gaffar tarafından postalanan herşey
-
BİZ BİRLİKTE TÜRKİYE'YİZ, BİRLİKTE
sayin biji tirkiye, aynen katiliyorum.. kisaca "ANORMAL" ordu üniformali eskiyadir ve savasilacak düsman bulamadiklarindan "IC DÜSMAN"lar uydurarak kendi ülkelerini isgal ederler.. basbakan asar milletvekillerini hapse atar korumakla yükümlü olduklar HALK-i iskence altinda (fiziksel/psikolojik) ezerler.. üniformali eskiyalar sadece ülkenin zenginliklerini tüketmekle kalmaz sistemin dinamikleriyle oynayarak cagdas,ilerici,laik,atatürkcü sloganla kamufle edip bir"kap kac"cumhuriyeti kurup toplumun gelecegini de mahvederler.. isgalciler kimseye hesap vermez,dokunulmazliklari vardir ama "siyasi dokunulmaz"liklar kalksin yönünde siyasi yandaslarina propaganda yaptirirlar fakat sahip olduklari dokunulmazlik zirhina dokundurtmamak icin her kisi ve yöntemi kullanirlar.. farkli inanclardan ve kültürlerden olan insanlarin birbirine düsman olmasi da bu eskiyalarin isine gelir bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardiminda bulunabilirler.. (vs.) evet cagdas korku imparatorlugun nasil bir "evrensel inkilap" ile devrildigini anlamakta zorlananlar eninde sonunda anlayacaklardir unutmamak gerekir ki dogruya direnen yanlisin kurbani olur.. slm.
-
3 cemaat savcisi ve 2 cemaat yargicina teslim olan ordu
has kemalist kalemsör ve felaket tellali üclü cölasan,coskun ve özdil bel bagladiklari silahli kuvvetlere ragmen arka arkaya yasadiklari ideoloijik hezimetler (halkin tokadi) sonunda "güvendigimiz daglara kar yagdi"serzenisinde bulundular heyhat haklilar cünkü onlar demokrasi/cumhuriyet,halk degil silahli vesayetten güc aliyor ve bu sayede milletin degerleriyle dalga geciyorlardi.. ideolojik körlük nedeniyle dünyanin,türkiyenin,halkin degistigini iskaladilar sasirmakta haklilar..) sayin politika da sasirmis gibi tekrar hatirlatmakta fayda var "su yatagini bulur".. slm.
-
Bilimin kabul edebilecegi bir Allah var MI dir ?
bakalim dediginiz gibi mi.. misal: GELENEKSEL DINLER: tek tanri.. vahiy.. ölüm yok olus degil ölümden sonrada bir yasam var.. yer gök bitisik idi.. yaratilisa sudan baslanmistir.. tanri katinda aylarin sayisi 12 dir.. insanlar arasindan elciler,öncüler secilmistir..(muhammed/isa/ibrahim/suayb/davud vs) tanri insanlarla üc sekilde konusur perde arkasindan/vahyederek elcisi ile mesajini göndererek.. aklini kullanmayan tanri´ya ulasamaz.. tanri kendi lisani ile konusur insanlik lisani ve elcilerle mesajini bildirir.. TANRIYA İNANMAYANLAR CAHİLLERDİR.. *** MODERN DİNLER:(bilimci) tek evren.. evrensel dil/kesifler.. hicbir enerji kaybolmaz ancak baska bir enerjiye dönüşür.. big-bang sonucu dagilim.. evrim ilk olarak sudan baslamistir.. 12 evreli günes takvimi yeryüzü olaylari icin en ideal takvimdir insanlar arasinda öncüler,bilgeler vardır..(aristotales,hegel,kant,kepler,erdös,einstein vs.) evrensel bilgiye üc sekilde ulasilir islem/gözlem/deney.. aklini kullanmayan evrensel bilgilere ulasamaz.. evrenin kendi lisani vardir matematik,fizik dili ile bilim adamlarinca iletilir.. EVRENSEL VERİLERE İNANMAYANALAR CAHİLLERDİR.. benzerlikler dikkatinizi cekti mi ? peki geleneksel dinlerle ateizm veya deizmin ne kadar da birbirine benzedigini objektif ve samimi olarak kac kisi söyleyebili/R/yor ? slm.
-
Bilimin kabul edebilecegi bir Allah var MI dir ?
evrensel yazdi; "....Bu sorulan sorunun saçmalığı..".. ve -einstein der ki; "..Eğer bir fikir başta saçma ve uçuk gelmiyorsa onun için ümit yok demektir.." *** evrensel yazdi; "..Bilimin madde dışında her hangi bir uğraşı alanı yoktur. Bilim, sadece, kişilerin sezgileri yoluyla, tarihin ilk dönemlerinden beri uydurulmuş olan, melek, cin, şeytan, ve mabut(ilah) gibi hayal mahsulü iddialarla uğraşmaz..." -islam evrim teorisi ile celismez fakat bu evrim teorisi üzerinden din düsmanligi yapan "evrimci molla"larin üfledigi balonlara da inanmamiz gerekmez.. -kim demis bilimciler,"cin,seytan,melek,mabut" ile mesgul olsun? bilimle ugrassinlar (gölge etmesin) yeter.. -bilimci,bilimle ugrasip türk halkina kayda deger hizmetler sundu da benim mi haberim yok..) unutmayin tanri olmasa tanri tanimazlik bir ANLAM ifade etmezdi.. slm.
-
Bilimin kabul edebilecegi bir Allah var MI dir ?
malum, özellikle müslüman dünyada bilim/ilericilik/cagdaslik vs.üzerinden özelde islam genelde din aleyhine yazmak/cizmek hassaten entel cevrelerde daha cok sanal alemde moda oldu..gerci,iman edenle inkar eden insanin kesistigi yer/kavsak yine "IMAN" dir fakat o bahsi diger.. soru: bilimin kabul edebilecegi bir ALLAH (tanri/good/tengri/manitu) var-MI-dir ? slm.
-
Erdoğan Baskı Rejimini Artıracak
sayin evrensel, uygar dünyanin titizlik gösterdigi insan haklari kurallarini cigneyen ve sizin ifadenizle "mahalle kabadayisi" gibi aleyhlerine cikan yaptirimlari hice sayan ve dünyanin gözünün icine baka baka "posta koyan" sorumlulara yine onlarin anliyacagi dil/uslup ile cevap vermek elbette evrensel,akilli ve bilimseldir.. keske ülkemin daha fazla gücü ve imkani olsaydi da daha fazlasini yapabilseydi.. sizce atalarinin yolundan gitmekten baska becerisi olmayanlar mi cagdas devlet adami ? slm
-
Erdoğan Baskı Rejimini Artıracak
siyaset,yeri geldiginde posta atmak "van minüt ulan" demektir tabiki böyle bir asil cikisi ancak ic dünyasiyla barisik,vicdani hür,fikri hür güclü INSANlar yapabilir.. sayin basbakan´in,O tarihi asil cikisi beni bir dünya vatandasi olarak gururlandirdi.. bu asil cikisi yahudi düsmanligiyla aciklamaya calismak israil fasizmine onay vermek demektir.. bu mantiga göre, aslen "yahudi" olup israil fasizmine karsi dik duranlar da yahudi düsmanligi yapmis oluyor..) alla alla.. slm.
