Φ sardunyam Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Ömer Özkan'ın anlatımı sürüyor: - "Bu arada ödemelerimin yanı sıra Alman hükümetine talep yazısını da bana imzalattılar. Malum Alman hükümeti konut kooperatiflerine çocuk sayısına göre yardım ediyor, yani hibede bulunuyor." Özkan finale doğru geliyor: - "Derken o günlerde Zahid Akman ve arkadaşlarının Yimpaş'la ilgilerinin olduğunu duydum. İşkillendim ve ayrılmaya karar verdim." Peki Ömer bey parasını alıp ayrılabilmiş mi? Ömer Özkan: -Müracaat ettim ve ödediğim paramı geri verin dedim, aldığım cevap paranı iki sene sonra alırsın oldu. İki sene bekledim ve paramı almaya gittim, ama adres ve telefonlarını değiştirdiler. O zaman Kanal 7 ile Deniz Feneri aynı binadaydı. Yimpaş da yanlarındaydı. Zaman içinde başka yerlere taşındılar. Uzun uğraşlardan sonra yeni adreslerini bulup önce iadeli taahhütlü mektup yazıp cevap vermemeleri halinde Alman polisine gideceğimi yazdım. Korktukları için olsa gerek beni aradılar ve yeni adreslerine davet ettiler. Paramı iste-dim, para yok, sıraya koyalım, bekle dediler. Tamı tamına 8 yıldır sıramın gelmesini bekliyorum, ama ne arayan ve ne de soran var. Araya girip kooperatife kaç kişinin üye olduğunu sordum. Ömer Özkan: - "Ne kaç kişisi Sabahattin bey, bütün Almanya çapında binlerce insan." Peki bu insanlara evleri yapılıp teslim edildi mi? Ömer Özkan: - "Hayır ortada ev falan yok. Alman hükümeti de galiba bunların üçkâğıtlarını anladı ve yapacağı yardımı son anda durdurdu." Peki diğer kooperatif üyeleri parasını istemiyor mu? Ömer Özkan: - "İstemez mi, herkes istiyor ama alabilen yok. Ben dönem sonuna kadar ödemedim, ama 2000'den yakın zamana kadar para ödeyenler var. Bunların pa-raları da kayıp." Ömer Özkan'dan anlattıklarıyla ilgili olarak Türkçe-Almanca belge ve makbuzları istiyorum ve çok geçmeden o belgeler bana fakslanıyor. (İsteyene hemen fakslayabilirim.) Evet Zahid Akman ve Kanal 7 için belge isteyenlere işte buyrun efendim. Zahid Akman şimdi hikâye anlatmayı bırakıp hemen bu sorulara cevap vermelidir: 1) Siz böyle bir kooperatifi kurdunuz mu? Ortağınız Kanal 7 miydi? 2) Kurduğunuz kooperatife kaç kişiden ne kadar para topladınız? 3) Kooperatif inşaatına başladınız mı? 4) İnşaat yoksa paralar ne oldu? 5) Parasını geri isteyenlere ödemeyi niye yapmıyorsunuz? Zahid bey bu soruları cevaplarsa sütunumuz kendisine açıktır.. Biz bazıları gibi asla peşin hükümlü değiliz. Zahid bey için ileri sürülenler iddiadır ve onu iddialar ispatlanıncaya kadar suçlu ilan etmiyoruz, ama bu sorulara derhal inandırıcı cevap istiyoruz. TEBRİK... İşte özlenen Devlet Bahçeli! Bizim kimseyle şahsi bir mes'elemiz ve kan davamız yok. Doğru yapılır ise emin olun Tayyip Erdoğan'ı bile alkışlarız. Son örnek Bahçeli olayıdır. Dünkü yazımda MHP liderinin Deniz Feneri ve Başbakan'ın son sözleri bağlamında suskunluğunu eleştirmiştim. Bugün ise onu öveceğim çünkü Devlet Bey öyle şeyler söyledi ki yüreğime su serpti ve hah işte böyle dedim.. Ne mi demiş Devlet Bahçeli? İşte söylediklerinden satır başları: -Başbakan kendini kaybetti, seviyesini düşürdü, -Yolsuzluklara yataklık yapıyor. -Milletin verdiği yetkiyle çıkar ve menfaat sağlıyor. -Çatırdayan hanedanlığını kurtarma peşinde. -Kamu kaynakları ile yandaş medyasını besliyor. -Cumhurbaşkanı harekete geçmeli. Bu sözlerinden sonra işte özlenen Bahçeli diyoruz. ŞAŞIRDIM... Deniz Feneri ev alayım diyen MHP milletvekiline para ver dedi! Adı Yusuf Kırkpınar. İzmir'de sanayici, 1999-2002 yılları arısında de MHP milletvekili. Yusuf Bey namazında abdestinde bir iman ve inanç abidesidir. İmkanı ölçüsünde herkese yetişir. Milletvekilliği yaptığı dönemde mebus maaşını Saffet Kaya ile beraber almayıp ihtiyaç sahiplerine dağıtan iki vekilden biri olduğunu herkes biliyor.. İşte bu merhamet kalesi Yusuf Kırkpınar 2000 yılında Kanal 7'de Deniz Feneri ile ilgili programı izlerken gördüğü bir sahneden hüzünlenir ve mezbele gibi bir yerde yaşayan yetimlere ev almak için programın ertesi günü Deniz Feneri Derneğinin yönetimini arar. Peki ne cevap mı alır? Bunu dün konuştuğum Yusuf Kırkpınar'ın ağzından sunalım: - "Sabahattin bey ben o yetimlere bir ev alayım deyince aldığım cevap şu oldu: Hayır siz parayı gönderin evi biz alırız.. Şaşırdım ben alsam olmaz mı, gönderin bana bunları, tapuyu adlarına çıkartayım dedim ama para bize gelecek dediler ve bu yardım önerimi geri çevirdiler." Kafama takıldı, Deniz Feneri böyle bir yardım teklifini niye geri çevirdi acaba? Amaç üzüm yemek yani yardım toplamaksa Yusuf Bey ev alıyor işte. Hayır hasenat işlerinde şeffaflık en olmazsa olmazlardan biri değil midir? Kanal 7 sahibinin cevap metni: Türkiye'de Yeniçağ Gazetesinin 4 Eylül 2008 tarihli nüshasının 9.sayfasında Sabahattin Önkibar'a ait Politika Günlüğü başlıklı köşe yazısında yayınlanan Deniz Fenerinin topladığı trilyonlar ve Perde Gerisindekiler manşetiyle verilen köşe yazısı içeriğinde müvekkilim Zekeriya Karaman'la ilgili olarak daha önceden yapılan saldırıların devamı mahiyetinde olduğu anlaşılan, haksız yanlış ve tamamen kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan iddialara tekrar devam edilmiştir. Şöyle ki; Müvekkilim Zekeriya Karaman 1980 yılından itibaren ticari faaliyetler yapmaktadır. Müvekkilim yazıda sözü edilen görüşme yıllarında ve öncesinde, yüksek tirajlı 4-5 büyük dergiyi yayınlayan yayın grubunun sahip ve yöneticiliğini yürütmekteydi. Yine o yılların en çok satan kitaplarını yayınlayan yayınevinin de sahibi ve yöneticisidir. Yine o yıllarda Ankara'nın en çok makine parkına sabip matbaalarından birinin sahibi ve yöneticisiydi. Ayrıca yine müvekkilim o yıllarda, öncesinde ve sonrasında bir çok yatırım ve şirket ortaklığının içinde olan müteşebbis biridir. Köşe yazarının bunları bilmiyor olması, müvekkilimi maaşla geçinen bir insan olarak nitelendirmesi tamamen hasmane bir yaklaşım göstergesidir. Müvekkilim de herkes gibi ekonomik çıkarlarına uygun gördüğü her işe talip olma, gelişen sektörleri takip edip gerekli yatırımları yapma hakkına Anayasal bir hak olarak sahiptir. Hal böyle iken kasıtlı ve karalamaya yönelik köşe yazısı ile haksız mal edinerek servet edinildiği izlenimi ile müvekkilimin toplumsal ve ticari saygınlığı zedelenerek küçük düşürülmeye çalışılmıştır. Tekzip konusu yazının gerçeklerle bağdaşır hiçbir yanı bulunmamaktadır. Tekzibin yayınlanmaması halinde her türlü hukuki ve cezai yaptırımlar için yasal girimlerde bulunulacaktdır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur... Zekeriya Karaman vekili Avukat Yusuf Atalay. Sabahattin ÖNKİBAR Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 "Deniz Feneri, 2008 model Mercümek..." Almanya’da ortaya çıkarılan Deniz Feneri yolsuzluğu, 11 yıl önce yaşanan Mercümek olayının da yeni versiyonu oldu. 1997’de de Refah Partisi bağlantılı Mercümek olayı ortaya çıkmış ve Bosna’ya yardım adı altında büyük bölümü gurbetçilerden toplanan paralar buharlaşmıştı... Şaşmamak lazım! Kim yetiştirdi bunları! "Allah ile aldatmak" ve "Mercümek" leri fırına vermek en büyük icraatleri... İlahi ve milli adaletin asla şaşmayacağına eminiz. Er ya da geç.. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Şimdi moda dindar ve zengin olmak bunun yolları ise duygusal ve inançsal sömürüden geçiyor... Malzeme bol, ortam müsait, insanlar hevesli ye babam ye ne olsun? Nasılsa biri birgün Cumhurbaşkanı olur, diğeri Başbakan affederler birbirlerini! Alıntı
