Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

tülvent

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.806
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    81

tülvent tarafından postalanan herşey

  1. tülvent

    Kedi

    Hermitage Müzesi' nin Emektar Kedileri
  2. tülvent

    Kedi

    Hermitage Müzesi' nin Emektar Kedileri St. Petersburg’ da dünyanın en değerli sanat eserleriyle dolu ''Hermitage Müzesi'' çoğu kişinin pek aklına gelmeyecek ellere (pençelere mi demeli) emanet. Müzenin bodrum katındaki depolarda saklanan, gözlerden uzak ama bir o kadar kıymetli eserleri, farelerin gazabından korumak yaklaşık 200 yıldır kedilerin sorumluluğunda. Müze yetkililerinin verdiği bilgiye göre I. Petro (Büyük Petro), 18. yüzyılda St. Petersburg kentini kurarken Kış Sarayı’nın kapılarını kedilere ilk kez açan kişi. Hermitage Müzesi’ ndeki resimlerin korunması için fare yakalamada en usta kedilerin bulunup getirilmesi emrini veren ise kızı Elizaveta Petrovna olmuş. O günden bugüne müzede kediler işlerini hiç aksatmamışlar. 1917’de Ekim Devrimi esnasında yaşananları bile kazasız belasız atlatmışlar. Fakat II. Dünya Savaşı’nda Leningrad’ın işgalinden sonraki üç yıl boyunca kentte baş gösteren açlık sıkıntısı onları da vurmuş ve pek çoğu ölmüş. Müze kurulduğundan beri hiç şikâyet etmeden hizmetlerini sürdüren Hermitage kedilerine saygıda kusur edilmiyor ve bugün 80'e yakın kedinin barındığı müzede çalışanlar, her yıl ''Hermitage Kedi Günü'' adı altında düzenlenen bir etkinlikle minnettarlıklarını gösteriyorlar. Bununla da yetinmeyen ve onları ölümsüzleştirmek isteyen müze, birkaçının portresini yapması için Eldar Zakirov adında bir Rus grafik sanatçısını görevlendirmiş. Emektar kedileri, müzenin tarihi kostüm departmanınca özenle seçilen, Çarlık dönemine ait kostümler içinde betimleyen ve İlya Repin ile Orest Kiprenski gibi 18. ve 19. yüzyıl portre sanatçılarından esinlendiğini belirten Zakirov, her kedinin kendine has özelliklerini sadakatle yansıtmaya çalıştığını söylüyor. Gerçi Çarlık döneminde saray hizmetkârlarının giydiği kıyafetlerin seçilmiş olması kedilerin başına buyruk doğasını pek yansıtmıyor, ama müzenin en az eserler kadar ilgi çeken ve sevilen bu emektarlarının hatırlanması güzel. Müzenin yönetici asistanı Maria Haltunen kedilerin dost canlısı olduğunu ve müze çalışanlarının moralini yükselttiğini; onlar yakınlardayken insanların daha sevecen, daha cana yakın davrandıklarını söylüyor. Pek çok ziyaretçi de görkemli eserlerin sergilendiği ihtişamlı koridorlardan çıkıp tozlu ve karanlık bodrum katlarına inerek onları görmek istiyor. Ne var ki zaman zaman buna gerek olmuyor, çünkü havalandırma borularını kullanarak ulaşabildikleri sergi alanlarında bir anda karşınıza çıkabiliyorlar. Tüm bakım masrafları sponsorların ve gönüllülerin bağışlarıyla rahatlıkla karşılanıyor. Hatta müze bünyesinde küçük bir hastane bile oluşturulmuş. Ayrıca istedikleri zaman bahçeye çıkabilmeleri için servis kapılarına minik delikler açılmış. Skopbülten [NÖ]
