Φ sardunyam Gönderi tarihi: 12 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 12 Nisan , 2007 Susmak Bir insan olsun Olsun da burada Bir insan olsun Orada Nerede olursa olsun Bir insan Gitse olsun, kalsa olsun Giderse olan, gitmezse duran Aranır bir insan bir insanı Arar bir insanı bir insan Söylenemiyor çok şey Susmadan....... Özdemir Asaf Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 12 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 12 Nisan , 2007 Yalnızlık Paylaşılmaz Yalnızlık, yaşamda bir an, Hep yeniden başlayan... Dışından anlaşılmaz. Ya da kocaman bir yalan, Kovdukça kovalayan... Paylaşılmaz. Bir düşün'de beni sana ayıran Yalnızlık Paylaşılsa yalnızlık olmaz. Özdemir Asaf | Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Akşam Güneşi Hayatım temsili bir yenilgi gösterisidir Okulu seven çocuklara bıkkınlık getiren Yağmurda yalnız kalır, seyircisi yoktur Onun için yaşamak alelade bir lükstür Rüzgara karşı kalem oynatır hayatım Damla damla büyür beyninde bir gül Bir şiirdir ve hiç de kötü değildir Dizeleri birbirine iteleyerek geçer Sararmış bir devrimci fotoğrafıdır hayatım Genelevi bulamayan yeniyetmeye benzer Yalnızlığı yalnızlıktır ve çok sıradandır Her hafta sonu annesini görmeye gider Kartpostal görüntüleri ile intihar eder Donar kalır bir aynada eli yüzü çıplak Altıncı filo gibi bir şeydir, isyanlar bastırır Yasaktır elini koynuna sokmak yasaktır Sonuçta bir hayattır,naftalinler kullanır Parası çıkmazsa gider sakal bıyık bırakır Sevgilisi yoktur ve artık sevgisi de yoktur Radyoda söylenmeyen bir ölüm sessizce kepenklerini kapatır... Ahmet Erhan Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 “Hâlâ”dır Aradığın!.. Sana kırgın olmak isterdim zaman zaman... Sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını yani üstünde! Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana... Yani; beni “unutma ihtimalinin” bile olamayacağı mesafelerde! Bilirim, seversin beni. “Bilirim” sadece, çünkü öyle söylersin!.. Ama soluyamam... Ama dokunamam... Ama yaşayamam... Bilirim, seversin beni; Odandaki lambanın açma anahtarına iliştirdiğin bir kartpostal gibi!.. Ben, güze bakan ağaçlar gibi meyvelerimi dökmeye başlamışsam dibime... Ve ben de “senin gibi” sevmeye başlamışsam artık... Ve ben de sana demeye başlamışsam; “Ben de unutmadım seni!..” Bir mevsimi tüketmiş demektir tarlalar; ekilmeden, dikilmeden, sulanmadan ve gübrelenmeden... Halbuki kısır mevsimlere gebedir tüketilmiş her mevsim! Yıllar, kenarda bekler; geceye doğru giden trenleri gözleyen çocuklar gibi... Yollar, dürmededir artık kendini! Ve hatıralar süpürülmededir hafızalardan; “artık” paylaşılmayanlara yer açılsın diye!.. Bilirim tabii ki unutmadığını... Unutmayışımdan bilirim. Bilirim, seversin hâlâ beni; çünkü sevmek “Hâlâ”dır işte, hâlâ aradığımız delîl! Sana kırgın olmak isterdim aslında, zaman zaman... Yani üstünde, sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını! Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana... Yani; beni unutma ihtimalinin bile olamayacağı mesafelerde! Muammer Erkul Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Adı Mehmet Efe'dir Adı Mehmet Efe'dir kavradımı kirişi şöyle bir dağlar ardına yay gerer. Evet odur Çözülmez düğümlere kılıçsız İskender. Can kurban insanı insan kılan özelliğe... Çağına tanık olarak geçmişi sonsuza yansıtmak için - bilgece- kurutmaz asla, asla kurutmaz fırçasını ebemkuşağını devşirip paletine bir punduna getirir de mutlak la minör ton katar maviye. O çizebilirdi ancak ki... işte bakın sevmek çiziyor dünyanın yüreğine Kucaklar gökyüzünü öper dolu dolu selam gençlik, cömert doğa, kainat tarihin kanlı sayfalarına inat defolsun yeryüzünden öfke ve kin işte zeytin dalı, işte güvercin haydi barış çocukları hep birlikte yeniye yaşasın hayat. Pruvası gül dalından, pusulası rüzgar gülü Rastgele Reis, bu ne sürat sırasında fırtınanın gözüne dalmak - tam rota yine de zor değil, büyük sularda balina varmısın Efe Fırat çölde balık avına varmısın ha. Her yan soğuk durgun, duvarsız duvar kimler dikti bu binaları böyle kubat biraz duygu harmanlayın harcına. Ahşap, kerpiç, tuğla neyse de bu beton canavarlarla boğuşmak yerine varmısın Efe Fırat okyanusta oba kurmaya var mısın ha. Kuran, İncil, Zebur, Tevrat usanmadan söyler ya, her ibretin sonunda aslolan yukarıdaki saltanat... Fermanda tuğra, evrakta hatem, holdingde paraf nedir ki varmısın Efe Fırat yıldızlara imza çakmaya var mısın ha. Türkan İldeniz Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Abbas Haydi abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalp ağrısı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenarında havuzun. Aya haber Sal çıksın bu gece; Görünsün söyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katıp tozu dumanı, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan. Cahit Sıtkı Tarancı Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Adımı Unuttum adımı unuttum adı olmayan yerlerde ne in ne cin ne benî adem zamanlar içinde kuşlar uçuyor kervanlar geçiyor bir iğne deliğinden çarşılar kuruluyor sarayları oyuncak insanları karınca şehirler zamanları gördün mü bir iğne deliğinden adımı unuttum adı olmayan yerlerde geçip gidenlere bakarak Asaf Halet Çelebi Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 GİTTİN Gittin... Ben, arkandan sadece baktım. Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki... "Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini. Gidersen sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak. Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana. Konuşamadım... Gittin... Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım Öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu bacağımı bu kadar acı duymazdım. Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden. Ağlayamadım... Gittin... Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek, tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı. Anlatamadım... Gittin... Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten? Ürperdin yine biliyorum. Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu. Tutamadım. Gittin... Bir yıkım gibiydi gidişin Sen adım adım uzaklaşırken benden Çöküp kaldı bedenim olduğu yere Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım. Kalkamadım... Gittin... Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum Hazırdım gidişine, Kaçak zamanları yaşıyorduk Zaman bitecek ve sen gidecektin Bense, gidişinin ertesi günü Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım. Başlayamadım... Gittin... Bir şey söyledin mi giderken? "Kal" dememi istedin mi? Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi? "Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi? Beynim öylesine uğulduyorduki. Duyamadım... Gittin... Nereye gittiğin önemli değildi Binlerce kilometre uzakta da olsan, iki metre ötemde de farketmiyordu. Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu. Kurtulmalıydım senden, bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım. Kurtulamadım... Gittin... Unutulanların arasına katılmalıydım Anıları bir sandığa koyup hayatı bir yerinden yakalamalıydım. Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim. Yapamadım... Gittin... Bir okyanusun ortasında tek küreği kaybolmuş sandalda Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi. Bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni, Bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde, Bil ki; seni Unutamadım... Mehmet Coşkundeniz Alıntı
Misafir FISILTI Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 BEYAZ GÜVERCİN Süzülüp mavi göklerden yere doğru Omuzuma bir beyaz güvercin kondu Aldım elime,usul usul okşadım Sevdim,gençliğimi yeniden yaşadım Bembeyazdı tüyleri,öyle parlaktı Açsam ellerimi birden uçacaktı Eğildim kulağına;dur,gitme dedim Hareli gözlerinden öpmek istedim Duydum;avuçlarında sıcaklığını Duydum;benden yıllarca uzaklığını Çırpınan kalbini dinledim bir süre Ve uçmak istedim onunla göklere Ak güvercinin iri gözleri vardı Güzelliğinden fışkıran bir pınardı Soğuk sularından içtim,serinledim Çağlayan bir nehrin sesini dinledim Belki buydu sevmek hayat belki buydu Işıl ışıldım,gözlerim dopdoluydu Bir nağme yükseldi sevinçten ve hazdan Bir nağme yükseldi,güzelden beyazdan Uzattı sevgiyle pembe gagasını Birden öğrendim hayatın manasını Kaderde sevgiyi sende bulmak varmış Seninle bir çift güvercin olmak varmış GÜLLERiN AĞLADIĞI SAAT Güllerin ağladığı bir saat vardır hani Büyür o saatte yalnızlığı bahçelerin Düşer korkusu kalbe yaklaşan gecelerin Bir dev uzatır gökten o çirkin ellerini Güllerin ağladığı bir saat vardır hani Her şey o saatlerde merhametsiz ve soğuk Gitgide uzaklaşır batan güneşle sesin Bir bakarım ki benden en uzak çizgidesin Başlar geceye doğru upuzun bir yolculuk Her şey o saatlerde merhametsiz ve soğuk Yüzünü hatırlatır gökyüzüde ne varsa Gözlerin bu saatte kopkoyu elemlidir Dudakların kimbilir şimdi nasıl nemlidir Ellerin öyle yanar ufuk nasıl yanarsa Yüzünü hatırlatır gökyüzünde ne varsa Bir çıngırak sesidir uzaklarda kaybolan Umulmadık bir anda bitiverir şarkılar Kapanır yüzümüze o mermer kapılar Özlemler ateş şimdi anılar duman duman Bir çıngırak sesidir uzaklarda kaybolan Ak köpükler kararır deniz görünmez olur Çagırır yaşamaya bizi tek-tük ışıklar Böylece üstümüze çöker de karanlıklar Camlar, bir bir kapanır, odalar, evler uyur Ak köpükler kararır deniz görünmez olur Güllerin ağladığı bir saat vardır hani Cıvıl cıvıl bahçelerden el-ayak çekilir Yapraklar düşünceli, dallar hüzün kesilir Her akşam uzaklara alır götürür seni Güllerin ağladığı bir saat vardır hani. BİR GÜN ANLARSIN Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez. Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya, Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar ne yastık. Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık. Onun unutamadığın hayali, Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine. Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu. Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin. Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için, Vurursun başını soğuk taş duvarlara. Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın. Duyarsın, ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin. Niçin yaratıldığını, bu ********* dünyaya neden geldiğini. Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini. Boşuna geçip giden günlerine yanarsın. Dolar gözlerin, için burkulur. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların. Sevilen gözlerin erişilmezliğini. O hiç beklenmeyen saat geldi mi? Düşer saçların önüne, ama bembeyaz. Uzanır, gökyüzüne ellerin, ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin. Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın. Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın hayal kurmayı; beklemeyi, ümit etmeyi. Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi. Lanet edersin yaşadığına... Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın. O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden. Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın. BİR GÜN Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa Bil ki seni düşünüyorum Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin,açıl Örtün karanlıkları masmavi denizlerde Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde Bil ki seni bekliyorum Bir sabah gün doğarken aç perdelerini,bak Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar Kendini tadılmamış bir hazza bırak Döküldün dudağından en mutlu şarkılar Bil ki seni istiyorum Gecelerden bir gece uyanırsan apansız Uzakalarda elemli,garip bir kuş öterse Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız Ve bir gün kalbimde sarı çiçek biterse Bil ki seni seviyorum SEVİ ŞİİRİ Ben senin en çok sesini sevdim Buğulu çoğu zaman,taze bir ekmek gibi Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren Bana her zaman dost,her zaman sevgili Ben senin en çok ellerini sevdim Bir pınar serinliğinde,küçücük ve ak pak Nice güzellikler gördüm yeryüzünde En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak Ben senin en çok gözlerini sevdim Kah çocukça mavi,kah inadına yeşil Aydınlıklar,esenlikler,mutluluklar Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil Ben senin en çok gülüşünü sevdim Sevindiren,içinde umut çiçekleri açtıran Unutturur bana birden acıları,güçlükleri Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman Ben senin en çok davranışlarını sevdim Güçsüze merhametini,zalime direnişini Haksızlıklar,zorbalıklar karşısında Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim Tüm çocuklara kanat geren anneliğini Nice sevgilerin bir pula satıldığı dünyada Sensin,her şeyin üzerinde tutan sevdiğini Ben senin en çok bana yansımanı sevdim Ben de yeniden var olmanı,benimle bütünleşmeni Mertliğini,yalansızlığını,dupduruluğunu sevdim Ben seni sevdim,ben seni sevdim,ben seni... ANDIKÇA Ne zaman seni düşünsem içim ürperir Seninle geçen her saat, her gün gelir aklıma Bir akşam vakti gelir bir deniz kıyısı gelir O eşsiz hatıralar bütün gelir aklıma Ne yapsam unutamam yaşadığımızı Sevgindi sevgilerin en yalansızı Şimdi nerde bir gül görsem kırmızı Dudaklarımı uzun uzun öptüğün gelir aklıma Bir çıban büyürcesine ortasında gecenin Dolar yüreğime hüznü seni sevmenin Dünyada ne benim yerim var artık ne senin Ağlarım başucunda ölümün gelir aklıma. KUM Sen kum nedir bilmezsin Deniz görmedin ki. Yum gözlerini zamanı düşün, Deniz bir gözünde Kum bir gözündedir. Sen taş nedir bilmezsin Dağa çıkmadın ki. Yürü ufuklara doğru, Dağ bir ayağında Taş bir ayağındadır. Sen kül nedir bilmezsin Ateş yakmadın ki, Uzat ellerini gökyüzüne, Ateş bir elinde Kül bir elindedir. Sen kan nedir bilmezsin Ölmedin, öldürmedin ki. Yat toprağa boylu boyunca, Ölüm bir yanında Kan bir yanındadır. Sen aşk nedir bilmezsin Beni sevmedin ki. Ağla, ağlayabildigin kadar, Bütün güzellikler sende Aşk bendedir. TANRI BİLE AĞLAR Ne zaman seni düşünsem yalnızlığım aklıma gelir Bir ürperti gibi derinden derine duyarım çaresizliğimi Nedir bu gürültüler derim, top patlamaları Nedir bu şakaklarımda zonklayan ağrı İçimden dalga dalga boşanan gözyaşları ne Bu hangi nehir ki uzayıp gider alabildiğine Nedir bu ümitsizlik dolu bu kahır dolu yaşlar Bu denizler altında kopup gelen firtına Bu bir çağlayan gibi uğultulu yaşlar Oysa zamandır ilerleyen imkansızlıklar içinde Başlangıcı olmayan bir sondur yaklaştığım Bu ipince nehir nereye gidiyor bilen var mı ? Ağlatan ne ben O doyamadığım dakikalar mı ? Düşen aksi mi gözlerime o bal rengi gözlerin Ki içimde çalkantısıyla hıçkırır denizlerin Sorarım; bu ağlamak ne kadar, nereye kadar O zaman rüzgar durur, fırtına diner ansızın Kapanır yorgun gözlerim bir gece başlar Ve karanlık uykularla rer ağlama saatleri Uyanınca bir ıslak şafaktır görürüm Bir büyük resimdir gökyüzü seyrederim Yine özleminle yanip tutuşur gözbebeklerim Duyarım vurgularını başımda çaresizliğin Ben ağlayacak adam değildim bir kadın için Beni perişan edecek ne vardı bu kadar Bir de "Erkekler ağlamaz" diyorsun Tanrılığından utanmasa Tanrı bile ağlar. UNUTAMIYORUM Unut demek kolay gel bana sor bir de Unutamıyorum işte unutamıyorum Bir şey var şuramda beni kahreden Şuramda