Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Cimaya bak veledini tanı


GeceKuşu

Önerilen İletiler

Sayın Gecekuşu bu sevginin boyutunu biliyor musun bilmiyorum ama..

Ben kimi sevmişsem hatasınıda görürüm hatta yüzünede vururum..

Hatasını görmek yüzüne vurmak sevgimden birşeyler eksiltir yada eksiltmez o ayrı bir olay..

Fakat Peygamber efendimizin zerre kadar dahi bir hatasını ne okudum ne duydum nede yorumladım...

Hayatı ortada, bana göre peygamber efendimizin hayatında en küçük bir hatası yoktur..

Zaten bu yüzden onu kendi nefsimden çok seviyorum..

Saygılar..

 

 

Tevbe 43 Allah seni affetti. Fakat doğru söyleyenler sana iyice belli olup, sen yalancıları bilinceye kadar onlara niçin izin verdin?

 

Peygamber hata yapmamışsa niye affedilmiş acaba?

 

Enfal 67 Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki Allah (sizin için) ahireti istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.

 

Allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.

 

Hata etmemişse bu azabla tehdit niye acaba?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 209
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Kaç olsun 40 falan

*

**

***

 

Şimdi bu lafınıza bakalım;ben böyle mi demişim;temelden çarpıtmışsınız cümlemi;özel yaratıldıysa anladığınız anlamda olay değildir bu demişim değil mi;gel gör ki sadece özel yaratılma sözümü alıp üstüne yine kendi bildiğinizi okuyarak güya benim cümlemden sizi doğrulayacak bir mantıksal bağ oluşturmak istemişsiniz;YEMEZ...

 

İletinizi YEMEZ diye sonlandırmışsınız...

 

Kabul ettiremezsiniz, kanmam anlamında yazdığınızı düşünerek şunu ifade etmek isterim...

 

Amaç size bir şeyleri dayatmak yada üç kağıt açmak değil...

 

Bunu böyle değerlendiriyorsanız kendinize ve bana haksızlık etmiş olursunuz...

 

Amaç farklı bakış açılarımızı ortaya koyarak, karşılıklı olarak görüşlerimizi ifade etmek...

 

Ben sizin bu bakış açısında olduğunuzu kabul ederek düşüncelerinize yanıt veriyorum...

 

Sanırım kendimi bu anlamda ifade edebilmişimdir..

 

 

 

Neleri yediğinizi neleri yemediğinizi bilemem...

 

Ama alıntıladığınız halde ( herkesin gördüğü gibi ) neyi yanıtlamadığınızı gayet iyi biliyorum...

 

 

İletimin son bölümünü tekrar alıntılıyorum...

 

Umarım bu sefer sorulan soruları görmemezlikten gelip yanıtsız bırakmak yerine,

 

Aşağıda yazılanları yok kabul etmeyerek düşüncenizi belirtmek istersiniz...

Ama "o size göre gerçekten özel yaratılmış" (bu sizin ifadeniz)...Ve o insan bir dini yayıyor,

 

o nedenle yaptıkları ne olursa olsun, küçük yaştaki bir kız çocuğuyla evlilikte yapmış olsa yaptığı doğrudur...

Dini inançlarınız nedeniyle bu durumu hoş görüyor yada savunuyor olmanıza rağmen...

 

Ve yine sizin ifadenizle... "zor durumda ya da ahlaksızlığı savunur durumda hiç değilim" diyebiliyorsunuz...

 

Eğer böyle diyor ve doğruluğuna inanıyorsanız ne denebilir ki...

 

"zor durumda ya da ahlaksızlığı savunur durumda " olmadığınıza ve kendinizce haklı olduğunuza inanıyorsunuz...

 

Ve "Peygamberin çocuk evliliğine dair bir tavsiyesi" olmadığını söylüyorsunuz...

 

 

Ama hayır "çocuk yaşta biriyle evlenmemiştir" diyebiliyor musunuz.?

 

Size bir soru "9 yaşında bir kız çocuğuyla evlilik yapmak" ahlaklı bir davranıştır diyebiliyor musunuz.?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İbrahim beye güzel makyajlamış.Zaten bu ilahiyatçıların makyajı olmasa kim inanırdı ki islama ?

 

Herkes kendi makyajına güvenir!!!

 

:stuart:

 

:zorro:

 

Ne yazılırsa yazılsın, ne cizilirse cizilsin; bir insan gormek istediginden baska seyleri gormek ve duymak istemiyorsa sabit fikirliliginden zerre kadar ödün vermiyor.

 

Değil mi efendim;hepimiz aslında bunu belirtiyoruz;ondan diyorum zaten kendi beğenmediğinizi karalama adına herkesi "suçlu" sayıp saldırmayın diye...

 

 

:zorro:

 

İletinizi YEMEZ diye sonlandırmışsınız...

 

Kabul ettiremezsiniz, kanmam anlamında yazdığınızı düşünerek şunu ifade etmek isterim...

 

Amaç size bir şeyleri dayatmak yada üç kağıt açmak değil...

 

Bunu böyle değerlendiriyorsanız kendinize ve bana haksızlık etmiş olursunuz...

 

Amaç farklı bakış açılarımızı ortaya koyarak, karşılıklı olarak görüşlerimizi ifade etmek...

 

Ben sizin bu bakış açısında olduğunuzu kabul ederek düşüncelerinize yanıt veriyorum...

 

Sanırım kendimi bu anlamda ifade edebilmişimdir..

Neleri yediğinizi neleri yemediğinizi bilemem...

 

Ama alıntıladığınız halde ( herkesin gördüğü gibi ) neyi yanıtlamadığınızı gayet iyi biliyorum...

İletimin son bölümünü tekrar alıntılıyorum...

 

Umarım bu sefer sorulan soruları görmemezlikten gelip yanıtsız bırakmak yerine,

 

Aşağıda yazılanları yok kabul etmeyerek düşüncenizi belirtmek istersiniz...

 

Yaşı konusundaki belirsizlik belirtildi;zamanın şartları ve evliliğin asıl nedenleri üzerinde duruldu...

 

Arife tarif gerekmez;ısrarla kendi kalıplarınıza sokmaya çalışmayın olayı...

 

 

Gelişimini tamamlamamış bir kız çocuğuyla bugünkü anlamda şehvet içerikli evlilik olmaz;bunu kabul eden de yok zaten...

 

Anlatmaya çalıştığımız olağanüstü durumları bugünkü normal insan hayatına göre değerlendirip;hatta tam bilgi sahibi de olunmadan iftira boyutunda laflar edildiğidir...

 

Ben şehadet getiriyorum hala kendimce samimice;bu olaylar üzerine özel olarak düşünmek ve araştırmak da bana ayriyeten dinime ve Peygamberime bağlılık kazandırdı;değerlerime karşı edilen lafların nasıl körce,tek yönlüce yapıldığını bir kez daha gösterdi...

 

:zorro:

 

Evet net olarak anlaşılıyor...

 

Kendini bir kurtcuktan bile değersiz görebilen bir sevgi ...

 

İşte bu nedenledir ki insanlar sevdikleri, değer verdiklerinin yanlışlar içinde olabileceğini düşünemiyor...

 

Yine bu nedenledir ki haklıda olsa sevdiklerine bir eleştiri yapıldığında son derece sert tepkiler veriyorlar...

 

İnançları ve sevgileri nedeniyle onun dışındaki gerçeklere gözünü ve kulağını kapıyorlar...

 

Onun dışında gerçek falan sunulmadı;size karşı çok yönlü ve daha destekli cevaplar verildi hep...

 

Bence siz biraz da inançsızlık ve sevgisizlik ile her şeye kapanan zihniyete bakın...

 

:zorro:

 

İlla linki getireceğiz yoksa “biz zaten okuduk bunları bir şey yok” havasını sürdürecekler.

9 yaşında olduğunu söyleyenler:

Muhammed’in en küçük karısı Aişe’dir. Muhammed 52 yaşında iken, 9 yaşında olan Aişe ile gerdeğe girmiştir (Aişe, Muhammed ile evlendiğinde 6 yaşında idi (Bkz:Buhari, e’s Sahih, Kitabu Menakıbı’l-Ensar/44; Tecrid, Hadis no:1553; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n-Nikah/69, Hadis no:1422)

.

.

.

Hz. Aişe, bu sıralarda oynayan bir kız çocuğu, “ben oynayan bir kız çocuğu idim” dediğine ve o zamanki hal ve olayları ayrıntısıyla hatırladığına göre, mantıken altı-yedi yaşında ya da daha büyük olması ve risaletten 2–3 yıl önce doğmuş olması gerekir. Hz. Peygamberin, Hicretin ikinci senesinde Hz. Aişe ile evlendiğine göre onun 17–18 yaşında olduğu gün gibi aşikârdır.

 

SAygılar sunarım...

 

Farklı yaklaşımları görmenin en önemli faydası kıyası daha doğruca yapabilmek ve aslında "net" ifadelerle "bilge" ce konuşduğunu iddia edenlerin daha bir çok kaynağı irdelemesi gereken "tek" yönlü zihniyete sahip insanlar olduğunu görmektir...

 

Son kurulan bağ ile daha yaşın bile net olarak bilinemediği görülmekte ve bize "sorgulamıyorsun" diyen zihniyetin her şeyi "üç-beş" aktarma parçasıyla kabullendiği açıkca ortaya çıkmatadır...

 

Açık zihinlere;samimi yüreklere;çalışan bedenlere sevgiler;saygılar...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İlla linki getireceğiz yoksa âbiz zaten okuduk bunları bir şey yokâ havasını sürdürecekler.

9 yaşında olduğunu söyleyenler:

....

14 yaşında olduğunu söyleyenler:

...

17-18 yaşında olduğunu söyleyenler:

 

Ne kadar dikkat çekici değil mi?

9 yaşında diyenlerin hepsi hadis veriyor, yani dayanakları var, hem de birsürü hadis veriyorlar.

 

Ya 14 veya 17/18 diyenler? Hadis mi veriyorlar yoksa yorum yaparak bir yanlışı rasyonelleştirme çabası içine mi girmişler?

 

Bunu sorgulamamız bile günah sayıldığı için fazla karıştırmayıp Arabistanâın sıcaklığını bahane ettik hep.

 

Sevgili kardeşim, sen kimsen, bunu farketmişsin ama, İslam'da öyle çelişkiler ve açmazlar vardır ki, hiçbiri günahtır diye sorgulanamaz. Sadece bu konu değil yani.

 

*

 

Ayrıca 14 ve 17/18 yaş diyenlerin çelişkilerini göstermek istiyorum.

 

14 yaşında olduğunu söyleyenler:

...

Hz.Aişe ile ilgili okuduğumuz tüm kaynaklarda, altıncı yaşında nişanlandığı, dokuz yaşında evlendiği yazıyordu.

...

Şimdi asrı saadete gidelim ve olayları hep beraber gözden geçirelim. Hz. Aişe doğduğu anda babası onu bir kâfirle, beşik kertmesi yapmıştır. İslamâın yani Nübüvvetin birinci yılında, Müslümanların kâfirlerle evlenmesi yasaklanınca bu nişan bozulmuştur. Buna göre Hz.Aişe, ancak İslamiyetâin birinci yılının sonunda doğmuş olmalıdır.Yani hicretten evvelki on bir yılda doğmuş olmalıdır. En geç hesapla bundan sonra doğar. Hz.Ebu Bekir gibi Peygamberimizin potasında erimiş,O'ndan nasiplenmiş birinin, kızını bir kâfirle evlendirmesi düşünülemezdi.

Bu hesaba göre Hz. Aişeânin nişanlandığı en erken yaş on bir yaştır.Üç sene nişanlı kaldığına göre on dört yaşındadır evliliği.Hatta bazı kaynaklarda yirmi bir yaşta olduğu söylense de o kaynaklarda muteber bir hesap bulamadığım için biz on dördü alıyoruz.

 

Diğer arkadaş ne demiş ona bakalım.

 

17-18 yaşında olduğunu söyleyenler:

...

1.2-Ayrıca Hz. Aişe peygamberimizden önce Cübeyr'le nişanlanmış, daha sonra nişan dini nedenlerden dolayı karşı tarafın isteğiyle bozulmuştur. Hz. Peygamber, Hz. Aişe'yle nişanlanmış Hicretin II. yılında iki bayram arası olan Şevval ayında da evlenmiştir. Demek ki evlenecek çağda bir kızdı, daha önce bir başkasıyla nişanlanmış, nişanı bozulmuş, sonra da peygamberimizle evlenmiştir.

 

Ayşe'nin yaşı 14 olmalıydı diyen arkadaş, kafirlerle evlilik yasaklanınca, nişan/beşik kertmesi bozuldu diyor ve EbuBekir'in kızını bir kafirle evlendirmesi mümkün değildi diyor. Ayrıca 17/18/21 yaş diyenlerin kaynaklarını muteber bulmuyor. Bulmaz, zira hem onlarınki, hem de kendisininki kaynağa değil, yoruma dayalı.

 

17/18 yaşında olduğunu savunan arkadaşı ciddiye alacak olursak, Ebubekir uzun süre kızının bir kafirle nişanlı kalmasına izin vermiş.

 

17-18 yaşında olduğunu söyleyenler:

...