  3. Sevgili Zımba gibi delikanlı. Sofya’da o sırada. Görеv icabı. Henüz yeni taşınmış, pek arkadaşı yok, Bulgaria paѕtaneѕine tеk başına oturuyor, etrafı tanımaya çаlışıyor, akşamları oрeraya filan gidiyordu. Gene böyle bir şubat günü… Şehir Kulübü’ne davet edildi. İşte orаdа tanıştılar. Adı, Dimitrina’уdı. Kısaсa, Miti diyorlardı. Çok güzeldi. İsvіçre’de müzik eğіtіmі görmüştü, üç lisan biliyordu. Sosyеtеnin еn gözde bеkârıydı. E fonda da Mavi Tuna valsi çalıyordu. Bizimki hiç tereddüt etmedi, salоnu ortadan kılıçla ikiye böler gіbі yürüdü, yanına gitti, bu dansı bana lütfeder misiniz dedi. Şimşekler çakan kıskanç bakışlar eşliğinde, pistе çıktılar. Hеrkеs mırıl mırıl onlar hakkında konuşuyor, onlar isе hiç konuşmuyor, birbirlerine gülümѕeyen gözlerle bаkаrаk, danѕ ediyorlardı. İlk görüşte aşk derler yа, öyle olmuştu. Ertesi gün… Bizzаt Miti’nin annesi tarafından, evlerine, çaya davet edildi bizimki… Bu davet, gençlerіn görüşmesine resmi іzіn manasına gelіyordu. Buluşmaya başladılar. Boriѕova рarkında dolaşıуorlar, buz patenі yаpıyorlаr, tiyаtroyа gidiyоrlardı. Öncе dedikodular bаşlаdı, sonra tatsızlıklar… Çünkü, Miti’nin babası Bulgаr Çarı’nın haѕ adamlarındandı, savaş kahramanı generаldi, savunma bakanlığı da yаpmıştı. Böylе bir adamın kızıуla, bir Türk, olaсak iş dеğildi. Bizimkinin ise, umurunda bile değildi. Askeri Kulüp’te tertiplenen bаlodа denk getіrdі, inadına, Çar’ın önündе dаns etti Miti’ylе… Elе güne mеydan okudu. Hemen ardından da, evlenelim dedi. Miti düşünmedi bile, еvеt dedi. Gel gör ki, iki gönül bir olmuştu ama, general seуran olmamıştı. Mahalle baskısı, dayanılacak gіbі değildi. Aldı bizimkini karşısına, bu еvlilik mümkün değil, bundan sonra kızımla görüşmezseniz iyi оlur dedi. Dünуa, bizimkinin başına yıkıldı. Haftası geçmeden, Miti’yi apar topar bir başkasıyla, bir mühеndislе nişanladılar. Bizimki nişanı duydu, daha fenа уıkıldı. Zatеn görev süresi de bitmişti, o öfkeyle toрladı bavulları, İstаnbul’а döndü. Halbukі, nişan mişan yoktu. Miti bir başkasıyla evlenmeyi reddetmiş, parmağına zorla tаkılаn уüzüğü fırlatıp atmıştı. * Maalesef, bizimkinin bundan haberi yoktu. * Ömrü boyuncа yaрtığı… Tek hataydı. * Kızı alıp, gitmeliydi. Yapamadı. * Miti’den sonra, hayatına 19 kadın daha girdi. Nafіle. Asla mutlu olamadı. Asla. Unutamadı. Hatta, seneler sonra, Ankara’da Bulgar Kooрeratif Tiyatrosu’nun oуuncularıуla sohbet ederken, “gençliğimi bıraktım Sofya’da” dedi… “Bir kız sevdim ama, bana vermediler…” * Kırık bir kalple yaşadı. Yalnız bіr kalрle rahmеtli оldu. * Miti desen… 18 yaşındaydı, 30 yaşına kadar bekledi. Ha bugün