Zıplanacak içerik

tülvent

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

tülvent tarafından postalanan herşey

  1. tülvent şurada cevap verdi: Radya başlık Şiir Forumu
    Yalnızlık Şemsiye yapımcıları ıslanmaktan tek kişiyi koruyacak genişlikte kesince kumaşları yağmur değil yalnızlıktır yağan Daha da hüzünlendirir her gece kentin sokaklarını bekçinin nefesiyle düdüğün içinde dönen nohut taneciğinin yalnızlığı Ne çok sevinirim bilseniz bir yılan mezarıma girerde göğüs kafesimin kemikleri içinde kış uykusuna yatarsa Sunay Akın
  2. Nar kalpler-2 Sıradan insanlarız biz, en zoru bizimkisi. Limon kokulu çöp torbaları, kirece karşı çamaşır makinesi tozları, banka kredisinde yüzde 0,1’ lik faiz indirimi pazarlıkları, çok erken sabah servisi saatleri, üçlü saç bakım setleri, gece “chat”lerinde zayıf bir “Paris’te Son Tango” ihtimali... Bu ömrün içinden eli yüzü düzgün bir hayat çıkarmaya çalışıyoruz. Kim bilir mezar taşımıza, “Zamanı dolana kadar zamanını pekiyi doldurdu! Tebrik ederiz!” yazacaklar, bilemiyoruz... Yalnız ölmekte bir numara yok da hangimiz yalnız ölme fikriyle yaşayabilecek kadar çelikteniz? Bir serüvene heveslensek, başımızın bin türlü belaya gireceğini, muhtemeldir ki elimize yüzümüze bulaştıracağımızı ve iki hayatın ortasında omuzları düşmüş kalacağımızı... Bal gibi biliyoruz. Bazen o yüzden durdukça bal dökülmüş gibi yapış yapış oluyoruz. Bu dünyaya gelmiş olmamızın insanlık tarihi açısından yepyeni bir deneyim olma ihtimalinin yedi milyarda bir olduğunu söyleyip kendimize... Bu gece de evde oturuyor, erken yatıp ertesi gün etme ihtimalimiz olan bir kavganın senaryosunu kafamızda canlandırırken uyuyakalıp sabah işe gidiyoruz. Bazılarımız, gizli gizli, bir gün bir deprem olmasını, bize ait bütün ayrıntıların kaybolmasını ve yeni bir hayatın tek ortalı bir ilkokul defterinin sağ sayfası gibi serin ve temiz başlamasını dilemiyor muyuz? Şimdiki hayat sol sayfalar gibi, zira hep kenarları kıvrık, ne kadar düzeltsen, dirseğini bastırsan kenarına hep kıvrık kıvrık... Ah! Bu kadar suçluluk duygumuz ve korkumuz olmasa biz ne biçim insanlar olurduk! Geçen hafta mıydı, neydi? “Nar kalpler” diye bir yazı yazdımdı. Haberleri geldi, dört kişi, memleketin çeşitli yerlerinde, birbirlerinden habersiz, yazıyı okuyup eşlerinden ayrılmak için aynı gün dava açmışlar. Olur böyle şeyler. Benim bir şey yaptığım yok elbette. Bilirsiniz, insan işaret arar bazen. Kalbi nar gibi dağılmışsa, toparlayamıyorsa bir işaret görünsün ve doğruyu, yapması gerekeni söylesin ister. Muhtemelen olan budur, yoksa ben ne kadar yazsam “aile kurumu”nu sarsamam. Nerde o günler? Keşke! Mesele, serin bir sağ sayfa ihtiyacında. Mesele, sol sayfaların kıvrılmaktaki inadında. Kıvrık düzeltilsin diye bastırılan dirseğin giderek dayanılmaz bir biçimde ağrımasında. Ama başka ve daha önemli bir mesele daha var, laf aramızda. Bir hayatı bırakırken kendimizin ne kadarını geride bırakırız? Bunu cevaplamalıyız. Birini bırakırken, yılan gibi kabuğumuzu bırakıp