-
Ve halkı ona ATATÜRK dedi...
DEVAMI: OSMANLI REFORMLARI:(alinti) "....Türkiye'de gerçek anlamda ilk üniversite olan Darülfünun (1869, 1870-71 ve 1874-81'deki başarısız denemelerden sonra), II. Abdülhamid'in izniyle 1900 yılında kurulmuştur. Daha önce kurulmuş olan Tıbbiye (kuruluşu 1866) ve Hukuk Mektebi (kuruluşu 1880) Darülfünun'a katılmışlar,bunlara ek olarak Matematik, Doğa Bilimleri, Mühendislik, Edebiyat ve İlahiyat fakülteleri açılmıştır. 1914'te Darülfunun-u inas (Kızlar üniversitesi) kurulmuş,ancak 1920'de kız öğrencilerin sınıfları boykot etmeleri üzerine bu kuruluş Darülfünun'la birleştirilmiş ve kız öğrencilerin erkeklerle birlikte üniversite eğitimi görmesi sağlanmıştır. 1922'de Tıp Fakültesinin kız öğrenci kabul etmesiyle birlikte,İlahiyat dışındaki tüm fakültelerde karma eğitim gerçekleşmiştir.." *** "..Osmanlı devletinin reform sürecine baktığımızda bizi hayrete düşüren şey, eğitim ve meslek alanında kadınların sağladığı gelişmenin, Batı örneklerini ne kadar yakından izlediğidir. örneğin İlk Ermeni kız ortaokulu Kumkapı'da 1840 yılında açılmış; bunu çok sayıda başkaları izlemiştir. 1880-lerde Harput Amerikan kolejinin (çoğu gayrımüslim olan) öğrencilerinin yarıdan fazlası kızdır. 1882-de Maraş'ta ağırlıkla Ermeni toplumuna hitap eden bir kız koleji açılır. Ermeni ve Rum kadın sanatçılar, 1870-lerden itibaren İstanbul'un tiyatro sahnelerinde boy gösterirler.." İslam çoğunluğunun - ve devletin - bu değişime ayak uydurması uzun sürmemiştir.İslam-Türk kadınlarının toplumdaki konumu, şu dönüm noktalarından geçer: 1859: İstanbul'da ilk kız rüşdiyesi (ortaokulu) açılır.Taşrada ilk kız rüşdiyeleri 1883'te açılacaktır. 1906'da tüm imparatorlukta (gayrımüslim okulları hariç) 85 kız rüşdiyesi ve 25 karma rüşdiye vardır. 1869: Dört yıllık ilköğretim kız ve erkek çocuklar için mecburi kılınır. 1895'te ilkokul yaşındaki İslam kızlarının %35 kadarı (712.423 nüfusun 253.349'u) ilkokullara kayıtlı gözükür. 1870: Darülmuallimat (kız öğretmen okulu) kurulur. 1873: İlk kadın öğretmen atanır. 1881'de ilk kez bir İslam kadın, bir okul kapanma töreninde söylev verir. 1879: Fransa'dan alınan Hukuk ve Ceza Muhakemeleri Usul Kanunlarıyla, nizami mahkemelerde kadın ve erkeğin şahitliği arasındaki ayrım kaldırılır. (Şeriye mahkemelerinde bu ayrım 1924'e kadar korunacaktır.) 1880: İstanbul'da ilk kız idadisi (lise) açılır: Fransa'da ilk kız lisesi de aynı yıl açılmıştır. Ancak İstanbul'daki okul iki yıl sonra ilgisizlikten kapanır; ikinci kız lisesi ancak 1913'te kurulur. 1886: Kadınlar tarafından çıkarılan ilk Türkçe dergi Şükûfezar yayınlanır; dergi, kadınların toplumsal haklarına ilişkin yazılara yer verir. 1893-1907 yılları arasında yayınlanan Hanımlara Mahsus Gazete, dönemine göre yaygın bir okuyucu kitlesine ulaşır. 1890: İstanbul'da Amerikan Kız Koleji kurulur; önceleri yalnız gayrımüslimlere hitap eden bu okul, ilk Türk mezununu 1901'de verir. 1908: Hürriyetin ilanı sonrasında çeşitli siyasi ve sosyal amaçlar güden 20 kadar kadın derneği kurulur. 1909: Aktif siyasete atılan ilk Türk kadını Emine Semiye Hanım, Osmanlı Demokrat Fırkası yönetiminde görev alır. 1912: Balkan Harbinde Türk hemşireler ilk kez hastanelerde çalışırlar. 1913: Bedriye Osman Hanım telefon idaresinde göreve başlar. Belkıs Şevket Hanım uçak kullanan ilk Türk kadın unvanını alır. Emval-i Gayrımenkule İntikalatına Dair Muvakkat Kanunla, taşınmazların geniş bir kesiminde, kadın ve erkeğin mirastan eşit pay almaları sağlanır. 1914: İnas Darülfünunu (Kızlar Üniversitesi) kurulur. 1917: Hukuk-u Aile Nizamnamesiyle, müslim ve gayrımüslimler için medeni nikah mecburiyeti konur; kadınlara boşanma hakkı tanınır; kocanın ikinci kez evlenmesi, ilk zevce açısından geçerli boşanma sebebi kabul edilir. 1918: Savaş dolayısıyla kadınlardan gönüllü amele taburları oluşturulur. 1919: Sultanahmet mitinginde Halide Edip ilk kez kitlesel bir siyasi gösteriye hitaben konuşur. 1920: İnas Darülfününu talebesinin sınıfları boykotu üzerine, kız öğrenciler Darülfünun'a kabul edilirler. İlk Türk kadın tiyatro sanatçısı Afife Jale İstanbul'da sahneye çıkar..." *** "..Osmanlı devletinin Batı uygarlığına açılma sürecinin başlangıcı, bilindiği gibi, en azından III. Ahmet devrine (1703-1730) dayanır. 18.ci yüzyılda türlü ilginç - ve yeterince incelenmemiş - aşamalardan geçerek, II. Mahmud devrinde (1808-1839) geri dönülmez noktaya ulaşır. 1839 tarihli Tanzimat fermanından itibaren imparatorluk yönetimine hakim olan elitin kültürel tercihi, büyük bir ağırlıkla Batıdan yanadır. Zaman zaman iç siyasi dengelerin zorladığı belirsizlik ve duraksamalar görülürse de, en azından 1912-13 Balkan Harbine kadar, genel gidiş yönünde ciddi bir sapma tesbit edilemez. Kemalist cumhuriyet,şu halde,Türkiye'de Batılılaşma sürecinin başlangıç noktası olmaktan çok uzaktır: Türkiye Batı uygarlığını benimsemeye,cumhuriyetten en az yüz yıl önce karar vermiştir.Bu uğurda, küçümsenmeyecek adımlar atmıştır..." *** Osmanlı devletinin II. Mahmud devrinde başlayan reform sürecinde Batı'dan aldığı kurum ve kavramlardan bazıları aşağıda konu başlıklarıyla özetlenmiştir. Devlet teşkilatı: Merkez ve vilayetlerde, profesyonel bürokrasi