OBJEKTİVİST tarafından postalanan herşey
-
ASKERİYEDE TÜYLER ÜRPERTEN İŞKENCE SKANDALI
Sevgili arman ve sayın bozan... Haber kaynağının geniş özetini birçok internet haber kaynaklarından öğrenebileceğiniz gibi (http://www.haberola.com/roportajlar.asp) adresli siteden de daha hayrıntılı görüntüleyebilirsiniz... Tania arkadaşımız bir konuyu buraya getirmiş ve maazallah hemen ve herzaman olduğu gibi birtakım yakıştırmalar hemen yapılıvermiş... Bence burada asıl soru birilerine önyargı ile bakılıyor olması ve genelde de konu yerine kişiseleşen yakıştırmalar, didişmeler vb. oluşumlar istenmekte / veya farkında olmadan kanalize edilmekte... Kaldı ki bu tür davranışlar sanıyorum çok gerilerde kaldı. Bizler bu ülkenin gençleri olarak öfkeden, kırıcılıktan, kavgadan ve önyargıdan birşey kazanamayız. Kazancımız sadece ve sadece insanlık ve barış olsun... Sevgiyle kalın...
-
TAKKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ.... (FETHULLAH GÜLEN 'in tek amacı, ABD desteğinde demokratik yollardan Türk-İslam birliğini gerçekleştirmek değil midir?...)
. Takke Düştü... Fethullah Gülen 'in tek amacı, ABD desteğinde demokratik yollardan devlet kademelerinde kadrolaşarak ''dini esaslara'' dayalı devlet modelini yaşama geçirip Türk-İslam birliğini gerçekleştirmek değil midir? Önceki akşam KanalTürk'teki ''Ceviz Kabuğu'' programını izlerken aklıma bu soru geldi... Fethullahçıları çok iyi tanıyan, ilahiyatçı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk , Hulki Cevizoğlu 'nun sorularını yanıtlarken ilginç bir noktaya değiniyordu: ''Ilımlı İslam, kitap ve peygamberi, her şeyi kendince hazırlayıp sömürgeciliğe direnç göstermeyecek yeni bir din yaratmaya çalışıyor...'' Elbet bunu yapan kişi Fethullah Gülen'di... Herkes biliyor ki Büyük Ortadoğu Projesi'nin ''İslamcı ayağını'' yıllardır ABD'de yaşayan Fethullah Gülen oluşturuyor, çağdaş bir giyim biçimiyle dikkatleri üzerine çeken, iyi eğitim görmüş, en az iki dil bilen 30-40 yaşlarındaki müritleri ''ideolojik destek'' sağlıyorlardı... Fethullahçılar, eğitim kurumlarıyla Kara Afrika ülkelerinden Orta Asya cumhuriyetlerine , Rusya'dan Kuzey Avrupa ülkelerine dek yayılmışlardı... İran , Suriye, Libya gibi ülkelere giremeyen Fethullahçılar, Yunanistan 'da da pek fazla yüz bulamamıştı... Fethullahçılar, İslamı Hıristiyanlaştırmak, böylece AB ülkelerinde ve İngiltere'de de çalışma alanı bulmak için çok önceden çalışmaya başladılar... 25 Şubat 1998'de gazeteci Güneri Civaoğlu 'nun Kanal D'deki ''Durum Programı'' na konuk olan emekli Orgeneral Kemal Yavuz aynen şöyle demişti: ''Fethullah Gülen hangi sıfatla ve yetkiyle Papa 2. Jean Paul 'le buluşuyor, Vakitan'ın Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi onu resmi protokolle karşılayıp ağırlıyor, merak ettim...''İlkokul mezunu emekli bir vaiz, Papa ile neler konuştu, bugün kimse bilmiyor!... Bugün 5 milyar dolarlık bir sermaye gücüne sahip Fethullahçılara, Nakşi Dergâhı'nın ''Hakikat Dergisi'' şöyle seslenir: ''Bunlar Nurcu değil narcıdır...''Sakaryalı Nakşi şeyhi Öngüt Hoca 'nın tanısı da şudur: ''Fethullahçılar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir.'' ''Ilımlı İslam'' ın baş destekçisi Fethullah Gülen ve müritleri, çokuluslu şirketlerle de sıkı ilişki içinde bugün... Nakşi-Fethullahçı çatışmasının temelinde bu yatıyor... Fethullahçı Zaman gazetesi, ''Kuran'ın yazım biçiminin İncilleştirilmesi'' savını ortaya atan Yaşar Nuri Öztürk'e ''Doğru söylemiyor'' yanıtını veriyor ama hiçbir yazarı Hulki Cevizoğlu'nun ''Haydi gelin tartışalım'' çağrısına yanıt veremiyor... Olayın kahramanı Prof. Dr. Suat Yıldırım nerede? Niçin Cevizoğlu ve Öztürk'le tartışmayıp kaçıyor? Maske düştü... ''Dinlerarası diyalog'' masalının ne olduğu, ''hoşgörü'' tezgâhının, Abant toplantılarının hangi amaçla yapıldığı anlaşıldı... Fethullah Gülen, Büyük Ortadoğu Projesi 'nin baş destekçisidir ve ABD 'nin denetimi altındadır... Geçmişte ABD 'yi durmadan kötüleyen Fethullah Gülen, bugün ABD'yi övüyor... Bakın, Fethullah Gülen, dil bilen, ABD'de iyi eğitim görmüş bir müridiyle ''The National Coordinated Effort Of Hellenes'' adlı Yunan lobisiyle ilişki kuruyor... Fethullahçı müride bu konuda yardım eden kim? Fener Rum Patriği Bartholomeos !.. Acaba, Heybeliada Ruhban Okulu 'nun açılmasına karşılık Yunanistan 'da Fethullahçı okulların açılması pazarlığı mı yapıldı Atina'da?.. Daha pek çok anlatacağımız konu var... Erbil'de 1994 yılında açılan iki okul bugün nasıl bir eğitim veriyor? Fethullahçılar Almanya , Hollanda, Belçika ve Avusturya 'da belediye meclislerine nasıl giriyor? Sağ ve sol partilere hangi amaçla sızıyor? Yarını bekleyin! . . _________________________________________________________________ Cumhuriyet 24.02.2006 HİKMET ÇETİNKAYA
-
ÜNİVERSİTE KONSEYİ DERNEĞİ... (700 akademisyenden eğitimdeki gerici ve bilim dışı müdahalelere karşı ortak tavır...)
. Yağma yok... Üniversite Konseyleri Derneği tarafından "Geleceğimizi ortaçağ karanlığına terk etmeyeceğiz" başlıklı deklarasyona toplanan 700 imza 10 Şubat tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı'na teslim edildi. Dernek yaradılış düşüncesinin fen bilgisi ve biyoloji derslerinden çıkarılmasına ilişkin talebi önümüzdeki günlerde bir dilekçe ile Milli Eğitim Bakanlığı'na iletecek. Şimdiden her boydan gerici karşı kampanyaya girişti bile. İnsanlığın ortaya çıkışını evrim teorisiyle açıklayan bilime maymun lafından alınıp yanıt vermek başlı başına ilginçtir. Özetle, "Sen kime maymun diyorsun!" gibi bir şey… 700 bilim insanının deklarasyonuna kendilerince entellik yaparak laf yetiştirenler de var. Kutsal kitap referansları vazgeçilmezdir, çünkü bunlar tartışılmazdır. Ama bir de kutsal alıntıların ardından "evrim tezini din haline getirmek" yolunda bir suçlama gelebiliyor. Maymun olmakla insanın bir tarihsel gelişimin ürünü olması arasındaki farkın algılanmamasına mı yanarsın, dincilerin bilimsel kuşkuculuk dersi vermeye kalkmasına mı! Kimileri de evrim tezinin İslama yönelik Hıristiyan saldırısı olduğunu iddia ederler. Bu adamlar sadece İslamın değil Hıristiyanlık dahil bütün dinsel düşüncelerin bir "Yaradılış"ı varsaydığını bilmezler mi? Bilirler ama provokatörlük iliklerine işlediğinden bilmezden gelirler. Evrim İslam ülkesine saldırı diye yutturulabilirse o zaman aydınlar da "emperyalist-gavur" komplosunun ajanları olacak, vatan haini olarak bile lanse edilebileceklerdir! Oysa mekanizma tam tersi yönde çalışır. Başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerdeki egemen eğilim de bilimin kovulup dinsel taassubun yaygınlaştırılması, somut olarak evrim teorisinin yerine yaradılış tezlerinin geçirilmesi yönündedir. Bush Tanrı'nın emirlerini yerine getirdiğini iddia etmekte, Berlusconi kendini İsa'ya benzetmektedir. Bush İstanbul'a gelince dini bütün belediye ve hükümet kenti insansızlaştırır. Ötekisi Başbakanın yakın dostudur. "Maymun mu dedin"ciler eğitimlerini Amerikan kolejlerinde almak için yarışmakta, Rusya'daki okulları CIA merkezi gibi çalıştığı için kapatılan Nurcu lider ABD'de ikamet etmektedir. Bütün bunlar çelişkili değil çok uyumludur. Bütün sömürü düzenleri, bütün baskıcı iktidarlar, sömürüyü örtmek için, baskıyı ilahi takdir olarak dayatmak için yobazlaşma eğilimi gösterirler. Bilim ise aydınlatır, örtüleri kaldırır; sonuç olarak, kadere boyun eğmeye değil mücadeleye davet eder. Sömürücünün hangi dinden olduğu bu fonksiyon açısından talidir. Ama dürüst bilim insanının sömürüye ve karanlığa karşı durması kuraldır. Üniversite Konseyleri Derneği'nin çıkışına karşı küfürlere, hakaretlere başvurulmasında şaşacak herhangi bir şey yok. Bu, gericilerin her daim aydınları sindirmek için denedikleri yöntem. Ama bu sefer baltayı taşa vurdular. "Geleceğimizi ortaçağ karanlığına terk etmeyeceğiz" sözünü iki küfür, üç yalan, birkaç tehditle susturabileceklerini sananlar çok yanılıyor. . ______________________________________________ 24.02.2006 / http://www.yurtsevercephe.org/ .
-
İSLAMCI KESİM BÖLÜNDÜ... (Prof. Suat Yıldırım'ın, yazdığı Kuran mealinde İncil ve Tevrat'tan ayetlere yer vermesi farklı yorumlara neden oldu...)
