OBJEKTİVİST tarafından postalanan herşey
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Kardeşim ben hiçbir partiye üye değilim ve burada hiçbir partiyi savunmuyorum... yukarıdaki yazılanlar ile ilgili olarak düşünce ne sen onu belirt, üret, yaz paylaş... Üstelik feodaliteden kurtulamamış bir toplumun siyasi gücünün ve politik tercihinin dışında bir konu üzerinde duruyoruz ve bunun çıkış noktalarını arıyoruz... Tabii düşünen, araştıran, üreten ve paylaşan beyinlerle... Lütfen bu topic'i de kişisel kavgalarına alet etme... Hoşçakal...
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Sevgili erman arkadaşım... Gerçekten solculuğu felsefe edinmiş ve sağcılığa gönül vermiş ve onun ilkeleri doğrultusunda düşünen ve fikir üğreten arkadaşlarımız var ve bu arkadaşlarımızın paylaşımlarını zevkle okuyoruz... Diğer taraftan sizin düşünce ve görüşlerinize bakıyorum tamamıyla önyargılı, kavgacı, kafanızda oluşan bir kurgu ve kavram biçimiyle, kişisel dalaşmaları seven bir yapınızı ortaya koyuyorsunuz... Açıkçası bu forumda bugüne kadar sizden öğrendiğim ve bana birşey katan hiçbir düşünce ve paylaşımınız olmadığını söylemem bilmem sizi üzermi ama bu gerçeği söylemek ve paylaşmak ta durumdayım... Sevgili arkadaşım... Bu topiği açmamdaki amaç günümüzde gelişen ulusalcılık ve vatanseverlik akımları karşısında milliyetçiliği bir şekli ile tartışmaya açma düşüncesidir. Nedenine gelince bütün ideolojiler ile birlikte milliyetçilik te değişen dünya koşulları çerçevesinde artık çok değişik bir hal içerisine girdir ve artık bütün dünyada ulusalcılık'tan yana olmak ile Globalleşmeden yana olmak diye bir kavram üzerinde kurulurken bizim gibi gelişmeye açık toplumlardaki ideolajilerin de bir şekli ile sarsılması ve duygusal milliyetçilikten, akılcı ulusçuluğa ve vatanseverliğe yönelim olabilirmi? nedenselliğidir... Hayrıca da; Milliyetçi ideolojinin ulus-devletin yaratılması döneminde, feodal sistemi yıkarken devrimci bir rol oynadığını biliyoruz. Ancak o dönem geride kaldı. Milliyetçilik, günümüzde egemenliği elinde tutan tutuculaşmış burjuvazinin toplumu peşinde koşturmak ve statükoyu pekiştirmek amacıyla kullandığı bir demagojiye dönüşmüştür... Son olarak sizden çok rica ediyorum lütfen cevap yazarken beni ve başkasın eleştirmekten ziyade yukarıdaki konuya ait düşüncelere biraz olsun katkı sağlayabileceğin birşeyler yaz... Sevgilerimle... .
-
Washington Times iddiası... (Başbakan ERDOĞAN ve kurmayları "İSLAMOFAŞİST" Bir darbe istediğini ve ordu bu isteğin karşısında durduğunu iddia etti...)
Bende teşekkür ederim sevgili by x men...
-
Washington Times iddiası... (Başbakan ERDOĞAN ve kurmayları "İSLAMOFAŞİST" Bir darbe istediğini ve ordu bu isteğin karşısında durduğunu iddia etti...)
. Bu sürecin sonu nereye gider? Kuşkusuz ki, türbanlı, çarşaflı bir topluma... Şeriat ve fetva hukukuna... Daha fazla tarif etmeye gerek yok. Yakın çevremizde İran başta olmak üzere çok sayıda örnek var. Peki, şimdi burada soralım... bu süreç karşı devrim süreci değilse nedir? .
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
O zaman şunu mu? söylemeliyiz... ''Türk-İslam Sentezi'' 12 Eylül döneminde devletin resmi ideolojisine dönüşmüştü... Oysa bugün İslamcılar iktidarda.. Tezin Türk'ü gitti.. İslam'ı kaldı.. Bu teze bağlı MHP ve Ülkücüler biraz şaşkındır, oldukça sıkıntı içindedirler... Günümüzde; 1)___ Komünizm çökmüş, Sovyetler yıkılmıştı. 2)___ Orta Asya'daki ''Esir Türkler'' bağımsız devletlerini kurmuşlar, ''Turan ülküsü'' gerçekleşmişti. Geriye ne kalıyordu?.. Türkçülük kökeninde laikti; sonradan İslamcılarla al takke ver külah bir alışverişe girmişti; bu oluşumda Amerika'nın tutumu ve etkisi büyüktü. ABD'nin ''Yeşil Kuşak'' kuramı Türkiye'den Güney Asya'ya dek İslam coğrafyasında ''komünizm tehlikesi'' ne karşı İslamcılığı destekleyip körüklüyordu. MHP'nin kurucusu Türkeş bunu gördüğü için Nihal Atsız ve Reha Oğuz Türkkan gibi Turancılar döneminde laik içerik taşıyan Türkçülüğü İslamcılıkla evlendirmişti. Sovyetler 1991'de yıkıldıktan sonra, ABD, vaktiyle 'Yeşil Kuşak' ta kukla gibi oynattığı ve istediği gibi kullandığı İslamcılıkla karşı karşıya geldi; kendi elleriyle yarattığı Frankeştayn 'a söz geçiremez oldu. Peki, Türkiye'de ne oldu?.. 1)___ Amerikancı merkez sağın koruyucu şemsiyesi altında palazlanan İslamcılar, iktidara geçerek merkez sağı gütmeye başladılar... 2)___ Vaktiyle 'Türk-İslam Sentezi'nin şemsiyesi altında kendilerini korumaya alan irtica, bu kez bağımsızlığının tadını çıkarıyor; iktidarın nimetlerini MHP ile paylaşmak niyetinde değil... MHP ve Ülkücüler olayların hızı karşısında şaşkınlaştı; çünkü Turan ülküsü gerçekleşti, komünizm yıkıldı, Amerikancı milliyetçiliğin maskesi düştü, İslamcılar tek başlarına iktidara geçtiler... MHP ve Ülkücüler şimdi ne yapsın?.. Gerçekte 'milliyetçilik' ile 'dincilik' (daha başka deyişle ümmetçilik) taban tabana zıttır. Amerika'nın süper güdümünde bu ikisini kaynaştırmaya çalışanlar şimdi ne yapacaklarını bilemiyorlar; ama, önlerinde bir tek yol var: ''Ey Türk!.. Titre ve kendine dön!..'' 1917 Devrimi Anadolu Türklüğü için bir talihtir; çünkü 1920'de başlayan 'Milli Kurtuluş Savaşı' mız sırtını dayayabileceği bir yandaş devlet bulmuştur... 1991'de Sovyetler'in yıkılması Türkiye için yine bir talih midir?.. Sovyetler'de odaklaşan ''komünizm tehdidi'' kimi gözleri körleştiriyor, ABD bu 'paranoya' yı sonuna dek kullanarak Türkiye'deki milliyetçileri ve Ülkücüleri bile dincilerle ittifaka sürüklüyordu... Sovyetler yıkılınca, er geç gözler açılacak, milliyetçilik ile ümmetçilik çelişkisi ortaya çıkacaktı; bugün ''Türk-İslam Sentezi'' ve MHP ve Ülkücü kesiminde yaşanan bunalımın kökeninde yatan gerçeklik budur. O ZAMAN KUSURA BAKMAYIN... İslamcı dinciliğine.. Türkçü milliyetçiliğine.. Köylü köyüne.. Evli evine..
