Zıplanacak içerik

evrensel-insan

 Saygıyla Anıyoruz
  • Katılım

  • Son Ziyaret

evrensel-insan tarafından postalanan herşey

  1. Katletmeler, idamlar, boğdurmalar sadece devlet adamları ile paşalara olmadı. Örneğin; Anadolu’da isyan girişiminde bulunan Deli İlahi İstanbul’a getirtilerek katledildi. Rüşvet alan Yeniçeri Kâtibi Osman Efendi katledildi, Gümrük Emini Mehmet Çavuş ile Sır Kâtibinin boyunları vuruldu. İbreti alem olsun diye yakalanan iki casustan bir çarmıha getirilip başı kesildi ve pazarda dolaştırıldı, diğeri çengele vuruldu. Dünya’da ilk füze denemesini yapan Lagari Hasan Çelebi ile ilk uçuş denemesi yapan Hazerfen Ahmet Çelebi gibi iki önemli bilim adamını da idam ettirdi. Bir başka ibretlik olay Şair Nefi olayıdır. Şair Nefi devlet adamlarını ve bozuk düzeni eleştirdiği için idam edilip cesedi Sarayburnu’ndan denize atıldı. Çok hareketli olan IV. Murat İmparatorlukta var olan bozuk düzeni, rüşvet ve suistimali sert karar ve uygulamalarla düzeltti ama genç yaşta yatağa düştü. Son nefesini vermeden, devlete zarar vermemesi için deli olduğunu bildiği kardeşi Şehzade İbrahim’in öldürülmesini emretti. IV. Murat’ın bu isteği yerine getirilmedi ve 28 yaşında hayata veda ettikten sonra öldürtmek istediği Şehzade İbrahim padişah oldu ama deli olarak! I. İbrahim (1640-1648) on sekizinci padişah olarak biat alıp tahta çıkarken hiç güçlük çekmedi. Çünkü IV. Murat, şehzadeleri öldürterek ortadan kaldırmıştı. Ne var ki kardeşleri IV. Murat tarafından öldürüldüğü için devamlı korku içinde yaşadı. IV. Murat’ın ölümü ile kendi kurtuldu ama elinden paşalar yakasını kurtaramadı. Revan seferinde kaleyi savaşmadan teslim eden Emingüneoğlu Tahmasb Kulu Han önce vezirlik rütbesi verilerek paşa yapılmış ve ismi de Yusuf olarak değiştirildikten sonra bölücü ve yıkıcı faaliyette bulunduğu iddiası ile idam edildi. İdamdan sonra Padişah Deli İbrahim hatalı olduğunu anlayınca pişman oldu ve “yazık ettim” dedi ama artık iş işten geçmiş oldu! I. İbrahim’e” Deli İbrahim” ve “Sultan İbrahim” de denilmektedir. (digerlerinin akilli oldugunu soyleyen oldu mu?-e.i.-) Deli İbrahim idamlara devam eder ve Kemankeş Kara Mustafa Paşa ile sadrazam Salih Paşa’yı da idam ettirir. Yeniçerilerin başlayan isyanı büyük boyutlara varınca, isyancıların istedikleri Ahmet Paşa yeniçerilere teslim edilir. Yeniçeriler tarafından parça parça edilen Ahmet Paşa’ya da ”Hazerpare Ahmet Paşa” denilir. Ne var ki bu isyan Padişah Deli İbrahim’in sonunu hazırlar. Sadrazam Mehmet Paşa ile isyancılardan yana olan Şeyhülislâm ikilisinin karar ve fetvası ile Sultan Deli İbrahim boğdurularak öldürülür.Sultan I. İbrahim tahttan indirilen dördüncü, öldürülen ikinci Padişahtır. On dokuzuncu Osmanlı Padişahı IV. Mehmet (Avcı Mehmet) (1648-1687) biat alıp tahta çıktığında 7 yaşında bir küçük çocuktu. Çocuk olduğu içindir ki annesi Turhan Sultan yönetimde etkili olmuş oğlu adına Osmanlı Devletini yönetiyordu. Nitekim dokuz yaşındaki Padişah IV. Mehmet, kendisini öldürtmek isteyen babaannesi Kösem Sultan’ın öldürülmesine annesi Turhan Sultan’ın etkisi ile ”olur” veriyor, Turhan Sultan da bir gece ansızın dairesini bastırıp Kösem Sultan’ı perde ipi ile boğdurarak ortadan kaldırıyordu. Sanki kesin kuralmış gibi (eeee tarihten ve atadan kalma bir miras. Ne yapsin? -e,i,-) IV. Avcı Mehmet de idamlara, boğdurmalara devam eder. Sadrazam Sofu Mehmet Paşa’yı, Tarhuncu Ahmet Paşa’yı, İpşir Mustafa Paşa’yı idam ettirdi. Bunlarla da yetinmedi ve eski sadrazamlardan Sarı Süleyman Paşa’yı da idam ettirdi ve Süleyman Paşa’nın kesik başını yeniçerilere gösterdi. Sadrazam Kara İbrahim Paşa önce Rodos’a sürüldü. Paşa’dan kese kese altın alındıktan sonra boğdurularak öldürüldü. Budin Beylerbeyi İhsan Paşa, Telhisçi İsmail Ağa, Kızlar Ağası Behram Ağa, Hacı Bilal Ağa ve Şaban Ağaları da öldürttü. Ava çok meraklı olduğu ve günlerce avlandığı için IV. Mehmet’e “Avcı Mehmet” denilmiş ve bu isimle anılmıştır. İkinci Viyana kuşatmasının başarısız olması, Estergon, Peşte ve Budin’in kaybedilmesi, Venediklilerin pek çok kaleyi ele geçirmeleri, ordu’nun Mohaç da yenilgi alması üzerine Yeniçeriler ayaklandı. Önce II. Viyana kuşatmasının mimarı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa idam edildi. Bu idamla yeniçeriler tatmin olmayıp ayaklandılar. Bu ayaklanma sonucu IV. Avcı Mehmet tahttan indirildi. IV. Avcı Mehmet Osmanlı tarihinde tahttan indirilen beşinci padişahtır. IV. Avcı Mehmet tahttan indirilirken isteği yerine getirildi ve kardeşi II. Süleyman Padişah oldu. II. Süleyman’a (1687-1695) biat edildi ve 20. Osmanlı Padişahı olarak tahta geçti. II. Süleyman iyi tahsil ve terbiye görmesine rağmen Padişahlık kendisine verilirken, bu sorumluluğu ağır olan görevi almamak için çok direndi. Çünkü kırk yıl hapis hayatı yaşamıştı, ürkekti, çekingendi. Bu nedenle Padişah olmak istemiyordu. Ama kaderinde Padişah olmak vardı bundan kaçamadı tahta oturdu. II. Süleyman hep korku ile yaşadı, tedirgin olarak ömrünü tamamlarken elini kana bulamadı. Son iki senesini hasta olarak yatakta geçirdi ve çocuksuz olarak eceli ile hayata veda etti. Sultan I. İbrahim’in oğlu II. Ahmet (1691-1695) 21. Osmanlı Padişahı olarak kırk dokuz yaşında tahta çıktı ve 51 yaşında öldü. Elini kana bulamayan, sadrazam, paşa ve her hangi bir yetkiliyi ölüme göndermeyen padişahlardan biri olarak eceli ile dünyadan göçtü. (Bence, Osmanli hanedanina "disaridan" karismis!-e.i.-) II. Mustafa (1695-1703) Osmanlı tahtına yirmi ikinci Padişah olarak oturdu. Eline kardeş kanı bulaşmadı. Sadrazamlardan sadece Sürmeli Ali Paşa, Kırım Hanını Padişaha karşı tahrik ediyor iddiası ile önce görevden alındı sonra da kafası kesilerek katledildi. Edirne’de oturan ve İstanbul’a dönmeyen Padişah devlet iş ve idaresini Şeyhülislam Feyzullah Efendi’ye bırakmıştı. Ordu bu durumu kabullenemedi, isyan ederek Edirne’ye gitti. Şeyhülislâm öldürüldü, Sultan II. Mustafa tahttan indirildi. Tahttan indirilen altıncı padişah olan II. Mustafa, tahttan indirildikten sonra çok yaşamadı ve eceli ile öldü. Osmanlı İmparatorluğu tahtına geçen yirmi üçüncü Padişah olan III. Ahmet (1703-1730), IV. Avcı Mehmet’in oğludur. Eline evlat, amca ve şehzade kanı bulaşmadı. Her ne kadar bazı yazarlar oğlu Şehzade İbrahim’i öldürttüğünü yazsalar da İ. H. Uzunçarşılı, vezirler ile ulema ve diğer yetkililer cenazeyi açıp baktıklarında ölümde kasıt yoktur kararına vardıklarını yazar. Hanedandan kimsenin kanını akıtmayan III. Ahmet pek çok idam ve ölüm fermanı emri verdi. Sadrazam Çorlulu Ali Paşa idam edildi. Sadrazam Hoca İbrahim Paşa, Silahtar Ahmet Paşa’yı öldürünce durumu öğrenen Padişah tarafından mazur görülmedi, boğdurulmak suretiyle cezalandırıldı ve parasına, malına mülküne el konuldu. Patrona Halil İsyanı pek çok ölümü arka arkaya getirdi. İsyancıların isteği üzerine Nevşehirli Damat İbrahim Paşa boğdurularak öldürüldü, cesedi öküz arabasına konularak isyancılara gönderildi. İsyancılar cesedi parça parça ettiler. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile birlikte isyancıların istediği 37 kişinin hepsi idam edildi ve cesetleri isyancılara teslim edildi. Buna rağmen isyancılar tatmin olmadı ve III. Ahmet’in tahttan indirilmesini istediler. III. Ahmet kendisi ve ailesine zarar verilmemesi durumunda tahtan çekileceğini bildirdi. İsteği yerine geldi ve tahttan çekildi. III. Ahmet tahttan zorla indirilen yedinci padişah olarak kayda geçti. Yirmi dördüncü Osmanlı Padişahı olarak tahta çıkan I. Mahmut (1730-1754), II. Mustafa’nın oğlu, III. Ahmet’in yeğenidir. Patrona Halil’in başlattığı isyan sonucu tahta çıktı ama Patrona Halil ile olayın elebaşlarını affetmedi ve isyanı başlatan Patrona Halil ile arkadaşlarını öldürterek cezalandırdı. Birinci Mahmut, hanedanın erkeklerine dokunmadı ama amcası olan III. Ahmet’in kızı, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın karısı Fatma Sultan’ı boğdurarak cesedini Sarayburnu’ndan denize attırdı. Patrona Halil İsyanını başarı ile bastıran Sadrazam Kabakulak İbrahim Paşa’yı katlettirdi, vücudu Resmo’ya, başı da İstanbul’a getirildi. Darüssaade Ağası Hafız Beşir Ağa ile adamlarını Kızkulesinde boğdurttu. Birinci Mahmut 58 yaşında, Cuma namazından at sırtında dönerken vefat etti ve arkasında çocuk bırakmadan dünyadan göçtü. Osmanlı İmparatorluğunun 25. Padişahı olarak tahta çıkan III. Osman (1754-1757), II. Mustafa’nın oğlu ve I. Mahmut’un kardeşidir. Osmanlı Devletinin şanssız şehzadelerinden biriydi. Çünkü babası öldüğünde 4 yaşında idi. Edirne’den İstanbul’a getirilerek Topkapı Sarayındaki Şehzadegân dairesine (kafese) kapatıldı ve tam 41 yıl bu dairede hapis hayatı yaşadı. Padişahlık süresi üç yıla yakın olan III. Osman elini kana buladı ve III. Ahmet’in yeğeni Şehzade Mahmut’u boğdurarak ortadan kaldırttı. Ayrıca kendisinden çok şeyler beklediği Veziriazam Bıyıklı Ali Paşa’yı rüşvet aldığı iddiası ile önce hapsettirdi sonra da katlettirdi. Ali Paşa’nın katlinden birkaç saat sonra da “acele ettim, öldürttüm” diyerek pişmanlığını ifade eden III. Osman 58 yaşında eceli ile dünyadan göçüp gitti. Osmanlı İmparatorluğunun 26. Padişahı olarak tahta çıkan III. Mustafa (1757-1774), babası III. Ahmet’e karşı yapılan Patrona Halil isyanı ile kafese kapatıldı(III. Ahmet 1736 da öldü) ve 27 yıl boyunca kafes hayatı yaşadı. III. Osman’ın vefatı üzerine kafesten çıkarılarak tahta oturtuldu ve kendisine Padişah olarak biat edildi. III. Mustafa eline saltanat üyelerinin kanı bulaşmadı. O yolu tercih etmedi ama Sadrazam Köse Bahir Mustafa Paşa fazla servet sahibi olması nedeni ile Midilli’ye sürgün edildi. Midilli’ye gittikten birkaç gün sonra başı kesilmek suretiyle öldürüldü ve kesik başı İstanbul’a getirilerek teşhir edildiği gibi malına, mülküne, para ve altınlarına el konuldu. Yağlıkçızade Hacı Mehmet Emin Paşa Serdar-ı Ekrem iken azledildi. Sürüldüğü Dimetoka’ya giderken uğradığı Edirne’de başı kesilmek suretiyle öldürüldü. Devletin baş tercümanı Bogdan prensi Kalimakimade kafası kesilerek idam edildi. III. Mustafa eceli ile ölen Padişahlardan biridir. Birinci Abdülhamit (1774-1789) Osmanlı İmparatorluğunun 27. Padişahıdır. III. Osman’ın yerine Padişah oldu, Eline haneden kanı bulaşmadı. Yolsuzluk ve darbe yapmayı planlamakla suçlanan Sadrazam Halil Hamit Paşa Gelibolu’ya sürgüne gönderildi. Birkaç gün sonra Bozca Ada’ya götürüldü ve burada kafası kesilmek suretiyle idam edildi. Kesik başı ise İstanbul’a getirildi. Birinci Abdülhamit eceli ile öldü. Üçüncü Selim (1789-1807) yirmi sekizinci Osmanlı Padişahıdır. Amcası I. Abdülhamit’in iyi niyeti sonucu kafes hayatı yaşamadı, iyi