geride, temiz bir deriyle mi başlarız hayata? Ya da sadece derimizin yenilenmesi yeter mi bize? Yoksa, “Oldu mu en iyisi olsun, yeni bir ‘ben’ çıkarıyorum kendimden dışarı” mı demeli insan? Aynı tekrara düşmemek için aslında, yeni bir hayata başlamak için yeni bir “ben” icat etmek gerek. Yoksa bilirsiniz, insan bir ömür içinden, durmadan, yine, yeniden aynı hayatı çıkarır. Eğer nasıl yapılacağını öğrenmezsen aslında bütün defterlerin sol sayfası kıvrılır. İnsanın dirseği, eğer yeni bir “ben” icat etmeden bir hayata başlarsa, yeniden ve belki bu kez daha büyük bir acıyla... Ağrır. Kalp, yeniden, nar gibi, dağılır! E. Temelkuran
  3. tülvent şurada cevap verdi: Radya başlık Şiir Forumu
    Çook tatlııııııı
  4. Nar Kalpler Aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir... Gözün başkalarını da görüyorsa sevdiğini sevmiyor musundur artık? Birini sevmek topyekûn kapattırır mı "dükkânı"? Kepenklerin inmeli midir, elenmiş un varsa elek asılmalı mıdır duvara? İnsan güzel adamları ve güzel kadınları "görüyorsa" hâlâ, hâlâ "bakıyorsa", aklından "Acaba?" diye geçiyorsa, aslında o kadar da dolu değil midir içi? Bir boşluk mu vardır aslında? Ondan mı yani mesela? Liseli bir meram gibi görünen bu bahis, derdi ömürlüktür esasında. Eğer bir tür "kalbî lobotomi" olabilseydi, birini sevince artık ömrünün sonuna kadar kafan karışmasaydı hiç, başka bir şeyi, başka kimseyi düşünemez hale getirilebilseydik kendimizi bir ameliyatla... Oh! Ne şahane olurdu. Konu kapanır, işimize bakabilirdik. Ne ki hayat bölünüyor ortasından bazen. Nar gibi çatlıyor kalp yumuşak karnından. Dağılıyoruz kırmızı kırmızı, toparlayamıyoruz tanelerimizi. Ama işte kalbimiz çırpıştı diye hata da yapmak istemiyoruz; hayatlarımız çok fena kıymetli. Tanıdığımız, sevdiğimiz, güvendiğimiz, alıştığımız hayatı bırakmak, bir güzele feda etmek elimizdekini de vicdani bir mesele. Bir vicdan ve korku terazisi çalışıyor hep içimizde. Ne kadar korkuyoruz kaybettiğimizin yerini dolduramamaktan? Kalbimiz buruşacak mı kapılmasak hiç o yeni rüzgâra? İhtiyarlamış gibi mi hissedeceğiz? Başlangıcın heyecanı mı daha büyük yoksa kaybetmenin korkusu mu? Bir yeni ile karşılaştığımızda içimizin karmaşık hesap makineleri başlıyor tam yol çalışmaya. Günahın lezzeti Yanımızdaki, hayatımızdaki meşru olandır hep. Kabul edilmiş olan, arkadaşlarımıza tanıştırılmış olan, bizimle birlikte hatırlanan, birlikte hatırlandığımız kişi. Birini bırakmıyorsun ki bıraktığında, kendinin onunla tanımlanmış halini de bırakıyorsun aslında. Kendinin o kabuğunu bırakmak kolay mı? Diğer yandan günah, her zaman daha lezzetlidir sevaptan. Ah günah! Bir nar gibi çatlar ve çatlatır insanı ortasından. Ne çok kırmızıymış için, görür ve hayret edersin kendine. Neler neler yapabilirmişsin meğerse! Yeni insan hayretleriyle gelince meclise, minderler kaldırılır, döşekler havalanır. Ah! O tatlı günaha yer mi bulunmaz! Ama ya eğer hayat güvenmek demekse? Ama ya hayat aslında bir hayretten uzun sürerse? Mesele budur ve hiç