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
. Arkadaşlar belkide sorunu şurada kilitleniyor; ''milliyetçiliğe yatkın ve ülkücüler'' ile ''devlet fetişizmi'' yapan solcu aydınlar, sol çevreler yıllardır bu ülkede varlığını sürdürümekte ve bunlar kimlerdir nelerdir biliniyor ama. Bence asıl tartışılması gereken, günümüz dünyasında (özellikle de Türkiye gibi emperyalizmin her türlü kuşatması altındaki ülkelerde), evrensel değerlerin yanı sıra, ulusal değerlerin, ulusal varlığın, ulusal kimliğin, ulusal devletin korunup savunulması konusunda tavrımızın ne olduğudur. Türkiye sağının ve solunun çözmek zorunda olduğu asıl sorun, belki de, böyle bir sentezin hakkıyla nasıl başarılabileceğidir. Bence asıl konumuzun özü ve noktası bu olmalıdır ve belkide bunu tartışmalıyız... NE DERSİNİZ?... .
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Sevgili Gece Yağmuru... Düşüncelerimi başından beri aktarmaya çalıştım fakat nedense karşıdakinin yazdıklar ve yazdıkları içerisinde vermeye çalıştığı mesajları anlamak yerine hemen hazır cevap ile yazılanın içerisinde bulunan birkaç can alıca kelime karşıtlığı ile beklenilmeyen bir kaos ortamı yaratılıyor. Bu nedenle ortalığın sakinleşmesini bekemekten başka yapılacak birşek kalmıyor... Neyse milliyetçilik ve kavramı ile ilgili olarak birşeyler yazmak gerekirse öncelikle şunun bilinmesinde fayda var diye düşünüyorum... Ülkemizde Milliyetçiliğin kuşkusuz duygusal bir yönü var. Ancak akılcılıktan yoksun bir milliyetçiliğin bir başarı güdüsü olması söz konusu değildir. Akılcı olmayan, salt duygusal milliyetçiliğin ülkenin başına sorunlar açması, sorunları ağırlaştırması olasılığını göz ardı edemeyiz... Ülkemiz insanının milliyetçiliği akılcı olmaktan çok duygusal. Zaman zaman içtenlikten yoksun gösteriş gibi geliyor. Spor karşılaşmalarından sonra göstermiş olduğumuz tepkiler, ülke açısından önemsiz bazı olayları büyütüp önemli sonuçlar doğurabileceklerini görmezlikten gelmemiz, basında tiraj amacıyla, siyasette oy devşirme için kullanmamız, milliyetçiliğin düzeysel boyutunu ortaya koyuyar ve gölge düşürüyor. Bu konuda bazı çelişkiler de gözleniyor. Bakıyorsunuz, küreselleşmeyi, globalleşmeyi savunan, ulusal devlet anlayışının öldüğünü, çağdışı kaldığını savunan bazı yazarlar, önemli olmayan konularda milliyetçi kesiliveriyorlar. Özetlemek gerekirse günümüzün bilinçli, akılcı milliyetçisi dünyadaki gelişmeleri, sahnelenen oyunları, ikiyüzlülüğü kavrayarak, ülkenin çıkarlarını dış dünyaya ve yabancıların ülkedeki sesyayarlarına, kiralık ya da satılık sözcülerine karşı korumaya çalışan kişidir. CIA, IMF milliyetçiliği, hatta spor karşılaşmalarının duygusal milliyetçiliği ülkeye fazla bir şey kazandırmaz. Biz duygusal, Batı ise akılcı milliyetçidir bunu görebiliyoruz. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışının temelinde, farfara, göz boyama değil, akılcı, onurlu ve bağımsız olmakla eşdeğerdir... Milliyetçilik bana göre millicilik veya vatanseverlir, ekonomide itici güç olabilir, bilinçli, akılcı olma koşuluyla. Yoksa milliyetçiliğin dar kalıpları ile, kişisel kavga ile değil... Bugünlerde tüm sağcı ve solcu arkadaşların çok iyi düşünebilecekleri çok değerli zamanları var. Bugün artık birbirleri ile anlaşabilen, asgari noktalarda birleşebilen, çağdaş, modern ve aydınlanmacı Türk gençlerine ihtiyaç kurtuluş savaşımızdan çok daha fazla... . Öncelikle Milliyetçi olan kişi, günümüz koşullarında aynı zamanda devletçidir. Akılcı, onurlu milliyetçiler IMF reçetesine, Dünya Bankası dayatmalarına, ABD'nin aldatmacalarına, ayartılarına, özelleştirme adı altında kamu teşebbüslerinin peşkeşine ve yabancılaştırılmasına, gereksiz bir biçimde yabancı malı kullanımına, ülkenin iletişim, ulaşım ve enerji tesislerinin yabancıların eline geçmesine, gelir ve servet dağılımını daha da bozan yapılara yönelik teşviklere karşı çıkar. Bu konularda duyarlılık göstermeyip, ilgilenmeyip, yabancı takımlarla olan spor karşılaşmalarında milliyetçi kesilmenin anlamı ve yararı sınırlıdır... UEFA kararlarına gösterilen tepkilerin yarısı kadar bir tepki, IMF reçetelerine, Dünya Bankası dayatmalarına, yabancılaştırma girişimlerine gösterilse, Türkiye'nin gücü değişir, geleceğine ilişkin umutlar artar. Yabancıların politik ve ekonomik alanlardaki uygulamaları, kararları UEFA kararlarından daha mı hakça? Hayır, çok daha haksız ve düşündürücü, çok daha iki yüzlülük (riya) dolu. Spor karşılaşmalarında gösterilen milliyetçilik, kurulmak istenen düzeni rahatsız etmez. Tersine, bazı gerçeklerin gözden saklanarak düzenin pekiştirilmesine dahi hizmet edebilir. Ekonomik ve siyasal alandaki milliyetçilik ise küreselleşme yaftası altında belirli çıkarları kollayanları, bundan yarar gören ya da yarar umanları ciddi bir biçimde rahatsız eder. Öyle sanıyorum ki ülkenin, ülkenin yoksullarının haklarını, çıkarlarını korumaya, savunmaya çalışanların ise ortadan kaldırma dahil cezalandırılmaları, etkisiz hale getirilmeleri, tasfiyeleri, bu rahatsızlığın, bu tedirginliğin sonucu değilde nedir?...