yetiştirildi. I. Abdülhamit’in vefatı üzerine tahta çıkarak padişah oldu. Bir dizi yeniliklerle dikkat çekti. Nizami Cedit ordusunu kurunca, yeniçeriler Kabakçı Mustafa’nın önderliğinde isyan ettiler. İsyancıların isteği üzerine III. Selim Nizam-ı Cedit ordusunu lağvettiği gibi tahtını da terk etti. Yerine amcasının oğlu IV. Mustafa geçer geçmez III. Selim’i kafese/zindana gönderdi. III. Selim’i tekrar Padişah yapmak için Alemdar Mustafa Paşa’nın İstanbul’a geleceği duyulunca IV. Mustafa’nın emri ile III. Selim önce boğduruldu, sonra da hançerlenerek öldürüldü. Böylece kan dökmeden öldürülme geleneği de bozulmuş oldu. Sadrazam Rusçuklu Çelebizade Şerif Hasan Paşa III. Selim’in fermanı ile Şumnu’daki kışlık karargâhında idam edilerek öldürüldü. III. Selim tahttan zorla indirilen sekizinci, öldürülen dördüncü Osmanlı padişahıdır. IV. Mustafa (1807-1808) III. Selim’in tahttan indirilmesi ile tahta geçti ve Padişah olarak kendisine biat edildi. Osmanlı İmparatorluğu’nun 29. Padişah’ıdır. IV. Mustafa, Alemdar Mustafa Paşa’nın III. Selim’i tekrar tahta çıkarmak için İstanbul’a gelmekte olduğunu öğrenince Şehzade Mahmut ile III. Selim’in öldürülmelerini emretti. III. Selim hem boğduruldu ve hem de hançerlenerek öldürüldü. Şehzade Mahmut ise cariye ve hademeler tarafından kaçırılarak kurtarıldı. Umumi Bahriye Nazırı Hacı İbrahim Efendi, Mabeyinci Ahmet Muhtar Bey ve Sır Kâtibi Ahmet Faiz Efendi IV. Mustafa’nın emri ile öldürüldüler, IV. Mustafa, Alemdar Mustafa Paşa tarafından tahtından indirildi yerine kardeşi II. Mahmut Padişah oldu. IV. Mustafa tahttan indirildikten sonra yeni Padişah II. Mahmut’un emriyle boğularak öldürüldü. Tahttan indirilen dokuzuncu ve öldürülen son Osmanlı Padişahıdır. Osmanlı İmparatorluğunun 30. Padişahı olan II. Mahmut (1808-1839) Alemdar Mustafa Paşa’nın tahttan indirdiği IV. Mustafa’nın yerine Padişah oldu. İlk işi kendisini öldürtmek isteyen IV. Mustafa’yı boğdurtmak oldu, Sadrazam Benderli Ali Paşa bir haftalık sadrazam iken Yunan yanlısı iddiası ile idam edildi. Benderli Ali Paşa Osmanlı İmparatorluğunda idam edilen son sadrazamdır. Padişah II. Mahmut eceli ile öldü. Osmanlı Devletinin 31. Padişahı olan I. Abdülmecit (1839-1861) 16 yaşında tahta çıktı. I. Abdülmecit demokrasiye geçiş olarak kabul edilen Gülhane Hattı Hümayünü (Tanzimat Fermanı) ilan eden Padişahtır. Kuleli Vakası olarak anılan olay ile Padişahlıktan düşürülmek istendi ise de komple önlendi. Suçlular yakalandı, mahkemeleri Kuleli’de yapıldı ve suçlulara çeşitli cezalar verildi. Cafer Dem Paşa cezalandırılmak için Kuleli Kışlasına görülürken kayıktan denize atlayarak intihar etti. Birinci Abdülmecit, Osmanlı Devletinin son dört padişahının (IV. Murat, II. Abdülhamit, V. Mehmet Reşat ve VI. Mehmet Vahdettin) babası olup genç yaşta veremden öldü. Eline haneden kanı bulaşmayan padişahlardan biridir. Osmanlı İmparatorluğunun 32. Padişahı olan Sultan Abdülaziz (1861-1876) 31 yaşında biat alarak tahta geçti. İleri görüşlü, yenilikçi ve batıya dönük bir padişahtı. Devletin eyaletlerinden başka yurt dışına giderek yabancı devletleri ziyaret eden ilk padişahtır. Belçika, Almanya, Avusturya, Macaristan’ı ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında İngiliz Kraliçesi Victoria, Belçika Kralı II. Leopald, Prusya Kralı I. Wilhem, Avusturya-Macaristan İmparatoru Fraçois-Josep ve Romanya Prensi Karol ile görüştü. Balkan isyanları, Karadağ, Eflak-Buldan olayları, Birleşik Romanya’nın doğuşu, Türk Ordusunun Sırbıstan’dan çekilmesi, Mısır Hidivliğinin özerklik haklarının genişletilmesi, borçlar ve nihayet Hersek ve Bulgar isyanları I. Abdülaziz’i çok zor durumlara düşürdü ve darbe ile tahttan indirildi. Feriya Sarayında gözaltında bulunduğu sırada bileklerinden damarları kesilmiş olarak ölü bulundu. ultan Abdülaziz darbe ile düşürülen on birinci Padişah olup eli hanedan kanına bulaşmamıştır. Osmanlı Devletinin 33. Padişahı olarak tahta çıkan V. Murat’ın (1876/1876 üç ay) akli dengesi yerinde olmadığı için sadece üç ay tahtta kaldı. Bazı gruplar tarafından tekrar Padişah yapılmak istendiyse de sonuç vermedi. V. Murat eli hanedan kanına bulaşmayan, tahttan indirilen on ikinci padişah olup eceli ile terki dünya eyledi.. Osmanlı İmparatorluğunun 34. Padişahı olan II. Abdülhamit’in (l876-1908), verdiği buyruk ve şeyhülislam fetvası ile sadrazam öldürülmesine son verildi ama buna pek uyulmadı. Mithat Paşa uzun süre devlete vali ve sadrazam olarak görev yaptı. IV. Murat’ın tahttan indirilerek II. Abdülhamit’in tahta çıkmasına yardımcı oldu. Ama çeşitli bahaneler ileri sürülerek mahkemeye verildi. Yıldız’da kurulan mahkemede yargılandı ve idam cezasına çarptırıldı. II. Abdülhamit tarafından idam cezası Taif’e hapis cezasına çevrilerek sürgüne gönderildiyse de Taif hapishanesinde boğdurulmak suretiyle öldürüldü. Aynı şekilde Taif’te bulunan Mahmut Paşa’da öldürüldü. II. Abdülhamit’in kontrol amaçlı gönderdiği müfettişler Mithat Paşa’nın mezarını açtırarak öldürüldüğünü ispatlamak için başını gövdeden ayırtıp padişaha gönderdiler. II. Abdülhamit tahttan darbe ile indirilen on üçüncü Padişah olup eceli ile ölmüş olup, eline haneden kanı bulaşmamıştır. V. Mehmet Reşat (1909-1918) Osmanlı Devletinin 35. Padişahıdır. II. Abdülhamit’in tahtan indirilmesi ile Padişah oldu. Eline haneden kanı bulaşmayan Padişahlardan biridir, eceli ile öldü. Osmanlı İmparatorluğunun 36. Padişahı olan VI. Mehmet Vahdettin (1918-1922) eline hanedan kanı bulaşmamıştır. VI. Mehmet Vahdettin Balkan Savaşlarını, I. Dünya Savaşını, Ulusal kurtuluş Savaşlarını yaşamış ama ne yazık ki sırf taht ve saltanatını koruyabilmek için işgalcilerden yana tavır almış, ulusal kurtuluş savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra İngilizlere sığınarak Malaya Zırhlısı ile yurtdışına kaçarak ülkesini terk eden ilk padişah olmuştur. Eceli ile öldü. Bu ne "biat alarak tahta gecmekmis" boyle. Aile fertleri daha biat edip etmeyecekleri belli olmadan garanti olsun diye, katlediliyorlar. Ayrica "kafes sistemi" de ortadan kalkmiyor. "Kirk katir, kirk satir" hesabi, kanunname ile kardes katline izin veren yasa kalkiyor, yerine kafes sistemi geliyor. Aslinda boyle bir saray kulturunden gelen toplumun, neden lincci, iskenceci, katliamci, olarak vicdan tasimadigi da boylece anlasiliyor. Aslinda, Osmanli galiba; "Kerbela gelenegini" surdurmus!
  2. Osmanlı İmparatorluğunun en uzun süreli Padişahı 46 yıl hüküm süren 10. Padişah Kanuni Sultan Süleyman’dır (1520-1566). Yani diğer ismiyle Muhteşem Süleyman! Kardeşi olmadığı için kardeş katili olmadı. Ama boğdurtmaya kendi oğlu ve yeğenleri ile devam etti. Cem Sultan’ın oğlu Murat ile onun oğlu Cem boğularak idam edildi (1522). Murat’ın karısı ile iki kızı İstanbul’a getirtildi. Kanuni Sultan Süleyman Konya Ereğli’de konakladığında, mahiyetindeki askerleri ile babasını karşılamaya ve ona iltihak etmeye giden Şehzade Mustafa, babasının bulunduğu divanhaneye el öpmeye gittiğinde, birden 7 dilsiz cellât üzerine çullanıyorsa da ellerinden kurtuluyor ama saray hademelerinden Pehlivan Zal Mahmut’un saldırısından kurtulamıyordu. Zal Mahmut’un altında kalan Şehzade Çelebi, dilsiz cellâtlar tarafından boğdurulmak suretiyle ortadan kaldırılıyordu. Ne var ki Kanuni Sultan Süleyman bununla yetinmiyor, kendisine karşı ayaklanan ve zoru görünce İran’a kaçan oğlu Şehzade Beyazıt, İran Şahı’nın da Kanuni’ye yaranmak istemesi üzerine, hanımı ve 4 çocuğu ile birlikte boğduruluyordu. Saltanatın devamı idamlarla kaimdi. Nitekim Kanuni Sultan Süleyman hiç durmadı, idamlara devam etti. İmparatorluğun güçlü sadrazamı devşirme Pargalı Damat İbrahim boğduruldu (1536), sadrazam Kara Ahmet Paşa’nın boynu vuruldu. Keza Hint denizindeki başarısızlığı bahane edilerek büyük denizci Piri Reis boynu vurularak ortadan kaldırıldı. Kaptan-ı Derya Cafer Bey ile arkadaşları da öldürüldü, Ferhat Paşa ve Defterdar İskender Çelebi idam edildi. Şehsuvaroğlu Ali Bey ile oğulları, Yeniçeri Ağası Mustafa Ağa ve Reis-ül Küttap Haydar da öldürüldü. Osmanlı İmparatorluğunun on birinci Padişahı II. Selim (Sarı Selim) (1566-1574) eline kan bulaşmayan padişahlardan biri olarak eceli ile dünyadan göçtü. Osmanlı İmparatorluğu tahtına geçen III. Murat (1574-1595) padişah olarak biat aldıktan sonra beş kardeşini, ileride saltanatıma göz koyarlar düşüncesi ile boğdurtuyordu. Şehzade Mustafa, Şehzade Süleyman, Şehzade Cihangir, Şehzade Osman ve Şehzade Abdullah ağabeyleri III. Murat’ın emirleri ile cellâtlara teslim edilerek boğduruluyordu. III. Murat’ın duracağı yoktu, bu defa üvey kardeşleri üzerine gidiyor ve onları da halletmeliyim diyerek iki üvey kardeşi Şehzade Mehmet ve Şehzade Mahmut, cellâtların elinde yağlı ilmikle boğdurulmak suretiyle tarih sahnesinden uzaklaştırılıyorlardı. III. Murat sadece öz ve üvey kardeşlerini boğdurtmakla kalmıyor Sadrazamlardan Sokullu’nun kuzeni Budin Valisi Mustafa Paşa’yı da idam ettiriyordu. Eceli ile ölen III. Murat ayrıca bir rekorun da sahibiydi. Tarihçilerin yazdıkları yanlış değilse III. Murat’ın bir söyleme göre 104, bir söyleme göre de 114 çocuğu vardı. III. Mehmet (1595-1603), III. Murat’ın oğlu olarak tahta çıktı ama ne çıkma! Padişah olarak biat alır almaz işe koyuldu ve aynı gece; Şehzadeler Selim, Beyazıt, Mustafa, Osman, Cihangir, Abdullah, Abdurrahman, Hasan, Ahmet, Yakup, Alemşah, Yusuf, Hüseyin, Korkut, Ali, İshak, Ömer, Alaüddin ve Davut olmak üzere 19 erkek kardeşini boğdurttu. Bazı tarihçilere göre, bununla yetinmeyip ayrıca 20 kız kardeşini de boğdurtarak ortadan kaldırdı. Elbette ki boğdurmalar, öldürmeler devam edecekti. Nitekim babasının cariyelerini unutmadı ve babasından hamile kalan 17 cariyeyi denize attırarak boğdurttu. III. Mehmet, annesi Safiye Sultan’ın (Venedikli Sofi Baffo) isteği üzerine oğlu Şehzade Mahmut’u boğdurtarak öldürtüyor, bununla da yetinmiyor oğlunun annesi Mahpeyker Sultan’ı (Sinderella Violetta), sonra da oğlunun şeyhini de denize attırarak ortadan kaldırtıyordu. aray ve aile içini temizledikten sonra boş durmuyor haklı ya da haksız idamlara devam ediyordu. III. Mehmet yaptıkları ile yetinmedi. Başarılı Vezir-i Azam Ferhat Paşa’yı da rakibi Sinan Paşa’nın tahriki üzerine boğdurtarak öldürttü. Sonra Satırcı Mehmet Paşa’yı, Hadım Hasan Paşa’yı ve Sadrazam Yemişci Hasan Paşa’yı, halka zulüm ediyor iddiasıyla da Hüseyin Paşa’yı idam ettirdi. III. Mehmet’in idam ettirdikleri arasında Babüssaade Ağalarından Gazanfer Ağa ile Osman Ağa da payını aldı. III. Mehmet öz oğlunu öldürten üçüncü Osmanlı Padişahı olarak eceli ile dünyadan ayrıldı.III. Mehmet’in ölümü ile tahta çıkarak Padişah olan I. Ahmet’in (l603-1617) ilk işi, atası Fatih Sultan Mehmet’in çıkardığı kanunname ile kardeş katline izin veren yasayı kaldırdı. Yerine, Padişah ailesi içinden aklı başında olan, en yaşlı şehzade padişah olur sistemini getirdi.