Zıplanacak içerik

tülvent

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

tülvent tarafından postalanan herşey

  1. Bayram yaklaşırken... Bu yürek titreten manzaraları görmemeyi dileyerek...
  2. tülvent şurada cevap verdi: Radya başlık Havadan Sudan Konular
    Bu gece bi tane de benden olsun bakalım... '' AyrıIık kapının önünde sevgiIim, Sus ! Ses etme Söndür ışıkIarı.. Evde yokmuşuz gibi yapaIım.'' Hadi yapalım be ya!
  3. ÇAY İYİDİR... Sohbetin tadına kendi tadını kattıkça hele...
  4. tülvent şurada yorum gönderdi Radya'nın blog başlığı içinde RA'NIN RUH SESİ
    Öncelikle çook geçmiş olsun, ben bu yazını okuduğumda çoktan iyileşmiş olduğuna mutlu oldum. Ahh, canım benim ahhh!!!... Ah ki; ne ah! Yarama dokunuverdin. Bu illet, var ya bu illet beni senden de çok sever. Antibiyotik, stres, üzüntü geldi mi o da hoş geldi! Bi kez 40 adet iğneyle bana mısın dememişti... Zaten iğne miğne hava, o canı istediğinde gelir ve canı istediğinde gider. Portakalı soydum başucuma değil de vücuduma yapıştırdım gibi her yerini de kabartır, yapışır kalır meret. Ha bu arada onu ellemiceksin, rahatsız edilmekten kaşınılmaktan da nefret eden huyu vardır. Kaşındıktan sonra sancılar... ''Semprexs'' iyidir, Xyzal daha da iyidir.. Advantan krem süreceksin yoğurt gibi.. Daha ne diyim... Yaramı deştin, hızımı alamıyorum, ahan da bu da son beraberliğimizden (Nisan- 20014) bi kare...
  5. Bitişlerin ve başlangıçların ayıdır eylül. İnce bir hüznün, telaşların, hayallerin, vedaların ve merhabaların ayıdır. Sarıdan kızıla dönecek yaprakların, yağmur kokusunun ayıdır. Artık yazın bittiğini kabul etmek gibi bazı şeylerin de bittiğini kabullenmektir eylül! Vee eylül aniden gelir.
  6. Bunu da gördük, yuh olsun Sevgili okuyucularım, yıl 1996… Kıbrıs’tayız. Rum göstericiler Derinye bölgesinde Yeşil Hat kapılarına dayanmış, Türk tarafına geçmeye çalışıyorlar. Güvenlik güçleri bu güruhu uyarıyor: “Yapmayın, geri çekilin. Yoksa ateş ederiz.” Bu çağrı megafonlarla, hepsinin duyacağı bir biçimde yapılıyor. Ancak göstericiler içeri dalıyor… Üstelik içlerinden biri, adeta bir cambaz gibi oradaki bayrak direğine tırmanmaya başlıyor, beş altı metrelik bir tırmanış sergiliyor ve bayrağımıza elini uzatıyor. Türk Bayrağı’nı gönderden indirecekti!.. Ve iki el silah sesi duyuldu. Stavros isimli Rum vatandaşının cansız bedeni yere yuvarlandı. Aradan tam 18 yıl geçti ve bu olay sonrasında buna benzer başka bir olaya tanık olunmadı… Çünkü bayrağımızın sahipsiz olmadığını, ona el uzatmanın bedelinin çok yüksek olduğunu öğrenmiş oldular. * * * * Geçtiğimiz pazar günü Diyarbakır’dayız. Yine gösteriler yapılıyor. Polis çok kibar, çok nazik! Olay yerine zaten yarım saat sonra geliyor ve göstericileri uyarmakla yetiniyor. TOMA’lar su sıkmıyor, biber gazı sıkmıyor, coplar kullanılmıyor! Asker derseniz emir almış, kışlasında neredeyse kış uykusuna yatmış. Kalabalık sloganlar atarak yürüyor, Türkiye’nin en büyük ikinci hava üssü olan Hava Kuvvetleri Komutanlığı arazisinin önüne geliyor… Duvarları ve tel örgüleri aşıp içeriye sızmaya başlıyor. Askerden tık yok! Kalabalık duvardan içeri atlıyor, bir koşuşturma başlıyor… Az ilerideki bayrak direğine doğru koşuyorlar… Ve bayrak direğinde asılı olan Türk Bayrağı’nı indirip kaçıyorlar. Bayrak ellerinde… Evet, bayrağımız gönderden indiriliyor, kaçırılıyor, böyle bir olaya Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez tanık olunuyor. Bayrak şimdi kayıp. Çok büyük olasılıkla ya çöp kutusuna atmışlar veya yakmışlardır. * * * * Bütün bunların niçin yapıldığını, bayrağımızın indirilmesine bile hangi nedenle göz yumulduğunu artık hepimiz biliyoruz. Tayyip gibi birinin cumhurbaşkanı seçilmesi uğruna! Söylemesi