Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Yazarlar... Çeşitlemeler...


sardunyam

Önerilen İletiler

Kürt kimliği diye bir kimlik yoktur , soyunu inkar eden kürtler ve Türkiyenin güçlenmesini istemeyen amerikan işbirlikçileri vardır,

 

torbadan çekip ne tarih yazılır nede düşünce oluşturulur.

 

demokrasi , amerikaya hizmet etmek demek değildir.

 

savunulan demeokrasi örneği ile ilgili dünya üzerinde bir tek örnekleme yapılamaz.

 

çünkü amaç demokrasi değil sevr dir.

 

Şimdi ben Kürdüm öncelikle onu belirteyim.

Bu sana göre demek oluyorki ben *******?

Evet diyeceksen, o zaman bende sana ıspatla diyeceğim.

 

Hadi kabul onuda geç ben Türküm!

Ama ben kendimi Kürt hissediyorsam ve ben Kürdüm desem bana,

milliyonlarca insana böyle yüzyıllarca işkencemi çektireceksin?

Demokrasi bumu oluyor senin için?

Eğer sana göre buysa üstü kalsın istemez, senin bu demokratlığın sana kalsın..

Herkes *****, birtek sen ve senin gibi düşünenler akıllı. Belli oluyor..

 

DostçaKal

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sabah ezanını, ses bombasına benzeten yazar, Türkiye'de dinsizlerin de çoğalmasını istedi. İşte Mağden'in teorileri;

Sabah ezanından duyduğu rahatsızlığı dile getiren Radikal gazetesi yazarı Perihan Mağden bir de ilginç öneri getiriyor.

 

Ona göre Türkiye'nin bazı sorunlardan kurtulabilmesi için Anadolu topraklarında dinsizlerin çoğalması gerek! İşte Mağden'in tartışma yaratan sözleri;

 

"Ezan ses bombası gibi..!"

Sabaha karşı’ diyeceğim; zira henüz ‘karşı’ sayılabilecek bir saatte, bu sabah saat dördü on beş-yirmi geçe, evin ortasına ses bombası atılmış kıvamında bir ezan sesiyle mi neyle- uyandım.

 

Öyle böyle kuvvetli değil: Sokağa, bir arabanın içinden güçlü bir ses sistemiyle yayın yapılıyor gibiydi. Bangır bangır.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nde herrr evin olması gerektiği üzre, bizim evin yakınlarındaki camiden de ezan sesi duyulur. Ama uykunun hangi safhasında olduğunuza bakar; bazen duyarsın, bazen duymazsın.

 

Bu Arapça’da ne söylediğini anlamadığım (anlamak arzusunda da olmadığım) Herhangi 1 TC İmamı’nın ezan okumasından ziyade, başka bir üsluba/dile özenen iddiacı bir dincinin çok tuhaf bir şekilde okuduğu belki de duanın; beni yalnızca çok çok rahatsız ettiğini, söyleyebilirim.

 

"**** Allahımızı çaldınız!"

(...) Ayrıca Fanatik, sözümona Laikçi Kemalistler feci bir itişmeye giriştiler Müslümanlarla: “Bu din sizin dininiz değil, bizim de dinimiz. Hem orucumuzu tutarız, hem namazımızı kılarız, hem laikçiyiz, hem Atatürkçüyüz, hem de Umre’ye gideriz- tutmayın bizi!” yollu- (‘Ulan, Allahımızı çaldınız!’ diye Atatürkçü Düşünce Derneği mitinglerinde bağıran Tuncay Özkan’ı hatırlayıverin.)

 

"Dinsizlerin sayısı artmalı çünkü.."

(...) İşte hal böyleyken Kapatma Davası’yla uykularımızı bıçaklayan Kemalistlerin ezanları, duaları, hayırlı olsun.

 

Ama bu topraklarda artık dinsizler çoğalmalı. Her çeşidinden bağımsız, bağlantısız, sindirilmemiş ruhlar Dinsizlik Hakkı’nı her zamankinden daha ateşli bir güçle savunmalı.

 

Kapatma Davası, Fanatik Kemalist Dincilerin son numarası. Olsun. Olmalı.

 

Saldırılar git gide artıyor. Bir kişinin düşüncesini genele yaymak istemiyorum. Bu yazarın yazdıkları sadece kendisini bağlar. Ama bunun gibi düşünenler neyi düşündüklerini bir kere daha düşünmeli...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İngiltere 200 bin dolar bütçeyle 20 İslam uzmandan oluşan “ulema heyeti” oluşturuyor.

 

Cambridge ve Oxford Üniversiteleri bünyesinde toplanacak uzmanlar İslam’ın kritik sorularına yanıt arayacak

 

Vaazları da kapsıyor

_______________________________

 

bakin burda bizim aclik cektigimiz,, gerci Allah gözümüzü doyursun birileri devamli aclik cekiyor ya bu konularda??? hani bizim meshur dinciler! iste onlarin farkinda olanlar.. yukardaki İngiltere örnegi!

 

Bu ülkede dinsizler çoğalmalı!? hayir hayir ilk önce bizim aclari doyurmali,, gerci onlari nasil doyuracagiz mesele o ,, ARAP sofrası acarakmı,, ingiliz sofrasınlami yoksa ABD den meshur fettul softasiylami ama bir tür doymalari gerekiyor... TÜRK SOFRASI LAIK CUMHURIYETIN SOFRASI ACMAZ ONLARI .... bütün mesele o ...

 

 

:shuriken:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ya araplarla ya da arapçayla ne alaka herkes kendini bilsin ben mesela arabım ama dinsizim hiiiiiç takmıyorum ne dini ne de benim özgürlüğümü kısıtlayan herşeyi önemli olan beyin .. ne kadar çalıştırırsam o kadar iyiym beni hiç bir şey bağlamaz dindir yok bilmeme ne insanları ayıran herşeye karşıyım çağdaş laik ve bağımsız bir türkiye için beyin gücü... yoksa diger şeyler güç bile olmayan safsatalardan başka bir şey değil

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kürt kimliği diye bir kimlik yoktur , soyunu inkar eden kürtler ve Türkiyenin güçlenmesini istemeyen amerikan işbirlikçileri vardır,

 

torbadan çekip ne tarih yazılır nede düşünce oluşturulur.

 

demokrasi , amerikaya hizmet etmek demek değildir.

 

savunulan demeokrasi örneği ile ilgili dünya üzerinde bir tek örnekleme yapılamaz.

 

çünkü amaç demokrasi değil sevr dir.

 

Kürt kimliği diye bir kimlik yoktur , soyunu inkar eden kürtler ve

 

bakar mısınız çelişkiye?bir taraftan kürt yoktur deniliyor diğer taraftan soyunu inkar eden kürtler vardır.

 

çelişkiniz hala kafanızın karışık olduğunuzu gösteriyor.

 

tarih torbadan çekilerek oluşturalamaz arkadaşım,var olan tarih ise zaten uydurma olamayacağından bu sözün geçerliliği kalmaz.

 

demokrasi mi?siz hala orada mısınız?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sabah ezanını, ses bombasına benzeten yazar, Türkiye'de dinsizlerin de çoğalmasını istedi. İşte Mağden'in teorileri;

Sabah ezanından duyduğu rahatsızlığı dile getiren Radikal gazetesi yazarı Perihan Mağden bir de ilginç öneri getiriyor.

 

Ona göre Türkiye'nin bazı sorunlardan kurtulabilmesi için Anadolu topraklarında dinsizlerin çoğalması gerek! İşte Mağden'in tartışma yaratan sözleri;

 

"Ezan ses bombası gibi..!"

Sabaha karşı’ diyeceğim; zira henüz ‘karşı’ sayılabilecek bir saatte, bu sabah saat dördü on beş-yirmi geçe, evin ortasına ses bombası atılmış kıvamında bir ezan sesiyle mi neyle- uyandım.

 

Öyle böyle kuvvetli değil: Sokağa, bir arabanın içinden güçlü bir ses sistemiyle yayın yapılıyor gibiydi. Bangır bangır.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nde herrr evin olması gerektiği üzre, bizim evin yakınlarındaki camiden de ezan sesi duyulur. Ama uykunun hangi safhasında olduğunuza bakar; bazen duyarsın, bazen duymazsın.

 

Bu Arapça’da ne söylediğini anlamadığım (anlamak arzusunda da olmadığım) Herhangi 1 TC İmamı’nın ezan okumasından ziyade, başka bir üsluba/dile özenen iddiacı bir dincinin çok tuhaf bir şekilde okuduğu belki de duanın; beni yalnızca çok çok rahatsız ettiğini, söyleyebilirim.

 

"**** Allahımızı çaldınız!"

(...) Ayrıca Fanatik, sözümona Laikçi Kemalistler feci bir itişmeye giriştiler Müslümanlarla: “Bu din sizin dininiz değil, bizim de dinimiz. Hem orucumuzu tutarız, hem namazımızı kılarız, hem laikçiyiz, hem Atatürkçüyüz, hem de Umre’ye gideriz- tutmayın bizi!” yollu- (‘****, Allahımızı çaldınız!’ diye Atatürkçü Düşünce Derneği mitinglerinde bağıran Tuncay Özkan’ı hatırlayıverin.)