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Sevgili Gece Yağmuru... Düşüncelerimi başından beri aktarmaya çalıştım fakat nedense karşıdakinin yazdıklar ve yazdıkları içerisinde vermeye çalıştığı mesajları anlamak yerine hemen hazır cevap ile yazılanın içerisinde bulunan birkaç can alıca kelime karşıtlığı ile beklenilmeyen bir kaos ortamı yaratılıyor. Bu nedenle ortalığın sakinleşmesini bekemekten başka yapılacak birşek kalmıyor... Neyse milliyetçilik ve kavramı ile ilgili olarak birşeyler yazmak gerekirse öncelikle şunun bilinmesinde fayda var diye düşünüyorum... Ülkemizde Milliyetçiliğin kuşkusuz duygusal bir yönü var. Ancak akılcılıktan yoksun bir milliyetçiliğin bir başarı güdüsü olması söz konusu değildir. Akılcı olmayan, salt duygusal milliyetçiliğin ülkenin başına sorunlar açması, sorunları ağırlaştırması olasılığını göz ardı edemeyiz... Ülkemiz insanının milliyetçiliği akılcı olmaktan çok duygusal. Zaman zaman içtenlikten yoksun gösteriş gibi geliyor. Spor karşılaşmalarından sonra göstermiş olduğumuz tepkiler, ülke açısından önemsiz bazı olayları büyütüp önemli sonuçlar doğurabileceklerini görmezlikten gelmemiz, basında tiraj amacıyla, siyasette oy devşirme için kullanmamız, milliyetçiliğin düzeysel boyutunu ortaya koyuyar ve gölge düşürüyor. Bu konuda bazı çelişkiler de gözleniyor. Bakıyorsunuz, küreselleşmeyi, globalleşmeyi savunan, ulusal devlet anlayışının öldüğünü, çağdışı kaldığını savunan bazı yazarlar, önemli olmayan konularda milliyetçi kesiliveriyorlar. Özetlemek gerekirse günümüzün bilinçli, akılcı milliyetçisi dünyadaki gelişmeleri, sahnelenen oyunları, ikiyüzlülüğü kavrayarak, ülkenin çıkarlarını dış dünyaya ve yabancıların ülkedeki sesyayarlarına, kiralık ya da satılık sözcülerine karşı korumaya çalışan kişidir. CIA, IMF milliyetçiliği, hatta spor karşılaşmalarının duygusal milliyetçiliği ülkeye fazla bir şey kazandırmaz. Biz duygusal, Batı ise akılcı milliyetçidir bunu görebiliyoruz. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışının temelinde, farfara, göz boyama değil, akılcı, onurlu ve bağımsız olmakla eşdeğerdir... Milliyetçilik bana göre millicilik veya vatanseverlir, ekonomide itici güç olabilir, bilinçli, akılcı olma koşuluyla. Yoksa milliyetçiliğin dar kalıpları ile, kişisel kavga ile değil... Bugünlerde tüm sağcı ve solcu arkadaşların çok iyi düşünebilecekleri çok değerli zamanları var. Bugün artık birbirleri ile anlaşabilen, asgari noktalarda birleşebilen, çağdaş, modern ve aydınlanmacı Türk gençlerine ihtiyaç kurtuluş savaşımızdan çok daha fazla... .
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Sevgili Gece Yağmuru... Düşüncelerimi başından beri aktarmaya çalıştım fakat nedense karşıdakinin yazdıklar ve yazdıkları içerisinde vermeye çalıştığı mesajları anlamak yerine hemen hazır cevap ile yazılanın içerisinde bulunan birkaç can alıca kelime karşıtlığı ile beklenilmeyen bir kaos ortamı yaratılıyor. Bu nedenle ortalığın sakinleşmesini bekemekten başka yapılacak birşek kalmıyor... Neyse milliyetçilik ve kavramı ile ilgili olarak birşeyler yazmak gerekirse öncelikle şunun bilinmesinde fayda var diye düşünüyorum... Ülkemizde Milliyetçiliğin kuşkusuz duygusal bir yönü var. Ancak akılcılıktan yoksun bir milliyetçiliğin bir başarı güdüsü olması söz konusu değildir. Akılcı olmayan, salt duygusal milliyetçiliğin ülkenin başına sorunlar açması, sorunları ağırlaştırması olasılığını göz ardı edemeyiz... Ülkemiz insanının milliyetçiliği akılcı olmaktan çok duygusal. Zaman zaman içtenlikten yoksun gösteriş gibi geliyor. Spor karşılaşmalarından sonra göstermiş olduğumuz tepkiler, ülke açısından önemsiz bazı olayları büyütüp önemli sonuçlar doğurabileceklerini görmezlikten gelmemiz, basında tiraj amacıyla, siyasette oy devşirme için kullanmamız, milliyetçiliğin düzeysel boyutunu ortaya koyuyar ve gölge düşürüyor. Bu konuda bazı çelişkiler de gözleniyor. Bakıyorsunuz, küreselleşmeyi, globalleşmeyi savunan, ulusal devlet anlayışının öldüğünü, çağdışı kaldığını savunan bazı yazarlar, önemli olmayan konularda milliyetçi kesiliveriyorlar. Özetlemek gerekirse günümüzün bilinçli, akılcı milliyetçisi dünyadaki gelişmeleri, sahnelenen oyunları, ikiyüzlülüğü kavrayarak, ülkenin çıkarlarını dış dünyaya ve yabancıların ülkedeki sesyayarlarına, kiralık ya da satılık sözcülerine karşı korumaya çalışan kişidir. CIA, IMF milliyetçiliği, hatta spor karşılaşmalarının duygusal milliyetçiliği ülkeye fazla bir şey kazandırmaz. Biz duygusal, Batı ise akılcı milliyetçidir bunu görebiliyoruz. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışının temelinde, farfara, göz boyama değil, akılcı, onurlu ve bağımsız olmakla eşdeğerdir... Milliyetçilik bana göre millicilik veya vatanseverlir, ekonomide itici güç olabilir, bilinçli, akılcı olma koşuluyla. Yoksa milliyetçiliğin dar kalıpları ile, kişisel kavga ile değil... Bugünlerde tüm sağcı ve solcu arkadaşların çok iyi düşünebilecekleri çok değerli zamanları var. Bugün artık birbirleri ile anlaşabilen, asgari noktalarda birleşebilen, çağdaş, modern ve aydınlanmacı Türk gençlerine ihtiyaç kurtuluş savaşımızdan çok daha fazla... .
-
Washington Times iddiası... (Başbakan ERDOĞAN ve kurmayları "İSLAMOFAŞİST" Bir darbe istediğini ve ordu bu isteğin karşısında durduğunu iddia etti...)
Erdoğan'a ağır suçlama... Washington Times gazetesi, Erdoğan'ın İslamcı-faşist bir darbe istediğini Büyükanıt ve Aşkın olaylarının da bunun bir parçası olduğunu ileri sürdü... Dış Haberler Servisi - Washington Times gazetesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ı İslamofaşist darbe peşinde olmakla suçladı. ABD'de yayımlanan ve altı ay kadar önce de benzer değerlendirmeleri yapan gazete, Erdoğan'ın İslamofaşist bir darbe istediğini, ordunun da bu isteğin karşısında durduğunu savundu. Gazete, Rektör Yücel Aşkın ve Orgeneral Yaşar Büyükanıt olaylarının da ''Erdoğan'ın İslamofaşist darbe planının bir parçası'' olduğunu öne sürdü. Frank J. Gaffney Jr. tarafından kaleme alınan yazıda, Türkiye'nin 80 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk tarafından Birinci Dünya Savaşı'ndan mağlup ayrılan teokratik Osmanlı İmparatorluğu'nun küllerinden yaratıldığı belirtildi. Türkiye'nin modern ve son derece laik bir ülke olduğu vurgulanan haberde, Türkiye'de laik hükümetin en büyük garantörünün -bu bazen demokratik kuralların çiğnenmesi anlamına gelse de- ordu olduğu belirtildi. Ordunun Türkiye'de bu yüzden en çok saygı duyulan kurumların başında geldiği de vurgulandı.
