Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

tülvent

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.806
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    81

tülvent tarafından postalanan herşey

  1. Ne kadar incesin sevgili Legendary, mutlu ettin beni Teşekkür ediyorum.
  2. tülvent

    KIRMIZI DUVAR

    Sevgili AED, bir solukta okuduğum; çok akıcı olarak niteleyebileceğim bir dille yazılmış, tam anlamıyla ''yürek'' hikayeniz için gerçekten tebrikler. Kaleminiz daim, her şey gönlünüzce olsun
  3. tülvent

    Sarı Sıcak Bir Akşam Üzeri...

    Satılık düşlerim var, hem de sarı ve sıcacık. Ancak zalim satıcı değilim, o beklediğin... Ayrıca insan ağbisinden para alır mı, bundan da pek emin değilim...
  4. tülvent

    Size teşekkür ediyorum.

    İçtenliğiniz ve paylaşımlarınızla yararlı olma düşüncenizdeki hassasiyetiniz için teşekkürler. Kaleminiz daim, her şey gönlünüzce olsun, sevgili GeceKuşu.
  5. tülvent

    "İnsan kendine yalan söyleyebilir mi ?"

    Gerçeğin canımızı acıtacağını ya da bazı düşüncelerimiz nedeniyle canımızın acıtılacağını bildiğimiz durumlarda elbette kendimize yalan söylediğimiz olur. İşin en kötü yanı sanırım, bu yalana kendimizi inandırmamız olacaktır. Kaleminize sağlık, sevgili GeceKuşu.
  6. tülvent

    IKI SEY

    Bunların birçoğunu biliriz, biliriz de niye uygulamayız... Çok güzeldi, sağolasın...
  7. tülvent

    Yasam her an birseyler ögrenmektir

    Çok doğru söylersin de lenntos, mantık bazen galebe çalabiliyor işte... Teşekkürler.
  8. tülvent

    HANIMLAR

    Kızım '' Yaşanan yerde dağınıklık yaşam belirtisidir'' der, tabii kendini aklamak için, ama haklı galiba...
  9. tülvent

    KADIN

    Ya, evet dediğimizde biz ne yemiş oluyoruz?
  10. tülvent

    Püf Noktalari

    Hikaye de limonun ''püf' noktası'' da çok güzeldi. Teşekkürler lenntos...
  11. tülvent

    Püf Noktalari

    Hikaye de ''püf' noktası'' Da çok güzeldi. Teşekkürler lenntos
  12. Unuttum Sanma & Meyra http://youtu.be/WHWg8V4pGIs
  13. Şimdi uzaklardasın Şimdi uzaklardasın Gönül hicranla doldu Hiç ayrılamam derken Kavuşmak hayal oldu Sevda bahçelerinin Çiçekleri hep soldu Hiç ayrılamam derken Kavuşmak hayal oldu
  14. Teşekkürler sevgili Chat Master.
  15. tülvent

    izmirli kadınlar

    Teşekkürler... ‘Hep sorarlar ya - Neden bu kadar güzel İzmirli kadınlar? Hep onlarda kıkırdamalar, kahkahalar ve fışkırıcı şımarıklıklar.’ ... ‘Ağzınız kulaklarınızda gülerken siz, neden bakakalır karşıdaki?’ diye... Asansöre bindiğinizde gülümsemek isterken etrafa, ‘Neden tüm suratlar hortlak görmüş gibi?’ diye... Takside, ‘İyi günler’ diye neşeyle sohbete başladığınızda ‘Neden dönüp bakar şoför?’ diye... Diye de diye! İzmirli kadın bir tek İzmir’de yadırganmaz. Onun neden güzel olduğu sorusu bir tek İzmir’de sorgulanmaz. Neden mi? İzmirli kadını en iyi İzmirli erkekler anlar. İşyerinde, çarşıda, sokakta, takside, asansörde... İşte o yüzden İzmirli erkeklerin hakkı yenmesin diye yazdım ben de bu yazıyı... Banu Şen
  16. tülvent

