Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Atatürk - [Laiklik\Demokrasi - Şeriat]


cdsa

Önerilen İletiler

LAİKLİK: Devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını icap ettirir. Devlet düzenini Allah'ın kanunları belirliyemez görüşü savunulup, dinin devletler hukukuna dair indirilen hükümleri yok sayılmıştır.

 

DEMOKRASİ: Bu sistemde halkın üzerinde hiçbir güç olamaz, halk kendi kendini yönetme yetkisine sahiptir, kanunu koyan ve kendisine itaat edilen Allah (c.c.) değil, insandır. "Gerçek demokratik ilke, hiç kimsenin halkın üzerinde bir güce sahip olmaması demektir." [Lord Acton]

 

DEMOKRASİ: Batıl ve İslam'a zıt olsa bile, çoğunluğun görüşü mukaddes ve geçerlidir. Yöneticinin seçimi konusunda, en basit ve cahil insanla, en takvalı ve alim insanlar eşit tutulur. "Demokrasilerde bir seçmenin cehaleti bütün halkın güvenliği için tehlikedir." [John f. Kennedy]

 

DEMOKRASİ: Yönetici olan kimsenin Allah'a ait olan çoğu yetkiyi kendisinde bulundurma hakkı vardır. Fakat, Allah'ın kendi hakkı olan konularla ilgili kanun yapma yetkisi yoktur; çünkü kanunu hakimiyette ortaklık iddaa eden insanlar belirler. "Demokrasi esasen ferdidir, bu vasıf vatandaşın hakimiyete insan sıfatıyla iştirak etmesidir." [M.K.Atatürk]

 

DEMOKRASİ: Allah'ı inkar etmez ancak, yeryüzüne müdahale etmekten elini çektirip sadece göklerin sevk ve idare edilmesi görevini O'na tevd eder ve Allah'ın yeryüzüne ilişkin; sıfatını fonksiyonsuz hale getirmek ister. Bu sistemde Allah kişinin hak ve özgürlüğüne karışamaz dahası haddini aşıp bu konularda kanun dahi koyamaz çünkü "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" ve bir kanun koyulucaksa bu kanunu belirleyecek olan sadece halktır, bu konuda da kendisinden daha iyi bir kanun koyucu tanımaz.

 

İslam işleyişi bakımından içinde demokrasinin de (seçme seçilme hakkı) , laikliğin de (dinlere saygı) gibi bazı hükümlerini zaten getirmiştir. Ama sorun seçme seçilmede değil, bundan sonra Allah'ın kitabına göre hüküm verme yerine, insanların kendi kanunlarına göre hüküm verme isteğindedir. İslam'a göre kanunu Allah koyar, insanlarda bu kanuna göre birbirlerini yönetir.

 

Dinimize göre eğerki bir topluluk Allah'ın nizamından başka bir nizama, Allah'ın hükmünden başka bir hükme, Allah'ın beşere koyduğu Şeriattan başka bir kanuna sorgusuz sualsiz, gönülden bağlanarak itaat ederse...Evet! Bunları yaparsa putlara ibadet eden ve heykellere secde edenler gibidir. Bunların aralarında hiçbir fark yoktur. Puta tapanlar ibadette Allah'a putları ortak kılmış; bu sistemde ise insanlar Allah'ın hükmüne ortak kılınmıştır.

 

" Diyorlar ki; hüküm verme işinde bize bir pay var mıdır? De ki; emrin ve hükmün tamamı yalnız Allah'a aittir." (Al-i İmran 154)

" Allah hükmünde kendisine ortak kabul etmez" (Kehf 26)

"...İnsanlar arasında Allah'ın gösterdiği gibi hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma!" (Nisa 105)

" Allah ve resulü birşeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına işlerinde başka bir yol seçme hakkı yoktur..." (Ahzab 36)

"...Kim Allah'ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise onlar kafirlerin ta kendileridir. (Maide : 44)

 

Tabiki her düzene karşı çıkanlar olduğu gibi laik düzene de karşı çıkanlar olmuştur olucaktır da.. Karşıt görüşlülere bir öneri olarak: (Elden geldiğince çok haramı bırakarak az haramı veya harama bulaşmış rızkı zorunlu olarak kullanmaktır. Katışıksız helal rızk sağlayacak geçim vasıtalarını bu düzen içinde yaşayarak elde etmek imkansızdır. Uygulama da haramın en az karıştığı yolu ve vasıtaları nasıl seçebileceğini ayarlamak sana bağlıdır.) [Mevdudi , cilt:1, sayfa 75]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Islam seriati o gunlerin Arabistan ortaminda suregiden geleneklerin ve Yahudi seriatinin etkisiyle olusturulmustur. Ozellikle ceza yasalari tamamen o donemin ceza anlayisini sergiler. El kesmeden tutun, tartisilan rejm cezasina kadar kokenleri ya Yahudi seriatina, ya da Arabistan kulturune dayanir. Cok degil, birkac yil icinde, devletin buyumesiyle, bu cezalarin pratikte toplumun ihtiyacini karsilayamacagi gorulerek ictihad adi altinda yeni ek cezalar getirilmistir. Bakiniz halifeler ve sultanlar donemine.

 

Cok fazla sey yazmak istemiyorum ama yazik ki cogu musluman hala su cok bahsettikleri seriatin ne anlama geldigini dahi bilememekte. Birer birey olarak gunumuz dunyasinda tek tek yasamlarini duzenlerken dahi Islam'i referans olarak kullanamayacaksin, kalkip bu seriatla dunyaya yon vermeye, devlet yonetmeye kalkisacaksin!.. Kimse kusura bakmasin, acik konusmak lazim: Gunumuz dunyasinin bireysel ve toplumsal sorunlarina seriatta cevap yoktur! Size hic itiraz edemeyeceginiz yuzlerce ornek verebilirim, red edemediginiz ama gerceklikle uyusmadigi icin gormezden geldiginiz nice Islam kurallarindan ornekler... Hele toplumsal yasama dair kurallari hayatiniza yansitmaya calisirsaniz, inanin birer munzevi olmaktan baska yolunuz kalmaz.

 

Hristiyanlik reform gecirdi ama Islam hala yuzlerce yil onceki anlayisa sahip. Islam'in reformu ictihada izin verilmesiydi. Bunu da sultanlariniz siyasi endiselerden oturu ictihad kapilarini kapatarak baltaladilar. Islam dusuncesi o yuzden bir tekamul surecinden gecemedi. Ve o yuzden 1400 yil onceki insana oldukca anlamli gelebilecek ogretileri bana hitap edemiyor, anlamli gelmiyor...

 

Selam ile..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bak arkadaşım ne kadar biliyorsan o kadar anlarsın. Misal resimle fazla ilgisi olamayan bir adama picassonun tablosunu göstersen sonuç: hiçbişey anlamadım veya da buna yakın bir sonuçtur. Cümlenin devamını getirmeme gerek yok sanırım..Picassonun resmi kadar zor olmayan cümlelerimden bir pay çıkarsan iyi edersin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DEMOKRASİ: Allah'ı inkar etmez ancak, yeryüzüne müdahale etmekten elini çektirip sadece göklerin sevk ve idare edilmesi görevini O'na tevd eder ve Allah'ın yeryüzüne ilişkin; sıfatını fonksiyonsuz hale getirmek ister. Bu sistemde Allah kişinin hak ve özgürlüğüne karışamaz dahası haddini aşıp bu konularda kanun dahi koyamaz çünkü "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" ve bir kanun koyulucaksa bu kanunu belirleyecek olan sadece halktır, bu konuda da kendisinden daha iyi bir kanun koyucu tanımaz.

 

Vaybeee biz neymişiz be abiii? Her şeye gücü yeten allahı göklere postalamışız da haberimiz yok yahu. Ne yapıyosunuz *** benim kanunlarım varken insanların kanunlarını uyguluyorsunuz diye müdahele edemiyor.

