Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Unarm

Önerilen İletiler

Okumak....

 

Hic bir konu icin yüzbinlerce kitap ne yazilmis, ne de okunmustur.

 

Edebiyat hocamiz derdi:

"Tüm yasaminizi kitap okumaya adasaniz bile; birakin simdiye dek yazilmis olanlari, bu gün yazilmis kitaplari dahi okumaya insan yasami yetmez."

 

Kitap okumak, secmek demektir.

 

Sorun. elinize aldiginiz her seyi okuyup atmak degil, Sizi, sizin ne oldunuzu, sizi engelleyenlerin ne oldugunu, yasadiginiz cagin nereye dogru aktigini, sanat nedir gibi ilgi alanlarimiz nelerdir gibi buna benzer dogru sorulari kendinize yöneltirseniz eminim yüzlerce kitap karistirmaniza gerek kalmadan büyük bir hizla; hemen bulabileceginiz kitaplarla arastirmaya baslar, dogru bilgilendiginizi görürsünüz.

 

Inanin kendinizde cok kisa sürede büyük degisiklikler oldugunu da fark edeceksiniz.

 

Kitabi okumak degil, secmek zordur.

 

Eger denerseniz daha sicak kanli, giderek daha hos görülü oldugunuzu göreceksiniz.

 

BILGIDEN ÜRKMEYINIZ.

BILGI, INSANI YÜCELTEN TEK YOLDUR.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 55
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Değerli can dostlar..

 

Günümüzde Alevilerin Müslüman olamayacaklarına dair fetvalar veren bazı kerameti kendinden menkul ve kimden icazet aldığı bilinmeyen (ki Allah kelamı ortada iken) kişiler meydanda boy göstermektedir..

 

Yüce Allah gönderdiği İnsanlığın sonsuz yaşamda mutluluk kurtuluş reçetesi Kur'an'da ianaç esaslarını belirtmiş ve bunu da Yüce elçisi Hz.Muhammed aracılığıyla tüm İnsanlığa duyurmuştur..

 

Bu ilahi mesaja ilk ve en büyük desteği Yüce İnsan Büyük İmam Hz. Ali (R.A.) vermiş, Hz.Ali ve Hz. Fatıma yoluyla Hz. Peygamberin soyu devam etmiş ve İslam'ın Hak yolu yine en gerçek ve en güçlü ve en güzel şekilde Ehl-i Beyt tarafından devam ettirilmiş; bu uğurda en çok taarruza maruz kalan da Ehl-i Beyt'in kutlu yolu ve Yüce ve Şanlı Mensupları olmuş ve bu Kutlu zincirin halkaları bu yolda nice şehidler vermiştir..

 

Aziz milletimiz..

Yüce Allah Kur'an'ında Bir ve Tek İlah olarak Kendisine ve Elçisi olarak Hz.Muhammed'e inanan herkesin Müslüman olacağını belirtmiştir..

 

Bunun anlamı: "LÂ İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESÛLULLAH" diyen ve bunu kalbiyle onaylayan herkesin Müslüman olduğudur..

 

Bu gerçek doğrultusunda Aynı Yolun Yolcusu Alevi ve Sünni İnanç sahibi Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşları olarak barış ve paylaşım içinde yaşamalı ve biribirimize saygıyla yaklaşmalıyız..

 

Saygılarımla..

Av.M.Kemal TÜRKOĞLU

[email protected]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Alevi alevidir. Onlarda sizin gibi muslumandir. AMMAAAAAAAAAAAAAAAAA:

Bir farklari var oda ibadet aninda kalkip ALLAH YOK dediginde seni camilerde yapildigi gibi linc etmiyorlar.

Gercek bir insana saygi , goruslere saygi vardir alevi toplumunda. Eski bir aleviyim, aleviligin dinsel soylemlerine asla katilmiyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hak meshep diye bir şey yoktur bence.......alllah birdir ve allahın kelamını getiren hazmuhammette onun elçisidir hesap günü muhakkak olacaktır diyen her kim olursa olsun müslümandır. hakkın ve hak olmayanın kararını allah verir. ama bence allahın kelamını bırakıp bazı yorumcuların ebuhanifi olsun vsss. (iyi yada kötü insan demiyorum) onların yorumlarını tereddütsüz kabul edenler şirk koşarlar(bence).....

bize bırakılan kurandır. kuran varken başka kaynakları doğru kabul etmek pek mantıklı gelmiyor...çok ciddi konular kesin konuşamam mutlak doğruyu allah bilir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sanırım bu husuta da bazı değerlendirmeler yaparak tartışmayı düzeyli bir hale getirebiliriz evvela bir kabul yapmamız icap etmekte bu soruya yanıtımız dini açıdan mı olmalı yoksa tarihi açıdan mı ? öncelikle daha tarafsız olmak maksadına müteallik tarihi açıdan bir sorgulama yapalım. birincis alevilerin kahiri ekserisi türktür. ( türkçülük anlamın da değil sosyal tespit olarak) hem de aleviler türklerin ( genel anlamd aslın da oğuzların ) fiziki özelliklerini taşır. çünkü alevi dostlarımız ananevi olarak dışa açık bir toplum olmamışlardır. kapanık toplum şekline uymaktadırlar ( son zamanlar da büyük şehirlere göçle ( 50 / 60 yıldır ) tipoloji dış evliliklerle kısmen bozulmaktadır ) alevi dostlarıız bu topraklar da egemen olmuş bütün hakim güçlere direnen örneğin osmanlı döneminde hakim dini görüşü benimsemeyen bir geleneğin devamıdırlar. anadolunun pek çok yerinde tahtacı, alevi vs adlarla anıla gelmiş güzel insanlardır.mamafih otoriteye boyun eğmemeleri onların hakim güçle aralarını daima bozmuştur. hakim güçte ( genelde osmanlıyı kastediyorum ) bu insanlar hakkında olur olmaz rivayetler düzmüşlerdir. oysa ilginç olanı tabiki kayı aşireti tamamen islami inancı mutlaklaştırmış süzme müslümanlar değildi. kınadıkları aleviler ( kızılbaş ya da rafizi olrak da isimlendirildiler tabi olumsuz propogan da amacı ile )gibi karmaşık bir inaçla donanmış idiler. sonradan onlar bir devlet kurdu bir din benimsen di ve bu dinin kuralları ile belli bir otorite inşa edildi. ve aleviler bu dairenin hep dışında kaldı. bana göre tarih metinlerini çokça okuyanlar bana hak vereceklerdir ortalığı asıl kjarıştıran irana şiiliği sokan ve yayan anadoluyuda kendi lehine çevirmek için türlü yollara başvuran şah ismaildir ( ortalığı karıştıran deyimini kötüleyici anlamda değil tarihi anlamak anlamında kullanıyorum ) şimdi şah ismail bu tohumu ekip bu ağacı yeşertmeseydi bugün türkiyenin sınırı pekala şiraza kadar uzanacaktı. bugün bütün bir iranın kuzeyi ve batısı türklerden oluşmasına rağmen ve bu türklerin iran rejimi ile arası iyi olmamasına rağmen maalesef anadoluyla hiçbir bağlantısı yoktur. ( bunda bugün bizim basınımızın da suçu çok büyüktür çünkü türkiyedeki basına göre iran çok tehlikelidir. oysa iranda yöneten zümre dışında hemen herkes türkiye ve mustafa kemal aşığıdır ve bide hakkını yemeyelim ibrahim tatlıses ve tarkan ) gelelim aleviliğin hak mezhepliğine bu hükmü veren eğer sünni ulema ise tabiki hak mezhep değildir. çünkü sünni ulema sürekli alevilerle uğraşagelmiştir. ama artık devlet merkezli bir sünni ulemanın zaten olmadığını kabul edersek sorun kendiliğinden ortadan kalkıyor. bir mezhebin haklılığı muhakkaki allahın katındadır. ama sünni kriterlere uygun bir yaşam ya da inanç noktasından bakarsak zaten o zaman kim müslüman kim değil ayırt etmek imkansızlaşır. bu noktada bence hiçbir meseleyi kardak krizine dönüştürmeye gerek yok. aleviler eğer kendilerini hak kabul ediyorlar sa haktır. yalnız bu nokta da benim kriz olarak kabul edeceğim tek husus aleviliğin ateizmle özdeşleştirilmesi.en yanlış tespit bu olur. aleviler belki sünni bir inanca sahip değildir ama bir inanca sahiptir bu unutulmamalı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...
Alevi alevidir. Onlarda sizin gibi muslumandir. AMMAAAAAAAAAAAAAAAAA:

Bir farklari var oda ibadet aninda kalkip ALLAH YOK dediginde seni camilerde yapildigi gibi linc etmiyorlar.

Gercek bir insana saygi , goruslere saygi vardir alevi toplumunda. Eski bir aleviyim, aleviligin dinsel soylemlerine asla katilmiyorum.

6694[/snapback]

 

Katiliyorum. Bozan arkadasin da güzel bakisi var bu konuda.

 

Benim görüsüm de yakin olabilir.

Aleviler yüz yillarca yok olmamak icin takiyye yapmak zorunda kalarak ayakta kalmayi basarabilmislerdir.

 

Bilgisiz alevilik ise damat Ali ye takilmistir.Burada bir cok kisi kizabilir.

Ama benim tarih arastirmalarim, anadolu alviligini arap aleviliginden, yani siilikten kalin cizgilerle ayirmaktadir.

Cünkü arkadaslarinn da söyledigi gibi, Anadoliu aleviliginin tüm gelenekleri asya Türk kültürüne dayanir.

Aleviligi Kerbela kitaplarindan ögrenemezsiniz. kerbelaya takilir kalirsak, sonunda islam halifeligine muhalif bir parti gibi kalirsiniz.

Cünkü, Arap aleviliginin yaptirimlari cok aciktir. isteyen siiler gibi de alevilik yapabilir :D

Anadolu aleviliginin kendine özgü davranislarinin iyi incelenmesi gerekir, bunun icin samanizm dininin de cok iyi taninmasi gerekir????

 

Örnegin Samanizmde 12 basamakli, hayat agaci, atesin efendisi kavramlari anadolu aleviligi ile örtüsmektedir ki, Türkler anadoluda eski geleneklerini aslinda terk etmemis, bunlari alevilik alt kültüründe sakli olarak yasatmislardir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 7 ay sonra...