 

"Dinsizlerin sayısı artmalı çünkü.."

(...) İşte hal böyleyken Kapatma Davası’yla uykularımızı bıçaklayan Kemalistlerin ezanları, duaları, hayırlı olsun.

 

Ama bu topraklarda artık dinsizler çoğalmalı. Her çeşidinden bağımsız, bağlantısız, sindirilmemiş ruhlar Dinsizlik Hakkı’nı her zamankinden daha ateşli bir güçle savunmalı.

 

Kapatma Davası, Fanatik Kemalist Dincilerin son numarası. Olsun. Olmalı.

 

Saldırılar git gide artıyor. Bir kişinin düşüncesini genele yaymak istemiyorum. Bu yazarın yazdıkları sadece kendisini bağlar. Ama bunun gibi düşünenler neyi düşündüklerini bir kere daha düşünmeli...

 

Tüm bunları Perihan Mağden mi yazmış?

inanmak istemiyorum...

nasıl olur da insana ait olan bu özel değerler böylesi gerekçelerle yok sayılır,

nasıl olur da Perihan Mağden gibi biri bunları yazar?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ya araplarla ya da arapçayla ne alaka herkes kendini bilsin ben mesela arabım ama dinsizim hiiiiiç takmıyorum ne dini ne de benim özgürlüğümü kısıtlayan herşeyi önemli olan beyin .. ne kadar çalıştırırsam o kadar iyiym beni hiç bir şey bağlamaz dindir yok bilmeme ne insanları ayıran herşeye karşıyım çağdaş laik ve bağımsız bir türkiye için beyin gücü... yoksa diger şeyler güç bile olmayan safsatalardan başka bir şey değil

kimseye'dinsiz'olma demiyoruz zaten (dinsiz olmak sizin en büyük hakkınız ) :) ama dinsiz olduktan sonra dindarların üzerine saldırmayın sadece bunu istiyoruz. Dinsiz olmak sizin kişisel tercihinizdir.(tutup ezana laf söylemeye hakkınız yok) Ekonomidir, siyasettir, politikadır, şu dur budur o konulara girmiyorum bile.... B)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Merak ettiğim şey Ahmet Altan ın "T.C.Devleti düşmanı olması"ndan dolayımı "dürüst" görmeniz, yoksa kürt olduğu içinmi?

 

Zira Altan ların derdi ne kürtlere destek vermek, nede bu ülkede demokrasi(!) oluşturulmasına ön ayak olmak! Yazarım şimdi onların derdini açık açık ama bu defa da olayı "hakaret" boyutunda ele alırsınız. Oysa, gerçek olan da budur; Altanlar, tamamen babalarının intikamını alma uğruna bu kadar pervasızca saldırmaktadırlar..... Oysa, bugün yazdığı, bir ay önce yanlıştı! Ne garip kendi yazılarının çelişkileri içinde yuvarlanırken, 1 defa olsun ağababalarına "yav ben öyle düşünmüyorum" diyememiştir......

 

* * *

 

Kürt olmak nedir? Ortada kurulmuş olan bir devleti yok sayıp "banane ben yoluma giderim" deme hakkı gerçekten varmıdır?

 

Yanlış bile olsa (düşünsel anlamda) ortaya konan şeyleri okuyun arkadaşlar. Sadece hizip olmuş olmak için hizip olmak, zaman içinde bilgisizliği mutlaka açığa vuracaktır. "İsrailin Bekaa stratejisi ve kürtler" isimli kitap, tarafsızca olup bitenleri gözler önüne sermektedir...

 

Tıpkı, yunanlıların İzmir e ayak bastığı anda ne tesadüf ki ermenilerde katliamlarına başlamışlardı... Ellerinde silahlar bile aynı tarihte yapılmış aynı markaydı! Aynı el he yunana, hem ermeniye, hemde araba bu silahları vermişti....

 

Ne demişti Rahmetli Hrant Dink; (İstanbulda Malatyalı İşadamları Derneğinin yemeğinde) "amerika bu, gelir, kendi işini görür, çeker gider. Asla güvenmeyin. Onun derdi kendi çıkarlarıdır. Tıpkı eskiden olduğu gibi ermenileri kullanmış, sonra onları orta yerde bırakıp gitmiştir, bugünde kürtleri kullanmaktadır...."

 

Saygılarımla

 

 

Not:Ahmet Altan, eğer 3 kuruş fazla para veren olsa kürtleride satar! Boşuna hayali kahramanlar üretmeyin..... Mesele, "birlik" nasıl olmalı. Aksi halde yanlız çöpü kırmak kolay. Hem sizin için, hem bizim için!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

2 Temmuz'u hatırlıyor musunuz?

2 Temmuz 1993... Sivas... Tam on beş yıl geçmiş Sivas katliamının üzerinden.

Her şeyi unuttuğumuz gibi, ne yazık ki Sivas'ı da unuttuk, unutturduk.

 

15 yıl unutmak için aslında uzun bir zaman, hele Türkiye için.

 

Ama 15 yılda azalmak bir yana, derinleşerek artıyor Sivas acısı. Nasıl artmasın ki? Sivas katliamcıları artık iktidar!

 

Evet, Sivas'ta aydınları yakanlar, Sivas'ı Ortaçağ karanlığına boğanlar şimdi Türkiye'nin en tepe noktalarındalar. Acı ama gerçek, Şeriat artık iktidarda!

 

Ve iktidardaki katiller şimdi Sivas'ın unutulmasını fırsat bilerek bağırıyor; demokrasi diyor, özgürlük diyor, inanca saygı diyor...

 

Kimi ilerici zevatsa bu oltaya düşüyor. 15 yılda sadece Şeriatın adım adım devleti ve toplumu kuşatmasını değil, ilericilik adına gericilikle kol kola girenleri, Şeriatçılarla özgürlük mücadelesi veren sözde ilericileri de gördü Türkiye ne yazık ki!

 

Şimdi demokrasi nutukları çeken, özgürlük savaşçısı kesilen katiller, tam 15 yıl önce Madımak Oteli'nin önündeydiler, ama orada ne demokrasiden bahsediliyordu ne inanca saygıdan ne de düşünce özgürlüğünden.

 

O nedenle Sivas katliamının 15 yılında; 'Sivas'ı hatırlayın!' diyoruz. Sivas'ı hatırlıyor musunuz?

 

Hatırlayalım...

 

Geleneksel Pir Sultan Abdal Kültür Etkinlikleri için Türkiye'nin dört bir yanından Sivas'a koşan aydın, yazar, sanatçı yüzlerce insan bir kültür etkinliği için gittikleri Sivas'ta Ortaçağ karanlığını yaşayacaklarından habersizdiler.

 

Sivas... Bağımsızlık ateşinin yakıldığı, Cumhuriyet'in temellerinin atıldığı Sivas.

 

Ama gericilik uyumuyordu. Cumhuriyet'in temelleri atıldığı günden beridir Cumhuriyet'ten rövanşı almak için sinsice çalışan gericiler o gün Sivas'ta yeniden ortaya çıktılar.

 

'Müslüman Kamuoyuna' başlıklı, besmele ve bir ayetle başlayan bildiride 'Aziz Nesin köpeği yanında kendisiyle beraber bir ekiple şehrimiz valisi tarafından davet edilip şehirde adeta Müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir' deniliyordu.

 

'Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür... Gün, çirkin küfürlerin hesabının sorulma günüdür... İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır. Galip gelecek olanlar şüphesiz ki Allah taraftarı olanlardır' cümleleriyle biten 'Müslümanlar' imzalı bildiri camilerde dağıtılmaya başlanmıştı bile.

 

Türkiye tarihinin en gerici ayaklanmalarından birisi yine bir Cuma namazı çıkışı sahneye konuyordu.

 

Ne olduysa bundan sonra olmuştu. Sivas'ta yayın yapan iki yerel gazete ve Şeriatçı dergiler şenliğin Müslümanlara karşı yapıldığını manşetlere çıkaran yayınlarla tahriklerini artırıyorlardı.

 

Madımak Oteli'nin önündeki kalabalık gittikçe artıyordu... Ve başta devletin kolluk kuvvetleri, herkes izliyordu.

 

Şeriatın adım adım ilerleyişini izlemeye ilk o zaman alıştık. Sivas bir başlangıçtı.

 

Valiliğin önünden Madımak Oteli'nin önüne akan gerici güruhun sloganları yankılanıyordu Sivas'ta: 'Vali istifa! Vali gidecek, Şeriat gelecek! Sivas Aziz'e mezar olacak! Dinsizlere ölüm! Müslüman Türkiye! Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak!'

 

Sonra 'Yakın! Yakın! Yakın!' çığlıkları...

 

2 Temmuz 1993... Sivas... Madımak...

 

37 aydın; 'Kafirlere ölüm!' sloganları eşliğinde diri diri yakıldılar...

 

Ama 37 aydının yakılması bile yetmemişti bazılarını uyandırmaya. Kimileri Sivas'ta ortaya çıkan gerici tehlikenin boyutlarının toplum tarafından anlaşılmaması için ne gerekiyorsa yaptılar. Gericiler Sivas katliamını tam da bu nedenle hep Aziz Nesin'in tahriki olarak göstermeye çalıştılar.

