Ayrılık ne biliyor musun?
Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi...
Ne kapanan kapılar...
Ne yıldız kayması gecede...
Ne ceplerde tren tarifesi...
Ne de turna katarı gökte...
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
Birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine...
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
Duvarlara dalıp dalıp gitmesi...
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık...
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin...
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun...
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya...
İki adımdan biri insanın
Sevincin kundakçısı, hüznün arması ayrılık.
O küçük ölüm!
Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.
...
Ne mi yapacağım bundan sonra?
Ayak izlerimi silmek için
Sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce
Şiir yazmayacağım bir süre...
Fotoğraflarını günese koyacağım, bir an önce sararsınlar diye!
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim...
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu,
Bir gül ağacının dibine dökeceğim.
Falcı kadınlara inanmayacağım artık.
Trafik polislerine adres sormayacağım.
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye....
Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Tenin tenime bu kadar sinmişken...
Ömrüm azala azala önümden akarken...
Gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken...
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime...
Bıraktığın boşluğu yonta yonta
Binlerce heykelini yapacağım.
Şükrü Erbaş