Φ sayman22 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 yani ha ali veli ,ha veli ali... Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Deniz Feneri; Hani nerede "Dindar Cumhurbaskani?" MHP Grup Baskanvekili Oktay Vural, Basbakan Recep Tayyip Erdogan'in, Almanya'da, bir yardim derneginde ortaya cikan usulsuzluklerin uzerine gitmesi gerekirken, olayi carpittigini, gercegi saklamaya calistigini belirterek, "İnanc hortumculari ile inanc tefecileri, beraber yurudukleri bu yolda derin isbirligi icindeler" dedi. Vural, "Basbakan, kendisine ve partisine uzanan izlerin ustunu ortmek icin korkudan karanlikta islik calmaya devam etmektedir" dedi. *** Sahi, her konuda İslâmi kurallara riayet etmeye calisan, turban meselesini kullanarak iktidar olan, son olarak icki tartismasi baslatan Tayyip Erdogan, neden Kur'an'da "haddi asan suclar" olarak gosterilen hirsizlik, yolsuzluk, dolandiricilik gibi bir konuda sorusturma dahi actirmiyor, olayi duyuranlari sucluyor? Ustelik, Muslumanlarin zekât vermek niyetini istismar ederek topladiklari paralari, kisisel cikarlari icin harcayan insanlar soz konusudur. Yani suc, ayni zamanda İslâm'a karsi da islenmistir! Hani "Dindar Cumhurbaskani"miz? Nicin, İslâmiyeti kullanarak hirsizlik yapanlara karsi tek kelime bile etmiyor? Nicin, hirsizlara karsi kendisine bagli kurullari calistirmiyor? *** Hz. Ayse'nin bildirdigi iddia olunan ve hemen butun Muslumanlarin dinlerini ana-babadan veya ogretmenden, hocadan ogrenirken duydugu, bir olay vardir hani! Soyle nakledilir: "Mahzum kabilesine mensup, hirsizlik yapan bir kadinin durumu Kureys'i uzdu. 'Onun hakkinda Rasulullah ile kim konusur' denildi. 'Buna Rasûlullah'in cok sevdigi Usâme b. Zeyd'den baska kim cesaret edebilir?' dediler. Usâme Rasulullah ile konustu. Bunun uzerine Rasûlullah, 'Ya Usame! Allah'in hadlerinden bir hadde sefaat mi ediyorsun?' buyurdu. Sonra kalkip halka hitaben soyle dedi: 'Suphesiz sizden oncekiler, iclerinde itibarli birisi hirsizlik yaptigi zaman birakiverdikleri, zayif birisi hirsizlik yaptiginda ise kendisine had uyguladiklari icin helâk oldular. Allah'a yemin ederim ki eger Muhammed'in kizi Fatima bile hirsizlik yapsa elini keserim.'" *** Elbette simdi biz, kimsenin ellerinin kesilmesini istemiyoruz! Ancak bu tur hirsizlarin Muslumanlarin yakasini birakmasi icin o kirli ellerinin en azindan kelepcelenmesi gerekiyor! Dolayisiyla "Dindar Cumhurbaskani"ndan da dindar Basbakan'dan da su mubarek Ramazan gunlerinde, hirsizlik yapanlar, siyaseten en yakinlari bile olsa onlari mahkemelere teslim etmelerini bekliyoruz. Zaten bir Musluman, Kuran ahlâki ile ahlâklanmis olsa, kendi etnik kokeni, tarikati, mezhebi, partisi, hemserisi, akrabasi, anne-babasi, kardesleri veya cocuklari bir yana, kendisini bile kayiramaz. Adalet kendini bile kayirmamaktir: "Ey iman edenler! Haktan yana olup, adaleti sapasaglam ayakta tutun, Allah icin sahitler olun. İsterse kendinizin veya ana-babanizin ya da yakinlarinizin aleyhine olsun, isterse onlar zengin veya fakir bulunsun. Allah onlari korumada herhalde sizden ondedir. Artik hak ve adalette hevese uymayin. Eger dilinizi buker veya yuz cevirirseniz, Allah yaptiklarinizdan haberdardir." (Nisa-135) *** İste Kur'ân'i hakkiyla okuyan, dusunen ve anlayan bir insan bu ayete gore yasarsa emaneti ehline verir, insanlar arasinda hukmederse adaletle hukmeder. Hukuk devleti, kendini bile kayirmayacak adalet anlayisina sahip insanlik ordusu ile gerceklesir, hirsizlar ordusu gibi ulkeyi talan edenlerle degil. Arslan BULUT Yenicag / 12.09.2008 Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Ohhh ne âlâ! AKP ile beraber Deniz Feneri dolaylı olarak mükelleflerin vergilerini topluyor ve bu paraları kasasına koyuyor. Olur mu öyle şey demeyin, AKP iktidarında bal gibi oluyor. Peki sistem nasıl mı kuruldu? HÜKÜMET TEŞVİK ETTİ SİZ bir müteşebbissiniz ve kural gereği ödemeniz gereken vergiler var. Bunun için eskiden olduğu gibi vergi dairesine gitmeye gerek yok. Peki vergiyi yatırmanın başka adresi neresi mi? Deniz Feneri Derneği. MEHMETÇİK ÜVEY EVLAT Şaşırmayın; gidin Deniz Feneri’ne, bağış diye bastırın parayı, yatırdığınız miktar verginizden muaftır. Mehmetçik Vakfı’na bile bu imkan sağlanmadı. Nedir bunun adı? SEÇMENE KÖMÜR, NOHUT YapIlan, devlete gitmesi gereken vergilere el konması ve bu paraların bir bölümüyle alınan gıda ve kömürlerle seçmeni AKP’ye kanalize etme çabası değil midir? Ohhh ne âlâ... Başbakan, Deniz Feneri’ne adeta vergi dairesi statüsü verdi ve vergi toplattı! Övünmeyeceğim ama hatırlatayım sadaka hortumculuğu sanığı Deniz Feneri Derneği yaklaşık iki ay önce Türk medyasında ilk kez bu sütunda afişe edilmişti. 