 

Kimi ilerici zevatsa Sivas'ın failleriyle 'demokrasi ittifakı' kurdular ve katillerin aslında ne kadar demokrat olduklarını anlattılar topluma, utanmadan. Ama diri diri yakılan 37 aydın hiçbir gerekçe ile açıklanamayacak kadar korkunç bir vahşet tablosunu bütün Türkiye'nin gözü önüne seriyordu Sivas'ta.

 

Çorum, Maraş, Sivas... Şeriat tehlikesi ortadan kalktı mı?

 

Sivas katliamı gericilik açısından bir sınamaydı. Türk tarihinin en büyük gerici ayaklanmalarından birisi yaşanırken, başta devlet olmak üzere tüm toplum susmuştu. Suskunluk aslında Türkiye için tehlike çanlarının çalması anlamına geliyordu. 12 Eylül'le birlikte devlet eliyle beslenen, dış güçlerin desteğini arkasına alan ve tarikatlar kanalıyla toplumsal yapıya nüfuz eden gericilik artık Cumhuriyet'in rövanşını almak için harekete geçiyordu. 'Cumhuriyet Sivas'ta kuruldu, Sivas'ta yıkılacak!' sloganları atan gözü dönmüş binlerce kişilik kalabalık, Sivas kalkışmasının basit bir tahrik olayının çok ötesinde, uzun yıllardır planlanan Cumhuriyet'i yok etme operasyonunun başlangıcına işaret ediyordu.

 

Aynı niyet, AKP'nin iktidara geldiği dönemde ortaya çıkan 'İktidarla el ele, 84 yıllık karanlığa son' sloganında da kendisini ele veriyordu. Birileri 'değiştim' diyerek toplumun gözünü boyamaya çalışmaktaydı ama '84 yıllık karanlık' olarak görülen Cumhuriyet'i yıkmaktı aslında tek dertleri.

 

Sivas katliamının üzerinden daha bir hafta bile geçmemişken, 8 Temmuz 1993'te bugünkü Şeriatçı iktidarın o günkü yayın organı Milli Gazete'de yayınlanan 'Ya Müslüman Türkiye, Ya Hiç' başlıklı yazıda Sivas katliamı selamlanmaktaydı (İsmet Özel, Milli Gazete, 8 Temmuz 1993).

 

Radikal İslamcı dergilerde ise Sivas katliamcılarına alkış tutuluyordu: 'Halk hakkına sahip çıkıyor ve 70 yıldır hayatı kendisine zindan eden işgalci laiklere karşı 'kısas'ın hayat veren soluğuna sığınıyor. Artık TC'de hayat yalnız Müslümanlar için zor olmayacak, işgalci laikler için de zor olacak. Sivas sadece küçük bir haber! Herkes safını doğru seçmekle mükellef! Bizden söylemesi! Gerisi, 'Mevlam görelim neyler/neylerse güzel eyler' (Faruk Akıncı, Taraf, 1 Ağustos 1993).

 

Yine aynı dergide; 'Geçen ay çok bereketli geçti. '70 yıllık Cumhuriyet tarihinin en büyük direnişlerinden biri 2 Temmuz'da yaşandı... Sivas Müslümanların gövde gösterisine sahne oldu' (Taraf, 1 Ağustos 1993, s. 30) denmekteydi.

 

Çok değil, daha yirmi yıl önce Maraş'ta ve Çorum'da insanların evlerini işaretleyip katleden gericilik, Sivas'ta bir kez daha ortaya çıkıyordu. Hem de 'Şeriat tehlikesi geçti' denilen bir zamanda.

 

Maraş ve Çorum yetmemişti Şeriatın karanlık yüzünü göstermeye. Sivas, biraz da bu aymazlık yüzünden meydana gelmişti, göz göre göre.

 

Aziz Nesin: 'Olacak depremin uğultularını duymaktayım'

 

Sivas'ta gericilerin özellikle Aziz Nesin'i hedef almaları da oldukça anlamlıydı. Gittikçe büyüyen gerici tehdidin hangi boyutlara varacağını ilk gören insanların başında geliyordu Aziz Nesin. Sivas katliamından hemen önce radikal İslamcı yükselişe karşı uluslararası bir konferansın çalışmalarını yürütüyordu Aziz Nesin ve o dönemki tüm yazılarında da yaklaşan Şeriat tehlikesine karşı toplumu uyandırmaya çalışıyordu. Bu süreci daha sonra şu sözlerle anlatacaktı Aziz Nesin: 'Aydınlar ve özellikle yazarlar, bir anlamda gelecek depremi önceden sezen cins atlara benzer ve bunlar kendi dillerince gelecek deprem felaketini çevrelerine duyurmaya çalışırlar. Ben bir yazarım, yazmaktan ve konuşmaktan başka bir şey gelmiyor elimden. Şimdiye dek olduğu gibi şimdi de haber veriyorum: Önceleri yavaş yavaş, ağır ağır, adım adım, kötülük uçurumuna giderken, gittikçe hızlanarak şimdi koşar adım gidiyoruz. Olacak toplumsal depremin uğultularını duymaktayım.'

 

Gerçekten de 12 Eylül'le başlayan dinselleştirme operasyonunun yeni adımı artık son noktasına ulaşmak üzereydi. 2 Temmuz'da gericilik sinsi yüzünü yeniden göstermişti, ama tehlikenin farkına varılamamıştı. Türkiye adeta bir film seyreder gibi gericiliğin güçlenmesini ve iktidar olmasını seyretmekteydi. 1995'te Refah Partisi iktidarı bile yetmedi Türkiye'yi uyandırmaya.

 

28 Şubat'a gelindiğindeyse tehdidin boyutlarının artık önlenemez düzeye geldiği görülmüştü. Artık müdahale etmek gerekliydi.

 

Ama bugün görüyoruz ki müdahale bile yeterli olamamış. Seksen yıldır Cumhuriyet'in altını oyan Şeriatçı örgütlenme, Kuran kurslarından ve imam hatiplerden yetişen militan kadrolarla adım adım tüm toplumu dinselleştirmiş ve gericileştirmiş.

 

Bu gidişatı fark eden ve uyaran aydınlar ise Şeriatın ve onun arkasındaki emperyalist güçlerin planları doğrultusunda bir bir ortadan kaldırıldılar. 1990'larda birden hızlanan aydın cinayetlerinin bugünkü Kürt-İslamcı faşizmin yollarını döşemek için işletildiği ancak şimdi anlaşılabiliyor.

 

Uğur Mumcu başta olmak üzere 1990'lardan itibaren katledilen Atatürkçü aydınların şahsında ilerici güçlerin toplumsal hafızası ve mücadele etme azmiydi katledilen. Atatürkçü aydınlar tam da bu nedenle gerici güçlerin boy hedefi haline geldiler. O nedenle öldürüldüler. O nedenle yakılmak istendiler. Şimdi Aziz Nesin'lerin, Uğur Mumcu'ların olmadığı bir ülkede Şeriat karanlığının nasıl bir tehlike olduğunu anlatacak kimse kalmadı ne yazık ki! Şimdi aydın pozunda gezenler 'Şeriat paranoyası'ndan bahsediyorlar.

 

Atatürkçü aydınların yok edildiği bir ülkede; toplum aldatılıyor, Şeriat palazlandırılıyor, ülke dinci kuşatmanın kollarına teslim ediliyor ve herkes uyuyor!

 

Şeriata özgürlük tanımak mı?

 

Sivas katliamının üzerinden geçen on beş yıl, diri diri yakılan aydınları unutturmakla kalmadı sadece, Türkiye'nin ilerici güçleri bu süreçte Şeriat tehdidini, Şeriatçıların neye cesaret edebileceklerini ve nasıl bir toplum yaratmak istediklerini de unuttular.

 

Sivas, Şeriatçı güçlerin insanları vahşici katletmekten bile çekinmeyeceklerini en acı şekilde göstermişti.

 

Buna rağmen bugün bile Şeriatçılarla kol kola demokrasi mücadelesi verdiğini zanneden aymazlar yok mu? Kara Parti'nin kapatılmaması için çırpınan sözde ilericiler yok mu? Bugün Refah Partisi'nin kadroları Türkiye'nin en önemli mevkilerini işgal etmiyorlar mı? Bir de utanmadan ampulle aydınlatmaktan bahsediyorlar Türkiye'yi. Oysa biz gericiliğin aydınlatmaktan ne kastettiğini Sivas'tan biliyoruz. O yüzden başyobaz; 'demokrasi, milli irade, özgürlük' dedikçe, gülüyoruz sadece.

 

Sivas katliamının baş sorumlularından dönemin Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun AKP'den 2002 seçimlerinde Sivas milletvekili olarak Meclis'e girmesi, 'Değiştim, geliştim' diyenlerin açıkça yalan söylediklerini gösteriyordu ama sadece gören gözler, duyan kulaklar için.