. Öncelikle yazılarıma olan ilginizden ötürü teşekkür ederim sevgi muhacir... Özellikle din konusunda yazma amacım bildiklerim sizlerle paylaşmak ve insanların doğruları bilme isteğimden başka birşey değildir. Biliyorsunuz ki dinimizde birçok tezatlıklar, ikilemler, kuşkular ve tereddütler mevcut. Ama ne yazıkki insanlarımız bunları görmeyecek kadar gözleri köreltilmiş, kulakları duymayacak kadar paslandırılmış ve bilimselliği ortadan kaldırılarak düşünsel anlamda gelişmeyi sağlayan mantık v felsefesi tamamiyle yok edilmiştir. Kaldı ki bu yüzyıllardır böyle sürüp gitmiş ve bugünlere kadar gelmiş bir ülkenin genci olarak eğer durum bu şekilde devam ederse (30 yıl sonra örneğin) önümüzdeki süreçte bizi dış güçlerin de desteği ile bölgemizde yanlız bırakılarak bir iran'a doğru götüreceği inancıdır... Sevgiyle kalın ____________________________________________________________ Ana konumuz ile ilgili birtakım gelişmeler var onları paylaşmak istiyorum... HYP Genel Başkanı Prof. Öztürk, canlı yayında Prof. Yıldırım'ı sert sözlerle eleştirdi fakat yanıt alamadı 'BOP İslamına hazırlık' Dinlerarası diyalog propagandasıyla Müslümanlara korkunç bir oyun oynandığını belirten Yaşar Nuri Öztürk, ''Nurcular bunun için bizi de kullandılar. Şeytanın değirmenine su taşımaya alet edildiğimizi gördük ve bunlarla ilişkimizi kestik'' dedi. Fethullah Gülen yanlısı din adamları, Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Suat Yıldırım 'ın Kuran meailine Tevrat ve İncil'den bölümler eklemesi nedeniyle başlayan ''Kuran İncilleştiriliyor'' konusunun tartışıldığı Ceviz Kabuğu programına katılmaktan kaçındı. Yıldırım'ın hatasını düzeltmesini isteyen Halkın Yükselişi Partisi (HYP) Genel Başkanı Prof. Yaşar Nuri Öztürk , ''Bu işi sonuna kadar irdeleyeceğiz. Bu mealler, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) İslamına mukaddes kitap hazırlama şeklidir'' dedi. ''Kuran İncilleştiriliyor'' tartışması, Kanal Türk televizyonunda Hulki Cevizoğlu'nun sunduğu Ceviz Kabuğu programında önceki gece yeniden ele alındı. Prof. Yaşar Nuri Öztürk'ün konuk olduğu programa, Cevizoğlu'nun ısrarlı çağrılarına karşın ''Kuran-ı Hâkimin Açıklamalı Meali'' adlı kitabıyla tartışmalara yol açan Suat Yıldırım katılmadı. ''Kuran mealinde İncil ve Tevrat'a yer verilir mi'' ve ''İslamiyete göre Hz. İsa dönecek mi'' sorularına yanıt aranan programda konuşan Öztürk, İncil ve Tevrat'tan yapılan alıntıların Kuran ayetlerinin arasına konulmasının kutsal kitabı İncilleştireceğini söyledi. Suat Yıldırım'ın yaptığı alıntıları dipnota indirmesini ve hatalarını kitabın yeni baskısında düzeltmesini isteyen Öztürk, şöyle konuştu: ''Bu tür bir yapılanma Kalvinist İslam propagandasıdır. Bu mealler bir yıkım getirir. Bu mealler, BOP İslamına mukaddes kitap hazırlamanın bir şeklidir. Kalvinizme ve Protestan mezhebinin kurucusu Martin Luther 'e hizmet ediyorlar. Suat Yıldırım mealinde Saint Paul 'ün yazdıklarını da çıkarsın. Yıldırım bunu yapmıyorsa, bu olayı sonuna kadar irdeleriz.'' Öztürk, dinlerarası diyalog konusunun ise İslamı ve Müslümanlığı tahrip eden bir propaganda olduğunu söyledi. 1985-1987 yıllarında ünlü ilahiyatçılarla birlikte İslamı anlatma uğruna iyi niyetle Nurcu toplantılarına katılarak dünyanın birçok ülkesinde konuşma yaptıklarına dikkat çeken Öztürk, şöyle devam etti:___''Dinlerarası diyaloğa hayır!.. Müslümanlara korkunç bir oyun oynanıyor. Bunun için bizi de kullandılar. Şeytanın değirmenine su taşımaya alet edildiğimizi gördük ve bunlarla ilişkimizi kestik.'' Fethullah yanlıları kaçtı Zaman gazetesine yaptıkları açıklamalarda Suat Yıldırım'a iftira edildiğini öne süren Fethullah Gülen yanlısı ilahiyatçı profesörler Veli Ulutürk, Yakup Çiçek, Lütfullah Cebeci ve Hayrettin Karaman da Ceviz Kabuğu'nda Yaşar Nuri Öztürk'ün karşısına çıkmadı. Cevizoğlu, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu 'nun ise tartışmalara girmek istemediği için programa katılmadığını açıkladı. Programa telefonla bağlanan İstanbul Müftüsü Prof. Mustafa Çağrıcı da, Zaman gazetesindeki sözlerinin aksine Suat Yıldırım'ın, kitabının yeni baskısında hataları düzeltmesini ve İncil ile Tevrat'tan yaptığı alıntıları dipnota indirmesi gerektiğini söyledi. Çağrıcı, Cevizoğlu'nun, "İslama göre Hz. İsa dönecek mi'' sorusuna ise ''Kişisel temayülüm bunların yorum olduğu şeklindedir'' diyerek yanıt vermekten kaçındı. Aksiyon'un İsa aşkı!.. Hulki Cevizoğlu, Zaman yazarı Ali Bulaç ile Yeni Çağ gazetesi yazarı Arslan Bulut 'un da telefonla katıldığı programda, üzerinde Hz. İsa'nın resmi ile ''İnsanlık onu bekliyor'' başlığının bulunduğu Fethullah yanlısı Aksiyon dergisinin 8 Aralık 2003 tarihli sayısını gösterdi. Suat Yıldırım'ın dergide yer alan, ''Müslüman ve Hıristiyan ümmetlerinin Hz. İsa'nın şahsiyeti etrafında bütünleşerek hem kendilerini hem de bütün insanlığı kurtarmaya yönelmeleri hepimizin ideali olmalıdır'' şeklindeki açıklamasını da okuyan Cevizoğlu, ''Bizim peygamberimize karikatürlerle hakaret edilirken biz Hz. İsa'nın etrafında mı toplanacağız'' diye sordu. İstanbul Müftüsü Çağrıcı, ''Batı, Hz. Muhammet'ten haberdar olduğundan bu yana hakaret içindedir'' demekle yetindi. _______________________________________________________ 24.02.06 / Cumhuriyet...
-
ATEİSTLERE SORU
Evet sevgili yam_yam arkadaşım hakikaten bende sevgili yeniceri arkadaşımıza sormak istiyorum bu nasıl olabilir... Kusura bakmayın birden bire bu sıcak tartışmanın arasına girdim. Bende konuya biraz katkı sunarım düşüncesi ile şunları belirtmekte yarar görüyorum... Değerli arkadaşlar... Bilim evren yaratılmış bir şey olmadığını söyler. Eğer yaratılmış olsaydı, o takdirde, evrenin Tanrı tarafından belli bir anda yaratılmış olması ve evrenin yoktan varedilmiş olması gerekirdi. Yaratılışı kabul edebilmek için, herşeyden önce, evrenin var olmadığı bir anın varlığını, sonra da, hiçlikten (yokluktan) bir şeyin çıkmış olduğunu kabul etmek gerekir. Bu ise bilimin kabul edemeyeceği bir şeydir. Evet sizce bu kabul edilebilirmi peki? Edilirse bile bunu nasıl açıklayabilirsiniz... Sevgiler...
-
HERŞEYE MAYDONOZ OLMA... (“Anneme her şeye maydanoz olduğumu söylemeyin! O benim fasulye gibi nimetten olduğumu sanıyor!”...)
