Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2007 VARLIĞI... ÇÜNKÜ O OLMAZSA HAYATIMIN Bİ ANLAMI OLMAZ... O ZAMAN DA ANLATILACAK Bİ HAYAT OLMAZ BENİM İÇİN.. Hani bir tasa bir sıvı doldurursun ve o tasta bir damla alacak yer kalmaz ya,işte öyle doldurmuş ''VARLIĞI'' sözün,hayatın anlamını..Ya da ben öyle hissettim.. Allah bozmasın arkadaşım.. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2007 sardunyam bu şiiri ben nasıl severim bir bilsen ......burda görünce hem şaşırdım hem sevindim...ezberden dökülüverdi sözcükler, ben unutmuşum ama kalbim unutmamış..ahh nerelere götürdü beni bir bilsen... bu yüzden bir teşekkürü borç bilirim... bende çok severim canım aldım teşekkürünü ve bu güzel duygularına karşılık bulduğunu söylemek isterim... DOSTUM... ey hayat, söyle nedir seni yaşanılır kılan...? nedir bütün acılara dayanma gücü veren? her canın ölümü tadacak olmasını bilmesine rağmen nedir seni vazgeçilmez kılan... şiirlerde aradım seni, hikayelerde aradım, gözlerde aradım, dostlarda aradım, yürüdüğüm yolun manasında aradım, kavgalarda, kırılmalarda, düşlerde, umutlarda, şarkılarda, meyve veren ağaçlarda, bir kedinin mırıltısında, bir kuşun kanadında, bir yağmurun damlasında, toprağın bereketinde, güneşin vazgeçmeden hergün doğuşunda, ıssızlıkta, kalabalıkta, sende, bende, onda, doğurduğum evlatta, yaşarken tanıdığım herşeyde aradım... her tattığımda ve her tanıdığımda buldum senden bir mana ama eksik olan bir şey var... çözemediğim... bir şey daha var bütün bildiklerimden başka!!! Alıntı
Φ PRUSIAS Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2007 Hani bir tasa bir sıvı doldurursun ve o tasta bir damla alacak yer kalmaz ya,işte öyle doldurmuş ''VARLIĞI'' sözün,hayatın anlamını..Ya da ben öyle hissettim.. Allah bozmasın arkadaşım.. güzel yorumun ve güzel duan için teşekkür ederim Taurusmutis... Ben anlatmışım sen de anlamışsın Onun varlığı hayatımı tıpkı hissettiğin, anlattığın gibi dolduruyor işte...Bu yüzdendir ona canım, sevgilim yanında "HAYATIM" da demem... Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2007 güzel yorumun ve güzel duan için teşekkür ederim Taurusmutis... Ben anlatmışım sen de anlamışsın Onun varlığı hayatımı tıpkı hissettiğin, anlattığın gibi dolduruyor işte...Bu yüzdendir ona canım, sevgilim yanında "HAYATIM" da demem... Bak bende çok kullanırım bu sözü,ama hiç böyle bakmamıştım.Anlam kazandı şimdi.. Teşekkürler.. Alıntı
Φ baharrr Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2007 hayatı belki bir damla gözyaşı belkide samimi bir gülümseme anlatır... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2007 HAYAT DİYE BİRŞEY VAR Nedir ,ne oluyor,unuttunuz mu yoksa yaşadığınızı, günler ,kızgın küller gibi bütün duygularınızı kavurup öldürerek mi geçiyor üzerinizden ,arzuyla dudağınızı ısırdığınız olmuyor mu hiç ,bir müzik sesiyle söyle bir koltuğunuzda doğrulduğunuz,aniden bir yaz yağmuru gibi boşanıveren sebepsiz sevinçlere inanmıyor musunuz ,bir ağaç gölgesinde bir an durmak,bir akşam üstü denize baktığınızda bu sonsuz suların kıpırtısına şaşmak yok mu artık,elele tutuşmak ,bir avucun bir başka avuca dokunmasının yarattığı ürperti de hayal