("vicdan geri mi dondu" sandiniz, devamini okuyun. e.i.-) Saray içindeki erkekler “Oh” diye nefes aldıklarında başka bir sistemle karşılaştılar: “Kafes sistemi”. Yani, biat alarak tahta çıkan Padişah kendisine rakip gördüklerini “kafese tıkmak” (zindana tıkma/koyma) suretiyle hayatlarını zehredecekti. Bir kafes içinde kalacak, hapis hayatı yaşayacak, yemek verirlerse yiyecek, su verirlerse içecek ve gün dolduracaklardı. Padişah’ın keyfine kalmıştı, insaflıysa eğitimleri için adam görevlendirecek, yetişmelerine izin verilecekti. Onurlu olanların bu haliyle kafeste yaşamaları elbette ki zordu ve onları perişan edecekti. Ölmeyeceklerdi ama bir kısmı mecnun, bir kısmı deli olacak ama sıraları geldiğinde koskoca bir İmparatorluğa hükmedeceklerdi. Padişah I. Ahmet aile bireylerine dokunmadı ama veziriazamlardan telef ettikleri oldu. Örneğin; Sadrazam Derviş Paşa’yı makamında bizzat kendisi öldürmüş ve kafasını hançerle kesmiş sonra da adettendir diyerek kadınları ile birlikte çocuklarını öldürtüp bütün servetine el koydurmuştur. Keza Sadrazam Lala Mehmet Paşa ile Sadrazam Nasuh Paşaları öldürtüp para ve mal varlıklarına el koydurmuş, Tırnakçı Hasan Paşa’yı da öldürterek ortadan kaldırmıştır.On üç yaşında henüz sünnet olmadan biat alarak Padişah olarak tahta çıkan I. Ahmet 27 yaşında eceli ile öldü. Birinci Mustafa (Birinci saltanatı: 1617-1618; İkinci saltanatı: l622-1623)) iyi eğitim görmesine karşın deli olarak bilinirdi. Buna rağmen I. Ahmet’in oğlu Şehzade Genç Osman’ın çok genç olması nedeni ile devlet ricalinin tensipleri üzerine biat alarak padişah oldu. Padişah olmak istemeyen I. Ahmet bu görevde fazla kalmıyor ve devlet işleri ile ilgilenmediği için üç ay sonra tahtını terk ediyordu. Ne var ki yerine padişah olan Genç Osman’ın öldürülmesi üzerine ikinci defa padişah oluyor ve bir buçuk yıl saltanatta kaldıktan sonra deli olması nedeni ile Şeyhülislâm Yahya Efendi ve devlet erkânının anlaşmaları sonucu tahttan indiriliyordu. Böylece I. Mustafa tahttan indirilen ikinci padişah oluyordu. I. Mustafa’nın çocuğu olmadığı gibi eli de kana bulaşmadı. Osmanlı tarihinde isminden en çok bahsedilenlerden biri olan II. Osman (Genç Osman (1618-1622) amcası I. Mustafa’nın tahttan indirilmesi üzerine padişah oldu. Osmanlı padişahlarının en şanssızlarından biriydi. Yenilikçiydi ve bu nedenle de çok eziyetler çekti. Yeniliği istemeyen devlet erkânı ile başa çıkamadı ve hacca gitmek istemesi bahane edilerek kayınpederi de olan Şeyhülislâm Esat Efendi’nin “Padişahların hacca gitmesine gerek yoktur” fetvası üzerine yeniçeriler ayaklandı. Pek çok saray erkânı Yeniçeriler tarafından öldürüldükten sonra padişah Genç Osman’ı ele geçirip Yedikule zindanına attılar. Zindanda üzerine çullanan sekiz cellâtla boğuşmasına rağmen yıkılmadı ama Cebecibaşı’nın bir fırsatını bulup hayalarını sıkması üzerine gücü tükenip bayılınca, fırsatı kaçırmayanlar Genç Osman’ı boğarak öldürdüler. Cebecibaşı ölüm nişanesi olarak Genç Osman’ın kulağını kesip, yeni Padişah IV. Murat’ın annesi Kösem Sultan’a gönderdi. Genç Osman tahttan indirilen ve öldürülen üçüncü Padişah olarak bilinir. Aynı zamanda yeniçeriler tarafından öldürülen ilk padişahtır. Birinci Ahmet’in oğlu olan IV. Murat (1623-1640) tahta çıktığında on bir yaşında bir çocuktu. Bunu fırsat bilen annesi Kösem Sultan, oğlu adına ülkeyi uzun süre yönetti. Annesi Kösem Sultan’ın etkisi ile yönetilen ülkenin ne gibi güçlüklerle karşılaştığını gören genç Padişah IV. Murat, katledilen ağabeyi Genç Osman’ın durumuna da şahit olduğu için çok sert ve asabi bir mizaca sahip olmuştu. Duruma müdahale etmeliyim diyerek, yirmi bir yaşında annesi Kösem Sultan’ı yanından tamamen uzaklaştırıp devlet yönetimini eline aldı. IV. Murat hiç affedici olmadı. Rüşvet alanı, vereni, hata yapanı, görevini yerine getirmeyenleri acımasızca cezalandırdı. Genç Padişah IV. Murat da öldürme olaylarının içine hızlı girdi. I. Ahmet’in kardeş katlini yasaklaması da yarar sağlamamış olacak ki Revan Seferine çıkarken kardeşleri Şehzade Beyazıt ile Şehzade Süleyman’ı, Bağdat seferine çıkarken de kardeşi Şehzade Kasım’ı boğdurttu. IV. Murat Bağdat’ın düşmesini yalan söyleyerek saklayan Kemankeş Ali Paşa’yı öldürttü. İsyan eden yeniçerilere istedikleri Hafız Ahmet Paşa’yı teslim etmekte tereddüt etmedi. Hafız Ahmet Paşa yeniçeriler tarafından parçalanarak öldürüldü. Tokat’ta bulunan Hüsrev Paşa’yı öldürttü, paşanın kesik başı İstanbul’a padişaha gönderildi. Sadrazam Topal Recep Paşa saraya çağırılıp Padişah’ın önünde cellâtlar tarafından boğulmak suretiyle idam edildi. Kesilen başı sarayın hümayün kapısı önünde teşhir edildi. IV. Murat, paşa kıyımlarına devam etti ve İlyas Paşa’yı kendi önünde ve istavroz karşısında idam ettirdi. Erzurum’da Ermenilerden rüşvet aldığı iddiası ile Abaza Mehmet Paşayı idam ettirdi, Demirkazık Halil Paşa’yı boğdurttu, Tabanıyassı Mehmet Paşayı katlettirdi. Revan seferine giderken kendisini karşılayan Manisa sancakbeyi Dudu Hasan Paşa’yı verdiği emri yerine getirmediği için katlettirdi. Ayrıca Çeleboğlu Ali Paşa, Sivas’ta Keskinli Ali Paşa, Erzurum’da Bahisnili Ali Paşa ve Bosnalı Osman Paşaları katlettirdi. IV. Murat idamlara, öldürmelere devam edip durdu. Sivas’ta Bostancı Başının derisi yüzülerek öldürüldü. Sakabaşı Işık Yahya ve Konya’da Koca Gürcü Osman’ı katlettirdi. Galatalı Çelebi'nin boynunu vurdurdu. Konya ayanından Karayılan lakaplı iki kardeşi katlettirdi. İzmir Kadısı Mehmet Efendi ile Karaağaç kadısını öldürttü. Konya Kadısı Şehla Mehmet Efendi’yi Pazar yerinde astırmak suretiyle cezalandırdı. IV. Murat ağabeyi Genç Osman’ın öldürülmesine şahit olmuştu. Bunu unutamadığından ağabeyi Genç Osman’ın ölümünden sorumlu tuttuğu herkesi idam ettirdi. Devam ediyor....
  3. Kimilerine göre tek çıkar yoldu, kimilerine göre vahşet. Kimileri 'taht sevdası' diyor, kimileri 'Her şey Osmanlı İmparatorluğu'nun devamı için yapıldı' görüşünü savunuyor. Tahttan indirilenler, boğdurulanlar, idam edilenler, parçalanarak öldürülenler... İşte Osmanlı'da ses getiren en önemli infazlar... Ertuğrul Gazi ölür ölmez iktidar kavgası başladı ve Osman Bey (Kara Osman) Beylik iddiasında olan amcası Dündar Bey’i öldürterek Beyliği aldı. Kara Osman (Saltanatı: 1299-1326) olarak da bilinen Osman Bey eceli ile vefat ettiğinde yerine Orhan Gazi (Orhan Bey) (Saltanatı: 1326-1359) geçti ve eline kan bulaşmayan Orhan Gazi 1362’de eceli ile öldü. Orhan Gazi’den sonra sahneye çıkan I. Murat diğer adıyla Hüdavendigâr Murat (Gazi Hünkâr) (Saltanatı: 1362-1389) padişah olarak biat alınca ilk işi iki kardeşi İbrahim ile Halil’i boğdurtmak oldu. Bilahare Bizanslılarla birlik olarak kendisine karşı gelen oğlu Savcı Bey’in üzerine gitti ve yaptıklarını affetmeyerek gözlerine mil çektirip kör ettirdikten sonra öldürterek ortadan kaldırttı. I. Murat savaş meydanında şehit olur olmaz, hemen orada yani savaş alanında oğlu Yıldırım Beyazıt’a biat edilerek Padişahlığı ilân edildi. Yıldırım Beyazıt (1389-1403) Padişah olmasının heyecanını üzerinden atmadan, yani biat töreni biter bitmez düşmanla savaşmakta olan kardeşi Yakup Çelebi’yi yanına çağırtarak çadırında boğdurttu. Sonra da kendisine karşı gelen Karamanoğlu Alâaddin Bey’i katlettirdi. Yıldırım Beyazıt Ankara Savaşında Timurlenk’e yenildi (1402). Bu yenilgi sonu oldu. Savaşta yenilerek tahttan indirilen ilk Osmanlı Padişahı oldu. Yıldırım Beyazıt’ın Ankara yenilgisinden sonra zehir içerek ölmesi Osmanlı devletinde karışıklık yarattı ve kardeş kavgaları nedeni ile tam on yıl padişahsız kaldı devlet. Nihayet kardeşlerini alt eden Çelebi Mehmet (I. Mehmet) (Saltanatı: 1413-1421) 25 yaşında Padişah oldu. Kardeşler arasındaki mücadeleden galip çıkan Çelebi Mehmet, kardeşi İsa Çelebi’yi (1405) hamamda yakalatıp boğdurttu. Durmadı, devam etti ve kardeşi Musa Çelebi’yi kullanarak diğer kardeşi Emir Süleyman’ı boğdurttu. Sonra da kardeşlerine karşı kullandığı diğer kardeşi Musa Çelebi’yi boğdurtarak ortadan kaldırdı (1413). Bir diğer kardeşi Mustafa ise uzun süre ortalarda görülmedi. Sonradan Düzmece Mustafa adı ile ortaya çıktı. Mustafa, Timur tarafından Semerkant’a götürülmüştü, Timur ölünce serbest bırakıldı. Bizans İmparatoru Manuel’in yardımı ile Limni Adasına kaçan Mustafa yurda döndüğünde ise ağabeyi Çelebi Mehmet tarafından Bizanslılara esir verildi. (Bazı tarihçiler Düzmece Mustafa’nın Çelebi Mustafa olmadığını iddia eder). Çelebi Mehmet, kardeşi İsa Çelebi’yi Padişah olması için destekleyen ve onun için çalışan Demirtaş Paşa’yı da unutmadı ve kafasını kestirerek ortadan kaldırttı. Çelebi Mehmet parçalanmakta, dağılmakta ve bölünmekte olan İmparatorluğu bir arada tutabilmek için kardeşlerini harcadı. Padişah, Mehmet Çelebi’nin (I. Mehmet) ölümü eceli ile oldu. Padişah olarak tahta çıkan II. Murat (Birinci saltanatı: 1421-1444; İkinci saltanatı: 1446-1451)) biat alır almaz mesaiye başladı ve ilk önce küçük kardeşi Mustafa’yı incir ağacına astırmak suretiyle boğdurttu (1423). Diğer kardeşlerini öldürtmediyse de gözlerine mil çektirerek kör etti, sonra da Bursa’da oturmalarına izin verdi. II. Murat sadece kardeşlerini cezalandırmakla kalmamış, kendisine karşı geldiği için amcası Mustafa Çelebi’yi de ok kirişi ile boğdurtmuştur (Bazı kaynaklar Mustafa Çelebi’nin Edirne kalesi burcunda asıldığını yazar). II. Murat, aynı zamanda İvaz Paşa’nın da gözlerini mil çektirip kör ettirdi. II. Murat da eceli ile öldü. Osmanlılarda ilk defa kendi isteği ile tahtından çekilen Osmanlı padişahıdır. I I. Murat’ın ölümü ile II. Mehmet yani Fatih Sultan Mehmet (Birinci saltanatı: 1444-1451; İkinci saltanatı: 1451-1481) padişah oldu. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethederek Bizans İmparatorluğu’nu ortadan kaldırdı ve yeni bir çağı başlattı. Çağ açmakla kalmadı Fatih Kanunnamesi ile de kardeş katletmeyi yasalaştırarak yeni ve can yakıcı, hüzün verici bir dönemi de başlatmış oldu. (Zaten bu isi gayet guzel yapiyorlardi, Kanunnameye neden gerek duydu ki!-e.i.