. HERŞEYE MAYDONOZ OLMA... Kimliğimiz, kişiliğimiz, mesleğimiz ve mesnedimiz her ne olursa olsun; yaşamımız boyunca karşımıza çıkan ve adeta bizi yönlendirmeye çalışan birtakım sözler, deyimler vardır: “her şeye maydanoz olma!”... “etliye, sütlüye karışma!”... “suya, sabuna dokunma!”...”görme, duyma, söyleme!”...”fasulye gibi kendini nimetten sanma!”... “sus konuşma!”... “sınırları, çizmeyi aşma!”...”baş olup ta başından olma!”...”kimsenin tekerine çomak sokma!”...”arı kovanına başını sokma!”...”her taşın altına elini sokma!”...”kadının karnını sıpasız, sırtını sopasız bırakma!”... “bugünün işini yarına bırakma!”...” her kuşun eti yenir sanma!”...”çimlere basma!”... “çiçekleri koklama-koparma!”...”her tatlı söze inanıp, kanma!”... ... gibi daha çok sayıda örnek bulmak ve vermek mümkün. Dikkat ederseniz bu gibi sözlerle hep bizleri ‘yapma – etme’ gibi kısıtlayıcı, yasaklayıcı bir anlayışla dar kalıpların içerisine sokmaya çalışanlarla; barındırdıkları çelişkiyle birlikte hiç farkında olmadan da karşımıza çıkmak durumunda kalabiliyorlar. ÖRNEĞİN; .___ Bir taraftan, toplumun ve o toplumu oluşturan insanların, sosyal, kültürel, ekonomik, psikolojik, çevresel ve özellikle düşünsel boyutta hızla kirlendiklerini söyleyeceksin. Diğer taraftan; “suya, sabuna dokunma!” diyeceksin. Suya –sabuna dokunmadan kim temiz kalmış ya da kalabilirmiş ki? .___ Yine “bırakınız yapsınlar! Bırakınız etsinler!” mantığıyla hareket ederek “görme- duyma, söyleme!” diyecek ve başka bir deyimle de “bırak atı alan Üsküdar’ı geçsin!” diyeceksin. .___ Fasulyenin faydaları ve nasıl faziletli bir nimet olduğuna dair neredeyse destan yazacaksın, sonra da oturup “fasulye gibi kendini nimetten sanma!” diyeceksin. .___ Her fırsatta açık, şeffaf ve konuşan toplum haline gelebilmenin ne kadar önemli olduğunun altını çizeceksin sonra “sus konuşma!” diyeceksin. .___ İnsanın yeni ufuklara doğru yol alabilmesi için, sınırları aşması gerektiğine inanacaksın, düşünce ve ifade özgürlüğünden dem vuracaksın sonra dönüp; “haddini bil! Sınırları aşma!” diyeceksin. .___ Her anlamda kalkınma için “bize elini taşın altına koyacak insanlar lazım!” diyeceksin. Diğer taraftan; “her taşın altına elini sokma!” diyeceksin. .___ Özellikle kadın ve çocuklara yönelik olarak ortadan kaldırılması gerektiğini söyleyeceksin. Diğer taraftan; “kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etme!” diyeceksin. .___ Neredeyse her işini Allah’a havale edeceksin. Diğer taraftan; “bugünün işini yarına bırakma!” diyeceksin. Evet değerli arkadaşlar, bütün bu veciz sözler için; yaşamın her alanında çoğu zaman karşımıza bir şekilde çıkan,çıkabilen ya da çıkacak olan; aynı zamanda kendi tez ve antitezini de üretebilen ve bizlerin bazen “aman Tanrım! Ne yaman çelişki!” dememize de neden olabilen ve bizlerden içerisinden birtakım dersler, kıssadan hisseler çıkarmamız da beklenen, çoğu zamanda yerli, yersiz kullandığımız sözler, özdeyişler olsalar gerek diye de düşünmeden edemiyorum. Neyse Oğlu okula gitmek istemeyen anne çocuk diyaloğu; Sabah anne, oğlunun odasına girdi ve onu uyandırdı: “Hadi oğlum uyan artık! Okula geç kalacaksın!..” ___Oğlu yarı açık gözlerle annesine baktı ve uykulu bir sesle: “ Fakat anne, bugün okula gitmek istemiyorum” dedi. ___Anne oğlunun bu isteğine karşı çıktı: “Okula neden gitmek istemiyorsun bakayım!” dedi. “İki ciddi neden söyle bana...” ___Oğlu bir yandan esnerken, bir yandan da annesini yanıtladı: “Okuldaki tüm öğretmenler benden nefret ediyorlar, bir... tüm öğrenciler benden nefret ediyorlar, iki...” “Bu iki ciddi neden yeter mi anne?” ___Annesi oğlunun nedenlerini geçerli bulmadı: “Bunlar okula gitmemen için neden olamaz!” dedi. “Şimdi kalk ve çabuk hazırlan!”... ___Bu kez oğlu iki ciddi neden göstermesini istedi annesinden: “Sen de bana, okula kesinlikle gitmemi gerektirecek iki ciddi neden gösterebilir misin anne?” dedi. ___Sabrı tükenme noktasına gelen anne, oğlunun üstündeki yorganı hızla çekti ve oğlunun istediği iki ciddi nedeni açıkladı: _“Birinci ciddi neden, 52 yaşında koskoca kadınsın... ikinci ciddi neden ise, sen okulun dekanısın”..... Bektaşi fıkrası... Bir gün Bektaşi’nin biri dua etmekte olan kalabalığı görünce, hemen aralarına girip, saf tutar. Bir yandan da yanında yüksek sesle dua etmekte olan softanın birine kulak verir; bakar ki softa yüksek sesle “Allah’ım din iman ihsan eyle! Allah’ım din, iman ihsan eyle!” diye dua etmekte. Bektaşi de durur mu hiç o da başlar, yüksek sesle; “Allah’ım şu kuluna bir şişe rakı ihsan eyle! Allah’ım şu kuluna bir şişe rakı ihsan eyle!” diye dua etmeye. Bu duruma daha fazla dayanamayan Bektaşi’nin yanındaki softa başlar söylenmeye; “Bre zındık! Allah’tan din, iman isteyeceğin yerde bir de utanmadan rakı mı istersin?” Bektaşi biraz düşündükten sonra; “Vallahi ben onu, bunu bilmem! Herkes Allah’tan kendinde olmayanı ister. Ben de rakı olmadığı için bir şişe rakı istedim. Sende de din, iman yok ki, sen de din, iman istersin ” diyerek; softanın şaşkın bakışları arasında oradan uzaklaşır. Elbette bunları düşünürken; sakın ola ki, ne maydanozun saymakla bitmeyecek yararlarını ve her şeye maydanoz olma durumlarını küçümsediğimi, ne fasulyenin adeta bir protein deposu olduğunu unutarak kendisini nimetten saydığı varsayımına inanarak hafife aldığımı ve ne de çaya-çorbaya limon derken de o canım limonun hiçbir kıymeti-harbiyesi olmadığı gibi bir düşünceye kapılarak bu sözleri işkembe-i kübradan söylediğimi sanmayın sakın! “Eee Bu arada sakın anneme her şeye maydanoz olduğumu söylemeyin! O benim fasulye gibi nimetten olduğumu sanıyor!” Sevgiyle kalın dostlar... .
-
SİZİN OYLARINIZ İŞTE TAYYİP İŞTE ŞERİAT !
. Peki buna ne demeli? “35 ülkede yapılan araştırmaya göre Türkiye markası sonuncu oldu. Türkiye’nin imajı dibe vurdu. 25 bin kişi üzerinde yapılan araştırmada ülkelerin kültürü, halkı ve turizm potansiyeli gibi faktörler değerlendirildi. Uluslar arası Pazarlama Şirketi GMI, ülkelerin yatırım ya da göç için ne denli tercih edildiklerini de araştırdı. Türkiye 35 ülkelik listede Endonazya ve Estonya’nın ardından sonucu sırada yer aldı. Araştırmaya yapan şirketin yetkilisi Anholt Türkiye’nin neden en kötü imajlı ülke olduğunu CNN Türk’te şöyle değerlendirdi: .___ Bu durumu tek kelime ile açıklamak mümkün. Cehalet… Diğer ülke halkları Türkiye hakkında akla gelebilecek tüm kötü şeyleri düşünüyor. Türklerin CAHİL, TEMBEL, FAKİR, RADİKAL İSLAMCI, DELİ, BARBAR ve TEHLİKELİ olduklarını düşünüyor. .___ Türkiye’nin dünyaya yayılan haberleri hep olumsuz… Pozitif imajı yok. (Haber-Türk. Com 22.2.2006) Ülkede böyle bir tabloyu yaşatan AKP, Bağzı arkadaşlara göre 20-25 yıl daha iktidarda kalacak öyle mi? Helal olsun vallahi, böyle hayal peşinde koşanlara! Sevgili arkadaşlar Türkiye Cumhuriyeti ve onun kurucusu yüce önder Atatürk’e yönelik içten ve dıştan gelen bilinçli saldırılar, artık Cumhuriyet’e ve Ata’sına yürekten bağlı Türk ulusunun sabrını taşırma noktasına getirmiştir. Radikal islamın, daha da açıkçası şeriat özlemi çekenlerin, hak etikleri dersi ve cevabı, ülkenin vatansever halkından gereken şekilde almalarının zamanı gelmiştir.. O nedenle, kimse gizli emelleri için meydanı boş bulduğunu sanmasın! Türk halkı; Demokrasi dışı özlem taşıyanlara, zamanı geldiğinde içte, gereken dersi demokratik yollarla, dışta da hain emelli yabancı güçlere her platformda hak ettikleri cevabı Türk milletinin şiarına uygun biçimde kararlılıkla verecek ölçüde; Cumhuriyet’ine, Atatürk’üne, vatanına, bayrağına, demokrasi ve laikliğine inanç ve sevgiyle bağlı bir millettir… Herkes bunu böyle bilsin! .
-
ÜNİVERSİTE KONSEYİ DERNEĞİ... (700 akademisyenden eğitimdeki gerici ve bilim dışı müdahalelere karşı ortak tavır...)