 

 

Acıdım valla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DEMOKRASİ: Allah'ı inkar etmez ancak, yeryüzüne müdahale etmekten elini çektirip sadece göklerin sevk ve idare edilmesi görevini O'na tevd eder ve Allah'ın yeryüzüne ilişkin; sıfatını fonksiyonsuz hale getirmek ister. Bu sistemde Allah kişinin hak ve özgürlüğüne karışamaz dahası haddini aşıp bu konularda kanun dahi koyamaz çünkü "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" ve bir kanun koyulucaksa bu kanunu belirleyecek olan sadece halktır, bu konuda da kendisinden daha iyi bir kanun koyucu tanımaz.

İslam işleyişi bakımından içinde demokrasinin de (seçme seçilme hakkı) , laikliğin de (dinlere saygı) gibi bazı hükümlerini zaten getirmiştir. Ama sorun seçme seçilmede değil, bundan sonra Allah'ın kitabına göre hüküm verme yerine, insanların kendi kanunlarına göre hüküm verme isteğindedir. İslam'a göre kanunu Allah koyar, insanlarda bu kanuna göre birbirlerini yönetir.

 

Dinimize göre eğerki bir topluluk Allah'ın nizamından başka bir nizama, Allah'ın hükmünden başka bir hükme, Allah'ın beşere koyduğu Şeriattan başka bir kanuna sorgusuz sualsiz, gönülden bağlanarak itaat ederse...Evet! Bunları yaparsa putlara ibadet eden ve heykellere secde edenler gibidir. Bunların aralarında hiçbir fark yoktur. Puta tapanlar ibadette Allah'a putları ortak kılmış; bu sistemde ise insanlar Allah'ın hükmüne ortak kılınmıştır.

 

" Diyorlar ki; hüküm verme işinde bize bir pay var mıdır? De ki; emrin ve hükmün tamamı yalnız Allah'a aittir." (Al-i İmran 154)

" Allah hükmünde kendisine ortak kabul etmez" (Kehf 26)

"...İnsanlar arasında Allah'ın gösterdiği gibi hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma!" (Nisa 105)

" Allah ve resulü birşeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına işlerinde başka bir yol seçme hakkı yoktur..." (Ahzab 36)

"...Kim Allah'ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise onlar kafirlerin ta kendileridir. (Maide : 44)

 

Tabiki her düzene karşı çıkanlar olduğu gibi laik düzene de karşı çıkanlar olmuştur olucaktır da.. Karşıt görüşlülere bir öneri olarak: (Elden geldiğince çok haramı bırakarak az haramı veya harama bulaşmış rızkı zorunlu olarak kullanmaktır. Katışıksız helal rızk sağlayacak geçim vasıtalarını bu düzen içinde yaşayarak elde etmek imkansızdır. Uygulama da haramın en az karıştığı yolu ve vasıtaları nasıl seçebileceğini ayarlamak sana bağlıdır.) [Mevdudi , cilt:1, sayfa 75]

Yukarıdaki satırlar Dinin totaliter bir baskı aracı olduğunun kanıtıdır...

 

Yazan tarafından yapılmak istenen ise;

Ya kendi kafası içindeki karışıklıkları buraya aktarmak...

Yada Takiye yaparak demokrasinin nimetlerini anlatıp şeriatın bu nedenle şart olduğunu anlatmaya çalışmaktır...

 

Tarafımdan ne denmek istendiğinin anlaşılması için...

Bu başlığı açan şahsın kendi ifadeleriyle söylemek gerekirse...

"Picassonun resmi kadar zor olmayan" aşağıdaki alıntıyı dikkatle okuması gereklidir...

***

 

DİN VE DEMOKRASİ

Din ile demokrasinin bağdaşacağını ifade eden kişilerin,

 

Gerçek mi söylediklerini, takiye mi yaptıklarını anlamak için şu iki sorunun yanıtını bulmamız gerekir..

 

1- İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı?

 

2- İslamiyet'te demokrasiye ne kadar yer var?

 

Dini esaslara dayalı bir yönetim biçimi oluşturabilmek için, dini siyasete alet edenler,

"din"de demokrasiye yer olduğunu ifade ederek, gerçek dışı ifadelerde bulunurlar.

Oysa bu amaçlarını gizlemek için ortaya attıkları bir söylemdir.

Kendilerini olduğundan farklı göstererek,takiye yapan bu kişiler gerçektelaik devlet hukuk kurallarını kendi İslami öğretileri ile bağdaştıramayarak kabul etmezler.

 

Bu maskeyi kullanarak yanlarına aldıkları çıkar çevreleri ile birlikte toplumu çeşitli varyosyon

ve yöntemlerle yanıltıp, kandırarak demokrasinin her türlü olanaklarını kullanarak onu yok etmeye çalışırlar.

 

Çünkü dinde demokrasiye yer yoktur.

Burada hiçbir tanımlama yapmadan sadece İslam şeriatı ile yönetilen ülkelere baktığımız da durum apaçık görülür:

İslam ülkeleri asla demokrasiyle yönetilmemektedirler.

 

Dünya'da İslam şeriatı ile yönetilen ülkelere bakılacak olduğunda durum apaçık görülür: İslam ülkeleri demokrasi fakiridir.

 

Bu ülkelere baktığımızda "Laik demokratik hukuk kurallarının yerini alan" şeriat hukuku ve hükümleri

O toplumların yaşamlarını ve bağlı bulundukları devlet düzenini kendi istediği ve akıllarının kabul ettiği şekilde tayin edip belirleyemezler.

 

İnsan haklarının ve hukukunun yerini kuran esaslarına göre halkı yönetenlerin kendi hakları şeriat yasaları ve hükümleri almıştır.

 

 

1400 yıl öncesinin toplumunu yöneten bu esaslar hala geçerli olduğu için bu toplumlar çağdaş bir yönetim ve toplum görüntüsü dışında

ilkel, geri kalmış, insan haklarının geçerli olmadığı dine dayalı esasların geçerli olduğu ülkeler olarak karşımızdadırlar.

 

Din esasları geçerli olduğu için yönetimler teokratiktir ve demokrasiye asla yer yoktur.

 

Şeriat yasalarına göre yönetilen bu ülkelerde toplum ve bireyler, Kuran'da açıklanan İslam anlayışına göre yönetilirler.

Şeriat hukukunun kendi anlayışına göre, ortada insan ve toplum için Allah'ın tayin edip belirlediği kurallar vardır

ve bunlar Allah'ın kitabı Kuran'da açık bir şekilde belirtilmiştir. Uyulması gereken hükümler bunlardır.

 

İnsanların Çağın ve yaşamın gereklerine uygun geliştirip koyduğu hukuk düzeni değildir.

Bu ülkelere deki (Bir zümrenin yâda kralların yada diktatör yada hükümdarların) elindeki yönetimler,

insanın uyması gereken hukuk kurallarını, yaşamlarına dair diğer yasaları Kuran hükümlerini temel alarak belirlemektedirler.

Bu nedenle, şeriatla yönetilen ülkelerde Asla demokrasiye yer yoktur.

 

 

Bu söylem demokrasiyi kullanarak onu yok etmeye çalışanların,

Demokratik hukuk kuralları yerine şeriat hükümlerini getirmek isteyenlerin,

Din esaslarına dayalı rejim getirmek isteyenlerin yalanlarından

ve takiye yaparak halkı kandırmaya çalışmalarından başka bir şey değildir...

 

Çünkü; eğer Kuran'ı Allah kelamı olarak kabul edip esas alındığında,

bu çerçevede şeriatçı anlayışın değerlendirmesinin gerçekte hiç de demokrasiye yer olmadığını açıkça görürüz...