tam yüreğimin üstünde Çakılı duran bir şey var Elimde degil söküp atamıyorum Dalıp dalıp gidiyor gözlerim derinlere Kimi görsem biraz sana benziyor Seni hatırlatıyor şu bulut şu gökyüzü Şu kayalaıi döven deniz Şu hüzünüu melodi şu napoliten şarkı Bir zamanlar beraber dinlediğimiz Boyuna seni düşünüyorum durmadan usanmadan Şimdi diyorum o ne yapıyor acaba O güzelim gözleri kime bakıyor O canım elleri nerde Oysa günler o günler değil Akşamlar o akşamlar değil Ve kalan şimdi sadece özlemin gecelerde Durup durup seni büyütüyorum içimde Seninle acılar büyütüyorum Yeni yeni kederler büyütüyorum dayanılmaz Kirli sular yüruyor iliklerime Bir zehir karışıyor kanıma anlıyor musun ? Bir daha görsem seni diyorum bir daha görsem Bir gün olsun bir dakika olsun Unut demek kolay, gel bana sor bir de Hatırladıkca gözyaşlarımı tutamıyorum Dilimin ucunda sen Başımın içinde sen Kader misin, ecel misin nesin sen Unutamıyorum işte unutamıyorum YAŞAYAN ÖLÜ Bir ölü gelecek evine yarın Gözlerinde yarım kalmış arzular Dalıp hayaline hatıraların Duracak kapıda sabaha kadar Duyunca kapının çaldığını Korkulu gözlerle dışarı bakma Bütün odaların yak ışığını Bir benim kaldığım odayı yakma. Siyahlar giyin de pencereye çık Aç kapıyı korkma yabancı değil Bir ölü ki yaşıyor, gözleri açık Ölüm seni sevmekten acı değil Aradı bu ölu hayatı sende Öldü artık, sevsen de sevmesen de ZAMAN İÇİNDE Bak! işte gizleri yasamın, işte mutluluk Gülümsüyor bir kapı aralığından Ellerimizi uzatsak tutabiliriz belki Şimdi ya da hiçbir zaman Unuttuğum bir şarkı mı ? neydi o Çok eskilerde düşmezdi ağzımdan Birlikte yine söyleyebiliriz belki Şimdi ya da hiçbir zaman Gülen bir çocuk vardı yıllarca önce Düşleriyle bulutlar üstünde yaşayan Belki bir kez daha yaşarız o günleri Şimdi ya da hiçbir zaman Nasıl da yandı bir anda. Görüyor musun? Dev ağaçlarıyla o içimizdeki orman Yanmamış bir yer buluruz belki, ararsak Şimdi ya da hiç bir zaman Kimi sımsıkı sarılıyor bulduklarına Umutların bir rüzgarla savrulduğu an Yine de bir şeyler kurtarabiliriz belki Şimdi ya da hiçbir zaman Her şey bize biz kadar yabancı artık Giderek yitiyor zaman içinde insan Oysa ki, çağlar aşabiliriz birlikte, gel Şimdi ya da hiçbir zaman BEN SENİ SEVDİM Mİ ? Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne Tuttum, ta icime oturttum seni Aldim, okşadım saçlarını, öptüm İçtim yudum yudum güzelliğini Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette Bendeydi özlemlerin en korkuncu Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan, Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu Sevdikce tamamlandım, bütünlendim Biri vardı ağlayan; gecelerce Biri vardı sana tutkun; o bendim Ben seni sevdim mi? Sevdim, En büyük en solmayan güller açtı içimde Ömrümü değerli kılan bir şeydin Sen benim bozbulanık gençliğimde Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya Bir çizgiye vardım seninle beraber Ve bir gün orada yitirdim seni Ben seni sevdim mi? Sevdim, Ya sen beni? Siirlerin hepsi alintidir. Yazari ise Ümit Yaşar Oğuzcan'dir. Severek okudugum siirlerden bazilari, sizlerle paylasmak istedim Saygilar Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 23 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 23 Nisan , 2007 işte benım şiirim buda VENI, VIDI, VIXI Değil mi ki o derin acılarımla şimdi Buna destek olacak tek bir kolda yoksunum Ve çocuklara bile zorlukla gülüyorum Ve açmıyor içimi çiçekler renkleriyle Anlamalıyım artık : yaşadın yeterince! Değil mi ki ilkbahar kuşatınca her yanı Doğayı şenlik yerine çevirdiğinde tanrı Bu görkemli sevdaya aşksız bakıyorum Değil mi ki gün-gece ışıktan kaçıyorum Duyarak o en gizli kederi herşeydeki Değil mi ki ruhumda umudum yenik düştü Değil mi ki bu güller, kokular mevsiminde Sevgili kızım benim, içimde, ta derinde Yalnız senin yattığın karanlığa özlem var Madem ki öldü kalbim, yaşadım yeterince! Yeryüzünde yükümü tek bir gün reddetmedim Arığım işte orda, burda başak demektim Yumuşadım gitgide, yaşama gülümsedim Ve yaşamın o büyük, dipsiz gizi dışında Dimdik durdum ayakta, kimseye eğilmedim En iyisiyle yaptım yapabildiklerimi Ne çok uykusuz kaldım, ne çok hizmet götürdüm! Sonra acılarıma güldüklerini gördüm Nefretlerine hedef seçildikçe üzüldüm Anarak çalışıp çektiklerimi Tek kuşun uçmadığı şu dünya sürgününde Öyle bezgin, ışıksız, ellerimin üstünde Diğer tüm kölelerin alayları içinde Taşıdım ağlamadan al kanlara bulanıp Koparılmaz zincirden payıma ne düştüyse Şimdi bakışlarımın ancak yarısı bende Ötesi darmadağın acılı gömütlerde Dönüp de baktığım yok çağıran olsa bile Sersemlik ve sıkıntı yüklü bir uykusuzum Hiç gözünü kırpmadan kalkmış şafaktan önce Miskin karanlığımın orta yerinde şimdi Yanıt vermeye bile gönül indirmiyorum Canımı sıkıp duran o en günücü ağza Ulu Tanrım gecenin kapısını aç bana Ki çekilip gideyim, dönmeyeyim bir daha! Victor Hugo Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 24 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 24 Nisan , 2007 Ölümün Yükselişi Ve Çöküşü Ne zaman bir yakını ölse birinin, Onu ilk-ölüm sanır kalır o. Ne zaman