hakiki anlamda hesaplanamaz. Ama bilirsiniz siz de, nar bir kere çatlarsa kimse taneleri toparlayamaz. Çatlatmayayım desen nar kıpırdar kıpırdar, duramaz. Ve kimse böyle büyük kararları verecek gücü kendinde bulamaz. Kimse doğrunun ne olduğunu, benim diyen kimse, bilemez. İşaret ver hayat! Kimse sevilmemeyi göze alamaz. O yüzden kimse kimseyi terk etmek istemez, karşıdaki anlasın da gitsin isteriz hepimiz. Ya gitmezse? O zaman bu büyük ve tehlikeli ve günahlı kararlar bize kalmasın isteriz. Bir işaret versin hayat. Biz istemeden olsun, kalbimize hesap verirsen "Başka ne yapabilirdim ki?" demeyi dileriz. Öyle bir şey olsun ki kaçınılmaz olsun günah. Öyle bir şey olsun ki sen sorumluluğunu alma olanların. Öyle bir şey olsun ki, tufan gibi alsın götürsün seni. Sen seçmemiş ol başına geleni. Bedeli ödenmesin yani. Nar kendi kendine çatlasın. Sen dur öylece. Ellerin iki yana açık. "Ne yapabilirdim ki? Olacağı varmış" de. Çatlasın nar, saçılsın hayatın yerlere... Ece Temelkuran
  5. tülvent şurada yorum gönderdi Radya'nın blog başlığı içinde RA'NIN RUH SESİ
    ''.... sonunda anladım ki daha yolun başındayken ben Hakk'a vâsıl imişim.'' Yaaa....
  6. tülvent şurada yorum gönderdi tülvent'nın blog başlığı içinde Bağ Bozumu
    Görmek çok mutlu ederdi beni, hatta geldiğimde bir de elime alabirsem...
  7. Eski Bayram Kokuları Ah nerde o eski bayramlar diye başlayan bir yazı yazabilecek yaşa gelmeyi epey bekledim. Sanıyorum artık vaktidir. Yaşım müsait. Dedemlerden "rahmetli" diye söz ediyorum nicedir, anneannem "Allahım elden ayaktan düşürmeden al yanına" duasında... Her bayramı bir arada "bayram gibi" kutlayan o koca aile, telefonda bayramlaşıyor kaç zamandır... "Modernleştikçe" uzaklaştık çokları gibi biz de... Tek sobanın etrafına kümelenip sohbet etmeler bitti. Kaloriferle ısı odalara yayılınca, sohbetlerin keyfi de dağılıp gitti. Yer sofrasından masaya terfi edilince tadı kaçtı yemeklerin... Telefonda "görüş"ür olduk, "görüş" mesafesinin dışından... Eski bayramlar, "tatil" oldu. * Herkesin bayram imgeleri vardır. Benimki taş zeminde sabun kokusudur uyanınca burnuma çalan... Bir de coşkulu fasıl sesi, kallavi ahşap radyodan yayılan... Sabah namazıdır, babamın dizi dibinde, dizimde ağrılarla "kılar gibi yaptığım..." Bayram harçlığıdır, annemin elinden kaptığım... Kapıda ramazan davulcusudur; bakkalda Arap kızı sakızı, sokakta lak­lak ve çatapat... Bilyede "müselles", "lik"te tumba... Tozlu tarlada tek kale maçtır, "Oğlum daha yeni almadık mı papuçlarını!" nakaratı eşliğinde oynanan... Badem şekeridir bayram; kolalı beyaz mendil ve yandan ayrılmış saçta bir avuç kolonya kokusu... Büyük Sinema'da "Taşa Saplanan Kılıç "tır, bir türlü çıkarılamayan... ya da televizyonda "Bizim Sokak"ın siyah-beyaz dedesi, oyuncak yapan... Kevser anneannemin bahçesinde silkelenen duttur, Ülkü'yle büyüğünü kapmak için didiştiğim... Abduş dayımla uçurtma uçurmaktır, Mustafa dayımdan para aşırmak... Gülsüm teyzemle eğlenip, Perihan teyzemle dertleşmektir. Öğleyin