Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

Ana ekranınızda anlık bildirimler, rozetler ve daha fazlasıyla tam ekran uygulama.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Liderler

  1. Radya

    Φ Süper Üye
    1.911
    Puanlar
    12.979
    İçerik Sayısı
  2. gloria

    Φ Süper Üye
    970
    Puanlar
    10.937
    İçerik Sayısı
  3. İNTERLOCK

    Φ Üyeler
    950
    Puanlar
    4.175
    İçerik Sayısı
  4. ''biji tirkiye''

    Φ Üyeler
    686
    Puanlar
    1.105
    İçerik Sayısı

Popüler İçerikler

29-07-2009 bütün bölümler gününden beri en yüksek saygınlığı olan içerik gösteriliyor

  1. merhabalar.. merhabalar efenim... şu sıralar içime "hamide" kaçtı böylee yat gelip yanlarım uyuşana kadar yatasım var... bu hamide bizim gelin olur kendisi. aynı zamandada annemin köylüsü ama annemler muhacir mahallesi diye ayrı bir mevkiye konuşlanmışlar 1956 yılında göçmen olarak geldiklerinde türkiyeye.... bu köyün genetik özelliği hepsi pasaklıdır kadınları ellrinden hiç bir iş gelmez... yata yata çürümüş haldedir içleri... bizim muhacir mahalle harici köy almış başını yürümüştür çünkü kimse kimseden farklı değildir örnek alıp temizlik yapma gereği duymazlar. yıllardır bu gelinlede bizim başımız dertte.. ben evine girmek zorunda kaldığımda asla hiç birşey yeyip içmem hep tokumdur.. suyum çantamdadır ve hiç tuvaletim gelmez. asla yatıya kalıcak vaktimde olmaz.. ve çok çok kızarlar hiiç bişi yemiyorsun diyee ama yiyememmmm yiyememm işteee... sigara içer bu hatun yan gelip yatarken kirden yosunlaşmış henüz yeni alınan koltuk örtüleri kirlenmesi 2-3 haftadır ve yıkanmaz kirlenirse atılır çöpee o yosunlaşmış koltuklarda yan gelip sigara içerken sigarası bitince avucuna tükürür bu hamide sigarayı onda söndürür kalkar balkondan atar elini eteğine siler sıvazlar gider bir neskafe yapayım der meselaa misafireeee... ben nasılllllll yer içerim ayyyyy öyyyyyyyyyyy böööğğğğğ 28 yıllık ailemizde gelin olmuş birkere dayım güzelliğine vurulup kaçırmıştır bu hamideyi.. ama 28 yıldır her hafta dayım kırar döker ortalığı kavga eder evi temizlesin yada eve getirilen sebzeden bir yemek yapsın diye ama yok yani içine kaçan o şey neyse bir türlü çıkmaz hamideden kaldırıp kendini hiçbir iş yapmaz. hiç çıkmadığı bir " verin yeeealim, örtün uyuluuum" modunda.. yöresel şiveyi açıklarsak "verin yiyelim, örtün uyuyalım " okadar hazırcı bir karekterdir kendisi. yan gelip yatmaktan bel fıtığı, obezite v.s gibi rahatsızlıklarıda vardır hergün dizleri ağrır hep hastadır ama bir insan nasıl yerinden kalkmadan tüm gün yatar televizyon karşısında ben anlamadım arkadaş. işte bende şu son zamanlarda işe gitmiyeyim, tüm gün yatağımdan çıkmayayım, arayayım yemek dışardan gelsin, çamaşırlar yıkanmadan kirlenince çöpe atılsın yenisi alınsın... çamaşır suyuda neymiş diyebilsem keşke... sürekli ellerimi yıkama krizlerim olmasa. kaşınmasam bir gece duş almadan yatsam... bütün bunları obsesif kompülsif biri olarak yapabilmeyi, içime hamide kaçmasını çoook istiyorumm en azından 2 günlüğüne.. tanrı bir güzellik yaparmıki bana... umutsuzum....