17 Haziran tarihli yazımın başlığı şuydu: - “AKP’nin 17 milyar dolarlık gıda bankaları rezaleti.” Yazımda Deniz Feneri Derneği’nin bu rezaletin baş aktörü olduğu ısrarla vurgulanmıştı. Çok satan gazetelerimizin yazarları tarafından da alıntılanan yazımda, Deniz Feneri’nin topladığı büyük yardım artı vergilerle(!) seçim süreçlerinde AKP’ye lojistik destek verdiği ortaya konmuştu. İki aydır tekzip yemeyen ve açıklama almayan yazımdaki en ilginç ayrıntı, Deniz Feneri’nin yüzde yüz vergiden muaf olması ve de bunun altını kalın çizgilerle çiziyorum, bu derneğe adeta vergi dairesi statüsünün verilmesiydi. Tekrar ediyorum yanlış okumadınız, AKP ile beraber Deniz Feneri dolaylı olarak mükelleflerin vergilerini topluyor ve bu paraları kasasına koyuyor. Olur mu öyle şey demeyin, AKP iktidarında bal gibi oluyor. Peki sistem nasıl mı kuruldu? Siz bir müteşebbissiniz ve kural gereği ödemeniz gereken vergiler var. Bunun için eskiden olduğu gibi vergi dairesine gitmeye gerek yok. Peki vergiyi yatırmanın başka adresi neresi mi? Deniz Feneri Derneği. Şaşırmayın; gidin Deniz Feneri’ne, bağış diye bastırın parayı, yatırdığınız miktar verginizden muaftır... Diyelim ki bağış fazla oldu, vergi az. Endişelenmeyin AKP onu da düşündü. Siz yeter ki parayı devletin vergi dairelerine değil de Deniz Feneri’ne yatırın. Yapılan bağış eğer vergiden fazla olursa,o fazlalık kısım bir sonraki seneye mahsup ediliyor. Bir başka rezalet ya da komedi bu işin bile istismara açık olmasıdır. Diyelim ki siz Deniz Feneri’ne 100 milyar verdiniz, ama karşılığında 500 milyarlık bir makbuz istediniz ve aldınız ya da bağışı o şartta yaptınız! Ohhh ne âlâ! Devlete ödemeniz gereken 500 milyardan güya Deniz Feneri’ne bağış yaptığınız için muafsınız! Olamaz. Deniz Feneri aldığı vergilerin, pardon topladığı yardımların vergisini verir demeyin, zira öyle bir şey de yok. Deniz Feneri vergiden yüzde yüz muaf. Heyhaaaat, ülke adına ölenler ve sakat kalanlar için kurulan Mehmetçik Vakfı’na böyle bir muafiyet yok. Ama Deniz Feneri’ne var. Söyler misiniz nedir bunun adı? Yapılan, devlete gitmesi gereken vergilere el konması ve bu paraların bir bölümüyle alınan gıda ve kömürlerle seçmeni AKP’ye kanalize etme çabası değil midir? Bize göre sadece bu dolaylı vergi toplama yetkisini vermek bile AKP’yi Yüce Divan’a gönderir. Eyyy muhalefet neredesin! Ayda 9 milyar maaşa az diyen ey milletin vekilleri neredesiniz! Her şeyi liderler mi yapacak, siz ne işe yararsınız, ne için oradasınız? Sizin işiniz sadece lidere bendelik mi; neden bir araştırma yapmazsınız? Bak Kemal Kılıçdaroğlu diye biri var, onu örnek alın! Bu pısırıklığınızla AKP’nin Truva atısınız haberiniz ola! Ortalık pislikten geçilmiyor siz hâlâ oyunda oynaştasınız? Yazıklar olsun size! Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Almanyadakı Denız Fenerı skandalının AKP ye kadar bulasması neyı degıstırdı? Bu yolsuzlugun agurv etkısı ılerdekı günlerde dahada netlesecek.. Dolandırıcılık yolsuzluk ıddıalarına ragmen bır partı secımlerı kazanıyorsa,bu ülkedekı ınsanların vurdumduymazlıklarının,gerceklerı algılayamamaları nın ve gerceklerı saptıranlarıa ınanmalarının daha acık bır ıfadeyle cehaletlın sonucusudr. Hıcbır secım sonucu yolsuzlukları, partılerı aklamaya yetmez.Aklanmanın yolu ancak yargıdan gecer 41 mılyon euroyu hortumlayan DENIZ FENERI DERNEGI AKP nın yarattıgı bır kurulusutur. AKP ıktıdara geldıgınde Denız FENERI dernegının kamu yararına calısan derneklerden sayılması ıcın Danıstaya basvurdu,danıstay yasaya aykırı dıye bunu kabul etmedı reddettı.(ogünlerde denız fenerı kanal 7 de söhret basamaklarını tırmanıyordu!) Danıstayın reddetmesı üzerıne ıktıdar dernegın önünü acabılmek ıcın DERNEKLER YASASINI degıstırdı.Kamuya yararlı dernek konumu verme yetkısı Danıstaydan alınıp Bakanlar kuruluna verıldı.AKP ayrıca dernege hıcbır yerden ızın almadan yardım toplayabılme ımkanları sagladı. Basının Denız Fenerı dernegını hortumlyanlara genıs yer vermesı AKP nın daha dogrusu Erdoganın canını sıkıyor öfkelendırıyor ıktıdarı kendı yarattıgı dernek sarsıyor. Aydın Dogana catmasıda bundan kaynaklanıyot yoksa Aydın Dugana cok ıhtıyacı var Erdoganın medya pıyasasnın yğzde 41 ını elınde tutan bır patronu Erdogan yok sayamaz vede kolay kolay ısıramaz ısırsada acıtamaz kendı dıslerı sallanır okadar sallanıyorda zaten. Zahıt Akmanın ılgılı ıddıanamede 34 defa ısımı gecmektedır o ınkar ededursun.Bugün yepyenı ve balyoz gıbı bır belge daha ortaya cıkarıldı kendısıyle ılgılı olarak.Akmanın uarıca TOKI den kurasız bıe ev aldıgıda ortaya cıkarıldı kı TOKI malı krız ecersındedır ve calıstırdıgı personle sayısı 300 den 700 e cıkmıstır.Es dost akraba kım varsa TOKI de yuvalanmıslardır. Ortaya cıkarılan bır belgede Istanbul beledıyesı ıle ılgılı Istanbul Emnıyet müdürlügünün cok gıylı bır belgesı.Istanbul beledıyesı Fazılet partıs ve Erdogan arasındakı gızlı ıslerı acıkca ortaya koymaktadır bu belge.Istanbul beledıyesının 4 mılyar zarar etmesıne yol acan AKBIL skandalı ıle Fazılet partısıne yakın olan medya ve dıger kuruluıslara trılyonlar aktarılmıs. Iste kürsülerde nara atmanın nedenlerı bunlardır,apansız yakalanmak foyalrın meydan cıkması müslüman basbakan müslüman cumhurbaskanı derken memleketı nasıl hortumladıklarının ortaya cıkarılmasının hıcte zamanı degıldı yanı.Derler ya*bır cuval ıncırın ıcıne ettın*dıye ıste bunadenır.Daha cok cıkacaktır ortaya tek tek hepsının hesabı sorulacaktır.ve en sonunda ülkeyı parsellemekten yüce dıvana gönderılmekte var bu ısın ıcınde. saygılarla Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Aslında neler oluyor? ADALET-NAMUS-YARDIMLAŞMA/DAYANIŞMA- ÇAĞDAŞLAŞMA ADALET Binlerce yıllık Türk tarihine bakıldığında "Adalet"in hakim olduğu dönemlerin Türklerin altın çağı olduğu görülecektir. Adaletten her uzaklaştığımızda da çöküş kaçınılmaz hale gelmiştir. Türkler bu özellikleri ile İslam'ın içinde müstesna bir yere sahip olmuş ve "Ben adalet üzere gönderildim" diyen Hazreti Muhammed Mustafa (SAV) ile adeta bütünleşmişlerdir. Türkler ve adalet kavramları "toplum mühendisleri"nin hedefi olan alanların başında gelmektedir. Çünkü, devlete ve devlet yönetimine hakim olamasa da Türklerin adalet duygusu ve inancı öyle garip durumlarda ortaya çıkmaktadır ki, "toplum mühendisleri" o güne kadar yaptıklarının boşa gittiğine dövünmekte ve yeni yöntemler arayışına girmektedirler. Örneğin; ne yaptığını ve ne söylediğini bilmeyenlerle "ayranı" o an için kabarmış olanların horlamaları bir yana, 1974'ten bu güne kadar yapılan Eurovision şarkı yarışmalarında Türklerin verdiği puanlara bakıldığında, "TEK" olduğumuz görülür. Genellikle "adalet" duygularımız bu yarışmanın değerlendirmesinde ayaklanır ve tüm dünyanın karşısına bir "adalet dersi" olarak dikiliverir. Bizler o yarışmalarda puan verirken soy ve din bağlarımızı diğer ülke insanları gibi ön plana almaz, gerektiğinde "can düşmanı" olarak kabul ettiğimiz bir ülkenin insanlarına, hakettikleri en yüksek puanı veriveririz. Pek çoğumuz için "puan"dan öte bir anlamı olmayan bu sonuçların "toplum mühendisleri" tarafından çok farklı olarak ele alındığının toplumumuz tarafından bilinmesinde fayda olduğunu düşünenlerdenim. GÜNEY KORE Yurtdışı gezilerimde gittiğim ülkelerin farklı kuşaklarının olaylara bakışlarını mümkün olduğunca ayrı ayrı ele almaya çalışır ve o ülkede kuşaklar arası "iletişim"in ne kadar etkin olduğunu analiz etmeye çalışırım. Kuşaklar arası "iletişim"in en iyi olduğunu düşündüğüm ülkelerden biri de Güney Kore'dir. Güney Koreliler