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Sevgili arkadaşım bizim sizden farklı kılan ufak bir ayrıcalığımız var bu ülkeyi devrimleri ile kuran insanlar kadar bizler milliciyiz, ama milliyetçi değiliz. İşte bu fark ile sizden şunu rica edebilirmiyim. Lütfen konu ile ilgili olarak düşüncelerimiz katkı düşüncesinden yola çıkarak yazarsak mutlaka birbirimizi anlayabileceğimiz asgari noktalarda uzlaşı yakalayabiliriz diye düşünüyorum. Yoksa kişisel düşünce ve tutumlara kayarsa görüldüğü gibi olumsul sonuçlar almamız doğal hale gelir ki bu da günümüz dünyasındaki fikir mücadelesi yapan insanların yerine sopaları konuşturan, silahlara sarılan ve kaba kuvveti olağan gören ilkelliğe adım atmış olabiliriz. Kaldı ki Buna firsat vermemek te en doğal presibimiz olmalı. Kıcasa; Bugünden Cumhuriyet tarihimize bir bakarsan bir yönüyle, Türkiye'yi aydınlığa kavuşturmak, çağdaş uygarlık düzeyine yükseltmek, evrenselliği kucaklamak isteyen ''milliciler'' ile kendisinden güçlü olana teslim olmaya her an hazır ''milliyetçiler'' arasındaki mücadelelerin tarihi olduğunu görürüz. Acaba tarihsel akışımız içerisinde köy enstitülerini kapatan; şairlerimizi, yazarlarımızı, sanatçılarımızı, aydınlarımızı zindanlarda çürüten; matbaalarımızı yakan milliyetçi ''Almanseverler'' de; Türkiye'yi ''Küçük Amerika yapacağız!'' diye ortaya çıkan Celal Bayar-Adnan Menderes ''liberalizmi'' nin mirasçısı ''Amerikansever'' milliyetçilerde, Özal' larda, Yılmaz' larda, Çiller' lerde; milliyetçiliği ağızlarından düşürmeyen 12 Eylül darbecilerinde ya da eski ve yeni yüzleriyle ''bozkurt milliyetçileri'' nde ''millici'' bir yan görüyor musunuz? Yoksa bu böyle devam eder ve bizler düşünce babında gelenekçiyiz ve bunu böyle devam ettireceğiz mi dersiniz?. Yoksa Mustafa Kemal ATATÜRK ve ona inanan silah arkadaşları ile günüz Atatürkçülerinin MİLLİCİLİĞİNİ hala farkedememiş olmak karşısında ki sorumluluk bilincini oluşturamıyan bireyler olarak mı yolumuza devam edeceğiz?... Sevgiyle kalın...
-
Washington Times iddiası... (Başbakan ERDOĞAN ve kurmayları "İSLAMOFAŞİST" Bir darbe istediğini ve ordu bu isteğin karşısında durduğunu iddia etti...)
. Washington Times iddiası... (Başbakan ERDOĞAN ve kurmayları "İSLAMOFAŞİST" Bir darbe istediğini ve ordu bu isteğin karşısında durduğunu iddia etti...) Washington Times Gazetesi Başbakan Erdoğan'ın amacını yazdı... Washington Times gazetesi yaklaşık altı ay aradan sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İslamofaşist darbe istediği iddiasını yineledi. Amerika'da yayınlanan ve zaman zaman Türkiye'ye yaptığı sert çıkışlarla tanınan Washington Times gazetesi, Başbakan Erdoğan'ın İslamofaşist bir darbe istediğini, ordunun da bu isteğin karşısında durduğunu savundu. Gazete, Rektör Aşkın ve Orgeneral Büyükanıt olaylarının da "Erdoğan'ın İslamofaşist darbesinin" bir parçası olduğunu öne sürdü. Frank J. Gaffney Jr. tarafından kaleme alınan yazıda, Türkiye'nin 80 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk tarafından teokratik ve Birinci Dünya Savaşı'ndan malup ayrılan Osmanlı İmparatorluğu'nun küllerinden yaratıldığı belirtildi. Türkiye'nin modern ve son derece laik bir ülke olduğu vurgulanan haberde, Türkiye'de laik hükümetin en büyük garantörünün -bu bazen demokratik kuralların çiğnenmesi anlamına gelse de- ordu olduğu belirtildi. Ordu'nun Türkiye'de bu yüzden en çok saygı duyulan kurumların başında olduğu da vurgulandı. "İSLAMOFAŞİSTLER ATATÜRK REJİMİNİ YIKMAK İSTİYOR" "İslamofaşist Darbe?" başlıklı yazıda, Atatürk'ün düzenini sona erdirilmesinin ve hilafetin tekrar kurulmasının İslamofaşistlerin en büyük hedefi olduğu belirtildi. İslamofaşizmin Suudi Arabistan başta olmak üzere İslami rejimler tarafından desteklendiği ve bunun tehlikeli bir siyasi hamle olduğunu belirten Washington Times, İslamofaşizmin yükselişinin ardından Batı'da Türkiye'nin tekrar Müslüman dünyaya bir model bir olarak görülmesinin umut edildiği belirtildi. Gazete Batı'nın bunu "2002 yılında İslamcı Recep Tayyip Erdoğan'ın oyların azınlığını almasının ardından iktidarda bir tekel haline gelmesine rağmen bile" sürdürdüğünü belirtti. Batı'nın bu umudunun, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile müzakerelere başlamasına izin verilmesinin altında yatan gerçek olduğu belirtilen yazıda, AB sürecinin Erdoğan tarafından "orduyu şah mata getirmek için başarılı bir şekilde kullanıldığı" ifade edildi. YEŞİL SERMAYE Yazıda, "Böylece Erdoğan'ın ülkedeki laik kurum ve geleneklere karşı giriştiği İslamofaşist darbe isteğinin karşısındaki ordunun, Türkiye'yi 'Avrupa'nın dışında tutmakla suçlanabildiği" ifadeleri yer aldı.Altı ay önce de benzer bir makaleye yerverdiklerini hatırlatan gazete, Türk ekonomisinin "yeşil sermaye" olarak da bilinen ve Suudi Arabistan ile diğer bazı Körfez devletlerinin petrolden gelen milyarlarca dolarına boğulduğunu belirtti. Yazıda, Bu paranın Türk iş hayatına akarak İslamcıların güç merkezini oluşturması ve İslamofaşist terörü desteklemesine neden olabileceğine inanmak için nedenler bulunduğu ifade edildi. Gazete, İslamcıların "klasik faşist teknikleri" kullandıklarını yani "yeşil fonları", demokratik muhalefeti destekleyen işadamlarının, Türkiye'nin geniş Alevi azınlığın, Türkiye'nin başarılı ekonomisi ve sosyal modernizasyonu için önemli olan çalışan kadınların, laik bürokrasinin ve basının karşısında kullandıklarnı belirtti. İSLAMOFAŞİST DARBENİN HEDEFİ LAİK EĞİTİM SİSTEMİ... İslamofaşist darbenin özellikle odaklandığı hedeflerin başında Türkiye'nin laik eğitim sisteminin geldiğini belirten gazete, medrese benzeri imam hatip liselerinin ve sadece Kur'an eğitimi verilen "diğer okulların" desteklendiğini ifade etti. Yazıda Erdoğan'ın kendisinin de imam hatip mezunu olduğuna dikkat çekildi. Gazete eğitim gibi yargının da İslamofaşist darbenin hedeflerinden biri olduğunu ifade etti. "AŞKIN DAVASINDA SAVCI YUKARIDAN EMİR ALDI" Öncelikle ilk olarak "yukarıdan emirler alan bir yerel savcının" laik akademisyen Yücel Aşkın hakkında suçlamalar ortaya attığını belirten gazete, on binlerce Kur'an eğitimi veren okuldan mezun olmuş kişinin yargıç olarak atandığını ve bunların şeriata göre dava yönetmesine söz verildiğini iddia etti. Erdoğan'ın okullarda türban yasağını destekleyen AİHM kararını da eleştirdiğini hatırlatan gazete, mahkemenin kararının ardından Erdoğan'ın "Buna onlar karar veremez, o hak ulemanındır" dediğini belirtti. Gazete bu açıklamanın Erdoğan'ın Türkiye'nin AB'ye katılımı yönünde gösterdiği çabaların inandırıcılığının sorgulanmasına da neden olduğunu ifade etti. "ERDOĞAN AB SÜRECİNİ ORDUYU EKARTE ETMEK İÇİN KULLANIYOR" Erdoğan'ın AB sürecini basit bir şekilde laik hukuku koruyan orduyu ekarte etmek için kullandığını öne süren gazete, Başbakan Erdoğan"ın orduyu İslamofaşist düzeni kurma yolunda bir engel olarak gördüğü savunuldu. "BÜYÜKANIT OLAYI BUNUN KANITI" Gazete, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında ortaya atılan suçlamaların da bu çerçevede gündeme geldiğini savundu. Büyükanıt'ın bu yaz Genelkurmay Başkanı olmasının beklendiğini belirten gazete, Büyükanıt'ın Cumhuriyet karşıtları aleyhinde söylemleriyle tanındığını belirtti. "AYNI SAVCI SUÇLADI" Kara Kuvvetleri Komutanını suçlayan savcı ile Yücel Aşkın'ı suçlayan savcının aynı kişi olduğuna dikkat çeken gazete, Büyükanıt hakkındaki suçlamaların da en az Aşkın'a yöneltilenler kadar saçma olduğunu belirtti. Yazıda son olarak Amerika ve diğer özgürlük yanlısı ülkelerin İslamcı bir Türkiye'yi Müslüman dünyaya bir örnek olarak göremeyeceği ve bu yolda Türkiye'nin artık özgür dünyanın değerli bir üyesi olamayacağının anlaşılması gerektiği belirtildi. ..