Hz. Aişe'nin ablası Esma yüz yaşına kadar yaşamış, hicretin 73. senesinde ölmüştür. Hz. Esma kardeşi Aişe'den on yaş büyüktü ve Esma hicrette 27 yaşındaydı. Hz. Aişe ablasından 10 yaş küçük olduğuna göre hicrette 17 yaşındaydı (el-Mesudi, Murucuâ'-Zeheb,II,309; İbni Asakir, Teracimu'-Nisa, 9,10,28; et-Tebrizi, el-İkmal, III, 610).

 

Ayşe'nin yaşının çetelesini tutamayanlar, Esma'nın yaşının çetelesini iyi tutmuşlar. Ne diyelim. Alkışlıyoruz.

Esmanın yaşı yuvarlak hesapla 100 kabul edilmiş olabileceğini hiç aklına getirmeyen bir zihniyet.

Ayşe'ye atfen verilen ve evlendiğinde 9 yaşında olduğunu söyleyen onlarca hadis varken, tek bir hadise tutunan bir zihniyet.

Sıcak iklimde insanların erken olgunlaştığını kabul eden, ancak sıcak iklimde 100 yaşına kadar yaşayan adam bulmanın samanlıkta iğne aramak gibi birşey olduğunu anlayamayan bir zihniyet.

 

17-18 yaşında olduğunu söyleyenler:

...

Hz. Aişe şöyle der:"... Hz. Muhammed (a.s.) Mekke'de iken ve ben de henüz oynayan bir çocuk idim ki "Onların vadeleri, kıyamettir. Kıyamet ne dehşetli, ne acıdır" (El-Kamer sûresi, ayet: 46) mealindeki ayet inmişti. Bakara ile Nisa sûreleri ise ben O'nun yanında iken nazil olmuştu..."(Sahîh-i Buharı, cild: 6, sayfa: 100, Te'lîfül-Kur'an babı; İstanbul Devlet matbaası)Hz. Aişe, Kur'an'ın Mekkî ayetlerinden Kamer suresi iniyorken, oynayan bir çocuk olduğunu ifade ediyor ve Kamer sûresinden olan âyetin kendisi sokakta oynayacak yaşta iken indiğini söylüyor yani Kamer suresinin nerede indiğini bilecek kadar büyük. Kur'an-ı Kerîm'in 54. sûresi olan Kamer sûresi, Mekke'de, ilk inen surelerdendir. Yaklaşık Hz. Aişe'nin bahis mevzuu ettiği âyetler, Hz. Muhammedâin peygamberliğin dördüncü senelerinde inmiştir. Hz. Aişe, bu sıralarda oynayan bir kız çocuğu, "oynayan bir kız çocuğu idim" dediğine ve o zamanki hal ve olayları ayrıntısıyla hatırladığına göre, mantıken altı-yedi yaşında ya da daha büyük olması ve risaletten 2-3 yıl önce doğmuş olması gerekir. Hz. Peygamberin, Hicretin ikinci senesinde Hz. Aişe ile evlendiğine göre onun 17-18 yaşında olduğu gün gibi aşikârdır.

 

Bu hadiste kullanılabilecek tek bilgi "Kamer Suresinin 46. ayeti indiğinde ben sokakta oynayan bir çocuktum" ifadesidir. Yaşı 6/7 miydi bilmiyoruz. Ama yazarın "Kamer Suresinin 46. ayeti sırasında ayşe 6-7 yaşlarında olmalıydı" iddiasını kabul ediyoruz. Ama kabul edemeyeceğimiz bir iddiası var: Kamer Suresindeki sözleri Muhammed'in Peygamberlik iddiasının 4. yılında söylediğini iddia ediyor.

 

Kamer Suresi'nin ilk yazılmaya başlandığı zamana ilişkin bilgiyi, Müslümanların Ayın yarılması mucizesi dedikleri şeyde buluruz. Ayın yarıldığı iddiası Muhammed'in Peygamberlik iddiasının 8. yılında ortaya atılmıştır.

 

Bu bilgilerden, Kamer Suresinin, Muhammed'in peygamberlik iddiasının 8. yılında (hicretten 5 sene önce) yazılmaya başlandığını anlayabiliriz.

 

Şimdi yazarın bu bilgilere dayanarak bulduğu 17/18 yaş hesabının yanlışlığını, kendimizin ve Ayşe'nin "evlendiğimde 9 yaşındaydım" iddiasına bakarak gösterelim.

 

Ayşe Hicretin 2. Yılında evleniyor. Yaşı 9.

3 yıl nişanlı kalmış. Geriye gidiyoruz.

Demekki Mekke'de Hicretten 1 yıl önce nişanlanmış, 6 yaşındayken.

Ayşe ne demişti ":.... Hz. Muhammed (a.s.) Mekke'de iken ve ben de henüz oynayan bir çocuk idim ki "Onların vadeleri, kıyamettir. Kıyamet ne dehşetli, ne acıdır!" (El-Kamer sûresi, ayet: 46) mealindeki ayet inmişti. Bakara ile Nisa sûreleri ise ben O'nun yanında iken nazil olmuştu."

 

Ayşe'nin hatırladığını söylediği ayet ne? Kamer Suresinin 46. ayeti ayeti. Ayşenin evlendiğinde 17/18 yaşında olması gerektiğini iddia eden yazarımıa göre Kamer Suresinin bu ayeti sırasında Ayşe 6/7 yaşında olmalı diyor. Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Ayşe 6 yaşında falan olmalı diyoruz.

 

Ama biz Kamer Suresi İslam'ın 4. yılında nazil olmuştur yalanını söylemiyoruz. Kamer yarıldı iddiası ve dolayısıyla Kamer Suresi islamın 8. yılında, Hicretten 5 sene önce yazılmaya başlanmıştır. Aşye'nin rivayetleri arasında 14 veya 17/18 yaşında olduğunu destekleyecek hiçbir hadis/rivayet yoktur.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haklısın diğerleri sadece yorum. Savunmacı bir anlayışla yazılmışlar. Eldeki asıl kaynaklar yaşının 9 olduğunu söylüyor.

Benim dediğim bu evlilik o zaman hiçbir kimse tarafından garipsenmemiş ve o dönemde gerçekleşen buna benzer bir çok evlilik bulunmaktadır.

Bireyler ve toplumlar bir tarih dilimine ve kültürel geleneğe aittir. Bundan kopmak imkansızdır. Bu nedenle, her hangi bir tarihi olayı değerlendirirken onu kendi tarihselliği ve kültürel çerçevesi içinde değerlendirmek gerekir. Yoksa, kendi şartlarımızı ölçü alarak farklı bir tarih diliminde yaşayan ve farklı toplumsal yapılanmalara sahip birilerini yargılamak: hem doğru değildir, hem de bilimsel bir yöntem olarak kabul edilemez.

 

HZ. AİŞENİN EVLİLİK YAŞI TARTIŞMALARINDA SAVUNMACI TARİHÇİLİĞİN ÇIKMAZI

Mehmet AZİMLİ (Yrd. Doç. Dr. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi)

Kaynak:İslami Araştırmalar Cilt 16 Sayı 1/2003

Özet

Bu çalışma, Hz. Aişe’nin Hz. Peygamber ile evlendiğinde yaşının dokuz mu onsekiz mi olduğu konusundaki tartışmayı incelemektedir. Hz. Aişe’nin onsekiz yaşında iken evlendiği görüşünü savunanların, bölgenin iklim ve evlilik kültürünü dikkate almadıktan, bu görüşün bilimsel olmaktan ziyade Oryantalist söyleme karşı tepkisel bir savunma psikolojisi içerisinde ortaya konulduğu belirtilmektedir. Bölgenin iklim yapısı ve evlilik kültürü göz önüne alındığında birçok örneği olan ve toplumsal olarak hiç problem edilmeyen bu evliliğin esasen Hz. Aişe dokuz yaşlarında iken gerçekleştiği ve rivayetlerin de bu noktada odaklandığı sonucuna ulaşılmıştır.

Giriş

Hz. Muhammet (a.s.),VII. yy.da Arabistan’da yaşamış ve Arap kültürü içinde yetişmiştir. Bu kültürün bir üyesi olan Hz. Peygamber, İslam Dini olarak insanlara tebliğ ettiği “Din” ile mensubu bulunduğu kültürde önemli değişiklikler yapmıştır. Sosyal yaşamın birçok alanında ve kurumlarında gelenek haline gelmiş yaşam biçiminde (adetlerde) büyük ölçüde değişimleri gerçekleştirmiştir. Aile yapısı, kadının konumu, evlilik ve boşanma gibi sosyal hayatın en başat değerleri de söz konusu değişimden pay alan kurumlar arasındadır.

Büyük değişimlerin mimarı olmasına rağmen, aynı geleneğin bazı adetleri İslam Dini içinde kabul edilmiş ve sürdürülmüştür. Örneğin evlilik akdi (nikâh) konusunda Hz. Peygamber önemli değişiklikler, düzenlemeler getirmiştir, fakat evliliğin yaşı, evlilik merasimi vs. gibi geleneğin hâkim olduğu cihetlere dokunmamıştır. Hatta kendisi de bu alandaki geleneğe tabi olmuştur. VII. yy. Arap kültürünün bir üyesi olmasına bağlı olarak yapmış olduğu bir kısım davranışları, zaman zaman eleştiri konusu olmuştur. Hz. Aişe ile evliliği de eleştiriye konu olan hususların başında gelmektedir. Özellikle bir kısım Oryantalistler, Arap örfüne (kültürüne) ait özel durumları yanlış yorumlayarak veya kendi kültürlerine kıyaslayarak eleştirilerinde ileri gitmişlerdir. Hz. Peygamberin 9 yaşındaki Hz. Aişe ile evlenmesi olayını “54 yaşlarında bir erkeğin oyuncaklarla oynama çağındaki bir çocukla evlenmesi”olarak nitelendirerek, bu evliliği bir anlamda şehvetperestlik, hatta daha da ileri götürerek ********** olarak nitelendirmişlerdir. Yaşlı bir erkeğin, bakire bir kız çocuğuyla “garip evliliği” diye yorumlamışlardır.

Oryantalistlerin haksız ve hatalı eleştirmelerine, savunmacı bir refleksle cevap veren Müslüman alimler, benzer bir hata ile Hz. Aişe’nin evlilik yaşını, kendi kültürlerindeki ortalama evlenme yaşı olan 15-20 arasına çekmeye çalışmışlardır. Hz.Peygamberin 9 yaşında bir kız çocuğuyla evlen-i ermeyeceğini, bunun bir iftira ve düzeltilmesi gereken bir yanlış olduğunu savunup, Hz. Aişe ile 17-18 yaşlarındayken evlendiği görüşünü dile getir¬mişlerdir.Rivayetlerin, zorlama tevillerle yorumuna dayalı bu tutum da, ayrı bir problem teşkil etmektedir. Bu görüşü benimseyenlerin önde gelenlerinden olan Ö. Rıza Doğrul, tercüme ettiği Mevlana Şibli’nin Asr-ı Saadet isimli eserine yaptığı ilavede bu konuyu uzunca tartışmış ve Hz. Aişe’nin evlilik yaşının 17-18 olduğu görüşünü savunmuştur.

Biz bu çalışmamızda, hem batılı bilim adamlarının, hem de onlara cevap veren Müslüman tarihçilerin konuyla ilgili görüşlerini, kaynaklarımızda yer alan Hz. Aişe’nin evlilik yaşıyla ilgili rivayetlerle yeniden değerlendirmeye çalışacağız.

Araştırmamızın temel hedefi, bu konudaki kanaatimizce yanlış olan iddiaları inceleyip, tarihi rivayetler ışığında mevzuyu aydınlatmaya çalışmaktır. Çalışmamızda, ağırlıklı olarak Ö. Rıza Doğrul’un, kısmen de benzer kanaatesahip olan çağdaş müelliflerin görüşlerine yer vereceğiz. Eleştirisini yapacağımız görüşlerin akabinde kendi görüş ve kanaatlerimizi de belirteceğiz.

 

A. Hz.Peygamber’in Evlilik Hayatı

Hz. Peygamber’in birden fazla kadınla evlenmesine, özellikle Batılı bilginler tarafından, çok evliliğin o dönemin sosyal sisteminin bir parçası olduğu ve birçok ahlaki, sosyal ve iktisadi sorunların çözümünde gerekli bir olgu olduğu düşünülmeden, tarafgir bir anlayışla tenkitler yöneltilmiştir. Bu tenkitleri yapan Batılı bilginlerin, aynı geleneğin mensubu olan, Hz. Davud ve Hz. Süleyman’ın evlilikleri konusunda hiçbir eleştiride bulunmamaları, tenkitlerinde tarafsız olmadıklarını göstermektedir.

Hz.Peygamber’in kadın düşkünü bir şehvetperest olduğu şeklindeki iddialara karşı, Hz. Peygamber’in niçin çok evlendiğinin sebeplerini anlatarak savunan bir çok reddiyeler yazılmış ve bu konuda değişik araştırmalarda cevaplar verilmiştir. Onun çok evliliğini sırf Müslüman müellifler değil, aynı zamanda bazı insaflı müsteşrikler de savunmuşlar ve cevaplar vermişlerdir. Bunlardan birisi olan Cariyle şöyle demektedir:

“O, 25 yaşında iken kendisinden 15 yaş büyük olan bir kadınla evlendi ve onunla 25 yıl ömür sürdü. Kadınlara rağbet etmedi. Birden bire huyunu karakterini ve davranışını değiştirip nasıl kadın düşkünü olabilir ki? Buna ben kendi hesabıma inanmam “.

