Bu siyasi amaç da Türkiye Cumhuriyeti devletini parçalamak, Türk devrimini baltalamak ve yok etmektir. Bu da emperyalistler tarafından tezgahlanmıştır. Çünkü emperyalizmin taktiği her zaman böl parçala ve sömür şeklindedir. Bu da Roma senatosunun kapısındaki mermere kazılı "Divide en imperum" sözü ile ifade edilmiş ve somutlanmıştır. Emperyalistler halkların parçalanmasını isterler ki, küçük lokmaları kolayca yutabilsinler. Mümkün olsa şehir devletlerine kadar toplumları parçalamaya, bölmeye çalışırlar. Çünkü büyük lokma yutulamaz. Küçük lokmalara bölünürse kolayca yutulabilirler. Irak'ın Kürt, Sünni ve Şii diye üçe parçalanması gibi. Türkiye için de benzerini yapmayı elbette istiyor, planlıyor ve bu planları PKK ve dini cemaatı kullanarak uyguluyorlar. Amaçları, Hazar ve Akdeniz arasında piyonları olacak bir Kürt devleti yaratmak. Bu devletin tüm desteklerini kendileri karşılayacakları için önce Basra, o tükenince de güney Hazar petrolünü Akdeniz'e kendi kontrollerinde akıtacaklar. Kaz gelecek yere tavuk vermekten kaçınmazlar. Güney Hazar rezervlerine henüz el değmedi. Çok önemli rezerv var. Bu rezervleri kimseye bırakmak istemiyorlar. İran petrolünü tamamen Basra'dan çıkarıyor. Güney Hazar rezervleri şu an saklıdır. Akdeniz'deki en uygun liman ise İskenderun'dur. Kürt devletinin eline bu limanın geçmesi gerekiyor. Bu yüzden hedefte İran ve Türkiye var. Bu iki ülke parçalanmalı ve Kürt devleti ikisinden de toprak kazanmalı. Bu planda ABD, AB ve İsrail ortaktır. Emperyalistlerin planı budur.
  19. Kısasın ne kadar insanlık dışı olduğu konusuna devam ediyorum: Kuran katilin affedilmesi ve ölenin öldüğüyle kalması için verilecek rüşvetin miktarını da belirtmemiştir. Bu da demektir ki ne kadar zengin olursan, ne kadar fakir birini öldürürsen o kadar avantajlısın. Zavallı fakirin önüne üç beş kuruş atarsın, zavallı öldüğüyle kalır. Çok zenginsen fakir katliamı yapar, üç beş kuruş atarak sıyrılırsın. Paran çok mu, zevk için nedensiz fakir öldür. Nasılsa yakınlarına üç beş kuruş atar, yırtarsın. Böyle bir insanlık dışı vahşet Kuranda yazan...
  20. Atatürk ile peygamber arasında en küçük benzerlik yoktur. Bu da emperyalistlerin liboşların ağzına koyduğu ve çiğneyip çiğneyip dincilerin ağzına koydukları kokmuş çürümüş sakızlardan Bu çürük kokuşmuş sakızları çiğnemek insanı zehirler. Bu sakızları hemen klozete atıp sifonu çekin, layık oldukları yere gitsinler. Atatürk hakkında asla duygusal olmam. Söylediklerim gerçeğin ta kendisidir. Atatürk dünyada gelmiş geçmiş en büyük devrimci liderdir. Kimse onun başardığını başaramamıştır. Gerçek budur. Atatürk sınıf farklarını kaldıran devrimcinin ta kendisi. Ünvan, kisve, ayrıcalıkları kaldırmıştır. Tüm vatandaşları eşit kılmıştır. İnanç, etnik, cinsiyet, sınıf statü farklarını tanımamıştır. Onun yaptığı devrimlerin peşinden ABD ve Avrupa bile arkadan yetişmiştir. Ancak maalesef dogmayı tek bir insan yenemez. Atatürk ölür ölmez devrimleri durmuş ve sonra da geri gitmiştir. Bunun tek sorumlusu dogmadır. Dogmalarını atmaya kıyamayan dogmatiklerdir. Bugün Türkiye eski Marksistlerin bir kısmının Sovyetler Birliği'nin dağılması üzerine liboş olmaları sorunu yaşıyor. Bu liboşlar Atatürk düşmanlığında dincilerle ortaklık yapmışlardır. Marksistlerin onurlu olanları ise Atatürkçü olmuşlar, Atatürk'ü yeniden keşfetmişlerdir. Atatürkçü ve ulusalcı olmak hayatta taşıdığım en yüksek onurdur. Bu onuru korumak için canımı vermeye hazırım.