  2. Şimdi artık neden o telefonlarıma cevap vermediğini biliyorum, meğer sen yokmuşsun, gitmişsin, bir elveda bile demeden gidivermişsin, kıymışsın o güzel cana… Oysa o can benim huzur arayışımdı, benim huzur kelimesiyle tanımladığım, benim yanında huzuru bulduğum bir insan kendi içinde nasıl bu kadar huzursuz olabilirdi ki… Biz seninle her şeyi konuşuyorduk, gurur yapıp kendi kendimize itiraf edemediğimiz şeyleri bile birbirimize itiraf ediyorduk. Biz birbirimizin farkındaydık, biz birbirimizi gölgelerimizle sevmiştik, sen benim gölgelerimi gören tek kişiydin ve ben de senin bütün gölgelerinden haberdardım. Ne çok şey var seninle ilgili hayatımın içinde… Saatlerdir o şeyler beynimde birbirini kovalayıp duruyor, bir arkadaşım mektup yaz dedi, veda et dedi, veda etmeye çalışıyorum şu anda sana… Hem yazıyorum hem konuşuyorum, konuştuğum her şeyi yazmaya çalışıyorum, yetiştiremiyorum… Anılar… Offf çok fazla… Çok canımı acıtıyor şu anda… Hani bir şişe tekila alırdık, kusana kadar içerdik, en çok da ben kusardım ve sen her defasında temizleyen olurdun, benden miden bile bulanmazdı. Yemekler yapardın bana, benden bir saat önce kalkar kahvaltı hazırlardın. Ara sıra küserdin bana, aramazdın, açmazdın telefonlarımı… Ama ama ben yine öyle sandım, küstün sandım bana, açmadın telefonlarımı, açılmadı o telefon bir daha da… Sabırla bekledim, nasılsa arayacak dedim, aramadın. Aramayacakmışsın bir daha da… Ben şimdi nerede bulacağım o huzuru? Film izlerdik sabahlara kadar, filmler bitene kadar, sonra biterdi, sen Beşiktaş’a giderdin, beni arardın, almak istediğin filmleri sayardın, seç bir tanesini derdin, seçerdim, alırdın, sonra onları izlerdik. Sonra yine küserdin bana, ben hiç küsmedim ama sana… Küstüğünü bilirdim sana gelirdim, hemen barışırdın, görünce barışırdın. Bu sefer gelmedim, bu sefer de ben gelmeni bekledim. Ama gelmeyecekmişsin, bekledin mi yoksa? Biz seninle hiç gülmedik, hiç komik şeyler yaşamadık, biz hep hüzündük seninle birlikteyken, yazardık, okurduk, ağlardık ama hiç gülmezdik, hiç öyle kahkahalarla güldüğümüzü hatırlayamıyorum. Biz çünkü herkesten gizlediğimiz hüznümüzü apaçık gösterirdik birbirimize… Hiç öyle maskelerimizle dolaşmadık birlikteyken, biz çırılçıplaktık birbirimize karşı. Korunmasız, savunmasızdık. Zaten neden koruyup, neden savunacaktık ki kendimizi birbirimizden.. Sabrettim, sabrediyordum, sabredeceğim de artık… İçimde şimdi senin açtığın bir yara var, orada öyle duracak, kimi zaman seni hatırlatacak, kimi zaman susacak… Nasıl yaptın kendine bunu, ne oldu ha ne oldu da yaptın? Soru yok, huzur istedin belki de, biz veremedik o huzuru sana belli ki, yükün ağırdı, taşıyamadın belki, yardım edemedik taşımana, sen de bıraktın öyle bir kenara onları ve gittin ha? Benden hayatımdan, hayatından, hayatlarımızdan öylece çekip gittin? Bitiyor cümlelerim, seni affetmek isterim, seni affediyorum. Yazıyorum çünkü okursun, yazdığım her şeyi okuyordun, hatta onları bir kenarda saklıyordun, bunu da okursun… Oku ve affettiğimi bil, çekip gitmeni affediyorum. Huzur bul artık… Huzur içinde uyu… Ve hep bana dediğin gibi, bir çiçek ol… Seni seviyorum… Umay Umay dinleyelim hadi, hep sevdin sen onu... Bak şimdi senin için çalıyorum...
  3. İş adamı traş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar: "Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi..." Berber çocuğa seslenir: "Ali, buraya gel!". Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, "bak şimdi" diye fısıldar ve bir elinde 5 TL, diğer elinde 20 TL lik bir banknot olduğu halde çocuğa sorar: "Hangisini istiyorsan alabilirsin?" Çocuk dalgın dalgın bir 5 TL ye bir de 20 TL ye bakar ve sonunda 5 TL lik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber işadamına döner ve gülerek: "Gördün mü? Sana söylemiştim." der. Traş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden 20 TL değil de, 5 TL lik banknotu aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir: "Eğer 20 TL lik alırsam oyun biter."