 

Aşağıdaki ayetleri dikkatli bir şekilde incelediğimiz zaman, Onların nasıl bir kandırmaca ve takiye yaptıklarını,

İslam devleti anlayışında demokrasiye asla yer olamayacağını açıkca görürüz.

 

 

1-Nisa / 59. da açık bir şekilde İslami Devlet anlayışı, belirtilmiştir..

 

Ayette, bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah'a götürün ifadesini çok dikkatli anlamak gerekir..

Buradaki anlam, hukuk kuralları için açıkça Kuran'daki ayetlerin esas alınmasını öngörmektedir...

 

2-Maide / 47.de Ayet, Allah'ın hükümleri ile hükmetmeyenleri açıkça Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen... Yani fasık olarak niteler..

 

Maide / 47. İncil'e inananlar, Allah'ın onda indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler.

Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır

 

Buradaki anlam, yönetim erkini elinde bulunduranlar eğer demokrasiyi uygularsa,

Toplumları demokratik kurallara göre yönetir ve halkın yönetimdeki söz hakkını tanırlarsa fasık olurlar demektir.

Yani bu gün demokrasiyi kullanarak iktidara gelenler yarın şeriat hükümlerini getirdiklerinde ülkeyi artık demokrasiyle yönetemezler,eğer bunu yapmaya kalkarlarsa fasık olurlar... Zaten şeriat yasalarını getirenler buna niyetleri bile olmaz...

 

 

Özetle;

 

1- İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı? Sorusunun cevabı hayırdır...

 

2- İslamiyet'te demokrasiye ne kadar yer var? Sorusunun cevabı da hiç yoktur...

 

Laik Demokratik hukuk devleti kurallarıyla yönetilen ülkelerde Dinsel inanışlar serbest ve güvence altına alınmasına karşın,

Din esaslarına dayalı Şeriat yasalarıyla yönetilen devletlerde Demokrasiye yer yoktur...

 

 

Dini siyasete alet eden bazı kişiler, "din"de demokrasiye yer olduğunu ifade ederek,

dini esaslara dayalı bir yönetim biçimi oluşturabilmek için kendilerine maske yaratmaya çalışırlar.

Hâlbuki "din"de demokrasiye yer yoktur, ama "demokrasi"de Laiklik ilkesi ile dine yer vardır.

*tna

***

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bak arkadaşım ne kadar biliyorsan o kadar anlarsın. Misal resimle fazla ilgisi olamayan bir adama picassonun tablosunu göstersen sonuç: hiçbişey anlamadım veya da buna yakın bir sonuçtur. Cümlenin devamını getirmeme gerek yok sanırım..Picassonun resmi kadar zor olmayan cümlelerimden bir pay çıkarsan iyi edersin.

 

Aslında Cümlelerinden pay çıkarmamız istenirken dile getirilmek istenen şey "Şu.(!)"

Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilebilir mi?

 

Şeriat hukuku buna izin verir mi?

 

Onun kafasında ki yanıt başlık yazısı okunarak cümlelerinden pay çıkarılıldığında "HAYIR" dır...

 

Aslında kendisiyle aynı şeyleri düşünüyoruz...

 

Aramızdaki tek fark...

 

Demokrasiyi kavrayarak,Laik Cumhuriyete sahip çıkanların Şeriatla yönetilmeye karşı durmaları,

 

O ve onun gibi düşünenlerinde taraf olmalarıdır...

 

***

Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilebilir mi?..Hayır.(!)..

 

Çünkü; Şeriat hukuku buna izin vermez...

 

Dinsel kavramlara, şeriat hukukunu uygulayarak devlet yönetimini savunan,

günlük yaşamda dahi insanların uyması gerektiği yasaları şeriat yasalarıyla düzenlenmesi gerektiği iddiasında bulunan

ve Kuran’ın da Allah'ın özü olduğuna inanan şeriatçıların İslam dini demokrasiyle bağdaşır demelerine karşın

demokrasi hakkındaki gerçek görüşlerinin ne olduğunu anlamak için şu soruyu sorup, yanıtını aramamız gereklidir.?

İslâm Dini, demokrasi ile ve ona dayanan laiklik sistemiyle bağdaşır mı?

 

Prensip itibariyle bağdaşmaz. Çünkü demokrasi halk idaresi olup akla ve insan kafasına dayanır.

 

İslam ise, hak idaresidir, yani Allah idaresidir; vahye dayanır.

 

 

Bir başka ifade ile; İnsanin önünde iki hukuk vardır.

 

Bunlardan biri beşerî (İnsanoğlu ile ilgili) diğeri ise ilahîdir.

 

Birincisi akla dayanır diğeri ise vahye dayanır.

 

Biri insanin sadece madde ve dünya yapısını, diğeri ise hem madde ve hem de mana yapısını; ahiret hayatini da ilgilendirir.

 

 

Bu iki hukuk, bazı noktalarda birbiriyle uyuşursa da birçok noktalarda birbirine ters düşer.

 

Bir başka yönden de aralarında büyük farklar vardır.

İslam hukuku sabittir, kalıcıdır, değişmez; kıyamete kadar sürüp gider.

Beşerî hukuk ise değişkendir. Yaşanılan çağın koşullarına ve ihtiyaçlarına göre değişir.

 

Yaptırımları da farklıdır:

Nicelik yönünden: Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların tatbik ettiği cezalar değişkendir,

İslam’ın Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen şeriat yasaları ise değişmez olup kıyamete kadar geçerlidir.

 

Keyfiyet yönünden:

Biri sadece dünyevî, diğeri ise hem dünyevî ve hem de ahiret ile ilgili (uhrevî )dir.

 

Demokraside kanunlar ve anayasalar ekseriyete ve parmak sayısına dayanırken,

İslâm hukukunda kanunlar Allah’ın şaşmaz ilmine ve sonsuz kudretine dayanmaktadır.

 

 

Bu itibarladır ki, bu iki hukuk sistemini birbirleriyle bağdaşan noktalarını arayarak karşılaştırma yapmak gereksiz, yersizdir.

 

Demokrasi ile bağdaşır mı? sorusuna verilecek tek yanıt vardır. O da "Hayır" seklindedir.

Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilemez ve Şeriat hukuku buna asla izin vermez.

 

 

Bu, neye benzer?

 

Şimdi şöyle bir soru sorarsak, “ insan mi daha bilgili Allah mi? İnsan mi daha kuvvetli yoksa Allah mi?”

 

Bu soruya Allah'ın özü olan Kuran’ın tek bir yanıtı vardır!

 

İnsanin kanun yapmaya gücü yetmez!

Neden?

Çünkü insan daha tam mânasıyla kendisini tanımamış ki!

 

Tam manasıyla tanımadığı bir şey hakkında söz sahibi olabilir mi?

 

Kaldı ki, erkeklik ve kadınlık yönünden, hastalık ve sağlık yönünden,

 

Büyüklük ve küçüklük, yönünden, zenginlik ve fakirlik yönünden,

 

İsçi ve işveren yönünden, amir ve memur olma yönünden,

 

Beden yapısı tam ve sakat olma yönünden ve nihayet beden ve ruh yönünden,

 

İradede kuvvet ve zaaf yönünden, cesaret ve korkaklık yönünden ve daha bilemediğimiz yönlerden!

İste bu kadar farklılık arz eden insanlık idaresiyle ilgili kanun ve anayasalar yapmak kolay bir is değildir,

 

İnsanin yapabileceği bir is değildir. Bu iş Allah’ın işidir.

 

Kuran bir ayetinde şöyle der: (Araf, 54) :

"Yaratma da emir ve talimat verme de O'na mahsustur?"

 

O, bilir, O açıklar, O haber verir, O bildirir ve iste bildirmiştir.

 

Sebep ve Amaç kesin olarak bellidir: Kâinat, bütün nimetleriyle Sebeptir; Amaç değildir.