-) İşte bu yasa gereği hemen işe başlayan Fatih Sultan Mehmet, gelecek günlerde tehlike olur düşüncesi ile kundaktaki kardeşi Ahmet’i boğdurarak ortadan kaldırdı (Bazı yazarlar Şehzade Ahmet’in 6 aylık kundakta bir bebek, bazıları da iki yaşında olduğunu yazar). Elbette ki Şehzade Ahmet ilk değildi. İlk olanı, Bizanslılarla birlikte hareket eden Şehzade Orhan’ı yine Bizanslılarla anlaşarak idam ettirmesiydi. Fatih Sultan Mehmet döneminde sadrazamların öldürülmesi yolu da açıldı. Osmanlı İmparatorluğunun en güçlü ve temkinli Sadrazamlarından birincisi olan Çandarlı Halil Paşa’yı, bazı paşaların telkini ile satırla başını kestirmek suretiyle öldürttü. Çandarlı Halil Paşa’nın öldürülmesinden sonra Osmanlı İmparatorluğunda devşirmelere Sadrazam olma yolu açıldı. Devşirmeler iş başına geldiler, paşa, vezir, veziri azam ve sadrazam olarak devleti yönetmeye başladılar. Yeni sadrazam Hırvat devşirmesi Rum Mehmet Paşa oldu. Yeni sadrazamın görev alması öldürmeleri önlemedi. Fatih Sultan Mehmet, Mahmut Paşa’nın kellesini vurdurdu, sonra da sadrazam Rum Mehmet Paşa’yı, Süleyman Paşa’yı ve Nasuh Paşa’yı idam ettirdi. Bu arada bir de mimar darbe yedi Fatih sultan Mehmet’ten. Padişah adına yaptırttığı Fatih Camiini görünce dehşete kapıldı ve camiin mimarı Sinaüddin Yusuf Bin Abdullah’ın (Atik Sinan) Cami Ayasofya’dan daha alçak olduğu için, ellerini kestirerek cezalandırdı. Fatih Sultan Mehmet eceli ile ömrünü tamamladı (Bazı kaynaklar zehirlenerek öldürüldüğünü yazar). Osmanlı İmparatorluğunun sekizinci Padişahı olan Sultan II. Beyazıt (1481-1512) kardeşi Cem Sultan’ın ortadan kaldırılması için hayli uğraş verdi. Talihsiz Cem Sultan, Avrupalıların elinde Osmanlılara karşı yıllarca kullanıldı. Papalığın elinde esir bulunan Cem Sultan 1495’de bir iddiaya göre II. Beyazıt’ın Papa ile anlaşma yapması üzerine papalıkça zehirlenerek öldürüldü. Ne var ki Cem’in oğlu İstanbul’da idi, Padişah II. Beyazıt, Cem Sultan yanlısı olması nedeni ile Gedik Ahmet Paşa’yı öldürttükten sonra İstanbul Muhafızı İskender Paşa’ya “Kulum İskender! Biti (Şimdi) sana vasıl olduğu gibi bilesin ki Gedik’i tepeledim. Gerekir ki sen de Cem’in oğluna mecal (aman) vermeyip boğdurasın ki gayet mühimdir” fermanını gönderdi. İskender Paşa buyruğu derhal yerine getirip 9 yaşındaki Oğuz Han’ı boğdurttu. Padişah bununla da yetinmedi, kardeşi Selim’i de boğdurttuğu gibi Molla Lütfi ile Mustafa Paşa’yı da idam ettirdi. Selim’i destekleyen yeniçerilerin baskısı ile tahttan inmeyi kabul eden II. Beyazıt, oğlu ile yaptığı Karıştıran Savaşında oğlu Selim’in güçlerini dağıtmasına rağmen kendi isteği üzerine tahttan çekildikten sonra Çorlu civarında aniden vefat etti (Bazı yazarlar II. Beyazıt’ın oğlu I. Selim tarafından zehirletilerek öldürüldüğünü yazar). Osmanlı İmparatorluğu’nun dokuzuncu Padişahı olan I. Selim (Yavuz Sultan Selim) (1512-1520) II. Beyazıt’ın oğludur. Osmanlı İmparatorluğunun affı olmayan padişahlarından biridir. Kendisine karşı tehlike gördüğü ağabeyi Korkut’u kementle boğdurtarak işe başlıyor, yetmiyor kendi yanında rehin olan Korkut’un oğlunu da boğdurtuyordu. Boğdurtmalar durmuyor, devam ediyordu. Önce merhum ağabeyi Şehinşah’ın oğlu Mehmet’i boğdurttu ve merhum ağabeyi Mahmut’un oğulları Musa, Mehmet, Osman, Emin ve Orhan’ı da boğdurttu. Yani merhum ağabeyi Mahmut’un beş oğlunu birden boğdurtarak onlara hayat hakkı tanımadı. Ama daha bitmemişti; diğer ağabeyi merhum Alemşah’ın oğlu Osman’ı da boğdurttu. Boğdurmalar devam ediyor, kardeşi Ahmet’i yağlı ilmikle boğdurtarak ortadan kaldırılıyordu. Ahmet’in çocukları duracak mıydı? Elbette ki onların da icabına bakacaktı, öyle yaptı ve Şehzade Ahmet’in oğlu Kasım’ı önce boğdular sonra da başını kesip I. Selim’e götürdüler. I. Selim kardeşlerinin çocuklarını öldürttüğü gibi hanımlarını da öldürttü. Kardeş, kardeş çocuğu öldürüldükten, analar ortadan kaldırıldıktan sonra tabii ki sıra sadrazamlara, paşalara gelecekti. Sadrazam Yusuf Paşa boynu vurularak öldürüldü. Kesik başı ibreti âlem için üç gün teşhir edildi. Veziri Azam Koca Mustafa Paşa idam edildi, Dukakinzade Ahmet paşa da öldürülmek suretiyle ortadan kaldırıldı. Birinci Selim, yani Osmanlı’nın güçlü Padişahı Yavuz Sultan Selim, sekiz yıllık padişahlığı dönemine boğdurttuğu, idam ettirdikleri ile Osmanlı tarihine damga vurdu ve 1520’de eceli ile vefat ederek dünyadan ayrıldı. Devam ediyor.....
  4. Osmanlı İmparatorluğu’nda vatandaşlık anlayışı, II. Meşrutiyet dönemine kadar “Osmanlılılık” ideolojisi temeline dayanmaktaydı. 1908’de II. Meşrutiyetle birlikte merkezi bir ulus devlet yaratılması hedeflenmiş ve ilk defa cemaatten topluma geçişin bir göstergesi olarak vatandaşlık kurumu ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin ilanını izleyen dönemde Osmanlılık fikri yerini “Türkçülük” fikrine bırakmış, vatandaşlık kavramı giderek daha milli bir çizgiye çekilmeye başlanmış, yasal düzenlemelerde milliyetçi vurgu açıkça ön plana çıkarılmıştır. Osmanlı Devleti’nde yaşayan ve bu devletin uyruğu sayılan insanlar Müslüman olup olmamalarına göre farklı statülere sahiplerdi. Özellikle, devlet hizmetine alınma, vergi ve kişisel statü gibi konularda kendini gösteren bu farklar, uyrukluk konusundaki düzenlemeleri de etkilemekteydi. Müslüman olmayan uyrukların mezhep veya dinlerine göre ayrıldığı ve her biri bir “Millet”i oluşturan bu gruplar, Müslüman uyruklardan farklı bir hukuk düzenine tabi olarak yaşamaktaydılar. İslamiyet’teki egemenlik ve ümmet kavramlarını kabul ederek bir devlet anlayışı geliştiren Osmanlı İmparatorluğu, kendi topraklarında yaşayan ve Müslüman olmayan kişileri, tek Tanrılı bir dine inanmaları koşuluyla İslam anlayışındaki zimmet kavramı ile hukuken tanımıştır. İslam hukukuna göre, tek tanrılı dinlere mensup kişiler yani, ehl-i kitap topluluklar, Müslümanlarla birlikte yaşamak konusunda herhangi bir yasakla karşı karşıya değillerdir. Zimmet sözleşmesine göre, cihad yapılmadan önce, sözleşmenin bir tarafı olan gayrimüslimler İslam egemenliğini kabul ederler ve sözleşmenin diğer tarafı olan İslam Devleti ve halife ise, gayrimüslimlerin dinlerini değiştirmeden, devlet korumasından faydalanmalarını, can ve mal güvenliklerinin teminat altına alınmasını ve İslam ülkesinde oturmalarını sağlarlardı. Osmanlı’da hükümdar idarecilerini kapı halkı/kapı kulu olarak tanımlar ve yetkisinin bir parçasını devrederdi. Bu zümre, hükümdara hizmet eden, vergi vermeyen askeri sınıfı oluştururdu ve çoğunluğu Müslüman Sünnilerden oluşurdu. Zimmiler ise askerlik yapamaz, ancak buna karşılık cizye adı altında bir vergi öderlerdi. Ayrıca zimmilerin Müslüman halkla tamamen eşit statüde olmadıkları, giyimleri, evleri, ibadet yerleri gibi İslam anlayışından farklılaşan konularda devletin belirlediği bazı kurallara tabi olmaları gerekmektedir. Osmanlı Devleti fetih sonrasında da gayrimüslimlere zimmilik statüsü tanıyarak, İslam anlayışındaki bu zimmet sözleşmesini bir parça değiştirerek uygulamaya devam etmiştir. İmparatorluğun gerileme döneminde gayrimüslimlerin ekonomik olarak güçlenmeye başlaması, Müslüman tebaada rahatsızlık yaratmaya başlamış ve o güne kadar benimsenen cemaat endeksli tanımlar artık yetersiz kalmaya başlamıştır. Bunu izleyen süreç ise, Tanzimat dönemi reformları ve meşrutiyetin ilanı ile devam etmiştir. 2. Meşrutiyet Döneminde Vatandaşlık İmparatorluğun çöküş dönemlerinde gayrimüslim uyrukların yabancı devlet uyrukluna geçerek kapitülasyonlardan yararlanma arayışı Osmanlı Devleti’nde uyrukluk konusunu ciddi bir hukuki düzene bağlama gereksinimi doğurmuştur. Bu gereksinimin bir sonucu olarak 1869 yılında Tabiiyet-i Osmaniye Kanunnamesi yayımlanmıştır. Tabiiyet-i Osmaniye Kanunnamesi, Osmanlı uyrukluğunun kazanılmasında soydanlık (kan bağı) ilkesini benimsemiştir. Kanunnamenin 1. maddesine göre anne veya babası Osmanlı uyruğundan olanlar Osmanlı uyruğu sayılmaktaydılar. Kanunname’nin 2. maddesine göre ise ayrıksı durumlarda toprak ilkesi de Osmanlı uyrukluğunun kazanılmasında başvurulan bir yöntemdi. Bunun için Osmanlı ülkesinde doğan çocukların erginliğe erişmelerinden başlayarak üç yıl içinde Osmanlı uyruğunu elde etmek için istemde bulunmaları gerekmekteydi. Kanunnamenin 9. maddesi ise, Osmanlı ülkesinde ikamet eden herkesi Osmanlı uyruğu sayarak yabancı uyrukluk ileri sürülmesinin önüne geçme amacı taşımaktaydı. Bu maddeye göre, yabancı bir devletin uyruğu olduğunu iddia edenler bunu kanıtlamak durumundaydı. Tabiiyet-i Osmaniye Kanunnamesi, o güne kadar ilk defa vatandaşlık hukukunu düzenlemesi, vatandaşlık konusunun yasal bir zemine taşınması bakımından çok önemlidir. Tabiiyet-i Osmaniye Kanunnamesi’nden sonra 1876’da kabul edilen ilk Osmanlı Kanun-i Esasisi’nde ise Osmanlı vatandaşlığı anayasal düzeyde koruma görmüştür. Anayasanın, “Devlet-i Osmaniye tabiiyetinde bulunan efradın cümlesine herhangi bir din ve mezhepten olur ise olsun bila istisna Osmanlı tabir olunur ve Osmanlı sıfatı kanunen muayyen olan ahvale göre istihsal ve izae edilir” söyleminden din ve mezhep farkı gözetilmemesi ve uyrukluğun kazanılması ve kaybedilmesinde keyfi uygulamalardan uzak durulmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. 24 Temmuz 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet, cemaatten topluma, mekanik dayanışmadan organik dayanışmaya geçiş olarak açıklanan yeni bir siyasalkamusal alan anlayışının ve onun aktörü olarak “vatandaş”ın ortaya çıkışına vesile olmuştur. İkinci Meşrutiyetin getirdiği modern yönetim anlayışında eşitlik önemli bir kazanım olarak ortaya çıkar. Vatandaşların başlıca görevleri, kanunlara itaat etmek, askerlik yapmak ve vergi vermektir. Bu görevler, vatandaşlar arası görev eşitliğini sağlarken haklarda da eşit bir vatandaşlık topluluğunun kurulmasına önayak olmuştur.[24] Çağdaş topluma yönelik bir dizi yeniliğin gündeme geldiği, kişi hak ve özgürlüklerinin yeni dönemin temel sorunsallarını oluşturduğu ve yeni bir insan tipinin yaratıldığı II. Meşrutiyet döneminde “Osmanlı”, artık reaya ve tebaa niteliğini yitirmiş, “vatandaş” olmuştur. Cemiyet, toplumsal bir kategori olmaktan çok, bir yığını ifade eden ahalinin yerini almıştır. 1908’de II. Meşrutiyetle birlikte iktidara ortak olan İttihat ve Terakki, modern, merkezi bir ulus devlet yaratılmasını hedefleyerek, bunun en temel ilkesinin vatandaşlık kurumu olduğuna inanmış ve tüm üyelerin eşitlik ilkeleri dahilinde, sadece devlete karşı sorumlu olmalarını sağlayacak bir yapı kurmayı planlamıştır. Bu amaç için, Osmanlı millet sistemi içerisinde asker vermeyen, vergi ödemeyen cemaatlerin yaşadığı bölgeleri merkeze bağlayan ve buralar için merkezi bir eğitim programı uygulanmasını isteyen İttihat ve Terakki, böylece imparatorluğun tüm unsurlarının birlik olmasının sağlanabileceğini düşünmüştür. Fakat bu birliği sağlayacak, ortak bir kültürel bağ mevcut değildir. İttihat ve Terakki’nin bu soruna çözümü son derece klasik bir yöntem olarak, vatandaşlık prensiplerini, egemen ulus olan Türklerin değerleri etrafında yaratılan bir kültürel kimlik ile birleştirmek şeklinde olmuştur. İttihat ve Terakki, 1913 yılına kadar çıkarılan çeşitli kanun ve mevzuatlarla vatandaş ile devlet arasındaki hukuksal, siyasal ilişkinin kurallarını belirlemeye çalışmıştır. 