  4. DAN BROWN - BAŞLANGIÇ KİTABINDAKİ TÜM RESİMLER, GÖRSELLER ve SANAT ESERLERİ Yıllar önce Dan Brown'ın Cehennem kitabı için böyle bir sayfa açmıştım. Kitapta geçen bütün görsellerin fotograflarını metinleriyle birlikte buraya yüklemiştik. Gelen yorumlardan anladığım gayet işe yaramıştı diye düşünüyorum. Şimdi Dan Brown, Başlangıç adlı yeni kitabını çıkardı. Ben de tabii hemen alıp okumaya başladım. Yine aynı sıkıntı, yine aynı merak, daha birinci sayfadan acaba bu bahsettiği yer nasıl bir yer diye merak etmeye başladım. Eeee baktım zamanı gelmiş, açalım yeni sayfamızı. Bu arada bazen yavaş yavaş okuyorum, hızlı olamıyorum, o yüzden resi yükleme konusunda gerinizde kalabilirim. O zaman hemen üye olun diyorum, hem tanışmış oluruz hem de bana yardımcı olursunuz, kaldığım yerden resimleri yüklemenizde hiçbir sorun yok, maksat işe yarasın. Eğer Dan Brown'ın Cehennem kitabına arıyorsanız aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz....
  5. İnsanlar ne anlama geldiğini bilmeseler di, idam mahkumuna infazdan hemen önce bir sigara uzatmazlardı... Ama bu tabiiki sigaranın iyi birşey olduğunu göstermez... Ama bazılarının hayatını daha katlanabilir kıldığı su götürmez bir gerçek... 'Bazı hayatlar ayık kafayla yaşanamayacak kadar ağır geliyor insana' demişti bir dostum. İnsan neden yaradılışını sorgular? Başına gelen felaketlere kendinden başka bir sorumlu bulmak için olabilir mi? İnsan yaşadığı her kötü olayın sorumlusunun sadece kendi seçimlerinin bir sonucu olduğunu bilse ve kabul etse yinede yaşamaya devam edebilirmiydi? merak ediyorum bazen... Gerçekten kötü insanlar var mı? Bile bile başka birinin kötülüğünü isteyen? Nedeni ne olursa olsun, başka birinin hayatını karartan insanlar nasıl düşünüyorlar? Gerçekten kötüler mi yoksa şartlarmı onları buna zorluyor? Basit bir örnek: Çalıştığınız işyerinde yükselmek, daha iyi bir maaş almak dolayısıyla daha iyi bir hayat sürebilmek için yanınızda çalışan arkadaşınızın üzerine basmanız gerekiyorsa bunu yaparmıydınız? Onun hayat şartlarının daha kötü olacağını bilerek, buna neden olacağınızı bilerek yinede bunu yaparmıydınız? Bu bizi gerçek anlamda kötü yapar mı? Bir de şöyle düşünün. İş arkadaşınızın hayatının düzelebilmesi için sizin hayatınızın daha kötüye gitmesi gerekiyor. Bu arkadaşınıza izin verirmiydiniz? Yada şöyle diyelim ses çıkarmazmıydınız? Belki de bizi bu yollara girmeye mecbur bırakan düzen asıl sorumludur. Arkadaşınızla birlikte çalışıp kimsenin kaybetmediği bir düzen olsa daha iyi olmazmıydı? Belki de olması gereken bize göre doğru neyse o yolda devam etmek. Sonunda kaybetsekte kazansakta kendi bildiğimiz yapmak. O halde neden işler kötü gittiğinde tanrıya dönüp soruyoruz: Neden böyle diye.... Bazen meraak ediyorum. Herkesin kazanacağı bir yol yok mu bu dünyada?
  6. Pansiyon: Çingenem Yer: Karaöz / Kumluca / Antalya Yıl: 2006 Zakkum çiçekleriyle kaplıydı. Salaş mı salaş fakat bir o kadarda sevimli sahipleri vardı. Alçak gönüllü sevecen ve çok güzel insanlardı. Koca bir dağın yamacında sanki kendince ben buradayım diye haykıran bir pansiyondu. Pansiyondan denize veya denizden pansiyona gitmek oldukça çetrefilli bir yürüyüş gerektiriyordu ama çok neşeli bir yürüyüş... Acaba hala orada mı? merak ediyorum. Oraya yolu düşen birisi lütfen yazsın...