 

İnsanın bütün ihtiyaçlarını gideren bir Sebeptir.

 

Kâinatın yaratılısında, şayisiz nimetlere sahip olusunda hedef, insanın yaratanına kul olması ve O'na ibadet ve kullukta bulunmasıdır;

 

O'nun emir ve talimatını yerine getirmesidir. Ve neticede O'nun rızasını kazanmak ve O'nun cennetine girip ebediyken mutlu olmaktır.

Allah’ın mutlak hâkimiyetini ifade eden ayetlerden birkaçı:

 

(Casiye, 18):

"Sonra (Ya Muhammed!) seni de bir din emrinden şeriat’ın üzerine memur kıldık.

O halde sen o şeriat’a tabi ol! Bilmezlerin heva ve hevesine uyma!"

 

(Araf, 3):

"Rab’inizden size indirilen Kuran’a uyun! Ondan başkasını dost edinip de kendisine uymayın!

Ne kadar da az öğüt tutuyorsunuz!"

 

Müslümanlar, Kuran’ın Allah'tan geldiğine inanır. Kuran ayetlerinde ceza kanunu, miras kanunu gibi ayetler vardır.

Bu ayetlerin değiştirilmesi, demokrasi tarafından mümkün değildir.

Mademki Kuran, Allah'tan gelmiştir, o halde bu ayetleri de ancak Allah değiştirebilir.

 

Örneğin, "Hırsızların elinin kesilmesi"ni buyuran ayeti, kim değiştirebilir?

İnsanların oluşturduğu demokrasilerdeki kanun yapıcılar mı? Yoksa Allah mı?

 

Örneğin, "Kadınların miras paylaşımında erkeğe göre yari pay almasını hükmeden" ayeti

hangi demokrasinin hangi kanun yapıcısı değiştirebilir?

 

Örneğin, "Erkeklerin bir, iki uç, dört kadınla evlenebileceğini söyleyen" ayeti

hangi demokrasinin hangi kanun yapıcısı değiştirebilir?

 

Örneğin, "Erkeklerin kadınlardan bir gömlek ustun olduğunu söyleyen ayeti

hangi demokrasinin hangi kanun yapıcısı değiştirebilir?

Kuran ayetini, sadece Allah değiştirebileceğine göre, demokrasilerin kanun yapıcıları Allah ile çelişki içindedir.

 

Ve demokrasi, İslamiyet göre değildir.

 

 

Özetle, İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı? Sorusunun yanıtı hayırdır…

 

İslamiyet’te demokrasiye ne kadar yer var? Sorusunun yanıtı da hiç yoktur…

 

Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilebilir mi? Sorusunun yanıtı hayırdır…

 

Şeriat hukuku buna izin verir mi? Sorusunun yanıtı da asla izin vermezdir…

 

 

Laik Demokratik hukuk devleti kurallarıyla yönetilen ülkelerde Dinsel inanışlar serbest ve güvence altına alınmasına karşın,

 

Din esaslarına dayalı Şeriat yasalarıyla yönetilen devletlerde Demokrasiye yer yoktur…

 

Dini siyasete alet eden bazı politikacılar, "din"de demokrasiye yer olduğunu ifade ederek,

 

dini esaslara dayalı bir yönetim biçimi oluşturabilmek için kendilerine maske yaratmaya çalışırlar.

 

Hâlbuki "din"de demokrasiye yer yoktur, ama "demokrasi"de dine yer vardır.

 

Demokrasiyi anlayan kavrayan, Dini inançlarını siyasi ve kişisel çıkarları için kullanmayan

ve bu nedenlerle Demokrasiye ve Laik Cumhuriyete sahip çıkanların...

Ülkemize, Demokrasiyi kullananlarak Şeriat düzenini getirmek isteyenlere karşı çıkmalarının nedeni...

 

Bu gerçeği tüm çıplaklığıyla kısa ve öz olarak ifade eden aşağıdaki cümledir...

 

"Din"de demokrasiye yer yoktur, ama "Demokrasi"de dine yer vardır.

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Öncelikle şeriatın lügat anlamının doğru yol demek olduğunu söylemekle başlamak isterim sözlerime. Dinsel manada konuştuğumuzda, şeriat teokratik yani tanrısal yol demektir. İslam konuşurken şeriattan bahsedilince, bu sefer Allah yolu manasına gelmektedir. Şimdi, bu kelime bugün şu söylediğim şekillerde kullanılmakta mıdır? Hayır,

 

Ya ne şekilde kullanılmakta? Kur’an’da verilmiş toplumsal kural ve kanunlar şeklinde kullanılmaktadır. Bu yanlış bir kullanım şekli, tabii ki değildir. Yanlış olan, Kur’an’daki kural ve kanunların, diğer bir deyişle şer’i hükümlerin insanımıza anlatılış biçimidir. Hal böyle olunca, beşer, genlerinde zaten var olan temel ahlak bilgilerini dinsel öğretilerle hatırlamış, ama hükümlerin kendisine yalan yanlış aktarıldığını hissederek toplum yönetimi için konulmuş o muhteşem ilkeleri yerinde bırakarak, kendi kendine veya “batı”dan esinlenerek beşeri ilkeler koymuş ve toplumu bu ilkelerle yönetmeye başlamıştır. Makro planda bu ilkeler, krallık, diktatörlük, monarşi, oligarşi, teokratik cumhuriyet-demokrasi, laik cumhuriyet-demokrasi gibi ilkeler olurken, mikro planda liderlerin kendi ilkelerine indirgenmişlerdir ki bunlara burada değinmeyeceğim. Türkiye’de ise ilkeler yeni kurulan Cumhuriyet ile beraber gelmiş, makro ilke olarak cumhuriyette laiklik kabul edilmiş, mikro ilkeler olarak da, halkın kültürünün yanı sıra, Atatürk’ün geriye kalan 5 ilkesi mikro plan ilkeler panteonuna yerleştirilmiştir. Dikkat edilecek olursa, beşer, hayatının her safhasında ilkelere ihtiyaç duymuştur, onun içindir ki bu ilkelerin adları Helen veya Roma devirlerinde değişik fonksiyonları olan Tanrı adlarıyla karşılanmış ve panteonlarında yerlerini almışlardır.

 

 

Tanrısal öngörü diyor ki, bir topluluk olarak bir araya geleceksin, bu bir araya gelen ve toplumu oluşturan bireylerin indirilmiş genel ahlaka aykırı olmamak kaydıyla, örf ve adetlerinin yanı sıra kendilerinin hemfikir olarak belirledikleri ilkeleri olacaktır. Bu bireyler, adlarını kendi koyacakları bir toplumu meydana getireceklerdir. Bu toplumun her bireyi örf ve adetlerin yanı sıra tüm ilkeleri kabul edeceklerdir. Kabul etmeyenler yandaki başka yerleşim birimine gidip orada yine aynı şekilde kendi toplumlarını kuracaklardır. Böylece toplumlar “medeni” olacaklardır. Yani diğer bir deyişle bir medeni toplumda her birey olmaz ise olmaz olan ilkelerini kayıtsız şartsız ve yüzde yüz bir oran ile kabul etmek durumundadır. Buna Kur’an’da “biat” denir (doğrudur, biat Kur’an’da peygambere yapılmıştır, ama artık peygamber yoktur ve sadece ilkeler vardır, bu da halkların kendi kendine oluşturması gereken ilkelere ilk örnek olan Kur’an hükümleridir. Bu daha sonra çeşitlenecek ve temeli genel –Kur’an- ahlakına dayalı değişik ve kabul edilen ilkeler olacaktır). Daha sonra insanlar aralarında tartışarak kendilerine bir yönetici seçeceklerdir. Bu tartışmaya Kur’an’da “şura” denir. Yönetici adayları adaylıklarını belirtecekler, kabul edilmiş ilkeler dâhilinde, her adayın kadrosu (partisi) vaatlerini açıklayacak, bireyler de kendi aralarında tartışarak bu adaylar arasından yöneticisini ve yönetici grubunu seçecektir. Zira yönetim erki halkın aynadaki bir yansıması gibi olmalıdır, yani şura yapmalıdır, bundan da görüldüğü üzere yönetim erki bir topluluk, bir “meclis” olmalıdır, olmalıdır ki halkın bir yansıması olabilsin. Meclis bireyleri emaneten aldıkları yönetim görevlerinde emanetlerine hıyanet etmeyeceklerdir (3:161).