hakkında merak ettiğim en temel oluşum, biz Türklere karşı olan muhabbetlerinin sebebidir. Bu muhabbetin kaynağı, Türk Askeri'nin Güney Kore için kahramanca çarpışması mıdır, yoksa başka bir sebebi daha var mıdır? Farklı kuşaklardan aldığım yanıtlar; biz Türklerin başka bir vasfını daha ortaya koymaktadır ki bu vasıf, aynı zamanda Türklerin yumuşak karnıdır. Korelilerin ortak cevabı neredeyse şudur: 'Sizler, buraya geldiğinizde diğer ülkelerin askerlerinden çok farklı davranıyordunuz. Bu davranışlarınızdan özellikle biri, bizleri çok etkilemiştir. Amerikalı askerlerin zorla, kandırarak ya da içinde bulundukları zor durumu kullanarak gemilerine götürüp tecavüz etmek, oynaşmak istedikleri kızlarımızın pek çoğunu, onların elinden Türk askerleri almış ve kurtarmıştır. Türkler bizim için "namusumuzu" emanet edebileceğimiz insanlar olarak başımızın tacıdır.' YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA Bütün dünyada yaşanan ekonomik krizler, bizim ülke olarak üst üste yaşadıklarımız yanında masum kalır. Bütün bu krizlerin başka ülkelerin başına gelmiş olsaydı acaba kaç tanesi ayakta kalırdı? Bu durum, yabancı sosyologların, ekonomistlerin de dikkatinden kaçmamaktadır. Onlara göre, Türklerin bu krizlerden diğer ülkelerin vatandaşlarına göre, daha az yara ile çıkmalarının temelinde "yardımlaşma ve dayanışma duygularının ve eylemlerinin" olduğudur. Bu tespit oldukça doğrudur. İşte bütün bu belirlemeler, iç ve dış "toplum mühendisleri"nin en önemli ilgi alanlarıdır. DENİZ FENERİ Deniz Feneri, Almanya'da bir takım siyasi gurupların bulaştığı ne ilk ne de son pisliktir. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken Alman Yargısı'nın Almanya'nın Milli Hedef ve Menfaatleri yönünde, bir "emir eri" gibi davranmasıdır. Alman Yargısı'nın kararlarına, uygulamalarına ve olayın "kamuoyuna" duyuruluş şekillerine dikkatle bakıldığında, işin içinde BND'nin (Almanya Gizli Servisi) olup olmadığı kolayca anlaşılır. "Deniz Feneri" davasının ulaştığı nokta, ciddi ahlaksızlıkların yapıldığını ortaya koymaktadır. Ancak, Alman Hükümeti'nin ve Yargısı'nın konu hakkında sergiledikleri tutum, Almanların Türk Siyaseti'ne yaptıkları müdahalenin ne kadar sert olduğunu da ortaya koymuştur. AKP'nin kuruluşundan kısa bir süre önce aynı Almanya, BND'nin maaşlı yazarlarından birine "Milli Görüş"ün Avrupa ve dünya bağlantıları konusunda bir kitap yazdırmış ve değişik dillere çevirip, piyasaya sunmuştu. O kitapla, ERBAKAN ve taifesini tasfiye etmiş, yeni kurulan AKP'yi dolaylı olarak desteklemişti. Şimdi ise, AKP, ERBAKAN'ın durumuna düşmüştür. Peki, Almanya şimdi kimi destekleyecektir ya da desteklemektedir? SONUÇ Gerek "ERGENEKON", gerek "DENİZ FENERİ" olayları yaşanmışların farklı bir hale büründürülerek "emperyal devletlerin" Türkiye'nin iç işlerine, bizdeki kuklalarını da kullanarak müdahale ettikleri ciddi operasyonlardır. Bu operasyonlara sebebiyet verenler bizden olduğu gibi, bu konuları yapılan "dış operasyonlara" destek vermek pahasına kendi menfaatlerine kullanmak isteyenler de bizdendir. Bu en hafif ifade ile aymazlıktır… Ben dahil hemen herkesin, dönüp dönüp "Cumhuriyet Savcıları"na bakması da beyhudedir. Hiçbir Cumhuriyet Savcısı, "mahallenin safı" olmak, en azından YARSAV Başkanı'nın başına örülmek istenen çorap türü bir operasyona, kendileri de muhatap olmak istememektedirler. Daha da açık bir ifade ile, kumar borcu olmayan o kadar az "hakim" ve "savcı" vardır ki… Kumar borcu sadece "hakim" ve "savcılar" için mi geçerlidir? HAYIR, "generaller", "subaylar", "emniyet mensupları", "bürokratlar" hatta "din adamları ve dahası… Tabiidir ki Türkiye'de bir başka husus, çok dikkat çekicidir. Resmi ideolojinin insanı ya "kirleterek", ya da "öldürerek" kullanması… Aksi taktirde ve büyük bir genellemeyle, o kişi asla yükselemez, abad olamaz. Ben, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin "Çağdaş Uygarlık Düzeyinin Önüne Geçmesi" ülküsünün gerçekleşmesi için ilk önce bu engelin açılması gerekir; diye düşünüyorum. Cem Yaren (İnternetten alıntıdır) Alıntı
Φ Taylan Abi Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 "Deniz Feneri, 2008 model Mercümek..."Almanya’da ortaya çıkarılan Deniz Feneri yolsuzluğu, 11 yıl önce yaşanan Mercümek olayının da yeni versiyonu oldu. 1997’de de Refah Partisi bağlantılı Mercümek olayı ortaya çıkmış ve Bosna’ya yardım adı altında büyük bölümü gurbetçilerden toplanan paralar buharlaşmıştı... Şaşmamak lazım! Kim yetiştirdi bunları! "Allah ile aldatmak" ve "Mercümek" leri fırına vermek en büyük icraatleri... İlahi ve milli adaletin asla şaşmayacağına eminiz. Er ya da geç.. Cumhuriyet kazanımlarından biri olan bağımsız adalet sistemine inancı kalmayan millet ilahi adaletin de milli görüş tekeline girdiğini düşünmekte. Aydınlığa inanan insanlar bu ülkenin insanlarının eğitim ve gelir seviyelerini yükseltemedikçe de tarih tekerrür edecek. 1 ya da 2 yıl önce bu forumda, ülkedeki cami sayısının okul sayısından bu kadar fazla olduğu sürece bu olayların devam edeceğini söylemiştim. Aldığım cevap ise çok manidardı "camileri mi yıkalım?" demişlerdi. Bu forumda bile bu zihniyette insanlar var iken, adaletin tecellisine güvenimiz olmayacak. İşi Allah'a havale ederek vicdani sorumluluklarımızı ancak erteleyebiliriz, sorumluluklarımızdan kurtulamayız. Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Sevgili ali0_1'in "particilik yapmadan" değerlendirmesine katılıyorum. Ve eklemek istiyorum, partilerin isimlerine takılmadan birisi sorumun cevabını verebilir mi?Sayın Baykal, Sayın Erdoğan'ın "temiz eller" hakkındaki görüşlerini açıklamasından sonra kendisine bir teklifte bulundu: "Gel bu işe kendimizden başlayalım, senin de benim de dokunulmazlıklarımız kaldırılsın, ondan sonra yeniden konuşalım" gibi bir teklifti. Şimdi sorum şu; Bu teklife başbakanın sessiz kalması neyi ifade eder? Başbakanda "haydi dokunulmazlıkları kaldırıyoruz" diyebilecek bir yürek var mıdır ? Bu soruyu sorabilecek bir çok insan vardır, bu gidişat içerisinde sayın Baykal söylemiştir. Parti ve kişi ismine takılmadan yorum yapmak isteyenler olabilir mi ? Öncelikle bu eklenen mesele de siyasi çekişmenin bir yansımasıdır; fazla ayrıntıya girmek istemem... Yasama bağışıklıkları demokraside önemli bir yer tutar; hele de bu kadar keskin tarafların oluştuğu bir dönemde "ergenekon" sürecinde yapılmış bu teklif samimi değildi bana göre ve yine ergenekon davası sürecinde eğer Başbakana kadar ulaşan "bağlar" elde edilseydi zaten kamuoyunda ouşan tepki de AKP hükümetini zorlayabilirdi, yakın ve ciddi ilişkilerle bizim de fikrimiz değişebilir... Peki şimdiki konuda olabilir mi??? Ben yine öncelikle Almanya'daki yargı sürecinin tamamlanmasını ve bunun Türkiye uzantılarının ciddiyetle araştırılmasını, soruşturulmasını beklerim... Yasama bağışıklığı özellikle de Türkiye gibi hala darbe-muhtıraları, yoğun keyfiliği konuştuğumuz bir ülkede yasama organı için daha da büyük önem taşımaktadır; her tartışma konusunda "kaldırılsın, kaldırılsın" demek hiçbir şeyde "kaldırmamak" kadar keyfi olur... O yüzden ben kaldırılması gerekliliği görmüyorum şimdiden; ama bu ilerleyen zamanda "mutlaka korunsun" demek de değildir... Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Öncelikle bu eklenen mesele de siyasi çekişmenin bir yansımasıdır; fazla ayrıntıya girmek istemem... Yasama bağışıklıkları demokraside önemli bir yer tutar; hele de bu kadar keskin tarafların oluştuğu bir dönemde "ergenekon" sürecinde yapılmış bu teklif samimi değildi bana göre ve yine ergenekon davası sürecinde eğer Başbakana kadar ulaşan "bağlar" elde edilseydi zaten kamuoyunda ouşan tepki de AKP hükümetini zorlayabilirdi, yakın ve ciddi ilişkilerle bizim de fikrimiz değişebilir... Peki şimdiki konuda olabilir mi??? Ben yine öncelikle Almanya'daki yargı sürecinin tamamlanmasını ve bunun Türkiye uzantılarının ciddiyetle araştırılmasını, soruşturulmasını beklerim... Yasama bağışıklığı özellikle de Türkiye gibi hala darbe-muhtıraları, yoğun keyfiliği konuştuğumuz bir ülkede yasama organı için daha da büyük önem taşımaktadır; her tartışma konusunda "kaldırılsın, kaldırılsın" demek hiçbir şeyde "kaldırmamak" kadar keyfi olur... O yüzden ben kaldırılması gerekliliği görmüyorum şimdiden; ama bu ilerleyen zamanda "mutlaka korunsun" demek de değildir... Dkunulmazlığı kaldıramazlar! En başta Başbakan bunu YAPAMAZ... Bekleyen dava dosyasının sayısını bilen varmı?.. Benim bildiğim sadece D.Perinçek in açtığı 700 civarında dava dosyası var (hukukçu birinin aptalca dava açacağına ihtimak vermiyorum)... Bilinen, kamu ntakibinde olan 70 dava dosyası daha var... Artık başka neler var bilmiyoruz zir müslimbasınımız ser veriyor sır vermiyor... Dokunulmazlığın kaldırılması demek saltanatın akldırılması demektir... Hiç bir sultan bunu kabul etmez! Hele hele 550 sultan hiç kabul etmez... Adama demişler "soğan yeme" diye, "yemiyorum" demiş... "yemiyorsunda ağzın neden soğan kokuyor?".... Varmı o yürek Başbakan da? Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Tekrar olacak ama, "Gizlide gebe kalan aşikârede doğururmuş." Bahattin Aslan -» CHP Grup Başkanvekili Kılıçdaroğlu, TBMM Bütçe Plan Komisyonu Üyesi Hamzaçebi ve CHP MYK Üyesi Kılıç, Deniz Feneri ile KANAL 7 Hakkındaki Soruşturmalara İlişkin Engellemeleri Açıkladılar.... -"Türkiye'de bu karanlık ilişkiler niçin sorgulanamıyor? Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu karanlık ilişkilerin başında var. Şimdi bu ilişkilerin neresinde?" -"Müslümanlığa ihanet edenleri, Müslümanlığı özel çıkarları için kullananları, yani Allah ile aldatanları halkımızın unutmaması gerekiyor. Bunları yapanlar kesinlikle Müslüman olamazlar" -"Rahmetli Uğur Mumcu katil katildir, katilin sağcısı, solcusu olmaz demişti. Aynı şeyi değiştirerek söylüyorum. Hırsız hırsızdır, hırsızın sağcısı, solcusu, ortacısı olmaz" -"Sağcısı solcusu hangi görevde olursa, hangi inançta olursa olsun. Türkiye'yi, Siyaseti, bürokrasiyi temizlemeliyiz. Türkiye'de etik değerlerin çıtasını yukarıya çıkarmalıyız" -"RTÜK Başkanı Sayın Akman Almanya'ya girer de tekrar çıkabilir mi? Soru işareti budur Yarın Sayın Grupbaşkanvekilimizle birlikte Almanya'ya gidiyoruz, duruşmayı izleyeceğiz. Daha önce olduğu gibi, biz Sayın Akman'a yeniden davette bulunuyoruz" -"Sayın Dengir Fırat'a, uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili, ortağı olduğu bir şirketle bağlantılı olarak soru sormuştum. Sayın Fırat'tan bu sorunun yanıtını bekliyoruz. Sayın Fırat niye suskunluğunu koruyor ki? Korumasın. Hiçbir siyasal partinin yöneticisi eleştirilere suskun kalarak kendisini kurtaramaz. Konuşmak zorundadır" -" Bu arada şunun da altını çizmek isteriz. Kanal 7 emekçilerine saygımız sonsuzdur. Orada çalışan, alınteri döken gazeteci arkadaşlarımızın sakın akıllarına hiçbir şey gelmesin. O insanlar görevlerini yapıyorlar. Bizim sözümüz onların patronlarına" 13-09-2008 -» CHP Genel Başkan Yardımcısı Ateş, AKP'nin kömür yolsuzluğuna dikkat çekti ve "Türkiye tam bir talan dönemi yaşıyor" dedi.... -"AKP'nin gırtlağını temizleme operasyonunu başlatması gerekir. Yedikleri boğazlarından geçen, midelerine akan haramdır, zehirdir." -"Sadece Posof'ta 360 ton kömür birilerine kazanç sağlansın diye alınıyor, taşıttırılıyor, kömür vasfı da olmadığı için kullanılamıyor, dere yatağına atılıyor" -"1,5 milyon aileye kömür dağıtıldığı hükümetin kendi rakamları. Şimdi, acaba çökertilen Türkiye Kömür İşletmelerinde, bu kez de 1,5 milyon adet soba alma hazırlığı var mıdır, yok mudur? Bu soba alma hazırlığı konusunda hangi firmalarla el altından görüşmeler yapılmaktadır. Soba başına 600 milyon lira (600 YTL) gibi bir bedel belirlenmiş midir, belirlenmemiş midir? Bunu kimden, nasıl alacaklardır?" 13-09-2008 Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Necati Doğru [email protected] 14.09.2008 Müslüman Zahid! Hristiyan Lotz! Bilmem katılır mısınız Deniz Feneri olayının özü şudur: Müslüman Müslüman'ı, "Müslümanlığı alet ederek" soydu. Fakirin yüzüne güldüler. Arkasına geçip parasını söğüşlediler. Dünyada görülmedi. Eşi, benzeri yok. Kendi tabanlarını soydular. Alman mahkemesinde dava başlayınca iktidara borazan olmamış gazeteler, gazeteciler, haberciler, muhabirler, yazarlar "fener ışığında toplanan bağışları karanlıkta dişleyenlerin" durumunu ayın 5'inde yazmaya başladı. 5'inden 14'üne! 9 gün geçti. 9 gün boyunca başta Başbakan olmak üzere, ona borazan olmuş gazeteler, gazeteciler, yazarlar "Deniz Feneri'ne, görev alanlara, Fener'in para toplayıcılarına, parayı bavullarla Türkiye'ye taşıyıcılarına, paranın toplanmasında dini duyguları istismar eden yayınlar yapan Kanal 7'nin Almanya bağlantılarına, Süleymaniye muhtarının adını kullanarak sahte fatura ve istek formu düzenleyen düzenbazlara...." toz kondurmadı. Ne Başbakan! Ne Başbakan *****! Ne ******* medya! Ne Başbakan yanağı okşayan! Ne Başbakana yanak okşatan! Ne Başbakan uçağına binen! Ne 250 milyar lira değerinde Q7 Audi cipe bindirilen genel yayın müdürleri, ne ceplerine ayda 50 milyar lira maaş konulan ve karıları iktidar partisinden milletvekili yapılan karikatür çizicileri... Tek kare çizmediler. Tek satır yazmadılar. Dikkat çekmediler. *** "Müslüman Müslüman'ı soyar mı ayıp" bile demediler. 