  7. Dilinin sürekli olarak kırık dişinin üzerine gitmesi gibi yaralarımızla oynayıp durmamız. İyileşmek, iyi hissetmek gibi bir kaygımız görünürde olsa da içten içe o acıyı, ağrıyı çekerken kendimizi önemli sandığımız için mi, iyileşmesine izin vermiyoruz. Sanki o yara iyileşirse yaşadıklarımız da o yarayla birlikte kaybolup gidecek. İnsan geçmişte yaşadıklarını unutmaya başladığında nasıl bir insan olabilir ki? Geleneksel anlayışa sahip toplumlarda değişimlere karşı direnç göstermek sanki doğuştan verilen bir yetenek gibidir insana. Bilincin ötesinde bir refleks gibi değiştiğini hissettiği anda karşı koyar. Çoğu zaman bunun farkında bile olmadan, karşı koyuyor gibi değil de, kendini koruyor gibidir. Oysa tek yaptığı kafasını toprağa gömmektir. Bunu fark etmemek için daha çok kapatır kendini. Bir süre sonra kopar gerçeklikten. Başka, başkasının gerçeklerine sahip çıkmaya savunmaya başlar. Çünkü başkasının sahip olduklarını savunmak kendi sahip olduklarını savunmaktan her zaman daha kolaydır. Kaybetse bile zarar görmeyeceğini bildiği için rahattır. En fazla başka bir gerçeklik bulup ona sığınır. Başkalarının parasıyla kumar oynayıp sürekli kazanan ama beş kuruşu olmayan bir kumarbaz tanıdım. Neden diye sordum. Neden kendin için oynayıp kazanmıyorsun ve bu sefaletten kurtarmıyorsun kendini? Oynadığını söyledi eskiden. Herşeyini kaybettiğini. Kaybetme ve sonrasında bu kaybetme duygusuyla karşı karşıya kalma korkusunun tüm benliğini ele geçirdiğini, doğru zaman da doğru riskleri alamadığını ve bu yüzden kaybetmeye mahküm olduğunu. Çok yetenekli ve akıllı olsalar da çalıştıkları iş yerlerinde yükselip mevki sahibi olmak yerine daha az kazanmaya tamah edip hayatları boyunca yerlerinde sayan, hesaplayamadıkları bir felaket başlarına geldiğinde ise kaybolup giden insanların da açıklaması çok farklı olmayacaktır. Bir gün tamamen yıkılıncaya dek almadıkları risklerin rehaveti ve rahatlığıyla oldukları yerde saymayı tercih ederler. Kaybetmek istemezler. Çünkü oynadığın kumarda orataya koyduklarının büyüklüğü, sonrasında olacakları düşündüğünde başına gelecek felaketin de büyüklüğünü gösterir insana. Tüm elindeki yetenekleri aklı ve tecrübeyi başkalarının kazanması için harcar dururlar. Kaybedecekleri en fazla standart bir iştir ve bu işi her yerde bulabileceklerini düşündükleri için algıları korkuyla gölgelenmez. Bu yüzden başarılıdırlar ama bu başarı diğerlerine hizmet eder. İnsanın ruhundaki yaralarla elindekileri kaybetme korkusu aşağı yukarı benzer şekillerde hayatlarını olumsuz etkiler. Birey bunun farkında olsa bile az önce bahsettiğim nedenlerden dolayı ikisinden de vazgeçemez. Bir kadının yetişkin olana kadar babasından şiddet ve baskı görmesi onu ne kadar olumsuz etkilese de o kadınların aşık olduğu adamların da babalarına benzedikleri, kimi zaman bunun farkında olarak kimi zaman farkında olmadan o adamları seçmeleri de bu şekilde açıklanabilir. Gelenekçi ve ataerkil bir toplumda yaşıyor olmamız, kocasından ya da sevgilisinden şiddet gördüğü halde yine de ondan vazgeçmeyen kadınların bu davranışını açıklamaya yeterli değil görüşündeyim. Bastırılmış kişilik, özgür bir birey olmanın risklerini almak ve kendi kararlarını vermek yerine, hayatlarını çekilmez kılan erkekleri tercih etmeleri, o erkeklerden gördükleri zararı kendi sorumluluklarının sonucunda kaybettiklerinin vereceği zararla karşılaştırıp bilineni tercih etmeleri, yetenekli ve akıllı odluğu halde mevki sahibi olmak yerine ait olduğu yerde sebat edenlerle, geçmişinden gelen yaraların kapanmasına izin vermeyip o yaranın bilindik acısına sahip çıkıp iyileşmesine izin vermeyenlerle aynı nedenden kaynaklanmaktadır. Bilinen acı, bilinmeyen acıya tercih edilir. Çünkü yetiştirilirken olasılıkların en kötüsüne hazırlıklı yetiştiriliyoruz. Daha