esasına dayalı bakanlıklar teşkilatı kuruldu (1830'lardan itibaren). İlk devlet bütçesi yapıldı (1838) Kadastro teşkilatı (1831) nüfus idaresi ve muhtarlıklar (1831) kamu posta teşkilatı (1834) banknot bankası (1840) polis teşkilatı (1845) belediyeler (1854/77) eğitim bakanlığı (1866) kuruldu... Siyaset: Hürriyet, milliyet, anayasa, liberalizm, meşrutiyet, parlamento, bakanlar kurulu, cumhuriyet, sosyalizm, devrim, ırk, kadın hakları, sendika, parti, dernek kavramları Osmanlı toplum yaşamına girdi. Yaklaşık 1860'lardan itibaren siyasi düşünce bu kavramlar çerçevesinde şekillendi. Temsili meclis ilkesi, önce yerel yönetim (1864) ve gayrımüslim "milletlerin" idaresinde (1860)sonra genel düzeyde (1876/1908) benimsendi. Anayasa kabul edildi (1876/1908) Siyasi partiler kuruldu (1908) Ordu: Modern Avrupa ordularının teşkilat ve eğitim modeli benimsendi (1826) Teknik sınıfların eğitimi için askeri fen okulları kuruldu ve Avrupalı eğitmenler getirildi. Ülke çapında askeralma sistemi örgütlendi (1831) Avrupalı subay ve danışmanlar nezaretinde jandarma kuvveti (1846/1879) modern donanma (1861-76) kuruldu Silahlı kuvvetlere mavzer (1880'ler) denizaltı (1891) uçak (1912) ve diğer modern gereçler alındı... Hukuk: Fransız hukukundan esinlenen Ticaret Kanunu (1850) Ceza Kanunu (1858) Deniz Ticareti Kanunu (1863) Ceza ve Hukuk Muhakemeleri Usul Kanunları (1879) kabul edildi... Bunlardan birincisi geleneksel Osmanlı hukukunda yeri olmayan faiz, anonim şirket ve kambiyo senedi kavramlarını getirdi; dördüncüsü ile, "kamu adına kovuşturulan suç" kavramı ve savcılık müessesesi Osmanlı yaşamına girdi. Ticaret, ceza ve idare hukuku alanında iş görmek üzere laik mahkemeler kuruldu. Devlet görevlilerine karşı açılan davaları görmek için Şurayı Devlet (Danıştay) kuruldu (1867)... Eğitim: Modern Türk eğitim sisteminin tüm unsurları bu dönemde oluştu. Ortaokullar (1838/46) liseler (1856) üniversite (1869/1900) açıldı... Orta öğretimde Fransızca mecburiyeti kondu. İlköğretimi devlet denetimine almak için çeşitli teşebbüsler yapıldı (en önemlisi 1869) Modern ilkokullar açıldı (1872) Batılıların yurt içinde öğretim kurumları açmasına izin verildi... Kültür: Saray bünyesinde Batı müziği orkestrası kuruldu (1826) Gazeteler yayınlandı (Fransızca 1824, Türkçe 1831) 1860'tan itibaren Türkçe serbest basın hızla gelişti Tiyatro (1840) opera (1844) Türkçe tiyatro (1870) toplum yaşamına girdi... Batılı anlamda resim (1850-60'lar) roman (1851/72) heykel gibi yeni sanat dalları gelişti Batı dillerinden çok sayıda kitap tercüme edildi Arkeoloji müzesi kuruldu (1847/68)... Günlük yaşam: Geleneksel Osmanlı giysileri yasaklanarak, erkekler için Avrupa tipi pantolon, ceket, siyah ayakkabı ve fes mecburiyeti kondu (1829) Üst sınıf şehirli kadın giyiminde (dış giyim unsuru olarak korunan peçe hariç) Avrupa modası yayıldı Ev mefruşatında masa ve sandalye kullanımı, saraydan başlayarak (1830'lar) şehirli ailelere yayıldı. Resmi işlemlerde güneş yılı esasına dayanan Rumi takvim kabul edildi (1839)... Ticaret: Serbest ticareti teşvik eden politikalar sayesinde,Osmanlı devletinin Avrupa ülkeleriyle ticareti sabit fiyatlarla yaklaşık on kat arttı. Batı kökenli tüketim malları günlük yaşama girdi. Sanayi: Devlet ve özel sermaye tarafından, dokuma, kâğıt, konserve, çimento, cam, porselen, şeker, bira, tütün, demiryolu rayı, barut, fişek, hurufat fabrikaları kuruldu.Bursa'da bir İsviçreli tarafından kurulan ilk ipek ipliği fabrikasını (1845) sayıları düzineleri bulan başkaları izledi. Tarım: Pamuk, patates, mısır, domates, şeker pancarı ve narenciye gibi Batı kaynaklı ürünler ilk kez ekildi. Nümune çiftlikleri ve tarım okulları açıldı. Bursa ipekçilik okulu (1881) Ankara tiftik mektebi (1902) kuruldu... Benzer gelişmeler, sağlık, ulaşım, maliye gibi alanlarda yaşandı... Sonuç Mustafa Kemal, yeni Cumhuriyetin 1923'te ilan ettiği "modernleşme" yönelimini, "uygarlık" ve "refah" kavramlarıyla bir arada anar: "Memleket behemahal asri, medeni, ve müreffeh olacaktır. Bizim için bu hayat davasıdır. Bütün fedakârlıklarımızın semere vermesi buna bağlıdır." Dikkat edilirse ifade edilen hedef, 1826 ile 1918 arasında hemen hemen fasılasız olarak Osmanlı devlet yönetimine hakim olmuş bulunan bakış açısının ta kendisidir. II. Mahmud'un, Mustafa Reşit Paşanın, Âli, Fuat ve Mithat Paşaların, Abdülhamid'in en azından ilk yıllarındaki reformcu vezirlerinin, İttihat ve Terakki önderlerinin, Mütareke devri "hainlerinin" ortak ve hakim mücadele konusu, bu sözlerle özetlenebilir. 1923'te ülke için yeni bir hedef tayin edilmiş değildir: yüz yıldan beri güdülmüş olan bir hedef, bir kez daha ilan edilmektedir. Bu hedefin karşıtı olarak gösterilen bakış açısı (irtica, "şark kafası", alaturka tutuculuk vb.) Osmanlı toplumunda hiç şüphesiz mevcuttur; fakat yaklaşık yüz yıldan beri muhalefettedir. 