hanesinde kendine bir yer bulmuyor mu,bittimi bu macera ,çekildiniz mi hayattan,hayatın sizin bulunmadığınız yerlerde yaşandığına mı inanıyorsunuz,daha bitmeden bitirdiniz mi her şeyi, yorgun ruhunuz yeni coşkular için hazır seyretmiyo mu kendini.Delirdiniz mi siz? Şu köşebaşında karşınıza ne çıkacağını ne biliyorsunuz,biliyorum genellikle köşe başlarından açlık, acı ve ölüm çıkıyor karşınıza ama kimbilir ,belki eski bir dosta ,belki güzel bir kadına ,belki okunmuş kitablar satan bir sahafada rastlayabilirsiniz, bir piyano sesi duyabilirsiniz yada bir rumeli türküsü açık bir pencereden, bir söğüt ağacı görebilirsiniz çocukken kabuğundan düdük yaptığınız , dans adımlarıyla yürüyen bir çift bacak geçiverir önünüzden, bir oğlan bir ıslık çalabilir, hatta siz bile çalabilirsiniz. Ne sevinci , ne hayatı, ne eğlencesi para yok ki diyorsanız eğer ve eğlenmek için paranın gerekliliğine bu kadar inanıyorsanız, emin olun paranız olduğunda da eğlenemezsiniz,para eğlenmeyi çeşitlendirir sadece ama eğlenceyi yaratamaz, öpüşmek parayla değil, şarkı mırıldanmak parayla değil, acaba o şimdi ne yapıyor diye düşünmek parayla değil,tv’de iyi bir film seyretmek parayla değil, sizin için demlenmiş bir bardak çayı, bu benim için yapıldı diye neredeyse gururla alıp bardağı ince belinden sıkıca kavrayıp içmek parayla değil. Bir bardak semizotunu sevinçle paylaşabilirsiniz ve hiç bir pahalı lokantada bulamayacağınız bir tad alırsınız, eğer bir tabak yemeği paylaştığınız,paylaşmak istediğiniz insansa. Hayat diye bir şey var.Sadece sizin olan ,sadece size ait ,içinde sadece sizin gördüğünüz çiçekler açan , yalnızca sizin müziklerinizin çaldığı bir bahçe var,sokmayın oraya öyle herkesi, çiçeklerinizi başkalarının çapalamasını beklemeyin, şarkılarınızı başkalarına söyletmeyin, anladık ahmaklıklar oluyor, aptalca kararlar veriliyor,hepinizin hayatından birşeyler çalınıyor, hayallerinizi teker teker buduyorlar, ümitlerinizi öldürüyorlar, çaresiz bırakıyorlar sizi, yenildiniz belki de ,yenilginin ağır yaralarını taşıyorsunuz ruhunuzda ama gene de bir hayatınız var sizin ,sadece size ait bir bahçeniz ,durup soluklanacağınız yaralarınızı yıkayacağınız, çiçeklerini seyredeceğiniz bir bahçe, soğukta bir bira içebilirsiniz ,bir ağacın gölgesinde durabilirsiniz bir an,sabaha karşı uyanıp her ay yeniden doğan hilale bir bakabilirsiniz ,çok sevdiğiniz bir kitabı bir daha karıştırabilirsiniz, aşık olabilir yada aşık olmayı düşünebilirsiniz. Sevdiklerinizi özleyebilir ve bir gün yeniden kavuşabileceğinizi hayal edebilirsiniz,geceleri ağaçların daha değişik koktuğunu fark edebilirsiniz ,yeni bir salata icat edebilirsiniz ,saçlarınızı her zamankinden daha değişik kestirebilir ,evinize bir gün de başka bir yoldan gidebilirsiniz, alışkanlıklarınızı değiştirmek için kendinize karşı bir savaş açabilirsiniz. Hayat diye birşey var, her zaman size keşfedilecek geniş alanlar bırakan, ne kadar yaşarsanız yaşayın daima bilmediğimiz kuytularına sokulamadığımız bir hayat ,sadece size ait bir hayat. Biliyorum dertler çok ,ahmaklıklar yapılıyor,sıkıntılar bitmiyor,günleri birbiri ardına buruşup eskiyor,yorgunsunuz ,belki yeniksiniz.Teslim mi olacaksınız peki? Hayal kurmayacak mısınız, bir daha öpüşmeyecekmisiniz,ağaçlara bakmayacak mısınız,denizlere şaşmayacak mısınız,ani ve sebepsiz sevinçlere inanmayacak mısınız,bir tabak semizotunun tahmin edemeyeceğiniz kadar lezzetli olabileceğini hiç düşünmeyecek misiniz, sizin için demlenmiş bir bardak çayı bardağı belinden kavrayıp içmeyecek misiniz. Delirdiniz mi siz? Hayat diye birşey var,evet orada ,elinin hemen yanında duruyor. Ahmet Altan Alıntı