-
TÜKETİM TOPLUMU MİLLİYETÇİLİĞİ... (MİLLİYETÇİLİK; Son 2.yy yan sanayi devrimi ürünüdür ve BURJUVAZİNİN iktidarı meşrulaştırması için ortaya çıkmıştır)
Katılmamak mümkün değil sevgili zeynoo... Konuya açıklık getirmek açışında şunlarında bilinmesinde yarar görüyorum... Günümüzde milliyetçilik farklı bir yerlerde seyrediyor. Kaldı ki, Milli olabilme ve milliyetçilik bölücü değil; birleştiricidir. İnsanları birbirine ötekileştirmez, tekleştirmez, sosyalleştirir. Sosyal barışı kurar. Dayanışma ve hoşgörüyü sağlar. Ancak, sınıfçı ideolojiler ötekileştirir ve iç düşman yaratır. Zaten amacı da sınıf kavgasıdır. Milletleşemeyen kendi varlıklarını koruyup geliştiremeyen toplumlar demokrasiyi de işletemezler; ama tartışırlar. Demokrasi de milletleşme ve milli mutabakatlar zeminine dayanır. Onun için demokrasi kalabalıkların değil; milletleşmiş toplumların rejimidir. Çünkü sınıf, grup, cemaat, ırk, boy, mezhep gibi dar mensubiyetlerin egemenliği peşinde değildir. Demokrasi ile milliyetçilik birbirini tamamlar. Sınıfçı yaklaşımlar toplumun bütünü kavrayamadığından toplumcu da olamazlar. Milliyetçilik; ne sadece hamaset, duygusallık, ne de dışa kapanma ve duygusal düşmanlıktır. O şuurlu bir şekilde milli değerlerden ve çıkarlardan yana tavır koyabilmektir. Milliyetçilik yaşayan bir pratik olarak ideoloji de değildir. Çünkü; milliyetçilik yaşanır, o ne bir aydın lüksü, ne de demagojidir... Umarım yeterince anlaşılmıştır...
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Arkadaşlar... Şu ya da bu şekilde çıkar sağlamak için milliyetçiliğe sığınma, milliyetçilik yaftası güven vermiyor. Milliyetçilik, ülke sevgisi, ülke çıkarlarını, onurunu, saygınlığını koruma olarak algılanmalıdır. Bu anlamda milliyetçiliğe gereksinimimiz var. Birey olarak, toplum olarak, uzun süreli olarak ülke çıkarlarını koruduğumuz, ülkenin onur ve saygınlığına gereken özeni gösterdiğimiz söylenemez. Mitinglerde slogan atmakla, kendi görüşlerimize karşı görüşte olanları ortadan kaldırmaya çalışmakla milliyetçi olunamaz. Milliyetçilik böyle ucuz değildir. Milliyetçilik özveriyi, çabayı gerektirir. Milliyetçi olabilmek için, ülkeye bir şeyler katmak, bu ülkede yaşayanlara bazı şeyler verebilmek coşkusu olmalıdır. Kişinin kendini daha iyi yetiştirme için gösterdiği çaba dahi milliyetçiliğin bir gereğidir. Ancak iyi yetişmiş, bilgi ve kültür düzeyi yeterli, etik kurallara uygun davranan kişi ülkesine hizmet verebilir, ülkesine katkıda bulunabilir. Evet, milliyetçilik. Ülkenin çıkarlarını korumak, ülkeyi yüceltmek, ülkeyi kalkındırmak için milliyetçilik. Ülke soygunundan pay almak, hakkımız olmayan kadroları işgal etmek, devlet gücünü belirli kişilerin ya da grupların çıkarları doğrultusunda kullanmak için milliyetçilik olmaz. Bunun adı çetecilik olur.Öyle çete kurmakla, mafyaya hizmet etmek ile, gerektiği yerde tarihte görüldüğü gibi ABD'ye hizmet etmekle ülkücülük veye milliyetçilik olmaz... Bugün her Türk Vatandaşı gendine göre milliyetçidir ve milliyetçilik kimsenin tekelinde değildir. Milliyetçilik korku salmak değildir, Milliyetçilik darkalıpçılık değildir, Milliyetçilik kafatasçılık ta değildir, Milliyetçilik hitlerin yaptığı gibi 1000 Türkü gaz odalarına atmakla da olmaz, Bu bizi daha da bölünmelere, dahada kavgalara, daha da çıkmazlara sokar ve sokmaktadırda. Tabiki tarihte sol ve sosyalizm ya da komünizm adına yola çıkanlarda kan döktü ve savaşlara sebep oldu. Neden 85 yıllık gencecik bir Cumhuriyet olan ülkemizi hala bölünmelere, kaoslara, kavram kargaşasına sürüklerler anlamıyorum. Burada en çok zararı gençlerim görmekte, çocuklarımız çekmekte ve analarımız ağlamaktadır. Bugün solcu da vatanını milletin sever ve onlar kadar milliyetçidir. Neden bu derin ve şiddetli kırılmalar ve anlışılamamazlık anlamıyorum. Bu önümüzdeki süreçet zorlu ve çetin yollardan geçecek olan Türkiyemizin temeline dinamik koymakla eş değerdir.. Lütfen artık bir konsensüs oluşturalım ve asgarı müştereklerde birleşelim. Günümüz akıl, bilin, uygarlık ve gelişme çağı. Biz dar kalıplarımızdan kurtulmak için daha ne kadar kan akıtılacak, kavgalar yapılacak anlamıyorum... Türkiyenin artık buna lüksü yok... Sevgi ve saygılarımla....
-
TÜKETİM TOPLUMU MİLLİYETÇİLİĞİ... (MİLLİYETÇİLİK; Son 2.yy yan sanayi devrimi ürünüdür ve BURJUVAZİNİN iktidarı meşrulaştırması için ortaya çıkmıştır)
Teşekkürler sevgili zeyno... Evet yukarıda değerli gazeteci Uğur MUMCU'nun sorduğu soruyu bende soruyorum... Yukarıdaki düşüncenin etik ve düşünsel karşıtı nedir sizce?... Sevgiler...
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Bu mu şimdi sevgili ALP EREN. Oldumu ya?... Ne demek insanları üzerine karı kız yollamak ve çoğalmaya çalışmak... Sizden rica etsem konuyu biraz açabilirmisin...