Gerçekten de 25 yaşında iken evlendiği ve kendisinden 15 yaş büyük olan, Hz.Hatice ile 50 yaşına kadar yaşayan Hz. Peygamber, 50 yaşında iken yaşıtı olan Şevde ile evlenmiş ve çok evliliklerine 53 yaşından sonra başlamıştır. Evlendiği hanımlardan biri hariç tümü, ya dul ya da önceki evliliklerinden çocukları olan kadınlardır. Bu da, evliliğin ana saikinin “şehvet” olmadığını göstermektedir.

Hz. Peygamber’in çok evlenmesinde, siyasi amaçların ağırlıkta olduğunu düşünüyoruz. Örneğin, Hz. Aişe ve Hz. Hafsa ile evlenerek, Hz. Ebubekir ve Hz.Ömer’le ilişkilerini güçlendirmiştir. Beni Mahzum’dan Ümmü Seleme ile evlenerek, İslam’a en büyük düşmanlığı yapan Ebu Cehil’in kabilesinin düşmanlığını önlemiştir. Ümmü Habibe ile evlenerek, Mekke lideri olan babası Ebu Süfyan’la ilişkilerini yumuşatmaya çalışmış, bir daha savaşta kendisinin karşısına çıkmamasını sağlamıştır. Benî Nadir liderinin kızı Safiyye ile evlenerek Yahudilerin düşmanlığını azaltırken, Benî Mustalik’in liderinin kızı Cüveyriye ile evlenerek de, bu kabilenin İslam’a girmesini sağlamıştır. Meymune, ile evlenerek Meymune’nin kız kardeşinin evli olduğu ünlü kabile lideriyle bacanak olmuş ve onlarla yakınlık sağlamıştır. Zeynep b. Cahş’la evliliğini, bir Cahiliyye adetini yıkmak için Allah istemiş ve Kuran’da bu konuyla ilgili ayetler indirmiştir. Diğer hanımı Zeynep binti Huzeyme ise, Hevazin’in çok güçlü bir kabilesine mensuptur.

Kısaca zikrettiğimiz bu politik sebeplerin bile onun evliliğinin “şehvefile ilgili olmadığını göstermeye yeteceği kanaatindeyiz.

 

B. Hz. Aişe’nin Evlilik Yaşı Konusundaki Görüşlerin Tenkit ve Tahlili

Hz. Aişe’nin Hz. Peygamber ile evlilik yaşı konusundaki tartışmaları maddeler halinde verip, her bir madde içinde; bu görüşlerin eleştirilerini yaptıktan sonra, kendi görüş, değerlendirme ve cevaplarımızı da aynı madde içinde belirteceğiz.

Mevlana Şibli “Asr-ı Saadet” isimli eserinde; Hz. Aişe’nin doğum tarihi ile ilgili bilgilerin güvenilir olmadığından hareketle evlilik yaşını tespit etmeninde mümkün olamayacağını, dolayısıyla rivayetlerde belirtilen yaşın, kuşkulu olduğunu söylemiştir.Aynı görüşe Rıza Savaş’da katılmaktadır.İslam tarihi kaynaklarında, hiçbir sahabînin doğum tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. “Asrı Saadet” isimli esere yaptığı (ilave) açıklamalarda Ö. Rıza Doğrul’un da belirttiği gibi, o dönemde, bugünkü gibi nüfus daireleri yoktu ve kimsenin doğum kaydı yapılmıyordu. Nitekim günümüzde bile, özellikle kırsal kesimde, doğan çocukların doğum kaydı yapılamamakta, çocukların ailelerine çocuğun yaşı sorulduğunda, tarih olarak “ekinler biçildiği zamanda, narlar kızardığında, bir kış günü veya şu önemli olay olduğunda doğdu ” şeklinde cevaplar alınmaktadır.O dönemde bütün sahabilerin yaşları, genelde ölüm zamanındaki yaşlarına göre hesaplanıyordu. Bu ilkeden hareketle, Hz. Aişe’nin vefat tarihinden, yaşı çıkarıldığında yaklaşık olarak doğum tarihi bulunabilir. İslam tarihçileri, Hz. Aişe’nin vefat tarihi olarak genelde H. 58 yılını, vefatı sırasındaki yaşı olarak da 66 yaşını vermektedirler. Bir kısmı, vefat tarihi olarak H.56-59′u, vefatı sırasındaki yaşı olarak da 65-67 yi belirtseler de, çoğunluğu birinci görüşte müttefiktirler.11 Böylece Hz. Aişe’nin vefat esnasındaki yaşından, vefat tarihini çıkardığımızda (66-58=8) Hicret sırasında Hz. Aişe’nin yaşının 8 olduğu ortaya çıkar. Hicretten bir yıl sonra evlendiğine göre ise evlilik yaşı 9 olacaktır. 12 İbn Kesir bu yaşta evlendiği konusunda hiçbir ihtilafın olmadığını belirtir.

Hicretin ilk yılında evlendiği sırada 9 yaşında olduğuna göre, doğum tarihi Nübüvvet’in IV. yılına tekabül etmektedir. Hz. Aişe’den gelen “Ben kendimi bildim bileli İslam in içindeyim ” sözü de bunu kanıtlamaktadır.

Ö. Rıza Doğrul, Hz. Aişe’nin vefat ettiği sırada 74 yaşında olduğunu belirtse de bu rakamı (yaşı), tarihsel olarak kabul etmek mümkün değildir. Çünkü hiçbir tarihi kayıtta Hz. Aişe’nin bu yaşta vefat ettiği belirtilmemektedir. Müellifin, Hz. Aişe’nin 74 yaşında öldüğü konusundaki görüşü yalnızca Hz. Aişe’nin 17 yaşında evlendiği görüşünü esas alarak yaptığı yanlış bir kıyaslamanın sonucudur.

Sonuç olarak Hz. Hatice’nin Nübüvvetin 10. Yılında vefat etmesi üzerine Havle’nin teklifi ile söz kesilmiş ve Hicretin I. Yılında ise evlilik gerçekleşmiştir. Bizzat Hz. Aişe’den gelen rivayetlerde 6 yaşında sözlendiği ve 9 yaşında da evlendiği belirtmektedir.

Ö. Rıza Doğrul, Hz. Aişe’den nakledilen “Ben Mekke’de oynayan bir çocuk iken Hz. Peygambere “Hatta onların vadeleri kıyamettir ve kıyamet ise daha dehşetli ve daha acıdır.”

(Kamer 46) ayeti inmişti” şeklindeki Hz.Aişe’den nakledilen bu rivayeti delil alarak özetle şunları belirtir;

” Bu yaşta bir çocuğun bu ayetleri ezberlemesi, müşriklere acı azabı müjdeleyen bu ayetleri anlaması, Müslümanların başından geçen buhranlı vakalarla bu kadar alakadar olması ruhen ve fikre mümkün değildir. Bunu kabul etmeye imkan yoktur. Ne kadar zeki olursa olsun bu yaşta bir çocuk Kur’anla bu kadar alakadar olamaz. Ayrıca Kamer suresinin boykot yıllarında inmesi mümkün değildir. Çünkü bu konuda mucize gösteriminin gerçekleşe¬bilmesi için Müslümanların müşriklerle görüşmeleri lazımdır. Öyleyse bu surenin Müslümanların işkence yıllarında inmesi gerekir. Bu yıllarda Hz. Aişe hin çocuk olduğunu kabul etsek bile bu durumda Hz. Aişe peygamberlikten önce doğmuş demektir” şeklinde görüşlerini aktarmaktadır.

 

Bu görüşü Rıza Savaş da paylaşmaktadır.

Yazarın kendi görüşünü desteklemek için delil olarak ileri sürdüğü Hz. Aişe’den nakledilen bu rivayet, aslında yazarın görüşlerinin aleyhine bir delil olarak alınabilir. Bu yaşta bir çocuğun söz konusu ayetin ne şekilde indiğini bilmesi değil, bilememesi mümkün değildir. Çünkü bu yaş grubundaki çocuklar, o dönemdeki bir olayı rahatlıkla anlayabilecek ve kavrayabilecek bir çağdadır. Günümüzde de, 5–6 yaşlarında hafız olmuş çocuklar görebilmekteyiz.

Kaldı ki Doğrul; “Altı yaşında bir çocuk ne kadar zeki olursa olsun nihayet çocuktur. Bu ayetlere nüfuz edemez” şeklinde açıkladığı paragrafta bu sözleri aktarırken aynı paragrafta Hz. Aişe’nin Nübüvvetin gelişinden 2 veya 3 yıl önce doğduğunu, Kamer suresinin de Nübüvvetten sonra IV. Yılda indiğini belirtmiştir. Bu durumda kendi hesabına göre bile bu ayet indiğinde Hz. Aişe 6 veya en fazla 7 yaşında olmaktadır. Böylece müellif kendi de çelişkiye düşmektedir. Ayrıca Kamer suresinin boykot yıllarında, yani Nübüvvetin 8–10. senelerinde indiği ifade edilmiştir. Demek oluyor ki bu ayet indiğinde Hz. Aişe en az 5 en fazla 7 yaşlan arasındadır. Çünkü boykot yılları İslam’ın gelişinin 8. veya 10. yılları arasında olmuştur. Kamer suresi de boykot yıllarında indiğine göre Hz. Aişe sure indiğinde en azından 5–6 yaşlarındadır. Bu yaşta biri de ayetleri rahatlıkla ezberleyebilir ve anlamlarını kavrayabilir.

Yazarın; “bu sûre boykot yıllarında inemez, çünkü Müslümanlar müşriklerle görüşmüyorlardı”22 şeklindeki iddiası da doğru değildir. Çünkü, Müslümanlara bu dönemde, Haram Aylarda, 4 ay boykot uygulanmıyordu.23 Bu dört ay içerisinde müşriklerle görüşüyorlardı ve Kamer suresi de bu dönemde, boykot yıllarında, Mina’da iken inmiştir.

Dolayısıyla Doğrul’un bu yaklaşımı da isabetli değildir.

Rıza Savaş, Hz. Aişe’nin; “Kendini bildi bileli anne-babasının dine inandıklarını” belirten ve devamında, Hz Ebu Bekir’in Habeşistan’a hicret etmek üzere yola çıktığını anlatan rivayeti delil göstererek, Hz Aişe’nin bu olayı nakledebilmesi için, yaşının bu olayı gözlemleyecek kadar büyük olması gerektiği sonucuna varmaktadır. Olayı Hz. Aişe’nin daha sonra birilerinden nakletmiş olabileceği şeklindeki bir yorumun ise, ancak rivayeti ikiye bölerek (I.kısımla II. kısmı birbirinden ayırarak) yapılabileceği, bunun da yanlış olduğu kanaatindedir.

Fakat rivayetin ilk bölümü de, Hz. Aişe Nübüvvetten sonra doğmuş olduğunu apaçık göstermektedir. Rivayetin II.kısmı ise, muhtemelen Hz. Aişe’in yaptığı bir mürseldir. Aynı rivayetle ilgili Doğrul, Hz. Aişe’nin, “Kendini bildi bileli anne-babasının dine inandıklarını” belirten rivayeti delil alarak, bu rivayetin Hz. Aişe’nin Nübüvvetten sonra doğduğunu gösteremeyeceğini, bilakis Hz. Ebubekir’in Nübüvvet gelmeden önce de putperest olmadığını Hanif olduğunu, bundan dolayı bu rivayetin onun Nübüvvetten sonra doğduğu konusunda delil alınamayacağını, belirtmektedir.

Halbuki rivayete iyi baktığımızda, bu yorum ikiyönden geçersizdir. Birincisi; hadisteki Din kelimesi “ed-Din” şeklinde marife olarak kullanılmıştır. Bundan da İslam’ı kastettiği anlaşılmaktadır. İkincisi ve daha önemlisi; Hz. Aişe rivayetin devamında bu dinin İslam dini olduğunu ve çocukluğunda Hz. Peygamber’in devamlı kendilerine geldiğini anlatarak, kendisinin Nübüvvetin geldiği dönemde doğduğunu açıklamıştır. Rivayette yer alan vurgu, onun İslam döneminde doğduğunu belirtmektir. Böylece, rivayette zikredilen yaşın doğruluğu ortaya çıkmış olmaktadır.

Rıza Savaş ve Doğrul, Hz. Aişe’nin ablası Hz. Esma’nın, Hicret sırasında 27 yaşında olmasından hareketle, ablasından 10 yaş küçük olan Hz. Aişe’nin de buna göre 17 yaşında olacağı sonucuna ulaşmaktadırlar. Hz. Aişe de hicretten hemen sonra evlendiğine göre, evlendiği sırada 17-18 yaşlarında olması gerektiği görüşünü dile getirmektedirler.Şimdi bu görüşü incelemeye çalışalım.