önce un serpilip yoğrulan, sonra oklavayla açılan hamurun, tencere kapağı marifetiyle yarım aydan çiğ böreklere dönüşmesini merakla izlemek ve içine gizlice konan bakır 5 kuruşa ulaşma umuduyla özenle çiğnemektir. Rahmetli Nuri dedemin kucağında "Mebus olursun inşallah" duasıdır, mebusun ne olduğunu bilmeden dinlediğim... Taşlık sofada yer minderidir, ipten salıncakla inatçı bir sinek vızıltısı eşliğinde deliksiz öğle uykusu... Sonra baba tarafında, Adil Bey'le Saniye Hanım'ın evinde, "ikinci devre..." Bu kez halaların, amcaların kucağında bayram keyfi... Handan haladan şiirler, Sevim haladan ninniler, Fethiye haladan türküler... Kamil amcadan, Aydın amcadan hediyeler... Melih' le, Ateş' le, Atilla'yla, Necati Cumalı’nın deyişiyle "pembe yüzlü çocuklar"dık bayramlarda, "öyle pembe ki burun delikleri yavru tavşanlar gibi..." * Bu sabah, o eski bayramların kokusu geliyor burnuma, tütüyor burnumda... Yaşlanıyorum galiba... O bakırdan 5 kuruşun, peşinde değilim... Mendiller kolalanmasa da olur, saçlar kolonyalanmasa da... Lakin sevgiler ertelenirse olmaz... Sevmenin değer vermek, kıymet bilmek, hatır sormak, yardıma koşmak, kapı çalmak, dua almak olduğunu anladım. En çok ondan özlüyorum geniş aile sofralarını... Ölen eski bayramlar değil aslında; eski duyarlılıklar... Onları yaşatabilsek, bayramlar da yaşar. Bu sabah, elinden tutup oğlumu, yukarıdaki listedeki herkesi gezdirmek istiyorum. Bir kısmı için çok geç kaldım. Geç kalmadıklarımla bari doyasıya bayramlaşayım. Siz de öyle yapın: sevdayı, vefayı başka bayrama ertelemeyin. C. DÜNDAR
  8. ‘Bizim en kuvvetli zamanımız bugün’ 29 Ekim gecesi Yunus Nadi Bey’e “En kuvvetli zamanımız, bugündür” diyen Gazi Paşa, Meclis’e giderken “Bir istikamette yürümek azminde olan ve hareketinin ayağında bağlı zincirlerle müşküle sokulduğunu gören insan ne yapar? Zincirlerini kırar ve yürür” diyordu. Gazi Paşa, 29 Ekim günü Cuhmurbaşkanı seçildikten sonra Meclis kürsüsünden “Türkiye Cumhuriyeti, mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır” diye seslendi. “Cumhuriyet” dendi mi, ilkin aklıma Çankaya Köşkü kütüphanesinde gördüğüm o kitap ve kitaptaki “çıkarma hesabı” gelir: İsmail Hakkı Babanzade’nin “Anayasa Hukuku” kitabının 119. sayfasında Fransız düşünürü Montesqeieu’nün bir sözü yazılıdır: “Cumhuriyetleri yaşatan genel kural fazilettir.” Hemen yanında Atatürk’ün el yazısıyla bir hesap vardır: 1923 - 1789 —————————— 134 sene evvel. Bu basit hesapta, Türkiye’nin Fransız ihtilalinden beri kaybettiği yaklaşık 1,5 asır gizlidir. * Gazi Paşa, 29 Ekim öncesi sabahlara dek kütüphanededir. Ağırlıkla Fransız ihtilali ve anayasa hukuku üzerine çalışır. Falih Rıfkı, anılarında 11 Eylül 1923 günü Meclis çıkışında karşılaştıkları Mustafa Kemal Paşa’nın kendilerini odasına buyur edip Cumhuriyete Türkçe karşılık sorduğunu nakleder: “Kamusa (sözlüğe) baktım: Cumhuriyet, ‘Chose publique’ kelimeleriyle tercüme edilmiş. Cumhuriyetin bizdeki karşılığı ne olmalı?” Heyettekilerden Yunus Nadi Bey, “Bunu, en