-
TÜKETİM TOPLUMU MİLLİYETÇİLİĞİ... (MİLLİYETÇİLİK; Son 2.yy yan sanayi devrimi ürünüdür ve BURJUVAZİNİN iktidarı meşrulaştırması için ortaya çıkmıştır)
. Son günlerdeki Tüketim toplumu milliyetçiliği... Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde milliyetçiliğin ekonomik boyutu küreselleşmeye paralel olarak geri plana atılırken, siyasal ve kültürel boyutu ön plana geçiyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde milliyetçiliğin ekonomik boyutu küreselleşmeye paralel olarak geri plana atılırken, siyasal ve kültürel boyutu ön plana geçiyor. Milliyetçilik, birçok kişiye göre an azından bir ideoloji olarak modern çağların, hatta sadece son iki yüzyılın yani sanayi devriminin bir ürünüdür ve dolayısıyla çok yeni bir kavramdır. Bu yaklaşıma göre milliyetçilik ilk olarak İngiltere ve Fransa’da, daha önce unsurları oluşmaya başlamış olan millet olgusundan sonra ve burjuvazinin iktidarı meşrulaştırmak için ortaya çıkan bir ideoloji ve onun yol açtığı bir harekettir. Milliyetçilik, birçok kişiye göre an azından bir ideoloji olarak modern çağların, hatta sadece son iki yüzyılın yani sanayi devriminin bir ürünüdür ve dolayısıyla çok yeni bir kavramdır. Bu yaklaşıma göre milliyetçilik ilk olarak İngiltere ve Fransa’da, daha önce unsurları oluşmaya başlamış olan millet olgusundan sonra ve burjuvazinin iktidarı meşrulaştırmak için ortaya çıkan bir ideoloji ve onun yol açtığı bir harekettir. Oysa tarihsel arka plana baktığımızda bunun böyle olmadığını milliyetçiliğin çok eskilere dayandığını açıkça görürüz. O Çünkü milliyetçiliğin en eski çağlardan beri insan fıtratına yapışık bir biçimde mevcut olduğunu ve hatta o fıtratı oluşturan bir unsur oluşunu, hem siyaset hem de düşünce alanında açıkça görmek mümkündür. Eflatun ve Aristo bu konuda verilebilecek önemli örneklerdir: Eflatun ve Aristo’nun çağlarında kendilerini Hellen, ülkelerini ise Hellas olarak adlandıran Grekler, kendilerini diğer milletler ve kavimlerden üstün görür, hem kendilerine ve hem de ülkelerine kuvvetli bir asabiye ile bağlı olurlardı. Mesela, Aristo, dünyanın insanlarla meskûn bölgelerini (Eucumonia) ana hatlarıyla üçe ayırmaktadır: Hellas, Avrupa ve Doğu. Avrupalıları geri zekâlı, Doğuluları ise korkak bulan Aristo’ya göre ideal insan tipi Hellen, ideal ülke ise Hellastır. Aristo’nun bu yaklaşımında, milliyetçiliğin adeta temel kurucu unsurlarından olan “vatanseverlik” (patriotizm) üzerinden nasıl kıvamlı bir milliyetçilik yapıldığı açıkça görülmektedir. Milliyetçiliğe yönelik bu tarihsel perspektiflerden sonra günümüze dönüp söz konusu kavramın geldiği son noktayı, ülkemiz bağlamında irdeleyelim. Son yıllarda faşist diktatör A. Hitler’in “Kavgam” kitabıyla başlayan ve Metal Fırtına, Şu Çılgın Türkler vb kitaplarla adeta teorik bir milliyetçi külliyat oluşturma çabaları hız kazandı. Gelinen noktada bu çabaların toplumsal yansıması olarak bazılarının faşizan duygularının kabardığını görmekteyiz. Mevcut süreçte bu gerçeklik temelinde gelişen milliyetçilik hareketleri özünde olumsuz ve paradoksal bir çelişkiyi de beraberinde getirmektedir. Siyaset bilimci Fuat Keyman’nın jargonuyla söylersek “tüketim toplumu milliyetçiliği” yapanlar son kertede statükoyu korumaya ve “piyasa yapmaya” yaramanın ötesine geçememektedir. Öte yandan bu tür güruhların vatanseverlik adına yaptıkları şoven çıkışlar toplumsal düzlemde çeşitli sorunların yaşanmasına yol açmaktadır. Hukukçu, Baskın Oran’ın belirttiği gibi milliyetçilik söylemi içinde, bir ulus (millet), yüceltilirken onun tarihi yeniden yazılırken yada ister gelişmiş ister azgelişmiş ülkelerde, gerek ezilmişliğe son vermek için gerekse bütünselliği sağlamak için bu tür bir söylem kullanırken, diğer unsurlara yada “öteki” uluslara yönelik pejoratif bir tanımlama söz konusu olur. Bu şekilde milliyetçilik, kolaylıkla şoven veya ırkçı bir nitelik alabiliyor. Bu da ister istemez ülke içindeki diğer unsurların veya “ötekileştirilenlerin” tepkisini çekiyor yada tepkisinin doğmasına yol açıyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde milliyetçiliğin ekonomik boyutu küreselleşmeye paralel olarak geri plana atılırken, siyasal ve kültürel boyutu ön plana geçiyor. Bu saptama, son yıllarda ülkemiz özelinde maalesef pratiğe geç(iril)miştir. Hafızalarımızı geçen yıla götürüp bayrak krizinde şaha kalkan milliyetçi kitleleri ve bunu fırsat bilip başka şeylerin propagandasını yapmaya çalışanları bir kez daha hatırlayalım: Geçtiğimiz yıl bayrak kriziyle adeta uykularından uyanan milliyetçi kitleler soluğu meydanlarda almışlardı. Ülkenin dört bir yanında bayraklı mitinglerle Türkiye halkına “Türk” propagandası yapmaya çalışılmıştı. Tabi bu süreçte Türkiye solunun sessiz kalması elbette ki dikkat çekicidir ve bunun etkisiyle bayrağa daha bir milliyetçi tutumla sarılan bazı kesimlerin meydanlara inmesi de çelişkili bir durumdur. Çünkü aynı kesim, ki bayrağa ve bağımsızlığa gönülden bağlı olan (?) bu kesim Amerikan bayrakları İncirlikte dalgalanırken yada Cuma namazı sonrasında İstanbul’un göbeğinde İslam devletini ve şeriatı simgeleyen Yeşil renkli bayraklar açılırken sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. Keza aynı şekilde Irakta askerlerimizin başına çuval geçirilirken bu zihniyet ve ateşli savunucuları nedense ortalıkta görünmüyorlardı. Ta ki, Çatlı-Ağca karışımı Polat Alemdar denen Türk versiyonu Rambo, sinema filmiyle çuvalın intikamı alıp hikâyeden de olsa Ahmet İnsel’in deyimiyle “milliyetçi güruhların” incinen ulusal gururlarını okşayana kadar. Yıllardır kendilerini ülkenin gerçek sahipleri zanneden ve egemenlik alanlarında istedikleri politikaları uygulama şansı bulanlar, şimdilerde AB politikalarından adeta vampirin ışıktan korktuğu gibi korkmaktadırlar. AB eksenli politikalarla her alanda demokratikleşmenin sağlanması elbette ki bazı kesimlerin işine gelmeyecektir. Çünkü meydan artık onların değil ve o karanlık dünyaları aydınlanmak üzeredir. İşte asıl sorun da buradan kaynaklanmaktadır. Statükoculukta ısrar edenler, kendi dışındakilerini “öteki”leştiren, demokratikleşmeden korkan kısaca egemenlik alanları daralan kesimler mevcut süreçte ellerinden geldiği ölçüde ülkede bir çatışma ortamı yaratmak istemektedirler. İşte tamda bu noktada şovenist bir Türk milliyetçiliğin geliştirilmek istendiğinin ve bir takım manipülasyonların da etkisiyle hedef olarak ilkel bir Kürt milliyetçiliğinin seçildiğini görmekteyiz. İşte asıl tehlike buradadır ve bu seçim maalesef birilerinin kazancı olurken tüm Türkiye halkının kaybı anlamına gelir. Dolayısıyla bu süreçte ne şovenist bir Türk milliyetçiliği ne de ilkel bir Kürt milliyetçiliği çözüm olamaz ve bu noktada sağduyulu beyinlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Çünkü dünya her alada hızla yapısal-sosyal-kültürel değişimler yaşamaktadır. Küresel anlamda çeşitli birlikteliklere ihtiyaç doğmaktadır. Dolayısıyla Nihal Atsızın “dünyadaki herkes türkün düşmanıdır” şeklinde özetlenecek paranoyak/ırkçı felsefesi, elbette ki böyle bir süreçte geçerliliğini yitirecektir. Sonuç olarak Atatürk’ün hedef gösterdiği muasır medeniyet seviyesine çıkmak için yapay gündemlerle, ötekini dışlayarak, demokratikleşmeden korkarak politika üretemeyiz. Kaldı ki, yıllardır bu topraklarda yaşayan iki kardeş halkın Atatürk’ün hedeflediği noktaya ulaşma adına daha çok kenetlenmesi gerekir. Böylesi bir amaç doğrultusunda AB perspektifli politikaları uygulamak ve demokratik, hukukun üstünlüğünü her alanda özümseyen, temel insan haklarını içselleştiren bir demokratik bir Türkiye oluşturmak zorundayız. Çünkü dünya hızla değişirken bizler kendi sığ dünyamızda kalamayız. BURADA HERKES DURUP DÜŞÜNMELİ VE ÜZERİNE DÜŞEN SORUMLULUK BİLİNCİNİ TÜM GERÇEKÇİLİĞİ GÖRME FIRSATINI YAKALAYARAK SON GÜNLERDE ORTAYA ATILAN SUNİ GÜNDEMLERİN KİMLERİN İŞİNE VE NE ŞEKİLDE YARAYACAĞINI GÖREN İNSANLARIN SAYILARI GÜN GEÇTİKÇE ARTACAĞI UMİDİYLE.... Sevgi ve saygılar... :----------------------------------------------------------------------- D. ÖZYAKIŞIR / Araş. Gör.