. Üniversite Konseyleri Derneği BASINA VE KAMUOYUNA Geçtiğimiz aylarda gündeme gelen evrim tartışmalarına karşı Üniversite Konseyleri Derneği öncülüğünde başlatılan imza kampanyasına 700 akademisyen destek verdi. Mersin’de beş öğretmenin derslerinde evrim kuramını anlattıkları gerekçesiyle sürgün edilmelerinin ardından, AKP hükümetinin eğitim alanında gerçekleştirdiği bilim dışı müdahalelere karşı Türkiye’nin birçok üniversitesinden öğretim üyesi ve araştırma görevlilerinden 700 imza toplandı. Üniversite Konseyleri Derneği tarafından toplanan imzalar, gelecek hafta içinde Milli Eğitim Bakanlığı’na teslim edilecek. Evrim kuramı konusundaki tartışmalara bilimsel bir cevap hazırlığında da olan Üniversite Konseyleri Derneği, bu konuda öğretim üyelerinin katkılarıyla bir kitap hazırlayacak. Önümüzdeki süreçte, gerek liselerde gerek de üniversitelerde gerici ve bilim dışı unsurlara karşı çok yönlü bir karşı faaliyetin arkasında duracak olan Üniversite Konseyleri Derneği, bu amaçla üniversite ve liselerde toplantı, seminer ve konferans çalışmalarına hız verecek. Üniversite Konseyleri Derneği Yönetim Kurulu “GELECEĞİMİZİ ORTAÇAĞ KARANLIĞINA TESLİM ETMEYECEĞİZ” Türkiye’de son bir kaç haftadır “evrim kuramı” bir kez daha gündeme girmiş bulunuyor. Özellikle Mersin’de bir mahalle imamının ve muhtarının şikayetleri üzerine “öğrencilerine evrim kuramını anlatmak” suçuyla beş öğretmenin sürgün edilmesiyle birlikte, liselerde ve üniversitelerde ilerici ve aydınlanmacı düşünceye karşı iktidar destekli ideolojik bir saldırının varlığı yakıcılığını hissettirmiştir. Aynı şekilde, geçtiğimiz yıl Ankara’da, derste öğrencilerine Darwin’i ve evrim kuramını anlatan bir öğretmen hakkında soruşturma açılmış, öğrencilerin beyinlerinde tahribat yarattığı yollu iddialar ortaya atılmıştır. Evrim tartışmaları, özellikle AKP iktidarının ve beraberindeki gerici çevrelerin aktörü olduğu karanlık bir senaryoyu hayata geçirmektedir. AKP, iktidara geldiği günden bugüne, evrim kuramının öğretilmesini engelleyecek adımlar atmıştır. Müfredatta evrim kuramına ilişkin vurgular azaltılmış, okullarda fen bilgisi ve biyoloji derslerinde yaradılış inancının öğretilmesi amaçlanmıştır. Sonuç olarak, 2005-2006 eğitim-öğretim yılı başında derslerde okutulmak üzere hazırlanan fen bilgisi kitabında evrim kuramına ilişkin paragraflar çıkartılmış ve yaratılış görüşü tek yanlı bir biçimde işlenmiştir. Evrim kuramının gerici iktidarların hedef tahtasına yerleşmesi sadece Türkiye ile sınırlı değildir. ABD yönetimi, bir çok eyalette evrim kuramını müfredattan çıkarmıştır. ABD yönetimi ile sıkı ilişkileri olan köktendinci hıristiyan cemaatlerin evrim karşıtı söylemleri, Türkiye’de evrim karşıtı hareketlerin temel argümanlarını oluşturmuştur. Tüm bunlara karşın, evrim kuramı biyolojik bilimlerde olduğu kadar diğer fen bilimlerinde de yaygın bir kabul görmüştür. Deneysel çalışmalar, her geçen gün evrim kuramının etki alanını daha da genişletmektedir. Evrim kuramına karşı başlatılan bu saldırı, ortaçağ yanlısı karanlık düşüncelerin ürünüdür. Evrim kuramını hedef tahtasına koyarak başlatılan tartışma, bilimsel düşüncenin reddi noktasına varmaktadır. Bizler, Türkiye’nin aydınlık geleceği için çalışan bilim insanları olarak, bu tablonun en kısa sürede değişmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunun bir sonucu olarak diyoruz ki; Derslerinde evrim kuramını öğreten ve bu nedenle sürgün edilen meslektaşlarımız hakkında açılan soruşturmalar geri alınmalı, AKP hükümeti ve MEB’in evrim kuramının öğretilmesini engelleyen karar ve uygulamaları sona ermelidir. Eğitim, bilimdışı öğelerden arındırılmalı, bilimden ve aydınlanmadan yana bir müfredat uygulamaya konmalıdır. _______________________________________________________________________________ KAYNAK___ http://www.iscikonseyi.org/modules.php?nam...rticle&sid=2626 .
-
İSLAMCI KESİM BÖLÜNDÜ... (Prof. Suat Yıldırım'ın, yazdığı Kuran mealinde İncil ve Tevrat'tan ayetlere yer vermesi farklı yorumlara neden oldu...)
. Prof. Yıldırım'ın, yazdığı Kuran mealinde İncil ve Tevrat'tan ayetlere yer vermesi farklı yorumlara neden oldu... İSLAMCI KESİM BÖLÜNDÜ... Yeniçağ gazetesi yazarı Arslan Bulut, Prof. Yıldırım'ın 1964'te Edirne'de müftü olarak görev yaparken Fethullah Gülen ile iki odalı bir evde birlikte kaldığını belirterek Yıldırım'ın, ''Diyalogcu'' kesimden feyz aldığını ima ediyor. Prof. Suat Yıldırım'ın yazdığı ''Kuran-ı Hakimin Açıklamalı Meali''nde İncil ve Tevrat'tan ayetlere yer verilmesi nedeniyle başlatılan ''Kuran İncilleştiriliyor'' tartışmasına Ali Bulaç ile Arslan Bulut farklı yorumlar getiriyor. Tartışmayı manşetine taşıyan Yeniçağ gazetesinin yazarı Arslan Bulut, Öztürk'ü haklı bulurken Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, Kuran mealinde İncil ve Tevrat'tan ayetlere yer veren Prof. Suat Yıldırım'ı destekliyor. Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkanı Prof. Yaşar Nuri Öztürk 'ün ''Kuran İncilleştiriliyor'' sözlerinden yola çıkılarak başlatılan tartışmayı dinci basının büyük bölümü sessizce izlemeyi tercih ediyor. Tartışmayı manşetine taşıyan Yeniçağ gazetesi yazarı Arslan Bulut , Öztürk'ü haklı bulurken Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç , Kuran mealinde İncil ve Tevrat'tan ayetlere yer veren Prof. Suat Yıldırım 'ı destekliyor. Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Suat Yıldırım'ın yazdığı ''Kuran-ı Hakimin Açıklamalı Meali'' nde İncil ve Tevrat'tan ayetlere yer verilmesi nedeniyle başlatılan ''Kuran İncilleştiriliyor'' tartışmasına Ali Bulaç ile Arslan Bulut farklı yorumlar getiriyor. Arslan Bulut, Prof. Yıldırım'ın 1964'te Edirne'de müftü olarak görev yaparken Fethullah Gülen ile iki odalı bir evde birlikte kaldığını belirterek Yıldırım'ın, ''Diyalogcu'' kesimden feyz aldığını ima ediyor. Yıldırım da anılarında bunu doğruluyor. Bulut, Zaman gazetesiyle Aksiyon dergisinde yazılan ''Mesih gelecek, dünya kurtulacak'' sloganlarının Hıristiyanlık propagandası olduğunu ifade ediyor. ''Kuran İncilleştiriliyor'' diyen Prof. Yaşar Nuri Öztürk'ü ''Yerden göğe kadar haklı'' diye niteleyen Bulut, dünkü köşesinde şu görüşlere yer veriyor: ''Çünkü Kuran, mevcut Tevrat ve İncil'in tahrif edilmiş olduğunu bildirir. Dolayısıyla Allah'ın vahyi olan Kuran'ın mealini yazarken insanların yazdığı iki kitapla kıyas yapmak, oralara atıfta bulunmak tahrifat değil de nedir?.. Diyalogcular, şimdiden Hz. İsa etrafında toplanalım diyor? Biz geleceğine de inanmıyoruz ama, şimdiden Hz. İsa etrafında toplanacaksak ki, diyalogcular bunu proganda ediyor, o halde bizim dinimiz ne olacak?'' Bulaç meali destekliyor: Kuran'ı İncilleştirmeye çalışmakla suçlanan Prof. Suat Yıldırım'a Zaman gazetesi yazarları destek vermeye devam ediyor. Gazetenin yazarlarından Ali Bulaç dünkü yazısında, ''Yıldırım'ın çalışmasının birkaç seçkin Kuran mealinden biri olduğunu'' öne sürüyor. Bulaç şöyle diyor: ''Hoca belki diğer meallerden biraz daha fazla miktarda Tevrat ve İncillere yeri geldikçe atıflarda bulunmakta, Kuran'da söz konusu edilen bir mesele ya da olayın Tevrat ve İncil'de nasıl geçtiğini göstermektedir. Hocanın bu yönünün belirginleşmesi onun Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarına vukufiyetini gösterir ki bu tenkit değil, tebrik edilmesi gereken bir noktadır.'' Prof. Yaşar Nuri Öztürk'ün, gazetemizin dünkü sayısında, Yıldırım'ın Kuran meali çalışmasını ''Hıristiyan Kuran'ı olarak tanımlanan'' ''Gerçek Furkan'' adlı kitaba benzetmesi ise dikkatleri bu yöne çekiyor. Hz. İsa'nın memleketi Nazaret'te doğan Evangelist papaz Dr. Anis A. Shorrosh, ''Hıristiyan Kuranı' nı yazdığını iddia ediyor. Kuran, Tevrat ve İncil'den oluşan bu çalışma, ''yeni bir kutsal kitap'' diye tanımlanıyor. ''Biriz.biz'' adlı web sitesinde, Furkan'la ilgili gazetelerden yapılan bazı alıntılarda şöyle deniliyor: ''Gerçek Furkan adındaki bu kitap, öz ve stil olarak Kuran'a benziyor. Zaten, kelime anlamı 'doğruyu yanlıştan ayırt eden' demek olan Furkan, aynı zamanda Kuran'ın isimlerinden de bir tanesi. İncil mesajını bütün uluslara duyurmayı misyon edinen Evangelist tarikatının üyesi olan papaz Shorrosh, Gerçek Furkan kitabıyla tüm Müslümanları Evangelist tarikatı saflarına katmayı hedefliyor. Kitap Ortadoğu'da bedava dağıtılıyor. ABD'de 20 dolara satılan kitap Ortadoğu ve Körfez ülkelerinde bedava veriliyor. Mısır ve Kuveyt'te yayımlanan iki derginin 'Yeni Şeytan Ayetleri' olarak yorumladığı kitapta 77 sure ve aşktan barışa, cennetten zinaya birçok konu üzerinde Kuran, Tevrat ve İncil'den derlenen ayetler bulunuyor.'' Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu ise Kuran'ın İncilleştirilmesi konusundaki tartışmalarla ilgili görüş belirtemeyeceğini söylüyor. .
-
by x men'in doğumgünü...
Mutlu yıllar sevgili by_x_men...