kuvvetli zamanımızda yapmalıyız” dediğinde masaya kalemini vurur: “En kuvvetli zamanımız, bugündür.” * 29 Ekim günü Meclis’e gittiğinde görüştüğü Fransız gazeteci Moris Perno’ya “Kelimeler üzerinde oynamayalım” der: “Bugünkü Türk hükümeti, az çok cumhuriyettir.” O görüşmede bugün anlam taşıyan şu cümleleri kullanır: “Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bir istikamette yürümek azminde olan ve hareketinin ayağında bağlı zincirlerle müşküle sokulduğunu gören insan ne yapar? “Zincirlerini kırar ve yürür.” * O akşam, zincirlerini kırıp yürüdü Cumhuriyet... 20.30’da anayasa değişikliği kabul edildi. 20.45’te de, 287 üyeli Meclis’te o an bulunan 158 milletvekilinin 158’inin oyuyla Mustafa Kemal Paşa Cumhurbaşkanı seçildi. Gazi Paşa, alkışlar eşliğinde kürsüye çıktı, “Muhterem arkadaşlar” dedi: “Türkiye devletinin, zaten cihanca malum olan mahiyeti, milletlerarası bilinen unvanıyla yad edildi. “Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkie layık olduğunu, eserleriyle ispat edecektir. “Türkiye Cumhuriyeti, mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.” Salondakiler, “İnşallah” diye bağırdı. * Cumhuriyet, çok hızlı koşarak, eserler ortaya koyarak, kaybettiği 134 yılı telafi etmeye çalıştı. Ama “mani”ler hiç bitmedi. 89 yıl önce Gazi Paşa’nın alkışlar içinde çıktığı kapının önünde kutlama var bugün... Cumhuriyetin yurttaşları, ilk Meclis’i selamlamak, sonra da Anıtkabir’e, Ata’sına yürümek istiyor. Hükümet, vilayet izin vermiyor. “Arabayla gidin” diye manasızca inatlaşıyor. Israr edilince “Kaldırımdan yürürseniz olur”a getiriyor. Her konuşmasında bana 134 yıllık kaybımızı hatırlatan İçişleri Bakanı, “Yanlış yapanın önüne polis çıkar” diye cop gösteriyor. “En kuvvetli zamanımız bugündür”. O halde, 29 Ekim 1923 tarihli bir demeci hatırlamanın tam zamanıdır: “Bir istikamette yürümek azminde olan ve hareketinin ayağında bağlı zincirlerle müşküle sokulduğunu gören insan ne yapar? Zincirlerini kırar ve yürür.” C. Dündar
  9. Aydın'da 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın 89’uncu yıldönümü kutlamaları kapsamında düzenlenen "Cumhuriyete Bağlılık Yürüyüşü" büyük ilgi gördü. Nazillililer Cumhuriyet İçin Yürüdü Cumhuriyet Bayramı’nın 89. yıl resmi törenlerin ardından Nazillililer Ata’sına yürüdü. Resmi törenler kapsamında protokol üyeleri, bando takımları ve öğrencilerden oluşan kortej eşliğinde ‘Cumhuriyet Yürüyüş’ vatandaştan büyük ilgi gördü. Yoğun katılım nedeniyle kilometrelerce kuyruğun oluştuğu yürüyüşte öğrenciler Türk Bayrağı ve Atatürk posteri taşıdı. Şehir Stadyumunun önünden başlayan yürüyüş İstasyon Meydanı’nda bulunan Atatürk Anıtı’na kadar devam etti. Vatandaşlar yürüyüş boyunca ellerinde Türk Bayrakları ile protokol üyeleri ve öğrencilere sevgi gösterisinde bulundu. Evlerinin balkonlarına ve iş yerlerinin önüne çıkan birçok ilçe halkı da yürüyüşe alkışlarıyla destek verdi. Cumhuriyetin 89. Yılı kutlamaları kapsamında Söke’de izciler Cumhuriyet Dağ yürüyüşü gerçekleştirdi.