çocukluktan itibaren, terli terli su içme hasta olursun, evden uzağa gitme kaybolursun, annenin elini bırakma seni çingeneler çalar, yalan söyleme Allah baba seni çarpar.... vb. gibi hep olumsuzluk içeren örneklerle kişiliğimiz baskı altında büyütüldük. Elbette ki bu uyarılar doğru ve yerinde uyarılar ama bize bunları yapma dedikten sonra şunları yapabilirsin böyle daha iyi olur diye seçenekler sunulmadı. Bu yüzden biz ne zaman sokağa çıksak ya hasta oluyoruz, ya kayboluyoruz ya da çingeneler bizi çalacak diye korku içinde yaşıyoruz. Büyümüş olmamız bu örnekleri çeşitlendirerek arttırdı sadece bu.
  8. -- Poseidon; Cyber bir Gemidir.. Açık denizlerde başı-bozuk dolanır Şellâfe deniz cıbıldak kızlarıynan oynaşır Bu arada gördüğünü-yediğini hep yazar notlar tutarmış.. Bu vessel ne mene bişise çok çekici/cazibeli ve Mülevves cinler.. cinnîler ile yakın ilişki kurmuş Onlardan aldığı gizli hem meş'um bilgileri uğradığı limanların pis meyhanelerinde kafaladığı korsan adamlarına şarap karşılığı satadururmuş.. Neticesinde bu durum; an impure condition indicating the presence of undesirable matter in the deep ocean'dur.. Peki; Bu matter ne mene bişidir? Cerehat ya iltihabî midir? Yoksa atıklar mıdır? Residue Filmi seyredin Belki Poseidon görünmez emme Sediment kayaç görürsünüz de İlminiz artar benim canım kuzucuklarım Fanlarım.. By
  9. Bugünümü sana ayırıyorum, sadece sana. Senin için şarkılar dinleyip seni anlatanı bulmak, yüreğimi seninle doldurup sonra da onları kağıda dökmek ve sana yüreğimde yeniden yeniden yerler açmak için. Her yerim sen olsun istiyorum, çepeçevre seninle sarılmak, havanın ısıtamadığını seni düşünerek ısıtmak, içtiğim çayda tadını bulmak, tadını buluncaya kadar içmek. Biliyorum bunları seni bilmeden yapmak çok zor. Ben, seni bilmek istiyorum! Sana bakmayı seviyorum, yüzündeki her izi, her hareketi ezberlemek, sustuğunda dahi konuşmak seninle, anlamak aklından geçenleri, gülümsediğini görmek... Öyle yavaş yavaş başlayan ardından tüm yüzüne yayılan o gülümsemen var ya, o var ya içime güneş doğduruyor, gece bitiyor gün oluyor, gün aydın oluyor. Benim “günaydın”ım senin gülümsemen. Bana gülümsemen biterse bir gün, o zaman gecem başlayacak sanki. Hani diyor ya şarkının sözlerinde, “Eksik bir şey mi var Anlayamam Bak çayım sigaram her şeyim tamam,” diye. Çayım da var, sigaram da var, çoğu zaman her şeyim de bunlar. Ama hani olur ya bazen, bir şey unutmuş gibi hissedersin, işte öyleyim aynen, bir şey unutmuş gibiyim sanki. Eksik gibi... İlk defa kendimi yarım kalmış hissediyorum, bu zamana kadar hiç fark etmemiştim bunu. Meğer kendimi bütün zannediyormuşum ben, kimseye ihtiyacım yokmuş gibi. O yüzden çekip gitmelerine izin vermişim insanların, o yüzden çekip gitmişim hayatlarından. Tamamdım ben çünkü, tastamam. Oysa şimdi içimde derin bir boşluk var, sanki bir yanım bomboş. Gelip tamamla lütfen beni, doldur tüm boşluklarımı, tastamam yap beni. Var ya, tam şu anda, yani eksik olduğumu fark ettiğimde içimde inanılmaz bir feryat koptu, şimdi daha da çok korktum bu aşktan, ya gidersen ya beni tamamladıktan sonra terk edersen, o zaman o boşluğu neyle dolduracağım ben? Nasıl tamamlayacağım kendimi? Korkmamayı öğret bana, senden, ki sen aşksın, aşktan korkmamayı öğret. Ölmeyi öğret, sensiz kalırsam ölmeyi değil, seninle birlikte ölmeyi öğret. Lakin sensiz kalırsam zaten ölürüm, seninle birlikte ölmek istiyorum ben. Birimiz korkmasın olur mu? Birimiz cesur olsun, diğeri korktuğunda, “Korkma ben yanındayım,” desin. “Korkma yanındayım de,” bana. Kaçma sakın benden. Kaçmazsan sana aşkların en güzelini vadedeceğim. Benim kadar sevmediğini mi düşündüm şu an, bu aşkı nasıl karşılayacağını bilemediğini mi? “Hoş geldin” de o zaman, böyle karşıla, aç yüreğini, gireyim içeri. Başlayalım.