 

Öncelikle Hz. Aişe’nin vefatı sırasında kaç yaşında öldüğünü tespit edebilirsek evlendiği esnada ki yaşını tespit etmek kolaylaşacaktır. Daha öncede aktardığımız gibi tarihçiler Hz. Aişe’nin H. 58 yılında 66 yaşında vefat ettiğini kabul etmektedirler.30 Buna göre eğer H.58 de Hz. Aişe 66 yaşında vefat ettiyse, Hicret sırasında 8 yaşında ve evlendiği sırada H. I. yılda 9 yaşında olacaktır.(66–58=8, 8+1=9)

Aynı hesaplama yöntemini ablası Hz. Esma’ya da tatbik edersek, Hz. Aişe vefat ettiğinde (H. 58) Hz. Aişe’den 10 yaş büyük olan Hz. Esma’nın 76 yaşında olması gerekir. (66+10=76) Hz.Aişe vefat ettiğinde, yani H.58 de 76 yaşında olan Hz. Esma, Hicret sırasında 18 yaşlarında, 10 yaş küçük olan Hz.Aişe ise 8–9 yaşlarında olacaktır.(76–58= 18)

Hicret sırasında 27 yaşında olduğunu savunan yazarlar, Hz. Esma’nın ölümü esnasındaki yaşından yola çıkarak bu sonuca varmaktadırlar. Şimdi bu konuyu biraz daha geniş bir şekilde inceleyelim. Hz. Esma’nın H. 73 yılında öldüğü kesindir. Bu konuda tarih kitaplarında hiçbir ihtilaf yoktur. Öldüğü esnadaki yaşı konusunda bazı bilginler 100 rakamını verseler de kaç yaşında öldüğü konusunda ihtilaf vardır. Hz. Esma, oğlu Abdullah b. Zübeyr’in Haccac tarafından şehit edilmesinden birkaç ay sonra vefat etmiştir.Hz Esma’nın ölüm yaşı konusunda ihtilaf bulunduğundan bazı bilginler, Arapça’da genel de 40,70,100 gibi sayıların çok¬luktan kinaye olarak kullanılabileceği prensibinde olduğu gibi, 100 yaşında öldüğünü bildirmişlerdir. Yani, bu bilgiyi veren bilginlerin kasıtları Hz. Esma’nın uzun süre yaşadığını belirtmektir. Yoksa net olarak tam yaşını vermeyi değil. Örneğin, muhakkik bilginlerden, İbn İmad ve ez-Zehebi bu şüpheli bilgiden dolayı Hz.Esma’nın 90 yaşında veya bunu biraz aşmış bir yaşta vefat ettiğini belirtirler.

Bu hususta şöyle bir hesaplama yaparsak konu daha da netleşebilir: Hz.Aişe’nin vefat ettiği H. 58 den Hz. Esmanın vefat ettiği H. 73′e kadar geçen 15 yıllık süreyi Hz. Esma’nın H. 58 deki yaşına eklediğimizde Hz Esma’nın yaşı vefat ettiği sırada 91 eder. (76+15=91). Bu da gösteriyor ki Hz. Esma vefat ettiğinde 91 yaşlarıda olmaktadır ve 100 yaşında olması mümkün gözükmemektedir. 91′den öldüğü tarih olan H.73 ü çıkardığımızda (91-73=18) Hz. Esmanın Hicrette, yani Hz.Aişe’nin evlendiği yılda 18-19 yaşlarında olduğunu buluruz. Hz.Esma ile Hz.Aişe arasındaki yaş farkı 10 yaş olacağına göre Hz. Aişe’den nakledilen ve bütün tarihçilerin müttefik olduğu “6 yaşında sözlendim 9 yaşında evlendim” ifadesinin doğru olduğu ortaya çıkar.

Bütün bunlara ilaveten şunu da söylemek mümkündür; O. Rıza. Doğrul’un görüşüne göre, Hz.Esma Hicrette 27 yaşında olmaktadır. Biliyoruz ki Hz. Esma Hicret sırasında ilk çocuğuna hamile idi. Kızların çocukken nişanlandığı, 9-10 yaşlarında evlendiği bir yörede, 27 yaşında evlenerek ilk çocuğu doğurmak oldukça geç bir yaştır. Günümüzde bile kızlar küçük yaşta evlenebilmekte¬dir. O gün için, sıcaktan dolayı ergenliğin erken yaşlarda başladığı bir yöre de, Mekke gibi, çok evli¬liğin yaygın olduğu ve kadınların hiçbir zaman bu yaşa kadar bekâr kalmadıkları bir bölgede, Hz. Esmanın 27 yaşında evlenmesini kabul etmek oldukça zor, hatta muhaldir diyebiliriz. Söz konusu yaş o günkü şartlarda, torun sahibi bile olunabilen bir yaştır. Çünkü daha sonraki dönemlerde de kızlar, çocuk denecek yaşta evlendiriliyorlardı.

Özetle tarihi rivayetlere dayanarak yaptığımız hesaplara göre Nübüvvetten 6 yıl önce doğan Hz.Esma, Hz. Aişe doğduğunda 10 yaş civarındadır. Hicrette ise, genç bir kadın olarak Hz. Peygambere erzak taşımış ve 18 yaşlarında ilk çocuğuna hamile kalmıştır. Hz. Aişe ise bu sırada 8-9 yaş civarındadır.

Doğrul, Hz. Aişe’nin 9 yaşında evlenmediğine bir diğer delil olarak; Hz. Peygamber’in, Hz. Hatice’nin vefatından sonra evi idare edecek, çocuklara bakacak birisine ihtiyacının olduğunu, bu vazifeyi ise 9 yaşlarında bir çocuğun yapamayacağını belirterek, bundan dolayı Hz. Aişe ile 18 yaşlarında evlen¬mesinin daha makul olacağını, söylemiş ve bu konu¬da nakledilen Hz. Peygamberin ev işlerini görmesi için Şevde ile evlenmesiyle ilgili rivayetlerin güvenilir olmadığını, şayet bu rivayetler kabul edilse bile Sevde’nin iri, yaşlı ve yavaş haliyle ev işlerini yap¬maya elverişli bir hanım olmadığını belirtmektedir.

Doğrulun görüşlerinden yola çıkarak, Hz. Hatice’nin vefatından sonra ev işlerini üstlenecek, çocuklara bakacak birisi lazımsa, neden Hz.Pey¬gamber Hz.Aişe ile (yazarın iddialarına göre Hz.Hatice’nin vefatında Hz.Aişe 15 yaşlarında idi) Hz.Hatice’nin vefatından sonra Mekke’de evlenme¬di de, Medine dönemine kadar bekledi? Ev işlerini çocuk bakımını neden ihmal etti? Kaldı ki Hz. Peygamberin en küçük çocuğu Hz. Fatıma bile Hz. Aişe’den büyüktür. Bu nedenle, Hz. Âişe ile evliliği¬ni, çocuk ve ev bakımı gerekçeleriyle açıklamak kabul edilebilir bir durum değildir.

Ayrıca Hz. Sevde’nin Mekke döneminde, Hz. Hatice’nin vefatından hemen sonra, Hz. Peygamberle evlendiği sabittir. Bu rivayetlerin güvenilir olma¬dığı şeklindeki yazarın görüşü pek tutarlı görünme¬mektedir. Çünkü tersine bir rivayet yoktur. Müs¬lim’de geçen “Şevde Resulullahın benden sonra ni¬kahladığı (tezevvece) ilk kadındı”42 ifadesindeki “tezevvüc” kelimesi “söz kesmek” anlamında olmalı¬dır. Zira, Hz. Aişe kendisinin söz kesilmesini anla¬tırken de aynı kelimeyi “tezevvece”yi kullanmakta; “Rasulullah beni altı yaşımda iken nikah etti (söz kes¬ti), dokuz yaşımda iken de zifafa girdi”demektedir.

Yukandaki bilgileri özetleyecek olursak; Hz. Peygamber, Hz. Hatice’nin vefatından sonra Hz. Şevde ile hemen evlenmiş, Hicretten sonra da, Hz. Aişe ile evlenmiştir.

Doğrul’un iddia ettiği gibi, Hz. Peygamber’in Hz. Aişe ile evlenme sebebinin ev işlerini yaptırmak olmadığını şu şekilde de izah edebiliriz:

Hz.Peygamber, Hz. Aişe ile küçük yaşta evlenerek onun, diğer hanımlarından daha iyi bir şekilde İslamî bilgileri kendisinden almasını ve Müslümanlara aktarmasını amaçlamış olabilir. Çünkü, diğer hanımları, hem yaşları hem de zeka seviyeleri bakımından Hz. Âişe ile kıyaslanamazlar. Hz. Âişe’nin, erken yaşlarda peygamber hanesine girmesinin en önemli nedeni bu olmalıdır diye düşünüyoruz. Bu küçük ve zeki kız sayesinde diğer sahabenin göremedikleri Hz Peygamber’in evinde meydana gelen olayların, özellikle kadınlarla ilgili özel meselelerin, Müslümanlara aktarılmasını ve Hz.Peygamber’in Müslüman kadınlarla olan bilgi alışverişini o sağlamıştır. Bundan dolayı, kaynaklarımızda yer alan İslam’i bilgilerin neredeyse tümü Hz. Aişe’den gelmiştir, diyebiliriz.

Hz. Âişe’nin üstlenmiş olduğu bu görevi diğer hanımları üstlenemez miydi, şeklindeki bir soruya şu şekilde cevap verebiliriz: Hz. Peygamberin diğer hanımları, daha önce birkaç evlilik hayatı geçirmiş, zeka olarak yorulmuş aynı zamanda yaşlanmış olan kadınlardı. Bir kısmının, coçuk sahibi olmak gibi, zihinsel anlamda önemli meşguliyetleri de bulunuyordu ki bu durum, Hz. Âişe’nin bilgi edinmedeki konumu ile kıyaslandığında, hanımlar arasındaki fark daha iyi görülebilir. Hz.Aişe ise, özel yetenekleri, diri zekası ile müstesna bir kadın olarak, İslam’ın bütün Medine dönemi hadiselerini gözlemlemiş ve bizlere aktarmıştır.

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız Hz. Âişe’nin meziyet ve gayretleri konusunda “Siret Ansiklopedisi” yazarı Afzalurrahman şunları aktarmaktadır:

“Hz. Peygamberle erken yaşta evlenen Hz.Âişe’nin eğitim ve talimi bizzat Hz.Peygamber’in rehberliği ve nezareti altında gerçekleşti. Hz Aişe çok zeki, tecessüs sahibi, hıfzı kuvvetli, çok çabuk öğrenmeye kabiliyetli idi. Hz.Peygamberden ne görüp duydu ise onu hatırladı ve başkalarına nakletti. Bu sebeple Hz.Peygamber ona çok yakınlık duydu ki her söylediğini dinleyip izlesin ve yaptığını daha hevesli yapsın. Böylece Hz.Aişe, İslam prensiplerini ve Resulün sünnetini diğer hanımlarından daha fazla öğrendi ve hafızasında tuttu. O, bu ilmi Hz.Peygamberden sonra yaklaşık 45 yıl kadar anlattı. Hz.Peygamberden 2210 hadis rivayeti ile en fazla hadis rivayet eden altıncı sahabi olmuştu”. Bütün bunlardan Ö. Rıza Doğrulun öne sürdüğü gerekçelerin, isabetli olmadığı anlaşılmaktadır.

Doğrul, bir önceki maddede anlattığımız Hz. Âişe’nin bilgisi, kabiliyeti ve İslam’i bilgilerdeki büyüklüğünü genişçe anlatarak; “Bütün bunları 9-18 yaş arasında bir çocuk öğrenemez. Bu evliliğin 18-27 yaş arasında olması daha makul değil midir?” şeklinde bir akıl yürütmeğe girmiştir.

Böyle bir akıl yürütmenin zorlama olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü, bunun için çocukların zeka ve öğrenme yaşına baktığımızda, çocuk eğitimcilerinin büyük çoğunluğunun kabul ettiği ve dünyada hemen hemen her yerde uygulanan öğrenme yaşı 7-20 yaşları arası olduğunu görürüz.

Bu yaşlar, genelde çocukların her bilgiyi toplama çağıdır. Yirmi yaş sonrası ise, artık bilgileri değerlendirme çağı başlamaktadır. Bir de sıcak iklimde çocukların bedensel ve zeka bakımından erken geliştikleri düşünülürse, öğrenme yaşının birkaç yıl daha düştüğü görülecektir. Buna göre, Hz. Âişe’nin Hz.Peygamberle birlikte yaşadığı (9-19) yaşları arası, onun öğrenmek için en müsait olduğu yaşlardır diyebiliriz. Hz. Peygamber’den sonra ki döneminde, elde etmiş olduğu bilgileri diğer Müslümanlara 45 sene boyunca aktarmıştır.

Hz. Âişe’nin Hz. Peygamberle nişanlanmadan önce, Cubeyr b. Mutim’in oğlu ile nişanlanmasından hareketle Doğrul, bu nişanlanmanın nübüvvet geldikten sonra olamayacağı, çünkü İslam’a göre müşrike kız verilmeyeceğinden dolayı bu nişanın nübüvvet gelmeden önce vuku bulması gerektiğini, bunun sonucu olarak da Hz. Âişe’nin İslam’dan önce doğduğunu iddia etmiştir.

Bu iddia da iki yanlış tespit etmekteyiz: Birincisi, aktarılan rivayetteki Hz. Âişe ile nişanlanan şahıs Cubeyr b. Mutim’in oğlu değil, bizzat Cubeyr’in kendisidir.” Yani Hz. Aişe, Mutim b. Adiyy’in oğlu Cubeyr ile nişanlanmıştır. Yazar burada bir isim yanlışlığı yapmıştır.

ikincisi ve daha önemli hatası ise, nübüvvetin gelişinden sonra müşrike kız verilmeyeceği görüşüdür.Halbuki Mekke döneminde böyle bir yasak yoktu. Bu yasağı bildiren ayet Medine’de inmiş ve bu nedenle sahabe müşrik eşlerini boşamışlardı. Ancak Mekke döneminde, sadece Hz.Ebubekir değil, Hz.Peygamber bile İslam’ın en büyük düşmanı olarak Kuran’da ismi zikredilen Ebu Leheb’in iki oğluna iki kızını vermiş ve Nübüvvet geldikten sonra da Ebu Leheb oğullannı zorlayıp bu iki kızı boşatıncaya kadar boşatmamıştı.