ayıptır ve acıdır ama, bu ortamda gerek Genelkurmay, gerekse Kuvvet Komutanlıkları, sürecin en büyük destekçisi. Sözünü ettiğim bayrak olayı pazar günü gündüz saatlerinde gerçekleşti. Demek ki aradan 24 saat geçmişti ve Genelkurmay’dan açıklama ancak geldi. Şöyle deniliyordu: “Bir kısmı çocuk olan göstericilerin arasında bulunan yüzü kapalı bir şahıs nizamiyeden içeri atlayıp bayrak direğine tırmanmıştır. Bölgeye sevk edilen tim tarafından şahsı ikaza yönelik havaya iki el uyarı ateşi yapılmış ve sesle ikazda bulunulmasına rağmen söz konusu şahıs bayrağı gönderden almıştır… Nefretle kınıyoruz!..” Keşke hiç açıklama yapmasalardı. Özürleri kabahatlerinden büyük. Sesle ikazda bulunmuşlar!.. “Hooop kardeş, ayıp ediyorsun yani!..” Varsayalım böyle bir eyleme kalkışan kişiye “Başımıza iş açılmasın” deyip ateş etmekten korktunuz. İyi de, herif tırmanıyor, bayrağı çözüyor, eline alıp direkten iniyor ve sonra kaçıyor. Peki kaçmasına niçin göz yumdunuz? Niçin yakalamadınız? * * * * Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bugüne kadar nice kepazelikler yaşadık ama böylesi hiç görülmemişti. Bayrak bir milletin, devletin ve ülkenin namusu ve onurudur. Hele askeri bir birliğin içine girilip indirilmesi, heriflerin daha sonra kışladan ellerini kollarını sallayarak kaçmış olmaları, Genelkurmay ve komuta kademesinin utancıdır. Ne bileyim, kışlada belki bir çay bile içmişlerdir! * * * * Evet, bayrak bir milletin onurudur. Türk Ordusu Yunan Ordusu’nu yenip 9 Eylül günü İzmir’e girmişti. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ertesi gün hükümet binasına gidiyor ve merdivenlere kocaman bir Yunan Bayrağı serilmiş olduğunu görüyor. Derhal kaldırılmasına istiyor. Ama itirazlar geliyor: “Paşam işgalden sonra Yunan Kralı geldiğinde bizim bayrağımızı burada yere serdirip çiğnemişti.” Paşa yanıt veriyor: “Bayrak bir milletin şerefidir, ayak altında çiğnenmez. Kral yanlış yapmış. Kaldırın o bayrağı yerden.” * * * * Burada defalarca yazdım. Sık sık aynı konuyu yazarak belki sizleri de bıktırdım. Özür dilerim… Ama durum çok vahim. Bayrak indirmek dahil bütün bu yüz karası olaylar Tayyip cumhurbaşkanı seçilsin, katil Apo’nun İmralı’da tepesi atmasın diye oluyor. İlk turda yüzde 50’yi bulabilmek için Apo’nun kirli desteği ile birlikte Doğu ve Güneydoğu’daki Kürt oylarına ihtiyacı var. O yüzden bölgedeki güvenlik güçlerine emir verildi: “Yapılanları görmezden gelin, size doğrudan saldırı olmadığı sürece su ve biber gazı sıkmayın, cop kullanmayın ki bunları karşımıza almayalım…” Ülkemizi bu duruma düşüren, vicdanları kanatan, işte bu şahsın kaprisleri, kompleksleri, kişisel ve siyasal çıkar hesaplarıdır. Askerle teröristlerin arasında 100 metre mesafe var. Karayolunu kesiyorlar, kimlik kontrolü yapıyorlar, çadır kuruyorlar… Ve, inanılır gibi değil ama asker onları izlemekle yetiniyor… Çünkü böyle emir almış. * * * * Tayyip gibilerden her şey beklenir. İyi de, Genelkurmay ne yapıyor? Heeey Necdet Bey!.. Heeey Hava Kuvvetleri Komutanı!.. Teröristler yüzlerce nöbetçi ile korunan Diyarbakır’daki hava üssüne girdiler, Türk Bayrağı’nı indirdiler ve bayrağımız dışarı kaçırıldı. Böyle bir olay başka bir ülkede olsa, o Genelkurmay Başkanı, o Hava Kuvvetleri Komutanı makamında bir dakika bile oturamaz, istifasını verip gitmek zorunda kalır. İstifa etmezse, onu hükümet gönderir. Bizde al takke ver külah, kim kime ne diyecek! Emin Çölaşan