    Erkekler ve Anneleri

    Erkekler ve anneleri Küçük çocuğa baktım, baktım... Şıp diye gelecekteki halini, karakterini, gençliğini, koskoca bir adam olup nasıl ruhunun "kısa pantolonlu" kalacağını gördüm. Hayatı boyunca hem kendisinin çekeceği hem de başkalarına, özellikle de kadınlara çektireceği sıkıntılar bir film gibi gözümün önünde canlandı. Hiç zor değildi. Kahin olmaya gerek yoktu. Sadece onu ve peşinde dolaşan annesini izlemek yeterliydi. *** Baştan anlatayım. Geçen pazar bir kır bahçesinde kahvaltıdaydım. Anne babalarının kahvaltı keyfini uzatmasından sıkılmış kız çocukları vardı etrafta. Yine de biraz ilerdeki "oyun alanı"nda kendi başlarına oyalanmayı becerebiliyorlardı. Bir de hafifçe şımarık bir oğlan vardı. Nasıl olmasın! Hiç abartmıyorum; annesi bir saniye bile peşinden ayrılmadı. Sürekli oğlunun ağzına lokma koydu! Oradaki kızlarla nasıl oynaması gerektiğini gösterdi! Oğlunun yüzü biraz buruştuğunda hemen müdahale etti; yüzü güldüğünde alkışladı. Annenin bu çabasını uzaktan izlemek bile insanı yoruyordu, düşünün artık! Çocuk o bir saat içinde sere serpe neşenin zerresini bile yaşayamadı; akranı kızlar gibi özgürce koşturamadı, oynayamadı! En önemlisi de şu ki... Hiç kendi başına kalamadı; oyalanamadı! Çünkü her seferinde annesi yanında bitip durumu "dizayn" etti. *** Bazı sosyal ve insani "felaketler" nasıl da tarafımızdan gayet basit ve kendiliğinden inşa ediliveriyorlar. Bunu anlamak için psikanaliz ve pedagoji öğrenmeye falan gerek yok aslında! Anneler bizim şefkat limanlarımız. Onların sevgilerinin sınırsızlığı ve kucaklayıcılığı tartışılmaz! Ama dünya "anne baba evi" değil. Hayata gelince... Şımarıklık ve sorumsuzlukla içinden geçip gittiğimiz bir oyun bahçesi olsaydı keşke ama değil! O yüzden işte... Artık anneler kendilerine sormalılar: Çocuğunu hep "kendine muhtaç" kılmak şefkat sayılır mı? Çocuğuna kol kanat germek onu hiç rahat bırakmadan, hiç sorumluluklarla tanıştırmadan peşinde koşturmak mı? Hani soruluyor ya... Kadınları sevmek isteyen, ama gizliden gizliye onlardan ürken, hatta nefret eden erkeklerin... Annelerinden başkasına güvenmeyen... En küçük zorluklarda annesinin imdadına yetişmesini; her kabahatini babasının temizlemesini bekleyen koca adamların... Kaynağında ne var, diye... Cevap açık aslında! H. Babaoğlu
  17. İzmir... http://youtu.be/O3ufcraWPyw
  18. Ahh Radya' m öyle yaramaz bir kız ki o, ve de sımsıcak... Ee, ne de olsa İzmir, hem de Bostanlı kızı... Tamam hemen öpüyorum. Memnuniyetle, kaçırır mıyım hiç... Senin için...
  19. tülvent

    Acı

    Hayır! Seni yitirmenin acısını unutmak istemiyorum Seni unutmak değil arzum, Tam da aksine Acının tadını çıkarıyorum. Madem ki bu acı bana vurdu, Madem Çok sana ait bir yangın bu! Ve Bu senin bir parçan… Soğuk da gelse duygusu Yüreğimi yaksa da alev alev Aşkımız kadar net yaşayabilmeliyim Onu da! Seninle beraber Kendimi de özlüyorum şimdi. Seninle beraberkenki ''ben'' i… Nasıl da kıskanıyorum Bir bilsen... ''Sen'' li zamanlardaki kendimi...
  20. Seninle Olmak İstiyorum Seninle olmanın yolu bu olmalı sevgilim… Seni düşünmek. Evet… Evet! Düşünmek. Seni, hiç durmadan düşünmek. Bir daha bir daha, Bir kez daha! Yaşadıkça da Seni yaşatmak içimde. Düşümde, zihnimde, yüreğimde Bedenimde benimle… Seni düşünmek bile Isıtıyor ellerimi, Sanki avuçlarındaymış gibi… O eller ki; Senden uzak düştüğümden beri Tıpkı, Yüreğim gibi, Tüm bedenim gibi Isısını yitirdi. Seni düşünmek bile Yeniden ısıtıyor tenimi...
  21. tülvent