9 gün boyunca Aydın Doğan'ın Hilton arazisinden şehir rantı çıkartmak için Başbakan'a gittiğini yazarak "fener ışığında Müslüman bağışı dişleyenleri" karanlıkta tutmaya çalıştılar. Yaptıkları nedir? Yazmak zorundayım. Faşist tavırdır. Hitler'in propagandası da "Biz Naziyiz... Bizden olanlar zaten haklıdır... Bizden olmayanların sözüne bakarak, bizden olanları yıpratmayız" hükmünden yola çıkıyordu. Naziler gibi yaptılar. Toz kondurmadılar. Müslüman Zahid Akman'ın adı Alman bayan savcılar Lotz ve Gottwald'ın hazırladığı iddianamede 47 defa geçiyorken, "Zahid'in adı iddianamede yok..." diye haber yaptılar. "Almanya'daki işçilere ev yapacağım" diye kurulup, Alman devletinden de yardım alarak topladıkları paraları buharlaştıran bir kooperatifin üyesi olmasına rağmen Zahid Akman'ın "fahri üye" olduğunu yazdılar. *** Neden, niçin? Neden Zahid'i korudular? Müslüman olduğu ve Başbakan'ın yakın arkadaşı, adamı, fikirdaşı, partidaşı olduğu için... Alman bayan savcılar Hristiyan Kertsin Lotz ve Sybille Gottwald, iddianamelerine Kuran'dan ayetler koyarak "Müslümanlıkta yardımlaşmanın ve sadaka vermenin" önemine dikkat çekmişler ve Deniz Feneri ile "Müslümanlığı istismar ederek sadaka soygunculuğu yapıldığını" belgelemişler. Hristiyan Lotz, Müslüman Zahid'ten daha Müslüman! Başbakan! Başbakan *******! Ne ******** medya! Başbakan yanağı okşayan! Başbakana yanak okşatan! Başbakan uçağına binen! 250 milyar lira değerinde Q7 Audi cipe bindirilen genel yayın müdürleri, ceplerine ayda 50 milyar lira maaş konulan ve karıları iktidar partisinden milletvekili yapılan karikatür çizicileri, "Hristiyan savcı Lotz'un Müslüman Zahid'ten daha Müslüman olduğunu..." yazamadılar. Neden? Çünkü Zahid onlardan biri! Demokratız diyorlar. *******. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının siyasi faaliyetleri , konuşmaları, yazıları, açıklamaları ile sınırlı değilde. Birey olarak yaptığı herşeyi kapsaması kadar yanlış ve saçma birşey yoktur. Şöyle düşünelim. Bir milletvekili hem bir partinin üyesi, ya da bağımsız olarak parlamento da siyasi aktör olarak bulunuyor. Hemde bir yandan işini icra ediyor. Dokunulmazlık ile yaptığı ticari faaliyeletlerde işlediği hiçbir suçtan, yaptığı hiçbir usulsuzluk veya yolsuzluktan yargılanmayacağı garantisini veriyor ona. Yani adam milletvekili seçildiği sürece istediği yolsuzluğu , usulsuzluğu yapsın mahkemeler o kişiye dokunamıyor. Yahu devlet bile ticari faaliyete giriştiğinde huku önünde ticari faaliyet gerçekleştiği kişiyle aynı statüdedür. Milletvekillerinin her faaliyetlerini kapsayacak şekilde dokunulmazlığa sahip olmalarının demokrasi ile bir alakası olmadığı gibi. Aksine demokrasiye aykırı bir olaydır. Zira sıradan bir vatandaş ticari faaliyetlerinde yaptığı yolsuzluktan dolayı ceza alırken. Bir milletvekili milletvekili olduğu sürece hangi yolsuzluğu yaparsa yapsın hakkında dava açılamamaktadır. İster yolsuzluk yapsın, ister organize suç örgütüne üye olsun, isterse terör örgütüne üye olsun. Milletvekili olduğu sürece hakkında dava dahi açılamamaktadır. Milletvekillerinin dokunulmazlığı yalnızca ifadeleri, milletvekili olmanın gerektirdiği siyasi faaliyetleri, beyanatları, konuşmaları ile sınırlı olmalıdır. Milletvekilliği makamı kişilerin yargılanma korkusu olmadan yapabildiği yolsuzluğu yapabilecekleri bir makam olmamalıdır. Alıntı
Φ Taylan Abi Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 ...Ben yine öncelikle Almanya'daki yargı sürecinin tamamlanmasını ve bunun Türkiye uzantılarının ciddiyetle araştırılmasını, soruşturulmasını beklerim... Sayın ali0_1, dokunulmazlıkların kaldırılması konusu bugünün lafı değildir. Ana muhalefet partisi bunu yıllardır söylüyor. Şimdi sırf siz bunu "siyasi çekişme" olarak nitelendireceksiniz diye görmezden de gelemeyiz ki. Almanya'daki yargı süreci tamamlansın ya da tamamlanmasın. Size ne? Siz kendi dokunulmazlıklarınızın kendi hukukunuz için kaldırılmasını istemelisiniz. İstemezseniz, gerçeklerin gizlenmesine seyirci kalırsanız sizin de suçu işleyenden farkınız kalmaz. Hatta bu adamlara bu işleri yapmaya azmettirici olarak etfedilirsiniz. Size güvenenler yapıyor zaten bu işleri. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Denız fenerı ıle belkı ılgılı olmyacak ama yınede oralara kadar uzanır bu dokunulmazlık konusu. Hep derler ya sıyasetcıler:Bız yasaları AB ıstıyor dıye cıkartmıyoruz kı,bunlar kendımız ıcın olması gereklı yasalar dıye,ve kendımız ıcın oldugundan AB ıstedı dıye bır gecede 40-50 uyum yasası cıkarıldı hatırlıyorum. 301 degıstırıldı cünkü ıcımızden bır kesım yanı AB yandaslıgını üstlenmıs olan ne mümkünse yapılsın AB nın ıstedıgı olsun Kıbrıs verılsın,Ermenıstana jestler yapılsın,Azerbaycana fazla yüz verılmesın cünkü onların Ermenılerle sorunları var,Güneydogu Kürtlere bırakılsın,Kürtce resmı dıl yapılsın,AB ye ve AKP ye karsı olanlar bırer bahaneyle (Ergenekon)tutuklansın,Atatürk tarıhın cöplügü ne atılsın artık dıyenler ve AB ıstedıgı ıcn degıstırıldı.Cünkü Türk ulusuna rahatca küfredebılmelıyıdı bırılerı ve sımdı küfredıyorlar hemde nasıl.Helede bu forumlarda. Konuyu dagıttım galıba,nerede kalmıstık ha dokunulmazlıklarda. Sımdı bız yasaları kendımız ıcın cıkartıyoruz AB den emır almıyoruz dıyenler her nedense AB ve ABD nın emırlerı ıle Ermenıstana zıyarete gıderler,PKK ya göz kırparlar,Kıbrısda KKTC devletını yıkıp ıkı toplumlu bır Kıbrıs yaratmaya calısırlar,ama berı yanda Kosovaya bagımsızlıgı tanır bu tarafta Gürcüler ıcın Rusyayla arayı acarlarken her nedense hıc akıllarına gelıpte kendımız ıcın su mılletvekılı dokunulmazlıklarını bır sonuclandıralım medenı ülkelerdekı gıbı yapalım demezler,ıslerıne gelmez,her türlü yolsuzlugu nasıl yapabıleceklerdır egerdokunulmazlıklar sınırlanırsa,naylon fatura yolsuzlugu nasıl yapılır dokunulmazlık olmadan,memleket nasıl satılır dokunulmazlıklar olmadan. Emın olun kı bırgıün AB bunu emrederse hemen calısmaya baslayacaklar ve dıyeceklerkı bız kendımız ıcın bu dokunulmazlık yasasını degıstırıyoruz ve mıllette yutacak bunu. saygılarla Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının siyasi faaliyetleri , konuşmaları, yazıları, açıklamaları ile sınırlı değilde. Birey olarak yaptığı herşeyi kapsaması kadar yanlış ve saçma birşey yoktur. Şöyle düşünelim. Bir milletvekili hem bir partinin üyesi, ya da bağımsız olarak parlamento da siyasi aktör olarak bulunuyor. Hemde bir