  7. Karargahındaki bayrağını indirdiler… Susuyorsun… * Önce kolunu kanadını kestiler… O göz bebeğin orduyu tükettiler… En güvendiğin yiğitleri hapishanelere doldurdular, suçladılar, yargıladılar ve vatanına ihanetle mahkum ettiler… Kahrından öldü kimisi hücrelerde… Sustun… * Aydınlarını, yurtseverlerini bitirdiler… Kurumlarını bir bir yıktılar… Sahip olduğun tüm yüce değerlerini aşağılayıp yok ettiler… Sustun… * Çocuklarını bile aldılar elinden… Ülkemizin bilim adamlarına, teknikerlere, çağdaş beyinlere, sanatçılara, üstün insan gücüne gereksinimi varken, çocuklarından birer “imam” yetiştiriyorlar… Göz göre göre… Sustun… * Yüreğindeki inancını yürüttüler… Duaların… Duyguların… Hayallerin… Umutların… Kimliğini çaldılar… * Bak geldik… Paramparça vatan… Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusu seninmiş gibi geliyor mu?.. Yani Antalya gibi, Edirne gibi, Sinop gibi, Kayseri gibi… Oralara huzur ve güven içinde, canının istediği gibi gidip gelebileceğini düşünüyor musun?… Ne gezer!.. * Milletten gizlenen, ancak kimi rastlantılarla ortaya çıkan bir dizi pazarlık ve anlaşmaların sonucunda, oralar sanki vatan toprağı değil… Günlerdir devlet dahi çekildi bölgeden… Karakollar terk edildi… Yolları terör örgütü denetliyor… Asker şaşkın… * Sonunda… Türkiye’nin en güçlü ve özel hava üssüne kadar girip Türk Bayrağı’nı indirip attılar, bayrak direği dışında direnen olmadı… * Hâlâ susuyorsun… Ne diyebiliriz ki… Hak etmediğin bu topraklarda direk kadar olamıyorsan… Sus… BEKİR COŞKUN
  8. tülvent şurada cevap verdi: tülvent başlık Hayvanlar Alemi
    Devletçe Uygulanmak İstenen “HAYVANLARDAN ARINDIRMA” Politikası!!! - Amacı ve adı “HAYVAN KORUMA” olan bir yasada hayvanların sorun olarak görülmesi, her canlının şahsına özgün fizikî ve karakter özellikleri, yetiştirilişi ve geçmişi, yaşadıkları incelenmeden, “tehlikeli” sıfatıyla yaftalanması asla kabul edilemez; basit, insanî mazeretlerle hayvanların öldürülmesi ve nasıl bertaraf edilecekleri de adı koruma olan bir kanunun ESASINI OLUŞTURAMAZ. *** Bu nedenle değiştirilmek istenen 5199 sayılı yasa, 5996 ve 1593 sayılı kanunlardan ayrı bir şekilde ele alınmalı ve bu kanunlar da 5199 sayılı yasaya göre güncellenmeli, bu yasaların içinde yer alan imha maddeleri derhal kaldırılmalıdır. - İnsanî bir seçenek, çözüm olarak sunulan, “uyutma” diye bilinen, solunumu durdurucu iğne ile öldürme yöntemi, bir hak değil, aksine yaşam hakkının sonlandırılmasıdır. Bu nedenle, hayvanların refahını sağlama adı altında yürürlüğe girecek herhangi bir yasanın içinde de bu maddeye yer verilemez. Bu hakkı, hiçbir kurum, kişi ve kuruluş, çok istisnai durumlar haricinde, tıbbî gerekçesiz, uygulayamaz. - Tasarı, yasalaştığı takdirde evlerde yaşayan hayvanların sayısına ciddi kısıtlamalar getirilecek ve muhtemelen bu sayı, tek bir hayvan ile sınırlandırılacaktır. Bir hayvan “sahibi”nin, evinde tek ya da birkaç hayvan bulundurma sınırlandırmasına, dayatmasına yasalar ile kesinlikle karar verilemez. Bu hayvan hakları ihlali olduğu kadar, aynı zamanda da bir insan hakları ihlalidir ve Anayasa’daki, mülkiyet hakkına aykırılık teşkil etmektedir. Adı üzerinde, mevzuata göre “evcil” olarak tanımlanan hayvan türleri, ferdin hanesinde, kendi tasarrufundadır ve mülkiyet hakkından ayrı düşünülemez. Şahsî mülkiyet edinmek dekişinin kendi tasarruf inisiyatifindedir. Anayasa ile koruma altına alınmış bu hakka hiçbir şekilde dokunulamaz. - Kısırlaştırma, yeni bir iş, istihdam, kolay para kazanma kolu olarak görülemez, bu konuda ihaleler açılamaz. “Sahipsiz” hayvanlara devletçe uygulanan kısırlaştırma işlemi, günümüzde bir “soykırım” haline dönüşmüştür. Zorunlu bir uygulama, şart haline getirilen bu işlemin, ciddi bir operasyon olduğu unutulmuş veya bilinçlice göz ardı edilmiştir. Operasyon öncesinde, sırasında ve sonrasında asgarî önlem ve işlemler dahi uygulanmamakta, bu da ciddi hayatî riskler ve eziyetli hak ihlallerinin ölümle sonuçlanmasına neden olmakta, kısırlaştırmayı bir imha aracı haline