Değerli kardeşlerim, ben şu an antepte yaşıyorum ve arkadaşlarımın bir çoğu alevi. ben onlarla da konuştum alevilik ve sünnilik arasındaki farkları. kaç hocaya sorduğumu kaç kitap bitirdiğimi anlatmayacağım sizlere.AMAA SONUÇ OLARAK ÇIKAN ŞU: Allah'ı tanrı ve Hz.Muhammed'i peygamber edinen herkes müslümandır.ancak islamın şartlarını da unutmamalıyız.namaz kılmak,oruc tutmak gibi.. ama bu ibadetleri çoğu alevi yapmıyor, bu yüzden de bazı insanlar aleviliğin hak mezhep olmadığını söylüyor. bu konu bundan öteye gidemez, kaç yüzyıl boyunca bu tartışmalar çözümlenememiş şimdi mi çözümlenecek???bide Hz.Ebubekir in lanetlenmiş olduğunu söyleyenleri,ben açık bir sapıklık içinde görüyorum. bir kere hiç kimseye böyle kolay kolay iftira atılmaz,atılsa bile Efendimiz(s.a.v.) öldükten sonra binlerce uydurma hadis üretildi,nereden biliyorsunuz bu lanetleme olayının bu uydurma hadislerden türetilmediğini... şii veya sünni hiç farketmez.sonuç olarak aynı ALLAH'A ve aynı peygambere(s.a.v.) inandığımız sürece ortamı germeye hiç gerek yok,batının oyununa gelmeyelim,kalın sağlıcakla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

slm.alevilik islamdaki mezhepler arasında yer almıyor.çünki en son peygamber hz muhammet dir.ve alevilikte peygamberimiz öldükten sonra böyle bir inanış çıkmış.mezheplerde zaten peygamberimizizn yaptıgı sünnetlerden sonra farklı olarak çıkmış.dogal olarak alevilik sayılamaz.benim karşı çıktıgım nokta ise hz ali peygamberimizin yolundan gitmiş.fakat aleviler degil.hz muhammet de inansalarda onun yolundan gitmiyolar ve hz alininde.kesinlikle bir çok yönden bize ayrı düşüyolar.

 

slm.alevilik islamdaki mezhepler arasında yer almıyor.çünki en son peygamber hz muhammet dir.ve alevilikte peygamberimiz öldükten sonra böyle bir inanış çıkmış.mezheplerde zaten peygamberimizizn yaptıgı sünnetlerden sonra farklı olarak çıkmış.dogal olarak alevilik sayılamaz.benim karşı çıktıgım nokta ise hz ali peygamberimizin yolundan gitmiş.fakat aleviler degil..kesinlikle bir çok yönden bize ayrı düşüyolar.ama tabiki müslümanlar bana göre.onların çokta üstüne gimemek gerekiyor.muslümanın diyipte bir müslüman gibi yaşamayan,müslümanlıgın ne oldugunu bilmeyen insanlar var.tam müslüman gibi yaşayan alevilerde var.bunu yapmayanlarsa bana göre kolaya kaşıyolar.hristiyanların yaptıgı gibi..kısaca alevilik hak mezhepler arasında yok.
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

İlk önce aleviliğin hak olmadıgını söylemek isterim.Ama bazı Aleviler için gecerli degildir.Örnegin caferiler.Onlar namaz kılarlar ramazan ayında oruç tutarlar.Onlarda Hz.Ali taraftarı ama namaz ve orucu yapıyolar.Ama kimi Aleviler de var namaz kılar ramazan ayında oruc tutar.Bunlar haktır ama namaz kılmayıp oruc tutmayanlar batıldır.

Bu görüsler degisir.Örnegin sünnilere göre 4 halife vardır.Ama caferiler ve alevilere göre Hz Muhammed peygamber onun halifesi hz.Ali ve onun 11 evladıdır.

Bunlar sırasıyla:İmam Ali;İmam Hasan;İmam Hüseyin......diye gitmekte.

 

soruyu kendine gore nasil yorumlarsin anlamiyorum yani hz muhammete ve dine inaniyorlarsa hak inanmiyorlarsa degil olemiii

 

sen bu bilgileri nerden aliyonn....

sizler alevileri yanlis taniyorsunuz ben aleviyim ne ramazani tutari ne de bizimkileri cunku ikiside sacma ne de muslumanim derim cunku bana sacma geliyoo dedem hem ramazan orucunu tutar hemde bizim oruclari alevilerden ne istersiniz anlamam dogdugumdan beri bu kavga vardirrr

 

ama sunu biliyorum ve diyomm hz.ali peygamber degildir bunu aksini idda eden alevilere o halk tarafindan secilmis bir halifeydi....bunu cokk koyu aleviler idda ederler

 

onun disinda sunilerin alevi halkina yapmis oldugu igrenc zulumlerden dolayi simdi bole meshep aytrimi soz konusudurr

ne yi varmis alevilerin bana bir seyini soleyinn....siz kendinizi melekmi saniyorsunuz

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Alevi alevidir. Onlarda sizin gibi muslumandir. AMMAAAAAAAAAAAAAAAAA:

Bir farklari var oda ibadet aninda kalkip ALLAH YOK dediginde seni camilerde yapildigi gibi linc etmiyorlar.

Gercek bir insana saygi , goruslere saygi vardir alevi toplumunda. Eski bir aleviyim, aleviligin dinsel soylemlerine asla katilmiyorum.

 

 

evet arkadasim sonuna kadar hakliiiiiii

alevilikte insana saygi vardir bizde zorla adet donemimiz gelince sunilerdeki gibi basi kapattirmazlar

din konusunda cocuga anne isminden once allahi ogretmediler cunku secme hakkini bize biraktilarrr

ateistin dedigi gibi koyu degilim amaa bole seyleri okuyuncada dayanamiyorummm

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Objektif tarih bilincini kişiselleştiriyor olmanız ilgimi çekmekle birlikte, konuyu hafife alıyor olmanızı da hayretle karşıladım. Aleviliği sizin, benim ve diğerlerinin anlayabilmesi için gerekiyorsa yüzbinlerce kitap incelenir. Buradaki uzak duruş, kişilerden ya da gerçeklerden değildir. Bizi dışlayan, at gözlüklü, sabit fikirli, şahsa göre objektivitesi olan, ayrımcı kişilikleredir.

Değerli Taylan Kardeşim,

Ayırımcılıktan yakınıyorsunuz ama, bu doğrultudaki ilk adımın aleviler tarafından atılmış olduğunu unutuyorsunuz. İtikat ve ibadet farklarını bir yana tutarak alevi inancındaki bu ayrımcılığın temel söylemini anımsatmak isterim:

Bu inanca göre aleviler "sarı kil"den, diğer insanlar ise "kara toprak"tan yaratıldığı için, aleviler üstün ırk olmaktadırlar. Bu yüzden de bu özelliklerini korumak için alevi olmayanlardan kız almamak ve onlara kız vermemek konusunda çok hassas davrana gelmişlerdir.

Çeşitliliğin zenginlik olduğuna inana bir insan olmakla birlikte, aleviler ile sünniler arasındaki uyuşmazlığın dinsel görüntüsüne karşın, gerçekte alevilerce sürdürülen bir tür ırkçılıktan kaynalandığı gerçeğini vurgulamayı da, olaya açıklık getirmek için, gerekli görüyorum..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...
  • 2 hafta sonra...

alevilik islamiyetin hak mezheplerinden biri mi?islam dinine aykırı bir takım görüşleri var mı?bilenlere soruyorum cevaplarsanız sevinirim

 

arkadaşım boş ver bence alevilik sünnülük bunlar çok boş şeyler ben sana diyorum ne olursa olsun bir inac simgesi bundan başka bişey degil temel abd şöformuş siyahlarla beyazlar tartışırlarmış biz öne oturacagız diye kavga ederlermiş temel demiş durun bakayım demiş farzedinki hepiniz mavisiniz yani temelin dediği gibi farzedelim islamiyetin farzedelim hiristiyanın kimin olursa olsun bence önemli olan kavga etmeden kırmadan rencide etmeden bu topraklarda beraber yaşayalım bunları insanlara lanse edelim zaten bizim başımıza ne geliyorsa din tartışmasından geliyor başörtüsü sakal mayo içki yani boş şeylerle ugraşıyoruz

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

Küçük bir hatırlatma yapiyim.

 

İster Alevi olsun ister Sunii sonuçta ikiside tek bir dine İslamiyete bağlı ve aynı Tanrı ya tapıyorlar.

 

İslamiyette bildiğim kadarıyla dil, din, ırk ayrımı yapmak yasaktır.

 

Sonuç itibariyle Aleviler ve Suniiler İslam dinine bağlıdır fakat yukarıda yazdığım gibi "dil, din, ırk" ayrımı niye yapılır ki. İnandığınız Tanrı sizlere yapmayın demiş ama sizler inatla yapıyorsunuz...

Ne gerek var ki?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...

İslam için tek geçerli rehber Kuran-ı Kerim ve Hz. Muhammed(s.a.s.) ' dir.

 

Hiçbir mezhep İslam ' hak değildir islam bölünmüşlük ve ayrılık dini değildir! Biz ne hristiyan ne de museviyiz, onlardan farkımız birliğimizdir!!!

 

Boşuna mezhep tartışması yapmayın gereksiz ...

 

 

Kitab'ın ilk ayeti olan OKU yerine Dinle Yazmanın tam sırası...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Bakın her kafadan bir ses çıkıyor ben kendi bildiğimi söliim:

Alevilik de hak bir mezheptir... Dinleri İslam'dır. Peygamberleri Hz. Muhammed'dir. Tek bir yaradana inanırlar o da yüce Rabb'imiz Allah'tır.

Diğer mezheplerden farkları ibadetlerini farklı bir şekilde yerine getirmeleridir. Hz. Ali'ye diğer müslümanlardan daha çok gönül vermişlerdir....

Duyduklarım bunlar. Çok şey okudum. Bu sonucu çıkardım.

Fakat ben birşey sormak istiyorum... Aklıma takılan bir soru...

Sünnilerle Aleviler evlenemezler gibi bir terim okudum çoğu yerde. Hanefilerle de mi aynı durum bu veya diğer bir mezheple?

Fakat ben Türk Aleviliğinin ibadeterini cenaze törenlerini vs. hanefi mezhebine uygun gerçekleştirdiğini okudum...

Nedir durum?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bakın her kafadan bir ses çıkıyor ben kendi bildiğimi söliim:

Alevilik de hak bir mezheptir... Dinleri İslam'dır. Peygamberleri Hz. Muhammed'dir. Tek bir yaradana inanırlar o da yüce Rabb'imiz Allah'tır.

Diğer mezheplerden farkları ibadetlerini farklı bir şekilde yerine getirmeleridir. Hz. Ali'ye diğer müslümanlardan daha çok gönül vermişlerdir....

Duyduklarım bunlar. Çok şey okudum. Bu sonucu çıkardım.

Fakat ben birşey sormak istiyorum... Aklıma takılan bir soru...