1826'da yeniçeri ocağının söndürülmesiyle beraber iktidardan düşmüş, ve başa dönmek için uzun süre herhangi bir ciddi çabası görülmemiştir. Muhalefette, evet, zaman zaman etkili olmuş, iktidarı birtakım tavizlere ve denge politikalarına mecbur etmiştir. Fakat yüz yıl boyunca Osmanlı devletinin mukadderatına hakim olmuş olan isimlerin hemen hepsi, Batılılaşma davasına en az Cumhuriyetin kurucusu kadar ve belki ondan daha fazla baş koymuş insanlardır. Aralarında "irticaa" yandaş olan veya kadim Osmanlı düzenine dönmeyi savunan bir tek kimse gösterilemez. Cumhuriyet döneminde yakından tanıdığımız dar ufuklu taşra şovenizmi, Türk siyaset hayatına ancak 1908'den sonra, İttihat ve Terakki rejimiyle girecektir. Osmanlı reformu, sonuçta Türkiye'yi modern ve Batılı bir devlet haline getirmeyi başaramamıştır. Bunun ne kadarı reformun iç (yapısal) sorunlarına yüklenebilir? Ne kadarı Abdülhamid dönemindeki siyasi tıkanmaya, ya da 1908'den sonra imparatorluğu yıkıma sürükleyen basiretsiz ve fanatik devrimcilik anlayışına yüklenebilir? Bizi fazlaca spekülatif alanlara sevkeden bu soruları, şimdilik bir yana bırakacağız. Fakat şu kadarını söyleyebiliriz ki, bugün eğer Türkiye'de iyi kötü bir basın, parlamento, az çok Batılı bir hukuk, biraz modern bir ordu, okul, üniversite, hastane, postane, ulaşım ağı ve banka sistemine sahipsek, roman yazıyor ve Batı giysi modasına öykünüyorsak, sandalyede oturuyor ve masada yemek yiyorsak, bunları öncelikle Cumhuriyete değil, Osmanlı reformuna borçluyuz... Yeryüzünün Hıristiyan olmayan ulusları arasında "Batılılaşma" fikrini, Mısır'la birlikte, ilk olarak benimseyen ve uygulama alanına koyan ülke Türkiye'dir. Osmanlı devletinin 1830'larda açtığı yola Japonya ancak bir kuşak sonra (1868'de) İran ve Çin ise 20.ci yüzyıl başlarında gireceklerdir. Cumhuriyet kuşaklarının, yarım kalmış Batılılıklarıyla "övünmek" yerine sormaları gereken soru, o halde, "Hatayı nerede yaptık?" sorusudur. Batı yoluna herkesten önce girmiş bir toplum, bugün neden Japonya'nın İsrail'in Yunanistan'ın Taiwan'ın Abu Dhabi'nin gerisine düşmüştür? İlkel bazı Afrika kavimlari dışında hemen hemen tüm dünya ulusları, nasıl olmuş da Türkiye'nin açtığı yolda Türkiye'ye yetişmişler, hatta onu aşmışlardır ?..." slm.
-
Ve halkı ona ATATÜRK dedi...
...!? sizin marjinal ilan etmeye calistiklariniz (müslümanlar) bu ülke icin kurtulus savasinda savasmis olan ESAS unsurdur ayrica bu savas mustafa kemal icin degil,düsmani topraklarimizdan atmak icin yapilmistir.. eger bu ülkeyi seviyorsan "türk ve kemalist" olmalisin söylemleri ucuz ideolojik demogojilerdir ve akabinde söylenecek olan hatta söylenmis olan, "YA kemalist ol YA defol" hezayanlaridir.. halbuki bu ülke icin alinteri döken herkes bu ülkenin ASli unsuru ve sahibidir ve bunun icin ne türk olma sarti vardır,ne kemalist ne de müslüman olma sarti.. halen 1930´larin nasyonalist fikirlerinden medet umuyor ve taraftarlik (müsteri) bekliyorsaniz ha bilesin bu bosuna ugras.. ki O, hic bir zaman özgürlüklere müsamaha göstermemisti.. O,cok partili döneme izin vermemis siyasi manevra geregi kurdurdugu partiler bir bahane ile kapatilmisti en bildik olani Serbest "firka-ve terakkiperverdir.. O, Farklı düsünceler ve felsefi inanclar yasaklanmisti.. O,dindarlara göz actirmiyordu.. O,istiklal mahkemeleri marifetiyle muhaliflerini sürgün ediyor yada astiriyordu.. hem O,nun döneminde -faili mechul cinayetler yaygindi,muhalifler linc ediliyor yani "hukuk"(!) kemalist mollanin iki dudagi arasindaydi.. -bazen önce asiyorlar sonra yargiliyorlardi.. -temyiz hakki falan da yoktu.. -basin hür degildi.. -ibadet hürriyeti kisitlanmisti.. -yalakalik ve dalkavukluk (O´nun icin mevlid dahi yazildi) rant kapsisi haline gelmisti.. (vs.) ayrica sunu da düsünün, O´ ve kadrosu samimi olsaydi "diyanet teskilati" kuruldugunda "ALEVI"lere yer verirlerdi (ya da hayatta olan (chp) yandaslari) dimi?...) *** bir de 1925 yilinda yürülüge giren "sark islahat plani´nin 41.maddesini hatirlayalim; (kemalizm özgürlüktür diyon da) "..Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Van, Bitlis, Muş, Urfa, Ergani, Hozat, Erciş, Ahlat, Palu, Çarsancak, Çemişgezek, Ovacık, Adıyaman, Besni, Arga, Hekimhan, Birecik, Çermik, vilayet ve kaza merkezlerinde,hükümet ve belediye dairelerinde ve diğer kuruluşlarda, okullarda, çarşı ve pazarlarda, Türkçe’den başka bir dil kullananlar hükümet ve belediyenin emrine arkı davranmakla suçlanacak ve cezalandırılacaktır.." *** sürekli "dis güc"ler diyenlerin kendi iclerine ayna tutmak neden aklina gelmez ? kaldiki,devletin tüm imkanlarini elinde bulunduranlar mazeret üretmek yerine biz nerde hata yaptik sorusunu sormak durumundadirlar yani özlestiri yapmak durumunda olanlar kemalistlerdir.. kemalizm özgürlük diyon ya aklima geldi; bu ülkede 163. madde diye bir madde vardi "dindar avcilari"nin tepe tepe kullanip müslümanlari hapse attirdiklari.. hani bi de 27 Mayıs 1960......darbe 12 Mart 1971.......darbe 12 Eylül 1980......darbe 28 Şubat 1997......postmodern darbe 27 Nisan 2007......E-muhtira halkin sectigi mesru hükümetlere karsi darbe üstüne darbe yapanlar var kendilerinin kemalist/atatürkcü olduklarini iddia edenler canim.. politika yazdi; "..Kemalizm özgürlük demektir..." bahsini ettiginiz özgürlük gecekondulasma yargiyi takmama rüsvet alma vergi kacirma (vs) özgürlügü gibi benzer seyler olsa gerek cünkü T.C.