getirmektedir. Koruma, hayvanlara soykırım uygulayarak sağlanamaz. - Hayvanların, deneylerde kullanılması da başlı başına etik bir sorundur. Ancak mevzuat, etik sebeplerden dolayı oluşan bu karşıt görüşümüzü değil, devletin ve ilaç endüstrisinin çıkarları doğrultusunda hayvanların birer denek olarak kullanılmasını onaylamaktadır. Bakanlığın, Başbakanlığa sunmuş olduğu yasa tasarısında ise, hayvan deneylerinde veteriner hekimin bulundurulması zorunluluğu da ortadan kaldırılacaktır. - İşkence ve kötü muamele, idarî para cezaları ile geçiştirilmektedir. Yine Bakanlığın Başbakanlığa sunduğu tasarıda, hayvanlara işkence yapan kişi, sadece 750 TL’lik bir idarî para cezasını devlete ödeyerek bu fiilini gerçekleştirebilecektir. Hak ihlallerinin yasal hükümlerle önlenmesi gayesi taşınıyorsa cezaların caydırıcı olması ve yükseltilmesi şarttır. - Mevzuatça “tehlikeli ırk” olarak tanımlanan hayvanların, bakımevlerine teslim edilmesi zorunluluğu da Türkiye’de belli hayvan ırklarına karşı yapılmak istenen haksız bir yaftalamadır. Bu uygulama, insanlara yapıldığında ya da yapılacak olduğunda adı “soykırım” olurken, yasa koyucu, bu uygulamayı hayvanlar için çok rahat bir şekilde dile getirebilmekte, bunu bir çözüm olarak sunmaktadır. Hukuken ve vicdanen böyle bir uygulamanın meşruiyeti mümkün değildir. - Hayvanlar, sadece kedi, köpek gibi evcil hayvanlardan oluşmamaktadır. Ancak mevcut Kanun ve bu Kanunun değiştirilmesi için sarfedilen çabalar, daha çok evcil hayvanları kapsamaktadır. Her gün muazzam bir zulme maruz bırakılan “çiftlik hayvanları” diye anılan ya da mevzuatça “kesim hayvanı” olarak tanımlanan hayvanlar, deneylerde sömürülen ve işkence edilen hayvanlar, “yarış hayvanları”, hayvanlı sirklerde, gösteri endüstrisinde sömürülen ve hak ihlallerine maruz kalan hayvanlar, hayvanat bahçelerinde hapishane koşullarında yaşayan yaban hayvanları için hiçbir olumlu düzenleme getirilmemektedir. Bu, büyük bir samimiyetsizlikten ve illüzyondan başka bir şey değildir. - AB müktesebatı dâhilinde hayvan refahı ile ilgili Türkiye’de yürürlüğe giren tüm mevzuat, hayvanların haklarını değil insanların refahını korumaktadır; insanmerkezci ve bencil bir düşünce yapısıyla hazırlanmıştır ve hayvanların “ekonomiye katkı payı” hesabı ile yaşatılmasına veya öldürülmesine karar verme yetkisini ısrarla otoritelere vermek istemektedir. Bu nedenle, maksat, yine hayvanları korumak değil “hayvan refahı” adı altında göz boyamak ve hayvanlara uygulanan zulmü, işkenceyi ve tahakkümün devamını sağlamaktır. Bu yüzden mevcut olan tüm mevzuatı reddediyor ve hayvan haklarını gözetmek iddiasıyla yürürlüğe konmak istenen mevzuatın hazırlanmasında rol alan hayvan refahı derneklerini, hayvanseverleri ve Bakanlık yetkililerini kınıyoruz. - Hiçbir dernek, federasyon ya da grup, hayvanları ya da hayvan hakları savunucularını temsil tekeline sahip değildir. İnsanlardan çok daha fazlasını hissedebilen, duyguları ve bilinci olan, acı çekme yetileri olan hayvanlar hakkında mevzuat çıkartılırken, hayvanlar mevcut yasalar karşısında birer eşya, mal olsalar dahi, onların gerçekte insanlar gibi acı çeken, hissedebilen, canlı bireyler oldukları unutulmamalıdır. Bu unutulduğu takdirde; insanın, doğanın önemli bir paydası olan, ekosistemde en az insanlar kadar bir yere ve doğal haklara sahip olan hayvanlar üzerindeki bencil hükümranlığının, basit ekonomik hesapların sonucundaki bilançonun iflas olacağı, bunun yaşama karşı ciddi bir suç oluşturacağı, bu suçun yasalar ile meşrulaştırılması ile de önce vicdanlarımıza, sonra da tüm canlılara karşı hiçbir şekilde hesabını veremeyeceğimiz ve telafisi olmayan ciddi zararlar doğacağı, acı gerçeğin ta kendisi olarak karşımıza çıkacaktır.