Φ jeune Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2007 Tilkinin biri, gece geç bir saatte sokaklarda dolaşırken, şehrin köprüsünde başka bir tilki ile karşılaşmış. “Gecenin bu yarısı burada neden dolaşıyorsun? Evin barkın yok mu senin?” demiş… Tilkinin sorusu, günümüz insanı ve bizler ile çok uyuşuyor. “Yaratılanı severim, yaratandan ötürü…” sözünü iş yerimize çerçeveleterek asarız. Ardından işe alacağımız kişiye, ideolojik fikrini sorarız. Bize göre, birey diye bir kavram yok. Sadece grup kavramı taşıyoruz. Tanıdığımız ya da tanıyacağımız herkesi grup olarak görüyor ve hemen bir şekle sokuyoruz… Yıllardır bir türlü, birey olamamışız. Ya sağcı olmuşuz, ya da solcu. Sağcı isek, ya muhafazakâr sağcı olmak gerekmiş yahut milliyetçi sağcı. Muhafazakâr sağcı isek, yobaz diye adlandırılmışız veya ılımlı İslamcı… Solcuysak da ya komünist gruptan olmuşuz ya da fikir solcusu. Kısacası daima insanların gözünde ‘bir şeyci’ olmaktan ve etiketlendirilmekten kurtulamamışız. İnsan olarak en doğal hakkımız olan sakal ya da bıyık bırakmamızın bile bir anlamı var. Hatta bıyığı nasıl bıraktığınız bile, kimlerden olduğunuzu anlatabilir. Bireysellikten uzaklaşarak gruplaşmamızın sonucunda, kendi grubumuzdan olanlar ile ilişki kurmaya gitmişiz. Bir iş yerine girdiğiniz zaman “Selamün Aleyküm” ile “Merhaba” demenizin arasında, işi alıp alamama kadar önemli bir fark var. İşinizi ne kadar iyi yaptığınız veya işinizde ne derece başarılı olduğunuz hiç önemli değil. En önemli olan şey, işi yaptığınız kişinin nasıl bir ideolojiye sahip olduğu, hangi gruptan olduğu ve onun tanıdıklarını tanıyıp tanımadığınız. Eğer o kişi ile ortak paydada buluşmuyorsanız, özellikle şehrimizde o işi alma ihtimaliniz yok bile diyebilirim… Bu problem tüm hayatımıza o kadar sinmiş ki, okumaya çalışan insanları bile görünüşüne göre sınıflandırıyor ve okuyup okuyamayacağına karar veriyoruz. Üniversiteye gidecekseniz ya da hali hazırda üniversitede iseniz ve akademisyen olmaya çalışıyorsanız önce şu soruları yanıtlamanız gerekiyor. Başınız örtülü mü? Sakalınız var mı? Bıyıklarınız var mı? Bıyıklarınız varsa ince mi yoksa aşağı doğru biraz sarkıyor mu? Okuduğunuz kitaplar nedir? Hangi kulüp ya da derneğe üyesiniz? Tüm akademik kariyeriniz buna göre şekillenecektir. Çünkü ‘Bir şeyci’ olmak, yaşamın temel taşıdır ülkemizde… Oyca bir insana, sadece insan olduğu için değer vermek ve görüntüsüne göre şekillendirmemek gerektiğini söylemez miyiz hep? Zira diğer kıstaslar sadece çevresel şartlar ile gerçekleşir. Hıristiyan diye yüzüne bakmadığımız birini düşünelim, acaba biz Hıristiyan bir toplumda, bir papazın evladı olarak doğsaydık hangi dinden olurduk? Kaç kişi okuyup araştırarak başka