  10. 3 puan
    Balkona bir gazete serer ve otururduk yarı çıplak üzerine… Bizim için aldığın o ıslak puroyu yakardık keyifle… Ve tüttürürdük dumanını, güzel bir sohbetin eşliğinde… Bazen de hüzünlü olurdu o sohbetler; sen bana babanı anlatırdın, onu ne kadar sevdiğini ve onu kaybetmiş olmanın seni nasıl üzdüğünü… Gözlerin dolardı bazen, benim de gözlerim dolardı ama babanı sevdiğimden ya da onu kaybettiğinden değil, gözlerin dolduğundan dolardı benim gözlerim. İçime dokunurdu senin gözlerinin doluyor olması… Ben seni ne zaman özlesem, hep ıslak bir puro kokusu gelir burnuma… Ben sevmezdim eskiden beyaz sabun kokusunu ama senin banyondan beyaz sabun eksik olmazdı. Ellerimi yıkardım beyaz sabun kokardım, ellerini yıkardın beyaz sabun kokardın… Banyo yapıp, yanıma geldiğinde çekerdim burnuma kokunu. Son bir nefes alır gibi, nefes almaya hasret kalmış gibi… Ve sen hep buram buram beyaz sabun kokardın… Şimdi seviyorum beyaz sabun kokusunu ve ne zaman duysam seni özlüyorum. Ne zaman seni özlesem gidip ellerimi yıkıyorum… Pişman mısın derdin bana, çok pişmanım derdim. Gülerdik sonra… Niye gülerdik bir tek sen ve ben bilirdik, neye pişmandık onu da bir tek sen ve ben biliyoruz. Yani aslında pişman değildik tabii, aksine çok mutluyduk… Pişman olmak işin esprisiydi güldürürdü bizi bu soruyu sormak. Saçma gelir belki başkasına böyle bir soru sormak ve o soruyu her sorduğunda ya da o cevabı her verdiğinde alabildiğine gülmek… Olsun tek biz gülelim. Hatta tek biz bilelim. Pişman mıyım? Asla pişman olmadım, tek bir anından dahi… Çok şey var aslında, aradan geçen onca zamana rağmen hala seni anımsatan çok şey var içimde ve hala seni sevdiğim, seni özlediğim gerçeği ile yaşıyorum. Sanki geriye kalan her şey yalandan ibaret, hepsi anlamsız… Hayatımda senin yokluğun gerçek olan tek şey… Ve hayatımda başkalarının var olması, olmaya devam ediyor olması benim kocaman yalanlarım… Ve ben yalanlarımdan kurtulamıyorum. Ve ben bu yalanları sadece gerçeğimden kaçmak için devam ettiriyorum. Delilik ötesi… Hiçbiri benim hatam değildi… Sen bizi terk ettiğinde, biz daha çocuktuk… Bu ilişki o zaman daha çocuktu, kendi başına ayakta kalmayı beceremeyecek kadar çocuktu… Seninle büyüyordu, birlikte büyüyorduk, birlikte büyütüyorduk. Ve sen bizi terk ettin, işte o zaman bu çocuk ayakta kalabilmeye devam etmek için bir sürü yalana tutundu. Tıpkı senin de ayakta kalabilmeye devam etmek için bir sürü yalana tutunduğun gibi… Şimdiyse sen geri dönmek istiyorsun, şimdi ben geri dönmek istiyorum ama yalanlar bizi bırakmıyor… Delilik ötesi… Bunları sana söylemeyi isterdim ama biliyorum şu an için mümkün değil… Buraya yazıyorum çünkü bir yere yazmam lazım… Çünkü içimdekileri yazmazsam deliliğin ötesine geçeceğim. Son olarak; geçenlerde bana söylediğin o sözle bitiriyorum cümlelerimi; OLMAK BU İŞTE CAN; OLMAK, HAFIZAYA KAZINMAK... Evet can, olmak bu demek; hafızama kazınmak...