bir sevdiği ölse birinin, Onu en-ölüm alır kalır o. Ne zaman bir saydığı ölse birinin, Onu hep-ölüm bulur kalır o. Ne zaman bir-bildiği ölse birinin, Onu son ölüm sayar kalır o. Ne zaman bir umduğu ölse birinin, Onu yok-ölüm duyar kalır o. Ne zaman bir herşeyi ölse birinin, Kendini ölümlerle yaşar kalır o. Ne zaman bir kendisi ölse birinin, Ölümlerde kendini yaşar kalır o. Özdemir Asaf Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 24 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 24 Nisan , 2007 Büyüyorum büyüdükçe, sentetik zamanlara kangren ayaklar bastım, izi kaldı ömrümün... kara çaldılar yüzüme bütün kara parçalarında elbette "afrika dahil" parça başı çalışan kiralık katildi zaman gülüşüm sivas yangını ağlarsam kızma... ölmek bile yakışıyor bazı adama... Yılmaz Erdoğan Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 25 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 25 Nisan , 2007 Susuyorum; bir çöl gibi... Bir çöl gibi bütüün zemine serilip sessizce yatacak kadar kızmış olmayı kim bilebilir; Susmayanlara! .. Ben, susuyorum; Sana! .. Hem de bir çöl gibi... Hem de bir çöl gibi bir damla sudan bile mahrum olarak susuyorum... Sadece dudaklarım değil; Her zerrem çatlamış olarak! .. Bütüün mevcudiyetimle susuyorum; Susmayı... Ve susamayı öğrenmiş olarak!.. Şimdi ben... Yine bir çöl gibi kendi kavrukluğum içinde... Hücre hücre savurup kendimi kendi başımda ve yine dökülsem kendi başıma; Kim bilir?.. Duyanım yoook!.. Kimsesizim... Bir çöl gibi dilsizim... Farkı ne ki; ha söyleyecek dil yok, ha işitecek kulak... Talihsizim! İçiimm kurumuş ve her zerrem küsmüş bir diğerine... Zamkım çözülmüş... Zerrelere ayrılmışım; Benden içre bin bene!.. Kavruluyorum... Ve susuyorum; Bir çöl gibi! Muammer Erkul Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2007 Mevlana Sararken alnımı yokluğun tacı Silindi gönülden neşeyle acı Kalbe muhabbette buldum ilacı Ben de müridinim işte Mevlana Edebe set çeken zulmeti deldim Aşkı içten duydum, arşa yükseldim Kalpten temizlendim, huzura geldim Ben de müridinim işte Mevlana Nazım Hikmet Ran Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2007 “Hâlâ”dır Aradığın!.. Sana kırgın olmak isterdim zaman zaman... Sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını yani üstünde! Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana... Yani; beni “unutma ihtimalinin” bile olamayacağı mesafelerde! Bilirim, seversin beni. “Bilirim” sadece, çünkü öyle söylersin!.. Ama soluyamam... Ama dokunamam... Ama yaşayamam... Bilirim, seversin beni; Odandaki lambanın açma anahtarına iliştirdiğin bir kartpostal gibi!.. Ben, güze bakan ağaçlar gibi meyvelerimi dökmeye başlamışsam dibime... Ve ben de “senin gibi” sevmeye başlamışsam artık... Ve ben de sana demeye başlamışsam; “Ben de unutmadım seni!..” Bir mevsimi tüketmiş demektir tarlalar; ekilmeden, dikilmeden, sulanmadan ve gübrelenmeden... Halbuki kısır mevsimlere gebedir tüketilmiş her mevsim! Yıllar, kenarda bekler; geceye doğru giden trenleri gözleyen çocuklar gibi... Yollar, dürmededir artık kendini! Ve hatıralar süpürülmededir hafızalardan; “artık” paylaşılmayanlara yer açılsın diye!.. Bilirim tabii ki unutmadığını... Unutmayışımdan bilirim. Bilirim, seversin hâlâ beni; çünkü sevmek “Hâlâ”dır işte, hâlâ aradığımız delîl! Sana kırgın olmak isterdim aslında, zaman zaman... Yani üstünde, sana kırgın olmayı hakedecek kadar hukukum olmasını! Ve; “Unuttuğumu zannetme” diyemeyeceğin mesafelerde olmak isterdim sana... Yani; beni unutma ihtimalinin bile olamayacağı mesafelerde! Muammer Erkul Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2007 GİTTİN Gittin... Ben, arkandan sadece baktım. Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki... "Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini. Gidersen sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak. Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana. Konuşamadım... Gittin... Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım Öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu bacağımı bu kadar acı duymazdım. Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden. Ağlayamadım... Gittin... Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek, tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı. Anlatamadım... Gittin... Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten? Ürperdin yine biliyorum. Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu. Tutamadım. Gittin... Bir yıkım gibiydi gidişin Sen adım adım uzaklaşırken benden Çöküp kaldı bedenim olduğu yere Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım. Kalkamadım... Gittin... Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum Hazırdım gidişine, Kaçak zamanları yaşıyorduk Zaman bitecek ve sen gidecektin Bense, gidişinin ertesi günü Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım. Başlayamadım... Gittin... Bir şey söyledin mi giderken? "Kal" dememi istedin mi? Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi? "Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi? Beynim öylesine uğulduyorduki. Duyamadım... Gittin... Nereye gittiğin önemli değildi Binlerce kilometre uzakta da olsan, iki metre ötemde de farketmiyordu. Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu. Kurtulmalıydım senden, bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım. Kurtulamadım... Gittin... Unutulanların arasına katılmalıydım Anıları bir sandığa koyup hayatı bir yerinden yakalamalıydım. Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim. Yapamadım... Gittin... Bir okyanusun ortasında tek küreği kaybolmuş sandalda Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi. Bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni, Bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde, Bil ki; seni Unutamadım... Mehmet Coşkundeniz naptın bacım gece gece eserlendırme beni Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2007 Çok güzel bir şiir ama Sedelinam, ben çok beğeniyorum ne kadar çok hissetmiş olmalı gidişini... Eserlenme canım, eserleri sanat eserleri müzesine kaldırmışlar... alt tarafı şiir, üst tarafı şair... Fakir Bir Şimal Kilisesinde Şeytan İle Rahibin Macerası İlkönce yağmurla sonra birdenbire açan güneşle başlamıştı sabah. Henüz ıslaktı asfaltın solundaki tarla. Harp esirleri çoktan iş başındaydılar. Topraktan nefret duyarak - halbuki köylüydü birçoğu - tıraşlı ve korkak çapalıyorlardı patatesleri. Suluboya, solgun resimleri hatırlatıyordu insana köy kilisesinden gelen çan sesleri. Pazardı. Kilisede erkeklerin hepsi ihtiyardı kadınların değil, içlerinde büyük memeli kızlar, ve sarı saçlarına ak düşmemiş anneler vardı. Maviydi gözleri. Başları önde, kalın, kırmızı ve harap parmaklarına bakıyorlardı. Terliydiler. Haşlanmış lahanayla günlük kokuyordu. Kürsüde muhterem peder "beyannameyi" okuyordu, - gözlerini gizleyerek -. Renkliydi pencere camlarından biri. Bu camdan içeri giren güneş duruyordu genç bir kadının bembeyaz ensesinde eski bir kan lekesi gibi. Ve hiçbir zaman doğurmamış olan göğüssüz ve kalçasız bir Meryem'in kucağında bir çocuk : başı öyle büyük o kadar inceydi ki kıvrılmış bacakları hazin ve korkunçtu. Önlerinde kandil yanıyordu eski sert ve boyalı tahtayı aydınlatıp... İki adam boyundaydı tahta heykel. Şeytan saklanmıştı arkasına - kaşları çekik, sakalı sivri, Mefistofeles olması muhtemel,-- ve âlim bir tebessümle dinliyordu muhterem pederi. "- Avrupa'nın bekası, (okuyordu beyannameyi muhterem peder) Avrupa'nın bekası için harbediyoruz." Dinliyordu Şeytan sivri sakalında keder ve âsi ve selîm aklına dayanılmaz bir ağrı vermekteydi yalan. Okuyordu rahip : " Avrupa milletleri el ele verip harbediyoruz, ve mutlak imha edeceğiz medeniyet için tahripçi bir unsuru." Şeytan bir parça yana itti Meryem'in heykelini ve havada sihirle efsun alâmetleri daireler çevirip kaldırdı elini rahibe doğru - etsizdi, uzundu bu el, hakikat gibi, kemikli ve kuru -. Ve ne olduysa o anda oldu işte. Renkli camın altındaki kadın çırılçıplak göründü kıpkırmızı güneşte. Memeleri ağırdı ve sarı ipek gibi parlıyordu karnının altında tüyler. Düşürdü kâadı muhterem peder ve Şeytan'ın iğvasıyla hakikati bağırdı : "- Karşı koymak günü geldi en büyük tehlikeye. Harbediyoruz, fuhşun bekası için, kerhane kapıları kapanmasın diye. Ve sen orda, arkada içinde beyaz entarisinin bir erkek çocuğu gibi duran, sen orospu olacaksın kızım. Sana firengi ve belsoğukluğu verecekler büyük şehirlerimizden birinde. Baban dönmeyecek Yatıyor şimdi yüzükoyun çok uzak bir toprağın üzerinde. Şimdi kan içindedir etli, kalın kulaklar ve ince kollarının dolandığı boyun. Yattığı yerde yalnız değil. Hareketsiz duran tanklarla, terk edilmiş toplar sahada." Kendi sesinden ürkerek sustu rahip. Orda, arkada, beyazlı kız ağlıyordu. Kadife ceketli bir erkek - ihtiyar orman bekçisi civar çiftliğin - bir şeyler söylemek istedi. Sivri sakalını kaşıdı Şeytan, rahibe : "Devam et," - dedi. Ve muhterem peder başladı tekrar konuşmaya : "- Harbediyoruz : pazar ve mal nizamının bekası için. Kömür, lâstik ve kereste, ve kendi değerinden fazla yaratan iş kuvveti satılmalıdır. Patiska, benzin buğday, patates, domuz eti ve taze gümrah bir sesin içindeki cennet satılmalıdır. Güneşli bahçesi ve resimli kitapları çocukluğun ve ihtiyarlığın emniyeti satılmalıdır. Şan, şeref ve saadet, ve kuru kahve topyekun pazar malı olup tartılıp, ölçülüp, biçilip satılmalıdır. Harbediyoruz : harbi bitirdiğimiz zaman aç, işsiz ve sakat - harp madalyasıyla fakat - köprü altında yatılmalıdır..." Yine sustu muhterem peder. Şeytan emretti yine : "- Naklet onun macerasını, o ne idi, ne oldu, anlat..." Ve anlattı rahip : "- Onu hepiniz hatırlarsınız, toprağın içindeki bir patates tohumu gibi fakir, çalışkan ve neşesiz geçti çocukluğu. Sonra uyandı birdenbire on yedi yaşına doğru. Yine fakirdi, çalışkandı. Fakat aylarca gidip bulutsuz bir denizde altında sönük yelkenlerin sanki çok sıcak bir sabah ufukta apansızın yeni bir dünya keşfeder gibi buldu neşeyi... Mahallede sesi en güzel olan insandı ve en güzel mandolin çalan. Hatırlıyorsunuz değil mi size doğru gelen dostluğunu kocaman, kırmızı elinin ve mavi kurdelesini