  9. tülvent şurada cevap verdi: tülvent başlık Hayvanlar Alemi
    5199' UMA DOKUNMA!!! “HAYVANLARI KORUMA KANUNUNDA VE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI” da diğer kanun tekliflerinde olduğu gibi beraberinde birçok hak ihlalini getirecektir: Şöyle ki; 1- Evlerde kaç hayvan bulundurulacağı; “tehlikeli ırk” adıyla hayvanların yaftalanması; hayvanlardan kaynaklanabilecek sorunlara dair tedbirlerin (öldürme, toplu imha, izolasyon vs.) diğer bakanlıklarla birlikte belirlenerek yönetmeliklerin çıkartılması, 2- Hayvanların imhasına olanak sağlayan 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile 24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun yeni tasarıda da yer alması, 3- Deneylerde kullanılacak denek hayvanların etik kontrolden uzaklaştırılması, bu konuda mümkün olduğunda denetimlerin keyfiyete bağlanması, 4- Kanun tekliflerinin ve tasarının içeriği incelendiğinde, amacın hayvanları korumak ve hakları gözetmek değil, hayvanları bertaraf etmek olduğunu kanıtlanmaktadır. http://hayvanozgurlugucevirileri.com/2012/06/06/tepkiliyiz-5199-sayili-hayvanlari-koruma-kanununda-degisiklik-yapilmasina-iliskin/
  10. tülvent şurada bir başlık gönderdi: Hayvanlar Alemi
    İMZA KAMPANYASI Lütfen, "Sokaktaki Can Dostlarımızın Toplama Kamplarında Katledilmelerine İzin Vermeyeceğiz.! " kampanyasına imza verin. Verin ki; ''Sokaktaki Can Dostlarımız'' ÖLÜM YASASI' nın kurbanı olmasın!, Duyarlı, merhametli, yüreği olan dostlarım, lütfen, tıklayın ve imzalayın! www.change.org/tr/kampanyalar/sokaktaki-can-dostlarımızın-toplama-kamplarında-katledilmelerine-izin-vermeyeceğiz#shareİMZA KAMPANYASI Lütfen, "Sokaktaki Can Dostlarımızın Toplama Kamplarında Katledilmelerine İzin Vermeyeceğiz.! " kampanyasına imza verin. Verin ki; ''Sokaktaki Can Dostlarımız'' ÖLÜM YASASI' nın kurbanı olmasın!, Duyarlı, merhametli, yüreği olan dostlarım, lütfen, tıklayın ve imzalayın! * Şu anda TBMM Çevre Komisyonu’nda bekletilen iki adet kanun teklifi olmakla birlikte, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca hazırlanmış başka bir değişiklik tasarısının da Başbakanlığa gönderildiğini ve görüşüldüğünü öğrenmiş bulunmaktayız. * Söz konusu teklifle, hayvanların ne şekilde öldürüleceği hükme bağlanmakta, hayvanların korunması ve yaşatılması değil, hayvanlar için asgarî “lüks” standartlarından oluşan “hayvan refahı” düşüncesi şart koşularak, 5199 sayılı Kanunun maddelerideğiştirilmek istenmektedir.