dine geçiyor dünyada? Sağ görüşlü kişilerin kaçının ailesi solcudur? Bir cemaatin içerisinde yetişmiş bir çocuğun, büyüdükten sonra o cemaati reddetme şansı kaçtır? Kaç tane başı açık bayan başını kapatmakta yahut kaç başı kapalı bayan başını açma cesaretini gösterebilmektedir? Çoğunluk ile çevre şartlarımızdan etkilenerek, yetiştirildiğimiz gibi bir kişi oluyorsak başka bir şekilde yetiştirilen insanlara nedir bu garezimiz? Madem laik bir devletiz, bırakalım herkes istediği dini seçsin. İstediği gibi yaşasın. İstediğine inansın, istediğine inanmasın. Arzu ediyorsa üniversiteye mini etekle gelsin, arzu ediyorsa başı kapalı gelsin. Her ikisi de öğrenime geliyorsa bize ne kılık kıyafetinden? Bizim için ne zaman ticaret yapacağımız kişinin bağlı olduğu dernek yerine ticareti ne kadar sağlam önemli olacak, ne zaman insanları ‘bir şeyci’ olmak yerine birey olarak kabul ederek onlara hak vereceğiz, işte o gün bazı şeyler daha güzele doğru gidecek… Ne zaman Laz, Ermeni, Kürt, Türk ırkındanım demek yerine, ben insanım ve tüm insanlar kadar hakkım var diyebileceğiz, işte o zaman kendimiz ile barışıp, huzura ereceğiz… sunay akın Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2007 hayatı en iyi ölüm anlatır bence.... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2007 HAYAT NEDİR VE NE DEĞİLDİR Hayat skor tabelası tutmak değildir. Kaç arkadaşınız olduğu ya da kaçının sizi arkadaş kabul ettiği değildir. Bu hafta sonu için planlarınızın olması değildir. Hafta sonu yalnız olmanızda değildir. Şu sıralar sevgiliniz olması değildir. Geçmişte sevgiliniz olması değildir, geçmişte kaç sevgiliniz olduğu değildir. Bugüne kadar hiç sevgiliniz sevgilinizin olmaması da değildir. Sizi kimin öptüğü değildir. Aileniz ya da onların serveti değildir. Hangi okula gittiğiniz değildir. Ne kadar güzel ya da ne kadar çirkin olduğunuz değildir, giydikleriniz, Ayakkabılarınız değildir. Ne çeşit müzik dinlediğiniz değildir. Okul notlarınız değildir. Herkesin size verdiği akıl notu hiç değildir. Hayat standart testlerinin belirlediği kişiliğinizde değildir. Hayat bir kâğıda dökülmüş hayat hikâyeniz ve bu hayat hikâyesini kimin Kabul ettiği değildir. AMA HAYAT: Kimi sevdiğiniz, kimi incittiğinizdir. Kimi mutlu kimi mutsuz ettiğinizdir. Sizin onları koruyabilme ya da mahvedebilmenizdir. Dostluklarınızdır. Neyi söylediğiniz ve neyi kastettiğinizdir. Hangi önemli hüküm ve kararı verdiğiniz ve de niçin verdiğinizdir. İçinizde sevgiyi taşımak, büyümek ve dağıtmaktır. Ama en önemlisi, yalnız başına asla gerçekleştiremeyeceğiniz bir şeyi Yapmak, hayatınızı, başka insanların kalbine dokundura bilmektir. Başkalarının kalplerini etkileyecek yolu ancak siz seçersiniz. Ve hayat bu seçimlerdir zaten. Hayat silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır. Ve insanlar böyle büyürler. Unutmayın; YAŞAMA KENDİMİZDEN NE KATARSAK, YAŞAMDAN DA ONU ALIRIZ... Alıntı
Φ egzorsist Gönderi tarihi: 31 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 31 Ocak , 2007 hayatı en iyi ölüm anlatır bence, nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürsenizde öyle dirilirsiniz... Alıntı