Sünnilerle Aleviler evlenemezler gibi bir terim okudum çoğu yerde. Hanefilerle de mi aynı durum bu veya diğer bir mezheple?

Fakat ben Türk Aleviliğinin ibadeterini cenaze törenlerini vs. hanefi mezhebine uygun gerçekleştirdiğini okudum...

Nedir durum?

 

Ufak bir düzeltme güzel arkadaşım Alevilik hak mezheb değildir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

ben alevi olarak şunu söyliyim.alevilik mezhep olabilir ama hak mezhep değildir.tabi bunun yanında diğer mezheplerde hak mezhep değildir.çünkü allah tarafından emredilmiş değillerdir.yani insanlar tarafından icat edilmişlerdir.aysuncuğum.senin soruna gelince cenaze namazı evet kılınıyor normal olarak ama ibadetimiz cem dir ve ibadet yerimiz cemevidir.sunni dediğimiz zaten hanifi şafii ve diğer mezhepler.yani sunni ve hanifi ayrı bişey değil bizce.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Selam. Ben aranıza çok yeni katıldım,konu ilgimi çekti ve küçük bir yorum farkı getireyim dedim.Benim düşüncem kurani kerim insanlar için gelmiş insanların nasıl ibadedt edeceğini nasıl yaşayacağını ne sevap ne günah ilimi bilimi ne varsa hepsini içermektedir din birdir kollara ayrılmaz ayrılış sebebi orta çağda okuma ve yazma oranı çok düşük olduğu için okuma yazma bilen insanların yorumu ile farklı kollara ayrılmıştır laki bildiğiniz gibi okuma oranı bi hayli artı yorumsuz kuranikerim meallerini alıp okuduğunuz zaman sizlerde fikir sahibi ola bilirsiniz ama bizler birçok konuda olduğugibi bu konulardada hazırcılığı seviyoruz bu yüzden karanlık insanların hurafelerine inanıyoruz ben bitek mezhep bilirim buna buradaki hiçbir insan itiraz edemez oda kurani kerim itiraz edende haşa kurana itiraz eder orta çağ zihniyetinden kurtulunuz lütfen elmalı hamdi mealini tavsiye ederim.Özür dilerim imla kurallarına uyamadım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...
ben alevi olarak şunu söyliyim.alevilik mezhep olabilir ama hak mezhep değildir.tabi bunun yanında diğer mezheplerde hak mezhep değildir.çünkü allah tarafından emredilmiş değillerdir.yani insanlar tarafından icat edilmişlerdir.aysuncuğum.senin soruna gelince cenaze namazı evet kılınıyor normal olarak ama ibadetimiz cem dir ve ibadet yerimiz cemevidir.sunni dediğimiz zaten hanifi şafii ve diğer mezhepler.yani sunni ve hanifi ayrı bişey değil bizce.

 

Not: Güzel Bir araştırma konumuza ışık tutması ve samimiyetine inandığım bir yazıyız sizinle paylaşmak istedim. Eğer kısmet olursa yazının devamınıda paylaşırız inşallah Yazıyı aman çok uzun demeden ilgiyle okuyacağınız umuduyla..

 

 

TÜRKİYEDEKİ ALEVİLİK(1)

 

 

 

Gerçek şu ki; Türkiye’deki Alevilerin aslı Caferiliktir. Türkmen ve Yörük kökenlidirler. Türkmen ve Yörükler, kısmen Hanefi ve kısmen Caferidirler. Şu andaki Kerkük Türkmenleri gibi. Onlarda yarı yarıya Hanefi ve Caferidirler.

 

Bu neden böyle? Çünkü Türkler, Abbasilikten gelen Hanefilikle, İran’dan gelen Caferiler’deki dini görüşün etkisinde kalmışlardır. İran Caferileri ile karşılaşan Türkler-Türkmenler ve diğer Türk kökenli boylar, İranlı Caferiler’den Abbasi Hanefilerle karşılaşan Türkler de, Hanefilerden dini öğrenmişlerdir. Bu bir tarihi gerçektir. Azeri Caferiler ve diğer Türki Devletlerdeki Caferilerin durumu da budur. Yani Türklerin tamamı Hanefi değildir.

 

Bu girişi yaptıktan sonra şimdi Caferilik(Şiilik) ve Hanefilik-Şafilik(sünnilik) nedir-ne değildir onu, sonra da bu günkü Türkiye’deki Alevilik nedir? Ve Türkiye’deki Alevi kardeşlerimiz hangi evrelerden geçmiştir? Onu, objektif ve nesnel olarak belgeleri ile açıklayacağım. Çünkü gerçek bilinmedikçe, bugünkü Türkiye’deki Alevi sorunu bilinemez, bilinmedikçe de gerçek çözüm yolu bulunamaz. Allah, Peygamber ve Şahı Velayet Adına inşallah bu konulara açıklık getireceğim.

 

Kardeşlerim gerçek şudur ki; Dört mezhep(Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli) Fıkhi mezhepler ve itikadi olan Eş’ari ve Maturudi mezhepleri Abbasi devrinde kurulmuştur ve resmileşmiştir. Caferi ve Zeydi, İsmaili mezhepleri de Abbasi Devleti zamanında oluşturulmuştur. Ancak, resmileşememişlerdir. Çünkü Abbasi Sultanları, bu üç mezhebi meşru saymamış, hatta takibat altına almışlardır. Ancak bu üç Şii mezhep durmamış ve kendini korumuştur.

 

Caferilik, sonra İran Devleti kurulup Abbasilerden ayrılınca; İran’da resmileşmiş ve Türk Hükümdarları Harzemşahlar tarafından da Hindistan, Afganistan ve Türk bölgelerinde kurumlaşmış ve resmileşmiştir.

 

İsmaili Mezhebi de, Hindistan ve Pakistan dolaylarında resmileşmemiş ise de açık gizli kurumlaşmış olarak varlığını devam ettirmiştir.

 

Zeydi Mezhebi ise, Yemen de kurumlaşmış ve derken resmileşmiştir (İşte Yemendeki sürekli Osmanlıya direnmeler-isterseniz isyanları deyiniz hep Şii oluşlarındandır)

 

Onlar ne Emevilerin ve Abbasilerin, ne de Osmanlıların Hilafetini kabul etmemişlerdir.(Tıpkı İran ve Arap-Türk Türkmen Şiileri gibi.) etmezler, edemezler. Nedeni?

 

Nedeni şudur: Şii mezheplerine göre, ilk üç halife; Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman peygamberin halifesi değillerdir. Bu durumda nerede kaldı; Emevi’lerin, Abbasi’lerin, Sultan Selim’den gelen Osmanlıların Halifelikleri!.

 

Abbasiler çağında kurulan Hasan-el Eş’ariye göre ki - Ehli sünnet itikadı olarak Hanefi ve Şafi ulemalarının çoğu tarafından kabul edilmiştir- İlk dört Halifenin dördünün de Hilafeti Haktır. Hazreti Zübeyir, Talha ve Ayşe, Hazreti Ali’ye karşı hata yapmışlardır. Ancak hatalarından dönmüşlerdir. Muaviye ve Amribni As ise Taği- Tuğyan ehlidirler.(Taği kötü, zalim Hakka asi ve fesatçı demektir.) Hatta Hasan El-Eş’ari şöyle buyurmaktadır:

 

“Öyle bir Hak İmam’a (Hazreti Ali’ye) tuğyan etmişlerdir ki, Hak Ondan (Hz.Ali’den) ayrılmaz. “ “ Hak Ali iledir” (Tirmizi, Tac Terc.C.3.s.627 Suyuti, Ebu Said’den, Camiulkebir)

 

Ayrıca “Peygamber Efendimiz(s.a.v) Ammar’ı (Ammar Bin Yasir ilk 6. Müslüman ve aynı zamanda ilk kadın şehit Hz.Sümeyye’nin oğludur.) baği (asi, tuğyan ehli, kötü zalimler) taifesi muhakkak katledecektir.” Buyurmuşlardır. (Hadisi Şerif) Ammar Bin Yasir’i , Hazreti Ali’yi tuttuğu için Muaviye Amribni As gil yani Emeviler katletmiştir. Ve Peygamberimizin sözü ispatlanmıştır. Zalim ve fesatçıların bu suretle kim olduğu apaçık meydana çıkmıştır

 

İşte kardeşlerim, böyle tertemiz bir Hazreti İmam’a, Peygamberin Hak halifesine ve Kur’anda geçen Tahir, mutahhar, tertemiz Ehli Beytine tuğyan etmiş bu iki- zalim taği, Eş’ari’nin taği olarak nitelendirdiği Muaviye ve Amribni As denilen iki fesatçıdır. Bunları ben söylesem inanmazlar. İşte Ehli Sünnetin itikat imamı olarak kabul ettikleri İmam Eş’ari söylüyor.

 

(Şehristani; Elmilel Sayfa 3, Taftazani-Kelam İlminin Belli Başlı Meseleleri isimli kitap Sayfa 87. Yazarı Dr. Ebul Vefa El-Taftazani Tercüme Doç.Dr. Şerafettin Gölcük Kayhan Yayınevi Umumi Neşr.No:9 Birinci Baskı Ocak 1980 )

 

Sultan Selim’den sonraki medrese uleması yani Şeyhül İslamlara göre ise, ilk dört halife haktır. Onlar reşit halifelerdir. Yani Kamil-olgun hilafetlerdir. Muaviye- Yezit-Mervan da dahil, Emevi melikleri de Peygamberin halifesidirler. Abbasi sultanları da Peygamberin halifesidir, Selim ve sonraki Osmanlı Sultanları da Peygamberin Halifesidirler. Ancak bunlar, Reşit-Kamil halife değillerdir. Eksikleri noksanları vardır. Amma halifedirler. Halbuki “Hilafet benden sonra 30 yıldır sonra adud (ısırıcı) melik(kral) gelir. Hadisi Şerif; vardır.(Said b. Cümhandan; Ebu DAvud, Tırmizi, Nesei Tac.Terc.c 3s 79,Bekir Sadak ist.1973 Ayrıca Sahihi Buhari ve Tecridi Sarih Terc. Diy.İşl.Bşk.Y)

 

Abbasilere göre ise, Emeviler ve Melikleri değil Halife dinsiz, imansız zalim ve münafıklardır. Zaten Emevi devletini yıkıp onları dinsiz, imansızlar diye kılıçtan geçirmişlerdir. Emevi devletini yıkan Hazreti Abasın torunlarından, ilk Abbasi sultanı Ebul Abbas Hazretleridir. Ama Ebul-Abbastan sonra yerine geçen Ebu Cafer Mansur ve diğer Abbasi Sultanları da İmam Muhammed Bakır, Caferi Sadık, Musa-i Kazım, Ali Rıza ve evlatlarını incitmişlerdir. Hazreti Ali(k.v), evlatları-amcaları oğlu olduğu halde gayeleri “iktidarda kalmaktır.”