 

Bugün AKP'nin Refah Partisi'nden de büyük ve sinsi bir tehdit olduğunu gören kaç kişi var acaba ülkemizde? AKP, Refah deneyiminin öğrettikleriyle adım adım ve sinsice devleti kuşatarak, kimseyi ürkütmeden Şeriat hayallerini uygulamak gibi bir değişim stratejisi benimsedi ve bugün bu değişim yalanının toplumun kimi ilerici güçleri üzerinde etkili olduğunu üzülerek görüyoruz. Kimi ilericilerimizse; 'Bunlar AB ve ABD çizgisinden sapmazlar, o nedenle bize dokunmazlar' rahatlığı içinde ne yazık ki? Bazı aklıevveller de; 'Şunları AB rotasına tam olarak bir oturtsak, bakın nasıl ılımlılaşacaklar' diye bekliyor. Ama bugün Suudi Arabistan tipi karanlık rejimler, en sadık Batı uşağı olmalarına rağmen tüm toplumu Şeriat kuralları altında inim inim inletmiyor mu? Tüm toplumu türbana ve çarşafa mahkum eden Şeriat karanlığının, kendilerini lüks uydu kentlere hapseden ilericilere ulaşmasına ne kaldı ki?

 

Ama yine de bunun farkını varılmadığını üzülerek görüyoruz. Öyle olmasaydı kimileri hâlâ demokrasi adına Kürt-İslam faşizmini savunabilir miydi? Öyle olmasaydı kimileri 'inanca saygı' diyerek gericiliğin bayrağı olan türbanı savunabilir miydi? Hem de özgürlük adına!

 

Şeriatçılar yalnız özgürlüğe değil, insana düşman!

 

Sivas katliamı aslında Şeriatçıların düşünce özgürlüğüne, inanç özgürlüğüne, demokrasiye, hoşgörüye, sanata, aydına ve aslında insana ne kadar düşman olduklarının en 'can alıcı' göstergesiydi.

 

Sivas katliamının unutulduğu bir ülkede tarihin garip bir cilvesi olsa gerek; özgürlük düşmanı Şeriatçılar şimdi en demokrat, en özgürlükçü, en hümanist.

 

Bugün hâlâ Şeriata ve Şeriatın sancağı olan türbana özgürlük tanımaktan bahsedebiliyor kimileri; hem de Sivas katliamının yaşandığı bir ülkede! Türbanı bireysel özgürlük olarak değerlendirip serbest bırakılmasını istiyorlar. Bunu fırsat bilen Şeriatçılar da mağduru oynayarak destek toplamaya çalışıyor. Peki ama 'Özgürlükleri savunuyorum' diyenlere sormak gerekiyor: Bu ülkede yetmiş yıldır sağcı-dinci iktidarlar eliyle mağdur edilen türban mı yoksa laiklik mi? Mağdur kim?

 

Şeriatçı hareket özellikle 28 Şubat'a giden süreçte karşısına çıkan engelleri yok etmek için mağduru oynamayı seçti. Bugün başarılı olduklarını üzülerek tespit etmek durumundayız.

 

Türkiye neredeyse yirmi yıldır yeniden 'Şeriata özgürlük' tartışmalarına sahne oluyor. Ama bu süreçte Atatürkçü aydınlar birbiri ardına katledildi, Sivas'ta aydınlar diri yakıldı, üniversitelerde oruç tutmayan öğrenciler bıçaklandı, Şeriatçılar üniversitelerde terör estirdi. Şeriatçı baskı bütün ülkeye yayıldı.

 

Peki ama türban taktığı için, Şeriatçı fikirleri savunduğu için, oruç tuttuğu için saldırıya uğrayan, öldürülen, yakılan tek bir kişi oldu mu Türkiye'de?

 

Bugün bile birileri özgürlükten bahsederken, Şeriatçı iktidar tarafından tüm topluma dinci bir yaşam tarzı dayatılmıyor mu? Tüm toplum Şeriat kurallarıyla yaşar hale getirilmek istenmiyor mu? Türban üniversitelere, kamu kurumlarına ve hatta ilköğretime sokulmak istenmiyor mu?

 

O nedenle Sivas katliamının 15 yılında alınması gereken en önemli ders, Türkiye'de Şeriat tehlikesinin geçmek bir yana, çok daha şiddetlendiğidir. Bugün özgürlük, demokrasi, mağduriyet sözcüklerinin yarattığı tartışmalar sürerken Türkiye koşar adım Şeriata gidiyor. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık. Meclis, Emniyet teşkilatı, belediyeler, yargı, üniversiteler bugün tümüyle Şeriat kuşatması altında iken, kim kalkıp Şeriat tehlikesinin geçtiğini ya da bunun bir paranoya olduğunu söyleyebilir?

 

'Susma, sustukça sıra sana gelecek!'

 

Türkiye bugün yeniden gericilikle ilerici güçlerin kavgasını yaşıyor. 2 Temmuz 2008'de Türkiye, Şeriat devletinin eşiğindeki bir ülke artık. Gericilik artık muhalefet değil iktidar, hem de tek başına. Yani gericilik şimdi çok daha güçlü ve sinsi. Şeriatçı iktidar Anayasa'yı değiştirmek, türbanı serbest bırakmak, laikliği ortadan kaldırmak ve Cumhuriyet'i yıkmak için son adımlarını da atmak üzere.

 

İlerici güçlerinse üzerine ölü toprağı serilmiş neredeyse. Bir zamanların 'Susma, sustukça sıra ana gelecek!' sloganı bile unutulmuş durumda ki, yalnızca bu bile Şeriat tehlikesinin unutulduğunu, gericilikle mücadeleden kaçışın geldiği boyutu gösteriyor. Slogan düzeyinde bir bilinç ve kararlılık bile kalmamış görünüyor bugün ne yazık ki!

 

O nedenle bugün yeniden; 'Sivas'ı hatırlayın!' diyoruz

 

Gericiliğin iktidarı ele geçirdiği ve toplumu dinsel taassup altına aldığı tüm ülkelerde Şeriat iktidarına giden yol demokrasi çığırtkanlığı ile döşendi. Ve yalnız bizim ülkemizde değil, pek çok Şeriatçı ülkede de Şeriata giden yolda gericilerin önündeki engelleri kaldıran 'ilericiler' oldu?

 

Ve unutmamak gerekiyor: Şeriatın geldiği ülkelerde de ilk hedef hep ilericiler oldu.

 

O nedenle artık uyanma, silkinme ve mücadele etme günüdür. Henüz vakit varken!

 

 

İnan Kahramanoğlu(TÜRKSOLU)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Perihan Magden'e dokunmayacagim,degmedigi icinmi hayir onun ne oldugu bilindigi icin.Icinde yasadigi halkin degerlerine bu kadar düsman bu kadar zid birilerini ariyorsaniz önce Magden gibilerden baslamalisiniz.Bundan yillar önceydi yine birileri ezan sesinden rahatsiz olduklarini söylüyorlardida neyseki yandaki kilisenin canlari caldirilmaya baslandida onlarda sikayetten vazgectiler.Olay Acibadem Misirlioglunda yasanmistir.Yani icimizde öyleleri vardirki ezandan rahstsiz olur ama kilise canini duyunca göbek atmaya baslarlar uykudan uyanipher neyse Laik bir ülkede bunlarin olmasi dogaldir ama insanlarin inanclari ile eglenmek Laik bir ülkenin prensiplerine aykiridir.

Gelelim Kürt'lere aslinda bu konulara deginmek istemiyorum ama yazilanlari okudugumda benimde birseyler ilave etmem gerektigini düsünüyorum,yapacagim ilaveler kendi fikirlerim degildir tamamen alintidir;

 

....."Kürtlerin kökeni üzerinde yapilan arastirmalar sonunda o kadar karisik sorular cikiyorki ortaya örnegin,Kürtleri kökenini Ermenilere baglayanlar,Sümerlere baglayanlar,Araplara Iranlilara baglayanlar Türklere baglayanlar var yani Kürtlerin mensi konusunda cok karisik iddilar mevcut,Demirci Kava'nin Türk oldugu belgelerle sabit olmasi SEREFNAMEDE Kürtlerinkökenleri ile alakali anlatilan hadisede yasanan olaylar Türklerin türeyis destanini hatirlatir yani hem Türk hem Kürt efsanesindeki figürler ve törenler ayni olup ayni hadiseninfarkli hikayesi olarak ortaya cikmistir.Demirci Kava denilen kisi büyük Türk veziri BILGE TONYUKUK'tur.Bu konuda cok derin arastirmalar yapilmistir.Demirci Kava efsanesi FIRDEVSI adli Iranlinin yazdigi ve oradan alinti yapilan bir efsanedir ve Türk efsanesinin yeniden uyarlanmis seklidir.

Rus tarihci "Basil Nikitin"Kürtlerin atalari ile ilgili olarak yapilan arastirmalara konu olan kavim adlarinin sadece Kürt-KURT kelimesine isim benzerliginden dolayi secilmis oldugunu bildirmektedir.Fakat adi anilan bu topluluklarin tümünde ne Kürt kelimesine nede Kürt toplumunun cagristircak yazi kelime ifade ve tarihi bir olaya rastlanmamistir.

Bazi art niyetli yabanci bilim adamlari ve siyasal Kürtcü yazarlarin temel hedefi Kürt adi verilen gruplari HINT-AVRUPALI göstermek olup bütün stratejilerini de bu iddia üzerine bina etmislerdir."