bir mektup gelir, ha yarın kеndisi çıkagеlir, bekledi, еvlеnmеdi. Mааlesef gelmedi. Ailеsinin artık yeter bаskısıylа, bir avukatla evlenmeyi kabul etti. Sаygılı ama, sevgіsіz bir evlіlіktі. İki kızı oldu. Kalbindeki boşluğu evlatlarıуla doldurmaуa gayrеt еtti. Taa ki, 1966’nın 7 Ağustоs gecesine kаdаr… Ağır hаstаydı, zor konuşuуordu, başında bekleyen kız kardeşi Olga’ya mırıldandı. “Biliyor musun” dedi, “rüyamda onu gördüm, galiba nihаyet Mustafa Kemal’e kavuşuyorum…” * Kapattı gözlerini. Nihayet kavuşmuşlardı. * Ve, gene öylе bir Şubat… Bugün Sevgililer Günü. * Memlekette hеr şey kötü gіdebіlіr, tarihin en karanlık, en umutsuz günleri yaşanıyоr olabilir. Acı çеkеriz, mücadele ederiz, dirеniriz, gün gelir illa ki düzelіr. Ama o kızı kaybedersen… Sеnin için hayatın boyuncа hiçbir şеy asla düzelmez. Git, tut еlindеn. Yılmaz Özdil
  4. Bugün 14 Şubat! Herkesin farklı yorumlar yapma ihtiyacı duyduğu '' Sevgililer Günü '' Bu günün, kırmızı balonlarla kalplerin uçuştuğu; kıpkırmızı güllerin ve hediye paketlerinin ötesinde bir anlam ve önemi var benim için. Şiddetin, düşünce, inanç ve yaşam farklılıklarından doğan sıkıntı, olumsuzluk ve mutsuzluğun; yüreklerin çıkar ve maddenin de insanca değerlerin önüne geçtiği günümüzde; nasıl ve hangi nedenle olursa olsun aşkın var olduğunun hatırlanması, konuşulması çok önemli çünkü! Çünkü aşk, söz ettikçe var ve toplum olarak da aşka ve sevgi sözcüklerine çok ihtiyacımız... Bugün, hep ''aşk''tan söz etmek geliyor içimden... Bu kendi küçük, ama anlamı büyük kelimenin kaynağı da çok anlamlıymış meğer… '' Aşk '' Arapça kökenli olup, orijinali '' Işk ''! Işk ise '' Sarmaşık '' mış. Yani, nasıl ki sarmaşık sarıldığı şeyi sarıp sarmalıyorsa hani... Farsçası da '' Sevda '' , yürekteki karanlık nokta yani... Kadın ve erkeğin yaratılışıyla birlikte var olan, en ilkel, ve en doğal duygu, çok insanca. İnsana, dolayısıyla topluma dair. Mutluluğun da en yüksek derecesi, aşk! Öylesine şiirsel, öylesine duygu yüklü ve öylesine erotik. Zihni bir eylem aslında, ama bedeni de yanında isteyen... Aşkın tek bir ifadesi de yok. Kişiye göre ve herkesin yaşadığı kadar... İçinde mutluluk, hüzün, heyecan, kaygı, ihtiras, kıskançlık, keder gibi birçok duyguyu barındıran o kadar çok söz, o kadar çok şey ki; aşk! Hesabı, kitabı, formülü de yok. '' Ben şu kişiye aşık olmalıyım '' ya da '' tanıdıkça aşık oldum '' diye bir şey de yok!... Tanıdıkça sevmiş olabilirsiniz, ama aşık asla! Aşk, sevgiden çok farklı, çok öte şeydir çünkü. Bu nedenle aşkın yakasını '' sevgi '' den koparmak lazım. Sevgi; bir durumun, yakınlığın getirdiği bir sonuç. Hatta bazen mecburiyetlere, yakın olmalara katlanır olmanın hoş yanı. Birçok şeyi ve insanı aynı anda sevebilirsiniz; çiçekleri, böcekleri, iyi ve anlaştığınız için de birilerini... Ama aşk böylesi sosyal bir duygu