Müslümanlar için durum böyle olduğu gibi. Müşrikler için de böyle bir yasak bahis mevzu değildi. Mekke’de bu yasak ilk defa Haberu’s-Sahife olayında: yani, Mekkelilerin Müslümanlara boykot yaptıkları sırada gündeme gelmiş ve Müslümanlarla kız alışverişini durdurmuşlardı. Fakat Hz.Sevde’nin Hz. Peygamber ile evliliğinde olduğu gibi, boykottan sonra da bu yasağa uyulmuyordu. Nitekim Hz.Şevde nin müşrik olan babası nübüvvetin 10. Yılında Hz.Peygamberi beğendiği ve kızına denk bir insan gördüğü için onunla evlendirmişti.

Doğu toplumlarında, ülkemizde de olduğu gibi. çocukların küçük yaşta “Beşik Kertmesi’” adı altında sözlenmeleri oldukça yaygındır. Hz. Ebû Bekir gibi Mekke’nin saygın iş adamlarından birinin kızını, almak isteyenlerin çok olacağı muhakkaktır. İşte Hz. Aişe’nin Cübeyr ile sözlenmesi de bu kabil bir söz kesme olayıdır, diyebiliriz. Dolayısıyla, O. Rıza Doğrul”un söz konusu nişanlanmadan hareketle. Hz. Aişe’nin yaşının büyük olması gerektiği şeklindeki çıkarımına katılmıyoruz.

Doğrul. Hz. Aişe’nin nişanlısı Cubeyr b. Mutim’in annesinin Hz.Ebubekir’e “eğer bu kız benim evime girerse oğlumu atalarının yolundan çıkarır” demesini54 delil getirerek, Hz.Aişe’nin dînî et¬kinliğinden dolayı nişanın bozulduğunu söylemiş ve bu nişanın nübüvvetten önce vuku bulduğunu dolayısıyla da Hz. Aişe’nin yaşının rivayetlerde zikredilen yaştan büyük olduğu sonucuna ulaşmıştır.Bir kısım yazarlar da bu görüşte ona katılmaktadırlar.

Doğrulun bu yaklaşımı, yukarıda açıkladığımız üzere kabul edilmesi mümkün olmadığı gibi. Ibn Hanbel’den naklettiği. Cübeyr b. Mutim’in annesinin Hz.Ebubekir’e söylediği sözün tercümesi de yanlıştır. Bu yanlış tercüme. Doğrul’un rivayetten yanlış sonuç çıkarmasında etkili olmuş olmalıdır. Ibn Hanbel’deki rivayetin tercümesi şöyle olmalıdır: “Ey Ebubekir! oğlumuzu senin kızınla evlendirdiğimizde, sen onu yeni dinine sokmak istersin ” Doğrulun yaptığı tercümeden, kadının oğlunu yeni dine sokacak şahsın Hz. Aişe olduğu anlaşılırken, rivayetin doğru tercümesinde söz konusu şahsın Hz.Ebubekir olduğu anlaşılmaktadır. Bizim tercümemize göre kadının korktuğu şahıs Hz.Aişe değil, bilakis Mekke döneminde birçok kimsenin hidayete ermesine sebep olan Hz.Ebubekir’dir. Kadın bundan dolayı oğlu Cübeyr’in Hz. Aişe ile evliliğini bozmuştur. Onunkorkusu oğlunun Hz. Ebubekir’in etkisine girmesidir.

Doğrul ayrıca bu rivayeti kabul edip kendisine delil olarak aktarırken, aynı rivayetin birkaç satır sonrasında yer alan; Hz. Aişe’nin 6 yaşında Hz.Peygamberle sözlendiği ifadelerini maalesef göz ardı etmektedir.

 

Rıza Savaş’da aynı rivayetten yola çıkarak, Cübeyr’le nişanın Hz. Ebu Bekir’in faal olarak tebliğe başlamasından önce olduğunu, buradan da nişanın bozulduğu nübüvvetin 10. yıllarında Hz Aişe’nin 14-15 yaşlarında olabileceği sonucuna varmaktadır. Bu tespiti esas kabul edersek akla şu soru gelmekte¬dir: Eğer bu nişan nübüvvetten önce veya en azın¬dan nübüvvetin ilk yıllarında yani Ebu Bekrin faal olarak tebliğe başlamadığı yıllarda oldu ise. neden Cübeyr in ailesi Hz.Hatice’nin vefatına kadar 10 yıl bekledi? Nübüvvetin 10. yılına kadar beklemeden bu nişanı daha önce bozması gerekmez mi idi? Bu gerekçeye göre daha önce bozmaları gerekiyordu. Bu konudaki bir diğer görüş de. Hz. Aişe’nin ifk hadisesi sırasında Hz.Peygambere karşı sarfettiği sözlerin o sıralarda 15 yaşlarında, olgun olmayan bir kızın söyleyebileceği sözler olmadığı, dolayısıyla Hz Aişe’nin yaşının daha büyük olduğu iddiasıdır.

Bu iddia, tamamen sübjektiftir. Çünkü, insanın önemli sözler söylemesi, yine önemli işler görmesi kişiye ve yaşa göre değişir. Örneğin, çeşitli sanat ve felsefe alanında çok küçük yaşlarda, ileri zeka seviye¬si gösterenler her zaman var olmuştur. Bu nedenle. Hz. Aişe on beş yaşında böyle önemli sözleri sarf edemez demenin bir delili yoktur. Ayrıca bu tezin, bilimsel bir dayanağı da söz konusu değildir.

Bu yaşlarda o sıcak bölgede genç kızlığının tam zirvesinde olan üstelik 6 yıldır Hz. Peygamberin yanında yaşayan, daha önce de Hz.Ebubekir gibi İslam’ın en önemli şahsiyetlerinden birinin yanında bulunan bir kimse bu sözleri rahatlıkla söyleyebilir. Üstelik bu kimse Hz.Aişe gibi gayet kabiliyetli, zeki bir kimsedir.

Rıza Savaş, Hz. Aişe’nin abisi Abdurrahman b. Ebi Bekir’le aynı anneden doğduklarını göz önüne alarak, iki kardeş arasındaki yaş farkını Hz. Aişe’nin yaşının tespitinde delil olarak kabul etmiştir. Ona gö¬re, o dönem şartları içinde iki kardeş arasındaki yaş farkının 10 yaş kadar olamayacağı, ancak 1-2 yaş olabileceği tezinden hareketle, Hz. Aişe’nin de 18 yaşlarında olacağı belirtmektedir. Çünkü, Abdurrah¬man b. Ebî Bekrin Bedir Savaşı’nda 20 yaşların¬dadır. Buna göre, aralarında 1-2 yaş fark bulunması

gereken Hz. Aişe de, 18 yaşlarında olmalıdır.

Rıza Savaş’in yukarıdaki tezini, o günkü Arap toplumunda yaygın olan çocuk edinme koşullan içinde makul kabul etmek gerekir. Ancak genel olan bu durumun, her özel durum için de aynı şekilde değişmez bir yasa imiş gibi kabul edilmesi, bilimsel olmadığı gibi. delil olarak da kabul edilemez. Bu sadece tahmini bir varsayımdır. Bir bilgiye/belgeye dayanmamaktadır. Çünkü, bir kadından doğan çocuklar arasındaki yaş farkının şu ya da bu miktarda olmasını sağlayacak bir çok neden olabilir. Bu nedenleri tespit etmeden, yukarıdaki gibi, sadece belirli bir adeti öne sürerek iddiada bulunmak, kabul edilebilir bir durum değildir. Bu nedenle, Hz. Âişe’nin yaşının büyüklüğünü, söz konusu yaklaşımla ispatlamak mümkün gözükmemektedir.

Dozy gibi müsteşrikler, 54 yaşlarında bir adamla, küçük bir kız çocuğunun evliliğini garip görüldüğünü belirtirlerken bazı yazarlarda insanlık tarihi boyunca böyle bir evliliğin olamayacağını söylemişlerdir.

Dozy kendi kültürünün tesirinde kalarak konuyu değerlendirmiş ve yadırgamışür. Biz bu iddialara, hem o dönemden, hem de günümüzden örnekler vererek cevap vermek istiyoruz. O dönemde bu tip evlilikler çoktu. 60 yaşlarındaki Halife Ömer’in Hz. Ali’nin çocuk yaşta baliğ olmamış kızı ile evlenmesi o dönemde bu yaş farkının problem olmadığını gösterir.

Zehebi’nin naklettiği şu rivayet bu konuda ilginç bir örnektir. Amr b.el-As. oğlu Abdullah b.Amr dan tam 11 yaş büyüktür.63 İbni Hacer bu yaş farkını 12 olarak verir. Bu rivayete göre. Amr yaklaşık 10-11 yaşlarında evlenmiş olmalıdır. 10 yaşında erkeklerin evlilik gerçekleştirebildiği bir yörede, daha erken ergenliğe giren kızların 9 yaşında evlilik yapması kadar normal bir şey olamaz. Yine 53 yaşlarındaki Hz.Ebubekir’e Hz. Ömer’in 20 yaşlarındaki kızı Hafsa’yı teklif etmesi yaş farkının o dönemde pek de garip karşılanmadığını göstermektedir.

Ergenlik yaşının yüksek olduğu ülkemizde bile kırsal kesimlerde kızlar 12-15 yaş arası evlenebilmektedir. Arabistan bölgesinde ise ergenliğin 8 yaşlarına kadar düştüğünü ve kızların 20 yaşlarında biyolojik gençlik çağını bitirme noktasına geldiğini biliyoruz.

Arap kültüründe yer alan bu durumun günümüzde de devam ettiğini, Kur’an Mesajı adlı eserin yazarı Muhammed Esed’in Medine’de iken, başından geçen evlilik göstermektedir. Bu evlilikte, ileri yaşlardaki Esed, 11 yaşlannda bir çocukla evlendirilmiştir. Buna itiraz eden Esed’e Araplar şöyle demişlerdir: “Kız kocasının evinde büyür”.

Günümüzde ergenlik çağı yüksek olan Batı ve ABD gibi soğuk bölgelerde bile 9-10 yaşlarında bakire bir kız çocuğu bulmanın çok zor ve bu yaşlardaki çocukların serbestçe cinsel ilişki içerisinde olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle insanlık tarihinde, Hz. Peygamberin evliliğinde olduğu gibi bir evlilik olmadığını iddia etmek, bilimsel değildir.

Bu yaşlarda evliliğin halen Batıda ve ABD’nin kırsal kesiminde uygulandığı bilinmektedir. Yapılan tespitlere göre Batı gibi soğuk ülkelerde bile ergenlik yaşları, çok küçük yaşlara kadar düşmüştür. Bu gerçekler göz önüne alındığında, Hz. Peygamber in o yaşta bir kız ile evliliğini garip karşılamamak gerekir. Nitekim Rodinson, Dermenghem, Caetani, gibi bir kısım Oryantalistlerde Hz.Aişe’nin evliliğinin o dönem şartları içerisinde normal olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca insaflı Oryantalistlerden Watt; “Arabistan bölgesinde kızlar erken geliştiği için Âişe’nin bu yaşta evliliği normaldir” demektedir.

Burada şu noktayı da zikretmeliyiz; eğer Hz.Peygamberin bu evliliği içinde yaşadığı toplum tarafından garip bir evlilik olarak karşılanmış olsaydı, Hz.Peygamber aleyhinde en küçük eksikliği dahi kaçırmayan Mekkeliler bu durumu dillerine dolayacaklar ve Hz. Peygamber aleyhine kullanacaklardı. Fakat, bu doğrultuda her hangi bir şey kaynaklarda nakledilmemektedir. Ayrıca Hz. Aişe, Hz. Peygamberden önce Cübeyr’le nişanlanmıştı, yani, Hz.Peygamber ile nişanlanmasından daha küçük bir yaşta iken yapılmış olan bu tür evlilikler ya da nişanlanmalar, o günkü koşullarda doğal karşılanıyordu. Hatta daha küçük yaşlarda da olabiliyordu. Hz. Peygamberin Hz. Aişe ile 9 yaşında evlendiğiyle ilgili rivayetleri destekleyen başka rivayetler de vardır. Söyle ki: Hz. Aişe, evlendikten sonra kız arkadaşlarıyla oyunlar oynadığı ve oyuncakları olduğunu söylemiştir. Eğer iddia edildiği gibi 18 yaşında evlenmiş olsaydı, bu yaşlarda bir kadının oyuncaklarla oynaması normal ve makul bir davranış olamayacağından, bu konudaki rivayetlerin kabulü imkansız olurdu. Oysa bu rivayetler sahih olarak nakledilmiştir. Bu rivayetlerin bazdan şöyledir:

“Ben sokakta oynarken annem çağırdı, eve kapattı ve evleneceğimi anlattı ‘

“Ben Peygamberle evliyken evde arkadaşlarımla oynardım. Hz. Peygamber gelince arkadaşlarım kaçardı. Hz.Peygamber gider onları toplar benimle oynamaları için gönderirdi

“Ben evde arkadaşlarımla oynuyordum. Hz.Peygamber geldi. Oyuncaklarımı kastederek bunlar nedir ey Aişe” dedi. Ben de ”Süleyman in atları”dedim.