1876 tarihli Kanun-i Esasi’de yer almayan dernek kurma ve toplanma haklarını düzenleyen 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu ve yine 1909 tarihli Tatil-i Eşgal Kanunu, örgütlü topluma yönelmenin ve bu bağlamda vatandaşın sivil ve siyasal katılımının önünü açarken, derneklerin amaç ve nitelikleriyle ilgili olarak bir takım sınırlamalar getirmiştir. Cemiyetler Kanunu’na bir millet ismi taşıyan politik dernek ve birliklerin kurulmasını yasaklayan hükmün getirilmesiyle birlikte, Rumeli’deki Rum, Bulgar ve diğer azınlık dernekleri kapatılmıştır. Bu düzenlemeler devlet ve sivil toplum ilişkisinde ilerleyen yıllarda daha da belirginleşecek olan gayrimüslimlere karşı güvensizlik ve tedirginliğin çoktan baş gösterdiğinin birer örneğidir. Bu dönemde, azınlık derneklerinin büyük bir bölümünün amaçlarının “siyaset dışı” olduğuna inanılmış ve bu inanç bir çeşit miras olarak Cumhuriyet dönemine de aktarılmıştır. Hatırlanacağı gibi, 31 Mart Vakası’nı (13 Nisan 1909) izleyen dönemler iktidarın sertleşmesine ve var olan bir dizi hak ve özgürlüğün askıya alınmasına tanık olunan yıllardır. Balkan Savaşları’ndaki yenilgiden sonra Osmanlılık politikasının iflas ettiğini resmen açıklayan İttihat ve Terakki, gizliden gizliye Osmanlılık adı altında savunduğu Türk-İslam sentezini, İslam birliği ilkesinin de yıkılması sonucu artık sadece “Türkçülük” olarak savunmaya başlamış; böylece, o zamana kadar, imparatorluk bünyesindeki farklı din ve ulus gruplarını bir arada tutmak anlamına gelen “İttihad-ı Anasır” politikalarının bir hayalden öte olmadığı kabul edilmiştir. 1913 kongresinde alınan kararlar ile bu ilke bir program maddesi olarak dile getirilmiştir. İ ttihat ve Terakki, ulusal bir devlet yaratmak için ideolojik, siyasi, idari, ekonomik tüm alanları kapsayan son derece kapsamlı bir çalışma içine girerek her alana ilişkin ayrıntılı planlar hazırlamıştır. Öncelikli mesele olarak görülen Türk olmayan unsurların tasfiyesi süreci gerçekleştirilmiş; Anadolu hızla Türkleştirilmeye başlanmıştır. İşe Ege Bölgesi’nden başlanarak, iktisadi yönden güçlenmiş Rumların siyasi ve iktisadi tedbirlerle tasfiye edilmesi kararlaştırılmıştır. Buna uygun olarak alınan tedbirler 1914 yılı itibariyle uygulamaya konmuş, bu kapsamda bir kısım Rumlar Yunanistan’a göçe zorlanırken, bir kısmı Anadolu’ya gönderilmiştir. Rumlardan sonra, Anadolu’nun Türkleştirilmesi yolunda ikinci adım atılarak bu kez Ruslarla işbirliği yaptıklarına inanılan Ermeni nüfusu Anadolu’dan çıkarılmıştır. Böylece Anadolu, %90’ı Müslümanlardan oluşan bir toplum haline gelmiştir. 1908-1919 yılları, yeni vatandaşlık anlayışının benimsetilmeye ve sevdirilmeye çalışıldığı yıllardır. Bu kapsamda, yeni ulusal egemenliğin dışa vurumu olarak oy verme işlemi, bir vatandaşlık töreni olarak görülmüş; bu sayede birleşik bir kamusal-siyasal alanın varlığı hem fiili hem de sembolik olarak ortaya konmuştur. Siyasal katılımın dışında kalan kitleleri “yeni toplum-yeni insan” projesi çerçevesinde seferber etmek için ise kutlamalar, bayramlar icat edilmiş, vatandaşları bölen dini bayramların karşısına onları bir bütünün parçaları yapacak bir dizi yeni bayram ve kutlamalar getirilmiştir. Bunlara örnek olarak İkinci Meşrutiyet’in yıldönümlerinde kutlanan “İyd-i Milli-yi Osmani” (Osmanlı Ulusal Bayramı), II. Meşrutiyet Meclisi’nin toplandığı günün yıldönümünde “Meclis-i Millinin Yevm-i Küşadı”, “Mektepliler Bayramı”, “Çocuklar Bayramı”,“İdman Bayramı” gibileri sayabiliriz. II. Meşrutiyet, hedeflediği yeni insanın yaratılmasında en hayati kurumlardan biri olarak okulu ve özellikle de ilkokulu görmüştür. 1908 sonrasında müfredat programlarında yapılan değişikliklerle Yurttaşlık Bilgisi dersi “Malumat-ı Medeniye ve Ahlakiye ve İktisadiye” adıyla bağımsız bir ders olarak okutulmaya başlanmıştır. Müfredat programlarına Malumat-ı Medeniye dışında, OsmanlıTarihi, Osmanlı Coğrafyası dersleri de eklenmiştir. Tüm bunlar, ortak bir Osmanlılık kimliği etrafında bütünleşmeyi sağlamaya yönelik son kurtarma çabalarıdır. Ancak azınlık ve yabancıların sahip oldukları okulların statüsünü düzenleyen 1915 tarihli Mekatip-i Hususiye Talimatnamesi’nin 6. maddesi resmi lisan Türkçeden başka dilde eğitim verecek özel okullarda Türkçe, Osmanlı Tarihi ve Osmanlı Coğrafyası derslerini zorunlu dersler arasında saymış, fakat Malumat-ı Medeniye dersinden bahsedilmemiştir. İttihat ve Terakki’nin vatandaş yaratma çabalarının somut örneklerinden birisi de memurluk alanında görülmüştür. Memur olabilmeyi, resmi yüksek okulları bitirme koşuluna bağlayan yeni düzenlemelerle Türk olmayan kişileri memurluk gerekçesi ile Türkleştirmek hedeflenmiştir. Ayrıca, memurların “umum milletin, umum devletin memurları” olduğu, yaptıkları hizmet sonrası “umum efradı millettin cebinden çıkmış bir maaş” alacakları özellikle vurgulanarak, bir bakıma memurluk özendirilmiş ve yüceltilmiş, bu sayede Türkleştirme hareketine direkt bir katkı sağlanmıştır. Bu iktidar döneminin dine olan yaklaşımı, Osmanlı Devleti’nin resmi dininin Kanun-i Esasi’de belirtildiği gibi İslam olduğunun her seferinde vurgulandığı, devlet tarafından “tanınmış dinlere” mensup kişilerin inanç ve ibadetlerinde tümüyle serbest olduklarının belirtildiği bir yaklaşımdır. Dönemin yazarları din ve vicdan özgürlüğünü bir yandan savunurken diğer yandan da bir “şer aleti” olarak kullanılmasından çekinerek ahlaka ve kamu düzenine aykırı uygulamaların yasal takibat konusu edileceğini belirtmişlerdir. II. Meşrutiyet’in “vatandaş” anlayışı, organik bir bütünün üyesi, ailenin bir ferdi olmak şeklinde anlaşılmaktadır. Vatan bir ortak ev iken, vatandaş da o vatanın evladıdır. Bu dönem, vatandaşlık anlayışının ardında “iyi” ve “kötü” tutum ve davranışlarla anlam kazanan “yeni insan” profili yer almaktadır. Bu yeni insan profili, “beden” ve “akıl”dan sonra “ruh” ya da “ahlak” özelliğine de sahiptir. Seküler bir ahlakla donatılmış bu vatandaş tipi, ahlaki çöküş varsayımı üzerinden anlatılmaya çalışılmaktadır. Buna göre, Osmanlı’nın Batı karşısındaki askeri yenilgilerine, İmparatorluğun iktisadi bağımlılığına ve parçalanmasına yönelik tahlillerde bu ahlaki çöküşün büyük bir yeri vardır. Beden-akıl-ruh ekseninde tanımlanan vatandaştan hareketle inşa edilen vatandaşlar topluluğunun ahenk içinde bir arada yaşayabilmesi için bir asgari kurallar bütününe ihtiyaç vardır. Tüm bu kurallar, Malumat-ı Medeniye kitapları aracılığıyla yeni nesillere öğretilmeye çalışılmıştır. Hitap biçimlerinden kişilerin selamlanmasına, yaşlıların elinin öpülmesinden sofra terbiyesine, konuşma kurallarından toplu taşıma araçlarındaki davranış biçimlerine kadar hayatın her alanına ilişkin kurallara ve tespitlere yer verilerek aynı kültürü almış yeni nesiller yaratılmak istenmiştir. Osmanlı’da vatandaşlık kavramının gelişiminde vurgulanması gereken en önemli nokta, vatandaşlığın, ulusal vatandaşlıkla bir tutulma eğiliminin ilk tohumlarının İttihat ve Terakki’nin önderliğinde atıldığı saptamasıdır. Henüz tam anlamıyla ulusallaşamamış bir coğrafyada vatandaş yaratma çabası, tam da ulus yaratma kaygısıyla eş zamanlı ve eşgüdümlü olarak gelişmiştir. Günün şartlarında bağımsızlığın korunması ve dış baskılardan kurtulmak olarak son derece basit bir temele dayandırılabilecek, Türk-Müslüman sentezine dayalı tek ulus, tek millet yaratma çabaları, ileride doğacak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de izinden gideceği bir yol olmuş; ulus-devlet yapılanmasına bir beşik oluşturmuştur.
  5. Bilindigi gibi, Diktatorun hic bir sekilde mudahele edilmeyecegi talimati temelinde; doguda ve basta Diyarbakir ve Lice'de olmak uzere TEROR HAREKETLERI yeniden basladi. En basta, bu teror hareketlerini gerceklestirenlerin, Diktatorun kendilerine dokunulmuyacagini bildiklerinden emin olalim. Dolayisi ile, yol kesmek, kisi kacirmak, oraya buraya ates etmek ve silahla saldirmak su gunlerde olagan hale geldi. Aslinda Lice derken, burada GEZI ILE OLAN BAGINI VE FARKINI HATIRLAYALIM. Gezi ile olan bagi, bir kalekol yapilmamasi eyleminde vurularak oldurulen M.Yildirim'a GEZI BILINCININ SAHIP CIKMASIYDI? Neden sahip cikildi? Cunku hareket tam da gezi bilincini tasiyordu. Yani "hem baris sureci diyorsun, hem de kalekol yapiyorsun" seklinde bir eylemdi. Yine hatirlayalim, genelde gecen seneki o yogun gezi eylemlerinde; IKI TURLU PROVAKATIF EYLEM VARDI. Birisi, KARSI TARAFIN ELI SOPALI SALLAMALI SALDIRGAN SIVIL P[OLISLERI Digeri, GEZI BUNYESINDE GOSTERILMEK ISTENEN, ELLERINDE MOLOTOF KOKTEYLI TASLAR V.S. OLARAK YUZLERI POSULU GUYA POLISE SALDIRAN, POLISLER. Bunun boyle oldugunu, Taksim'deki eylemde bir yuzu posulunun molotof kokteyli atarken, kendisine su sikan TOMA'ya "Uzerime s1kma" dedigi medya da aciklanmisti. Bu sene sadece baslangici anma disinda GEZI BILINCI SOKAGA CIKMADI. Yalniz bilindigi gibi, Okmeydani ve Tuzlucayir olaylarinda; yukarida aciklanan, GEZI BUNYESINDE GOSTERILMEK ISTENEN, EYLEMLER OLDU ve yasamini yitirenler oldu. Iste GEZI ILE DIGER PROVAKATIF EYLEMLERIN FARKI DA BUDUR. Gezi de; YUZU POSULU, MOLOTOF KOKTEYLI ATANLAR, POLISE SALDIRANLAR, TAS ATANLAR YOKTUR. Iste bu temelde Turkiyenin her beldesinde bir eylemin gezi bilinci tasiyip tasimadiginin farkina varmak ta budur. Cunku diktatorun ana amaci, GEZIYI KENDI YAPTIRDIGI PROVAKATIF EYLEMLER ILE, TOPLUMUN GOZUNDEN DUSURMEKTIR. Zaten gecen sene gei basladigindan beri de yaptigi budur. Yani, KENDI HAZIRLATTIGI YUZU POSULULARI MOLOTOF KOKTEYLI TAS ATANLARI ORTALIGI TALAN EDENLERI VE POLISE SALDIRANLARI TOPLUMUN GOZUNDE GEZI OLARAK GOSTERMEK. Bunu da zaten kendisine sorgusuz sualsiz biat etmis kesime yutturdugu aciktir. Bunun borazanligini yapan cikar temelli cevre de yardakciligini yapmaktadir. Evet, bugunlerde Lice'de Diyarbakir'da olanlar; GEZI DEGILDIR; AKSINE DIKTATORUN PROVAKATIF EYLEMLERIDIR. Iste gezi bilincini anlamak HER SOKAK EYLEMINI ANLAMAK ILE ESDEGERDIR. PKK HAREKETIMI, PROVAKASYON EKIBI MI/POLISIN KENDISI MI? v.s. Kisaca DIKTATOR SON SURAT KENDI AYRISTIRMACI NEFRET SOYLEMLI HIPOKRITIK PROVAKATIF olarak yolunda gitmekte ve yeni gundemler planlamaktadir. Aslinda bu planlarinin cogunun tutmadigini da gormekte ve gormemezlikten gelmektedir. Cunku diktatoru tek ilgilendiren kendi cikaridir. Bu yolda da kimse daha cok diktatorleseceginden de suphe etmesin.