´ni bir "kapkac cumhuriyeti"ne ceviren "mozele zihniyeti" sayesinde ülke "vatan sever" cetelerden gecilmiyo TIK,TIK iceri bitmiyo..) politika yazdi;"..Kemalizme karsi olanlari anlamakta zorlanmiyorum..." arkadasim, bunca ders kitaplarinda okullarda kislalarda camilerde televizyonlarda gazetelerde kitaplarda hatta saatli maaarif takvimin de dahi mustafa kemal anlatilir.. vede her türlü toplantilarda sölenlerde bayramlarda resmi acilislarda resmi veda toplantilarinda hos geldin kabullerinde (vs.) bir amentü gibi mustafa kemal´den bahsedilir.. eksigi yok fazlasi var.. mesela bazilari bu isi daha bi abartir ve biskiletle birisi bir cocuga carpsa "atatürk olsaydi bunlar olmazdi"der..)) yetmedi her meydanda her köse basinda heykeli var.. atatürk resmi olmayan resmi daire oda kapi pencere yoktur ve hala mustafa kemal´i yeterince tanitamadiysaniz burda bir yanlis var arkades.. bakin -almanya iki dünya savasin da da yenildi hele 2.dünya savasinda yerle bir oldu yil 1945 yani 64 yil önce ve bugün kisi basi milli gelir +/- otuzbin dolar.. -Japonya iki tane atom bombasi yedi,kayitsiz sartsiz teslim oldu.. yil 1945.. 64 yil önce ve bugün kisi basina milli gelir +/- kirkbin dolar.. ve türkiye kurtulus savasi´ndan cikti ? yill 1923.. 86 yil önce ve bugün kisi basina milli gelirimiz yaklasik +/- onbin dolar.. misal verdigim ülkeler evrensel norm/standart kurallariyla yönetiliyor,türkiye kemalizm ile ve fark ortada..görüldügü gibi bu ideoloji/doktrin türkiyenin ihtiyaclarini karsilamaktan uzaktir,acizdir.. batililasma konusunda "kemalist efsane"ler zihinleri bulandirmustir cünkü modernlesme türkiye cumhuriyetinin kurulmasi ile baslamamistir yani osmanliyi da icine alan ikiyüz küsür yillik bir birikimin sonucudur.. slm.
-
DEĞİŞEN DİN ALGISI VE DİNDARLAR
evrensel yazdi; "..1400 yıldır özgür düşünmenin şikayet edildiği, dogmaları korumak adına var olan bir ağlama duvarına karşılık, demokratik cumhuriyeti yıkmaya çalışanların şikayet edildiği, bütünleştiği bir yer olsun bence...." ....!? sayin evrensel, kabe,islam dini-nin simgesi/sembolü peki mozele hangi din-in ? slm.
-
DEĞİŞEN DİN ALGISI VE DİNDARLAR
sayin evrensel, söylenelerin uygulama/praksis ile saglamasi yapilmali karsiligi varsa bir deger ifade eder yoksa at cöpe gitsin.. örnegin, -ülkemiz de bilimsel(!)düsündükleri ZANedilen prof. ve rektörler vs. degilmiydi,"ordu göreve"pankartlari tasiyan ? -atatürk´ün ilke ve inkilaplarinin "mutlak dogru"lar oldugunu okullarda ögüttükleri beyinlere ZERK eden,yetmis milyona pazarlayan yine o malum "bilimsel düsünen" zevat degilmiydi ? -malum "ANIT KABIR"i "AGLAMA DUVARI"na cevirenlerde onlardi.. elbette misalleri cogaltmak mümkün ancak "anlayana sivrisinek saz...." siz dogru bir ifadeyle, "..Bilimsel düşünen insanlar doğrularını gözlem, belge, bulgu ve deneyler üzerinden yürütürler..." derken herhalde batidan bahsediyorsunuz..) slm.
-
DEĞİŞEN DİN ALGISI VE DİNDARLAR
sayin demirefe, hayat bosluk etmez suyu ilelebet TERSine akitmak "LA" mümkün ve bir bakmissin hersey aslina dönmüs yani kral ciplak..) ahmet kaya´nin bir sarkisinda ifade ettigi gibi, kendine iyi bak beni düsünme su akar yatagini bulur.. hem hayat dedigimiz sey "iyi ile kötü" arasinda sürdürülen bir mücadeleden ibaret.. kizildereli bilgenin dedigi gibi; "..Yaşlı kızıldereli reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş,az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu,yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine: Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. - "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat." - "Neyin simgesi" diye sordu çocuk. - "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi,iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları. Çocuk, sözün burasında; 'mücadele varsa, kazananı da olmalı' diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi: - "Peki" dedi. "Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?" Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa. - "Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!...." evet hangisi (iyi/kötü) daha iyi beslenirse o kazanir.. slm.
-
Ve halkı ona ATATÜRK dedi...
sayin politika, sürekli ayni seyleri tekrarliyor sanki politbüro (chp) elemani:) kesin üzülüyor ama yapacak bir sey yok artik bir devrin daha sonuna geldik hem diktatörlüklerin miadi coktan dolmustu bizde biraz gec oldu ama olsun zararin nersinden dönülse kardir..) peki bundan sonra neler olur yada olmayacak? -istiklal mahkemeleri olmaz.. -farkli sesler susturulmaz.. -isimize gelmeyenler de korkusuz yasar.. -sözde seriat ayaklanmalari bahane gösterilerek kiyimlar yapilamaz.. -27 mayis gibi büyük bir "devrim" de yasanmaz..(bayan cölasan öyle buyur-MUS- -ülkeye komünizm getirecek iddiasiyla üc genc daragacinda sallandirilmaz.. -asli görevine dönen asker artik yönetime el koyamaz.. ( Eh rektörler de "ordu göreve" pankarti ac-A-maz) -faili mechullerimiz olmaz.. -kendini kürt kabul edenlere türk olduklari anlatilmaz.. -kimse irkindan yada inancindan dolayi asagilanmaz.. kisacasi atatürk ilke ve inkilaplarina "TERS" ileri demokrasiye "UYGUN" hersey olur hayatimizda halbuki ne güzel bin YIL sürecekti..)) artik "kemalist" türkiye degil "demokratik" türkiye geliyor.. ve bundan böyle türk olana degil INSAN olana ne mutlu denecek.. slm.