 

GURMANC VE KÜRTLERIN KÖKENI-KARAKUTU YAYINLARI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

AKP'yi tarif etmis İngilizler taaaaa 1919'da

 

Turgut Özakman ustanın Atatürk Kronolojisi kitabının 93. sayfasında yer alan bir rapora göre; 1919'da Türkiye'de nasıl bir yönetim gerektiğini tasarlayanİngilizlerin rapor yazma yetkisindeki tercümanı A. Ryan bakın ne diyor: 'Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır. Biz gerçek ideali dinmiş gibi davranacak, çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.' Çok AKP tarifi duydum, bundan güzelini okumadım!

 

Mustafa Balbay

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türkiyede rejim,kendisine acikca kafa tutan bir karsi rejim olusumuyla yüzyüzedir.Resmi rejimin tek sansi ve anantaji TSK dir.ABD,AB ve icteki dinci gücün sürekli ve sistemli bir bicimde TSK ya vurusunun hikmeti ve sebebi üzerinde simdi bir kez daha düsünmek gerek.

Liberal,özgürlükcü AB'ciABD'ci adlariyla anilan aslinda ise cikarlarini vicdan ve insanlik degerlerinin herzaman üstünde tutmus olan "SÖZDE TÜRK BASINI"tarafindanda desteklenmekte bu calismalar.

Türkiyenin gelecegini degilde kendi cikarlarini düsünen medya icin ATATÜRK su iki ibret verici vede sarsici ifadeleri kullanmistir.

1.VATANSIZ MATBUAT,

2-******* HAKIMIYET-I KALEMIYESINDEKI MATBUAT.

(Sevket Süreyya Aydemir,TEK ADAM,3/278)

ATATÜRK bu ifadelerle;"BIZANS LEVSIYATIYLA MÜLEVVES'(Bizans pislikleriyle kirlenmis)gördügü Istanbul'da kümelenen basini kastetmektedir.Cünkü o günlerdede ayni satilmis basin mensuplari vardi ve milli mücadeleye karsi olup Ingiliz veya Yunan devletlerinin isgalini alkisliyorlar,ve milli güclere **** saldiriyordular.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi ben Kürdüm öncelikle onu belirteyim.

Bu sana göre demek oluyorki ben *******?

Evet diyeceksen, o zaman bende sana ıspatla diyeceğim.

 

Hadi kabul onuda geç ben Türküm!

Ama ben kendimi Kürt hissediyorsam ve ben Kürdüm desem bana,

milliyonlarca insana böyle yüzyıllarca işkencemi çektireceksin?

Demokrasi bumu oluyor senin için?

Eğer sana göre buysa üstü kalsın istemez, senin bu demokratlığın sana kalsın..

Herkes *****, birtek sen ve senin gibi düşünenler akıllı. Belli oluyor..

 

DostçaKal

 

 

Yazdıklarımı kişisel olarak algılama ama;

 

Şimdi bende lazım bildiğin laz hani aklı pek çalışmadığı söylenen sürekli fıkralara konu olan laz var ya işte o laz, ama ben neden demiyorum ki Karadeniz bölgesini bize verin orda Lazistan kuracağız biz, Lazca dilini serbest bırakın istediğimiz gibi konuşalım, biz azınlığız bize haklarımızı verin, neden demiyorum çünkü üzerinde yaşadığım bu toprakların kürt, türk, laz, çerkez ayırmadan omuz omuza savaşılarak kazanıldığını aklımdan hiç çıkarmıyorum, sen kendini Kürt hisset asla hissetme diyemeyiz zaten, ancak kürt olduğun için ayrıcalık farklılık bekleme, hepimiz bu topraklarda, tek bayrak altında kimliklerimizde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yazarak, bu memleketin ekmeğini yiyip bu memlektin suyunu içerek yaşıyoruz.Bu şekilde bölünmek niye, kimsenin Kürtlerle bir sorunu olduğunu sanmıyorum, bu memleketin sorunu bölücülerle,ister laz, ister çerkez ister Kürt ister Türk olsun olsun sadece bölücülerle.

 

Kal sağlıcakla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kısır çekişmelerle vaktimizi harcarken 'dost ve müttefik !' Amerika yaptı yapacağını:

 

'WASHINGTON - ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili Matthew Reynolds, Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Joe Biden’a gönderdiği mektupta, “Bir buçuk milyondan fazla Ermeni’nin, Osmanlı İmparatorluğu tarafından kitle kıyımlarına, etnik temizliğe ve zorunlu göçe maruz bırakıldığını yönetimimiz tanıyor. Osmanlı yetkililerini, bu suçlardan sorumlu tutuyoruz” dedi.' (NTV)

 

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/454817.asp

 

Yok efendim ABD deki arşivleri açacaklarmış. Sen yargısız infaz yapıp kararını vermişisin , düzmece arşivini açsan ne olur, açmasan ne olur ? Çocuk mu kandırıyorsun ? Bulmuşsun eşleğini, yüklen bakalım.

 

Bir de şu youtube konusu var. Bugün yasaklananlar listesine Daily Motion' da katıldı.

Yahu Muhteremler ...Niye anlamazdan geliyorsunuz? Kime , neyi ,neden yasakladığınızın farkında mısınız ? Hadi sıkıysa dünyaya yasaklayın da görelim. Anlata anlata dilimizde tüy, yaza yaza elimizda kıl bitti. Bunları kaldırmanın tek yolu negatifi tıklamaktır.

Şahsen ben Youtube ve Daily Motion'da Atamız ve ulusumuza küfreden *********** kendi dillerinde hakettikleri cevabı veriyordum.

E bre yasakçı eblehler.. Bu hakkımı ne diye elimden alırsınız.?

Kimden yanasınız ? Küffurdan mı, mağdurdan mı ? Öyle ya sizler ne halt ettiğinizin farkında bile değilsiniz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

2 Temmuz'u hatırlıyor musunuz?

2 Temmuz 1993... Sivas... Tam on beş yıl geçmiş Sivas katliamının üzerinden.

Her şeyi unuttuğumuz gibi, ne yazık ki Sivas'ı da unuttuk, unutturduk.

.

.

iste Sayin Sardunyam,bu adamlar 6 yildir iktidardadir,müslümanlarin zaferi diye Sivas katliamini alkislayanlar bu iktidari iktidara tasiyanlardir,Aleviler yakildigi icin bu iktidara oy verilmistir, o günkü Sivas REFAH PARTISI IL BASKANI saldiranlarin en önünde yürümekte ve insanlari galeyana getirmekteydi.bu iktidar bundan kisa bir süre önce Alevileride bölmeye calisti,Dincisiyonist medya bütün gücüyle Laik devlete saldirmaktadir.Aleviler genelde Atatürkcüdürler dincilerin saldiri nedenlerinden biride budur.

Utanmadan yüzleri kizarmadan müslümanim diye gecinip sucsuz insanlara camur atanlar bu ülkenin bu milletin dostu degildir.

 

Yine ayni sekilde,20 yildir binlerce insanimizi katleden bölücü terör örgütü PKK nin siyasi uzantilarini cezaevlerinden cikartip milletin kutsal meclisine sokanlar ve o meclis catisi altinda sözde karsitmis gibi görünüp ama gercekte omuz omuza Türk askerine saldirtanlar da ayni iktidar sahipleridirler.Demekki Türk devletinin düsmanlari Türk devletinin meclisinde biraraya

gelmislerdir.

Anayasa mahkemesinden cikan karara hernekadar saygi duysak bile o kararin garabetligini düsünmemiz gereklidir,Anayasa mahkemesi evet AKP nin suclu oldugunu tespit etmistir,zaten ceza suclu olmasindan ötürü verilmistir,Eger cogunluk oylari gecerliyse AKP kapatilmis bir partidir ama durum öyle degil,ALicengiz Oyunlari ile AKP nin siyasete devam etmesi saglammistir,bu oyunlarin arkasindahangi odaklarin oldugunu arama geregi yoktur sanirim, cünkü akli kesen herkes bunu bilir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KURAN KURSLARI KAPATILSIN ...

 

Kuran kurslarının temel amacı şeriat düzeninin alt yapısını oluşturup genişletmektir... öyleyse

 

DEGERLI CUMHURBASKANIMIZ´ Ahmet Necdet Sezer "ONUN YERI BUGÜN DOLDURALAMADIGI ICINDIRKI O BIZIM BUGÜNDE CUMHURBASKANIMIZ...

Cumhurbaşkanımiz Sezer, BIR ÖNCEKI yeni eğitim yılı nedeniyle yayımladığı mesajda ne demisti,, tarikat ve cemaatlerin etkisi altındaki okullar ve Kuran kursları konusunda uyarıda bulunarak, "Gençleri dogmaya sürükleyen okul ve kurslar kapatılsın" demisti..

 

 

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer "eğitimin devlet denetiminde ve laiklikten ödün verilmeden yürütülmesi gerektiğini" vurgularken "dogmalar ve boş inançlarla öğrencileri etkileme amacı güden kurs ve okulların kapatılmasını" istedi.

Sezer, 2006-2007 eğitim-öğretim yılının başlaması dolayısıyla yayımladığı mesajda, tarikat ve cemaatlerin etkisi altındaki okullar ve Kuran kursları konusunda uyarıda bulundu.