  6. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Bizler, hem toplum hem de her bir ferdi olarak; ulke bunyesinde bir olay oldugunda, HEP DUYGUSALLIGIMIZDAN VE ETIK DEGERLERE INANCIMIZIN SORGULANMAMASINDAN KAYBEDIYORUZ. Bilindigi gibi guncel konu, her gun suratle degismesine ragmen; bayrak olayidir. Nedir bayrak olayi. Aslinda olayi cok iyi analiz etmek gerekir. Bir garnizonda, bir eylem sirasinda bir kisinin tel orguleri asarak bayrak diregine tirmanmasi ve oradan milli degerlerden biri olan bayragi direkten indirmesidir. Simdi bu cumle uzerine dusunelim. Bu bayrak nerde? Askeri bir garnizonda. Garnizonun neresinde? Icinde. Garnizonda kimler var, TSK ASKER VE SUBAYLARI. Peki, bu asker ve subaylar o kisinin o direge tirmanmasi ve de bayragi indirmesi esnasinda nerde? Garnizonda. Simdi dusunelim: Normal bir durumda bir kisi o tel orgulerden gecip, direge tirmanip, en onemli degerlerden biri olan bayragi, o bayragi korumassi gereken asker mekaninda bu sekilde indirmeye cesaret edebilir mi? Hayir. Neden? Cunku bilir ki, buna izin verilmez, tutuklanir ve hatta yaralanir ve belki de canini kaybedebilir. Peki, bir garnizonda bulunan asker, normal durumda o kisinin tel orguleri atlamasina, direge cikmasina ve bayragi indirmesine seyirci kalirlar mi? Hayir. Neden? Cunku bir askerin gorevinin milli degerlerini caninin son damlasina kadar korumasi gerektigini her asker bilir. Peki nasil olmustur da, hem kisi o bayragi indirme cesareti gostermis, hem de asker seyretmistir. Zaten bu ikisi uyusmasa bu bayrak indirme olayi gerceklesmez. O zaman mantikli dusunelim. Demekki kisi, o bayragi indirirken; kendisine askerin hic bir mudahelede bulunmayacagini biliyordu. Dahasi; O kisi o bayragi indirmek ile gorevlendirilmisti. Ayni askerin, o kisiye bu eylemi yaparken dokunmamasi ile gorevlendirildigi gibi. Simdi bakalim. Diktator bu konuda bir rekor kirdi. Yani bir dediginin tam tersini BIR KAC GUN SONRA DEGIL, AYNI GUN AYNI KONUSMADA SOYLEDI. Ne dedi "o bayragi ordan indirtmeyeceksin" Yani O KISIYE DOKUNULMAMAK ILE GOREVLENDIRDIGI ASKERI SUCLADI. Ne dedi "eger mudahele olsaydi, dogu karisirdi." Yani, O MUDAHELEYI ASKER ZATEN YAPAMAZDI. MHP Baskani "Alninin catindan vuracaksin" dedi. Infaz istedi. CHP Baskani "Bu olay affedilemez" dedi ve yangini korukledi. Bugun Ankara bayrak eylemlerine sahne oldu. Peki kim kazandi? Tabiki diktator, neden mi? Hic bir deger vermedigi ama toplumun deger verdigi bir degeri gundeme tasiyarak, hem gundem yaratti. HEM DE BOLUCULUGE BIR ADIM DAHA ATTI. Simdi burdan ona cok ekmek cikacak. Artik yeri gelir, gezi yi kullanir, yeri gelior paraleli suclar, yeri gelir, "ortaligi karistiriyor" diye kimi isterse onu suclar ve bu arada BU PROVAKATIF GUNDEM ILE, YINE GOTURECEGINI GOTURUR VE CAKTIRMADAN YAPACAGINI YAPAR. Ne diyelim, ulke butunlugunun her sosyo-etik farkin farkinin hak ve ozgurlugunde bolunmeden yasanabilmesi adina; GEZI BILINCIMIZI KORUYALIM.
  7. evrensel-insan şurada bir blog başlığı gönderdi: evrensel-insan'in Blogu
    Bilindigi gibi, icinde bulundugumuz gunler; Turkiye toplumunda ve ulkesinde yasanmis kitlesel olaylarin ilk yildonumudur. Gecen sene adini Istanbul/Taksim/gezi Parkindan alan bir hareket ve sokaga cikis baslamis ve tum ulke beldelerine yayilarak surmus ve sadece Turkiye'nin degil; dunyanin da gundemi haline gelmistir. Gecen sene sicak ve pratik olarak yasanan ve adini mekanindan alan bu gezi hareketi yasanmis ve her hareket gibi katilanlar katilmiyanlar olmus ve ana gundem haline gelmistir. Ilk baslarda her zaman oldugu gibi, GEZININ HAREKET OLARAK NE OLDUGU DEGERLENDIRILMEDEN; SADECE BU HAREKET UZERINE TARAFSAL BIR TARTISMA YARATILMISTIR. Bu baslik ise GEZIYE QUA FELSEFESI ILE BAKARAK VE GEZI KAVRAMININ VE HAREKETININ ASLINDA NE OLUPO NE OLMADIGININ TARAFSIZ BIR ANALOJIK MANTIGINI ORTAYA KOYACAKTIR. Buradaki analojik mantigin ...e goresi insanoglu ve hedefi de bilissel cagin degerlendirmesini icerecektir. Evet, gezi nedir? Gezi en basta BIR ZIHNIYET VE BU ZIHNIYETIN VUCUTLARININ KENDINI PRATIK OLARAK ORTAYA KOYMASIDIR. Gezi BIR BILINC VE BU BILINCIN VUCUDUNUN BILINCINI ORTAYA KOYMASIDIR. Gezi, BIR TALEP, SAVUNU VE DESTEKTIR. Gezi BIR BIREYSEL HAK HUKUK VE OZGURLUK SAVUNUSU TALEBI VE DESTEGIDIR Gezi BIR SOSYAL HAREKETTIR. Gezi BIR, YASAM ILISKI ve ETIK DEGER HAK VE OZGURLUK TALEBI, DESTEGI VE SAVUNUSUDUR. Gezi BIR, KENDI HAK VE OZGURLUKLERINI BIREYSEL OLARAK TALEP EDENLERIN DIGER TALEP EDENLER ILE OLAN DAYANISMASI VE BIRLIKTELIGIDIR. Gezi, BIR BILISIM CAGININ KULLANIMINI KITLESELLESTIREN HAREKETTIR. Gezi, BIR BILISIM DEVRIM HAREKETIDIR. Aslinda bunlar gelistirilebilir, artirilabilir ve her biri uzerinde kitaplar yazilabilir. Peki Gezi, ne degildir? Gezi, BIR POLITIK HAREKET DEGILDIR. Gezi, BIR POLITIK ORGUTLENME DEGILDIR. Gezi, BIR AYAKLANMA, PROTESTO, ISYAN, BAS KALDIRIS DEGILDIR. Gezi, bir DUZENI YA DA DEVLETI DEGISTIRME HAREKETI DEGILDIR Gezi, BIR MARJINAL, PROVAKOTIF, TERORIST HAREKET DEGILDIR. Gezi, HERHANGIBIR IDEOLOJININ INANCIN VESAYETINI TEKLIGINI TASIYAN BIR HAREKET DEGILDIR Gezi bir ORGUTLEYICISI, ONCUSU OLAN BIR HAREKET DEGILDIR. Kisaca, Gezi; BUGUNE KADAR ULKE VE TOPLUMUNUN COGRAFI VE TARIHSEL OLARAK YASADIGI HIC BIR HAREKETIN BIR DEVAMI DEGILDIR. Burada da gezinin ne olmadigi ile ilgili baska seyler eklenebilir, genisletilebilir ve her bir "degildir" aciklamasi uzerine kitaplar yazilabilir. Gecen sene yasanan gezi hareketinin tum toplumun her bir ferdini etkiledigini, dusundurdugunu ve yasaminin bir iliskisi haline getirdigini gorebilmek bile, gezi hareketinin ne olup olmadiginin ortaya konma ve bunu sadece kendi politik ekonomik etik cikari adina yapmak icin ugrastigini da gormekteyiz. O yuzden kimse ne gezinin arkasinda bir sey arasin, ne de her zaman yapilan gibi, GEZIYI ALGILAMADAN, FARKINA VE BILINCINE KENDINCE VARMADAN GEZININ OLUMLU VE OLUMSUZ TARAFLARINDAN BIRI OLSUN. Cunku geziyi algilamak farkina ve bilincine varmak, KIMLERIN GEZIDEN NEMALANDIKLARINI VE KIMLERIN GEZIYI YOK ETMEK/ONEMSETMEMEK ADINA YAPTIGI HER TURLU GIRISIMI ALGILAMANIN VE BILINCINE VARMANIN DA ANAHTARIDIR. Cunku Gezi, BUNYESINDE HER BIR GEZI BILINCI DISI ISTENEN/ISTENMEYEN HAREKETI BARINDIRIYOR GOZUKEBILIR. Kimileri de bunlari gezinin yerine koymaya ya da geziyi bunlar eliyle olumsuz kilmaya calisabilir. Iste bu oyuna gelmemek bile, gezinin bilincinin ve farkindaliginin algilanmasi adina gerekendir. Gezi, ulke toplum ve cografyasinda oyle ya da boyle tarihte yerini almistir ve bundan sonra ulke ve toplumun geleceginde de oyle veya boyle soz sahibi olacak ve ulke ve toplum gelecegindeki rolunu oynayacaktir. Tarih zamani gelecek ulke ve toplumu "gezi oncesi/gezi sonrasi" olarak degerlendirebilecek bir farkin farkinin bilincine varacaktir. Cunku GEZI TARIHTE HER YONU ILE BIR DONUM NOKTASIDIR.
  8. Bir Amerikalı nın gözünden Türkiye ve Atatürk
  9. Bugun ve uzun zamandir, basta petrol olmak uzere her turlu ekonomik ve kendi cikarina olan politik yonetimi ve yonlendirimi ele gecirmek ve uygulatmak adina; emperyalist zihniyet, kendi cikarinca ve her turlu orgutlenmesiyle O.Dogu ulkelerini bir bir yonetimi altina aldi ve aliyor. BOP projesinin de bir parcasi olarak. Simdi bu O.Dogu cografyasina bakalim. Genelde dini/mezhepsel yonetimler ve dini/mezhepsel insanlikdisi catismalarla patlamalarla ve yitirilen vatandaslariyla, hemen hemen her gun gundeme geliyor. Petrol bu cografyanin gecim kaynagi ve emperyalist zihniyetin ekonomik cikari. Sorumuz su; Her turlu kitlesel katliamin oldugu bu cografya da, neden yeralti isletmelerinin (en basta petrol uretimi) bir faciasi, patlamasi olmuyor? Ustelik bugun diktatorun her turlu dini istismarina inanabilecek duzeyde bir toplum. Yani "bu isin fitratinda var/bu tip patlamalar olagan seyler/guzel/tatli olduler/isyan etmeyin, sadece dua edin" v.s. gibi aciklamalarin da toplumsal inanc ve algi olarak gecerliligi, en azindan bizden cok daha fazla. Peki her turlu oldurulmenin oldugu bu cografya da, neden hic yeralti isletmeleri patlamalari ve burdan dogan katliamlar olmuyor? Bu konuda bilgisi, dusuncesi olan var mi? Ne bileyim! mesela; S.Arabistan'da, Yemen' de, Katar'da, libya'da, Cezayir'de, Misir'da, Irak'ta, Iran'da, Lubnan'da, Urdun'de, Suriye'de, Yani genelde BOP cografyasinda.
  10. Kömür olduk ey insanlar yakın bizi Gökyüzünde duman duman soluyun bizi Kaşlar kara gözler kara kirpik kara el kara kitap kara defter kara tarih yazan kalem kara Hoş çakal, hoş çakal son günışığı Son günışığıyla gelen yaşam hoşçakal Son yeryüzü, son insan suretleri hoş çakal Bebekler, arkadaşlar, komşular hoşçakalın Bize Almanların itlerine biçtiği değerden Daha az değer biçen dünya hoşçakal Ve merhaba karanlığın mabedi, Yeraltının sessiz ırmakları, merhaba yeraltı merhaba Hoşçakal sevgilim, ben bir madenciyim Yeraltında sessiz sessiz ağlayan, ağlayan bir nehirim Kaşlar kara gözler kara kirpik kara el kara Kitap kara defter kara tarih yazan kalem kara
  11. Yine aciklamaya gore; Bir iscinin calisma yerine ulasmasi ortalama 45 dakika suruyor. Patlamanin oldugu saat 15.30 Iki turlu olanak var. Birincisi vardiyenin 3'te bittigi. Yani birinci vardiye 3'te disari cikabilmek icin, 2.15 te teslim etmesi ve ikinci vardiyenin de tam kadro calisiyor olmasi. Yani birinci vardiye henuz 3.45'te disari cikmadan, ikinci vardiye de tam kadro calisirken; patlama oluyor. Ikincisi vardiyenin 4'te bittigi. Yani birinci vardiye tam kadro calisirken, ikinci vardiye devralmak icin yolda. Bu iki olasaliktaki tek fark; birinciye gore, yasamini yitirenlerin vardiyesi bitenler oldugu, ikinciye gore de yasamini yitirenlerin ikinci vardiye oldugu. Cunku yasamini yitirilenler, cikisa yakin yerlerde olu bulunuyorlar. Bu arada kurtulan iscilerden birinin bir ekibi ter yone yonlendirdiklerini ve kendisinin ise onlarin yonlendirdigi yone gitmeyerek kurtuldugunu acikliyor. Olenlerin cogunun gaz zehirlenmesinden oldugunu de hatirlarsak, bu ocak icxindeki baglanti ve cikis/giris yollarinin bu gaz dumani ile kapli oldugu anlamina gelir. Eger vardiye 3 te ya da 4'te bitti ise durum daha da vahim. Cunku patlamanin oldugu saatte isciler yolda iken uyarilmamis. Ya da ters yone yonlendirilmis.