 

Şimdi soruyorum size, bu nedir?

 

Bu, kelimenin tam manasıyla “Kur’an Demokrasisidir”, sadece demokrasi demiyorum, çünkü bu şekil bugün dünyada uygulanan demokrasileri aşmış bir yönetim şeklidir. Bugünkü şekilde, ilkelere uymayanların çekip gitme anlayışı, çekip gitme özgürlüğü yoktur. Onlar bir nevi “toplumu gerici” unsurlar olarak çıbanbaşları şeklinde toplumun ortasında öbek öbek dolaşıp durmaktadırlar.

 

Atatürk’ün demokrasisi Kur’an Demokrasisine en yakın şekildir kanısındayım. Zira yeni Cumhuriyet, ilkelerini koymuştur (Atatürk ilkeleri), bu ilkeleri içeren Anayasasını yapmıştır, bu anayasayı top yekûn kabul etmiştir, yani biat etmiştir, meclisini kurmuştur halkın bir yansıması olarak, öyle ki meclisindeki bireylerin adına “milletvekili” demiştir (bu adlandırma yanılmıyorsam başka hiçbir diğer dünya ülkelerinin meclislerinde kullanılan bir adlandırma değil), bu kişiler milletten vekâlet almışlardır ve milleti yönetmek için aralarında şura yapmaktadırlar (istişare şura’dan gelmektedir), aralarında bir yönetici seçerler ve bunun adına “başvekil” derler (ne kadar muhteşem, başbakan değil, başvekil diyorlar, vekâleti alanların başı; başbakan, sen neye bakıyosun kardeşim?), tekrar toplanırlar ve toplum için çok ama çok önemli olan Cumhuriyeti koruması için, Cumhuriyetin başı olacak “Cumhurbaşkanı”nı seçerler. Görevlerini de Anayasalarında tarif ederler.

 

Kur’an Demokrasisi ile tek farkı, biat etmeyen azınlık kitleyi toplumdan uzaklaştıramamasıdır. Veya o kitle biat etmiş gibi görünüp (çünkü Anayasayı, yönetime gelene kadar kabul etmiş görünüyorlar, yoksa parti tüzüklerini YSK kabul etmezdi) toplumda sanki muhalif bir duruş sergileyedurmuşlardır.

 

 

Bu noktadan hareketle sizin “kayıtsız şartsız din kurallarıyla işleyen devlet” nitelemenizdeki indirilmiş dinin kuralları işte bunlardır. Yoksa her meclis açılışında “Allahuekber” nidaları, Cuma günleri topluca namaza gitme, günde beş vakit yönetim erkiyle namaz kılma, v.s. değildir din kuralları. Bu sıraladıklarım uydurulmuş dinin kurallarıdır (neden uydurulmuştur onu da açıklıyalım; Cuma namazı kılmak için toplanmak illa ki fiziksel bir topluluk olmasını şart koşmaz, manevi toplanma da yeterlidir. Günde beş vakit değil üç vakit namaz vardır, ve her namaz için abdeste lüzum yoktur, abdest günde bir defa alınır, ve alınan abdesti de sadece uyku ve cinsel ilişki bozar, yani o koskoca dinin direği bir tek yellenmeyle yıkılmaz demek istiyorum, Allahuekber demek şirk koşmaktır, çünkü ekber kelimesi Arapçada “en büyük” demektir, sanki bir sürü büyük vardır da aralarında en büyüğü Allahtır manasına gelir, onun yerine sadece büyük demek için “kebir” kelimesi kullanılabilir, “Allahukebir” denebilir,vs vs vs). Eh, indirilmiş dini, hazır lop önümüze sunulmuş uydurulmuş din varken, öğrenmemeye yeminli bir toplum olarak, iyisi mi biz uydurulmuş şeriattan uzak duralım, fazla bulaşmayalım, anlamaya çalışmayalım, çok iş şimdi bütün bunları öğrenecen, anlayacan, uygulayacan!! Boş ver be’cilik oynamaya devam edelim.

 

 

Çünkü, özetle, indirilmiş İslam inanışı ve hakimiyeti altında bir şeriat düzeni ancak indirilmiş İslam öğretileri, toplumun çoğunluk kesimi tarafından özümsenir, anlaşılır ve benimsenirse, kabul edilebilir, yoksa bugünkü ve yaşamış olduğumuz 15 asırda olduğu gibi, şeriat, bir takım şarlatanların şeriatı ise, o kalsın, almayalım derim ben Üstat. Diğer taraftan, toplumumuzun indirilmiş İslam öğretisini benimsemesi ve anlayabilmesi de bana çoook uzak bir gelecekmiş gibi görünüyor.

 

Kur'an'a gore peygamberlik Muhammed Nebi ile birlikte son bulmustur. Bu sona erdirmenin anlami ve ozu, insanligin artik kendini, kendi gucleriyle yonlendirecek bir tekamul, bir gelismislik duzeyine erismis olmasidir. Artik, kitleleri Allah adina yonetecek, yonlendirecek kisiler devri son nebi ile kapanmistir, yani yonetim erkinin arkasinda ilahi, tanrisal ve kutsal dayanak goren anlayis, diger bir deyisle, teokrasi devri bitmis, $uuraaya dayali demokrasi donemi baslamistir. Bu ilke laiklik ilkesinden baska ne olabilir. Ama bu demokrasi donemi bir devlet sekli olarak algilanmamalidir Kur'an'da. Kur'an, yonetimde egemen olmasini istedigi ilkeler onermektedir, bir devlet sekli onermemektedir. Bu ilkeler acik denecek bir bicimde verilmistir. bunlarin bazilari biat, $uura, adalet, ehliyet, emanete saygi,kamu kaynaklarinin talan edilmemesi, baski ve manipulasyonun dislanmasi, emege saygi, paylasmak, en yakinlara yardim etmek, sadaka vermek gibi siralanabilirler.

Sonuc olarak peygamberlik bitmistir, o halde bugun Allah adina yonetme hakki kisiler yerine ancak ilkelerin olur. Aslinda hukuk devletinin manasi adalet devletidir. Adaletin tecelli etmedigi yerde hukuk devleti aramak yanlistir.”””

 

“””Ama asil ciddiye alinmasi gereken ehil ellere teslim edilmesi gereken sey, yonetim veya onun mevkiidir. Bizler bir sekilde yonetimi bu gunku yoneticilere emanet ettik, daha dogrusu yonetim sekil bozuklugu yuzunden, bugunku yoneticilerin ellerine gecti. Bugunku yoneticiler, kendilerini Allah yolunda olarak tarif eden yoneticiler. Bakin Allah ne diyor :

 

 

 

4(Nisa):58 Su bir gercek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasinda hukmettiğinizde adaletle hukmetmenizi emrediyor. Allah size bu sekilde ne guzel oğut veriyor. Allah Semi'dir, cok iyi duyar; Basir'dir cok iyi gorur.