    Bıcır

    Pek yakışmışsınız! Ne güzel iki gündü... Alp ve Mia' yla )
  22. Atatürk Her Şeyi Planladı! Atatürk, Nutuk'a şu cümle ile başlar, "1919 yılı Mayıs'ın 19.uncu günü Samsun'a çıktım." Alev Coşkun Atatürk’ün Anadolu’da yaptığı ilk büyük girişim Amasya ihtilal bildirgesinin yayınlanmasıdır. Bu bildirgede şunları söylüyordu: “.Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. . Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. . Sıvas’ta milli bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır.” Aslında Ulusal Kurtuluş savaşı böylece başlatıyordu. Milli kurtuluşun hazırlık döneminde Mustafa Kemal’in İstanbul’da kaldığı 6 ay içinde planlanmıştır. “Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay” kitabımız bu planlamanın aşamalarını belgelere dayanarak adım-adım açıklar. Son günlerde TV’lerde kendilerini tarihçi olarak tanıtan kimi kişiler yine o meşhur şarlatan iddiaları öne sürüyorlar. Ne imiş? Atatürk’ü Vahdettin göndermiş... Yok, Atatürk İngilizler’le temastaymış... Yok, Vahdettin aslında Milli Mücadeleyi başlatmış. Amaç, son Osmanlı Padişahını korumak, tarihi ters yüz etmek, “hain” damgasından Vahdettin’i kurtarmaktır. Önce çok sorulan bir soru: Mustafa Kemal neden Mayıs ayının ortasına kadar İstanbul’da bekledi? Madem, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak istiyordu, neden daha erken bir tarihte Anadolu’ya geçmedi? Atatürk, Samsun’a çıkışından 80-90 yıl sonra bu soruların ileriye sürülebileceğini öngörürcesine, bu özel konuyu ele almış, 1920 ve 1926 yıllarında bu soruyu yanıtlamıştır. “Verilmiş Bir Kararım Varken Niçin Uygulamıyorum?’ 1926 yılında gazeteci Falih Rıtkt Atay ve gazeteci Mahmut Soydan’a anılarını anlatırken, Mustafa Kemal bizim burada incelemekte olduğumuz soruyu kendi kendine sordu. Şimdi izleyelim: “Bu dakikada siz de. düşünürsünüz ki, verilmiş bir kararım varken onu niçin tatbik etmiyorum? Ben de hemen söyleyeyim ki, ağır ve kati bir kararın doğruluğuna inanmak için vaziyeti her köşesinden mütalaa etmek (düşünmek) lazımdır. Ağır ve kati karar tatbik edilmeye başlandıktan sonra ‘Keşke şu tarafını, bu tarafını da düşünseydim... Belki bir çıkar yol bulurduk. Yeniden bunca kan dökmeye, bunca can yakmaya ihtiyaç kalmazdı!’ gibi tereddüdete yer kalmamalıdır. Böyle bir tereddüt, karar sahibinin vicdanında kanayan bir nokta olur ve onu yaptığının doğruluğundan da şüpheye düşürür. Bundan başka, beraber çalışacak olanlar, yapılandan başka bir şey yapılmak ihtimali kalmadığına inanmalı idiler, işte benim mütareke sırasında dört beş ay İstanbul’da kalışım, sırf bunun içindir.” Hazırlık davul zurna ile olmaz; alçakgönülle çalışmak gerekir... Mustafa Kemal, düşünce modelini şöyle sürdürüyor: “Bu geçirdiğim zamanın bir kısmını da hazırlıklara ayırdım. Tahmin edersiniz ki fikir hazırlıkları, seferberlikte (savaşta) asker toplamak için olduğu gibi davul zurna ile temin edilemez. Fikir hazırlıklarında tevazu ile (alçakgönülle) çalışmak, kendini silmek, karşısındakine samimi bir kanaat ilham etmek lazımdır.” Mustafa Kemal, İstanbul’da altı ayda yaptığı çalışmayı bu iki paragrafta birkaç cümle ile özetliyor: • Ağır bir kararın doğruluğu için vaziyeti her köşesinden düşünmek gerekir. • Keşke şu tarafını da düşünseydim, belki çıkar yol bulurduk, yeniden bunca kan dökmeye ihtiyaç kalmazdı gibi tereddütlere yer kalmamalıdır. • Düşün hazırlıkları, davul zurna ile sağlanamaz • Düşün hazırlıklarında, alçakgönülle çalışmak, kendini silmek ve karşısındakine içtenlikli bir düşünce ilham etmek gerekir. Mustafa Kemal İstanbul’da işte bu geniş çerçeve içinde sabırla çalışıyordu. ‘Mustafa Kemal’i derhal geri çağırın!’ Lord Kinross, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçişi bu geçişin zamanı ve hazırlıklarla ilgili olarak şöyle bir yargıya varıyor: “Mustafa Kemal, böyle bir kararı aceleyle verecek adam değildi. Tehlikeli bir oyuna girişecekti. Durumu her açıdan, her şeyi tartarak incelemek gerekiyordu. Planını yapmak, arkadaşlarını kendi görüşüne inandırıp kararlarını sağlamlaştırmak ve direnmenin dayanacağı ideolojik temele hem kendi hem de onların kafasında belirli bir biçim vermek için daha zaman gerekiyordu. Hâlâ padişahtan, İtilaf devletlerinden, Tanrı’dan ya da buna benzer başka bir kaynaktan bir şeyler uman kişiler çoktu. Düşmana kuvvetle karşı koymaktan başka çıkar yol olmadığının anlaşılması için olayların ve kafaların daha gelişmesi gerekiyordu.” ) Lord Kinross’un değerlendirmeşinde, “Hâlâ padişahtan, İtilaf devletlerinden, Tanrı’dan... medet uman kişiler çoktu” cümlesi birçok noktayı açıklamaya yeterlidir. Mustafa Kemal İstanbul’da sabırla, alçakgönüllülükle, çalışmıştı. Yetkin bir kurmay subay olarak, bir hamle sonrasını değil tüm olasılıkları düşünerek planlarını yapıyordu. Bir ipekböceğinin sabırla ördüğü koza gibi... Doğan Avcıoğlu’nun belirttiği gibi: “Eğer İngilizler Atatürk’ün mütarekenin daha ilk günlerinde İngiltere’ye karşı koyduğunu, hatta sadrazama İskenderun’da İngilizlere ateş açmaya karar verdiğini resmen yazdığını bilselerdi, onun ordu müfettişi olarak Anadolu’ya gönderilmesine kesinlikle izin vermezlerdi.” Ancak Mustafa Kemal Yıldırım Orduları komutanlığı görevinden alınıp İstanbul dönünce, mütareke İstanbul’unda İngilizlerle ilişkilerini hep sıcak tutmuştur. Ancak, Samsun’a ayak basar basmaz, planladığı gibi milli örgüt kurma yoluna gitti. İki hafta gibi çok kısa bir sürede onun bu tutumunu belgeleyen Anadolu’nun çeşitli kesimlerindeki İngiliz irtibat subayları Mustafa Kemal hakkında İstanbul’a raporlar göndermeye başladılar. İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General Milne, Samsun’a ayak basmasından sadece 20 gün sonra, Mustafa Kemal’in derhal geriye çağrılmasını Osmanlı hükümetinden resmen istedi. Mustafa Kemal hakkında ilk İngiliz raporu İstanbul’da birçok İttihatçı tutuklanırken, İngiliz haberalma örgütünün Mustafa Kemal hakkında da bir rapor düzenlediğini ve Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak, Kâzım Karabekir ve İsmet İnönü’nün tutuklanarak İstanbul’dan dışarıya çıkarılmalarının istendiğinin belgeleri vardır. İngilizlerin Karadeniz Orduları Komutanı General Milne, Mustafa Kemal ve arkadaşlarından ciddi olarak kuşkulanan ilk üst düzey İngiliz yetkili olmuştur. Ne kadar ilginçtir ki 19 Mayıs 1919 Pazartesi Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı gün, General Milne, Harbiye bakanlığına gönderdiği yazıda: “Mirliva (Tümgeneral) Mustafa Kemal ve kurulunun Samsun’a gönderilme sebebi nedir? Bu geniş kurul Sivas’a doğru yönelecekmiş, 9. Ordu feshedilmedi mi? (kaldırmalı mı?)” diye resmen sordu. Havza’da birinci gün kendisini ziyaret eden, Havza’nın ileri gelenlerinden bir gruba yaptığı konuşmada “Hiçbir zaman umutsuz olmayacağız, çalışacağız. Uçurumun kenarındayız. Bizi canlı canlı mezara atmak istiyorlar. Son bir cüret (yüreklilik) bizi kurtarabilir” dedi. Mustafa Kemal, 28 Mayıs 1919’da Havza’dan Anadolu’daki tüm vali, mutasarrıflık ve kolordulara bir genelge göndererek “yurt bütünlüğünün korunması için ulusal tepkilerin daha canlı olarak gösterilmesini, üç gün süre ile diğer tüm işlerin ertelenerek büyük ve coşkulu miting ve toplantılar