  12. Simdi resmi aciklamalara bakalim; Trafosu kedili" madende kac kisi var bilmiyoruz?" Daha sonra "nasil neye gore neye dayanarak ve nerden alindigi belli olmayan bir rakam ortaya atiliyor-787 Ondan sonra son toplam bu rakama gore dogrulaniyor. Yani- Yasamini yitirenler-301 Sag/yarali kurtulanlar-486 Toplam 787 Simdi calisan ve kurtulan maden iscilerin aciklamasi. Ocak uc katli, her katta 7 bolum 3 vardiye ve her vardiye de calisan isci sayisi-800 Burada onemli bir nokta; Aciklamada; Bir vardiye diger vardiye tarafindan teslim edilmeden madenden oldugun yerden kipirdayamazsin. Yani vardiye degisimi esnasinda, ocakta bulunan isci sayisi-1600 Patlama tam da vardiye oldugu sirada meydana geliyor ve yasamini kaybedenler de genelde ocaktan 50-200 metre iceride bulunuyor. Mantiken yeni vardiyeye basliyacak olanlar. Bu arada yitirilen rakam, 292 iken yapilan defin sayisi 321 yani- verilen rakamdan 29 kisi daha fazla. Eger son olenlerin rakami olan 9 kisiyide buna eklersek, bu rakam yani fazla rakam; 38'e cikiyor. Bu acidan aciklanan 787 rakami bir vardiyeye yakin rakam. Eger kurtulan 486 ve defnedilen +38 ise; toplam rakam- 825 oluyor ve VARDIYE TOPLAMI OLAN 800'U GECIYOR. Yani IKINCI VARDIYE OLAN DIGER 800'DEN 25 OLARAK YANSIYOR. 775 KISI NERDE? Ayrica olenler arasinda KURTARMA EKIBINDEN OLAN 20 KISIDEN DE BAHSEDILIYOR. Yani sorumuz. DIGER VARDIYENIN ISCILERI NERDE?
  13. evrensel-insan şurada bir video gönderdi: Diğer Bütün Videolar
    Film bir maden ocağında bir devrimciyi ve işçilerle olan hikâyesini anlatmakta. İlyas (Cüneyt Arkın) maden ocağındaki sahip oldukları kötü koşullarla daha fazla çalışmak istemediklerini bütün işçilere anlatmaya çalışan bir devrimcidir. Bu çabaları sonuç verir ve Nurettin (Tarık Akan) ve arkadaşlarını sarı sendikanın etkisinden kurtarır. O sıralarda göçük altında kalan işçilerin bunda etkisi büyüktür. İşçilerin huzursuzluğunu yatıştırmak için maden sahibi şehre lunapark getitirir. Bu olumsuz durumu aşmak ve çalışma koşullarının düzeltilmesi için İlyas ve Nurettin bir imza kampanyası düzenlerler. Bu faaliyetleri yürütürken İlyas'a patronun adamları suikast düzenler. Bundan sonra işçilerin kendi aralarındaki dayanışması artar ve ilk önce iş yavaşlatma daha sonra İlyas'ın göçük altında kalmasıyla greve giderler. 15. Antalya Film Festivali Maden (1978)..........Tarık Akan ..........En İyi Erkek Oyuncu Maden (1978)..........Meral Orhonsay ..........En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Maden (1978)..........Hale Soygazi ..........En İyi Kadın Oyuncu Maden (1978)..........Yavuz Özkan ..........En İyi Film Oyuncular ve rolu; Cüneyt Arkın İlyas Tarık Akan Nurettin Hale Soygazi Meral Orhonsay Nurettin'in karısı Halil Ergün Baki Tamer Nurhan Nur Ahmet Turgutlu İhsan Yüce
  14. İndim maden ocaklarına Baktım işçi kucaklarına Ocak mıdır zindan mıdır Sermayenin (kapitalizmin) kanunu mudur Gümbür gümbür maden sesi Sanki vietnam cephesi Patronun pis mikrop (Çirkef) sesi Amerika'nın (Emperyalizmin) kisvesi Aşkale'de (Zonguldak'ta) madendeyiz Ölümle bir aradayız Yaşamak (Sosyalizm) için savaşta Yarınlar (Devrimler) için kurstayız
  15. Emekci-Maden Ocagi Yer altında korka korka Gezdik madenocağında Kalın kalın damarları Bizdik madanocağında Birleşti kazma sesleri Çınlattı bütün her yeri Korku sardı şu beyleri Kızdık maden ocağında Kazmayı vurduk madene Ses çıkardı tane tane Göçük altındaki yine Bizdik maden ocağında Emekçiyim bu son karar Yılgınlık yok direniş var Patronlara birer mezar Kazdık maden ocağında .......................... Grup Yorum- Maden Ocagi İndim maden ocağına kara elmas diyarına Yeryüzü sıcak olsun diye dost Yıllar boyu kazma salladım buskunca bu zindanda Çocuklarım gülsün diye dost Oysa bizim evde gülen yok Yürü derler yürü derler açlığa yürü derler Kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler Günü gelir utanmadan ağlaşana gülün derler Yalanlara artık sabrım yok Bugün maden ocağına kara elmas diyarına İnmedik selam olsun sana dost Ölesiye ışık hasretiyle solmuş bu yüzlere Grev grev güneş doğmuş dost Artık kaybedecek birşey yok Yeraltında ezilenler yeryüzüne seslenirler Madenler bizim derler gerekirse ölüm derler Günü geldi grev derler dost Artık kaybedecek birşey yok Zonguldak Yerin derinliklerinden geldiler Ellerinde susmak bilmeyen bir yeraltı güneşiyle Ne kadar diplere bastırılsa O kadar boğulmak bilmez yankısıyla yüreklerinin Ağır ağır geldiler Sonra hergün geldiler artarak geldiler Kadınları çocukları ve alkışlarıyla Yoğurt mayalar gibi geldiler Pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi Su gibi ateş gibi Her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına Yeni yollarla tanıştı ayakları Her gün yeni kabuklar çatladı Yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerini Bir kent oldular sonunda Ve adını değiştirdiler ülkenin Şiir: kemal özer Söz-müzik: grup yorum .................................. Cem Karaca- Maden Ocaginin Dibinde maden ocağının dibinde hava yok ışık yok maden ocağının dibinde besin yok karın yok maden ocağının dibinde oğlun bile yok maden ocağının dibinde bir sen varsın, direnen maden ocağının dibinde ışık yok hava yok maden ocağının dibinde besin yok karın yok maden ocağının dibinde oğlun bile yok bir sen varsın, direnen maden ocağının dibinde ayırdılar seni dünyadan aldılar elinden ışığını, havanı, besinini sevdiğin kadını taptığın oğlunu aldılar elinden ayırdılar seni dünyadan
  16. Turkiye'deki vahsi kapitalizmin vahseti olarak TASERONLUK VE KOLELIGIN nasil uygulamada ortak islerlik kazandigini; yine Soma'da yasananlar adina soyle aciklayabiliriz.
  17. Soma'da kurtarma ekibinin gorevine son verildi. Resmi yalanciligin olen isci sayisi son haliyle-301 Iscilerini oyle ya da boyle canli ya da vefat etmis olarak kavusamiyan ailelere zorla "dava acmayacaklarina" dair belge imzalandirilmaya calisiliyor. Somali kayipli ailelerin avukatlarla gorusmelerine izin verilmiyor. Devletin izni disinda oraya gelip te arastirma yapmak isteyen hic bir kurum ve kurulusa izin verilmedi. Soma'daki halki "somali/somali degil" diye ikiye bolerek ve guya somali olmayanlara vahsice mudahele ederek, Soma'da OHAL ilan edildi. Soma'ya gelen avukatlar zorla ve hukuksuz goz altina alindi. Soma'ya gonderilen din tuccarlari acili ailelerin evlerini ziyaret ederek "olenleri unutun ve rahatsiz etmeyin" uyarisinda bulunuyor. Soylendigine gore, Soma sahibi ile "sucu ustlenmesi ve baska ihaleler verilecegi" konusunda andlasma yapilmis. Boylece devlet sorumluluktan kurtulacagini umut ediyor. Trosu kedili bakanin isi bitti. Bundan sonra ocakta kullu su dokulerek yangin sondurulecek ve iceride kalan iscilerin uzeri beton ile kaplanacak. Kisaca vahsi kapitalizmin vahsi yonetiminin Soma vahseti; kendi vahsi uygulamalari temelinde ve kendilerince sona erdi. Bunun kanuni yonunu de, kendi savci ve yargilariyla sonuclandirmak icin harekete gectiler.
  18. Vahsi kapilalizmin, ana ogeleri uygulamali ve sistemlestirmeli/duzenlestirmeli/kurumlastirmali olarak; MULKSUZLESTIRME, BORCLANDIRMA, ISSIZLESTIRME, ISCILESTIRME, HUKUKSUZLASTIRMA, OZELLESTIRME, KOLELESTIRME olarak sayabiliriz. Bu uygulamalara DINI ETIK DEGERI OLAN TOPLUMLARDA, KULLASTIRMAYI DA ekleyebiliriz. Simdi bu uygulamalara, kisaca deginelim. Mulksuzlestirme- Tarimda ve hayvancilikta uretim yaparak gecimini saglayan kesimin, cikarilan kanunlar la ellerindeki tarim alanlarina DEVLETLESTIRME adi altinda el kmoymak ve hayvan ithal ederek, hayvan ureticilerinin mallarinin ellerinde kalmalari ya da ucuza satmalarini saglamak. Borclandirma- Tarim ve hayvancilikta her turlu kullanilan malzemeyi alamayacak duruma gelenleri, kredilerle borclandirma. Issizlestirme- Tarim ve hayvancilikta ellerinde mulku kalmayanlarin ve borclarini odeyecek durumda olmayanlari uretemez hale getirme ve ac ve issiz birakma. Iscilestirme- Ac ve issiz kalanlarin buyuk yerlesim yerlerine gocleri temelinde onlara vahsi kapitalizmin endustri/insaat agirlikli islerini sunma. Hukuksuzlastirma- Mulksuzlesen, borclanan ve issizlesen kesimin haklarini arama adina her turlu kanun ile hukuk yollarini ve adalet/yargi yollarini kapatma. Ozellestirme- Devletin elinde olan ve isleyen kurumlari ve isyerlerini, devletin zararina kendi yandaslarina satarak, hem devleti soyma, hem rant saglama hem de yandas kapitalistler uretme ve burada issizlestirilenleri ve iscileri ozel firmalarin vahsetine teslim etme. Bu konudaki hak/hukuk ve adalet yargi yollarini, ozellestirme lehine cikarilan kanunlar ile tikama/onleme. Kolelestirme- Mulksuzlesen, borclanan, issizlesen ve her turlu hak/hukuk/adalet yollari kapanan iscileri; ozel firmalarin VAHSI KAR VE URETIM SAGLAMASI adina, isyerlerinde iscilerin KOLE OLARAK CALISTIRILMASI. Buradaki "kolelik" bir kac sekilde tezahur edebilir. Issizlik, aclik korkusu salma, isten cikarma korkusu salma, tehdit etme, sindirme ve VAHSI KAPITALIZMIN YONETIM SEKLININ KORUNMASI ADINA, POLITIK CIKAR VE POLITIK TEHDIT ETME VE DE MUKAFATLANDIRMA. Iste bir yerde dini temeldeki kulluk ta tam bu politik tehdit ve mukafatlandirma temelinde saglanmaktadir. Tabiki burada olan dini ya da tum bilinen dini bilgileri; KENDI POLITIK VE EKONOMIK CIKARI TEMELINDE KULLANMA, SOMURU ARACI YAPMA VE CARPITMA. Kisaca politik ve ekonomik cikarli DINI DUYGU SOMURUSU VE CARPITMALI YONLENDIRIMI. Vahsi kapitalizmin KOLELESTIRMESI sadece KULLASMA TEMELLI ULKE VE TOPLUMLAR ICIN DE sinirli degildir. Avrupa'da da kolelestirmenin cagdas uygulama temelinde oldugu gorulur. Bu konuda yapilan guncel bir arastirmayi paylasalim; Iste bu arastirmadaki Turkiye'nin yerinin iki onemli noktasi vardir. Birincisi su an oldugu yer ve Avrupa cografyasinda KOLELESMEYE YONELIK EN HIZLI KOLELESEN yonunun olmasi.