"Toplumların, yetenekleri gelişmiş, karşılaştığı yeni durumlara uyum sağlayabilen, karşısına çıkabilecek her türlü engele karşı savaşım verme gücüne sahip, kendini geliştirmesini, düzeltmesini bilen, dengeli, disiplinli, öz denetimi güçlü bireylerle geleceğe güvenle bakabileceklerini" vurgulayan Sezer, şu görüşleri dile getirdi:

 

"Nitelik ayrıcalık olmamalı"

"Ekonomik ve toplumsal kalkınmamızı gerçekleştirerek, çağdaş dünyanın etkin ve saygın üyesi durumuna gelebilmek, ilerlemeye ve geleceğe yönelmiş, aklın ve bilimin öncülüğünü kabul etmiş, sistemli düşünen, tartışan, üreten, barışa, emeğe, insan haklarına inanan, demokratik değerleri her şeyin üzerinde tutan insanı var etmekle olanaklıdır. Bunun için gereken düşünce değişimi, ancak nitelikli eğitimin bir ayrıcalık olmaktan çıkarılması, başarısı kanıtlanmış eğitim programlarının benimsenmesi ve yaygın biçimde yurdun dört bir yanında uygulanmasıyla sağlanabilir."

Sezer, cumhuriyetin çağdaş değerlerine bağlı, hak ve sorumluluklarının bilincinde, Türkçe'yi doğru biçimde kullanan, üretken ve çağdaş becerilerle donatılmış özgür bireyin, toplumsal gelişmenin öncüsü ve itici gücü olduğunu vurguladı.

 

Kitap seçiminde özen

"Eğitimin, kesinlikle devlet denetiminde ve gözetiminde, Atatürkçü düşünceden ve laiklik temelinden ödün verilmeden yürütülmesi gerektiğini" vurgulayan Sezer, şu ifadeleri kullandı:

"Bu bağlamda, dogmalarla ve boş inançlarla çocukları ve gençleri etkileme amacı güden okulların ve kursların varlıklarını sürdürmeleri engellenmeli, çocuk ve gençlerimizin çağdaş bir eğitim alarak geleceğe hazırlanmaları konusunda toplum doğru bilgilerle yönlendirilmelidir."

Sezer, mesajında, Milli Eğitim Bakanlığı'nın tavsiye ettiği kitapların bazı versiyonlarında ortaya çıkan çarpıtmalarla gündeme gelen kitap ve kaynak seçimi konusuna da değindi. "Çocukların dilini, yaşama bakışını, ilgilerini, kısaca geleceklerini önemli ölçüde belirleyen kitapların seçiminde özenli olunması" gerektiğini vurgulayan Sezer, ders kitapları ile öğrencilere önerilen kaynak yayınların uygunluğunun yetkin kişi ve kurumlarca belirlenmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı. Sezer, şöyle devam etti:

"Bireyler ve toplumlar için yaşamsal yönü bulunan eğitim konusunda yapılan yanlışların özürü olamaz ve giderilmesi olanaksızdır. 2006-2007 eğitim-öğretim yılında tüm öğrencilerimize, onlara erdemli birer yurttaş olma niteliği kazandıran, kişiliklerinin gelişmesinde belirleyici olan, yurdumuzun dört bir yanında özveriyle çalışan değerli öğretmenlerimize ve eğitim kadromuza başarılar ve esenlikler diliyorum."ANKARA Milliyet

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yazdıklarımı kişisel olarak algılama ama;

 

Şimdi bende lazım bildiğin laz hani aklı pek çalışmadığı söylenen sürekli fıkralara konu olan laz var ya işte o laz, ama ben neden demiyorum ki Karadeniz bölgesini bize verin orda Lazistan kuracağız biz, Lazca dilini serbest bırakın istediğimiz gibi konuşalım, biz azınlığız bize haklarımızı verin, neden demiyorum çünkü üzerinde yaşadığım bu toprakların kürt, türk, laz, çerkez ayırmadan omuz omuza savaşılarak kazanıldığını aklımdan hiç çıkarmıyorum, sen kendini Kürt hisset asla hissetme diyemeyiz zaten, ancak kürt olduğun için ayrıcalık farklılık bekleme, hepimiz bu topraklarda, tek bayrak altında kimliklerimizde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yazarak, bu memleketin ekmeğini yiyip bu memlektin suyunu içerek yaşıyoruz.Bu şekilde bölünmek niye, kimsenin Kürtlerle bir sorunu olduğunu sanmıyorum, bu memleketin sorunu bölücülerle,ister laz, ister çerkez ister Kürt ister Türk olsun olsun sadece bölücülerle.

 

Kal sağlıcakla...

Sayin Kardesim,Türkiyede kimseye ayricalik yapilmamis ve yapilmamaktadir.Ayricaligi körükleyenler dün olduklari gibi bugünde Kürtcülerdir.Yoksa herkes isinde gücünde Kürtmüs,Lazmis,Cerkezmis falanmis filanmis demez kimse bu ülkede.Ama ickinin bardakta durdugu gibi midede durmaz hesabi,bu dost ve kardes görünenler bizi icten parcalamaya calisir ve dün biz kimlerle savastiysak onlarla birlikte bizlere karsi olurlar.Biz Kurtulus savasimizi hep birlikte verdik,ama o gün o aci savas günlerinde bile sirf kendi cikarlari ugruna Ingilizlerle isbirligi yapan Kürt ayrilikcilar vardi,hatta bunlar Yüce önder Atatürk'e suikast bile planladilar ama Allah onlarin etegini birbirine dolastirdi.

Birlik olamadigimiz sürece bizim güclü olmamiz bir hayalden öteye gecmez,bizim güclü olmamamiz icinde ayrilikcilar kendilerine verilen görevi basariyla yerine getirmektedirler.Osmanli'nin "MILLET-I SADIKA"si Ermeni'lerdi,ne oldu,bizi icten vurdular,kimlerin hesabina yaptilar bunu RUS ve Fransiz'larin hesabina,sonra ne oldu?Belgelerle ve bulunan toplu mezarlarla ortaya cikan gercek 500.000 Türk insaninin ERMENILERCE katledildigidir,iste MILLET-I SADIKA nin Türk milletine sadakati bu kadardi.Dün Ermeniler ne yapmaya calistilarsa bugün Kürt ayrilikcilar aynisini yapmaktadirlar.

 

 

saygilarla

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Vaybe Susurluk kazasında ölen çatlı aslında Goca Us'la birlikte sağ çıkmışlar. Ancak Ergenekoncular O an Çatlı'nın boynunu kırmış!

 

'Mercedes'ten sağ çıktı, boynunu kırdılar'

Susurluk kazasından sağ kurtulan Abdullah Çatlı, özel ekip tarafından öldürüldü.04 Ağustos 2008 / 11:01

Ergenekon iddianamesinin açıklanmasının ardından örgütle ilgili bildiklerini anlatmak isteyen bir kişi savcı tarafından 'gizli tanık' statüsüne alındı. Tanık, Abdullah Çatlı'nın Susurluk'taki kazada araçtan sağ çıktığını ancak orada bulunan bir ekip tarafından öldürüldüğünü iddia etti.

 

http://www.muhabirturk.com/news_detail.php?id=7090

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu Ergenekon denilen ve Türkiyenin ayakta durmamasına tek engel ve tehdit olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin yıpratılması kapsamında ortaya atılmış ve satılmış basına sakız diye verilen ZOKA yı bazı çevreler nasıl da kemiksiz yutuverdi hayret.Millet ve ülke olarak çok ama çok kötü günlere doğru hızla yuvarlanıyoruz,herkes hazırlansın çünkü biz akıllanmıyoruz.

 

Aziz milletimizin tarihini dikkatle inceleyiniz,ne zaman din kisvesi altında siyasete boyun eğdiyse her türlü fena musibetle karşıkarşıya bırkılmıştır.

M.Kemal ATATÜRK.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Vaybe Susurluk kazasında ölen çatlı aslında Goca Us'la birlikte sağ çıkmışlar. Ancak Ergenekoncular O an Çatlı'nın boynunu kırmış!

 

'Mercedes'ten sağ çıktı, boynunu kırdılar'

Susurluk kazasından sağ kurtulan Abdullah Çatlı, özel ekip tarafından öldürüldü.04 Ağustos 2008 / 11:01

Ergenekon iddianamesinin açıklanmasının ardından örgütle ilgili bildiklerini anlatmak isteyen bir kişi savcı tarafından 'gizli tanık' statüsüne alındı. Tanık, Abdullah Çatlı'nın Susurluk'taki kazada araçtan sağ çıktığını ancak orada bulunan bir ekip tarafından öldürüldüğünü iddia etti.

 

http://www.muhabirturk.com/news_detail.php?id=7090

*** ajansin verdigi habere göre,adamin biri oltayla yakaladigi Balinayi sandala cekmek icin ugrasirken balina aniden ziplamis ve ta kiyida oturanlarin üzerine düsünce büyük bir panik yasanmistir,sans eseri boynu kirilan filan olmamistir.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

[email protected]

 

’Yeni Türkiye...’

 

 

DOĞRUSUNU isterseniz tam da yanıt bulamıyordum ve açıkçası çoktandır kendi kendime sorup duruyordum:

 

"Bu ne?.."

 

Başta kırmızı saten türban, altta dar etek... Saçın ucunu gözükmüyor ama kalça hatları öyle iyi gözüküyor ki, zaten insan kafaya bakmaya vakit bulamıyor.