-
DEĞİŞEN DİN ALGISI VE DİNDARLAR
sayin Suheyla, belli ki gözünüzden kacmis söyle yazmistim, "...tabiki her kisi ve konu icin gecerli olan onlar icinde gecerli yani yazdiklari "mutlak dogru" degildir yani onlar icin de ayni soruyu sormak durumundayiz "ya yanilmislarsa?"......." yorum daha dogrusu cevabinizdan anlasildigi üzre "tek ve mutlak dogru" sanki sadece size ait,tüm "iyi ve güzel" seyler sadece sizinkiler..)su kadarini söylememe müsaade edin,durusunuz bilimsel olmadigi gibi evrensel hic degil.. bence en büyük yanlis/suc/günah baskalarina kendi INANC yada INANCSIZ-ligimizi ve tabi buna bagli "yasam tarzi"mizi dayatmaktir..esas mücadele edilmesi gerekenin baskalarinin tercihlerine "saygisiz olan"larla olmaktir.. dinle/bilimle bagdasmayan bu tarzin hakim oldugu ülkeler bunun cezasini/günahini dünyada geri kalarak ödemektedirler nitekim yasadigimiz cografya ve ileri demokrasinin hakim oldugu ülkeler arasinda yapilacak bir karsilastirma farki FARK ettirir.. elbette ayni soruyu sayin Suheyla´ya da sormak durumundayiz ya yanlis anladiysa-NIZ ? ya yaniliyorsa-NIZ ? "beser sasar" E siz de dünyali oldugunuza göre:) "slm.
-
DEĞİŞEN DİN ALGISI VE DİNDARLAR
okuyanlar hatirliyacaktir,"kur´an´in evrim ile bir sorunu yoktur" vs. diye yorum yazmistim.. bu vesileyle sizinle,805-1406 yillari arasi yasamis modern cagi görmemis müslüman ilim adamlarina ait "EVRIM" teorisi hakkindaki görüslerini paylasmak (alinti) istiyorum.. tabiki her kisi ve konu icin gecerli olan onlar icinde gecerli yani yazdiklari "mutlak dogru" degildir yani onlar icin de ayni soruyu sormak durumundayiz "ya yanilmislarsa?".. buyrun; Cabir bin Hayyan (öl. 815): Cabir, kendiliğinden oluşu tevlid ve tevellud, sunî oluşumu tevâlud ve tekvin, ilahi yaratma fikrini de kevn ve halk terimleriyle açıklamaktaydı. Cabir, bazı bitki ve hayvan türlerinin, hatta ilk insanın, kendiliğinden vücut bulduğunu kabul etmekten öte, minerallerin, bitkilerin, hayvanların ve insanların sunî olarak laboratuarda üretilebileceğini bile iddia etmektedir. *** Nazzam (öl. 845): Şair, düşünür, edebiyatçı, kelamcı ve filozof… Birçok eser yazdığının bilinmesine rağmen günümüze hiçbir eseri ulaşmayan Nazzam, kendi döneminde Dehriye, Zerdüştlük, Cebriye, Murcie vb. akımlarla mücadele etmesiyle ve Aristo’yu eleştirmesiyle tanınıyordu. “Gumûn ve burûz”, “tafra” ve “hareket”e dair doğa ve fizik felsefesine üzerine orijinal görüşleri vardı.Nazzam bir nevi kozmolojik evrim diyebileceğimiz bir teori savunmaktaydı. Ona göre doğaya aykırı olağandışı olaylar değil; doğanın bizzat kendisi mucizedir. Bunun dışında peygamberler sanıldığının aksine olağandışı mucizelerle halkın karşına çıkmış değillerdir. *** Câhiz (öl. 869): Kelamcı, antropolog ve zoolog… Cahiz, Kitabu’l-Heyavan adlı kitabında biyolojik evrimi açıkca savunmuştur. Ona göre evrenin yaratılışını başlatan Allah, aynı zamanda onu evrimleşme yoluyla teşekkül edici, hem de türleri devamlı evrimleştirici kılmıştır. Bu bakımdan evrimin gerçek sebebi Allah’tır. O, yaratılışı yaratıcı tekamül süreci olarak irade etmiştir. Türler kendi içlerinde taşıdıkları potansiyel kuvvet sebebiyle evrimleşmektedirler. Bu potansiyel kuvvet onlara Allah tarafından konulmuştur. Türlerin içindeki potansiyel kuvvet, fiziksel çevre, iklim şartları, hayat mücadelesi ve doğal seçilimin etkisiyle ortaya çıkmakta, yaratıcı tekamül birbiri ardı sıra türleri ortaya çıkarmaktadır. *** Birûni (öl. 1061): Büyük ansiklopedik İslam filozofu… Jeo-kimyasal ve Jeo-biyolojik evrim diyebileceğimiz bir görüşü savunmaktaydı. Biruni’ye göre evrenin tekevvünü Allah’ın öyle irade etmesi sonucunda jeo-kimyasal ve biyolojik bir evrimin sonucudur. Allah’ın ezeli planına göre evren, genel jeo-kimyasal evrimler geçirmektedir. Bu esnada, uygun şartlar oluştuğunda madenler ve canlı türler birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır.Her bir jeo-kimyasal zaman kendi türlerini ortaya çıkarmaktadır. *** İbn Miskeveyh (öl. 1030): İslam tarihinde ilk ahlak filozofu… Ona göre varlığın hiyerarşik mertebelenişi, ana hatlarıyla en aşağıdan başlamak üzere inorganik cisimler, bitkiler, hayvanlar, insanlar ve melekler şeklindedir. Dolayısıyla basitten karmaşığa, inorganik olandan organizmaya, fiziki olandan metafizik olana doğru yükselen hiyerarşik bir yapı söz konusudur. Her mertebe ayrıca kendi içinde çok sayıda katmanlara ayrılmaktadır. *** İbni Tufeyl (öl. 1185): ve İbni Nefis’in (öl. 689/1288) : aynı adlı romanları Hay bin Yakzan ise insanın menşei hakkında tabiatçı bir teoriyi savunmaktaydı. Her iki romanda da tabiatın çocuğu olarak, annesiz-babasız, toprak ve çamurdan kimyevi/biyolojik tepkimelerle canlı haline gelen Hay bin Yakzan aslında Adem’in yaratılışını anlatmaktadır. *** İbni Haldun (öl. 1406): Tarihçi, siyasi filozof ve sosyolog… İbni Haldun Mukaddimesi’nde açıkça “Hurma ve üzüm ağacı sedef ve salyangoza, maymun insana, insan meleğe insilah edebilir” görüşünü savunmaktadır. Burada “insilah” kelimesi daha iyiye geçme, tekamül, transformasyon, dönüşüm, reform, değişim vb. anlamlara geliyor..." *** biz müslümanlara göre, adem´i isa´yi insanlari maymunlari börtü/böcegi ALLAH yaratti.. diyelim insanoglunun maymundan geldigi kesin ispatlandi yine sorun yok:)demek ki Allah yaratilisi EVRIM" sürecine baglamis der "IMAN"dan zerre süpheye düsmeyiz yani hangi halde olursa olsun bizim icin "NO PROBLEM" cünkü biz yaratan´a bilimle/deneyle/fosille IMAN etmedik.. panik yok..) *** VE "tebyin-ul kur´an"dan alinti; "..De ki (birbirinin içinden) -yarılıp çıkanın Rabbi’ne sığınırım.."