  11. Sevgi neydi, sevgi iyilikti, dostluktu… Sevgi emekti. - Durursam bi daha kurtulamam. + Ziyanı yok gülüşü yeter bize. - Yüreğim kaydıysa günah mı ? + Çamura saplansam yardıma gelir misin ? - Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elimdeymiş gibi… + Elinden tutuversem benimle gelir mi ? - Seninim işte, alıp götürsene beni. + Elveda Asya, elveda selvi boylum, al yazmalım, elveda, bitmemiş türküm benim. Sevgi neydi? Sevgi emekti, sevgi dostça uzanan insan eliydi.
  12. Heyyyy yazmayalı çok uzun zaman olmuş..Biraz başım dumanlı ama, idare edin artık.. Kısacık birkaç kelam edip gideceğim.. Bugün mutfakta yemek yapıyordum, tam o sıra dışarıdan hoş bir kadın kahkahası işittim..Güzeldi, gülümsedim.. Ama birazda kıskandım, içim burkuldu galiba.Çünkü en son ne zaman kahkaha attığımı bile hatırlayamadım. Neyse uzun lafın kısası.. Ben artık kahkaha atmayı özledim.. İşte öyle.. http://www.youtube.com/watch?v=FTWHDChQdGY Belki bir şarkının her sesinde Belki bir sahil meyhanesinde Belki de içtiğim sigaranın dumanısın Bir yıldız gökte kayıp giderken Islak bir yolda yalnız yürürken Bambaşka bir şeyi düşünürken aklımdasın Geçmiş değil bugün gibi yaşıyorum hala seni Sen hep benim yanımdasın Gündüzümde gecemdesin, çalınmasın söylenmesin Sen benim Şarkılarımsın Sanki hiç gitmemiş hep var gibi Bir sırrı herkesten saklar gibi Sessizce sokulup ağlar gibi yanımdasın Beni bir şeylerden aklar gibi Koparmadan çiçek koklar gibi Hiç bozulmamış yasaklar gibi aklımdasın
  13. Uzun cümleler kuramayacak kadar yorgunum. Kardeşimin tabiriyle "dün motoru yaktım" Öte yandan babamın yanında yorgunluğumu bu şekilde dile getirsem aynen şöyle der: -"Tarlaya, tarlayaaaa" Elbet biliyorum benden çok daha zor şartlarda yaşayan kadınlar olduğunu.. Ama aynı anda hem temizlik yapıp, hem metrelerce perde ütüleyip asıp, yemek yapıp, alışverişe çıkıp, çocuğun okuluna koşup, okuldan döndüklerinde onların dertlerini dinleyip, hoş tutmaya çalışıp, kendi kafanın içindekilerle ayrıca boğuşmakta hiç kolay değil be baba..Bunların üstüne birde, bakımlı, hoş, güler yüzlü olmayı da unutmayalım lütfen..Tabii sihirbazım ya ben! Kabul senin annen gibi çamaşırları külle döve döve yıkamıyorum.Teknoloji ütüye bile çare bulacak yakında..Geçenlerde okudum.Buharlı bir dolap yapmışlar, içine çamaşırları asıyormuşsun, dolabın içindeki buharla tüm çamaşırlar kırşıksız çıkıyormuş..İyi de metrelerce tül perde girmez ki o dolaba..Yok sanmam..Hadi ütülendi diyelim, onları yine binbir cambazlıkla ben asıcam yerine.. Ev kadınları size söylüyorum bak; bugün bizimde bayramımız...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Tarayıcı push bildirimlerini yapılandırın

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.