-
BÜYÜKLERE MASALLAR... PEYGAMBERLERİN MUCİZELERİ... (YORUMSUZ)
Sevgili abda ve arman... Eleştiriyel yaklaşımınıza evet ama herzaman olduğu gibi konuyu kişiselleştirip öngörüsel ve önyargılı tutumunuza, yine konuya bilimsel, nesnel ve objektif anlamından uzaklaştırarıp duygusal yaklışımın ötesinde bir bir yarar sağlamayacak düşüncelerinize de üzülerek hayır demekten başka çarem yok gibi. Bugün artık ülkemiz ne yazıkki gelişmeye ayak uydurumayan, düşünsel ve kültürel çaba sarfetmeyen, emeği yüce bir değer varsayıp yaratıcılıktan uzak ve tamamıyle tüketime alıştırılmış kişilikleri alışkanlık haline getirilen, araştırmayan, düşünmeyen ve sorgulamayan bir toplum haline getirilmek istenmektedir. Ne yazıkki bunlara en çok maruz kalanlar ise geri kalmış toplumlar ve din ağılıklı yönetilen ülkelerden olmaktadır. Bizler de farklı özellikler sergilemeyen ülkemizin gelecekte oluşabilecek bu tür olumsuzluklara karşı sorumluluğumuzu üzerimizde hissederek bugünden hazırlıklı bi duruş sergilemekten öte gitmeyen/gitmeyecek olan anlamlı çabamızın bir sonucudur. Evet insanlar inanç ve ibadetlerini özgürce yapabilir ve hiç kimse bunu engelleyemez. Çeşitli dinlerin inanırları her nasıl kendi görüşlerini topluma sunabilir ve hatta ülkemizde devletin bütçesinden bile pay alabilirken bizler de dinlere neden akıldan uzak ve mantık süzgecinden geçmeyen inançlara karşı olduğumuzu ortaya dökmemiz en doğal hakkımız olduğunu düşünüyorum. Çünkü dinleri (herhengi bir dini) hiç bir tabuyu kabul etmeden eleştirebilme hakkına sahip görüyoruz kendimizi. Özgür akıl, tabularla zincirlenemez. Eleştirilerimiz bilhassa hayatının temeline dinsel inancını oturtmuş insanlar için ağır ithamlar olarak algılanabilir. Ancak amacımız ithamlarda bulunmak değil daha özgür ve güzel dünya için zihinlerimizdeki akılcı olmayan, gerici, aydınlamadan nasibini alamayan ve günümüz gerceklerine çözüm olamayan, akıl ve mantığın almadığı din tabusunu kırmaktır.... (Not: Burada kastım akla ve mantığı uygun bir din anlayışı değildir...) Sevgi ve saygılarımla... ________________________________________________________________________________ Bu arada bilimselci arkadaşıma katkıkılarından ve paylaşımlarından ötürü teşekkürlerimi sunarım... ________________________________________________________________________________
-
ÜRETİM TOPLUMUNA DOĞRU... (2. Cumhuriyetçiler, MAO'nun kırmızı kitabı, LENİN kitapları, KADDAFİ sosyalizmi, PKK, ŞERİHAT özlemcileri ve ATATÜRK...)
Size katılıyorum sevgili şevval... Maalesef her konuda haksızca bir derinlik katıp insanlara etiket yapıştırmaktan öteye gödemeyen ve bahse geçen herhangibir konuya katkıda bulunulacağı yerde kişileştirmeden öte düşünce belirtilmemesi ve belirtilememesi bencede büyük bir problem... Sevgiler... .
-
YURTSEVER CEPHE GÜNLÜK... (Geleceğimiz, satılık değil.. Geleceğimiz, sahipsiz de değil.. Geleceğimiz, yurtsever insanlar olarak, bizim ellerimizde.)
21 Şubat 2006 Salı Küçük Amerika'nızı da Büyük Osmanlı'nızı da... Devlet Bakanı Tüzmen, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesine nazire yaptı: "Benim de Büyük Osmanlı Projem var". Dışişleri Bakanı Gül, Hamas ziyaretine yönelik eleştirileri yanıtlarken "bütün Ortadoğu'nun tapu kayıtları İstanbul'da" dedi. Baykal'a göre ise Türkiye'nin Ortadoğu politikası bugüne dek çok başarılıydı. Türkiye'nin bir zamanlar vizyonu Küçük Amerika olmaktı. Her mahalleden bir milyoner çıkarmaktı ölçüt. Mahallenin diğer birkaç bin sakininin önemi yoktu. Küçük Amerika olmak patronun ayak işlerine koşan yardakçısı olmak anlamına da geliyordu… Ne demeli; bu kadarıyla Menderes'in hayali gerçek olmuştur. Türkiye epey zamandır bir ABD karikatürüdür. Ancak küçük Amerika'dan, ABD'nin dünyaya hakimiyetinin bölgesel bir benzerinin kurulması da anlaşılır. Bu son ayak Türkiye'yi yönetenlerin kendini bilmezlikle, cahil cesaretiyle zaman zaman kapıldıkları bir rüya veya emperyalist ağababaları tarafından denize itilmelerinden ibarettir. Kore Savaşını hatırlayın. Ülkesi dünyanın öbür ucunda savaşa girdiği için mutlu olan varsa ruh hastasıdır! İşin aslı, o dönem ABD'nin yaptığı bir hesaptan ibaretti: "Daha az yanki ölmesi ve her bir ölen askerin maliyetinin asgaride kalması nasıl sağlanır?" Özal dönemini hatırlayın. Üç koyup beş alacak olan, Çin Seddi'nden Adriyatik'e uzanan Türkiye efsanelerinden elde bir şey kalmadı dersek haksızlık olur… Elde üç şey var: 1___; sağda solda ABD adına nöbet tutan küçük askeri birimleri var Türkiye'nin. Gençlerimizi hiç alakasız riske sokanlara "bravo" mu demeliyiz! 2___; sağda solda inşaatları ve süper marketleri var Türkiyeli zenginlerin… İyi de bize ne! Ve üç; ABD'ye ajanlık işleri yaptığı için Rusya'da kapatılmakta olan okulları var Nurcu Fethullah'ın! İşin aslı o dönem Ortadoğu'ya, Balkanlara ve Orta Asya'ya ağzı sulanan emperyalistler Türkiye'den yararlanmayı düşünmüşlerdi. Hepsi bu! AKP cahil cesareti en yüksek Cumhuriyet hükümeti olarak hedefi Büyük Osmanlı'ya kadar büyüttü. Osmanlı'ya öykünen Cumhuriyet hükümeti bakanı Tüzmen kendini sadece ticaretin değil siyasetin de erbabı sayabilir… Ama şeflerinin çapı görülmüştür: Hamas'la görüşmek için kendi partisine arka kapıdan giren Dışişleri Bakanı'nın, Türkiye'nin kapasitesi olarak aklına eski tapu kayıtları gelmektedir! Görüşemediği konuğunun uçağı kalkana kadar mobilyacıda saklanan şahıs ise bu ülkenin Başbakanıdır! Bu arada derdi tasası ABD kırılmasın-İsrail küsmesin olanlar var. Deniz Baykal bugüne kadarki Ortadoğu politikalarının çok başarılı olduğunu iddia edecek kadar panikte. Başarılı dediği politikanın Küçük Amerikacılık macerasından başka bir şey olmadığı açıktır! Bizim sözümüz bellidir: Küçük Amerika'nızı da Büyük Osmanlı'nızı da alın kafanıza çalın! Biz onurlu, bağımsız, kendisiyle barışık, özgür ve eşitlikçi bir Türkiye istiyoruz.
-
ÜRETİM TOPLUMUNA DOĞRU... (2. Cumhuriyetçiler, MAO'nun kırmızı kitabı, LENİN kitapları, KADDAFİ sosyalizmi, PKK, ŞERİHAT özlemcileri ve ATATÜRK...)
. Üretim Toplumuna Doğru... Çünkü biz Türkler; Dünya cenneti bir ülkede yaşıyoruz. Doğal kaynaklarıyla, iklim koşullarıyla Tanrı / Doğa vermiş de vermiş…Ama bizler bu varlıklarımızı görmezden gelip, gözü çöplükte çapkınlar gibi, sürekli yabancı mallara özlem içindeyiz. Kalkınma olgusu;ekonomik ve toplumsal yönüyle bir bütündür. Bir ülkenin nüfus yapısı da o ülkenin ekonomik yapısını yakından ilgilendiren etkenlerden birisidir. Çünkü nüfus artışı; azgelişmiş ülkelerin ekonomik ve toplumsal gelişmelerini etkiler. Bilindiği gibi; Türkiye’de hızlı bir nüfus artışı vardır. Üstelik nüfusu denetlemeye yönelik politikalar yalnızca ülkemizin Batısı’nda uygulanabilirlik bulmuş, buna karşın Doğusu’nda pek onay görmemiştir. Dolayısıyla beslenmeden öğrenime, sağlıktan işe almaya değin pek çok sorunla karşılaşan bu artan nüfus Batı’ya yönelmiştir. Batı’da sorunlarına çözüm bulmak yerine, Batı’da yeni yeni sorunlara neden olmuştur . 