 

 

 

Cunku yonetim avamin konu edildigi alandir. Yonetici halki yonetmektedir. Yaradanin tarif ettigi "demokrasi"de ilkeler vardir ve bu ilkeler Yaradan tarafindan degil avamin kendisi tarafindan belirlenir. Bu ilkeler temel olan ilkelerdir. Bu ilkelere uymayanlar, zorla uydurulmazlar (2:256), baska bir yerde kendi ilkelerini mesru kilmak uzere giderler. Ilkelere uyan ve yerinde yurdunda kalan kesim, aralarinda tartisarak ($ura), demokratik bir secim ile (Biat) yoneticiyi ve mualifleri secerler. Yonetici salt cogunlukla secilmis olur. Ilkeleri kabul orani ise boyle bir toplumda yuzde yuzdur. Taraflar her konu uzerinde tartisir, konusurlar, ama temel ilkeler uzerine tartisma konusma yoktur, olamaz da. Cunku o toplumda kalanlar zaten ilkeleri kabul etmis kimselerdir. Bu arada kendi ilkelerini mesru kilmak uzere gidenlerde de durum aynidir. Ilkeleri uzerine kavga yoktur, onlar da aralarinda demokratik bir secim ile kendi yoneticilerini ve mualiflerini secerler. Bu toplumda da yonetici salt cogunlukla secilmis olur.

 

Kur'an demokrasisi budur.

 

Bize gelince, bizde ilkeler vardir, bu ilkeler Ataturk ilkeleridir. Bu ilkelere uymak istemeyenler zorla uydurulmazlar,

 

BASKA YERE CEKER GIDERLER”””””

 

 

 

Hatırlatmak babındandı.

 

Saygılar sunarım,

 

Dr. Atil Derman

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

........

Hal böyle olunca, beşer, genlerinde zaten var olan temel ahlak bilgilerini dinsel öğretilerle hatırlamış, ama hükümlerin kendisine yalan yanlış aktarıldığını hissederek toplum yönetimi için konulmuş o muhteşem ilkeleri yerinde bırakarak, kendi kendine veya “batı”dan esinlenerek beşeri ilkeler koymuş ve toplumu bu ilkelerle yönetmeye başlamıştır.

 

Ahlak, ebeveynden çocuğa aktarılan bir genetik kodlama değil, içinde yaşanılan toplum tarafından empoze edilen bir olgudur. Sonradan öğrenilmeyen, doğuştan gelen davranış biçimlerine "içgüdü" denir ki, ahlak dediğimiz şey, bu grubun içinde yer almaz. Sayılı bir kaç maddeyi ortaya atarak "işte ! Ahlakın kesin temel yapı taşları bunlar" demek imkansızken ve her coğrafyada farklı ahlak kavramlarıyla karşılaşıyorken, ahlak için söylenebilecek "genlerinde zaten var olan" ifadesi akademik bir ifadeden çok tarafgirane ve yanıltıcı bir söylem olsa gerek.

 

Tanrısal öngörü diyor ki, bir topluluk olarak bir araya geleceksin, bu bir araya gelen ve toplumu oluşturan bireylerin indirilmiş genel ahlaka aykırı olmamak kaydıyla, örf ve adetlerinin yanı sıra kendilerinin hemfikir olarak belirledikleri ilkeleri olacaktır. Bu bireyler, adlarını kendi koyacakları bir toplumu meydana getireceklerdir. Bu toplumun her bireyi örf ve adetlerin yanı sıra tüm ilkeleri kabul edeceklerdir. Kabul etmeyenler yandaki başka yerleşim birimine gidip orada yine aynı şekilde kendi toplumlarını kuracaklardır. Böylece toplumlar “medeni” olacaklardır. Yani diğer bir deyişle bir medeni toplumda her birey olmaz ise olmaz olan ilkelerini kayıtsız şartsız ve yüzde yüz bir oran ile kabul etmek durumundadır.

 

Bu saydıklarınız için "Tanrısal öngörü" söyleminiz bana biraz garip geldi doğrusu. Zira bizim Kur'an'da gördüğümüz öngörüler, genelde gayrimüslimlerin cehennemde ve bu dünyada karşılaşacakları eziyetlerden ve inananların da öte alemde alacakları ganimet(!)lerden ibaret. Onun dışında da , ihtiyaca göre getirilmiş hükümleri görüyoruz. Tabii Kur'an o kadar acayip bir kitap ki, her okuyan için farklı (!) anlamları içinde barındırabilmekte. O yüzden "Bunu da nereden çıkardınız" diye sorma gereği duymuyorum.

 

...... ve temeli genel –Kur’an- ahlakına dayalı değişik ve kabul edilen ilkeler olacaktır).

 

Burada öncelikle sorgulanması gereken bir durum olduğunu düşünüyorum ; "Kur'an, kendine has ahlaki değerler mi sunuyor, yoksa bu değerler zaten insanların binlerce yıllık kültür birikimlerinin sonucunda oluşmuş kriterlerin bir harmanından mı ibaret ?"

 

Ben, Kur'an'ın kendine has ahlaki kurallar getirdiğini iddia edebilecek birinin çıkabileceğini sanmıyorum ;yeter ki insanlık tarihini biraz tanımış olsun. Öyleyse, Kur'an temelli bir ahlak yapısından söz edebilir miyiz?

 

Bu, kelimenin tam manasıyla “Kur’an Demokrasisidir”, sadece demokrasi demiyorum, çünkü bu şekil bugün dünyada uygulanan demokrasileri aşmış bir yönetim şeklidir. Bugünkü şekilde, ilkelere uymayanların çekip gitme anlayışı, çekip gitme özgürlüğü yoktur. Onlar bir nevi “toplumu gerici” unsurlar olarak çıbanbaşları şeklinde toplumun ortasında öbek öbek dolaşıp durmaktadırlar.

 

Kur'an'dan bir demokrasi doktrini gibi bahsedip, bu doktrinin muhteviyatını buraya maddeler halinde sunmuş olmanız beni ziyadesiyle tebessüm ettirdi. Lakin dediğim gibi, Kur'an çok acayip bir kitap; isteyen istediği anlamı çıkartabiliyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Burada öncelikle sorgulanması gereken bir durum olduğunu düşünüyorum ; "Kur'an, kendine has ahlaki değerler mi sunuyor, yoksa bu değerler zaten insanların binlerce yıllık kültür birikimlerinin sonucunda oluşmuş kriterlerin bir harmanından mı ibaret ?"

 

Ben, Kur'an'ın kendine has ahlaki kurallar getirdiğini iddia edebilecek birinin çıkabileceğini sanmıyorum ;yeter ki insanlık tarihini biraz tanımış olsun. Öyleyse, Kur'an temelli bir ahlak yapısından söz edebilir miyiz?

 

Araya girmiş gibi olacağım ama bu konuda söylemek istediklerim var:Allah'a inanan ve Kur'an'ı okuyan herkes bilir ki zaten İslam "gerçek"leri kapsayan ve "doğru" yola ulaştıran genel bir ifadedir aslında;bir çok Peygamber gelmiş ve kutsal metinler indirilmiş olsa da insanlar her zaman saptırmışlardır;bunun en büyük örneğini gösterenlerin Yahudiler olduğunu da zaten biliyorsunuz...

 

Yaşam tarzı açısından belli başlı disiplinleri de içinde barındırıp hayatı düzene koymak önemli olduğu gibi aslına bakarsak bu tüm insanların ihtiyacı olan bir şeydir...

 

Daha öncelerde de bazı eski anlayışlarla dinin benzerliği gündeme gelmiş ve bazı cevaplar verilmişti;tekrarlamak gerekirse zaten bizim inancımız tüm Peygamberleri sayar;adını bilmediğimiz daha bir çok Peygamberden de söz eden var ve bu açıdan bakarsak yeryüzünde bazı "ortak" önemli noktaların olması bizi yine "tek" Yaratıcı'nın düzenine götürür;onca farklılığa rağmen "insan yine insandır" "dinler de insanlar için vardır" dersem tam olur...