 

Caferiler ile, İsmaililer’e göre ise, “ilk üç halifenin hilafeti hak değildir. Hazreti Ali’nin hakkını elinden almışlardır. Ancak ilk üç halife mümindir. Onlarda peygamberin ashaplarıdır. Sövmezlerde sevmezlerde.

 

Delilleri “Ben kimin efendisi isem Alide onun efendisidir” Hadisi Şerifi (Hazreti Enes, Zeyd bin Erkan, Cerir Habeşi ve Ammardan Ahmed Bin Hanbel Müsned C.4.Sh.281 Ayrıca Sa'd b.Ubeyde'den, O da İbn-i Bureyde'den, O da babasından; ayrıca İbn-i Abbas'tan, Müsned 5,350,358,361; Tırmizi 5,633, ayrıca İslam İslam Tarihi M.Asım Köksal C 8, s 195) ve Ehli Beytin üstün olduğuna dair Sure-i Ahzap'daki Ehli Beyti yücelten 33. ayettir.

 

(Çok Önemli Bir Not :“ Ehli Beyti bizzat Allah, nefis kirinden arındırmıştır”

 

İşte bu Azhap Suresinde geçen Ehli Beyt ile ilgili ayet, EHLİ BEYTİ MUHAMMED'İN yüceliğinin ispatıdır. Ehlibeyt, bu suretle bütün insanlardan üstün kılınmıştır. Ashablar da dahil, evliyalar da dahil bütün Müslümanların beş vakit namazlarının içinde ve dışında okumaya mecbur tutuldukları "Allahumme Salli, Allahumme Barik Selavatları " da bunun delilidir. Peygamber'e ve Ehli Beytine selavat okumayanın namazı bile namaz olmamaktadır. Arapça'da "Al-i " sözcüğü Ehlibeyt sözcüğünün kısaltılmışıdır. Araplar, Ehlibeyt sözcüğünü kısaltarak, "Al-i Muhammed" derler. Şu kadar var ki; "Al-i Muhammed(Ehlibeyt)" Nebi (Peygamber) değillerdir. Fark bu kadardır. Onlar, Allah'a en yakın olan Yüce Velilerdir(Evliya).

 

Çünkü Peygamberleri arındırdığı gibi, Hazreti Muhammedin(s.a.v) Ehlibeytini de, bizzat Allahu Taala arındırmıştır. "İnnema yürudillahi li yüzhibe ankümürricse EHLELBEYTİ ve yütehhireküm tethira"(Azhap 33)

 

Bu Ayet-i Kerime, Ehlibeyti bizzat Allahu Taala'nın arındırdığının kesin delili ve şahididir.

 

Allahu Taala'nın bizzat arındırdıkları Peygamberlerdir. Bir de Hazreti Muhammed'in(S.a.v) Ehl-i Beytidir. Sure-i Azhap taki ehlibeyt ile ilgili 33.ayet bunun delili ve şahididir. Diğer insanları nefis kirinden, Allah'ın Peygamberleri ve Velileri ( Allah'a vasıl olmuş İnsan-ı Kamiller) arındırmıştır.

 

Şu mübarek ayet bunun delilidir: "--Kendi içinizden, size Âyetlerimi okuyan, Sizi tezkiye eden (nefis kirinden, fücurdan tezkiye eden-arındıran), Size Kitap ve Hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir elçi (Resul, İnsan-ı Kâmil) gönderdik. (Bakara: 151) )

 

Bu nedenle İran'da ve Caferilerde bir tane Ebubekir, Ömer, Osman isimli kimseye rastlanmaz.

 

Zeydi Şiilerin durumu farklı. Onlara göre Peygamber, İmameti- hilafeti Hazreti Ali ve evlatlarına bırakmıştır. Bu kıyamete kadar böyledir. Onlar da, imameti-hilafeti, Oniki imamcı Caferiler gibi sınırlamak yoktur. Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman’ın hilafetleri ise maslahat icabı caizdir.

 

Hazreti Zeynel Abidinin büyük oğlu İmam Zeyd Hazretlerine göre, “Hazreti Ali Efdel yani en faziletli olandır. Diğer ilk üç halife ise, fazıldır. Yani onlar da, faziletli zatlardır.” Peygamberin yakın ashabıdır. Hazreti Zeyde sordular: “Efdel, en faziletli varken faziletli olanların hilafetleri caizmi dir? Hazreti İmam Zeyd buyurdu ”Maslahat icabı caiz olur.” Zeydiler çocuklarının ismini Ebubekir, Ömer Osman koyarlar. İran şiasına benzemezler.

 

İsmaili Şiiler ise, on iki imamın altısını hak bilirler. Caferi Sadıktan sonra, İmamet-hilafet Hz.Sadıktan önce ölen küçük oğlu İsmail’e geçti deyip, kendilerini İsmailiye diye adlandırırlar. Musa Kazım Hazretlerinin imametini kabul etmezler. Peki Hazreti İsmailden sonra imamet kime geçti sorusuna “Ondan sonra imamet gizlendi. İmamı mektum-gizli imam” derler ve batın imamı gizli tutarlar ve dini yüzde yüz batıni görüşle yorumlarlar. Halbuki dinin, batıni yorumu olduğu gibi, zahiri yorumu da vardır. İsamililere Batınilerde denir.

 

İran Şiası Caferiler ise, 12 imamı imam bilip, ilk 3 halifeyi imam-halife bilmezler. Dini ise tamamen zahir bilip-zahiren yorumlarlar. Bir nevi Zahiriyecidirler. Örneğin İran Caferi Mezhebine göre, sadece şeriat vardır. Tarikat-şeyh-tekke yoktur. Abbasilerde ve Osmanlılarda olduğu gibi, ruhani arınma olan seyri sülüke şeyh pir-mürşidi Kamil mürid, derviş salik ilişkilerine, tasavvuftaki insanı kamilin kutsi ruhuna rabıtaya inanmazlar. Onlar da tasavvuf bir olgu değil bir düşüncedir. Yani onlara göre tasavvuf bir kültürdür. Edebiyattır, İslami değildir. Tıpkı bizim ekseri medrese ulemamız gibi, vahhabiler gibi. Seyri sülüke, rabıtaya inanmazlar. Tasavvufu da dinin görüşü saymazlar. Dini zahiren yorumlarlar. Bir nevi vahiyci değil mantıkçıdırlar. Aristo'nun kıyasla istidlaline (delillendirme) inanırlar.

 

İran’da tekke yoktur. Olmamıştır. Vardır, oradaki Sünni mezhepler arasındadır. Ayetullahlar kabul etmezler. Çünkü Caferilik sadece şeriatçılıktır. Onlara göre din-İslam şeriattan ibarettir. Bu mezheplerle ilgili verdiğim malumatları, Muhammed Ebu Zehranın Mezhepler Tarihi isimli Diyanet İşl. Bşk.Yayınlarından olan kitabındada tafsilatlı olarak görebilirsiniz. Ayrıca, Eş’ariliğin yayıcısı Taftazani’nin kitabında da bu imamet bahsini genişçe bulabilirsiniz. (Yukarıda Zikredilen Kelam meseleleri isimli kitap) . Bizim “Mezhepler ve Yükseliş” isimli kitabımız ve diğer kitaplarımızda ve www.varliktanveriler.com isimli internet sitemizde “Peygamberden Sonra Din Yorumları” yazımızı okuyabilirsiniz.

 

Kardeşlerim, size yukarıda mezheplerle ilgili bilgileri kaynaklarına dayanarak sunduktan sonra gel gelelim TÜRKİYEDEKİ ALEVİLİĞE.

 

Bu gün Türkiye’deki Alevilik nedir. Bu mezheplerin hangisinden kaynaklanmaktadır. Menşei, asıl kaynağı hangisidir. Bilindiği gibi yukarıda da açıkladığım gibi, Türklerin ve Türkmenlerin bir kısmı dini Abbasi Din yorumları (Dört Müctehid, Ebu Hanife–Numan bin Sabitten, Muhammed Şafiden, Malikten ve Ahmed bin Hanbel’den) Abbasi Aş’ari Maturidi ve Tasavvuf bilginlerinden almışlar ki, bunlara ehli sünnet yani Sünniler denir. Bir kısmı da İran Caferilerinden ve Türk hükümdarları Herzemşahların kabul ettikleri Caferi ulemasından almışlardır. Yani Türkler ve Türkmenlerin tamamı Sünni yada Şii değildir. Örneğin Azeri Şiiler Kerkük Türkmen(Irak) Şiileri gibi. Bu yazdıklarıma kimse itiraz edemez. Bunlar tarihi ve elan yaşayan gerçeklerdir.

 

Şimdi açıklıyorum: Türkiye’deki Aleviliğin ilmi mezhebinin aslı İsna Aşeriyedir.(On iki imamcılık) bu ise, ne Zeydi Şiilerde vardır, ne de İsmaili Şiilerde. Zaten Caferilik 12 imamcılıktır.(Muhammed Ebu Zehra’nın Mezhepler Tarihine bakınız.Diy.İşl.Bşk.Yayınl)

 

Ama Türkiye’deki Aleviler de on iki imamcıdırlar. On iki imamcılıktan gelir. Hiçbir alevi kardeşimiz, on iki imamın ve Caferi Sadık Aleyhisselamın başına yemin edip hayır kardeşlerim “Ben asla Caferi değilim ben asla On iki imamcı değilim” diyemez. Varsa buyursun. On tane Bektaşi dedesi çıksın “ Ehli Beytin başına yemin etsin.” Desinki; “Biz Caferi değiliz” .O zaman ben yanılıyorum demektir. Yemin ederlerse bu sözlerimden vazgeçiyorum.

 

Asılları On iki imamcılıktır. Caferiliktir. Hatta Mustafa Timisinin On iki, imama atfen kurduğu, zannedersem “Birlik(Ehli Beyt) partisinin” başkanı o zaman Anayasa Mahkemesine başvurup, Caferi mezhebinin kabulunu istemiş, Anayasa mahkemesi ise mealen ” Türkiyede tarihten gelen ne ise odur, yeniden mezhep kurulamaz” diye karar vermiştir. İslam’da mezhep yoktur. İctihad vardır. Müctehid vardır. Kardeşlerim isteyen istediği ictihadı kabul eder veya etmez, serbesttir.

 

İslamda ictihat vardır. Öyleyse devam eder. Üçle-dörtle-beşle sınırlanamaz. İçtihat olmazsa bağnazlık başlar. Din de millet de geriler. Geri kalışımızın bir nedeni de budur. Meşhur Şeyhül İslam fetvaları. Şöyle ki, “İÇTİHAT KAPISI KAPALIDIR”. İşte buyurun bu günkü halü pür melalimiz; ve çırpınışlarımızı görünüz. Zaten görünüyor.