(felak/1-5) "..Yüce Allah kendisini Rabbü'l-Felâk diye niteleyerek bize bir sıfatını daha öğretmektedir. Şu halde Sûreyi anlamak için önce Rabbimizin "Rabbü'l- Felâk" oluşunu anlamak lâzımdır. Bir tamlama olan bu ifadeyi anlamak için de önce tamlamayı oluşturan rabb ve felâk sözcüklerini,sonra da her iki sözcüğün tamlama hâlindeki anlamını incelemek gerekir. Rabb "Terbiye edip eğiten,yarattıklarını belirli bir programa uygun olarak bir takım hedeflere götüren,tekâmülü [gelişimi] programlayıp yöneten" demektir. Felâk sözcüğünün anlamı ise "yarıp çıkarmak" demektir. En'âm Sûresinin 95 ve 96. Âyetlerine bkz. Rabbimizin falik = yarıp çıkaran olduğunu göstermektedir: "..Muhakkak ki Allah -taneyi ve çekirdeği yârandır -Ölüden diriyi çıkarır -diriden de ölüyü çıkarır -İşte Allah! -Nâsıl da yüz çeviriyorsunuz?.." (En'âm/95) "..Tanyerini yârandır -Geceyi dinlenme zamanı -Güneş ve Ay'ı zaman ölçüsü kılmıştır -Bu -güçlü olanın -bilenin takdiridir/belirlemesidir.."(En'âm/96.................." slm.
-
Ve halkı ona ATATÜRK dedi...
oxford üniversitesinde bir kemalist prof.; dünyamizda, cagdaslik ilericilik özgürlük kadin haklari azinliklar insan haklari adalet vs. gerceklestirmenin tek adresi"atatürk ilkeleri"oldugunu anlatiyor.. düsünün kime "gerici" derler..) slm.
-
DEĞİŞEN DİN ALGISI VE DİNDARLAR
sayin demirefe, gelenekci ile reddiyeci ayni kültürel "yanlis bilgilerden beslenmektedir..bu iki grup farkli saiklerle de olsa DOGMA-izim de birlesmektedirler.. evet
-
DEĞİŞEN DİN ALGISI VE DİNDARLAR
demirefe yazdi;"..Sayın gaffar,İnancınıza göre derhal tevbe etmezseniz ateşi boylayacaksınız, haberiniz olsun!..bir asilik yaptınız,İş tehlikeli bak söyleyeyim!..." beni düsündügünüz icin tesekkür ederim..)) *** demirefe yazdi;"..Ben söyleyeyim, sağ eli kesilince ayağı da soldan kesilir, sağ el ve sağ ayak kesilmez, bunu söylüyor..." !? bakiyorum da hakli cikmak icin "geleneksel carpitmalari" savunur hale geldiniz:) ne is ? *** bence siz arap tanrisi muhabbeti yerine,cevap vermekten kactiginiz "ulu önder" mustafa kemal´in,"..gerceklestirdigi reformlara "geleneksel din" anlayisini da ilave etseydi bugün bu tip tartismalar yerine daha farkli konular konusuyor olacaktik.." soruma cevap bulun.. yoksa beyan ettigim gibi,"..gerci"laikci kemalist" icin müslümanin yobaz-i makbul yoksa ne konusacak elinden oyuncagi/malzemesi alininca?.." cekinceniz bu mu ? slm.
-
DEĞİŞEN DİN ALGISI VE DİNDARLAR
sayin demirefe, elbette keriz degilsiniz..farkli düsündügüm icin de sizi muhatap alip yazisiyorum..farkli ve daha düzeyli bir tartisma yapabilecegimizi bekledim yanilmisim.. gösterdiginiz tepkinin benzeri,tipkisinin aynisi tüm "ALATURKA ATE"sitelerde batan geminin mallari benzeri orta mali.. ayrica birbirimizi ikna etmek icin degil sadece farkli pencerelerden baktigimiz bir olguyu aciklamaya calisabiliriz diye düsündüm.. fakat aciklamanizdan anlasildigi üzre siz konuyu farkli ACIdan degerlendirenlerin yazdiklarini "medeni"lere yakisir bicimde anlamaya calismaktansa "NAYIIR", "OLAMAAZ" pesin hükümüyle reddetmeyi yegliyorsunuz.. buna ragmen bi deneme daha yapmak da fayda vardir size olmasa bile forumdaslardan biri istifade edebilir.. "..Kâle (dedi-fravun) -âmentum lehu (ona inandınız) -kable en âzene lekum (izin vermemden önce) -inne hu le kebîru (muhakkak o sizin büyüğünüz) -kum elllezî alleme kum es sıhra (Ki o size öğretti sihir) -fe le sevfe ta’lemûne (yakında bileceksiniz) -le ukattıanne eydiye kum ve ercule kum (elbette güç ve özgürlüğünüzü keseceğim) -min hılâfin (hilafetten dolayı) -ve le usallibenne kum (ve elbette astıracağım sizi) ecmaîne (topluca)..."Şuara/49) ** "..İnnemâ (ancak) -cezâû (karşılığı) -ellezîne yuhâribûne allâhe ve resûle hu (Allah ve resulune(devlet/kamu) harb eden kimselerin) -ve yes’avne fi el ardı fesâden (ve yeryüzünde fesada çalışanların) -en yukattelû (katledilmeleri/idam) -ev yusallebû (asılmaları) -ev tukattaa eydî him ve erculu hum (güç ve özgürlüklerinin kesilmesi) -min hılâfin (asilikten dolayi) -ev yunfev min el ardı (veya sürülmeleri) -zâlike lehum hızyun fî ed dunyâ (bu onların dünyada rezilliği) -ve lehum fî el âhırati azâbun azîmun (ve onlar için ahirette var büyük azap).."(Maide/33) ayrica; "..Bir kötülüğün cezası ona benzeyen bir kötülüktür.."(Şûra/40) "..Ceza verecekseniz size yapılana benzer bir ceza verin.." (Nahl/126) not: mustafa kemal,gerceklestirdigi reformlara "geleneksel din" anlayisini da ilave etseydi bugün bu tip tartismalar yerine daha farkli konular konusuyor olacaktik.. gerci "laikci kemalist" icin müslümanin yobaz-i makbul yoksa ne konusacak elinden oyuncagi/malzemesi alininca?.. gören görür anlayan anlar düsünen düsünür akl edebilen akl eder.. ".....Önce sizi görmezden gelirler sonra size gülerler sonra sizinle mücadele ederler sonra siz kazanırsınız..”(Mahatma Gandi) slm.