Bu rivayetlerden hareketle. Hz. Aişe:nin 18 yaşında evlendiğini iddia edip. sonra da Hz.Aişe’nin çocuklarla oyuncak oynadığı, oyuncakları olduğu. Hz.Peygamberin ona sokaktan arkadaş gönderdiğini kabul etmenin bir tenakuz olduğunu söylememiz gerekir.Sonuç olarak bu rivayetleri dikkate alarak, çocuk yaşta evlendiği Hz. Aişe’yi, Hz.Peygamber hem eğitmiş, hem de İslamî bilgiler ile yetiştirmiş ve bu arada onun çocukça isteklerine karşı da anlayış göstermiştir.

Konu ile ilgili bir diğer iddia da: Hz. Aişe’nin 9 yaşında evlenmiş olduğuyla ilgili rivayetlerin gayet az ve şaz olduğundan hareketle, onun 17-18 yaşlarındayken evlenmiş olması gerektiği şeklindedir.

Hz. Aişe’nin 9 yaşında evlenmiş olduğu rivayetlerini, az ve şaz olmakla eleştirerek kabul etmeyen yukarıdaki iddia, kendisinin ileri sürdüğü. Hz. Aişe’nin 17-18 yaşlarında evlendiğine dair hiçbir rivayet yoktur. Yani şaz bir rivayet bile yoktur. Dolayısıyla, söz konusu iddia sadece bir varsayımdan ibaret kalırken. 9 yaşında evlendiğine dair ise bir çok rivayetler bulunmaktadır. Bizzat olayın kahramanı Hz. Aişe’nin ağzından 6 yaşında nişanlandığı. 9 yaşında evlendiğine dair bir çok tarihi bilgilerin de varlığı tezimizi güçlendirmekte ve desteklemektedir. Bu konudaki tartışmaları noktalamadan önce şu konuyu da aktarmakta fayda mülahaza görüyoruz. Eğer 9 yaş rivayetlerini esas alırsak, bu noktada 9 yaşında evlendiği bir kızı 18 yaşında dul bırakmak ve Kuran da ki yasak gereği bir daha evlenememe-sine sebep olmak zulüm değil midir? şeklindeki bir soru akla gelebilmektedir.

Hz Aişe’nin 18 inde dul kaldığı doğrudur. Öncelikle 9 yaşında evlenen bu kızdan yani Hz. Aişe’den böyle bir pişmanlık hakkında bir rivayet göremediğimiz gibi bu evlilikten ötürü bir çok kazancı olduğunu kendisi aktarmaktadır.

Kimse ne zaman öleceğini bilemez. Nitekim insanlar çok genç yaşta da ölebilmektedir. Öyleyse bu düşünce ile mantıklı bir sonuca varmamız mümkün değildir. Ülkemizde bile halen 18-20 yaş arasında kocası ölüp ona sevgisinden dolayı bir daha evlenmeyen pek çok kadın vardır. Bu Özel bir durumdur, sevgi aşk vs. gibi çok özel şeyler vardır ki bunlar bir başkasının kendi öznelliği ile asla tenkit edemeyeceği realitelerdir. Ayrıca sevdiği ile evlenmediğinden dolayı hayat boyu evlenmeyenleri de dikkate alabiliriz.

Ayrıca Hz. Aişe Hz.Peygamberle evlenmeseydi ne kaybederdi? diye düşünmekte gerekir. Eğer evlenmeseydi onun yanında yetişemez, İslam’i bilgileri sahabelerin kendisine danıştığı birisi olmazdı. 2210 hadis aktarmazdı. Hatırı sayılır bir fakihe, müfessire. müctehide ve müftiye olmazdı.

Sonuç

Hz. Aişe’nin Hz.Peygamberle evlendiği evlilik yaşı konusunda klasik kaynaklarda yer alan onun 18 yaşında evlendiğini savunan bilginlerin görüşlerinin isabetli olmadığı göstermektedir.

Bu kadar rivayet, sadece yorumla reddedilemez. Rivayetlerin aksine getirilen deliller ise bilimsel olmaktan ziyade, tepkiseldirler. Dolayısıyla, Hz.Aişe’nin Hz.Peygamber’in hanesine küçük yaşta girmesinin pek çok hikmet ve hayırlı sonuçları dikkate alınmadan rivayetler değerlendirilmiştir. Ulaşılan sonuçlar ise tatmin edici olamamıştır.

Bölgenin iklim yapısını ve evlilik kültürünü göz önüne aldığımızda o zaman ve hatta günümüzde bu tür evliliklerin hiç de garip karşılanamayacağı ortadadır. Onun küçük yaşta oluşu hiçbir zaman problem edilmemiş, oyuncaklarıyla oynamasına ses çıkarılmadan, onun Hz. Peygamberle evliliği devam etmiştir.

Bütün bunlardan sonra özetle diyebiliriz ki Hz. Aişe’nin Hz. Peygamberle nişanlandığı yaş 6 dır. Bu da nübüvvetin 10. yılına tekabül etmektedir

Evlendiği yaş 9 dur. Bu da Hicretin I. yılında olmuştur. Genelde rivayetlerde bu noktada odaklanmıştır. Bu evlilik o zaman hiçbir kimse tarafından garipsenmemiş ve o dönemde gerçekleşen buna benzer bir çok evlilik bulunmaktadır.

Bireyler ve toplumlar bir tarih dilimine ve kültürel geleneğe aittir. Bundan kopmak imkansızdır. Bu nedenle, her hangi bir tarihi olayı değerlendirirken onu kendi tarihselliği ve kültürel çerçevesi içinde değerlendirmek gerekir. Yoksa, kendi şartlarımızı ölçü alarak farklı bir tarih diliminde yaşayan ve farklı toplumsal yapılanmalara sahip birilerini yargılamak: hem doğru değildir, hem de bilimsel bir yöntem olarak kabul edilemez

 

O'nun (s.a.v.) bir peygamber olduğuna inanmayanlar için kabul edilmesi zor bir durum. Ama Brian'ın verdiği resimlerde olduğu gibi İslam'ın onca değeri varken sadece bu geleneği sürdüren tabiki hoş karşılanamaz diye düşünüyorum. Peygamberimizin bu evlilikle amacı bellidir. Ne çocuklarla evlenmeyi savunan profesörü ne de diğer şeriatçı takımını hoş karşılayamayız. Sonuçta bu yazıyı yazan Yard. Doç. da bir insandır ve onun görüşleri de bir gün çürütülebilir diye düşünüyorum.

 

Hz. Aişe buyurur ki: “Peygamber efendimizin karnı hiçbir zaman yemek ile doymamıştır. Bu hususta hiç kimseye yakınmamıştır. İhtiyaç içinde olmak, onun için zenginlikten daha iyi idi. Bütün gece açlıktan kıvransa bile, Onun bu durumu, gündüz orucundan onu alıkoymazdı.

Tahammül gösterdiler

İsteseydi, Rabbinden yeryüzünün bütün hazinelerini, meyvelerini ve refah hayatını isterdi. And olsun ki, Onun, o hâlini gördüğüm zaman acırdım ve ağlardım. Elimle karnını sıvazlardım ve derdim ki:

- Canım sana feda olsun! Sana güç verecek, şu dünyadan bazı menfaatler, yiyecek ve içecekler temin etsem olmaz mı?

Bunun üzerine bana buyururdu ki:

- Ey Aişe, dünya benim neyime! Ulul'azm olan peygamber kardeşlerim, bundan daha çetin olanına karşı tahammül gösterdiler. Fakat o hâlleri ile yaşayışlarına devam ettiler, Rablerine kavuştular. Bu sebeple Rableri, onların kendisine dönüşlerini çok güzel bir şekilde yaptı, sevaplarını artırdı. Ben refah bir hayat yaşamaktan hayâ ediyorum. Çünkü böyle bir hayat, beni onlardan geri bırakır. Benim için en güzel ve sevimli şey, kardeşlerime, dostlarıma kavuşmak ve onlara katılmaktır.

Bu sözlerinden sonra fazla zaman geçmedi, bir ay kadar sonra vefat ettiler."

***

Bir gün Rasûiüllah {S.A.V} Aîşe'nin odasındaydı. O sırada yanlarına ata binmiş bir adam girdi. Peygamber (S.A.V) kalkıp onun yanına gitti. Elini atın yelesine koydu. Onunla konuşmaya başladı. Daha sonra Rasûlüllah (S.A.V) döndü, Aîşe sordu :

— Ya Rasûlüllah! Fısıltıyla konuştuğun o adam kimdi?

Rasûlüllah (S.A.V):

— Sen birisini gördün mü? dedi.

Aîşe ;

— Evet, ata binmiş bir adam gördüm diye cevap verdi.

.Rasûlüllah (S.A.V) şöyle dedi.

—Onu kime benzettin?

Aîşe :

— Dıhyetu'l-Kelbî'ye dedi. Rasûlüllah (S.A.V) :

— O Cebrâil'dir. Sen iyi bir şey gördün.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına.

 

''Ne yazılırsa yazılsın, ne cizilirse cizilsin; bir insan gormek istediginden baska seyleri gormek ve duymak istemiyorsa sabit fikirliliginden zerre kadar ödün vermiyor'' demisim degil mi. Sizin cevabınıza istinaden de en guzel cevabi sevgili bilimselci arkadasimiz baska bir baslikta acilan konuya zaten vermis, ama buraya da tıpa tıp uyuyor, ne dersiniz???

 

 

bilimselci arkadasımızın cevabı=

Yukarda söylediğim gibi, bizler için tabu ideoloji yoktur. Bilim yasaları bile. Şüpheyle fakat güncel doğrular olarak görürüz. Değişebilirliğine inanırız.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haklısın diğerleri sadece yorum. Savunmacı bir anlayışla yazılmışlar. Eldeki asıl kaynaklar yaşının 9 olduğunu söylüyor.

Benim dediğim bu evlilik o zaman hiçbir kimse tarafından garipsenmemiş ve o dönemde gerçekleşen buna benzer bir çok evlilik bulunmaktadır.

Bireyler ve toplumlar bir tarih dilimine ve kültürel geleneğe aittir. Bundan kopmak imkansızdır. Bu nedenle, her hangi bir tarihi olayı değerlendirirken onu kendi tarihselliği ve kültürel çerçevesi içinde değerlendirmek gerekir. Yoksa, kendi şartlarımızı ölçü alarak farklı bir tarih diliminde yaşayan ve farklı toplumsal yapılanmalara sahip birilerini yargılamak: hem doğru değildir, hem de bilimsel bir yöntem olarak kabul edilemez.

 

Saygılar.

 

Yanlışın var;

Sosyal Bilimler, yasalarını oluştururken "farklı bir tarih diliminde yaşayan ve farklı toplumsal yapılanmalara sahip birilerini"n ahlaki değerlerini inceleyerek yasa oluşturur. Yanlışları doğruları belirleyerek. Bilimin alt yapısı geçmişe dayanır.

 

Buna doğru değildir diyemeyiz. Aksine tam da bilimsel yöntemdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haklısın diğerleri sadece yorum. Savunmacı bir anlayışla yazılmışlar. Eldeki asıl kaynaklar yaşının 9 olduğunu söylüyor.

Benim dediğim bu evlilik o zaman hiçbir kimse tarafından garipsenmemiş ve o dönemde gerçekleşen buna benzer bir çok evlilik bulunmaktadır.Bireyler ve toplumlar bir tarih dilimine ve kültürel geleneğe aittir. Bundan kopmak imkansızdır. Bu nedenle, her hangi bir tarihi olayı değerlendirirken onu kendi tarihselliği ve kültürel çerçevesi içinde değerlendirmek gerekir. Yoksa, kendi şartlarımızı ölçü alarak farklı bir tarih diliminde yaşayan ve farklı toplumsal yapılanmalara sahip birilerini yargılamak: hem doğru değildir, hem de bilimsel bir yöntem olarak kabul edilemez.

 

Saygılar.

 

Tamamda arkadaşım, biz burda herhangi birinden değil, insanlara örnek diye sunulan , allahın elçisi ve yozlaşmış bir toplumu doğruları göstermek üzere görevlendirildiği iddia edilen birinden bahsediyoruz. .O zamandaki insanların bunu garipsememiş olması nasıl ölçü olarak alırsınız.Zira artık bugünkü bilgilere göre bu tür evliliklerin çocukların psikolojilerinde nasıl derin yaralar açtığını çok iyi biliyoruz.

 

Allahtamı o zamanın adetlerine uyuyordu?Herşeyi bildiği iddia edilen alllah nasıl olurda muhammede çocuklarla evlenmenin kötü bir şey olduğunu vahiyle bildirmez,ama evlatlığının eşi ile evlenme konusuna gelince ne adet kalır ne bir şey ayetler peş peşe sıralanır?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hz Aişe validemizle ilgili uzun uzn tartışmıştık ama bakıyorumki yine başa dönmüşüz..

Bakın bir kere Hz. Aişe Peygaber efendimizden bir çok nakiller yapmış, büyük alimleri tenkit etmiş sünnetin doğru anlaşılması konusunda insanlara örnekler vermiş ve daha sayamadığım bir çok birikimi olan bir mübarek insandı, Hz. Aişe Peygamber efendimizle 9 yıl birlikte yaşadığına göre ve siizn iddanızla küçük yaşta evlendi ise bu yaşta bunca bilgi birikimi nasıl elde edilebilir..?