Φ LilaC Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2007 Ben Eylül Sen Haziran Bir eylüldü başlayan içimde Ağaçlar dökmüştü yapraklarını Çimenler sararmıştı Rengi solmuştu tüm çiçeklerin Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı Katar gidiyordu kuşlar uzaklara Deli deli esiyordu rüzgar Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar Neydi o bir zamanlar Sevmişliğim, sevilmişliğim O heyheyler, o delişmenlikler neydi Ne bu kadere boyun eğmişliğim Ne bu acıdan korlaşan yürek Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım Beni kötü yakaladın haziran Gamlı, yıkık eylül sonuma Bir ilk yaz tazeliği getirdin Masmavi göğünle Cana can katan güneşinle Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime Çiçekler açtı dokunduğun Çimler büyüdü yürüdüğün Ve güller katmer oldu güldüğün yerde Basımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi Oldurduğun yemişlerin ağırlığından Dallarım yere değiyor Güneşi batmadan saçlarının Bir dolunay doğuyor bakışlarından Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan Ölebilirim artık Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma Baksana; parmak uçlarım ateş Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan Benimle meydan oku her çaresizliğe Benimle uyu, benimle uyan Birlikte varalım on üçüncü aylara Ümit Yaşar Oğuzcan Alıntı
Φ Murti_San Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2007 Bana kalırsa bir söz hayatı en iyi anlatır ! herşey bir sözcükten daha tesirli birşey yoktur sanırım ! bir söz insanı mutlu eder , bir söz insanı üzer , bir söz insanın hayatını değiştirir bir söz.............. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2007 arkadaşların pek çoğu hayatı en iyi ölüm anlatır demişler ben pek öyle düşünmüyorum... kusura bakmayın... eğer hayatı anlamlı kılan ölüm olsaydı, ölümsüzlüğü hayal etmezdik... kıymetli olan hayattır bizim için, ölüm ise yaşadığımız hayatın geçiş kapısı... terk-i diyar etmenin vizesi... oysa yaşamakta olduğumuz hayat bize kelimelerle kendisini tanıtıyor ve isimlendirdiğimiz her anlam bize yaşarken çok şey öğretiyor... bence hayatın anlamı öğrenmektir, öğrenmenin anahtarı kelimelerdir... ne kadar çok şey öğrenmişseniz o kadar çok şey anlamışsınızdır hayattan... hayatın aslında ne olduğunu ve ne olmadığını öğrendikçe başka anlamlar yükleniyor zihinlerimize... (bu ne olmalar asla bir tek cümle ile anlatılmaz) siz hayatı ne biliyorsanız sizin için odur hayat... hayat bir armağandır ve o armağanı anlamanın tek yolu öğrenmektir... Alıntı
Φ Shatin Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2007 Hayatı en iyi yaşantımız/yaşadıklarımız/yaşattıklarımız anlatır bence. Ne yaşıyorsam ne yaşatıyorsam hayat benim için budur senin için de senin yaşayıp yaşattıklarındır. Bana göre ne ölüm ne bir bakış ne bir söz ne bir çiçek ne bir böcek ne de başka birşey. Yalnızca yaşanılan ve yaşattırılan anlatır. Alıntı