 

İçtihat, fetva şimdilerde görüş bildirme olmuştur. Fetva ve görüş bildirme İÇTİHAD değildir. İÇTİHAT HER BİR MESELEDE yeniden kitap ve sünnete (özüne) ters düşmeden hükümler vermektir. İçtihadı 2-3-5 kişi bir araya gelip yapamaz. Müctehid tek kişidir ve bağımsızdır, gerçek müttaki ve Müslümanların saygı duyduğu (ilmine takvasına) alim ve fakih kişidir.

 

Türkiye’deki Alevilerin aslı on iki imamcılık yani Caferilik iken neden sonra Bektaşi tarikatına girdiler? Ve “NEDEN BİZ ALEVİYİZ” dediler?

 

Nedeni derindir ve siyasidir. Şöyle ki;

 

Selçukluların son zamanlarında Baba İshak’ın önderliğinde, Türkmen Şii başkaldırısını bazılarınca isyanını kim başlattı. Bu hareketin ardında hiç kimse İran Şii devletinin parmağı yok diyemez. Baba İshak Hacı Bektaşın’da arkadaşı ve hocası veya Şeyhi idi. Ancak sonra Hacı Bektaş, İshak Baba’yı terk etti. Selçuklu beylerinin takibatından kurtulmak için eskiden küçücük bir köy olan şehirlerden uzak, ıssız bir köye çekildi. (halen Hacıbektaş ilçesi) ve orada tasavvuf sohbetleri yaptı, tıpkı Yunus Emre gibi. Yani eylemci değildi. Eylemden uzak kendini Tanrıya adamış bir sufi idi. (Bakınız. Kırşehirli Mutasavvıf Şair Aşık Paşa tezkireleri) Sonra onun adına Bektaşi tarikatı kurumlaştırıldı. Pir-şeyh Hacıbektaşi Veli denildi. Tarikatın piri kabul edildi.

 

Aslında Bektaşilik bir Osmanlı tarikatıdır. 2.Murat dahil bir çok padişahlar da Bektaşi tarikatına mensuptur. Yani Bektaşilik tarikattır. Tasavvufculuktur, kitapları meydandadır. (Velayetname ve Menakib) Selçuklular zamanında, Baba İshak taraftarları kılıçtan geçirilmiş sürekli takibat altına alınmışlardır. Bektaşiler, Osmanlılar zamanında ise genellikle rahat yaşamışlar ve Bektaşi tarikatına yanaşmışlardır. Ancak Sultan Selim, Abbasilerden o sahte hilafeti alıp kendini Halife-i Resulullah ilan edince Şah İsmail'e de kızgınlığından, mezhebi tek kılmak istemiş Hoca-i Sultan namındaki Tacitevarihin(Kültür Bakanlığı Yayınlarından) yazarı Hoca Nasruddinin verdiği bir fetva ile Osmanlı topraklarında Hanefilikten başka mezhepleri yasaklamış bunun üzerine çıkan olaylarda on binlerce Türkmen Şii Caferiler kırılmıştır. Kuyucu Murad’a niçin “kuyucu” dendiğini bilmeyen Tarihçi yoktur. Sonra şafilik serbest bırakılmış ama resmi mezhep Abbasilerden beri hep Hanefi mezhebidir(Osmanlıda böyledir) Şah İsmail de İran'da Sünni halkı kırmıştır. Selim de İsmail de Türk kökenlidir. İki si de Türktür. Savaşlarının gayesi cihangirlikdir. Sünnilik ve Şiilik her ikisi tarafından kullanılmıştır.

 

İşte bu olaylardan sonra Türkmen Caferiler, şehirleri terk etmiş dağlara çekilmişlerdir. Şii Caferi olan Dadaloğlu’nun: “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir “ dizeleri meşhurdur. Dağlara çekilince ne olmuştur? Bektaşi Babagan sınıfından uzaklaşılmış Bektaşi Dedegan sistemi kurulmuştur. Yüzyıllarca o dağlarda mektep medreseden (Caferi medreselerinden ve öğretisinden) mahrum olmuşlardır . Artık dağlarda ne Caferi camileri ne de Caferi medreseleri vardır. Yüzyıllarca ve halende bir çoğu dağ köylerindedirler, yeni yeni kentleşmektedirler. Cem evleri gereksinimleri de bu kentleşmeden doğmuştur. Çünkü eskiden hep Bektaşi dedelerinin denetiminde köy evlerinde cem ayini yaparlardı. İşte bu şekilde kendi ana kaynakları olan ve ilmi bir içtihad olan Caferi öğretisini de unutmuşlardır.

 

Bu gün hangi alevi kardeşimize Ehli Beyte yemin ettirerek sorsan “ Ben Caferiyim“ der, der ama ilmi bir içtihat olan Caferiliğin itikat ilkelerini sorsan bilmez. Bu durumda Alevilerin, İran Azeri caferiliği ile bir alakası kalmamıştır. Alevilerin bugün Caferlikleri, sadece Caferi Sadık'a ruhen bağlılıkları ve sevgileridir.On iki imamcıların da, Oniki İmam Efendilerimize, ruhen bağlılıkları ve sevgileridir. Tıpkı Tasavvufi Alevilerin, ruhen bağlılıkları, sevgileri ve sonsuz saygıları gibi. Bu konuda oniki imamcı bektaşi alevilerle tasavvufi Cüneydi (Bağdadi) aleviler beraberdirler, hem fikirdirler. En kuvvetli ortak yanlarıdır.

 

Peki dağdaki on iki imamcı kardeşlerimiz ne duruma düşmüştür? Kendi atalarının mezhebi olan Caferi kültüründen mahrum olunca ehli sünnet mezheplerinin dışındaki bütün fikirlere açık olmuşlar ve onlardan esinlenmişlerdir. Örneğin, bugünkü Alevi kardeşlerimiz şeriatı inkar etmezler. Pir sultanın da şeriatı kabul eden, bir Caferi alim ve şair olduğunu bilirler. 4 kapı 40 makamı hakikat bilirler. “Şeriat, tarikat marifet ve hakikat haktır” derler. Ancak şeriatı Caferiler ve Hanefiler gibi zahiren değil de batinen yorumlarlar. Tasavvufcular da dini zahir, batın kabul edip batini yorum da getirirler. Alevi kardeşlerimiz işte bu tasavvufi batın yorumu ile bir yerde İsmaili Şii mezhebinin batıni yorumu arasında bir batıni görüşü kabul ederler ” Alevilik İslamidir. En büyük Müslüman ve Muhammedi, Şahı Velayet Hazreti Ali Veliyullahtır” derler. Bunu materyalizme kaymamış bütün aleviler kabul ederler. Niçin Bektaşiliğin dedegan sistemini kabul ettiklerini yeterince anlattım.

 

Zira Hacı Bektaşi Veli Hazretlerinin ve Yunus Hazretlerinin asla İran Caferi mezhebinden olmadıkları sabittir. Yukarıda değindim, o bir Osmanlı tarikatı olan Bektaşiliğe sığınmadır. Peki nediye kendilerini ayrıca alevi diye nitelediler. Bunun iki açıklaması vardır. Birisi tasavvufi birisi de zaruri. Önce zaruri olanı açıklıyorum.

 

Sultan Selim, Şah İsmail’e kızıp mezhepleri teke indirip Hanefilikden başkasını (Caferliği- Şiiliği) yasaklayınca “Caferiyim, Şiiyim demek” Osmanlı devletince suç sayılıp yasak olunca, çok zeki olan Alevi kardeşlerimiz “Biz Aleviyiz biz Kızılbaşız” dediler, dayaktan kurtuldular. Çünkü bizzat Sultan Selim’de “Ben Aleviyim” derdi. Haydari bıyık bırakırdı. Hatta bugün dahi siyasilerimizin bir kısmı ve Sünni bilginlerinin bir kısmı “ Bizde aleviyiz. Biz de Hz.Ali’ye bağlıyız. Onu çok severiz. “Hepimiz aleviyiz” derler. Hatta Saidi Nursi Efendi de “Ben Keremeti Aleviye'ye Mazharım” demiştir. Fethullah Gülen Hoca da defatla icap edince “Ben de Aleviyim” demekten çekinmemiştir.

 

Çünkü Alevilik Hazreti Ali’nin yolundan gitmek ve Ehli Beyti sevmektir. Hazreti Ali ise, ilmin kapısı Hazreti Muhammed’in Pak Ehli Beytinin serdarı ve onun yolu son peygamberin yolu idi. Kızılbaşlık ise, Uhud harbinde Sufyanilerin başlarına mor sarık, İslam askerlerinin (Muhammedilerin) başlarına kırmızı sarık sarmalarından kalma bir terim idi. Süfyaniler, Mekke müşrikleri Müslümanlara Kızılbaşlar derlerdi. Altuğda, kızıl tuğ-kızıl başlı anlamına dır. Osmanlı padişahları Alevi ve Kızılbaş kelimesine kızmazlardı. Yani Türkmen Caferi Şiilerin zekice buldukları bir kelime idi. Sultan Selim’den sonra kabul edilmeyen Alevilik değildi, Şiilik, Caferilikti. Çünkü bu iki kelime İran Şiasını çağrıştırıyordu. Yani yasaklama dini değil siyasi idi.

 

Sonra mı? Sonra kardeşlerim 2. Mahmut Bektaşiliği de yasakladı. Abdulaziz zamanında yasak kaldırıldı. Bektaşi tekkeleri, cem evleri yeniden serbest bırakıldı. Bu defada Abdülhamit, ittihatçılar Bektaşiliği öne çıkarıp Bektaşi bıyıkları bırakınca (onlar zaten en muhalifleri idi 2. Abdulhamidin) Abdülhamit tarafından da kapatıldı ve Bektaşi tekkelerine, Nakşibendi şeyhleri atandı. Bektaşilerde özgürlük vaat ettikleri için ittihatçıları desteklemişlerdir. Meşrutiyetin ilanından sonra tekrar bu Bektaşi Tekkeleri açıldı. “Bunlar alevi değil, böyle Alevilik olmaz” deyip Bab-ı meşihat’a bağlı mollalarca Alevilik de karalandı. Akla fikre sığmaz karalamalar yapıldı. Bizzat 2.ci Selim’in kabul ettiği “ALEVİ” kelimesi üzerinde de bir alerji yaratılmış oldu.

 

İşte alevi kardeşlerimizin tarihteki serüvenleri ve trajedileri budur. Meşrutiyet ve Cumhuriyetin ilanına kadar bir türlü rahat yaşamamışlardır. 1908 den-1923 ten beri özgürdürler, üzerlerinde hiçbir devlet baskısı yoktur, rahattırlar.