Başka bir şekildede..;

Hz. Aişe Peygamberimizle 9 yıl birlikte yaşamıştır..

Peygamberimizin vefatı esnasında ise 27 yaşında idi..

Peygamber efendimizin vefatından sonra se 48 yıl yaşamış ve 74 yaşında vefat etmiştir..

Şimdi hesaplayalım.. 74 ten 48 i çıkartıp kalandan da evli olduğu yılı çıkartınca evlendiği yaşı bulmuş oluruz.

74-48-9 = 17

 

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ayşe'nin hatırladığını söylediği ayet ne? Kamer Suresinin 46. ayeti ayeti. Ayşenin evlendiğinde 17/18 yaşında olması gerektiğini iddia eden yazarımıa göre Kamer Suresinin bu ayeti sırasında Ayşe 6/7 yaşında olmalı diyor. Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Ayşe 6 yaşında falan olmalı diyoruz.[/color]

 

Ama biz Kamer Suresi İslam'ın 4. yılında nazil olmuştur yalanını söylemiyoruz. Kamer yarıldı iddiası ve dolayısıyla Kamer Suresi islamın 8. yılında, Hicretten 5 sene önce yazılmaya başlanmıştır. Aşye'nin rivayetleri arasında 14 veya 17/18 yaşında olduğunu destekleyecek hiçbir hadis/rivayet yoktur.[/b]

 

Saygılar.

 

Ama her şeyde olduğu gibi bunda da yanılma olabilir;yine de yaş konusu tam anlamıyla biliniyor diyemiyoruz değil mi;çünkü o çok çeşitli kaynaklarca doğrulanamıyor;sokakta oynama yaşının tahminiyle olmuyor yani sonuçta...

 

Bir belirsizlik var bu konuda;net değil...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haklısın diğerleri sadece yorum. Savunmacı bir anlayışla yazılmışlar. Eldeki asıl kaynaklar yaşının 9 olduğunu söylüyor.

Benim dediğim bu evlilik o zaman hiçbir kimse tarafından garipsenmemiş ve o dönemde gerçekleşen buna benzer bir çok evlilik bulunmaktadır.

Bireyler ve toplumlar bir tarih dilimine ve kültürel geleneğe aittir. Bundan kopmak imkansızdır. Bu nedenle, her hangi bir tarihi olayı değerlendirirken onu kendi tarihselliği ve kültürel çerçevesi içinde değerlendirmek gerekir. Yoksa, kendi şartlarımızı ölçü alarak farklı bir tarih diliminde yaşayan ve farklı toplumsal yapılanmalara sahip birilerini yargılamak: hem doğru değildir, hem de bilimsel bir yöntem olarak kabul edilemez.

 

Sayın magician,

 

Sadece tarihte kalsa bu yanlış, sadece genel kültür, ansiklopedik bilgi olarak okuruz, öğreniriz, çıkaracağımız dersleri çıkarır, geçeriz.

 

Ama İslam'ın evrensellik iddiası ve Muhammed'in Allah'a atfedilen sözleri, bizzat yaşayarak örneklediği ve örnek bir hayat yaşadığı iddiası var ortada.

 

Bu örneği kopya etme arzusu var müslümanlarda. En azından bu örneğin doğru olduğuna inanç var.

 

Bakınız Sevgili DİPNOT şurada bir başlık açmıştı.Bir üniversite profesörü 9 yaşında çocuklarla evlenilebileceğini belirten bir kitap yazdı. Bazı Dinci Belediyeler bu kitabı ücretsiz olarak halka dağıttı.

 

9 yaşında bir çocuk ilkokul 3. sınıftır. İlkokul 3. sınıf öğrencisiyle evlenmek, buna örnek oluşturmak, sübyancılıktır.

 

Aşadığaki resimlere bakmanı rica ediyorum.

 

Bu kız 9 değil, 11 yaşında. Taliban yönetimi sırasında Afganistan'da gerçekleştirilen bir evlilik.

 

(Resimleri büyük görmek için üstüne tıklayın)

 

th_89021_ChildBrides1a_122_523lo.jpg

 

th_89024_ChildBrides1b_122_645lo.jpg

 

th_89025_ChildBrides1c_122_417lo.jpg

 

th_89026_ChildBrides2_122_920lo.jpg

 

1-2-3. resimeki adam 40 yaşında, evlendiği kız çocuğu ise 11 yaşında.

 

4. resimdeki adam 51 yaşında, evlendiği kız çocuğu ise 11 yaşında.

 

Muhammed Ayşe ile evlendiğinde, Ayşe 9, Muhammed 54 yaşındaydı.

 

Eğer bir Yaratıcı varsa, sadece 7. yüzyıl Arap toplumunda uygulanan bir anormalliği evrensel kılmaz.

Arapları Arap kültürüyle değerlendirir, alacağımız ders varsa alırız, geçeriz. Ama Sözkonusu kültür evrensel kültür diye sübyancılığa payanda olarak kullanılırsa, buna karşı çıkmak benim de görevim, senin de görevin.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eğer bir Yaratıcı varsa, sadece 7. yüzyıl Arap toplumunda uygulanan bir anormalliği evrensel kılmaz.

Arapları Arap kültürüyle değerlendirir, alacağımız ders varsa alırız, geçeriz. Ama Sözkonusu kültür evrensel kültür diye sübyancılığa payanda olarak kullanılırsa, buna karşı çıkmak benim de görevim, senin de görevin.[/b]

 

Saygılar.

 

Net olarak bilinmeyen bir konu var ortada; sadece yaş tahminleriyle bir tablo çizip yaşananları İslam'a bağlayamazsınız...

 

Birileri "sübyancılık" yapıyorsa bunun için İslam kullanılıyor diyemezsiniz;çünkü bu sektörü esas besleyenler bizzati batılılardır;en yaygın "******" örnekleri orada bulunabilir...

 

Aksine İslam'da kötülüğü teşvik edici bir durum olmadığı gibi;başka bir arkadaş da hala bana bu konuda net olrak örnek alınabilcek öğüt gösterememiştir;çünkü bu iş İslamla bağdaştırılamaz...

 

Sokakta oynama yaşıydı;şuydu buydu tam bilmeden tahminlerle yaş hesaplama mı bizi doğruya götürecek!!!

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili magician bu kadar geniş bir kaynak taramasına rağmen bilmem diğerlerinin de dikkatini çektimi ama o kadar çok "varsayım" var ki hala belirsizliği aştığınız söylenemez...

 

Yine de uğraşıp kendinizce de yorumlamışsınız;haklı olduğunuz yanlar da yok değil;ama görülüyor ki bunca söze rağmen ele geçen somut hiçbir şey yok...

 

Bence olay "İslam-Antiİslam" çatışmasından kaynaklanıyor;yoksa bu olayları gerçekten dert edinenler her türlü ******* yoğunca görüldüğü günümüz çağdaş medeniyetlerinden başlarlardı olaya;çünkü kanıtları bol ve somut bir şekilde önümüzde duruyor;amaç karalama;çünkü ben şu ana kadar bize karşı bu örneği kullanmaya çalışan bir kişiden dahi "kesin" lik belirtmediğini vurgulayan bir ifade duymadım;samimiyetleri ortada...

 

Saygılar...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hz. Aişe buyurur ki: “Peygamber efendimizin karnı hiçbir zaman yemek ile doymamıştır. Bu hususta hiç kimseye yakınmamıştır. İhtiyaç içinde olmak, onun için zenginlikten daha iyi idi. Bütün gece açlıktan kıvransa bile, Onun bu durumu, gündüz orucundan onu alıkoymazdı.

Tahammül gösterdiler

İsteseydi, Rabbinden yeryüzünün bütün hazinelerini, meyvelerini ve refah hayatını isterdi. And olsun ki, Onun, o hâlini gördüğüm zaman acırdım ve ağlardım. Elimle karnını sıvazlardım ve derdim ki:

- Canım sana feda olsun! Sana güç verecek, şu dünyadan bazı menfaatler, yiyecek ve içecekler temin etsem olmaz mı?

Bunun üzerine bana buyururdu ki:

- Ey Aişe, dünya benim neyime! Ulul'azm olan peygamber kardeşlerim, bundan daha çetin olanına karşı tahammül gösterdiler. Fakat o hâlleri ile yaşayışlarına devam ettiler, Rablerine kavuştular. Bu sebeple Rableri, onların kendisine dönüşlerini çok güzel bir şekilde yaptı, sevaplarını artırdı. Ben refah bir hayat yaşamaktan hayâ ediyorum. Çünkü böyle bir hayat, beni onlardan geri bırakır. Benim için en güzel ve sevimli şey, kardeşlerime, dostlarıma kavuşmak ve onlara katılmaktır.

Bu sözlerinden sonra fazla zaman geçmedi, bir ay kadar sonra vefat ettiler."

 

Bu rivayeti uyduran kuranı okumamış galiba.

 

Duha

 

1- Andolsun kuşluk vaktine.

 

2- Ve sakinleştiği zaman geceye ki,

 

3- Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı.

 

4- Ahiret senin için dünyadan iyi olacaktır.

 

5- Rabbın sana verecek ve sen hoşnut olacaksın.

6- O seni yetim bulup da barındırmadı mı?

 

7- Seni yol bilmez bulup yola iletmedi mi?

 

8- Seni yoksul bulup zengin etmedi mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu rivayeti uyduran kuranı okumamış galiba.

 

Duha

......

8- Seni yoksul bulup zengin etmedi mi?

 

Sevgili Katakuta,

 

Kuran'ı Müslümanların %99'u okumaz.

Anlayarak kendi dilinde okuyan da dinden çıkar.

 

Mehmet Akif Ersoy, akıllı, dürüst ve Türkiye'de siyasi yelpazenin hangi tarafında olursa olsun, herkesçe sevilen bir adamdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kuran'ı türkçeleştirmek ister. Bunu yapabilecek Arapça bilgisine ve Bu dinin inancına sahip en uygun kişi Mehmet Akiftir. İş ona havale edilir.

 

Mehmet Akif çeviriyi tamamlar, ama dünyası kararmıştır. Ömrünü verdiği bir inancın bir masaldan başka birşey olmadığını görür. Bu meali okuyan insanların dinden çıkacağını düşünür. O sırada Türkiye'de Türkçe ezan, Türkçe ibadet tartışılmaktadır.

Kendi mealinden dinin anlatıldığını hayal eder ve dehşete kapılır. Zira inandığı şeyler değildir Kuran'dakiler. Acaba hata mı yaptım, yanlış mı çevirdim der. Garibim inanç ile inançsızlık içindeyken ölür. O kadar emek çektiği şeyi hayattayken yakmaya da kıyamaz. Benden sonra sonra yakarsınız der. Böylece yakılır O güzelim meal. Mehmet Akişfe ödenen para da devlet Hazinesine iade edilir.

 

Şöyle bir sahne düşünün:

 

Namaz başlamış, Ama ezan, sureler, dualar Türkçe okunuyor. Herşeyi herkes anlıyor.

 

Hoca başlıyor okumaya:

 

(Enfal Suresi 12) Rabbin, meleklere şöyle vahyediyordu: "Ben sizinle beraberim. İmanı olanları sağlamlaştırın. İnkâr edenlerin kalpleri içine korku salacağım; vurun boyunların üstüne, vurun onların her parmağına.

 

...veya hoca Azhap suresini okuyor, herhangi bir namazda.

26. Allah, Ehlikitap'tan onlara arka çıkanları, kulelerinden/kalelerinden indirdi, kalplerine korku saldı: Bir grubunu öldürüyordunuz, bir grubunu da esir ediyordunuz.

 

53. Ey iman edenler, Peygamberin evlerine, vaktine dikkat etmeksizin ve yemek için izin verilmedikçe girmeyin; ancak çağrıldığınızda girin, yemeği yediğinizde de hemen dağılın; sohbet etmek için de izinsiz girmeyin! Çünkü o, peygambere eziyet veriyor, üstelik sizden utanıyor; ama Allah, gerçeği söylemekten sıkılmaz. Bir de hanımlarına, gerekli birşey soracağınızda bir perde arkasından sorun! Öyle yapmanız, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha çok temizdir. Sizin, Allah'ın peygamberini incitmeye hakkınız yoktur; arkasından hanımlarını nikahlayamazsınız da. Çünkü, bunlar, Allah katında çok büyük bir günahtır.

 

60. Andolsun ki, eğer o münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde yalan haberler yapıp tahrikte bulunanlar vazgeçmezlerse, mutlaka seni kendilerine musallat kılarız sonra orada çevrene pek az yanaşabilirler.

 

61. Mel'un olarak nerede ele geçirilirlerse, yakalanıp öldürülürler de öldürülürler.

 

Düşünebiliyormusunuz şaşkın bakışlar arasındaki müslümanları?

 

Mehmet Akif haklıydı.

 

Eğer o Meali yazsa idi, TC Devleti onun mealini resmi meal kabul edecek, sureler falan namazda ve her türlü duada Türkçe okunacaktı. Neticede, İslam denen şey bitecekti Türkiye'de. Mehmet Akif kafası netleşmediği için, bu sorumluluğu alamadı. İnsanları dinden çıkaran kişi olmak istemedi.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aksine İslam'da kötülüğü teşvik edici bir durum olmadığı gibi;başka bir arkadaş da hala bana bu konuda net olrak örnek alınabilcek öğüt gösterememiştir;çünkü bu iş İslamla bağdaştırılamaz...