mandolininin?.. İçinizde kimin kalbini kırdı, kime yalan söyledi, sarhoş olduğu vaki midir, ve kiminle dövüştü? Çocuklara saygısını ve ihtiyarlara şefkatini inkâr edebilir miyiz? Belki biraz kalın kafalı fakat kalbi bir balık yavrusu gibi temiz onu geçen sene harbe gönderdik. Şimdi gerilerinde cephenin işgal altındaki bir köyün odasındadır. Baygın bir kadının ırzına geçmekle meşgul bir tahta masanın üzerinde. Beli çıplak pantolunu dizlerinde başında miğfer ve ayaklarında kısa, kalın çizmeler. Yerde iki çocuk ölüsü yatıyordu direkte bağlı bir erkek. Dışarda yağmur yağıyor ve uzaktan uzağa motor sesleri. Kadını masadan yere iterek doğrulup çekti pantolonunu... Halbuki hepiniz hatırlarsınız onu, hatırlıyorsunuz değil mi size doğru gelen dostluğunu kocaman, kırmızı elinin ve mavi kurdelesini mandolininin?" Yine birdenbire sustu muhterem peder. (Susabilmek bir hünerdir insanın ağzından çıkan sözler kendine ait olmazsa.) Fakat tahta Meryem'in arkasından yine emretti Şeytan : "- Rahip, devam et," - dedi. Ve devam etti rahip : "- Harbediyoruz. Çalıştırılan insan yığınları birbirine devrederek zinciri, karanlık ve ağır, beton künklerin içinde akmalıdır. Ve sen kocakarı - ön safta, solda, diz çöküp yüzü eski bir kâat gibi buruşuk olan - seni temin ederim ki kilise kapısında oynayan torunun - beş yaşında, başı altın bir top gibi yuvarlak - dedesi, senin kocan, babası, senin oğlun ve komşuların gibi kömür ocaklarında çalışacak. Hiçbir şeyi ümit etmemeyi öğrensin. Bu maksatla uçuyor bombardıman birliklerimiz tasavvur edilmeyecek kadar çok ölüm taşıyıp iki gergin kanatla. Ve motorlarına benzinle beraber belki bir parça keder dolarak (öldürenlerde tevehhüm edilen keder gibi bir şey), uçuyor av kuvvetleri himayesinde olarak bombardıman birliklerimiz birbiri ardından giden dalgalar halinde... Harbediyoruz : öldürdüklerimizin sayısı - bizden ve onlardan aralarında meme çocukları da var - şimdilik beş altı milyon kadar. Harbediyoruz : kundak bezinin çeşidiyle belli olmalı herkesin yeri. Harbediyoruz : parlasın edebiyen diye sabah güneşlerinde hapisane demirleri..." Hakikat çok taraflıdır. Fakir bir Şimal kilisesinde - Şeytan'ın iğvasıyla da olsa - fakir bir papaz onu o kadar uzun anlatamaz. İnzibat kuvvetleri aldı haberi - kadife ceketli orman bekçisinden - gelip indirdiler kürsüden muhterem pederi. Ve asfalt yolun üzerinde arasında silâhlı iki adamın giderken muhterem peder Şeytan baktı arkasından : çekik kaşlarında ümit ve sivri sakalında keder. 12.9.1941 Not : Alamanya yıkıldı. Temerküz kampından kurtarıldı muhterem peder. Ve yine Şeytan'ın iğvasına uymasaydı eğer önemli Alaman demokratlarından biri olurdu bugün Anglo-sakson işgal bölgelerinden birinde. Halbuki yine uydu Şeytan'a. Ve yine bir pazar günü ve aynı kilisede yine batılı müttefikleri meth ü sena edeyim derken 41 yılında söylediklerinden bazı fasılları tekrarladı aynen bilhassa mal nizamına ait olanları. Ve Katolik bir Amerikan subayının emriyle (tevkif edilmediyse de bu sefer) kovuldu kiliseden muhterem peder. Yine arkasından baktı Şeytan : çekik kaşlarında biraz daha çok ümit sivri sakalında biraz daha az keder... 1946 Şubat 17 Nazım Hikmet Ran Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2007 Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2007 Tek Başınalık Ben tek başına ne yapabilirim Diye düşündü biri Ve hiçbirşey yapmamaya karar verdi Ben tek başına ne yapabilirim Diye düşündü bir öteki Ve yalnızlığının kuytuluğuna çekildi Ben tek başına ne yapabilirim Diye düşündü bir üçüncü Ve tek başına düşünmeyi sürdürdü Ben tek başına ne yapabilirim Diye düşündü yüzbinler Ve tek başınalıklarını sürdürdüler Ben tek başına ne yapabilirim Diye düşündü milyonlar Milyonlarcaydılar Ve tek başınaydılar Bu arada birileri Onlar adına Karar vermekteydi Tek başına olduklarını sananlar Topluca ortadan kaldırıldılar.... Ataol Behramoğlu Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 11 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 11 Haziran , 2007 Hayatımın Şiiri sussam şiir olur sesim kanasam acıyı duyar yüreğin ve ben sana gül kokulu mektuplar yazarım dört duvar arasından dört duvar arasında hüzün silinip gidiyor sisli zemheri günlerinde yüzün ve ben sana işkence günlerim anısına kurumuş karanfiller yolluyorum gönül dolusu bizler yitik kentlerin çocuklarıydık onlar aşağı mahallenin zengin p*çleri aramızdan sen geçerdin paylaşamadığımız iki şeyden biriydin diğeri topumuz çoğul anlamlar katardın ismimize ve kimliğimize kalabalık duygular yaşatırdın bizlere yüreğimiz kabarık hala biz sana aşık sana aidiz Nazar yoksa yitirdiğimiz yalan mıydı seni yoksa sen mi geldin apansız bize çoğul anlamlar katardın sevmelerle gitmelerin çelişkisini birde seni katardık oyunlarımıza düşlerimize katardık seni seni oynardık hayat denen oyunda ama bizler figürandık sadece bu kanlı karanlık gecelerde kirli ve isli günlerde biz çoktandır oynamıyorduk sahi bir seni bölüşemezdik nazar değer diye bir seni söylemezdik birbirimize oysa yediğimiz lokma içtiğimiz su yattığımız yatak birdi bir sen ayrıydın bir sen ayırırdın