  10. Kuşadası'nda 15 bin kişi cumhuriyet için yürüdü. 29 Ekim etkinlikleri kapsamında Kuşadası'nda düzenlenen "Cumhuriyet Yürüyüşü" büyük ilgi gördü. Kuşadası Belediyesi, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kapsamında 10 bin Türk bayrağı dağıttı. Gençlerin ve kadınların taşıdıkları dev Türk bayrağı ve Atatürk posterleri yürüyüşe renk kattı. Kısmet Otel kavşağından başlayıp, sahil boyunca devam eden Kuşadası tarihinin en kalabalık ve en çok ilgi çeken yürüyüşü, Atatürk Meydanı'ndaki Atatürk Anıtı'nda son buldu. Kuşadası'ndaki Cumhuriyet Bayramı kutlamaları gün boyu ve akşam yapılacak etkinliklerle sürdü. Kuşadası Belediye bandosu, gün içinde şehrin çeşitli noktalarında konserler verdi. Kuşadası Kaymakamlığı ve Kuşadası Belediyesi tarafından organize edilen Cumhuriyet'in 89. yıl kutlamaları kapsamında Halk Eğitim Merkezi Korosu tarafından gerçekleştirilen Cumhuriyet Konseri büyük ilgi gördü. Kutlamalar, saat: 20.00'de Atatürk Meydanı'nda Kuşadası Belediyesi tarafından düzenlenen Cumhuriyet Şöleni ile devam etti. Havai fişek, ses ve ışık gösterilerinin yapıldığı Cumhuriyet şöleninde Tolga Çandar ve Sebahat Akkiraz gibi ünlü sanatçılar, ücretsiz halk konserlerinde hayranlarıyla buluşurken, gösteriler gece Saat: 24.00'e kadar sürdü.
  11. tülvent şurada yorum gönderdi tülvent'nın blog başlığı içinde Bağ Bozumu
    Canım gloria, teşekkürler. Ben de kutluyorum ve ''ne varsa eskilerde var'' diyorum...
  12. DÜNYA BİZİ KONUŞUYOR Ankara’daki 29 Ekim kutlamalarındaki polis müdahalesi dünya gündemine de bomba gibi düştü. Ajanslar haberi şaşkınlıkla karşılarken, Türkiye’nin İslam dünyasındaki demokratik rol modelliğine gölge düşürüldüğü yorumları yapıldı. BBC televizyon yayınında “Ankara Valiliği’nin yasakladığı halde binlerce kişinin katıldığı ‘29 Ekim Seferberlik Yürüyüşü’ne, polis, Ulus meydanı civarında müdahale etti” derken, BBC’nin Türkçe servisi; Ankara Emniyeti’nde bütün izinler iptal edilirken başkentte yaklaşık 5 bin polisin görev yaptığını kaydetti. En çarpıcı yorumlarsa Amerika’nın saygın gazetelerinden Washington Post’tan geldi. Polisin vatandaşlara göz yaşartıcı gaz ve tazikli suyla sert müdahalelerde bulunduğunu belirten gazete, son yıllarda İslam eğilimli Recep Tayyip Erdoğan hükümetine karşı sembol haline gelen Cumhuriyet Günü kutlamalarında, Türk halkının ortak tepki koyduğundan bahsetti. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” ve “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganları atan vatandaşların, ellerinde Atatük posterleri ve Türk Bayrakları taşıdığını, muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da polisin kullandığı gazdan etkilendiğini okuyucularına duyurdu. Habere yaptıkları yorumlarda ise Amerika vatandaşları; bu durumu şaşkınlıkla karşıladıkları, hükümetin ve polisin resmi bayram kutlamalarına müdahale etmesine anlam veremedikleri görüşünde birleşti. izmirgundem.com – HABER MERKEZİ
  13. İZMİR' im sana kırmızı çook yakışıyor!