 

 

 

KAZIM YARDIMCI

ADIYAMAN

12 ŞUBAT 2007

 

Not: Bu yazı “ADIYAMAN’DA BUGÜN” isimli yerel gazetede yazı dizisi olarak 20.02.2007 ve 23.02.2007 tarihleri arasında yayınlanmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Türkiye de önceden hanefi ya da şafii mezhebinin kurallarıyla yetişen-yetişmeyenler olup bunları reddeden ve kafir olduğunu ilan edenler kendilerinin sünni olduğunu iddia etmezler dinleri reddederler. Alevi olduğunu söyleyen kafirler gördüm öncelikle dürüst aleviler bu kafir olan ama alevi olduğunu ilan edenleri bir reddetsinler.

Bir mezhebin hak ya da batıl olması Kurana uygun düşünmesi Hz. Muhammedin sözlerine ve onun arkadaşlarının sünnetine bağlılıkla ölçülür. Alevi olduğunu söyleyenler bunlara bağlı oldukları deklare ederlerse hiçbir mesele kalmaz. En azından Hz. Ali gibi yaşasınlar ve ibadet etsinler bu yeter kendileri için.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tamam soruma cevap varmı?

 

 

 

 

 

 

Aleviliğin özünde böyle bi ayrımdan söz edilemez fakat aleviliğin şu anki konumunda sorduğun sorunun cevabı yok çünkü aleviliğin de kendi içinde mesepleri var. Ama aleviliğin hiç bir mesebinde baskıcı bir tutum yoktur.. alevi olarak söylüyorum bizim ailede böyle bir ayrım hiç olmadı inancımıza sagısızlık etmiyecek bütün insanlara kapımız sonuna kadar açık.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Not: Güzel Bir araştırma konumuza ışık tutması ve samimiyetine inandığım bir yazıyız sizinle paylaşmak istedim. Eğer kısmet olursa yazının devamınıda paylaşırız inşallah Yazıyı aman çok uzun demeden ilgiyle okuyacağınız umuduyla..

TÜRKİYEDEKİ ALEVİLİK(1)

 

 

 

Gerçek şu ki; Türkiye’deki Alevilerin aslı Caferiliktir. Türkmen ve Yörük kökenlidirler. Türkmen ve Yörükler, kısmen Hanefi ve kısmen Caferidirler. Şu andaki Kerkük Türkmenleri gibi. Onlarda yarı yarıya Hanefi ve Caferidirler.

 

Bu neden böyle? Çünkü Türkler, Abbasilikten gelen Hanefilikle, İran’dan gelen Caferiler’deki dini görüşün etkisinde kalmışlardır. İran Caferileri ile karşılaşan Türkler-Türkmenler ve diğer Türk kökenli boylar, İranlı Caferiler’den Abbasi Hanefilerle karşılaşan Türkler de, Hanefilerden dini öğrenmişlerdir. Bu bir tarihi gerçektir. Azeri Caferiler ve diğer Türki Devletlerdeki Caferilerin durumu da budur. Yani Türklerin tamamı Hanefi değildir.

 

Bu girişi yaptıktan sonra şimdi Caferilik(Şiilik) ve Hanefilik-Şafilik(sünnilik) nedir-ne değildir onu, sonra da bu günkü Türkiye’deki Alevilik nedir? Ve Türkiye’deki Alevi kardeşlerimiz hangi evrelerden geçmiştir? Onu, objektif ve nesnel olarak belgeleri ile açıklayacağım. Çünkü gerçek bilinmedikçe, bugünkü Türkiye’deki Alevi sorunu bilinemez, bilinmedikçe de gerçek çözüm yolu bulunamaz. Allah, Peygamber ve Şahı Velayet Adına inşallah bu konulara açıklık getireceğim.

 

Kardeşlerim gerçek şudur ki; Dört mezhep(Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli) Fıkhi mezhepler ve itikadi olan Eş’ari ve Maturudi mezhepleri Abbasi devrinde kurulmuştur ve resmileşmiştir. Caferi ve Zeydi, İsmaili mezhepleri de Abbasi Devleti zamanında oluşturulmuştur. Ancak, resmileşememişlerdir. Çünkü Abbasi Sultanları, bu üç mezhebi meşru saymamış, hatta takibat altına almışlardır. Ancak bu üç Şii mezhep durmamış ve kendini korumuştur.

 

Caferilik, sonra İran Devleti kurulup Abbasilerden ayrılınca; İran’da resmileşmiş ve Türk Hükümdarları Harzemşahlar tarafından da Hindistan, Afganistan ve Türk bölgelerinde kurumlaşmış ve resmileşmiştir.

 

İsmaili Mezhebi de, Hindistan ve Pakistan dolaylarında resmileşmemiş ise de açık gizli kurumlaşmış olarak varlığını devam ettirmiştir.

 

Zeydi Mezhebi ise, Yemen de kurumlaşmış ve derken resmileşmiştir (İşte Yemendeki sürekli Osmanlıya direnmeler-isterseniz isyanları deyiniz hep Şii oluşlarındandır)

 

Onlar ne Emevilerin ve Abbasilerin, ne de Osmanlıların Hilafetini kabul etmemişlerdir.(Tıpkı İran ve Arap-Türk Türkmen Şiileri gibi.) etmezler, edemezler. Nedeni?

 

Nedeni şudur: Şii mezheplerine göre, ilk üç halife; Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman peygamberin halifesi değillerdir. Bu durumda nerede kaldı; Emevi’lerin, Abbasi’lerin, Sultan Selim’den gelen Osmanlıların Halifelikleri!.

 

Abbasiler çağında kurulan Hasan-el Eş’ariye göre ki - Ehli sünnet itikadı olarak Hanefi ve Şafi ulemalarının çoğu tarafından kabul edilmiştir- İlk dört Halifenin dördünün de Hilafeti Haktır. Hazreti Zübeyir, Talha ve Ayşe, Hazreti Ali’ye karşı hata yapmışlardır. Ancak hatalarından dönmüşlerdir. Muaviye ve Amribni As ise Taği- Tuğyan ehlidirler.(Taği kötü, zalim Hakka asi ve fesatçı demektir.) Hatta Hasan El-Eş’ari şöyle buyurmaktadır:

 

“Öyle bir Hak İmam’a (Hazreti Ali’ye) tuğyan etmişlerdir ki, Hak Ondan (Hz.Ali’den) ayrılmaz. “ “ Hak Ali iledir” (Tirmizi, Tac Terc.C.3.s.627 Suyuti, Ebu Said’den, Camiulkebir)

 

Ayrıca “Peygamber Efendimiz(s.a.v) Ammar’ı (Ammar Bin Yasir ilk 6. Müslüman ve aynı zamanda ilk kadın şehit Hz.Sümeyye’nin oğludur.) baği (asi, tuğyan ehli, kötü zalimler) taifesi muhakkak katledecektir.” Buyurmuşlardır. (Hadisi Şerif) Ammar Bin Yasir’i , Hazreti Ali’yi tuttuğu için Muaviye Amribni As gil yani Emeviler katletmiştir. Ve Peygamberimizin sözü ispatlanmıştır. Zalim ve fesatçıların bu suretle kim olduğu apaçık meydana çıkmıştır

 

İşte kardeşlerim, böyle tertemiz bir Hazreti İmam’a, Peygamberin Hak halifesine ve Kur’anda geçen Tahir, mutahhar, tertemiz Ehli Beytine tuğyan etmiş bu iki- zalim taği, Eş’ari’nin taği olarak nitelendirdiği Muaviye ve Amribni As denilen iki fesatçıdır. Bunları ben söylesem inanmazlar. İşte Ehli Sünnetin itikat imamı olarak kabul ettikleri İmam Eş’ari söylüyor.

 

(Şehristani; Elmilel Sayfa 3, Taftazani-Kelam İlminin Belli Başlı Meseleleri isimli kitap Sayfa 87. Yazarı Dr. Ebul Vefa El-Taftazani Tercüme Doç.Dr. Şerafettin Gölcük Kayhan Yayınevi Umumi Neşr.No:9 Birinci Baskı Ocak 1980 )

 

Sultan Selim’den sonraki medrese uleması yani Şeyhül İslamlara göre ise, ilk dört halife haktır. Onlar reşit halifelerdir. Yani Kamil-olgun hilafetlerdir. Muaviye- Yezit-Mervan da dahil, Emevi melikleri de Peygamberin halifesidirler. Abbasi sultanları da Peygamberin halifesidir, Selim ve sonraki Osmanlı Sultanları da Peygamberin Halifesidirler. Ancak bunlar, Reşit-Kamil halife değillerdir. Eksikleri noksanları vardır. Amma halifedirler. Halbuki “Hilafet benden sonra 30 yıldır sonra adud (ısırıcı) melik(kral) gelir. Hadisi Şerif; vardır.(Said b. Cümhandan; Ebu DAvud, Tırmizi, Nesei Tac.Terc.c 3s 79,Bekir Sadak ist.1973 Ayrıca Sahihi Buhari ve Tecridi Sarih Terc. Diy.İşl.Bşk.Y)

 

Abbasilere göre ise, Emeviler ve Melikleri değil Halife dinsiz, imansız zalim ve münafıklardır. Zaten Emevi devletini yıkıp onları dinsiz, imansızlar diye kılıçtan geçirmişlerdir. Emevi devletini yıkan Hazreti Abasın torunlarından, ilk Abbasi sultanı Ebul Abbas Hazretleridir. Ama Ebul-Abbastan sonra yerine geçen Ebu Cafer Mansur ve diğer Abbasi Sultanları da İmam Muhammed Bakır, Caferi Sadık, Musa-i Kazım, Ali Rıza ve evlatlarını incitmişlerdir. Hazreti Ali(k.v), evlatları-amcaları oğlu olduğu halde gayeleri “iktidarda kalmaktır.”

 

Caferiler ile, İsmaililer’e göre ise, “ilk üç halifenin hilafeti hak değildir. Hazreti Ali’nin hakkını elinden almışlardır. Ancak ilk üç halife mümindir. Onlarda peygamberin ashaplarıdır. Sövmezlerde sevmezlerde.

 

Delilleri “Ben kimin efendisi isem Alide onun efendisidir” Hadisi Şerifi (Hazreti Enes, Zeyd bin Erkan, Cerir Habeşi ve Ammardan Ahmed Bin Hanbel Müsned C.4.Sh.281 Ayrıca Sa'd b.Ubeyde'den, O da İbn-i Bureyde'den, O da babasından; ayrıca İbn-i Abbas'tan, Müsned 5,350,358,361; Tırmizi 5,633, ayrıca İslam İslam Tarihi M.Asım Köksal C 8, s 195) ve Ehli Beytin üstün olduğuna dair Sure-i Ahzap'daki Ehli Beyti yücelten 33. ayettir.