yandan işini icra ediyor. Dokunulmazlık ile yaptığı ticari faaliyeletlerde işlediği hiçbir suçtan, yaptığı hiçbir usulsuzluk veya yolsuzluktan yargılanmayacağı garantisini veriyor ona. Yani adam milletvekili seçildiği sürece istediği yolsuzluğu , usulsuzluğu yapsın mahkemeler o kişiye dokunamıyor. Yahu devlet bile ticari faaliyete giriştiğinde huku önünde ticari faaliyet gerçekleştiği kişiyle aynı statüdedür. Milletvekillerinin her faaliyetlerini kapsayacak şekilde dokunulmazlığa sahip olmalarının demokrasi ile bir alakası olmadığı gibi. Aksine demokrasiye aykırı bir olaydır. Zira sıradan bir vatandaş ticari faaliyetlerinde yaptığı yolsuzluktan dolayı ceza alırken. Bir milletvekili milletvekili olduğu sürece hangi yolsuzluğu yaparsa yapsın hakkında dava açılamamaktadır. İster yolsuzluk yapsın, ister organize suç örgütüne üye olsun, isterse terör örgütüne üye olsun. Milletvekili olduğu sürece hakkında dava dahi açılamamaktadır. Milletvekillerinin dokunulmazlığı yalnızca ifadeleri, milletvekili olmanın gerektirdiği siyasi faaliyetleri, beyanatları, konuşmaları ile sınırlı olmalıdır. Milletvekilliği makamı kişilerin yargılanma korkusu olmadan yapabildiği yolsuzluğu yapabilecekleri bir makam olmamalıdır. Bu yazınızın ve tanımlarınızın altına imzamı atıyorum.... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Dokunulmazlıkların daraltılması sadece yasamada değil genel anlamda gereklidir ve sanırım gelişmiş ülkelerin de gündemindedir... Bununla bir sorunum yok; ben verdiğiniz örnek üzerine fikrimi belirttim ve bu AKP ya da CHP ile de ilgili değil... Daha açık konuşmak gerekiyor anlaşılan: Dokunulmazlığın kaldırılması demek bir milletvekilinin yargılanması demek değildir işte buradan yola çıkarak şu soruyu sorabiliriz: Kriter ne o zaman??? Anayasa mahkemesinin bu konuda takip ettiği ve benim özetle belirtebileceğim kriterlerden birisi isnad edilen suçun ciddiliği, daha doğrusu siyasi çıkar amacı taşımamasıdır(geniş bilgi için konuyla ilgili kaynaklara bakılması iyi olur); zaten bu yüzden dokunulmazlıklar esas olarak muhalefeti korur özellikle teoride... Ergenekon sürecinde bunu konuşmak bile gülünçtü bence çünkü ortada herhangi bir iddia da olmadan anamuhalefet lideri istedi diye ülkenin Başbakanının dokunulmazlığı kalkmaz, bu iş çocuk oyuncağı değildir; üzerinde konuştuğumuz konuda da bildiğim kadarıyla sadece bir iddia var ve üzerine gidilmesi de gerekir eğer ciddi bağlantılara ulaşılırsa zaten halkın denetimi de kendiliğinden işleyecektir(en azından kendi adıma söylüyorum)... Bu arada suçun şahsiliği ilkesi söz konusudur ve burada bahsedilen konular tek kişinin eylemleriyle ilgili değildir; yolsuzlukların tarafları birden çok olur birisi milletvekili diye diğerlerine dava açılamayacak değildir... Bu davalardaki durum da bize fikir verebilir... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Yüzyılın iyilik hareketi !!! İyilik ama kimlere? Paralar paralar bozulmasın aralar Besmele ile vatandaş soyarlar... Alıntı
Φ Taylan Abi Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 ... Dokunulmazlığın kaldırılması demek bir milletvekilinin yargılanması demek değildir işte buradan yola çıkarak şu soruyu sorabiliriz: Kriter ne o zaman??? Sayın ali0_1, bu sorunuzun cevabını sayın CYRANO'nun iletisinde bulabiliriz. Ben de bu fikre katılıyorum. Milletvekillerinin dokunulmazlığı yalnızca ifadeleri, milletvekili olmanın gerektirdiği siyasi faaliyetleri, beyanatları, konuşmaları ile sınırlı olmalıdır. Milletvekilliği makamı kişilerin yargılanma korkusu olmadan yapabildiği yolsuzluğu yapabilecekleri bir makam olmamalıdır. Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Sayın Taylan "katılıyorum" dediğiniz paragraf dokunulmazlıkların kapsamı ile ilgili ve bu zaten eskiden beri bir çok ülkede konuşulmakta olan bir şey, hatta yanlış hatırlamıyorsam bu yönde düzenlemeler de varmış... Bir de burada bahsedilen anladığım kadarıyla yasama sorumsuzluğudur, yasama işlerinde özgürlüğü temin eder ve dokunulmazlık gibi kaldırılamaz sadece anayasada da belirtilen bir istisnası vardır; yanlış anlamadıysam dokunulmazlığa tümüyle karşı çıkılıyor o zaman ki ben buna katılmam... Milletvekillerinin dokunulmazlığı yalnızca ifadeleri, milletvekili olmanın gerektirdiği siyasi faaliyetleri, beyanatları, konuşmaları ile sınırlı olmalıdır. Milletvekilliği makamı kişilerin yargılanma korkusu olmadan yapabildiği yolsuzluğu yapabilecekleri bir makam olmamalıdır. Bense dokunulmazlığın kaldırılmasının niteliğinden bahsediyorum alıntıladığınız cümlemde; dokunulmazlığın kaldırılması yargısal bir şey değildir yargısal sürece yönelik engeli kaldırmadır ve bunun denetlenmesinde kullanılan kriterler bizim yapacağımız değerlendirme için önemlidir... Dokunulmazlığın kaldırılması demek bir milletvekilinin yargılanması demek değildir işte buradan yola çıkarak şu soruyu sorabiliriz: Kriter ne o zaman??? Anayasa mahkemesinin bu konuda takip ettiği ve benim özetle belirtebileceğim kriterlerden birisi isnad edilen suçun ciddiliği, daha doğrusu siyasi çıkar amacı taşımamasıdır(geniş bilgi için konuyla ilgili kaynaklara bakılması iyi olur); zaten bu yüzden dokunulmazlıklar esas olarak muhalefeti korur özellikle teoride... Özetle yasama sorumsuzluğu yasamada özgürlüğü sağlarken yasama dokunulmazlığı yasama işlerine katılmanın engellenmesini önler; siyasi çatışmanın taraflarının önemli bir oylama öncesinde "yasama sorumsuzluğu" yoksa "düşünce suçunu" hatırlatması ya da "yasama dokunulmazlığı" yoksa karşı tarafa çeşit çeşit oyunlarla engel olmasını demorkasilerde kabul etmek mümkün değildir... Ama bunların sınırları konusunda yapılacak düzenlemeler de yine demokrasiye faydalı olabilecektir... Alıntı