değildir ve olamaz! Sevmek için bir neden, hatta seveceğiniz bir şeyler arayabilir; muhtemelen de bulursunuz, ama aşk aramakla bulunmaz; gelir. Bazen hiç farkında bile olmadan, bazen kim ve ne olduğunu, neden aşık olduğunuzu bile bilmeden... O' nu bir başka gözle gördüğünüz için seversiniz. Yaşamınızın merkezindedir artık ve O varsa her şey başkadır. O' nunla var olduğunuzu hisseder, kaybetme korkusu ve kıskançlıkla baş etmeye çalışırsınız. O varsa mutlusunuzdur ya da O' nu kaybetmek yaşamı kaybetmek gibidir. Aşk asla garantici değildir, belki de bu yüzden karşılıksız, yaşanmayan veya yarım kalan aşklar kendilerini çok daha iyi geliştirirler. Ya imkansız bir aşka kapılır acı çekersiniz ya da yanınızdakine alışır, aşkı kaybedersiniz. Aşkı kaybettiyseniz veya '' aşk yok '' diyorsanız eğer, orada yaşamla ilgili bir şey de yoktur aslında, mutluluk da! En önemli yaşam kaynağımız mutluluk, aşkla tamamlanır ve çoğalır çünkü. Aşk güne mutlu uyanmanın ve mutlu başlamanın en baş nedenidir ve mutlu insanlar da bir toplum için en önemli güç! Mutlu olmayan, aşkı ve sevgiyi bilmeyen ve yaşamayan bir toplum mutlu olamaz. Aşkın, her şey için ne büyük bir güç olduğunu bilemez ve elbette aşkı onaylamaz, hatta hatta küçümser. Aşkı göstermek, yaşatmak ve anlatmamız gerek! Gerek ki; sabahları karşılaşan yüzler gülüyor olsun ve birbirine gülerek baksın, yaşama mutlulukla karışsın. Bu nedenle, toplumun duygularına dokunmak lazım. Çünkü aşk, insana ne kadar aitse, bir o kadar da topluma! Onlarca sorun, huzursuzluk içinde boğuşurken, öylesine yorgunuz, öylesine huzura ihtiyacımız var ki; toplumca sadece huzur arar olduk. Aşkın küçümsendiği, kısıtlandığı, hakça yaklaşılmadığı bir ortamda yargılanmaktan, onaylanmamaktan, dolayısıyla da getireceği huzursuzluk ve yeni sorunlardan kaçıp, saklanır olduk. Çünkü aşk; baş kaldırmayı, mücadeleyi gerektirir. O, tüm dengeleri ve ölçüleri değiştirir. Aşık olan kendiyle yüzleşir, yaşamla güreşir. Ne yazık ki biz, aşktan korkar kaçar, hatta yok sayar olduk. Hissetmeyen, heyecan duymayan, çok zaman da yaşamayan, mutsuz bireyler olarak; nefes almayan ilişkilerin, alışageldiğimiz garantici düzenin o sözde huzur bahçelerine kaçıp saklanır olduk. Aşk zor ve riskli bir yolculuktur çünkü. Onun stresini yaşamaya hiç hazır ve gönüllü değiliz. Toplumsal sorunların ve şiddetin bittiği, aşka bakış açısının değiştiği, sevginin ne kadar önemli bir güç olduğunu ve yaşamayı ne çok hak ettiğimizi kavradığımız bir zamanda belki... Duygu düşünce özgürlüğünün yaşandığı, şiddete, her türlü baskıya karşı duran bir Türkiye ' de, aşkın da özgürce, cesurca, içimizden geldiği gibi yaşanacağı inancı ve umudu ile; '' Sevgililer Günü '' nüzü kutluyor, aşkın her şeyin üstesinden gelmesini diliyorum. Sevgilerimle
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.