 

Öyle gidiyordu.

 

Ve ben sormuştum:

 

"Bu nedir?.."

 

Onun erkek olanını bizim plajda görmüştüm; haşemalı... Dizin altına kadar uzanan beyaz haşema denizden çıktığında ve suyu yiyip vücuda yapıştığında manzara inanılmazdı ve ben yine kendi kendime soruyordum:

 

"Bu nedir?.."

 

Sonunda dünkü Hürriyet’in manşeti aradığım yanıtı verdi:

 

"Yeni Türkiye..."

 

*

 

"Yeni Türkiye" böyle a dostlar...

 

Baba; imam hatip mezunu, emlak işleri yapıyor, çok zengin, ipek gömleği ve ipek kravatı İtalyan... Anne; pembe farlar ile tepeden tırnağa daracık beyaz tesettür tuvaleti giymiş, abla narçiçeği gümüş işlemeli sıkmabaşın altında narçiçeği tuvaletle...

 

Düğüne helikopterle iniyorlar.

 

Altınlar, pırlantalar, dolarlar uçuşuyor...

 

Daha çok imara açılmamış yerleri alıp imar geçtikten sonra satarak geçinip giden baba "Hamdolsun" diyor:

 

"Hamdolsun, Cenab-ı Hakk’ın izniyle yaptık, Allah herkesten razı olsun..."

 

Baba ayrıca, evlenirken oğlunu F-16’ya bindireceğini, kendisinin de milletvekili olacağını (ya da tersi, ne bilelim biz) söylüyor...

 

*

 

İşte size:

 

"Yeni Türkiye..."

 

AKP ile birlikte değişen Türkiye’nin yeni yüzüdür bu; türban ile pembe farların, tesettür ile sallanan kalçaların, haşema ile plajın, din ile ticaretin, ibadet ile arsa işlerinin, iman ile siyasetin birbirine karıştığı... Dinci iktidarın kendi sınıfını belirginleştirdiği... Giderek daha çok Arabistan’a benzeyen Yeni Türkiye...

 

Ben ise türbanlı kızın sallanan görkemli kalçasına ve plajdaki haşemalının belirginleşen malafatına bakarken soruyordum:

 

"Bu nedir?.."

 

Yanıt geldi:

 

"Yeni Türkiye..."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

[email protected]

 

’Yeni Türkiye...’

 

 

DOĞRUSUNU isterseniz tam da yanıt bulamıyordum ve açıkçası çoktandır kendi kendime sorup duruyordum:

 

"Bu ne?.."

.

.

 

 

"Yeni Türkiye..."

 

Bu verilen yazıyı okuyunca aklıma tek gelen şu oldu;galiba bizler herşeyin alasını hak ediyoruz...baksanıza Yeni Türkiye ölçütüne....bırakın bu insanın tercih meselelerini,,,giydiklerini,,,yaşama şekillerini,,,açlık,sokakta yaşayan çocuklar,savşlar,işsizlik...çok daha mı basit?Aydın,yazarlarımız işte :excl: onlar aydınlığı değil,karanlığı satıyor bize...Dürüst olsalar düşüncelerinde yanmam -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu verilen yazıyı okuyunca aklıma tek gelen şu oldu;galiba bizler herşeyin alasını hak ediyoruz...baksanıza Yeni Türkiye ölçütüne....bırakın bu insanın tercih meselelerini,,,giydiklerini,,,yaşama şekillerini,,,açlık,sokakta yaşayan çocuklar,savşlar,işsizlik...çok daha mı basit?Aydın,yazarlarımız işte :excl: onlar aydınlığı değil,karanlığı satıyor bize...Dürüst olsalar düşüncelerinde yanmam -_-

İŞTE YENİ TÜRİYE'YE YENİ BİR HABER !!!

 

Sünnette bonkör vergide cimri çıktı

 

 

Nail KAHRAMAN- Serhat TEZCAN/BURSA, (DHA)

 

 

 

Bursa’da oğluna stadyum ve helikopter kiralayarak 3 gün 3 gece sünnet düğünü yapan emlakçı İsmail Dengiz’in vergide cimri olduğu ortaya çıktı.

 

İsmail Dengiz’in, 10 bin kişiyi ağırladığı gösterişli sünnet düğününü Maliye hemen incelemeye aldı. Ancak inceleme bitmeden Dengiz’in işyeri emlakçıda asılı vergi levhası gerçeği ortaya çıkardı: 2007 yılında 1325 YTL vergi ödedi.

 

BURSA’da geçen hafta 11 yaşındaki oğlu Tahsin’e, stadyum ve helikopter kiralayıp, İstanbul’dan şarkıcıları getirerek 3 gün 3 gece sünet düğünü yapan emlakçı İsmail Dengiz’in, vergide cimri olduğu ortaya çıktı. Sünnet düğününde 10 bin kişiyi ağırlayıp ikramda bulunan ve "Oğlum için servetim feda olsun" diyen İsmail Dengiz’in 2007 yılında vergi dairesine 8 bin 500 YTL kazanç bildirdiği ve sadece 1325 YTL vergi ödediği ortaya çıktı.

 

Maliye inceliyor

 

Bursa’da emlakçılık yapan, Kayapalı Arsa İnşaat ve Emlak Ofisi Yönetim Kurulu Başkanı olan İsmail Dengiz’in, 5 bin davetiye dağıtıp, yerel gazeteye tam sayfa davet ilanı vererek yaklaşık 10 bin kişiyi ağırladığı gösterişli sünnet düğünü gazetelerde ve televizyonlarda haber olunca, maliye inceleme başlattı. Bursa Vergi Dairesi, Denetleme Grup Müdürlüğü görevlilerinin incelemesi devam ederken, DHA muhabirleri ve İsmail Dengiz’in ödediği vergiyle ilgili önemli bilgilere ulaştı. Emlakçı İsmail Dengiz’in geçen mart ayında bağlı olduğu vergi dairesine 2007 yılı beyanı olarak 8 bin 500 YTL kazanç bildirdi. Bu kazanç üzerinden de 1325 YTL vergi tahakkuk ettirildi.

 

Sahtecilikten ceza aldı

 

Kendisini birinci sıradan aday gösterecek bir partiden milletvekili olabileceğini, harcamaları da bumun için yaptığını söyleyen İsmail Dengiz’in, adli sicil kaydında ’sahtecilik’ suçundan sabıkalı olduğu ortaya çıktı. 2001 yılında Bursa 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde bu suçtan 2 yıl 5 ay 5 gün hapis cezasına çarptırılan Dengiz, 8 Ekim 2003 günü girdiği Bursa E Tipi Cezaevi’nden 12 Ağustos 2004 tarihinde şartla tahliye edildiği ortaya çıktı. İsmail Dengiz’in imar yasasına muhalefet ve yaralama suçlarından halen hakkında açılan davalarda yargılandığı belirtildi.

 

13 bin mesaj geldi

 

İsmail Dengiz, gösterişli sünnet düğünüyle gündeme gelmekten memnun olurken, mali durumuyla ilgili araştırmalardan hayli rahatsız oldu. DHA muhabirinin sorularını yanıtlarken, sünnet haberinden sonra şirketinin web sayfası aracılığı ile kendisine 13 bin 200 e-mail gönderildiğini söyleyen Dengiz, "Hem alkışlayanlar, hem de ’görgüsüz’ diyenler var. Ben saf tabir edilen pırıl pırıl bir insanım. Ben vergimi peşin öderim, devletime borcum yok" dedi.

 

Düğününde F-16’ya bindirecek

 

İKİ kızından 15 yıl sonra dünyaya gelen oğlu Tahsin için her şeyi yapmaya hazır olduğunu belirten İsmail Dengiz, "Sünnet düğününün uzun yıllar konuşulması için stadyum ve helikopter kiraladım. Üç gün üç gece sürecek düğüne katılımın fazla olması için gazeteye ilan da verdim. Oğlum Tahsin için tüm servetimi harcamaya hazırım. Düğününde de F- 16’ya binecek. Kızım Beytiye’nin düğününde stadyum kiralamıştım" dedi.

 

Benim de siyasi görüşüm var milletvekili olmak istiyorum

 

DÜĞÜNÜNÜN ikinci günü helikopter gezisinin ardından basın mensuplarının ısrarlı sorusu üzerine siyasete gireceğini belirten İsmail Dengiz, "Bu sünnet düğünü ile aynı zamanda 700 yıllık Kayapa’yı da tanıtmış olduk. Aynı zamanda ben de bu kadar tanıtım için çalışıyorum. Benim de siyasi bir görüşüm var. Ben de milletvekilliğine adayım, parayı da ondan harcıyorum. Bugünden itibaren adayım" dedi. Gazetecilerin, hangi partiden aday olduğunu sorması üzerine de İsmail Dengiz, "Onu ben içimde yaşıyorum, zamanı geldiğince konuşuruz" diyerek parti adı vermedi.

 

 

HERHALDE SİYASİ GÖRÜŞÜ DE, ZENGİNİ DAHA ZENGİN EDEN, FAKİRİ SÖMÜREN DİKDATÖR PARTİSİNDEN YANADIR !!!