-
DEĞİŞEN DİN ALGISI VE DİNDARLAR
sayin demirefe, keske "herkes bilir" kolayligina sarilacaginiza "dogru" olani ögrenmek icin bir kaygi ve gayret icinde olsaydiniz.. farkindaysaniz ayet Allah ve elcisi ile "SAVASAN" yeryüzünde "BOZGUNCULUK" yapmaya calisanlardan yani günümüzün moda deyisiyle "ÖRGÜT"lü "TERÖRIST"lerden bahsediyor.. kisaca, 1-söz konusu ayetteki "EYD" sözcügü "EL" degildir.. 2-kur´an´in öteki bir cok ayetinde "EYD" su anlamalara geliyor; -mal varligi -beden gücü -care üretme imkani.. öyleyse kesilip eksiltilmesi istenen sey "EL/AYAK" olmayip kisi/örgüt´e ait mal varligi üzerindeki tasarrufun eksitilmesi/kesilmesi,para akisinin engellenmesi,hesaplarin dondurulmasi,bozgunculara karsi uluslararasi isbirligi (CAPRAZlama engel) icinde olmaktir.. E dünyadaki uygulamalar da önerilenden pek farkli degil.. demem o ki, gelenegin günümüze kadar tasidigi,osmanlinin devam ettirdigi,mustafa kemalin "tabela degisikligi" haricinde virgülüne dokunmadan devam etmesini sagladigi (niye acep?) "seriat" sistemi kur´an ile celisirken uygar dünyanin uygulamakta oldugu hukuk sistemi(istisnalar kaideyi bozmaz) kur´an dan ONAY alabilmektedir.. slm.
-
Kürdistan kurulursa
sayin evrensel, devlet eliyle haksizliga ugratilmis insanlarin magduriyetine sebep olan "paradigma" elestirisi cekincenizi "emperyalizm"e karsi söyleminiz(slogan) dahi örtemiyor.. hem ezen bölen ötekilestiren malum zihniyet disarda degil icimizde ahanda yani basimizda oldugunu sizde biliyorsunuz bizde.. Sokrates´in "hasizliktan sakinmak" vurgusu cuk oturdu diye düsünüyorum nitekim sessiz kalmak da bi haksizlik.. slm.
-
DEĞİŞEN DİN ALGISI VE DİNDARLAR
sayin evrensel, anlasilan "ilmihal" bilgilerini "kur´an=seriat" kabul edip "kur´an dan onay" almis olarak degerlendiriyorsunuz!öyleyse eger yanlis cünkü "seriat/ictihad" uygulamalari tarihseldir ve sürekli degisen toplumsal taleplere cevap verebilmek icin kendini yenilemek(ictihad) mecburiyetindedir.. yani "onay alan uygulamalar" dedikleriniz kur´an dan degil ama "ilmihal"kitaplarindan onay alan ictihadi pratiklerdir o nedenle israrla ve üzerine basa basa tekrar ediyorum,müslümanlarin söylemleri/pratikleri kur´an dan onay almak mecburiyetindedir aksi inanis/davranis kur´an´i baglamaz.. dolayisiyla degismesi gerekeni degistir(E)meyen müslüman´in hatasini "kur´an = islam = muhammed" aleyhinde kullanmaya calismaniz bilimsel/evrensel norm ve standartlara uymamaktadir.. "..Bir Düşüncenin doğruluğu pratik doğrulamayla kanıtlanır..."(Bernardino Telesio) slm.
-
Türk Futbolu Nereye Gidiyor?
Çarşı Grubundan Şike Manitestosu! AKLANIN DA GELIN.. E dogruya dogru..) slm.
-
SEÇİM ÜZERİNE YORUM
evrensel yazdi;"..Uygar dünya son nokta ise eğer(bilinen), ileri demokrasi onun önüne nasıl geçecek? Bu nasıl bir düşünce?..." uygar dünya "son nokta" diye bir cümle kullanmadim tam aksine söyle yazdim; 1-ileri demokrasi 2-mümkünse uygar dünya pratiklerinin ötesine gecilmeli 3-özgürlükte alabildigine cömert 4-yasaklarda o nispette cimri olan bir sistemin taraftariyim.. ** evrensel yazdi;"..Kemalizmin tam da milli ekonomik politikaya uygun bir ideoloji olduğunu iddia ediyorum. Şöyleki; Kemalizm, emperyalizme karşı milli dayanışmayı, kapitalizme karşı bağımsız, üretici milli ekonomiyi, gericiliğe karşı laikliği, muhafazakârlığa karşı devrimciliği, oligarşiye karşı ise cumhuriyetçiliği savunan bir ideolojidir..." sözde dogrudur peki YA ÖZDE ? "uygun ideoloji" iddianizi doksan yillik kemalist uygulamalar cürütüyor hatta o kadar geriye gitmeye gerek yok "12 eylül"ün "has kemalist" uygulamalari iddianizin iyi bir temenniden öte gecmediginin kaniti.. buyrun.. has kemalist uygulamalardan bir: 12 eylül darbesiyle; 650.000 kişi göz altına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1′i Asala militanı). İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi. 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi kaçarken vuruldu. 95 kişi çatışmada öldü. 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi. 43 kişinin intihar ettiği bildirildi..." bunlar bilinenler,özgürlestikce ortaya cikacaklari varin siz düsünün.. ** evrensel yazdi;"..Ayırmaksızın, insanlık yararına olmayan tüm ideolojiler marjinaldir.Değilmi?..." EVET.. slm.
-
Kürdistan kurulursa
sayin evrensel, farkindayim.. fakat, "..T.C.´in,buyurgan ve ötekilestiren uygulamalari nedeniyle ülkesini terk etmek mecburiyetinde birakilan bu magdur insanlara alay eder gibi önerdiginiz sey ancak "özrü kabahatinden büyük" öz deyisiyle izah edilir.." yorumuma yanit vermektense topu taca atmayi tercih etmissiniz..) "....Asıl sorun ölümden sakınmak değil haksızlıktan sakınmaktır;çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar..." (Sokrates) slm.