Φ Taylan Abi Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Sayın Taylan "katılıyorum" dediğiniz paragraf dokunulmazlıkların kapsamı ile ilgili ve bu zaten eskiden beri bir çok ülkede konuşulmakta olan bir şey, hatta yanlış hatırlamıyorsam bu yönde düzenlemeler de varmış... Bir de burada bahsedilen anladığım kadarıyla yasama sorumsuzluğudur, yasama işlerinde özgürlüğü temin eder ve dokunulmazlık gibi kaldırılamaz sadece anayasada da belirtilen bir istisnası vardır; yanlış anlamadıysam dokunulmazlığa tümüyle karşı çıkılıyor o zaman ki ben buna katılmam... Bense dokunulmazlığın kaldırılmasının niteliğinden bahsediyorum alıntıladığınız cümlemde; dokunulmazlığın kaldırılması yargısal bir şey değildir yargısal sürece yönelik engeli kaldırmadır ve bunun denetlenmesinde kullanılan kriterler bizim yapacağımız değerlendirme için önemlidir... Özetle yasama sorumsuzluğu yasamada özgürlüğü sağlarken yasama dokunulmazlığı yasama işlerine katılmanın engellenmesini önler; siyasi çatışmanın taraflarının önemli bir oylama öncesinde "yasama sorumsuzluğu" yoksa "düşünce suçunu" hatırlatması ya da "yasama dokunulmazlığı" yoksa karşı tarafa çeşit çeşit oyunlarla engel olmasını demorkasilerde kabul etmek mümkün değildir... Ama bunların sınırları konusunda yapılacak düzenlemeler de yine demokrasiye faydalı olabilecektir... Yahu neden lafı uzatıyorsunuz ki? Ben size kısa ve basite indirgenmiş hali ile tekrar izah edeyim. Milletvekili milleti-devleti düdüklemesin diyoruz hepsi bu. Adamın milletvekili seçilmeden önce ve seçildikten sonraki mal varlıklarında veya nüfuzuna ait mallarda açıklanamayası artışlar varsa, bunu dokunulmazlıklarla korumayalım diyoruz. Milletvekili olmuş, haliyle çıksın kürsüde-sokakta konuşsun, muhalefete de saysın, hükümete de ******. Düşüncelerini açıklaması konusunda meclis çatısı onu korusun. Orada dokunmayalım. Bu başka bir mevzu. Kriter kriter diye kendinizi yediniz, alın size kriter. 1 milletvekili maaşı ile yapılamayası işler varsa ortalıkta, daha neyin kriterini zorlarsınız anlamam. Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Konunun güncel sohbetten öte anlaşılabilmesi için bazı bilgilendirmeler yapmak istedim ama hata etmişim... Anlaşıldı; konu kapanmıştır benim için... Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Fatura çok ama çok ağır olacak İslami hareketlerin 1980'li yıllardan itibaren tüm dünyada yükselişe geçmesinin ardındaki temel motivasyon nedir? Kimileri bunu tamamen maddi (ekonomik, sosyal vb.) nedenlere bağlarken, bazıları da manevi (bireyin yalnızlaşması, kutsallık arayışı) gerekçeleri öne çıkartır. Bense, maddi ve manevi nedenler arasında bir tür yumurta-tavuk ilişkisi olduğunu düşünenlerdenim. Bu noktada dört kavram karşımıza çıkıyor: Yoksulluk, yolsuzluk, adalet ve dayanışma. İslam dünyasının hemen her köşesinde İslami hareketler esas olarak yoksul ve yoksun kitleleri muhatap aldılar. Onlara, içlerinde bulundukları kötü durumun tek sorumlusu olarak, başlarındaki yöneticileri gösterdiler. Onların halkı değil sadece kendi çıkarlarını düşündüklerini, İslamcılarınsa sadece ve sadece Allah rızası için çalıştıklarını anlattılar. İslamcılar yolsuzluğu temel propaganda konusu yapmakla kalmayıp, dindar zenginlerden topladıkları yardımları yoksullara dağıtarak alternatif dayanışma ağları kurdular. Bu ağlara takılan insanların şu ya da bu şekilde siyasallaştığı veya siyasallaşmak durumunda kaldığı da ortadadır. İslamcılara karşı olan kesimlerse, ne kendi içlerindeki yolsuzluk çarklarına karşı etkili bir mücadele yürüttüler, ne de İslamcılarınkine alternatif dayanışma ağları kurdular. Bunun yerine sürekli şikayet ettiler İslamcıların bu tür yardım faaliyetlerinin ardında karanlık ilişkiler aradılar ve hatta esas yolsuzluğun buralarda döndüğünü bile ileri sürdüler. Ve tabii ki başarısız oldular. Kol kırılır yen içinde Günümüz İslam dünyasına baktığımızda bu tablonun 1980'lerden beri pek değişmediğini görüyoruz. Bunun esas nedeni mevcut rejimlerin, İslami hareketleri ısrarla sisteme entegre etmeye yanaşmamalarıdır. Merkezden uzak tutulan İslamcılar da bir gün iktidara gelebilmek için büyük bir özveriyle uğraşmaya devam ediyorlar. Türkiye ise bu noktada ciddi bir istisnadır. 1994'de RP'nin yerel seçim zaferi, ardından Refahyol hükümeti Türkiye İslamcılarını, bütün sıkıntılarına rağmen merkeze taşıdı. AKP ile taşınmada epey bir yol alındı. İslamcılar merkeze gelmeden önce artık İslamcı olmadıklarını ilan etmişlerdi ki çok kişi onlara inanmadı, takiyye yaptıklarını düşündü. Belki haklıydılar. Ancak çok kısa bir süre zarfında, belki de başta yalan olan bu beyanlar gerçeğe dönüştü. Birçok İslamcı kadro, o noktaya nasıl gelmiş olduklarını unutup hızla iktidarın nimetlerinden yararlanmaya koyuldular. Ve boğazlarına kadar yolsuzluğa battılar. Kısa zamanda susturulan ve cezalandırılan birkaç cılız sesin dışında "kol kırılır yen içinde" anlayışı hakim oldu. Görmeme, görmezden gelme veya göz yummada birkaç saik etkili oldu: 1) Yapılanların yolsuzluk olduğunu kabul etmekle birlikte, bunların kişisel hesaplarla değil "büyük bir dava" için yapıldığı inancı 2) Zaten alanın da verenin de razı olduğu düşüncesi 3) En tepedekilerin habersiz olduğu ve gerektiğinde bu tür yolsuzlukları acımasızca cezalandıracaklarına yönelik inanç 4) Düşmanların eline koz vermeme 5) Nimetlerden nasiplenme sırasının bir gün kendilerine de geleceği beklentisi… İç sorgulama başladı Binlerce dindarın, paralarını çok ortaklı şirketlere kaptırmalarına rağmen çok da fazla şikayetçi olmaması kimilerine garip gelebilir. Bu kişiler, gerçekten o şirketlerin "Allah rızası" için kurulduğunu düşünüyorlardı batınca da sorumlularını Allah'a havale etmekle yetindiler. Paralarını kaptırmayanlarsa "ticarette kazanmak da var kaybetmek de" diye olayın üzerine fazla gitmediler. Fakat Almanya'daki Deniz Feneri davasıyla işler tersine döndü. İlk kez İslami kesimde "neler oluyor?" sorusu bu kadar yoğun ve etkili bir şekilde soruluyor. Çünkü ticari bir faaliyet değil, dindarlar için hayati bir öneme sahip olan yardımseverlik söz konusu. Yoksullar ve yoksunlar için toplanmış paraların üzerine yatıldığı iddiaları bugüne kadar görülmemiş bir iç sorgulamayı ve belki de hesaplaşmayı tetikleyeceğe benziyor. Kısacası bu skandal Kanal 7'yi, Zekeriya Kahraman'ı, Zahid Akman'ı, Tayyip Erdoğan'ı, AKP'yi çoktan aşmış ve tüm İslami hareketi kuşatmış durumda. Adı geçen kişi ve kurumların hiçbirinin bu olayla ilgisi çıkmayabilir, olsa da kanıtlanmayabilir. Fakat sadece Almanya'da yargılanan kişiler ceza alsa bile, ki alacağa benziyorlar, bir şeylerin büyüsünün bozulduğu kesin. Deniz Feneri davasının İslami kesime faturasının çok ama çok ağır olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. RUŞEN ÇAKIR Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Güzel bir yazı... Gerçekten de insanların yardım isteği körelmek üzere; çeşitli yolsuzluklar, sahte dilenmeler derken insanlar iyilik etmeye korkar oldu... Bir de işi din kardeşliği zemininde yapıp da yiyenler çıkınca Müslümanların birbirine güveni kalmadı... İslamcı olsun sosyalist olsun milliyetçi olsun bugün hangi kuruma kesin güvenle yardım edip, destek olup onun hak yemeden adaletle davranacağını kestiremiyorsak toplumca çok kötü bir durumdayız demektir... Bu ve benzeri olaylar çok acı verici... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.