bizi yoksa sen mi geldin öyle birdenbire öyle düşlerimizi aralayarak kanayan yanlarımıza merhem olarak yoksa sen mi geldin nazar kimimiz yolcu kimimiz hancı iken bu yitik kentte sen neciydin nazar neredeydin ne kadar vardın biz bunu hiç bilemedik ve de bilemeyeceğiz ne tufanlar atlatmıştık benim tabirimle ne badireler bir seni atlatamadık bir seni unutamadık nazar mayıstı kara günlerdi yine çoğumuzun şimdi hatırlamak istemediği günlerden biriydi seni yitirişimizin öyküsü yazılıyordu kara kaplı kitaplara bu kitapları sonra ne yaptılar bilmiyorum ama seni hala unutmadık bundan eminim nazar’ım... Ali Sevinç Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 11 Haziran , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 11 Haziran , 2007 Bu Aşk Fazla Bana öfke kusursuz bir katildir mazur görülebilir böylesi hazırım peşin hükümlerle yargılanmaya ve yerimi almaya kanatan aşklar arasında tuhaf mı sorularla sevişmek her gece aynı soruyu gezdirmek zihnin en mahrem yerinde gözlerim küçüldükçe anladım neresi yalan söyler bir yüzün kan çanağında okşadım sözcükleri sünger gibi içime çekildi hüzün bana eski sözcükler söyleme artık cümleleri boz daha zamanı var yemiş yüklü ağaçların kentlere inmesi için ormanın zamanı var ağaçları tutuşturacak kadar su aksın yol bulsun kendine taşların arasından deniz beklesin beslesin diye aç yüreğini onlarca ırmak dünyadayım...sözüm yok bir ihtimal kadar belirsizim bir ihtilal kadar yalnız düştükçe alnıma uzayan perçem işareti kirliliğin ve uzun bir hava yaklaşıyor uzaktan sus... çünkü yine yitip gitmekte bir gün ve yine geri döndü her gün yazdığım mektup kimse gelmedi gülmedi içimdeki çocuk çiçekler soluyor...görüyorum 'solmayın' diyorum 'kalbimde açtığınız yerde' 'solmayın, yüzüme bakarken, eğmeyin başınızı' ...- kimbilir belki de...seni.. ama kirlenir misin? solar mısın? kalbimde açan diğer güller gibi..bilmiyorum... beynimde sorular dolu soru işaretleri sen... Ali Sevinç Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 21 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 21 Haziran , 2007 Yalan Dünyanın Yanan Yaşamlarına... Mor silüetlerde can verir Suskunluğunda üreyen yalnızlık Ki aynı ölümdür Öylece kalışlarında gözlerinde perdelenir Sırılmak istedikçe Ayağına dolanan Sıradanlık!!! Alıntı
Φ ErdalAktas Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2007 Öyle yıkma kendini Öyle mahzun, öyle garip... Nerede olursan ol İçerde, dışarda, derste, sırada Yürü üstüne - üstüne Tükür yüzüne celladın Fırsatçının, fesatçının, hayının... Dayan kitap ile Dayan iş ile. Tırnak ile, diş ile Umut ile, sevda ile, düş ile Dayan rüsva etme beni. Alıntı
Φ zühre Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2007 İKİNİN ŞİİRİ bugün iki kez yağdı yağmur iki kez eskidim sanki * iki ömrü kolkola yaşadım biri nergis bahçesi, diğeri mahşer yeri * hep iki şömine yandı yüreğimde birinde ateşti diğerinde kül * ve iki kez aşık oldum bundandır iki kez ölmüşlüğüm * sonra bir serüvende ikiye böldüm ömrümü şimdi sömestrdeyim * ilk iki kitabımdan sonra sıtmaya tutuldu coşkum daha depremlerdeyim * ve iki kere iki kitabımda benim * ya çok eder ya sıfır... Yılmaz ODABAŞI Alıntı
Φ İNTİFADA Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2007 Ankara'ya Yağmur Yağdı Dün Ankara'ya yagmur yağdı.. Evvelki gece ve bir önceki gece Şemsiyemi almıyordum hanidir.. Bir anda geldi...apansız.. Kaldırımdan yürüyordum.. Hissetmedim önce.. Geçer dedim.. Ve bana inat..zamana inat bastırdı birden.. Birden sanıyordum ama, akşam haberleri zaten söylüyormuş. Yağmurlu bir hafta geçirecekmişiz... Nasıl inanmıyorsam artık ana haber bültenlerine Hava durumlarına da inanmaz olmuşum... Ve ...şemsiyesiz çıkmışım yola... Yağmur bir anda vurmuş... Ve o noktayı geçince insan... Zaten umursamıyormuş yağmuru artık... Ve o noktayı geçince insan... O noktayı geçince...insan ... Geçtiğini anlamıyormuş artık... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2007 Sen bilmezsin elimin üstünde beliren mavi damarları hani ansızın kaçmak istersin ya her şeyden işte o özlediğin yollar gibi temmuz yanığı derimde bir görünür bir kaybolur yengeç tanrıçası sonra tut tutabilirsen ne mümkün sökün eder firarın umutları sen bilmezsin göz kenarlarımda ince çizgileri ah be... elanın belası yarim bilmezsin nasıl tüter bu köhne evin isli çırası reçine tütsülerine buladım kirpiğime astığın mısraları sürmeler çektim büyüttüm gözlerimi var ya hani destanlar yazacaktın sırf onun için can sırf senin için men ettim onlara ağlamayı sen bilmezsin dudağımın sol köşesinde yerleşen hüzün kıvrımını ah be... tütün acısı yarim bilmezsin dilimdeki kinin tadını ben sustukça o ezber etti adını dört kol çengi dolaşır gülüşümde göstermelik şen şakrak donatırım dostları sonra el ayak çekilir de hani biter ya gece hani başlar ya sabah ezanları ah be... sırtımda hançer kabzası yarim bilmezsin işte o saatlerde tahammül fersadayım açılır dua kapıları Allah şahit ki O saatlerde çıkar ten kafesinden ağırlaşır kana batar Can kuşunun kanatları… Ceyda Görk Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.