1980 öncesinin düzen değiştirme özlemleriyle yanan tutuşan bugünün 2.Cumhuriyetçileri; bu sorunlara çözüm uğruna, pek çok modeller tartışmışlardır. Örneğin; MAO’nun “Kırmızı Kitabı”nı, başucu kitabı belleyip Amerika’nın kültür emperyalizminden kurtulma söylevleri vermişlerdir ya da LENİN’in kitaplarını yutarcasına okuyup “Nasıl yapmalı?” diye sormuşlardır. O dönemlerde KADDAFİ’nin islam sosyalizmi bile tartışılmış ve sonuçta da bu tartışmalar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk Ulusu’nun karşısına iki ayrı düşman kitle üretmiştir; PKK eşkiyasıyla, şeriat özlemcilerini…Ve o dönemlerde başlamıştır; Türklük ‘le kıvanç duyanların, “Vatan, Millet, Sakarya Edebiyatı T yaptıkları gerekçesiyle şovenistlikle suçlanmaları… Oysa şöyle bir geçmişimize baktığımızda; yoklukla kazanılmış bir BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZ var…Üstüne üstlük Osmanlı’nın yedi düveline olan borcunu bile ödemiş, ayağında çarığı kalmamış Türk Ulusu…Böylesine yokluktan bir ülke yaratan bu Türk halkı; bugün, gerçekten olması gereken yerde midir? Ve sonraki yıllar, II.Dünya Savaşı yılları; yaşayanlar bilirler…HITLER; tüm Balkanlar’ı ezip geçip de, Trakya’dan Kuzey’e neden yöneliyor?... Çünkü Alman Büyükelçisi Von Papen Türkiye’yi ve Türkler’i çok iyi tanıyor. HITLER’e ; “Türkler’i askeri gücünüzle korkutamayacağınız gibi, açlıktan da öldüremezsiniz. Çünkü en az 10 yıllık buğdayları silolarında” diyor. İlerleyen yıllarda bizler “Yerli malı, yurdun malı / Her Türk onu kullanmalı” ilkesiyle yetişiyoruz. Daha sonra Kıbrıs Barış Harekatı ya da Türklük onurunun ve gücünün dosta, düşmana birkez daha anımsatılışı…Ardından gelen ekonomik ambargolar ve o dönemde kendi yağımızla kavruluşumuz…Bir benzerini Türk Ulusu’nun BAĞIMSIZLIK SAVAŞI’nı verirken 1920’lerde yaşadığı gibi…Ve bir başka benzerini II. Dünya Savaşı yıllarında, 1940’larda yaşadığı gibi… Ve bugün de, bu ekonomik açmazlarımızdan çıkmak için, bir kez daha yaşamamız gerektiği gibi ; KENDİ YAĞIMIZLA KAVRULMAK… Çünkü biz Türkler; Dünya cenneti bir ülkede yaşıyoruz. Doğal kaynaklarıyla, iklim koşullarıyla Tanrı / Doğa vermiş de vermiş…Ama bizler bu varlıklarımızı görmezden gelip, gözü çöplükte çapkınlar gibi, sürekli yabancı mallara özlem içindeyiz... İç pazardaki malların fiyatlarını denetlemek için ithal ikamesine girişiyoruz , ardından yerli üretimimiz gerilemek şöyle dursun, bütünüyle pazardan siliniyor. İşte çikita muz ve neredeyse yokolan Anamur muzu örneği…İşte Amerikan pirinci ve Trakya’nın kuruyup giden çeltik fabrikaları…İşte tütüncülüğümüzün öldürülüşü, pazarımıza giren Japon ve Amerikan tütünleri…İşte kuş gribi bahanesiyle, köy tavukçuluğunun bitirilişi…İşte Bursa zeytinciliği üzerine son aylarda oynanan oyunlar…İşte açık süt içilmesin kampanyalarıyla, dev şirketlerin Pazar payının artışı…Her şey; rahmetli Kemal Sunal’ın; “Küçük Bakkal, Süpermarkete Karşı” filminin öyküsü gibi…Sonuçta; küçük ve belki de orta ölçekteki işletmelere yaşam hakkı tanımama, uluslar arası ya da ulusötesi Dünya devlerinin açık pazarı olma yolunda hızla yolalışımız... Sözün özü , ulusal kimlik arayışlarında sapmaları olanlar için kullanılan, Orta Asya’dan atalarımızdan bir deyim bu ama; bu kez ekonomi bağlamında kullanılsa yerinde olacak gibi…İşte şöyle demek istiyorum; EY TÜRK ULUSU, TİTRE VE KENDİNE DÖN…Kendi kendine yeterli ekonomini yeniden canlandır, yaşat…ABD, AB buyurdu diye, tarım alanlarını, sanayileşme ve kentsel yerleşim alanlarına dönüştürerek topraklarını kirletme…Yerli malı kullanmanın erdeminden söz et yetişen çocuklarına…Ve üretmeden tüketmenin bir yanılgı olduğunu, sonuçta dışarıya avuç açmanın zorunluluk olacağını anlat…Ve de ÜRETİM TOPLUM MODELİ’ne ulaşmayı ilke edin, çokgelişmişlerin / sömürgenlerin açık pazarı olmayı değil… Yoksa bu karmaşık ortamda, düzen arayışlarındaki düzenbazların elinde ; ekonomik bağımsızlığınla birlikte, ulusal bağımsızlığın da sözde kalacaktır... _______________________________________ 22.01.2006 Selma Erdal
-
YURTSEVER CEPHE GÜNLÜK... (Geleceğimiz, satılık değil.. Geleceğimiz, sahipsiz de değil.. Geleceğimiz, yurtsever insanlar olarak, bizim ellerimizde.)
20 Şubat 2006 Pazartesi ABD’nin en büyük uçak gemilerinden USS Theodore Roosevelt Marmaris’e demirledi. 5.500 personel kapasiteli geminin mürettebatı Marmaris’te içip dağıtırken, ziyaretin ilçeye turizm açısından çok yararlı olacağı söyleniyor! Kış sezonu nedeniyle kapalı olan gece klüpleri kepenklerini Amerikalı askerler için açtı, bazı eğlence yerleri kapılarına ABD bayrağı astı... Kurtlar Vadisi parayı görünce daralıyor... Yukarıdaki haber utanç vericidir. Bugün dünyanın her yanında yakılması normal sayılan tek ulusal bayrak, Türkiye’nin bir ilçesinde sarhoş eğlendirmek için asılıyor… Danimarka’nın başlattığı karikatür aşağılamasına tepki veren kitleler bu ülkenin pek tanınmayan bayrağının yanında çok tanınan bol yıldızlı bayrağı da yakarken hiç de şaşırmamışlardı. ABD emperyalizmi dünya halklarının öfkesini fazlasıyla hak etmiştir. ABD’ye lanet okuyanlar haklıdır, yankiye servis yapmak için koşuşturan Marmaris’liler hata etmiştir. USS Theodore Roosevelt gemisinden ülkemizin bir güzel ilçesine çıkan güruh iş yorgunu masumlar değil. Bu güruhla Irak’ta cezaevinde savaş esirlerini birbirine tecavüz etmeye zorlayanlar aynı işi yapmaktadır. Bu güruhla Guantanamo’ya adam kaçırıp sorgusuz sualsiz tutan ve üstlerine ikide bir köpek saldırtanlar aynı kişilerdir. Yani şu anda Marmaris’te içip dağıtanlar koskoca bir cinayet, işkence ve katliam mekanizmasının parçasıdır. Adı geçen bir nükleer uçak gemisi. 5 bin 500 tane katil, 85 tane uçak taşıyabiliyor. Bu gemi Akdeniz’de görev yapıyor ve görevi ölüm yağdırmak. Komşularımıza, kardeşlerimize… Geçenlerde bütün dünya ABD’nin gizli işkencehanelerini arıyordu. Bizim fazla uzağa gitmemiz gerekmiyor. Marmaris açıklarında demirleyen gemi insanlıktan çıkmış emperyalistlerin yüzer işkence merkezlerinden biri. Para için kapılarına kirli ve yakılası bayrakları asan Marmarisliler hata ediyor. Peki bu geminin Türkiye karasularına girmesine, bizim ülkemizde mola vermesine kim izin veriyor? Binlerce katilin stres atmak için karaya çıkmasına kim izin veriyor? Hani nerede Kurtlar Vadisi denen zırvalıkla yükselen Amerikan aleyhtarlığı? Hani nerede bu filmin galasına doluşan bakanlar, meclis başkanları? Bu beylerin bağımsızlık sevdası ancak ekran başında söker. Gerisi palavra! Sanal ortamda uçurulan balonlar iki duble viski parasına patlatılıyormuş. Kurtlar vadisi doları görünce daralıyormuş! Türkiye’nin yurtseverleri, 2006’nın Şubatında güney sahillerimizde yaratılan bu utancı silmek elimizde. Bir dahaki sefere katillerin stres atmalarına izin vermeyip, tersine önümüze katıp kovalayarak! Ülkemizin ABD emperyalizmine yalakalık etmesine izin vermeyerek! Irak direnişine, tehdit edilen İran halkına, Suriye halkına omuz vererek! www.yurtsevercephe.org
-
NÜFUS CÜZDANINDA YAZMASI ZORUNLU MU
Bence Nüfus Cüzdanında yazılmasına karşıyım... Diğer taraftan yazmış olsa bile biliyoruz ki kimlik olarak Müslüman olanların pek çoğunun İslam yorumu da çok farklı... Bunun dışında, ateistleri, deistleri, panenteistleri, panteistleri yada dinsizleri saymıyorum... Birkere; Nüfus Hanesinde din bölümünün , bir çok ülkede olmadığını bilmeyecek kadar kapalı bir dünya anlayışına ve yoz bir genel kültüre sahibiz sanırım.. Çünkü BAtılı devletler, devletin sosyal yüzünü gösterirken, yurttaşlar arasında din ayrımı yapmaz..Bu yüzden de din hanesini belirtmeye gerek duymaz..Ama Türkiye, din ayrımını gözettiği için, Din Hanesi bulundurmak zorunda olması ise anlaşılır gibi değil... ...
-
ARAPLARIN TARİHSEL TÜRK DÜŞMANLIĞI... BATIYI BİLİRDİK AMA YA DOĞU... (VE ARAP HAYRANI YAZAR VE PADİŞAHLARIMIZ)
1- Tabiki her türlı ırkçılığa şiddetle karşıyım sevgili bozan... Ve bunun nedenlerini ve tarihsel gelişimi ile bugünümüze yansıyan şeklini anlatmaya çalıştım. 2- Ve tabiki antitez arkadaşımın "Canı cehenneme" deme şeklindeki üslup ve düncelerini kesinlikle tasvip etmiyor ve doğru bulmuyorum... Sevgi ve saygılarımla..
-
YURTSEVER CEPHE GÜNLÜK... (Geleceğimiz, satılık değil.. Geleceğimiz, sahipsiz de değil.. Geleceğimiz, yurtsever insanlar olarak, bizim ellerimizde.)