  11. Baş­ba­kan Er­do­ğan, Ce­ma­at’­in yap­tık­la­rı­nı kas­te­de­rek “ne ka­dar saf­mı­şı­z” de­di! TDK söz­lü­ğü­ne gö­re saf; “ko­lay­lık­la al­da­tı­la­bi­le­n” de­mek. Cüm­le için­de kul­la­nır­sak: “Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı­’nın, ya­şa­dı­şı te­rör ör­gü­tü li­de­ri ol­du­ğu­na han­gi saf ina­nır?” Per­şem­be gü­nü Si­liv­ri Ce­za­evi­’n­de (Atil­la Ser­tel ve Ya­vuz Se­lim De­mi­rağ ile) gö­rüş­tü­ğü­müz Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı emek­li Or­ge­ne­ral İl­ker Baş­bu­ğ’­a sor­dum: “28 Şu­ba­t’­ın Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı İs­ma­il Hak­kı Ka­ra­da­yı; adı Er­ge­ne­ko­n’­un ‘1 Nu­ma­ra­sı­’ ya­zı­lan Hü­se­yin Kıv­rı­koğ­lu; 27 Ni­san Bil­di­ri­si­’ni ya­zan Ya­şar Bü­yü­ka­nıt; ya da is­ti­fa ede­rek onur­lu dav­ra­nan Işık Ko­şa­ner gi­bi ge­nel­kur­may baş­kan­la­rı­nı de­ğil de, hü­kü­met­le iyi iliş­ki­ler için­de olan si­zi hap­se at­tı­lar! Ne­den siz?” Baş­bu­ğ’­un söy­le­dik­le­ri­ni ak­ta­ra­ca­ğım, son­ra ken­di dü­şün­ce­mi ya­za­ca­ğım. Yal­nız be­lirt­mek is­te­rim; Baş­bu­ğ’­un dip­lo­ma­tik dil­le söy­le­dik­le­ri­ni ben an­la­dı­ğım şe­kil­de ya­za­ca­ğım; ha­ta var­sa be­nim­dir. * “Ne­den siz?” ya­nı­tı - Ka­rış­tı­rı­yor­lar, ben Bal­yo­z’­dan de­ğil; “te­rör ör­gü­tü kur­ma ve yö­net­me­” id­di­asıy­la “Er­ge­ne­kon Te­rör Ör­gü­tü­”n­den yar­gı­lan­dım! - Mil­li Or­du Tür­ki­ye­’nin te­me­li­dir; Mus­ta­fa Ke­ma­l’­in ema­ne­ti­dir. Bu ni­te­li­ği­nin bit­me­si du­ru­mun­da ne ola­ca­ğı­nı söy­le­mek da­hi is­te­mi­yo­rum. - 76 mil­yo­na da­ya­nan Mil­li Or­du­’da et­ni­si­te ola­maz. Biz sı­nav­lar­da ba­ka­rız Hak­ka­ri­li bi­ri yok­sa üzü­lü­rüz. Böl­ge­de­ki su­bay­la­rı­mı­zı, ço­cuk­la­rı sı­na­va ha­zır­la­sın di­ye gö­rev­len­di­ri­riz. - Son dö­nem­de ge­len ih­bar­la­rın bü­yük ço­ğun­lu­ğu “A­le­vi­li­k” ko­nu­sun­day­dı. “O su­bay Ale­vi­” vs. Bu tür ih­bar­lar­la Mil­li Or­du­’yu yok et­mek için teh­li­ke­li oyun­la­ra kal­kı­şan­la­rı bu­gün da­ha net gö­rü­yo­ruz. - 28 Ağus­tos 2008’te gö­re­ve gel­dim. 2009 yı­lı ba­şın­da iki önem­li olay ol­du; bi­ri Er­zin­ca­n’­da di­ğe­ri Kay­se­ri­’de­ki so­ruş­tur­ma. - Er­zin­can Cum­hu­ri­yet Baş­sav­cı­lı­ğı, ce­ma­ati mer­cek al­tı­na alan so­ruş­tur­ma­yı 23 Şu­bat 2009’da ta­mam­la­dı; 26 ki­şi­yi gö­zal­tı­na al­dı. Kay­se­ri­’de 4 Mart 2009’da giz­li bir hüc­re or­ta­ya çı­ka­rıl­dı. Be­şi si­vil üçü ast­su­ba­yın, as­ke­ri ya­zış­ma ku­ral­la­rı­na uy­gun ola­rak flash bel­le­k’­te ha­zır­la­dık­la­rı ya­lan­la­rı bi­zim bil­gi­sa­yar­la­ra yük­le­ye­rek suç bel­ge­si oluş­tur­duk­la­rı­nı Ha­va Kuv­vet­le­ri As­ke­ri Sav­cı­lı­ğı or­ta­ya çı­kar­dı. Kay­se­ri 2. Ha­va İk­mal ve Ba­kım Mer­ke­zi Ko­mu­tan­lı­ğı­’n­da gö­rev­li ast­su­bay­lar ya­ka­lan­dı; Işık Ev­le­ri­’n­de ye­tiş­tik­le­ri­ni, ev­de­ki