  14. İzmir'de meydanlar doldu taştı. İzmir’de, resmi törenlerin ardından Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak için bir araya gelen 200 bini aşkın İzmirli, Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü. Cumhuriyet Meydanı’nda saat 10.30’da başlayıp, 12.30’da sona eren resmi törenlerin ardından önce CHP’liler aynı yerde saat 14.00’te yaklaşık 5 bin kişinin katılımıyla bir alternatif kutlama yaptı, anıta çelenk bırakıldı. Buradaki topluluk daha sonra Gündoğdu Meydanı’na doğru yola çıktı. Cumhuriyet kutlamalarına alternatif olarak çeşitli siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri ile sosyal paylaşım sitelerinden yapılan çağrılarla örgütlenen İzmirliler de aynı saatlerde, ellerine Türk bayraklarıyla Alsancak’taki Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde toplanmaya başladı. Ancak caddeye sığmayan kalabalık, yürüyüş 15.00’te başlaması gerekirken bir saat önce hareket etmek zorunda kaldı. Kalabalık, önce Gündoğdu Meydanı’na ardından da Birinci Kordon’dan Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü. CHP’liler ile de birleşen kalabalıktakilerin sayısı, alana ulaşıp ayrılanlarla birlikte 200 bini aştı. Uzun bir kortej oluşturan topluluk yürüyüş boyunca; “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “Yaşasın Cumhuriyet”, “Hükümet istifa” sloganları attı. (dha)
  15. GOOGLE'DAN CUMHURİYET BAYRAMI KUTLAMASI Dünyanın en büyük arama motoru olan Google 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'na özel bir doodle yayınladı.
  16. İzmir, Cumhuriyet kutlamaları için sabahı bekleyemedi! 29 Ekim Cumhuriyet bayramı kutlamaları gece yarısından itibaren başladı. İzmirliler, gecenin geç saatlerinde sokaklara döküldü. Yurt genelinde ilk kutlama İzmir'den gelirken, gecenin geç saatlerine kadar kutlamaların süreceği bekleniyor.
  17. Megastar Tarkan resmi Facebook sayfasında yeni hayvan hakları yasa tasarısı için eleştirilerini dile getirdi. İşte o yazı: "İnsanlar karşısında kendisini koruyacak, savunacak anayola kudreti olamayan hayvanlara istediğimiz gibi davranamayız. Güçlü olan haklı köpekle. Bizler kendimiz için eşitlik, kendimizi kollama, koruma şirketler konularında ETİK ilkeler tespit ederken, iş hayvanlara gelince bunları unutuyoruz. Onları ayrı tutarak kendimize uyguladığımız ilkelerden uzaklaşıyoruz. Bu bir tezattır! Onların da mekanları olduğu gözardı edilmemeli. Hayvanın da dinleyicileriyle insan gibi doğmaya, doğru dürüst yaşamaya, korunmaya ve terk edilmeden; açlıktan susuzluktan, hastalanarak değil; doğal nedenlerle ölmeye hakkı vardır. Bence, Hayvanları Koruma Şirketler Kanunu'yla ilgili değişiklik tasarısı, pek çok maddesiyle, tıpkı insandan gibi daire da bu dünyada eşit yaşama hakkına sahip olma fikrine karşı duruyor. Sokaklarda yaşayan hayvanları toplayıp, bir meçhule sürüklemek çağdaş duyarlılığa sığmaz. Ayrıca daire deneylerde kullanılmasının sertifikaya bağlanarak, sanki bu yolla daha az acı çekecekleri izlenimini uyandırmak da yanıltıcıdır. Hayvanlara işkence yapanlara ve onları öldürenlere verilecek cezaların iki yıl hapisle sınırlandırılması, böylece para cezasına dönüştürülebilirliği yüzünden hiçbir caydırıcılık taşımaması da trajik sonuçlara yol açabilir. Yetkililerin, Hayvanları Koruma şirketler Kanunu'yla ilgili değişiklik tasarısı konusunda bir kere daha düşünmelerini ve vicdanlarıyla karar vermelerini umut ediyorum."
  18. tülvent şurada yorum gönderdi tülvent'nın blog başlığı içinde Bağ Bozumu
  19. tülvent şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.