-
İSLAMİYET ZAMANLA BOZULDU... (Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fak. Dekanı Prf. Dr. EKREM SARIKOĞLU; Kadının başı açık namaz kılabileceğini ve.)
Sevgili sardunyam... Bunu ben söylemiyorum bunu söyleyen bir Profesör ve İlahiyat Fakültesi Dekanı... Ben yazıyı yorumsuz olarak ve kaynak göstererek buraya taşıdım... Sevgilerimle...
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Tam burada şunları belirtmeden edemeyeceğim arkadaşlar... Lütfen biraz saygı... Görülüyorki bugün şovenist bir Türk milliyetçiliğin geliştirilmek istendiğinin ve bir takım manipülasyonların da etkisiyle hedef olarak ilkel bir Kürt milliyetçiliğinin seçildiğini görmekteyiz. İşte asıl tehlike buradadır ve bu seçim maalesef birilerinin kazancı olurken tüm Türkiye halkının kaybı anlamına gelir. Dolayısıyla bu süreçte ne şovenist bir Türk milliyetçiliği ne de ilkel bir Kürt milliyetçiliği çözüm olamaz ve bu noktada sağduyulu beyinlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Çünkü dünya her alada hızla yapısal-sosyal-kültürel değişimler yaşamaktadır. Küresel anlamda çeşitli birlikteliklere ihtiyaç doğmaktadır. Dolayısıyla Nihal Atsızın “dünyadaki herkes türkün düşmanıdır” şeklinde özetlenecek paranoyak/ırkçı felsefesi, elbette ki böyle bir süreçte geçerliliğini yitirecektir. Sonuç olarak Atatürk’ün hedef gösterdiği muasır medeniyet seviyesine çıkmak için yapay gündemlerle, ötekini dışlayarak, demokratikleşmeden korkarak politika üretemeyiz. Kaldı ki, yıllardır bu topraklarda yaşayan iki kardeş halkın Atatürk’ün hedeflediği noktaya ulaşma adına daha çok kenetlenmesi gerekir. Böylesi bir amaç doğrultusunda AB perspektifli politikaları uygulamak ve demokratik, hukukun üstünlüğünü her alanda özümseyen, temel insan haklarını içselleştiren bir demokratik bir Türkiye oluşturmak zorundayız. Çünkü dünya hızla değişirken bizler kendi sığ dünyamızda kalamayız. Lütfen artık bu kalıplardan kurtulun ve kafalarımıza pencereler açmak için daha ne bekliyorsunuz... Sevgi ve saygılarımla...
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Sevgili arman arkadaşım... Mustafa Kemal Atatürk'ün ne ben büyüküm demiştir ve ne de buna ihtiyac duymuştur. Kaldı ki onun büyüklüğünü, onur ve erdem sahibi olduğunu bütün Dünya biliyor zaten. Bu nedenle konu o yönüyle algılanmışsa gerçekten üzülürüm. Diğer taraftan 'ben büyük bir Türk'üm' dendiği zaman ise sadece milliyetçiliğin dar düşünsel babından ve lokal düşüncesinden yola çıkarak bencilliğin ne kadar küçüldüğü varsayımından yola çıkıldığı vurgulanmak istenmiştir yoksa o manada değil. Kaldıkı bizler Türk çocuklarıyız ve tabiki ulusal milliyetçilik anlamındaki düşüncemizin temelini bu ait olduğumuz ve sınırlarını ne zorluklarla çizdiğimiz bu vatanın neferleriyiz. Benim şahsı düşüncem milliyetçiliğin kimsenin tekelinde olmadığı düşüncesidir sevgil erman... Yukarıda belirtiğim bir yazımda aynen şunları belirtmişim... Ülkemizde son günlerde bir çok hassas boğazdan geçiliyor. Bir yanda gerçekleri konuşanlar öte yanda gerçekleri saptıranlar var. Bizce bugünler Türk Ulusunun gözünü iyi açması, bilgilenmesi ve hiçbir provakasyona, kötü emellere alet olmaması gereken günler. Sınav gibi, imtihan gibi. Bugünler birlik ve beraberlik zamanı. Bugünler Ülkemize kara günler yaşatmak isteyenlere karşı duruş sergileme zamanı. Geçenlerde "Felaketler, onların gelişine kulak asmayanların eseridir..." demiştik. O nedenle gözlerimizi, kulaklarımızı, aklımızı ve kalbimizi dört açmamız gerekiyor. Çünkü başka Türkiye yok... Mustafa Kemal Atatürk her Türk Vatandaşının içinde yaşıyor. Bunu göstererek, bunu kanıtlayarak, vatan sevgimizi ve vatanperverliğimizi doruklara çıkartmalıyız. Çünkü ancak böyle ödeyebiliriz şehit düşen binlerce kahramana vefa borcumuzu. Dileriz daima haklı, doğru, dürüst ve aydınlık insanlar kazansın... Umarım ne demek istediğim anlaşılmıştır. Sevgilerimle... _______________________________________________________________________________________ NOT____: Bu yazım aynı zamanda Bozan arkadaşımıza da bir cevap niteliğindedir kendisine saygılarımı sunuyorum...
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Birde şu var; Milliyetçilik, üyesi olduğun toplumun her bireyine saygıyla başlar. Yoksa biz milletiz demekle milliyetçilik olmaz. ''Ben büyük adamım'' demekle ''Biz büyük milletiz'' demek arasında saçmalık bakımından hiçbir fark yoktur. Sevgiyle kalın...