ağa­bey­le­ri­nin “em­riy­le­” bu tür sah­te­kar­lık­la­rı yap­tık­la­rı­nı iti­raf et­ti­ler. - 14 Ni­san 2009’da Harp Aka­de­mi­le­ri Ko­mu­tan­lı­ğı­’n­da “ma­ni­fes­to­” ni­te­li­ğin­de ko­nuş­ma yap­tım. TSK’­ya yö­ne­lik komp­lo ha­re­ket­le­ri­ni or­ta­ya çı­kar­mak için hu­ku­ki ça­lış­ma­la­ra ağır­lık ver­dik. - He­men ar­dın­dan 22 Ni­san 2009’da Poy­raz­kö­y’­de (bo­ru çı­kar­ma) ka­zı­la­rı baş­la­tıl­dı. 7 Ha­zi­ran 2009’da bir avu­kat­lık bü­ro­sun­da ma­sa üs­tün­de “İr­ti­ca ile Mü­ca­de­le Ey­lem Pla­nı­” (ka­ğıt par­ça­sı) bu­lun­du! - İki haf­ta son­ra ha­be­ri­miz bi­le yok­ken TBMM’­de, as­ke­ri şa­hıs­la­rın as­ke­ri ma­hal­ler­de iş­le­dik­le­ri suç ne­de­niy­le Özel Yet­ki­li Mah­ke­me­le­r’­de yar­gı­lan­ma­sı­nın yo­lu açıl­dı. - Ne te­sa­düf; 27 Ekim 2009’da Er­zin­can Ça­ta­lar­mu­t’­ta­ki göl­de mü­him­mat “bu­lun­ma­sı­” üze­ri­ne, dos­ya te­rör kap­sa­mı­na so­ku­la­rak Er­zu­rum Özel Yet­ki­li Mah­ke­me­’ye gön­de­ril­di. Ke­za Kay­se­ri­’de­ki dos­ya da Özel Yet­ki­li Mah­ke­me­’ye ve­ril­di. Ko­vuş­tur­ma­yı ya­pan­lar; Kay­se­ri­’de Al­bay Ah­met Ze­ki Üçok; Er­zin­can Baş­sav­cı­sı İl­han Ci­ha­ner vd. ce­za­evi­ne atıl­dı. - 19 Ara­lık 2009’da Bü­lent Arın­ç’­a sui­kast ya­la­nı or­ta­ya atıl­dı. - 2009 ve 2010 yıl­la­rın­da TSK’­ya kar­şı yo­ğun bir şe­kil­de yü­rü­tü­len hak­sız, hiç­bir so­mut de­li­le da­yan­ma­yan sal­dı­rı­lar­la kar­şı kar­şı­ya kal­dık. Bu sal­dı­rı­lar kar­şı­sın­da ya­sal yet­ki ve so­rum­lu­luk­la­rı­mız için­de ka­la­rak her plat­form­da mü­ca­de­le ver­dik. So­nuç: Baş­buğ açık­ça söy­le­mi­yor, ama sa­tır ara­sın­dan oku­du­ğum; hü­kü­met saf ol­ma­sıy­dı; “si­ze sui­kast ya­pa­cak­la­r” ya­lan­la­rı­na kan­ma­say­dı, 2009’da­ki si­vil ve as­ke­ri so­ruş­tur­ma­lar “pa­ra­lel dev­le­ti­” or­ta­ya çı­ka­ra­cak­tı. Ce­ma­at, in­ti­kam ga­ye­siy­le be­ni hap­se at­tı! * Asıl he­def ney­di? Baş­bu­ğ’­un ha­pis ge­rek­çe­si “in­ti­ka­m” ko­nu­sun­dan emin de­ği­lim… Şöy­le: Baş­buğ, 6 Ocak 2012’de “kaç­ma şüp­he­si­” ge­rek­çe­siy­le tu­tuk­lan­dı. Su­çu bü­yük­tü!.. - 3 Mart 2004’te An­ka­ra­’da hal­ka açık la­ik­lik pa­ne­li­ne ka­tıl­mış­tı. - 3 Ara­lık 2003’te Yük­sek As­ke­ri Şu­ra­’da ko­nuş­ma yap­mış­tı. - Ga­ze­te­ci Mus­ta­fa Bal­bay ile gö­rüş­müş­tü. - Gö­re­ve gel­di­ğin­de “ka­ra pro­pa­gan­da yap­tı­ğı­” id­di­a edi­len 42 si­te­yi ka­pat­ma­sı­na rağ­men, “İn­ter­net An­dı­cı­” ha­zır­la­mış­tı. Kuş­ku­suz bun­la­rın akıl ve man­tık­la ala­ka­sı yok­tu. Mak­sat baş­kay­dı. Za­ten Er­do­ğan da, Baş­bu­ğ’­un tu­tuk­lan­ma­sıy­la il­gi­li şöy­le de­di: “İn­saf dı­şı, çok çir­kin.” (06.08.2012) “Çok cid­di bir yan­lış­tır, ta­rih af­fet­mez.” (01.02.2013) Er­do­ğa­n’­a rağ­men Baş­buğ ne­den hap­se so­kul­du? Salt ce­ma­at in­ti­ka­mı mı? San­mı­yo­rum. Baş­bu­ğ’­un tu­tuk­lan­dı­ğı ta­ri­hi bir kez da­ha