yapılmasını, hükümete ve büyük devletlerin temsilciliklerine etkili telgraflar çekilmesini” istedi. Mustafa Kemal, aynı gün (28-Mayıs 1919) 3, 15 ve 20. Kolordu komutanlarına gönderdiği yazıda şöyle diyordu: “...Ulusun tutsaklıktan kurtuluşu, egemen ve bağımsız olarak topraklarımızda yaşayabilmesi ancak kararlı ve namuslu ellerin kısa ve doğru yoldan, ulusun hukukunu ve bağımsızlığını savunmaya yönlendirmesi ile mümkün olacaktır. Doğu bölgesinde yabancı işgallerine, jandarma ve askeri birliklerle karşı koyacağız; köylüler de ellerindeki silahlarla köylerini savunacaklardır. Gerekli hazırlıklar yapılmalı, birlik mevcutları fazlalaştırılmalı, mevcut silahlar birleş-tirilmelidir,” diyordu. Tarih 29 Mayıs 1919’dur, on gün gibi çok kısa bir sürede, protesto amacıyla yapılan mitingler, Osmanlı hükümetine, işgal devletlerine çekilen protesto telgrafları üzerine Savaş Bakanlığı kaygılandı ve “Ne oluyor?” diye Mustafa Kemal’e sordu. Mustafa Kemal’in yanıtı çok açık ve yalındı: “...İstanbul’a çekilen telgrafların tamamen milletin göğsünden fışkıran üzüntünün birer yankısı olduğunu arz ederim. Bu heyecan memleketin en ücra (uç) köşesine kadar geniş alanlıdır, geneldir.” Bu gelişmeler üzerine İngiliz Yüksek Komiserliği, Savaş Bakanlığı’na resmi bir nota gönderdi, Anadolu’da yapılan mitingler konusunda önlem alınmasını istedi. Aynı tarihte Savaş Bakanlığı da Mustafa Kemal’den mitingler konusunda önlemler almasını istedi. 3 Haziran 1919 Salı Anadolu’ya çıkışının üzerinden henüz 15 gün geçmiş... Mustafa Kemal hükümete verdiği yanıtta dik duruşunu sergileyerek şöyle diyordu: “...Düşmanın yurda girişi, cana kıyması ve her türlü saldırıları gibi İzmir yörelerinde görülmekte olan eylemlerin ortaya çıkışı sonucu benzerlerinin baş göstermesine karşı ne ulusun heyecanını ve iç acısını ve ne de buna dayanan ulusal gösterileri yasaklamak ve durdurmak için kendimde ve hiç kimsede güç ve direnç göremeyeceğim gibi, bu yüzden doğacak olayların karşısında da sorumluluk yüklenebilecek ne komutan ne sivil görevli ve ne de hükümet düşünürüm.” Mustafa Kemal 5 Haziran 1919 Perşembe günü Savaş Bakanlığı’na bölge hakkında bilgi verdi ve Rum çetelerinin Türk çetelerinden fazla olup siyasi amaç güttüklerini, İngiliz ve Amerika’nın bölgede bulunan memurlarıyla bu Rum çetelerinin içli dışlı olduklarını ve bunlar tarafından teşvik edildiklerini bildirdi. Tüm bu durumlar, telgraflar, yanıtlar Mustafa Kemal’in düşünce ve tavrını açıkça ortaya koymuştu. Anadolu’ya geceli henüz 18 gün olmuştu ve 6 Haziran 1919 Cuma günü, müttefiklerin Karadeniz Ordusu Komutanı General Milne Osmanlı hükümetine bir yazı göndererek “Mustafa Kemal ve yanındaki kişileri derhal İstanbul’a geriye çağırmanızı talep ederim,” dedi. Bu yazıda, Mustafa Kemal’in yurtiçinde dolaşmasının kamuoyunda tedirginlik yarattığı belirtiliyor ve “askeri açıdan onların çalışmaları için bir gereksinme göremiyorum” deniliyordu. İngilizler, “‘Karışıklık çıkaranların başını Mustafa Kemal Çekiyor” diyorlardı. Bu baskılara karşı çıkamayan Osmanlı hükümeti de Mustafa Kemal’i geriye çağırıyordu. Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçeli henüz bir ay olmuş ama emperyalist güçler onun yapacaklarını anlamışlar ve onu geriye çağırıyorlardı. Mustafa Kemal’in bundan sonraki destansı öyküsünü biliyoruz. Milli Mücadele destansı bir başkaldırıdır. Başlangıç tarihi 19 Mayıs 1919’dur. Nice 19 Mayıslara... (Bu yazı Alev Coşkun’un ''Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay'' kitabından özetlenmiştir.)
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.