 

(Çok Önemli Bir Not :“ Ehli Beyti bizzat Allah, nefis kirinden arındırmıştır”

 

İşte bu Azhap Suresinde geçen Ehli Beyt ile ilgili ayet, EHLİ BEYTİ MUHAMMED'İN yüceliğinin ispatıdır. Ehlibeyt, bu suretle bütün insanlardan üstün kılınmıştır. Ashablar da dahil, evliyalar da dahil bütün Müslümanların beş vakit namazlarının içinde ve dışında okumaya mecbur tutuldukları "Allahumme Salli, Allahumme Barik Selavatları " da bunun delilidir. Peygamber'e ve Ehli Beytine selavat okumayanın namazı bile namaz olmamaktadır. Arapça'da "Al-i " sözcüğü Ehlibeyt sözcüğünün kısaltılmışıdır. Araplar, Ehlibeyt sözcüğünü kısaltarak, "Al-i Muhammed" derler. Şu kadar var ki; "Al-i Muhammed(Ehlibeyt)" Nebi (Peygamber) değillerdir. Fark bu kadardır. Onlar, Allah'a en yakın olan Yüce Velilerdir(Evliya).

 

Çünkü Peygamberleri arındırdığı gibi, Hazreti Muhammedin(s.a.v) Ehlibeytini de, bizzat Allahu Taala arındırmıştır. "İnnema yürudillahi li yüzhibe ankümürricse EHLELBEYTİ ve yütehhireküm tethira"(Azhap 33)

 

Bu Ayet-i Kerime, Ehlibeyti bizzat Allahu Taala'nın arındırdığının kesin delili ve şahididir.

 

Allahu Taala'nın bizzat arındırdıkları Peygamberlerdir. Bir de Hazreti Muhammed'in(S.a.v) Ehl-i Beytidir. Sure-i Azhap taki ehlibeyt ile ilgili 33.ayet bunun delili ve şahididir. Diğer insanları nefis kirinden, Allah'ın Peygamberleri ve Velileri ( Allah'a vasıl olmuş İnsan-ı Kamiller) arındırmıştır.

 

Şu mübarek ayet bunun delilidir: "--Kendi içinizden, size Âyetlerimi okuyan, Sizi tezkiye eden (nefis kirinden, fücurdan tezkiye eden-arındıran), Size Kitap ve Hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir elçi (Resul, İnsan-ı Kâmil) gönderdik. (Bakara: 151) )

 

Bu nedenle İran'da ve Caferilerde bir tane Ebubekir, Ömer, Osman isimli kimseye rastlanmaz.

 

Zeydi Şiilerin durumu farklı. Onlara göre Peygamber, İmameti- hilafeti Hazreti Ali ve evlatlarına bırakmıştır. Bu kıyamete kadar böyledir. Onlar da, imameti-hilafeti, Oniki imamcı Caferiler gibi sınırlamak yoktur. Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman’ın hilafetleri ise maslahat icabı caizdir.

 

Hazreti Zeynel Abidinin büyük oğlu İmam Zeyd Hazretlerine göre, “Hazreti Ali Efdel yani en faziletli olandır. Diğer ilk üç halife ise, fazıldır. Yani onlar da, faziletli zatlardır.” Peygamberin yakın ashabıdır. Hazreti Zeyde sordular: “Efdel, en faziletli varken faziletli olanların hilafetleri caizmi dir? Hazreti İmam Zeyd buyurdu ”Maslahat icabı caiz olur.” Zeydiler çocuklarının ismini Ebubekir, Ömer Osman koyarlar. İran şiasına benzemezler.

 

İsmaili Şiiler ise, on iki imamın altısını hak bilirler. Caferi Sadıktan sonra, İmamet-hilafet Hz.Sadıktan önce ölen küçük oğlu İsmail’e geçti deyip, kendilerini İsmailiye diye adlandırırlar. Musa Kazım Hazretlerinin imametini kabul etmezler. Peki Hazreti İsmailden sonra imamet kime geçti sorusuna “Ondan sonra imamet gizlendi. İmamı mektum-gizli imam” derler ve batın imamı gizli tutarlar ve dini yüzde yüz batıni görüşle yorumlarlar. Halbuki dinin, batıni yorumu olduğu gibi, zahiri yorumu da vardır. İsamililere Batınilerde denir.

 

İran Şiası Caferiler ise, 12 imamı imam bilip, ilk 3 halifeyi imam-halife bilmezler. Dini ise tamamen zahir bilip-zahiren yorumlarlar. Bir nevi Zahiriyecidirler. Örneğin İran Caferi Mezhebine göre, sadece şeriat vardır. Tarikat-şeyh-tekke yoktur. Abbasilerde ve Osmanlılarda olduğu gibi, ruhani arınma olan seyri sülüke şeyh pir-mürşidi Kamil mürid, derviş salik ilişkilerine, tasavvuftaki insanı kamilin kutsi ruhuna rabıtaya inanmazlar. Onlar da tasavvuf bir olgu değil bir düşüncedir. Yani onlara göre tasavvuf bir kültürdür. Edebiyattır, İslami değildir. Tıpkı bizim ekseri medrese ulemamız gibi, vahhabiler gibi. Seyri sülüke, rabıtaya inanmazlar. Tasavvufu da dinin görüşü saymazlar. Dini zahiren yorumlarlar. Bir nevi vahiyci değil mantıkçıdırlar. Aristo'nun kıyasla istidlaline (delillendirme) inanırlar.

 

İran’da tekke yoktur. Olmamıştır. Vardır, oradaki Sünni mezhepler arasındadır. Ayetullahlar kabul etmezler. Çünkü Caferilik sadece şeriatçılıktır. Onlara göre din-İslam şeriattan ibarettir. Bu mezheplerle ilgili verdiğim malumatları, Muhammed Ebu Zehranın Mezhepler Tarihi isimli Diyanet İşl. Bşk.Yayınlarından olan kitabındada tafsilatlı olarak görebilirsiniz. Ayrıca, Eş’ariliğin yayıcısı Taftazani’nin kitabında da bu imamet bahsini genişçe bulabilirsiniz. (Yukarıda Zikredilen Kelam meseleleri isimli kitap) . Bizim “Mezhepler ve Yükseliş” isimli kitabımız ve diğer kitaplarımızda ve www.varliktanveriler.com isimli internet sitemizde “Peygamberden Sonra Din Yorumları” yazımızı okuyabilirsiniz.

 

Kardeşlerim, size yukarıda mezheplerle ilgili bilgileri kaynaklarına dayanarak sunduktan sonra gel gelelim TÜRKİYEDEKİ ALEVİLİĞE.

 

Bu gün Türkiye’deki Alevilik nedir. Bu mezheplerin hangisinden kaynaklanmaktadır. Menşei, asıl kaynağı hangisidir. Bilindiği gibi yukarıda da açıkladığım gibi, Türklerin ve Türkmenlerin bir kısmı dini Abbasi Din yorumları (Dört Müctehid, Ebu Hanife–Numan bin Sabitten, Muhammed Şafiden, Malikten ve Ahmed bin Hanbel’den) Abbasi Aş’ari Maturidi ve Tasavvuf bilginlerinden almışlar ki, bunlara ehli sünnet yani Sünniler denir. Bir kısmı da İran Caferilerinden ve Türk hükümdarları Herzemşahların kabul ettikleri Caferi ulemasından almışlardır. Yani Türkler ve Türkmenlerin tamamı Sünni yada Şii değildir. Örneğin Azeri Şiiler Kerkük Türkmen(Irak) Şiileri gibi. Bu yazdıklarıma kimse itiraz edemez. Bunlar tarihi ve elan yaşayan gerçeklerdir.

 

Şimdi açıklıyorum: Türkiye’deki Aleviliğin ilmi mezhebinin aslı İsna Aşeriyedir.(On iki imamcılık) bu ise, ne Zeydi Şiilerde vardır, ne de İsmaili Şiilerde. Zaten Caferilik 12 imamcılıktır.(Muhammed Ebu Zehra’nın Mezhepler Tarihine bakınız.Diy.İşl.Bşk.Yayınl)

 

Ama Türkiye’deki Aleviler de on iki imamcıdırlar. On iki imamcılıktan gelir. Hiçbir alevi kardeşimiz, on iki imamın ve Caferi Sadık Aleyhisselamın başına yemin edip hayır kardeşlerim “Ben asla Caferi değilim ben asla On iki imamcı değilim” diyemez. Varsa buyursun. On tane Bektaşi dedesi çıksın “ Ehli Beytin başına yemin etsin.” Desinki; “Biz Caferi değiliz” .O zaman ben yanılıyorum demektir. Yemin ederlerse bu sözlerimden vazgeçiyorum.

 

Asılları On iki imamcılıktır. Caferiliktir. Hatta Mustafa Timisinin On iki, imama atfen kurduğu, zannedersem “Birlik(Ehli Beyt) partisinin” başkanı o zaman Anayasa Mahkemesine başvurup, Caferi mezhebinin kabulunu istemiş, Anayasa mahkemesi ise mealen ” Türkiyede tarihten gelen ne ise odur, yeniden mezhep kurulamaz” diye karar vermiştir. İslam’da mezhep yoktur. İctihad vardır. Müctehid vardır. Kardeşlerim isteyen istediği ictihadı kabul eder veya etmez, serbesttir.

 

İslamda ictihat vardır. Öyleyse devam eder. Üçle-dörtle-beşle sınırlanamaz. İçtihat olmazsa bağnazlık başlar. Din de millet de geriler. Geri kalışımızın bir nedeni de budur. Meşhur Şeyhül İslam fetvaları. Şöyle ki, “İÇTİHAT KAPISI KAPALIDIR”. İşte buyurun bu günkü halü pür melalimiz; ve çırpınışlarımızı görünüz. Zaten görünüyor.

 

İçtihat, fetva şimdilerde görüş bildirme olmuştur. Fetva ve görüş bildirme İÇTİHAD değildir. İÇTİHAT HER BİR MESELEDE yeniden kitap ve sünnete (özüne) ters düşmeden hükümler vermektir. İçtihadı 2-3-5 kişi bir araya gelip yapamaz. Müctehid tek kişidir ve bağımsızdır, gerçek müttaki ve Müslümanların saygı duyduğu (ilmine takvasına) alim ve fakih kişidir.

 

Türkiye’deki Alevilerin aslı on iki imamcılık yani Caferilik iken neden sonra Bektaşi tarikatına girdiler? Ve “NEDEN BİZ ALEVİYİZ” dediler?