 

Yani İslam'ın sadece "günlük" yaşama getirdiklerine bakıp;asıl olan "doğru" yolunu unutmamak gerekir;hayatı belirli bir düzene sokmak sadece rutin bazı işlerle olmaz sonuçta...

 

 

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ALINTI(Dr. Atil Derman @ May 28 2007, 09:06 PM) post_snapback.gif

 

Allahuekber demek şirk koşmaktır, çünkü ekber kelimesi Arapçada “en büyük” demektir,

 

sanki bir sürü büyük vardır da aralarında en büyüğü Allahtır manasına gelir,

İslamiyet inancını kendi anlayış ve bakış açınızla yorumlamaya ve bizlere ifade etmeye çalışırken...

 

Var olan çelişkilerinizin içinden en çok dikkatimi çekenlerden birini ele alarak...

 

(Allah'a inanan ve Kur'an'ı okuyan herkes bilir ki zaten İslam "gerçek"leri kapsayan ve "doğru" yola ulaştıran genel bir ifadedir) diyen diğer arkadaşlara...

 

Şu soruyu yöneltmek istiyorum...

 

Yukarıdaki alıntıda İslamiyet İnancına temelden zıt olan bir çelişki var mıdır.?

 

Eğer okuyupta gözünüzden kaçmış mıdır acaba diye ben alınıtıladım...Yanıtlarınızı okumak istiyorum ?..

 

***

Biliniyor ki, uzun cümleleri ve satır sayısı çok olan metinleri algılamak oldukca güç oluyor...

Çoğu zaman bu nedenle yazılanların içeriğindeki çelişkileri algılayamıyoruz...

Bazı arkadaşlarımız da inançlarına yakın olduğunu kabul ettikleri kişilerin yazdıklarını okuyup anlamak şöyle dursun,

çoğu zaman yazılanları nasıl olsa bizden biri ön kabulüyle, özenle değerlendirme yapmıyorlar...

 

Kavramış bile olsalar eleştirmek,yada eleştirel düşünebilmek yaklaşımında olamıyorlar...

Ama kolay olan nokta var inançlarına uymadığını kabul ettikleri kişilerin yazdıkları doğru bile olsa

kabullenmek gibi dürüst bir yaklaşım göstermek yerine karşı çıkmak kolaycılığını sergiliyorlar...

 

Anlasalarda anlamasalarda...

 

***

Sayın Derman; Kandi pencerenizden bakarak İslamiyet ve Demokrasi hakkında görüşlerinizi öne sürmüşsünüz...

 

Sizinle, yazınızda anlatmaya çalıştığınız İslamiyetin özünde barındırdığı Demokrasi konusunda aynı frekansta ve anlayışta değiliz...

 

Taban tabana zıt olduğumuzda söylenebilir...

 

Büyük ihtimalle bu konuda düşüncelerimi aktardığım yukarıdaki yazılarıda okumuş olmalısınız...

 

O nedenle aynı şeyleri tekrar olacağı için vurgulamak istemiyorum...

 

Belirtmek isterimki aşağıya alıntılayacağım paragrafınızdaki ifadelerinize bende katılıyorum...

 

"Çünkü, özetle, indirilmiş İslam inanışı ve hakimiyeti altında bir şeriat düzeni ancak indirilmiş İslam öğretileri, toplumun çoğunluk kesimi tarafından özümsenir, anlaşılır ve benimsenirse, kabul edilebilir, yoksa bugünkü ve yaşamış olduğumuz 15 asırda olduğu gibi, şeriat, bir takım şarlatanların şeriatı ise, o kalsın, almayalım derim ben Üstat.

 

Diğer taraftan, toplumumuzun indirilmiş İslam öğretisini benimsemesi ve anlayabilmesi de bana çoook uzak bir gelecekmiş gibi görünüyor. "

Ancak; belirtmek isterim ki;

 

Bizi toplumumuza atıfta bulunmuşsunuz ama...İslamiyet var olduğundan bu yana hiç bir toplum bu öğretiyi anlayabilmiş değildir...Her Öğretide olduğu gibi yine birileri bu öğretinin içinde de var olan boşlukları kendi görüş ve yaklaşımlarıyla doldurmuşlardır...

 

(Kendi Hurafe ve Safsatalarıyla demiyelim... Çünkü hemen tepkiler geliyor.(!)..)

 

Bu bence anlamak ve benimsemek meselesi değil,kişi yada toplumların ihtiyaç ve değerlendirmelerine göre şekil alan algılama sonuçlarıdır...Günümüzde de İslamiyeti farklı değer yargılarıyla değerlendirip algılayarak, yaşamlarını şekillendiren cemaat, toplum ve ülkeleri sıralamak mümkün...

 

Yazınızı okuyunca çağrışım yaptı ve bir arkadaşımızın açmış olduğu...

 

"Kuranın bir süpermarket gibi algılandığı...İsteyenin istediğini satın aldığına dair..."

 

Hem espirili hemde bu algılamalara dikkat çeken başlık geldi aklıma...

 

 

Yazınızın içeriğini ve İlk başta yaptığım alıntıda anlatmak istediklerinizi ele alırsak,

Muhammedin bile kendi öğretisiyle,hem inanç hemde toplumların yönetilmesi konusunda çelişkiye düştüğünü,

okunan ezanda "Allahuekber" denmesine izin vererek Şirk koşulmasına neden olduğunu söylemek mümkün...

 

 

Geçmişten bu yana yaşanan ve bahsettiğiniz "çoook uzak" gelecekte de yaşanaçak bir gerçek var ki;

 

Öğretilerin içeriği benimsenmekte ve anlaşılmakta zorluklar ve kavram karışıklıkları barındırıyorlarsa

 

Toplumlar onu anlamak ve kavramakta çelişki yaşadıkları gibi,

 

Çoook rahatlıkla içeriği boşaltılarak kişi yada sınıfların sömürü aracı olarak kullanılabiliyor...

Bence yazdıklarınızdan çıkarılacak faydalı ve yararlı özet bu.(!)

 

Farkındamısınız, yada yazınızı okuyanlar farkettiler mi bilemiyorum?...

 

Siz de aynı yaklaşımı sergiliyorsunuz...

 

İster Demokrasi, ister İslamiyet inancı olsun boşluklarını kendi algılamalarınızla istediğiniz gibi doldurup bize sunmaya çalışıyorsunuz...

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yaşantı ve fikirlerimizi islama uyarlamak yerine, islamı yaşantı ve fikirlemize uyarlamak bizlerin hep kolayına gelmiştir. Yazdığınız yazı Hz. Ali 'nin dediği gibi "inandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanmaya başlar" cümlesini haklı çıkaracak tarzda.

Lugat manasından yola çıkalım. Bildiğiniz meşru kelimesinin kökenidir şeriat. (Arapça). Yani birşey gayrimeşru ise şeri değildir manasınadır. Günümüzde gayrimeşruluk şu anki kanunlara uygun olmama durumudur ki bu da bizlere bazı kavramları unutmaya yada unutturulmaya çalışıldığındandır.

Herşeyden önce Kuran demokrasisi diye bir kavram olmaz. Sanki demokrasi kuranda üstün bir faziletmiş gibi kabul öngörülemez. Demokrasi halkın kendi kendisini kanunlar çıkartarak (seçtiği vekillerine verir bu hakkı) yönetmesidir . Halkın seçtiği kişiler değil direk olarak Allah 'ın koymuş olduğu kurallar ile yönetilmesidir islam şeriatı. Buradaki farkı gözden kaçırmamak gerekir. Mevcut tartışma kimin nasıl seçileceği ve onun islami olup olmadığı değil, insanların nasıl yönetileceğidir. Görevleri insanların uygun gördüğü nizamlar (anayasa) değil islam belirler şeriatta. Kaldıki mevcut siyasi partilerin durumu (tüzüklerinden ötürü) pek islami değildir.