  19. evrensel-insan şurada bir blog başlığı gönderdi: evrensel-insan'in Blogu
    Vahsi kapitalizmin ne oldugunu ya da normal gelisen kapitalizmden farkini ortaya koymadan once, "vahsi" sifati uzerinde bir aciklama gerekir. "Vahsi" sifatinin ingilizcesi "feral" dir ve EVCILLESTIRILMEMIS HAYVANLAR" icin kullanilan bir sifattir. Yani dogadaki vahsi bir hayvan, "tame-evcillestirme" ye tabi tutmadan once vahsidir. Sonra da insanoglu onu onun ile birlikte yasayabilecek/olabilecek sekilde evcillestirir. Kisaca "vahsi evcillestirilmistir" Iste vahsi kapitalizm, EVCILLESMEMISLERIN (CAG DISI KALANLARIN) KENDI VAHSETINI KENDI CIKARLARI ICIN, TOPLUM VE HALKA UYGULAMALARIDIR. Kisaca buna "orta cag zihniyeti" de diyebiliriz. Yani burada olan bu ortacagi zihniyetinin bir ag gibi, ulke ve toplumun her bir yoneten yonlendiren kesimini ele gecirmesi ve KENDI VAHSI ORTADOGU ZIHNIYETINI, KENDI EKONOMIK CIKARI ADINA; GENELDE MAGDUR VE YALAN/IFTIRA POLITIKASI ILE TOPLUMUN HER TURLU KESIMININ HER TURLU DEGERINI ELINE GECIREREK; BU DEGERE SAHIP OLANLARI CARESIZ VE TESLIM TASERON VE ISCI KOLESI YAPMAKTIR. Buna soyle ornek verebiliriz. Ulke ve toplumumuz gibi HENUZ TARIM VE HAYVANCILIK TOPLUMUNU YASAYAN Duzeyin, ENDUSTRILESME ADI ALTINDA TARIM VE HAYVANCILIKTAN KOPARILIP, ELLERIDEN VARSA VARLIKLARI OYLE YA DA BOYLE KANUNLARLA ALINIP, HER TURLU ENDUSTRIDE KOLE VE TASERON ISCI OLARAK CALISMAYA VE BU VAHSILERIN HER DEDIGINI YAPMAYA MECBUR BIRAKILMASIDIR. Burada gunumuzden buna isik tutacak bir alinti yapmak istiyorum. Orta cag zihniyetli vahsi alginin toplum uzerindeki vahsi kapitalist koleligi ve somurusunun, normal kapitalizmden en onemli farki; ISCININ/INSANOGLUNUN ORTACAG ZIHNIYETINE GORE HER TURLU ALINIP, SATILAN HER TURLU KANDIRILAN/KORKUTULAN HER TURLU CIKAR UGRUNA DUYGU SOMURUSUNE UGRATILAN VE DE YASAM HAKKI DAHIL HER TURLU HAK VE OZGURLUGU ELINDEN ALINAN VE SOMURUYE MECBUR EDILEN SISTEM/DUZENIDIR. Sonucta normal yoldan gelen kapitalizm de, INSANOGLUNA VE BIREYCILESMIS HER TURLU TOPLUMUN KESIMINE VERILEN BIR INSANLIK DEGERI VARDIR. Aslinda bu farki soyle aciklayabiliriz. Kapitalizm, somurecegini kollar ve besler ve hatta degersel hak ve ozgurlugunu de tanir, kendisine calisip somurebilmesi icin de her turlu yasam ve saglik guvencesini de garanti altina alir. Ortacag zihniyeti ise vahset algisindaki kendi icin somuruyu aksine, INSANOGLU VE CALISTIRDIGINA HERHANGIBIR INSANLIK DEGERI VERMEDEN, ONA HIC BIR HAK VE OZGURLUK TANIMADAN USTELIK HER TURLU YASAM VE SAGLIK HAKKINI DA KENDI EKONOMIK CIKARI TEMELINDE DEGERSIZ KILARAK CALISTIRMAK ISTER. Buradaki algi mantigi "olen olur, kalan saglar bizimdir" mantigidir. Aslinda kapitalizm ile vahsi kapitalizm arasindaki en guzel farki; guncel katliam konusu olan maden iscileri ile ornekleyebiliriz. Kapitalizm de; maden iscisi VASIFLI VE KONUSUNDA TAHSILLI ISCIDIR VE ISE ALINMADAN IMTAHANDAN GECER. Iscinin her turlu yasam standarti, yaptigi isin vasfindan zorlugundan dolayi; daha iyi ucret oder. Iscinin her turlu calisma ve saglik guvencesine onem ve dikkat gosterir. Bu temelde iscinin calisma ortamini ve calisma arac/gereclerini daimi kontrolde tutar. Herhangi bir is kazasinda isci ile her konuda ilgilenir. Isciler sigortasiz calisamaz. Ozellestirme de olsa, genelde devletindir ve ozellestirilenler de bile devlet payi denetimi kontrolu vardir. Kisaca kapitalizm kendisine calisan ve somurdugu iscisini, SOMUREBILMESI ADINA; YASATIR, HAK VE OZGURLUGUNU SAGLIGINI EGITIMINI HER TURLU KORUNMASINI USTLENIR. Iste bu "calisana saygi/calisani insan yerine koyma" algisi ve iscilerin her turlu hak uzerine tarihsel mucadelesi bir yerde EKONOMIK OLARAK CALISANI DA CALISTIRANI DA MEMNUN EDER. Ulkemiz gibi toplumlarda ve vahsi kapitalizm de ise ne oldugunu, ISCI YA DA INSANOGLUNA HIC BIR DEGER VERILMEDIGI VE USTELIK SADECE ALINMA/SATILMA/KULLANILMA VE ATILMA TEMELINDE, BIRAKIN DEGER HAK VE OZGURLUGUNU; YASAM HAKKI BILE TANINMADIGI, basta guncel olan Soma katliami ile tum ciplakligi ile ortadadir. Aslinda buradaki bir ana soru da "ulkemizin yonetenler temelinde hangi tarihte ve hangi yontem ve uygulamalarla vahsi kapitalizmer gectigi, ya da buna karar aldigidir. Sonucta sadece bugunku diktatorun otokrasisi degil; ondan onceki ZIHNIYET TE CAGDAS BIR ZIHNIYET DEGILDI. Cunku toplumumuz HENUZ TARIM VE HAYVANCILIK TOPLUMUNDAN ENDUSTRI TOPLUMUNA GECIS SURECINDEDIR VE BU SUREC TE, TOPLUMA; VAHSICE YASATILMAKTADIR. Aslinda ne acidir ki; bu tip zorla gelen degisime de "devrim" diyorlar. Yani TOPLUMU TARIM VE HAYVANCILIKTAN BIR UST MEDENIYET SEVIYESINE YANI ENDUSTRI TOPLUMU OLMA SEVIYESINE YONETIMIN VAHSETI ELIYLE CIKARMAYA YONELMESI. Halbuki normal tarihsel gelisimlerde her sey mucadele ve bilinc ve farkindalik temelinde olmaktadir. Toplum bir toplum duzeyinden diger toplum duzeyine gecmeye farkindalik olarak hazirlanmis ve alistirilmistir. Vahsi kapitalizm de ise bu bir sadece cikar ve somuru degil; AYNI ZAMANDA KOLELESTIRME UYGULAMASI TEMELINDEDIR. Yoksa diktatorun "ileri demokrasi" derken "ileri" onun algisinda "vahset" mi? Yalniz, bilindigi gibi; ortacagda bu uygulama o gunun zihniyeti icin, vahset olarak algilanmiyordu. Son olarak diktatorun, onca sifatina (provakator, otoriter, hipokritik, v.s.) bir sifat daha eklemek gerekiyor. O da vahsi ve vahsi ortadogu zihniyetinin topluma zorla getirdigi VAHSET POLITIKASI dir.
  20. Bu arada katliamda yasamini kaybedenlerin defnedilmesi sayi olarak-321 kisi Yani kimilerinin acikladigi gibi-292 kisi degil. Türkiye genelinde ulaştığı belediyelerde defin işlemleri yapılan toplam işçi sayısını toplayan İMC TV 321 rakamına ulaştı. Üstelik bu sayı sadece belediyelere bilgisi verilen ve defin kaydı resmi olarak tutulanları kapsıyor. Yani cenazesini köyünde gömmek ve işlemlerini köyünde yaptırmak isteyenler 321 rakamının içinde değil.
  21. Vahsi kapitalizmin, normal olarak gelmis bireyci akilci duzeydeki kapitalizmden farki; ORTACAG ZIHNIYETINE SAHIP OLDUGU ICIN, INSANOGLUNA DEGER VERMEMESIDIR. Bilindigi gibi ortacagda insanoglu bir mal gibi alinip satilmakta, her turlu cikar icin de kullanilmaktaydi.
  22. Iste ortacag zihniyetinin "vahsi kapitalizmi" de bu zaten. Seni her acidan caresiz birakmak ve korku ile teslim almak. Zaten o market, yandas marketmis. Herkesin telefonu toplanmis ve tum kamera goruntuleri de cikarilarak tahrip edilmis. Herkes biliyor ki "mudahele edersem/sikayet edersem hayatim soner" buradaki "sonme" en uc temelde yasam hakkinin elinden alinmasidir.
  23. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Soma Maden Ocagi'nda ne oldugunu algilamak adina gecmise gidelim. Olaydan 3 ay once, ocagin bir yerinde yangin cikiyor. Sirket bu yasnginin buyumemesi icin, ustunu beton ile kaplatiyor. Isciler de calismaya devam ediyor. Olayin oldugu gun, bu yangin patliyor ve disari cikiyor. Trafolari da yakiyor. Simdi, ocagin planina ve calisma sayi ve sekline gelelim. Ocak 3 kattan ve her katta 7 bolumden olusuyor. Ocak gunde 8'er saat olmak uzere uc vardiye calisiyor. Her vardiyede calisan isci sayisi 800 kisi. Burada cok onemli bir nokta var; Vardiye degisimi demek, "calisan iscinin; calisacak isciye yerini devretmeden calisma yerinden ayrilmamasi" demek. Ayrica her bir calisacak isci orada bulunan ve ustune zimmetli olan alin fenerlerini almak ve kimlik kartlarini ocaga girmeden basmak zorunda. Yani iceride kac kisi calistiginin bilinmemesi gibi bir durum yok. Simdi katliam gunune gelelim. Patlamanin tam vardiye degisiminde oldugu aciklandi. Yani 800 calisan ile birlikte, yerine gelen 800 olarak patlama oldugunda ocagin icinde tam 1600 kisi bulunuyordu. Verilen olu sayisi-su an itibari ile- 392 kisi Cikarilan ve yarali isci sayisi-482 kisi- Ikisinin toplami-874 kisi. Demekki hani su yangini sondurme adina kul basma dusuncesi olarak one surdukleri var ya, iste o yapacaklari ve yapmaya basladiklari islem; 726 kisinin "gaip" ilan edecekleri isci sayisi. Zaten "iceride kac kisi oldugunun aciklanamamasi, birincisi bu nedenden. Diger neden ise; Kayit disi calisanlar. Bilindigi gibi madene kurtarma calismasi olarak sadece devletin izin verdikleri katiliyor ve disaridan da adam almiyorlar. Ayrica henuz 4 cenazenin yakinlarinin ortaya cikmadigi soyleniyor. Burada iki ana konu daha var. Birincisi suriyeli iscilerin ocakta kayitsiz calistigi ve de calisma yasi altinda olanlarin kayitsiz calistigi. Bu da vardiye sayisini gunde 1000'e kadar yukseltiyor. Bu arada bir onemli nokta da; yasamini yitirenlerden belirli bir sayinin, sonradan iceri girenler ya da kurtarma calismasina katilanlar oldugunun aciklanmasi. Bu arada bir aciklama da, bu kul dokulecek ve "gaip" olarak ilan edilecek yerde en az 100 suriye'linin calismakta oldugu. Evet, sistemin ve de ortacag zihniyertli yoneticilerin her turlu uygulayarak calistirdiklari bu isciler, tam da KAPITALIST ZIHNIYET BILINCINE ERISEMEMIS" olanlarin uyguladigi, her turlu kolelik sisteminin sadece uretime ve paraya dayanan "vahsi kapitalizm" i. Ayrica isciler, kendi adlarina yapmis olduklari banka borclari ve de calismak zorunda kalmalari da; onlarin sistemin her turlu "isten cikarma/atma" tehditleri ile, onlardan elde etmek istedikleri taleplerini saglamalari. Buna en guzel ornek, dayak yiyen gencin; nerde ise "dayagi hak ettim" seklindeki aciklamasi. Ailelere yonelik baskilar ve telefon mesajlari v.s.
  24. Ulke ve toplumumuz, T.C. Devleti kuruldugundan bu yana, tarihinde ilk defa tum gucu ve otoriteyi her yonuyle eline gecirmis "astigi astik/kestigi kestik" bir diktatorun OTOKRATIK ORTACAG ZIHNIYETI ILE KARSI KARSIYADIR. Evet, kimse simdiye kadar gelen guc ve otorite yetkililerinin 21. yuzyil beynini tasidigini da soyleyemez. Yalniz en azindan ORTACAG ZIHNIYETI gelmeden once, ortada olan bir 18/19. yuzyil zihniyeti vardi ve de ulke ve toplumunun gelismislik temelinde bu da fazla bir sorun yaratmiyordu, ya da oyle bir gozlem vermiyordu. Bilindigi gibi 21. yuzyildayiz ve toplumumuzun aydin kesimi de en azindan hala 18/19. yuzyil zihniyeti tasiyor. Bu temelde acik ve net olarak sormak istiyorum. GUNUMUZDE VE TOPLUMUMUZDA BU GUC VE OTORITEYI OTOKRAT OLARAK ELE GECIRMIS BIR DIKTATORUN ORTA CAGDAN KALMA ZIHNIYETININ DUSUNCE DAVRANIS VE UYGULAMALARI ILE NASIL BAS EDECEGIZ? Burada onemli bir konu basta bu yasatilan ORTA CAG ZIHNIYETI UYGULAMALARINI ALGILAYABILMEK ve BIR ORTA CAG ZIHNIYETININ DE DUZEY OLARAK NE BUGUNUN CAGININ NE DE ULKE GENELININ 18/19. YUZYIL ZIHNIYETINI ALGILAYABILECEGININ FARKINDA OLABILMEK. Yani karsimizda bir BIZLERI ALGILAYAMAYACAK BIR ORTA CAG ZIHNIYETININ OTOKRATIK DIKTASI VAR. Kisaca cagdan EN AZ 5 ASIR, ULKE VE TOPLUM GENELINDEN DE 3 ASIR ONCEKI TARIHIN DEGERLERINI TASIYAN BIR ZIHNIYET VE ONUN GUC VE OTORITER DIKTASI VAR. Evet, bu ortacag zihniyeti ile nasil bas edecegiz?
  25. Dun saat 15.30 sularinda, Manisa/Soma Komur Madeni Ocaginda, yerin 2 km altinda tam da vardiya degisimi olurken, meydana gelen patlamada ve cikan yanginda verilen resmi rakamlara gore an itibari ile 201 isci hayatini kaybetti. Ilk baslarda, yeryuzune yakin olan bolgeden kendini kurtaran ve kurtulan isciler ve hastahanelere nakledilen 5'i agir; 75 yarali oldugu bildiriliyor. An itibari ile yangin devam ediyor. Iscilerin olme nedeninin gazdan bogulma oldugu aciklaniyor. Iscilerde kendilerine sadece 45 dakika yetecek oksijen tubu bulundugundan bahsediliyor. Sayi olarak acilaklanan rakamlarda celiskili. Yarali bir isci iceride 1000 kisi oldugunu soyledi. 580 ve 750 rakamlari da telaffuz ediliyor. Maden firmasinin ozel bir firma oldugu, AKP ile yakin iliskisi oldugu ve en son ocak ayinda denetimden gectigi soyleniyor. CHP'nin adi gecen firma ile ilgili Nisan sonun da verdigi onergenin, AKP tarafindan red edildigi aciklandi. Diktatorun sirf kitlesel gosteris olsun diye, onergenin verildigi tarihlerde; 3000 iscinin hazir dur vaziyetinde diktatoru selamladigi, iscilerin buna ellerinden yemek ve kimlik fisleri alinarak yapildigi ve bu hazir ola maruz birakildigi aciklaniyor. Haber alindiginda, Diktator bir toplantida elinde kamera resim cekerken goruntulendi. Bugun kendileri olay bolgesine lutfedeceklermis. Bir isci "normal zamanda madene inmek 45 dakika suruyor, kurtarma calismalari nasil yapilacak" dedi. Maden ocaginda ne bir yangin unitesi var, ne de bir kurtulma odasi. Ortalik tam bir kaos. Verilen rakamlar celiskili ve tatmin edici degil. Kisaca b u resmen bir katliam ve cinayettir. Isciler o madene girerken olumu goze almaktadir. Yasamini insanoglu kani ve cani ile surdurenler, elbet oyle ya da boyle bunun hesabini verecekler.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.