18 Şubat 2006 Cumartesi Hukuk devleti… Laik devlet!... Nuriş içerden seslendi: Hapiste hep silahım oldu, askerleri besledim. Emniyet, Yeşil'in jandarma himayesinde olduğunu açıkladı. AKP milletvekili hakimlerin Kuran'a bakarak karar vermelerini istedi… Burası Türkiye… Son yıllarda "bu ülkede her şey olur" düşüncesi iyice yerleştirilmeye çalışılıyor. İsteniyor ki, halk her şeyi kanıksasın, işçiler patronlara karşı mücadele etmenin yararsız olduğuna kanaat getirsin, kimse hakkını aramasın, zorbalık yapanın yanına kâr kalsın. Devletin halkın başına bela ettiği çetelerden birisinin reisi Nuriş lakaplı Nuri Ergin, mahkemede "herkese para yedirdim, cezaevinde hep silahım oldu, askerlere yardım ettim" açıklamasını yapıyor. Zaten herkes biliyor ki, haraç, uyuşturucu çeteleri cezaevlerini birer karargah gibi kullanıyor, devlet görevlileri bu çetelerden nemalanıyor, zaman zaman bu çetelere devlet tarafından "milli görevler" veriliyor. Böyle olunca, Nuri Ergin "cezaevinde ceketim olmamıştır ama her zaman silahım olmuştur. Kendimi korumak için silah taşımışımdır. Polise, askere her zaman saygım var. Bir tek onlar için seve seve mücadele eder, silahımı kullanırım. Abdullah Öcalan ve DHKP-C de hasmımdır. Askeri, polisi şehit edenlerin kafasına sıkarım" demek cesaretini gösteriyor. Yani diyor ki, "ben cezaevindeyim ama devletin adamıyım. Devlet bana göz yumuyor, ben kazanıyor ve devlete yardım ediyorum!" 19 Aralık 2000 tarihini hatırlayalım. 21 cezaevinde aynı anda düzenlenen operasyonlarda 28 devrimci öldürüldü. Tecriti ve operasyonu protesto eden çok sayıda devrimci o günden bu yana ölüm oruçlarında yaşamını yitirdi. "Hukuk devleti", cezaevlerindeki devrimciler üzerinde otorite kurmak, onları sindirmek için sürekli yeni hapishaneler yapıyor, kan döküyor, genelge çıkarıyor, Nuriş karşısında ise çaresiz. Burası Türkiye… Burada binlerce operasyonun ve faili meçhul cinayetin sorumlusu Mahmut Yıldırım (Yeşil)'ın devlet tarafından korunduğunu yine devlet açıkça ilan eder! Oğlu Murat Yıldırım'ın yakalandığı operasyondan sonra devletin en yetkili polis şefleri, Yeşil'in jandarmaya çalıştığını, jandarma tarafından himaye edildiğini açıkladılar. Kimseden "tık" yok. Yasadışı örgüte üyelikten solculara 15-20 yıl hapis yatırılırken, herkesin varlığını bildiği ama hiçbir yasal dayanağı olmadan operasyonlar yapan JİTEM orta yerde duruyor. Burası Türkiye… Hukuk ayaklar altına alınır ve her gün laiklikten söz edilirken, yaşamın bütün alanlarında islami kurallar egemen olmaya başlar. TRT'de programların yarısı dini içerikli… Okullarda ders kitaplarında hurafeler anlatılıyor, evrim kuramı reddediliyor… Bütün kritik kurumlara imamlar yerleştirilmiş durumda… Ve bu aşamada AKP'li Yozgat milletvekili Mehmet Çiçek "mahkemelerde hakimler karar vermeden önce Kuran'a baksınlar" diye buyuruyor. Sermaye sınıfının hizmetindeki sivil/asker bürokrasinin "hukuk ve laiklik" diyerek ülkeyi getirdiği nokta işte budur. ..
-
slmm ben ebru
OBJEKTİVİST şurada cevap verdi: ribel_ebru başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımHoşgeldin ribel_ebru... Doğru yerde olduğundan kuşkum yok... Güzel vakit geçirmen dileğimle...
-
ARAPLARIN TARİHSEL TÜRK DÜŞMANLIĞI... BATIYI BİLİRDİK AMA YA DOĞU... (VE ARAP HAYRANI YAZAR VE PADİŞAHLARIMIZ)
Sevgili antitez ve bozan arkadaşlarım... Burada sapla samanı da birbirine karıştırmayalım; ırkçılık milliyetçiliğin aşırı biçimidir; Yahudilere karşı tarihteki düşmanlığın kökeninde, ırkçılık değil, Hıristiyanlığın dinciliği yatıyordu; çünkü söylenceye göre Yahudiler, Hazreti İsa 'yı çarmıha germişlerdi. Hıristiyan bu yüzden Yahudiye diş biledi; Musevinin canına okudu. İslam, Hazreti Muhammet 'i peygamber saymıyor diye Yahudiyi tutmaz, ama, Hazreti Musa 'yı peygamber bilir. Osmanlı'nın Yahudiye hoşgörüsünde aklın değil, bu inancın etkisi büyüktür. Yakın tarihte ise; _____İkinci Dünya Savaşı'nda genç nüfusu kırılan (6 milyon kayıp) Almanya'ya işgücü gerekti. _____Ve o 'sebep' le Anadolu köylüsünü ülkesine çağırıp bando mızıkayla karşılayan da Alman, bugün Almanya'daki Türk'ün evini yakan da Alman... _____Afrikalı zenciyi köyünden zorla koparıp gemilerle Amerika'ya taşıyan da 'beyaz adam', Amerika'daki siyah düşmanlığını doruğa tırmandıran da 'beyaz adam' ... _____2000'lerde 'Küreselleşme' ile 'Yeni Dünya Düzeni' adına tek ekonomik modeli tüm dünyaya dayatan egemen de beyaz adamın ta kendisi!.. Yorum sizin... Sevgi ve saygılarımla...
-
BU NASIL MUHAMMET ÜMMETİ OLMAK.... (Muhammet'in EHLİBEYT'ine saygıyı bırakın onları KATLEDİYORLAR...) (EHLİBEYT'e yönelik Tarihsel KATLİAMLAR)
Son olarak konuya katkı açısında kısaca şunları belirtmekte fayda görüyorum... GÜNÜMÜZ GERÇEKLERİNDEN YOLA ÇIKARSAK; Günümüzde ekonomik, sosyal ve politik anlamda gerek inancı, gerekse bozuk düzene başkaldıran yapısı nedeniyle büyük kıyımlar yiyen ve sindirilmek istenen Anadolu Alevisi, bin yıldır Anadolu kırsalında kapalı toplum olarak yaşamaya itilmiş; Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kentte yer almaya başlamıştır. Ne var ki, bu kentleşme, gerçek anlamda yaşanmamıştır. Kırsal alanda toprak emekçisi olan Alevinin büyük bölümü, kentte fabrika işçisi olarak varoşlarda köylülüğünü yaşar olmuş; başta yasama, yürütme ve yargı erki olmak üzere devlet birimlerinde kadrolaşamamış; sanayide, ticarette, medyada, siyasette etkin biçimde yer alamamıştır. İnancı gereği tutucu olmayan, daima yeniliğe açık olan Alevilerin dün solda yer aldığı için Alevileri ''potansiyel suçlu'' gören ve ezen zihniyet, bugün Alevilere sıcak bakar durumdadır. Ancak Aleviler, dünkü Aleviler değil artık... Aleviler üzerinde o denli oyunlar oynandı ki, şimdi Alevilerin birliğini sağlamak pek olanaklı değildir. Öteden beri Alevi köylerine cami yaptırarak kitaplar ürettirip yayınlar yaptırarak Aleviler, Sünnileştirilmeye çalışılmaktadır. Bu yöntemle yapılan asimile politikasına, son zamanlarda daha etkili olabileceğine inanılan ''Aleviyi, Aleviyle vurma'' yöntemini eklediler. Kimi Alevilere seçimde üç trilyon vaadinde bulunup ''el altı ödenekten'' para akıtılarak ''Alevi İslam'' söylemiyle Alevileri Sünnileştirmek isterlerken kimi Alevilere de İran sermayesi akıtılarak Aleviler, Şii şeriatına çekilmek istenmektedir. Görülen o ki, Aleviler üzerine oynanan oyun; Sünni-şeriat ile Şii-şeriatın nikahlığında, Aleviler ya Sünnileştirilecekler ya da Şiileştirilecekler yönündedir. Gerek Sünnileşmeye, gerekse Şiileşmeye karşı çıkan ve direnen demokrat Aleviler ise bu bağlamda ''ateist'' suçlamasıyla etkisiz hale getirilmek istenmektedir... Yine görülen odur ki, oynanan bu oyun, sadece Alevileri asimile etmekle kalmayıp Türkiye'nin Sünni şeriata teslim edilmesine yönelik niyet taşımaktadır: Sincan ilçesinde düzenlenen ''Kudüs Gecesi'' ve sözde Aleviler adına düzenlenen ''Ehlibeyt Kurultayı'' bu niyetlerin dışa vuran sinyalleridir. Her iki eylemde şii şeriatı gözlenmektedir. İşte en büyük tehlike de buradadır... Aleviler, ülke nüfusunun üçte birini oluşturmalarına karşın hâlâ Alevi adıyla tabela asan bir Alevi örgütüne sahip değillerdir. Çünkü Alevilik yasal değildir. Hukuk sisteminde ''din ve dince kutsal'' sayılan değerler arasında yeri yoktur. O nedenle federasyon gibi bir üst Alevi örgütü kurulamıyor; gerçek anlamda bir Alevi Birliği sağlanamıyor. İyi bir örgütlenme yaşanmadığı için, her siyaset, Alevi tabanından yararlanmak istiyor ve maalesef kötüler etkin oluyor... ARTIK ONLARI FARK EDİP VE BU GERÇEKLERİ GÖRÜP UYANMAK GEREKMİYORMU SİZCE?... Sevgi ve saygılarımla.....