:zorro:

 

İlk önce yanlış mı okudum dedim, tekrar tekrar okudum. İslam'da kötülüğü teşvik edici bir durum olmadığı gibi.... Sonra kendi kendime, vay bre dedim, meğerse İslam'ın kitabı Kur'an neymiş de, bizim haberimiz yokmuş.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İlk önce yanlış mı okudum dedim, tekrar tekrar okudum. İslam'da kötülüğü teşvik edici bir durum olmadığı gibi.... Sonra kendi kendime, vay bre dedim, meğerse İslam'ın kitabı Kur'an neymiş de, bizim haberimiz yokmuş.

 

E yani;şu renklendirdiğim(mavi) yer doğru tabi...

 

:stuart:

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Komiklik yapma lütfen. Okuduklarını anlamasını mı bilmiyorsun, yoksa sen de Kur'an'ı arapca okuyorsun da anlamıyorsun?

 

Doğruya doğru;o yönden eksiğim; meal okuyabiliyorum anca...

 

Okuduklarım da beni gerçeğe daha çok bağlıyor...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Peygamberimizin vefatı esnasında ise 27 yaşında idi..

Peygamber efendimizin vefatından sonra se 48 yıl yaşamış ve 74 yaşında vefat etmiştir..

Şimdi hesaplayalım.. 74 ten 48 i çıkartıp kalandan da evli olduğu yılı çıkartınca evlendiği yaşı bulmuş oluruz.

74-48-9 = 17

 

Kaynak?

 

Kaynak göstererek, bu konu sayın magician'ın tartıştığı gibi tartışılır.

 

Kaynak göstermeden, herkes istediği rakamları uydurur uydurur yazar.

 

Haklısın diğerleri sadece yorum. Savunmacı bir anlayışla yazılmışlar. Eldeki asıl kaynaklar yaşının 9 olduğunu söylüyor.Benim dediğim bu evlilik o zaman hiçbir kimse tarafından garipsenmemiş ve o dönemde gerçekleşen buna benzer bir çok evlilik bulunmaktadır.

Bireyler ve toplumlar bir tarih dilimine ve kültürel geleneğe aittir. Bundan kopmak imkansızdır. Bu nedenle, her hangi bir tarihi olayı değerlendirirken onu kendi tarihselliği ve kültürel çerçevesi içinde değerlendirmek gerekir. Yoksa, kendi şartlarımızı ölçü alarak farklı bir tarih diliminde yaşayan ve farklı toplumsal yapılanmalara sahip birilerini yargılamak: hem doğru değildir, hem de bilimsel bir yöntem olarak kabul edilemez.

 

HZ. AİŞENİN EVLİLİK YAŞI TARTIŞMALARINDA SAVUNMACI TARİHÇİLİĞİN ÇIKMAZI

Mehmet AZİMLİ (Yrd. Doç. Dr. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi)

Kaynak:İslami Araştırmalar Cilt 16 Sayı 1/2003

 

Mehmet Azimli, senin dayanak olarak sunmaya çalıştığın hadislerin de senin tezini desteklemediğini göstermiş. Ben İlahiyat Profesörü, Doçenti değilim ana, az çok matematik bilen herkesin yapabileceği bir hesap bu.

 

 

Şimdi yazarın bu bilgilere dayanarak bulduğu 17/18 yaş hesabının yanlışlığını, kendimizin ve Ayşe'nin "evlendiğimde 9 yaşındaydım" iddiasına bakarak gösterelim.

 

Ayşe Hicretin 2. Yılında evleniyor. Yaşı 9.

3 yıl nişanlı kalmış. Geriye gidiyoruz.

Demekki Mekke'de Hicretten 1 yıl önce nişanlanmış, 6 yaşındayken.

Ayşe ne demişti ":.... Hz. Muhammed (a.s.) Mekke'de iken ve ben de henüz oynayan bir çocuk idim ki "Onların vadeleri, kıyamettir. Kıyamet ne dehşetli, ne acıdır!" (El-Kamer sûresi, ayet: 46) mealindeki ayet inmişti. Bakara ile Nisa sûreleri ise ben O'nun yanında iken nazil olmuştu."

 

Ayşe'nin hatırladığını söylediği ayet ne? Kamer Suresinin 46. ayeti ayeti. Ayşenin evlendiğinde 17/18 yaşında olması gerektiğini iddia eden yazarımıa göre Kamer Suresinin bu ayeti sırasında Ayşe 6/7 yaşında olmalı diyor. Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Ayşe 6 yaşında falan olmalı diyoruz.

 

Ama biz Kamer Suresi İslam'ın 4. yılında nazil olmuştur yalanını söylemiyoruz. Kamer yarıldı iddiası ve dolayısıyla Kamer Suresi islamın 8. yılında, Hicretten 5 sene önce yazılmaya başlanmıştır. Aşye'nin rivayetleri arasında 14 veya 17/18 yaşında olduğunu destekleyecek hiçbir hadis/rivayet yoktur.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu rivayeti uyduran kuranı okumamış galiba.

 

Duha

 

1- Andolsun kuşluk vaktine.

 

2- Ve sakinleştiği zaman geceye ki,

 

3- Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı.

 

4- Ahiret senin için dünyadan iyi olacaktır.

 

5- Rabbın sana verecek ve sen hoşnut olacaksın.

6- O seni yetim bulup da barındırmadı mı?

 

7- Seni yol bilmez bulup yola iletmedi mi?

 

8- Seni yoksul bulup zengin etmedi mi?

 

Verdiğim rivayet Medine dönemine ait. Duha ise Mekki bir sure bu delillendirmeyi kabul edemeyeceğim.

 

Mehmet Akif Ersoy, akıllı, dürüst ve Türkiye'de siyasi yelpazenin hangi tarafında olursa olsun, herkesçe sevilen bir adamdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kuran'ı türkçeleştirmek ister. Bunu yapabilecek Arapça bilgisine ve Bu dinin inancına sahip en uygun kişi Mehmet Akiftir. İş ona havale edilir.

 

Mehmet Akif çeviriyi tamamlar, ama dünyası kararmıştır. Ömrünü verdiği bir inancın bir masaldan başka birşey olmadığını görür. Bu meali okuyan insanların dinden çıkacağını düşünür. O sırada Türkiye'de Türkçe ezan, Türkçe ibadet tartışılmaktadır.

Kendi mealinden dinin anlatıldığını hayal eder ve dehşete kapılır. Zira inandığı şeyler değildir Kuran'dakiler. Acaba hata mı yaptım, yanlış mı çevirdim der. Garibim inanç ile inançsızlık içindeyken ölür. O kadar emek çektiği şeyi hayattayken yakmaya da kıyamaz. Benden sonra sonra yakarsınız der. Böylece yakılır O güzelim meal. Mehmet Akişfe ödenen para da devlet Hazinesine iade edilir.

Bu iddiaların çok ilginç kaynağı nedir? Öğrenebilir miyim?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Verdiğim rivayet Medine dönemine ait. Duha ise Mekki bir sure bu delillendirmeyi kabul edemeyeceğim.

 

..demişsiniz Sayın magician.

 

Şimdi senin aktardığın hadise dönelim:

 

Hz. Aişe buyurur ki: “Peygamber efendimizin karnı hiçbir zaman yemek ile doymamıştır. Bu hususta hiç kimseye yakınmamıştır. İhtiyaç içinde olmak, onun için zenginlikten daha iyi idi. Bütün gece açlıktan kıvransa bile, Onun bu durumu, gündüz orucundan onu alıkoymazdı.

 

Ayşe Muhammed ile Medine'de evlendi. Onun gece aç olup olamayacağını ancak "evli" olduktan sonra bilme imkanı var. Bu hadis'in de Mekki hadis olduğu anlaşılır.

 

Bu iddiaların çok ilginç kaynağı nedir? Öğrenebilir miyim?

 

Sevgili Magician,

 

Benim iddialarımdaki herkesçe bilinen gerçekleri sıralayalım:

 

1. Mehmet Akif Ersoy bir Kuran çevirisi yapmıştır.

2. Mehmet Akif bu Kuran çevirisini yakmış veya yaktırmıştır.

3. Türkiye'de o dönemde Türkiye'de ezan Türkçe okutulmaya başlanmıştır.

 

Az bilinen gerçekler:

 

1. Mehmet Akif Bu çeviriyi Cumhuriyet Türkiyesindeki gelişmelerden rahatsız olduğu için Mısır'a taşınmış ve orada yapmıştır.

2. Çeviriyi tamamlaması 4 senesini almıştır. Ama Çevirisinden memnun olmamış ve bastırmamıştır.

 

Söylentiler/Dedikodular/İfadeler:

 

İKÖ Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, ünlü şair Mehmet Akif Ersoy’un Kuran-ı Kerim mealini vasiyeti üzerine yaktıklarını söyledi. İhsanoğlu: ‘Mehmet Akif’in bir vasiyeti vardı. Akif yaptığı bu tercümeden memnun değildi. Vasiyet yerine getirilmiştir. Benim diyeceğim budur. Bu konu tarihe mal olmuştur. Bu insanlara saygılı olmamız lazım.’ dedi.

 

İhsanoğlu, Mehmet Ákif’in Kuran meálinin yakılmasını istemesinin sebebi şu sözlerle anlatılıyor: ‘O dönem Türkiye’de Kuran’ın Türkçe okunacağı meselesi tartışmaya başlanmıştı. Ezan Türkçe okunuyordu. Bu durum Ákif ve kendisi gibi düşünenler için kabul edilebilir bir husus değildi. Kendi yaptığı tercümenin bu yolda kullanılabileceği endişesiyle istemedi."

 

Şimdi Gelelim Değerlendirme ve Yorum Bölümüne:

 

1. Mehmet Akif'in neden çeviriden memnun olmadığını asla bilemeyeceğiz. Onun kadar Arapça bilgisine sahip başka bir Türk de hayatta olmadığına göre, "yapılan her çeviri ve tefsirden memnun olmak mümkün değildir".

 

Neden?

 

Kuran'daki akıldşı, bilimdışı, insanlıkdışı ayetleri çevirince karşılaşılan şey insanı ürkütür. Bu nedenle "heralde hata yaptım, çeviremedim, başka bir anlamı olmalı, yoksa Allah bu kadar akıldışı, bilimdışı, insanlıkdışı söz söylemez, söylememeli" hissi uyanır "inançlı" bir insanda.

 

Peki ne kadar çabalasa, sözcüklerin en tali ne nadir kullanılan anlamlarını bile devreye soksa da çevirdiğinde içine sinmeyen ayetler insanda ne hissi yaratır? Şüphe. İnanç sarsılması.

 

Peki bu inanç sarsılmasını insan çabucak ifşa/ilan edebilir mi? Edemez. uzun yıllar alır bunu ilan/ifşa etmek.

Mehmet Akif inancının sarsıldığını sözlü olarak kendi ağzıyla söylememiştir. Ama dolaylı olarak söylemiştir. Kuran çevirisinden memnun olmadığını belirterek. Zira çevirdiği şey ile inandığı Allah arasında fark vardır. İnandığı Allah akıldışı, bilimdışı, insanlıkdışı sözler söylemeyen bir Allah'tır. Ama Kuran'daki ifadeler, ne kadar zorlarsan zorla, Mehmet Akif'in kafasındaki Allah ile uyuşmamaktadır. Çözümü "Ben iyi çeviremedim heralde" demekte bulur. Zaten kısa bir süre sonra da ölür. Keşke yaşasaydı ve Kuran Mealini bastırsaydı. Düşüncelerini öğrenirdik.

 

Saygılar.

 

 

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Akif'in inancının sarsılmasından bahsedilmiş...Akif o güne kadar belki binlerce defa Kur'an'ı okumuş hatmetmişti...Mükemmel seviyede Arapça bilen bir kişi Kur'an'ı her okuyuşunda tekrar tekrar anlamaz mı da, meal işine giriştiğinde Kur'an da gördüğü gariplikler nedeniyle dinini kaybetmiş olsun...

 

Akif'in dinini yitirdiğini vehmeden kardeşim, Akif'in ölümüne yakın yazdıklarına bakabilir....Ancak, Akif yazmakta olduğu mealin kötü niyetli kişilerce Camilerde namaz kılınırken okutulacağını öğrendiğinde vazgeçmişti. Kur'an asla aslına tam olarak bağlı kalınarak tercüme edilemez Akif bunun bilincindeydi. Kaldı ki, mealden okumak ibadet de değildi...Yani ki sizin yazdığınız meal yüzünden birçok insan namazından olacak...Akif'in Mısırda bulunuşunun sebebi nedir? Şapka Muhalefeti...Akif'le uğraşmayın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Akif'le uğraşmayın...

 

Akifle uğraşmıyor kimse.

Yazımın başında yazdım.

Mehmet Akif, siyasi yelpazenin neresinde olursa olsun, dünya görüşü ne olursa olsun, herkesin takdirini kazanmış bir adamdır.

Akif'i kendinize maletmeyin.

Saygı duyguğumuz, sevdiğimiz bir insandır.

Tıpkı Mevlana, Yunus Emre, Hacı bektaş Veli, sadece sizin olamayacağı gibi.

 

Nedense Mevlana'yı, Yunus Emre'yi bütün dünya seviyor ama, Muhammed'i dünyanın yarısı sevmiyor. Neden acaba?

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.