anım­sa­ya­lım: 6 Ocak 2012. Ya­ni o meş­hur 7 Şu­bat 2012’de­ki MİT kri­zin­den bir ay ön­ce! Dört gün ön­ce AK­P’­li bir mil­let­ve­ki­li­nin, “pa­ra­lel ya­pı ile il­gi­li gön­lü­nüz­de­ki kı­rıl­ma ne za­man baş­la­dı?” so­ru­su üze­ri­ne Er­do­ğan, “7 Şu­ba­t’­ta­ki MİT kri­zin­de içim­de şüp­he­ler baş­la­dı­” dedi. Hâ­lâ saf­lı­ğı sü­rü­yor! “MİT Müs­te­şa­rı­’nı ba­na ulaş­mak için ala­cak­lar­dı­” di­yen Er­do­ğan, Baş­bu­ğ’­un tu­tuk­lan­ma­sı­na ne­den bu açı­dan bak(a)mı­yor? “Te­rör ör­gü­tü­nün ba­şı­” Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı Baş­buğ ki­me kar­şı so­rum­lu; Baş­ba­kan Er­do­ğan! Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı­’nın te­rör ör­gü­tü yö­ne­ti­ci­si ol­mak­tan suç­lan­ma­sı, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Dev­le­ti­’nin ku­rum ve ku­ru­luş­la­rı­nın da te­rör ör­gü­tü ama­cıy­la ça­lış­tı­ğı id­di­ası­nı or­ta­ya atar ki, bu da he­de­fin Baş­ba­kan Er­do­ğan ol­du­ğu­nu gös­ter­mez mi? Çok mu zor şöy­le bir id­di­ana­me; KCK ve Er­ge­ne­kon iş­bir­li­ğiy­le dev­le­ti par­ça­la­ma­ya yö­ne­lik fa­ali­yet için­de ol­mak! Fır­sa­tı­nı bul­say­dı ce­ma­at böy­le el ko­ya­cak­tı Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti­’ne! Er­ge­ne­kon, Bal­yoz, Odatv, KCK da­va­la­rı; ve Baş­buğ, ve MİT Müs­te­şa­rı, ve Er­do­ğan sa­de­ce ara he­def­ti! Asıl dar­be­ci; Er­ge­ne­kon­cu­lar, Bal­yoz­cu­lar de­ğil ce­ma­at idi; Er­do­ğan­lar hâ­lâ bun­la­rı an­la­ya­bil­miş de­ğil… Sa­hi­den sa­f’­lar!..
  12. Çelişki Yaman çelişki bizimkisi; Teknolojiyi sonuna kadar kullanıp, Lüks lambasıyla aydınlandığımız günleri geri istemek.. Hazır gıda tüketip, Ev yapımı tarhanaya aşermek.. Son derece konforlu binalarda yaşayıp, Kerpiç sıvalı evlere hasretlenmek.. İnternetti, televizyondu derken kendimizi yalnızlaştırıp, Konu komşu, eş dost birarada olduğumuz o sıcacık muhabbetleri özlemek.. Herşey elimizin altındayken, Ulaşım bu kadar kolayken, Eski zamanların imkansızlıklarını sevmek.. Sanırım "varlıklarla" kaybettiğimiz mutlulukları arıyoruz biz.. O yüzdendir "yokluklara " bu kadar susamışlığımız.. T.Tuğba Baş
  13. tülvent şurada bir başlık gönderdi: Roman Forumu
    Ali Bolat'ın ''Geçmişle barışmadan 'AŞK' için savaşamazsın!'' sloganı ile kaleme aldığı #Diren AŞK, kendisinden 10 yaş küçük bir genç erkeğe aşık olan, yaşamındaki sorunlarla boğuşması yetmiyormuş gibi geçmişiyle de hesaplaşmamış bir kadının romanı değil sadece... #Diren AŞK aslında bir Gezi Eylemleri Romanı. "Hayatlarının henüz baharındayken, doyasıya bir aşk yaşamadan göçüp giden o güzel çocuklara" diye itfah edilmiş Gezi parkında ve sonrasında yaşanan olaylarda yitip giden gençlerin anısına. Yabancı Yayınları imzası ile yayınlanan kitap; geçmişe, acıya, hayata direnme zamanı geldi mesajı veriyor.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.