Herşeyden önce açıklamak isterimki ben hanefiyim. Dolayısı ile uydurulmuş dinin kuralları diye bahsettiğin olayları kabullenemeyaceğim. Kendini bilen hiçbir hanefi de kabul etmez. Ancak olgu su ki sen hiçbir delilin olmamasına rağmen manevi toplanma yeterlidir demişsin.

Cuma 9.

"Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır."

Cuma-10.

"Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz."

 

Hiç lafı eğip bükmüyelim ve kendi arzumuza göre yorumlamayalım. Şeriat Allah 'ın koymuş olduğu emir ve yasakların harfiyen uygulanmasıdır. İnsanı yaratandan onu daha iyi bilen kim vardır?

"Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir ?" (maide 50)

Laiklik ise bu kuralları insanın vicdanına gömer, halbuki kuran Allah 'ın emrettikleriyle hükmetmeyi. (Nisa-105 veya maide 44)

 

Bu kavramları birbirine bağlı imiş gibi göstermeye çalışmak ya kendi inancını buna bağlamaya çalışmaktır yada saflıktır.

"Yine derler ki: "Ey Rabbimiz, doğrusu biz, beylerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yanlış yola götürdüler." (Ahzab67)

 

Nisa 58 açıkladığın ayetin devamında;

 

"Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir." Nisa-59

 

ve

 

"Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar." Nisa-65

 

Söylermisin acaba kuranın hangi yerinde söylemiş olduğun ilkeler geçiyor. Demokratik seçimi biyata, laikliği ve demokrasiyi kurana endekslemeyi hangi ayet veya hadis ile yapıyorsun. Sakın bunlar senin kendi görüşün olmasın. Burada mevzu bahis olan islamdır. Olmasını istediğin görüşü kendine uyarladın gibi geliyor bana. )

 

"Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz? O kitapta, "beğendiğiniz her şey sizindir" diye mi yazılı? Yoksa, "ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var ?" (kalem 36-39)

 

Selam ile.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Selam,

Sanıyorum biraz siyasal sistemi dine uygun hale getirip legalleştirme çabaları söz konusu burada. Dikkat edilirse demokrasinin İslam'a uygunluğu araştırılıyor. Peki bu iş elmalarla armutları toplamak gibi değil mi? Bir tanesi, yani din yabancı dilde 'religion'dur, 'relatio'dan gelit yani ilişki sözcüğünden ve bireyin Tanrı'yla ilişkisini betimler. Diğeri ise 'demos'un yani halkın devletinden söz eder, yani siyasaldır. Dinimiz siyasal bir sistem değildir, siyasal hiçbir önermesi yoktur. Kuran'da belirtilmeyen her konuda olduğu gibi siyasal sistemlerde de akıl ve mantığın üstünlüğü belirleyicidir. Kuran'ın her konuda görüş belirmesi ne gereklidir ne de olanaklıdır. Yunus Suresi 100. ayette aklını kullanmayanın üzerine rezillikler yağdırılacağı söylenmektedir. O halde akıl ne gerektiriyorsa o yapılmalıdır. Allah adaletin uygulanmasını emretmektedir. Peki, herkesin iradesini ifade ettiği bir sistem mi daha adildir, yoksa egemenliğin hükümdarların iki dudağı arasında olduğu sistemler mi? Ayrıca laiklik sözcüğü de Yunanca 'laos', yani halktan gelmektedir. Yani 'klirikos'un, yani din adamlarının egemen olduğu teokrasi değil, bizzat halkın egemen olması söz konusudur. İslam demokrasi ile bağdaşmaz diyenlere demokrasi akılla, dolayısıyla da İslamla bağdaşır diyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz? O kitapta, "beğendiğiniz her şey sizindir" diye mi yazılı? Yoksa, "ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var ?" (kalem 36-39)

 

Selam ile.

 

Evet modern insanların bir araya gelerek çağın gerekliliklerine uygun kendimize ait bir kitabımız,anayasamız var.Orda beğendiğimiz herşey bize aittir diye yazılı. Yoksa bir itirazınmı var?Ne yapmamızı bekiyorsun, modern kanunları bir tarafa atıp cinci arap kültürü ile yaşamamızımı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayır burda yanlış anlaşılan bir durum var, burada varolan siyasal sistemi islamlaştırmak için tefsir arama çabası sözkonusu. İslamda böyle olamaz deniliyor ama kurandan veya hadislerden delil getirmek yerine herkes sadece kendi fikrini öne sürüyor. İslamın böyle olması gerekir diyorlar. Din kelimesini latin kökeninden açıklamışsın ama bu kelime dilimize arapçadan girmiştir. Kısaca tanımı tutulan yada gidilen yol demektir. Eğer bu şekilde yorumlarsak ihtivası çok geniş olan cihad kelimesini holy war ile sınırlamış oluruz. Peygamberimizin Medine İslam Devletinde müşrik ve yahudilerle yaptığı siyasi anlaşmalar var. Dinimiz siyasal değildir derken sanırım Peygamberimizin yaşantısını unutuluyor ve kuran ayetlerini görülmüyor yada siyasetin ne olduğunu bilinmiyor. Nasıl bir olguki bu dönemlerde din siyaseti olamaz denildiği halde 1400 yıl gibi bir süre insanlar bununla yönetilebiliniyor.

Yunus süresinde Allah 'a inanmayalardan bahseder ve bu yolla aklını kullanmamaktan bahseder. (Yunus 100). Ayrıca sonuna kadar bakılsaydı Yunus suresinde "Sana ne vahyolunursa ona uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret; hakimlerin en hayırlısı O'dur!" (109) Allah adaletinin uygulanmasını emretmektedir evet ama bundan başka birşey emretmiyormuş gibi yazıyı yönlendiriyorsunuz. Allah aynı zamanda "Doğrusu Biz sana gerçeğin ta kendisi olan kitab (Kur'an)'ı indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Sakın hainlerin savunucusu olma!" Nisa 105 demiyor mudur? Ha bu insanların fikirlerine ters geliyorsa kendileri bilirler. Kimseyi buna ikna etmeye çalışmıyorum ama mevcut yaşantıyı haklı çıkarabilmek adına islam bu değildir demek insanı kötü yola iter.

Unutmayınki bazen seçilmiş bir parlamento, bir kraldan daha zalim olabilir. (Örnekleri vermeme gerek yok sanırım.) Laiklik devlet işlerinde din işlerinin kaale alınmamasıdır. Bunu için hiç yunan tarihine gitmemize gerek yok.

Demokrasi akılla yani islamla bağdaştığını iddia edenler olabileceği gibi kominizmde akılla yani islamla bağdaşır diye iddia edenlerde olacaktır. Bağdaşıp bağdaşmamasının kararına dayandırdığımız olgu bizlerin sınırlı olan aklı yerine Herşeyi bilen Rabbimizin gönderdiği kitap ve Peygamberi olmalıdır.

 

Katakuta 'ya;

 

Yazından kinayemi yapıyorsun anlamadım eğer öyleyse hakkını helal et ama değilse yorumladığın şeyin bir kuran ayeti olduğunu unutupta din kültürünü arap kültürü diye hafife alman doğru bir yol değildir.

 

Selam ve dua ile.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katakuta 'ya;

 

Yazından kinayemi yapıyorsun anlamadım eğer öyleyse hakkını helal et ama değilse yorumladığın şeyin bir kuran ayeti olduğunu unutupta din kültürünü arap kültürü diye hafife alman doğru bir yol değildir.

 

Hafife aldığım filan yok.Sadece islam değil dinlerin tamamı yerel kültürlerdir.Ben peygamberim diye ortaya fırlayan birilerinin bu yerel kültürleri tanrıya isnad etmiş olmaları bu gerçeği değitirmez.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.