 

Nedeni derindir ve siyasidir. Şöyle ki;

 

Selçukluların son zamanlarında Baba İshak’ın önderliğinde, Türkmen Şii başkaldırısını bazılarınca isyanını kim başlattı. Bu hareketin ardında hiç kimse İran Şii devletinin parmağı yok diyemez. Baba İshak Hacı Bektaşın’da arkadaşı ve hocası veya Şeyhi idi. Ancak sonra Hacı Bektaş, İshak Baba’yı terk etti. Selçuklu beylerinin takibatından kurtulmak için eskiden küçücük bir köy olan şehirlerden uzak, ıssız bir köye çekildi. (halen Hacıbektaş ilçesi) ve orada tasavvuf sohbetleri yaptı, tıpkı Yunus Emre gibi. Yani eylemci değildi. Eylemden uzak kendini Tanrıya adamış bir sufi idi. (Bakınız. Kırşehirli Mutasavvıf Şair Aşık Paşa tezkireleri) Sonra onun adına Bektaşi tarikatı kurumlaştırıldı. Pir-şeyh Hacıbektaşi Veli denildi. Tarikatın piri kabul edildi.

 

Aslında Bektaşilik bir Osmanlı tarikatıdır. 2.Murat dahil bir çok padişahlar da Bektaşi tarikatına mensuptur. Yani Bektaşilik tarikattır. Tasavvufculuktur, kitapları meydandadır. (Velayetname ve Menakib) Selçuklular zamanında, Baba İshak taraftarları kılıçtan geçirilmiş sürekli takibat altına alınmışlardır. Bektaşiler, Osmanlılar zamanında ise genellikle rahat yaşamışlar ve Bektaşi tarikatına yanaşmışlardır. Ancak Sultan Selim, Abbasilerden o sahte hilafeti alıp kendini Halife-i Resulullah ilan edince Şah İsmail'e de kızgınlığından, mezhebi tek kılmak istemiş Hoca-i Sultan namındaki Tacitevarihin(Kültür Bakanlığı Yayınlarından) yazarı Hoca Nasruddinin verdiği bir fetva ile Osmanlı topraklarında Hanefilikten başka mezhepleri yasaklamış bunun üzerine çıkan olaylarda on binlerce Türkmen Şii Caferiler kırılmıştır. Kuyucu Murad’a niçin “kuyucu” dendiğini bilmeyen Tarihçi yoktur. Sonra şafilik serbest bırakılmış ama resmi mezhep Abbasilerden beri hep Hanefi mezhebidir(Osmanlıda böyledir) Şah İsmail de İran'da Sünni halkı kırmıştır. Selim de İsmail de Türk kökenlidir. İki si de Türktür. Savaşlarının gayesi cihangirlikdir. Sünnilik ve Şiilik her ikisi tarafından kullanılmıştır.

 

İşte bu olaylardan sonra Türkmen Caferiler, şehirleri terk etmiş dağlara çekilmişlerdir. Şii Caferi olan Dadaloğlu’nun: “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir “ dizeleri meşhurdur. Dağlara çekilince ne olmuştur? Bektaşi Babagan sınıfından uzaklaşılmış Bektaşi Dedegan sistemi kurulmuştur. Yüzyıllarca o dağlarda mektep medreseden (Caferi medreselerinden ve öğretisinden) mahrum olmuşlardır . Artık dağlarda ne Caferi camileri ne de Caferi medreseleri vardır. Yüzyıllarca ve halende bir çoğu dağ köylerindedirler, yeni yeni kentleşmektedirler. Cem evleri gereksinimleri de bu kentleşmeden doğmuştur. Çünkü eskiden hep Bektaşi dedelerinin denetiminde köy evlerinde cem ayini yaparlardı. İşte bu şekilde kendi ana kaynakları olan ve ilmi bir içtihad olan Caferi öğretisini de unutmuşlardır.

 

Bu gün hangi alevi kardeşimize Ehli Beyte yemin ettirerek sorsan “ Ben Caferiyim“ der, der ama ilmi bir içtihat olan Caferiliğin itikat ilkelerini sorsan bilmez. Bu durumda Alevilerin, İran Azeri caferiliği ile bir alakası kalmamıştır. Alevilerin bugün Caferlikleri, sadece Caferi Sadık'a ruhen bağlılıkları ve sevgileridir.On iki imamcıların da, Oniki İmam Efendilerimize, ruhen bağlılıkları ve sevgileridir. Tıpkı Tasavvufi Alevilerin, ruhen bağlılıkları, sevgileri ve sonsuz saygıları gibi. Bu konuda oniki imamcı bektaşi alevilerle tasavvufi Cüneydi (Bağdadi) aleviler beraberdirler, hem fikirdirler. En kuvvetli ortak yanlarıdır.

 

Peki dağdaki on iki imamcı kardeşlerimiz ne duruma düşmüştür? Kendi atalarının mezhebi olan Caferi kültüründen mahrum olunca ehli sünnet mezheplerinin dışındaki bütün fikirlere açık olmuşlar ve onlardan esinlenmişlerdir. Örneğin, bugünkü Alevi kardeşlerimiz şeriatı inkar etmezler. Pir sultanın da şeriatı kabul eden, bir Caferi alim ve şair olduğunu bilirler. 4 kapı 40 makamı hakikat bilirler. “Şeriat, tarikat marifet ve hakikat haktır” derler. Ancak şeriatı Caferiler ve Hanefiler gibi zahiren değil de batinen yorumlarlar. Tasavvufcular da dini zahir, batın kabul edip batini yorum da getirirler. Alevi kardeşlerimiz işte bu tasavvufi batın yorumu ile bir yerde İsmaili Şii mezhebinin batıni yorumu arasında bir batıni görüşü kabul ederler ” Alevilik İslamidir. En büyük Müslüman ve Muhammedi, Şahı Velayet Hazreti Ali Veliyullahtır” derler. Bunu materyalizme kaymamış bütün aleviler kabul ederler. Niçin Bektaşiliğin dedegan sistemini kabul ettiklerini yeterince anlattım.

 

Zira Hacı Bektaşi Veli Hazretlerinin ve Yunus Hazretlerinin asla İran Caferi mezhebinden olmadıkları sabittir. Yukarıda değindim, o bir Osmanlı tarikatı olan Bektaşiliğe sığınmadır. Peki nediye kendilerini ayrıca alevi diye nitelediler. Bunun iki açıklaması vardır. Birisi tasavvufi birisi de zaruri. Önce zaruri olanı açıklıyorum.

 

Sultan Selim, Şah İsmail’e kızıp mezhepleri teke indirip Hanefilikden başkasını (Caferliği- Şiiliği) yasaklayınca “Caferiyim, Şiiyim demek” Osmanlı devletince suç sayılıp yasak olunca, çok zeki olan Alevi kardeşlerimiz “Biz Aleviyiz biz Kızılbaşız” dediler, dayaktan kurtuldular. Çünkü bizzat Sultan Selim’de “Ben Aleviyim” derdi. Haydari bıyık bırakırdı. Hatta bugün dahi siyasilerimizin bir kısmı ve Sünni bilginlerinin bir kısmı “ Bizde aleviyiz. Biz de Hz.Ali’ye bağlıyız. Onu çok severiz. “Hepimiz aleviyiz” derler. Hatta Saidi Nursi Efendi de “Ben Keremeti Aleviye'ye Mazharım” demiştir. Fethullah Gülen Hoca da defatla icap edince “Ben de Aleviyim” demekten çekinmemiştir.

 

Çünkü Alevilik Hazreti Ali’nin yolundan gitmek ve Ehli Beyti sevmektir. Hazreti Ali ise, ilmin kapısı Hazreti Muhammed’in Pak Ehli Beytinin serdarı ve onun yolu son peygamberin yolu idi. Kızılbaşlık ise, Uhud harbinde Sufyanilerin başlarına mor sarık, İslam askerlerinin (Muhammedilerin) başlarına kırmızı sarık sarmalarından kalma bir terim idi. Süfyaniler, Mekke müşrikleri Müslümanlara Kızılbaşlar derlerdi. Altuğda, kızıl tuğ-kızıl başlı anlamına dır. Osmanlı padişahları Alevi ve Kızılbaş kelimesine kızmazlardı. Yani Türkmen Caferi Şiilerin zekice buldukları bir kelime idi. Sultan Selim’den sonra kabul edilmeyen Alevilik değildi, Şiilik, Caferilikti. Çünkü bu iki kelime İran Şiasını çağrıştırıyordu. Yani yasaklama dini değil siyasi idi.

 

Sonra mı? Sonra kardeşlerim 2. Mahmut Bektaşiliği de yasakladı. Abdulaziz zamanında yasak kaldırıldı. Bektaşi tekkeleri, cem evleri yeniden serbest bırakıldı. Bu defada Abdülhamit, ittihatçılar Bektaşiliği öne çıkarıp Bektaşi bıyıkları bırakınca (onlar zaten en muhalifleri idi 2. Abdulhamidin) Abdülhamit tarafından da kapatıldı ve Bektaşi tekkelerine, Nakşibendi şeyhleri atandı. Bektaşilerde özgürlük vaat ettikleri için ittihatçıları desteklemişlerdir. Meşrutiyetin ilanından sonra tekrar bu Bektaşi Tekkeleri açıldı. “Bunlar alevi değil, böyle Alevilik olmaz” deyip Bab-ı meşihat’a bağlı mollalarca Alevilik de karalandı. Akla fikre sığmaz karalamalar yapıldı. Bizzat 2.ci Selim’in kabul ettiği “ALEVİ” kelimesi üzerinde de bir alerji yaratılmış oldu.

 

İşte alevi kardeşlerimizin tarihteki serüvenleri ve trajedileri budur. Meşrutiyet ve Cumhuriyetin ilanına kadar bir türlü rahat yaşamamışlardır. 1908 den-1923 ten beri özgürdürler, üzerlerinde hiçbir devlet baskısı yoktur, rahattırlar.

KAZIM YARDIMCI

ADIYAMAN

12 ŞUBAT 2007

 

Not: Bu yazı “ADIYAMAN’DA BUGÜN” isimli yerel gazetede yazı dizisi olarak 20.02.2007 ve 23.02.2007 tarihleri arasında yayınlanmıştır.

 

 

 

yazı güzel.iyi bilgiler ama bi yerde takıldım.şu selim efendi koonusunda.en büyük alevi düşmanı bende aleviyim diyebilemez bence.çünkü alevilere en büyük iftiralar osmanlı zamanında selim efendi zamanında yapılmıştır.bu nedenle inanmıyorum buna.çünkü bi çok alevi yazar selim zamanında 40000 alevinin öldürüldüğünü yani katledildiğini yazar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.