  21. Çok doğru. Ensest soyu olacağıma maymun soyu olmayı bin kere tercih ederim demiştim ama bunu unutmuşum söylemeyi. Çamurdan geleceğime maymundan gelmeyi de sonsuz kere tercih ederim. Neymiş çamurla insanın bileşenleri aynıymış! Böyle bir de sözde bilimsel yaklaşımda bulunmaya çalışırlar. Hiç alakası yoktur. Çamurun ana bileşeni silikatlardır. Yani silisyum bileşikleri. İnsanın ise ana bileşeni karbon bileşikleridir. Birinde ana bileşen silisyum, birinde karbon. Arada en küçük ilişki yoktur. Eski Mısır'da çamurdan insan yapan tanrı figürleri vardır. Tamamen ordan araklama bir tutarsız düşünceden başka bir şey değil bu çamur inancı. Zaten tek tanrı fikrini de firavun Akhenaton ileri sürmüştür. Amacı da Mısır'ı tek tanrı teokrasi diktası altında tutmaktır. Diğer tanrıları iptal edip sadece Aton'u bırakmıştır. Kendini de Aton'un temsilcisi Akhenaton ilan etmiştir. Aynı Muhammed'in Allahın resulü ilan edilmesi ve allaha ve resülüne itaatin farz ilan edilmesi gibi. Bu dini bakımdan da şirktir. Kuranda geçen allah ve resülü bir konuda hüküm verdi mi ona uymak farzdır empozesi dinen de şirktir. İslam bir şirk dinidir. Dogmatiklerden başka kim evrimi reddediyormuş? Bunu sadece dogmatikler yapar. Tüm canlılar ve tabii ki insan da birbiri ile akrabadır. Yeryüzünde birbiri ile akraba olmayan tek bir canlı yoktur. Bu kesin bir bilimsel gerçektir. İnsanın ayrı olarak yaratıldığı hiç bir dayanağı olmayan bir dogmadır.
  22. İroni, Sokrates'in başlıca anlatım yöntemiydi. O önce karşıdakine fikrini söyletirdi. Sonra o söylenen fikre karşı ironiye başlardı. İroninin dozunu yavaş yavaş artırırdı. Muhatap iki tür tepki verir bu durumda. İnançlarım ile alay ediyor diye kızar ve gider, ya da ironi konusu yapılmayacak şekilde düzgün inançlar ifade etmeye çalışır. Örneğin Sokrates bir adamı durdurur, sorardı: "Dünya mı güneş etrafında dönüyor, güneş mi dünya etrafında?" Bu sorunun antik çağda sorulması size inandırıcı gelmeyebilir. Ama bir çok filozof bunu düşünebilmişti. Tabii çoğunluk onlara inanmamıştı. Koskoca dünya küçücük güneşin etrafında hiç döner miydi? Hatta bir filozof Ay'ın bakır bir tepsi kadar görünse de gerçekte Makedonya bölgesi kadar olduğunu söyleyince bütün dinleyiciler gülmekten yerlere yatmışlardı. Bu kadar büyük bir Ay, akıllarına sığmamıştı!!! Neyse Sokrates bu soruyu sorunca, sorduğu kişi "tabii ki gözümüzle gördüğümüz gibi güneş dünya etrafında dönüyor" derdi. Sokrates hemen ironiye başlardı: "Öyle mi? Peki sen bir tavuk pişireceğinde ateşi mi tavuk etrafında döndürüyorsun, yoksa tavuğu mu ateşin etrafında?" İroni başlamıştır. Muhatap inat ederse dozu artacaktır. Sonuçta bu yöntem ile doğruları bulanlar Sokrates okulunu kurdular ve ölümsüzleştiler. Yanlışında inat edenler ise Sokrates'i Atina mahkemelerine şikayet ettiler. Böylece iki yoldan da Sokrates ölümsüzleşti. İki kere ölümsüz oldu, hem öğrencileri tarafından, hem karşıtları tarafından ölümsüzleştirildi. Benim dini inancım yoktur. Tanrıya da inanmam. Benim inancım felsefidir ve determinizmdir. Determinizmin karma ahlakı adı verilen etik anlayışı, en yüksek ahlaki sistemdir. Din hiç bir zaman ahlak üretemez. Tersine ahlaksızlığa kılıf olur. Bu konuyu başka bir başlıkta inceledim: http://www.turkish-media.com/forum/topic/309495-ateist-ahlaki/?p=1040245
  23. Kurandaki kısas ayetinin kabul edilemezliği daha bitmedi. Ne yandan alsan dökülen bir enkaz olduğunu açıklamaya devam edeceğim: Kesinlikle hukuka, insan haklarına aykırı bir başka yanı da öldürülenin kardeşinin para karşılığı katili affetmesidir. Zenginin istediği gibi adam harcamasının önünü açan korkunç bir hükümdür. Böyle bir şeyi kabul etmek için de insanlıktan çıkmak gerekir. Modern hukuk böyle bir şeyi kesinlikle kabul edemez. Öldürülenin tüm yakınları affettik deseler kamu davası devam eder ve katil cezalandırılır. Bu kamunun bir görevidir. Parayla adalet satın alınamaz. İnsan onuruna en büyük hakareti Kuranı yazan bilgisiz araplar yapmıştır.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.