-
BU NASIL MUHAMMET ÜMMETİ OLMAK.... (Muhammet'in EHLİBEYT'ine saygıyı bırakın onları KATLEDİYORLAR...) (EHLİBEYT'e yönelik Tarihsel KATLİAMLAR)
Sevgili okyanus01... Öncelikle konuya ilginizden dolayı teşekkür ederim. Her zaman olduğu gibi konuya duygusal ve ruhani bir yaklaşım ile çözmeye çalışmışsınız ve tabiki sizi anlıyor ve saygı duyuyorum. Ancak Yukarıda belirtmiş olduğunuz düşünce sanıyorum gerçeklerin kabul edilmezliğin kaygısının en acı tarafını gösteriyor. Evet bugüne kadar inandıklarınmız / inanılır kılınanlar bizlere gösterilenlerin sadece buzun görünen kısmını oluşturuyor. Kaldıki bu da bizleri eksik bir bilgilenme sonucuna götürmekten öteye gidemiyor. Bu nedenlede zevgili okyanus1 tabiki düşünsel anlamda etkisinde bulunduklarımız sayesinde inanılanlar bizi koşulsuz ve şartsız kabul edilebilirliğe götürmesini olanaklı kılıyor. Bence burada düşünen, sorgulayan, araştıran birini esas itibari ile görünmeyenleri de, bilinmeyenleri de, derinlerdekileri de görebilme bilincini olgunlaştırmaya götürmeli ki şartlanılmış bilgilerin tutsağı olunmasın. Son olarak size şunu belirtmek isterim ki bilinç ancak gerçekliğe uyarlı olduğu zaman. gerçekliğin bilgisini kendisinde taşıdığı zaman. gerçekliğin özel bir yansısı olabildiği zaman mutludur. Bilinçle gerçeklik arasındaki kopukluk mutsuzluğu getirir, giderek bunalıma yol açar. Olayın daha anlaşılır hale gelebilmesi için şunları tekrar gözden geçirmenin (DÜN ve BUGÜN) faydalı olabileceğini düşünüyorum... DÜN..____ EHLİBEYT'E YÖNELİK KATLİAMLAR... 1-___Ehlibeyt'e yönelik ilk katliamı, Hz. Muhammet'in Hakk'a yürüdüğü yıl olan 632'de, halife Ebubekir 'in buyruğu ile Fedek hurmalığının elinden alınmasına direnen sevgili kızı Fatima-i Zehra 'yı zor kullanarak ölümüne neden olan Ömer gerçekleştirdi. 2-___İkinci katliam, 661'de halife Hz. Ali 'yi zehirli hançerle şehit eden melun Mülcem ile gerçekleştirildi. 3-___Üçüncü katliam, 670'te Hz. Hasan 'ı, karısı Cüde 'ye zehirlettiren fitneci Muaviye tarafından ve 4-___Dördüncü katliam ise halife makamında oturup Muhammedî İslamı Emevi İslama dönüştüren melun Yezid 'e biat etmediği için 10 Ekim 680 günü Kerbela'da Hz. Hüseyin 'in 72 sahabesiyle beraber şehit edilmesiyle gerçekleştirildi. 5-___Daha sonra Emevi hükümranlığı ile Abbasiler döneminde Oniki İmamlar'ın hançerlenerek veya zehirlenerek katledilişleri tarih sayfalarında yer aldı. Osmanlılar döneminde de Ehlibeyt bendeleri olan Alevi-Bektaşiler yine kendilerini Muhammet'in ümmeti sayanlar tarafından aşağılanarak türlü hakaretlere ve kıyımlara uğradılar... BUGÜN..____ BUGÜN YAŞANAN PSİKOLOJİK KATLİAMLAR... 1-___Bunlar şeriatın ''kanlı mı, kansız mı'' geleceğinin hesabını yapan siyasi babaları Necmettin Erbakan okulunda yetiştiler. Refah Partisi ile iktidara geldiler. 2-___Adalet Bakanlığı koltuğuna oturan Şevket Kazan 12 Şubat 1997 günü yaptığı konuşmasında Alevilere ''mum söndü'' hakaretinde bulundu Recai Kutan, 6 Ekim 1998 günü parlamentoda yaptığı konuşmada, Alevilere ''Sapık'' demekten kendini alamadı. 3-___1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na seçilen ve Karacaahmet Cem Evi inşaatını dozerlerle yıktıran Recep Tayyip Erdoğan, 2003'te başbakan olunca, devlette kadrolaşma politikasıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'na getirdiği Ali Bardakoğlu, ''Cem evleri ibadet yeri değildir'' dedi. 4-__Yardımcısı Tayyar Taş ise ''Cem evleri cümbüş yeridir'' demek suretiyle Alevi-Bektaşilerin inanç yerlerine hakaret etme cesaretini kendisinde buldu... Sevgi ve saygılarımla...
-
F. GÜLEN HAREKETİ NEDİR?
Güzel ve tartışabilir bir topic açmışsın segili Cengizhan212... Size katılıyorum. F. Gülen ve çevresi Nurcu cevrelerce lanse edilenin aksıne ABD ve İSRAİL gizli servislerinin hizmetinde olduğu yolunda birçok kuşkular var. Rusya da zaden bu nedenle tüm okulların kapatma kararı aldı.. s__ozhan burada herkes düşüncesini forum kuralları dahilinde görüş ve düşüncelerini bildirmiştir ve bunu kimse engelleyemez. Hayrıca arkadaşımızın düşüncelerinde tehlike nedir ve "ayrıca vabil de ağırdır ona göre" şeklinde bir düşünce belirtmişsiniz. Sorarım size bu düşüncenizde arkadaşımızı tehditmi ediyorsunuz? Eğer ediyorsanız size şunu söyleyebilirim bizim bu gibi tehditlere karnımız tok... Hayrıca F. Gülen denen adamın ne olduğu ile ilgili olarak birçok belgeyi bu forumda okuyucuların bilgisine sunmaya sonuna kadar devam edeceğim...
-
BU NASIL MUHAMMET ÜMMETİ OLMAK.... (Muhammet'in EHLİBEYT'ine saygıyı bırakın onları KATLEDİYORLAR...) (EHLİBEYT'e yönelik Tarihsel KATLİAMLAR)
. Bu Nasıl Muhammet Ümmeti Olmak!... Danimarka basınında çıkan İslam peygamberi Hz. Muhammet 'i terörist gösteren karikatür, İslam dünyasında tepki alınca, bu kez düşünce özgürlüğü bağlamında Danimarka basınını destekleyen 10 Avrupa ülkesindeki bazı basın organları da aynı karikatürü yayımlayarak tepkileri doruklaştırdılar... Kan akıtmadan, can almadan gösterilen tepkilere biz de katılıyoruz. İnanç önderi sayılan hiçbir peygamberin çirkin söz ve davranışlarla küçük düşürülmesini asla kabul etmiyoruz... ''Hizbullah gelecek, sizi bulacak!'' sloganı atarak azgınlaşan Muhammet ümmetinin de söz ve davranışlarıyla ölçülü olmalarını, hiç kimsenin inancına saldırarak hakaret etmemelerini ve kan akıtmamalarını salık veriyoruz... Ama görüyoruz ki kendilerini Muhammet'in ümmeti sayanlar, Muhammet'in Ehlibeyti'ne ve onlara gönülden bağlı olanlara saygı duymuyorlar, onları katletmekten geri durmuyorlar... Ehlibeyt'e yönelik ilk katliamı, Hz. Muhammet'in Hakk'a yürüdüğü yıl olan 632'de, halife Ebubekir 'in buyruğu ile Fedek hurmalığının elinden alınmasına direnen sevgili kızı Fatima-i Zehra 'yı zor kullanarak ölümüne neden olan Ömer gerçekleştirdi. İkinci katliam, 661'de halife Hz. Ali 'yi zehirli hançerle şehit eden melun Mülcem ile gerçekleştirildi. Üçüncü katliam, 670'te Hz. Hasan 'ı, karısı Cüde 'ye zehirlettiren fitneci Muaviye tarafından ve dördüncü katliam ise halife makamında oturup Muhammedî İslamı Emevi İslama dönüştüren melun Yezid 'e biat etmediği için 10 Ekim 680 günü Kerbela'da Hz. Hüseyin 'in 72 sahabesiyle beraber şehit edilmesiyle gerçekleştirildi. Daha sonra Emevi hükümranlığı ile Abbasiler döneminde Oniki İmamlar'ın hançerlenerek veya zehirlenerek katledilişleri tarih sayfalarında yer aldı. Osmanlılar döneminde de Ehlibeyt bendeleri olan Alevi-Bektaşiler yine kendilerini Muhammet'in ümmeti sayanlar tarafından aşağılanarak türlü hakaretlere ve kıyımlara uğradılar... Bu acı kıyımlar tarih sayfalarında kalmadı; günümüze dek uzandı ve 9 Şubat 2006 günü düzenlenen 10 Muharrem Aşure Günü'ndeki yası matem törenine bomba ile saldıran Muhammet ümmeti Sünniler, Pakistan'da 22, Afganistan'da ise 3 Şii Muhammet ümmetini katlettiler. Bu Sünni Muhammet ümmeti olan saldırganlar, 2004 ve 2005 yıllarındaki aşure gününde de bombalı saldırıda bulunarak Irak'ta ve Pakistan'da 300 dolayındaki Şii Muhammet ümmetini katletmişlerdi... Peki bu nasıl Muhammet ümmeti olmak ki, Hz. Muhammet'in en sevdiği ve abası altına alıp ''İşte benim Ehlibeytim bunlardır'' dediği Hz. Fatima-i Zehra'yı, Hz. Ali'yi, Hz. Hasan'ı, Hz. Hüseyin'i ilk aşamada katledip daha sonra soyunu sürdüren Oniki İmamlar ile onların bendeleri olan Alevi-Bektaşi ve Şiileri, hem de en acılı günlerinde yas tutarken katlediyorlar?.. Öte yanda Muhammet ümmetinden biri olan TBMM Başkanı Bülent Arınç ise yaptığı açıklamada, yası matemde olan Alevi-Bektaşi ve Şiilerin ''10 Muharrem Aşure Günü'' nü kutlayıverdi!.. Bunların geldikleri yere bakarsak, peygamberin sevgili torunu Hz. Hüseyin'in ne zaman, nerede ve kim tarafından, niçin şehit edildiğini, Muharrem orucunun ne amaçla tutulduğunu, aşure gününün neyi ifade ettiğini bilmemelerine şaşmamak gerek. Bunlar şeriatın ''kanlı mı, kansız mı'' geleceğinin hesabını yapan siyasi babaları Necmettin Erbakan okulunda yetiştiler. Refah Partisi ile iktidara geldiler. Adalet Bakanlığı koltuğuna oturan Şevket Kazan 12 Şubat 1997 günü yaptığı konuşmasında Alevilere ''mum söndü'' hakaretinde bulundu Recai Kutan, 6 Ekim 1998 günü parlamentoda yaptığı konuşmada, Alevilere ''Sapık'' demekten kendini alamadı. 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na seçilen ve Karacaahmet Cem Evi inşaatını dozerlerle yıktıran Recep Tayyip Erdoğan, 2003'te başbakan olunca, devlette kadrolaşma politikasıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'na getirdiği Ali Bardakoğlu, ''Cem evleri ibadet yeri değildir'' dedi. Yardımcısı Tayyar Taş ise ''Cem evleri cümbüş yeridir'' demek suretiyle Alevi-Bektaşilerin inanç yerlerine hakaret etme cesaretini kendisinde buldu... Bunların Muhammet ümmetinden olmaları sahtedir. Gerçekten Muhammet ümmeti olanlar, Muhammet'in sevgili Ehlibeyti'ne saygılı olurlar, canlarına kastetmezler ve onların yolunu sürdüren Alevi-Bektaşilere kin kusmaz, hakaret etmezler... ________________________________________________________. LÜTFİ KALELİ
-
"TÜRKÇE EZAN" ve TÜRKÇE EZAN okunmasına en çok KİMLER KARŞI GELİR...
Sevgiyle kalın...