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Hayrıcı şunu belirtmekte fayda var sevgili Gece Yağmuru... Mustafa Kemal Atatürk, ''Ne mutlu Türk olana'' değil, ''Ne mutlu Türküm diyene'' diyerek ve ''Türk milletini'' ''Misakı Milli sınırları içindeki Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk milleti denir'' diye tanımlayarak faşist milliyetçiliğin değil, demokratik milliyetçiliğin temellerini atmıştır. Sizlerin milliyetçiliği ile bizlerin milliyetçiliğini ayıran da bu noktadır zaten... BENCE SİZ ATATÜRK'ü Türk İslam sentezi milliyetçiliği yaparak EMPERYALİZMİN EKMEĞİNE DÜN OLDUĞU GİBİ BUGÜNDE YAĞ SÜRMEKTESİNİZ... Milliyetçiliği dine bulaştırarak yaymaya çalışmanın temelinde de bu olgu vardır zaten... Ne demiş şair... "“Atatürk vatanı zaferleriyle, milleti ise inkılaplarıyla kurtarmıştır...” "Mal cimride, silah korkaklarda, karar da zayıflarda olursa düzen bozulur..."Falih Rıfkı Atay... Son olarak şunları söyleyebilirim... Ülkemizde son günlerde bir çok hassas boğazdan geçiliyor. Bir yanda gerçekleri konuşanlar öte yanda gerçekleri saptıranlar var. Bizce bugünler Türk Ulusunun gözünü iyi açması, bilgilenmesi ve hiçbir provakasyona, kötü emellere alet olmaması gereken günler. Sınav gibi, imtihan gibi. Bugünler birlik ve beraberlik zamanı. Bugünler Ülkemize kara günler yaşatmak isteyenlere karşı duruş sergileme zamanı. Geçenlerde "Felaketler, onların gelişine kulak asmayanların eseridir..." demiştik. O nedenle gözlerimizi, kulaklarımızı, aklımızı ve kalbimizi dört açmamız gerekiyor. Çünkü başka Türkiye yok... Mustafa Kemal Atatürk her Türk Vatandaşının içinde yaşıyor. Bunu göstererek, bunu kanıtlayarak, vatan sevgimizi ve vatanperverliğimizi doruklara çıkartmalıyız. Çünkü ancak böyle ödeyebiliriz şehit düşen binlerce kahramana vefa borcumuzu. Dileriz daima haklı, doğru, dürüst ve aydınlık insanlar kazansın...
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Atatürk'ümüzün ülkücülük anlayışı bu değil sevgili Gece Yağmuru... ŞİMDİ BEN SİZE SORUYORUM... Bazen ''ABD alkışçısı'' , bazen de ''ABD karşıtı'' olarak gözüken, kendi çıkarları doğrultusunda ''Kıbrıs Türktür Türk kalacaktır'' diyen ''kör milliyetçilerle'' , Aydınlanma Devrimi'nin yılmaz savunucusu ''Kemalist solu'' aynı kefeye koymak isteyen safdillere sormak gerekiyor: ''Ne yapmak istiyorsunuz?'' Bakıyorum ''kör milliyetçiliğin'' tuzağına düşmüş kimi sözde Atatürkçüler, ''faili meçhul cinayetlerin'' baş aktörleriyle Lozan'da kol kola yürümeyi ''Antiemperyalist Kemalist milliyetçilik'' olarak göstermeye başladılar... Bedrettin Cömert 'i, Cavit Orhan Tütengil 'i, Doğan Öz 'ü, Ümit Doğanay 'ı, Cevat Yurdakul 'u çoktan unuttular. Şimdilerde ''Türk-İslam sentezi'' nin mimarlarından olan, ''Türkiye, 19 Mayıs 1919 öncesini yaşıyor'' diyen eski ülkücü çetelere şu soruyu yöneltsem ne diyecekler: ''Türkiye'deki kitlesel ve bireysel katliamların arkasında ABD ve İran yok muydu?'' Kemal Türkler davasının başından sonuna dek avukatlığını yapan Rasim Öz , yedi Türkiye İşçi Partili gencin katledilmesi buyruğunu verenlerin sonradan milletvekili olduğunu söylüyor, ''derin devlet'' bağlantısını öne sürüyor. Neden tartışılmıyor bu konu Türkiye'de? İlişkiler yumağı, İtalya ve İspanya'da olduğu gibi niçin çözümlenmiyor? Uğur Mumcu için gözyaşı dökmek yetmez! Ahmet Taner için de, Gaffar Okkan için de öyle!.. Arkadaki büyük patron kim? Devlet içindeki silahların destek aldığı güçler kim? ABD'nin bağlantısı nerede başlıyor, nerede bitiyor? CIA elemanları nasıl çalışıyor, kimlerle ilişki kuruyor? Başta Abdi İpekçi , Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı cinayetleri olmak üzere pek çok ''faili meçhul'' cinayetin sadece tetikçileri var ortada. Tetiği çektiren güç ise görünmüyor!.. Sıvas katliamında onlarca aydınımızı diri diri yakanlardan 26 sanığın hapis cezaları Aziz Nesin 'in ''tahrik ettiği'' savı gerekçe gösterilerek 15 yıla indirildi... Haklarında ölüm cezası verilen ve bu cezaları yaşamboyu hapis cezasına çevrilen dört sanık ise yakalanamadı... Susurluk çetesi ise dışarıda... Türkiye'de bir kesim, ''milliyetçilik-ulusalcılık'' kavramından yola çıkıp ''Antiemperyalist Kemalist milliyetçilik'' le Türk-İslam sentezcilerini, 12 Eylül öncesinin ''ülkücü katillerini'' buluşturmak için çabalıyor. Oysa Kemalistler, sosyal demokratlar, ulusalcılar, sosyalistler bir araya gelip, ''Solun Güney Amerika'da nasıl iktidar olduğunu'' tartışmalıdır. Yapabilirler mi acaba? NE DERSİN...
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Hayır sevgili Gece Yağmuru buna ülkücülük denmez ve hiçbir zaman ülkücü olmam... Cevep olarak Lütfen yazımı iyi okuyun anlıyacaksınız... Sevgiler...
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Yazılarım okumuyorsunuz sanıyorum... Yazılarımda bunu açık ıçık belirttim ve Atatürk ilke ve inkilaplarına yürekten bağlı ve yılmaz savunucusu olarak her zaman ve heryerde mücadelemi bıkmadan ve yorulmadan sürdürmekteyim Ben sadece yobazlığa, gericiliğe, dini siyasete karıştıranlara, Ülkeyi bir orta çağ karanlıklarına götürmeye çalışanlara ve sözüm ona kendini ülkücü ve milliyetçi diyen ve günümüzde çetecilikten, mafyacılıktan başka bir bir yol ve yordam bilmeyen fikir fakirlerine ve bunların bir maşa gibi kullanılmalarına karşıyım... Arkadaşlar tekrar belirtiyorum. Ülkücülük adına yola çıkanların neler yaptığını bügün herkes tarafından biliniyor. Çete, mafya vb. Ne ülkücülüğü... Bence Ülke sevmek öncelikle Vatanseverlikten geçer...Sizler Ülkücülük, vatanseverlik ile özdeşleştirildiği için kutsallaştırılabiliyorsunuz. Oysa ikisi arasında fark var. Vatanseverlik çatışmacı değildir. Ülkesine bağlılıktır, onu yüceltmek ve onu savunmak amacına yöneliktir. Ülkücülük ise kolaylıkla ifrada, şovenizme ve saldırganlığa dönüşen bir cereyandır. Irkçı milliyetçilik sayısız savaşlara ve katliamlara neden olmuştur. Eski Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand boşuna "milliyetçilik/Ülkücülük savaştır" dememişti. Albert Einstein'ın söylediği de yanlış değil: "Milliyetçilik/ülkücülük bir çocuk hastalığıdır. İnsanlığın kızamığıdır." Atatürk bize dünyaya açık olgun bir vatanseverlik aşılamak istedi. Hırçın ve inzivacı bir milliyetçilik/ülkücülük değil... Lütfen bunu hiç unutmayalım arkadaşlar... Sevgi ve saygılarımla