 

 

:D :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cemaatler tehlikesi

 

 

YILIN bu günlerinde biz başka ülkelerde pek olmayan -veya bizim olduğunu bilmediğimiz- törensel olayları yaşarız.

 

 

 

Çünkü Silahlı Kuvvetlerimizin üst kademesindeki değişiklikler ve özellikle terfiler, kamuoyunda ilgiyle izlenir.

 

 

 

İtiraf edelim ki biz bunu biraz abartılı buluruz. Ama sakıncalı saymayız.

 

 

 

Nihayet bu ulusun geleneği de budur.

 

 

 

Dahası... Nasıl 6 Eylül’de yeni adli yılın açılışı nedeniyle "Yargı" hem kendi hem de ülke sorunları ile ilgili görüşlerini dile getiriyorsa aynı şey Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın yıldönümlerinde yaşanıyorsa, Türk Silahlı Kuvvetleri de 30 Ağustos’ta aynı şeyi yapıyor denebilir.

 

 

 

Ancak bu yılın törenlerinde veya törenlerin kamuoyuna yansıtılmasında galiba daha seçici davranıldı, o yüzden örneğin tuğgeneral rütbesindeki komutanların söylevlerini öğrenemedik.

 

 

 

Bizce iyi oldu. Çünkü Silahlı Kuvvetler’in en büyük komutanı olan Genelkurmay Başkanı’ndan sonra ötekilerin de iman tazeler gibi nutuk vermelerinde pek de anlam yoktu.

 

 

 

Nitekim yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ bu açıdan kendisine düşeni fazlasıyla yaptı.

 

 

 

Fazlasıyla kelimesini özenle kullandık. Çünkü Sayın Başbuğ’un konuşmasında "Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu iç ve dış tehlikeleri" sayarken bunlardan "anayasal rejimle" ilgili olanlara değinmekten memnun olduğunu sanmıyoruz.

 

 

 

Ama aynen Doğan Güreş, İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hilmi Özkök ve Yaşar Büyükanıt gibi onun da, "Laiklik ilkesinin, Türkiye Cumhuriyeti kuruluş felsefesinin temel direklerinden biri olduğunu" vurgulamak gereğini duyması, laikliği "Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan tüm değerlerin temel taşı" olarak nitelendirmesi, kendisini bunları söylemeye mecbur hissetmesinin sonucudur.

 

 

 

Ötekiler gibi Başbuğ’u da buna mecbur eden, -en az- son 20 yıldır Türkiye’yi yönetenlerin Cumhuriyet’in temel değerlerini yok etmeye çalıştıklarının bilinmesidir. Bu konuda muhalefetin -özellikle CHP’nin- ve sivil toplum örgütlerinin uzun süre duyarsız kalması da ikinci etkendir. Gerçek şu ki Silahlı Kuvvetler yıllardır, onların bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışmaktadır.

 

 

 

Nitekim Başbuğ hálá siyasi partilerin üzerinde durmadığı "cemaatlerin güçlenmesi" konusuna değinmekte, bunların "ekonomiyi güçlendirmeye, sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye" kalkıştıklarına dikkati çekmektedir.

 

 

 

Biz daha somut konuşalım:

 

 

Cemaatler bugün Türkiye’nin en ücra yerleşim yerlerine kadar örgütlenmiş durumdadır. Her il ve ilçenin ve her bölgenin sorumluları bellidir. Nitekim hem "yaygın" anlamda yani mahalle bazında hem de "örgün" anlamda yani "orta ve yüksek öğrenim" dönemindeki çocuklara dönük olarak müthiş bir taraftar kazanma faaliyetini tüm hızıyla devam ettirmektedirler.

 

 

Bu faaliyetin bir gün "laik rejimi devirmeyi" hedeflediğini görmeyenler kör değilse haindir.

 

 

Oktay EKŞİ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...

Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye yedirmeyiz.

Yiyeni de aramızda barındırmayız!

 

Tayyip Erdoğan

 

Rize

 

26 Ağustos 2008 ...

 

 

Dar gelirli vatandaşların ev sahibi olabilmesi için planlanan TOKI konutlarından bazılarının ilginç sahipleri...

 

 

ERLER Mahallesinden Konut Sahibi Olanların Listesi

21.07.2007 Cumartesi 02:48

 

2. GRUP ALICI LİSTESİ

(GRUP TEMSİLCİSİ: OSMAN ÖZTÜRK)

 

 

BLOK - KAT - BAĞ.BÖLÜM - ODA SAYISI - KONUT ALICISININ ADI, SOYADI

 

 

 

C-K2

5.KAT

22

4+1

EGEMEN BAĞIŞ

AKP İstanbul Milletvekili Egemen Bağış

 

 

C-K2

5.KAT

23

4+1

ŞADİYE KOÇ

Turizm Bakanı Atilla Koç'un eşi

 

 

C-K2

1.KAT

6

4+1

NEVZAT PAKDİL

AKP Milletvekili, Meclis Bşk. Vekili

 

 

C-K2

2.KAT

10

4+1

SUAT KILIÇ

AKP Samsun Milletvekili

 

 

C-K2

3.KAT

16

4+1

SÜLEYMAN ÇİL

AKP Kastamonu Milletvekili

 

 

C-K3

5.KAT

23

4+1

SABRİ VARAN

AKP Gümüşhane Milletvekili

 

 

C-K2

6.KAT

26

4+1

SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU

AKP Muğla Milletvekili

 

 

C-K2

8.KAT

34

4+1

ZEYNEP TEKİN BÖRÜ

AKP Milletvekili

 

 

C-K2

11.KAT

46

4+1

MEHMET DANIŞ

AKP Çanakkale Milletvekili

 

 

C-K2

11.KAT

47

4+1

BEKİR BOZDAĞ

AKP Yozgat Milletvekili

 

 

C-K2

12.KAT

51

4+1

MEVLÜT AKGÜN

AKP Karaman Milletvekili

 

 

C-K3

1.KAT

5

3+1

SUAT PAMUKÇU

AKP Bayburt Milletvekili

 

 

C-K3

2.KAT

10

4+1

MEBRURE SUNA KUTAN

Recai Kutan'ın Eşi

 

 

C-K3

5.KAT

22

4+1

LÜTFİ ESENGÜL

Eski Refah Partisi Milletvekili

 

 

C-K3

9.KAT

40

4+1

AHMET CEMİL TUNÇ

Eski Refah Partisi Milletvekili

 

 

C-K3

7.KAT

32

4+1

EMİN ZARARSIZ

Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı

 

 

B-K1

ZEMİN

3

3+1

ÖMER FARUK DOĞAN

DTM Müsteşar Yardımcısı

 

 

C-K1

2.KAT

11

4+1

ORHAN GÜMRÜKÇÜOĞLU

Sağlık Bk. Müst. Yrd.

 

 

B-K1

11.KAT

46

3+1

MAKSUT METE

Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı

 

 

C-K3

12.KAT

51

4+1

JALE AYGÜL

Devlet Personel Başkanı

 

 

C-K4

3.KAT

14

4+1

AYKUT ZAHİD AKMAN

RTÜK Başkanı

 

 

B-K1

3.KAT

14

3+1

İLYAS ARLI

Milli Emlak Genel Müdürü

 

 

C-K1

1.KAT

7

4+1

YUSUF BEYAZIT

Vakıflar Gen. Md.

 

 

B-K2

1.KAT

6

3+1

AHMET ANYOLAÇ

Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı

 

 

B-K2

1.KAT

8

3+1

KENAN KARADENİZ

Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı

 

 

B-K2

3.KAT

16

3+1

AHMET ERDAL TEZCAN

Başbakanlık Basın Müşaviri

 

 

B-K2

11.KAT

46

3+1

VEYSEL EROĞLU

DSİ Genel Md.

 

 

B-K2

4.KAT

17

3+1

CEMAL NOĞAY

DSİ Genel Müdürlüğü Basın Müşaviri

 

 

C-K3

11.KAT

47

4+1

BEDRETTİN YILDIRIM

Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği

Genel Müdürü

 

 

B-K2

3.KAT

15

3+1

YÜKSEL ÖZTÜRK

Kanunlar ve Kararlar Genel Müdür V.

 

 

C-K1

2.KAT

10

4+1

ELVAN TURAGAY

Eski TOKİ Bşk. Eşi

 

 

CK-3

2

9

4+1

HAKAN BİLİR

Rekabet Kurumu Uzman

 

 

B-K2

7.KAT

31

3+1

ENDER ÇETİNKAYA

Danıştay Eski Başkanı

 

 

B-K1

1.KAT

8

3+1

CUMALİ TEKİN

MEB Müşavirliği'ne atanan AKP Adana

milletvekili Zeynep Tekin` in öğretmen kardeşi

 

 

B-K1

10.KAT

41

3+1

MEHMET ŞİMŞEK

Hükümetin T.C. Merkez Bankası Başkanlığı

için üzerinde durduğu isim

 

 

B-K3

4. KAT

20

3+1

KENAN İPEK

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri

Genel Müdürü

 

 

C-K1

8.KAT

35

4+1

OSMAN BÖLÜKBAŞI

Adalet Bakanlığı, Müst. Yrd.

 

 

(Bu liste Devlet Denetleme Kurumu web sayfasından indirilebilir. )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.