Misafir kleopatra.07 Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2007 hayatı tek kelimeyle anlatırsak MÜCADELE diyebiliriz Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2007 Bedenim bana kalacak ama ruhum size dönecek. Kalemim uçup gidecek elimden bir gün, sessizce. Hayallerimi, öykülerimi hep birilerine vereceğim ama gözlerim bana kalacak. Göremiyorum, duyamıyorum sizi, sesinizi. Hissedemiyorum o garip varlığınızı. Fark ediyorum, düşünebiliyorsunuz. Ve duyuyorum, nefes alıyorsunuz. Garip bir duygu var içimde. Kimse hissedemiyor. Tutunamıyorum hayatın dalına sıkıca. Biraz da olsa bağlanıyor ruhum bu dolambaçlı hayata. Ya da anlatamıyorum kendimi ona. Hiç yokken… Hiç yokken değişiveriyor hayatım. Hiç yokken, kanatlanıp uçmayı öğreniyorum. Ve bazen yere çakılıyorum. Coşkuyla oynuyorum “TIP” oyununu. Seviyorum sessizliğin çıldırtıcı gücünü. Belki de hissediyorum. Belki de ben öyle sanıyorum. Aslında sessizlik yok. Aslında bizler birer robotuz. Aslında, aslındayı ben bilmem. Bakın, sessizce gidiyor işte hayat. Bakın yine güzel bir gün var. Uğulduyor tüm arılar, çıkıyor yeni kelebekler kozalarından. Uçuşmaya başlıyor birkaç yeni çiçek. Sevilmeye başlıyor günün öğle saatleri. Aslında, bakın akşam oluyor. Bazen nokta konmuş biterken, bazen virgülü koyup nefes alıyoruz. Acı bir tat hepimizdeki. Haz verici bir mucize içimizdeki. Hiç yokken güneş parıldayıveriyor. Aniden, çıldırtıcı gücüyle esiveriyor herkesin yüzünde. İnsanlar, büyüyüp gelişiyor. Konuşup, eğleniyorlar. Tam bunları yaparken, her şeye bir nokta koyup çekip gidiyorlar. Ve bazen… Ve bazen, hiç utanmadan saldırıyorum insanlara, düşüncelere. Hiç yokken acı hissini uyandırıyorum karşımdakinde. Ve bazen, bekliyorum… Unutuyorum zamanla, unutuyorum her şeyi. Seviyorum büyük bir coşkuyla ama kısa sürüyor coşkum. Kaçınmıyorum artık düşüncelerden. Bazen utanıyorum sözlerden. Ama yine de dolu dolu yaşıyorum benliğimi. Önümde duran insana bağırıyorum şimdi. Neden? Çünkü o bana göre suçlu. Bazen önümüzdeki böceği ezebiliyoruz. Bunu bilinçli ya da bilinçsiz yapıyoruz. Neden? Çünkü onun kötü bir yapıya sahip olduğunu düşünüyoruz. Oysa o böceğe bile yakından bakıldığında ne kadar güzel yanları olduğunu görüyoruz. Düşünmeden, yargılamadan, anlamsızca yok ediyoruz. Düşünmeme üzerine çalışıyoruz. Düşünmeme üzerine yazıyoruz. Gözlerimizin önündekini yargısızca iftiralara boğuyoruz. Sevmeden, haz almadan, yargılamadan, düşünen bir varlık olduğumuzu unutarak. Sadece eziyoruz. Sabırsızca bekliyorum hiç yokken gelecek mektubu. Umutsuzca bakıyorum boş penceremden doğan güneşe. Sakince doğruluyorum uzun bir süredir yattığım yatağımdan. Ve sonsuza açıyorum kollarımı… Ve geleceğe dönüyorum, geçmişi yakarak… Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 HER YENİ YAŞ İÇİNDİR Beni bundan böyle Beklese-beklese Hüzün bekler, Çağırsa-çağırsa Hüzün Neden mi? Neden olacak.. O kadar gezilip görüldü ki.. Hep ben bir şeyden, Bir yer'den Bir kimse'den uzaktayım Ve kendimden. Ölüm beklemez beni.. Çünkü, ben gene de Bir şeye, Bir yer'e Ya da bir kimseye giderken de Kendimden uzakta olacağım İşte Bunun adı hüzündür özdemir asaf Alıntı
Φ LeylaM Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Bedenim bana kalacak ama ruhum size dönecek. Kalemim uçup gidecek elimden bir gün, sessizce. Hayallerimi, öykülerimi hep birilerine vereceğim ama gözlerim bana kalacak. Göremiyorum, duyamıyorum sizi, sesinizi. Hissedemiyorum o garip varlığınızı. Fark ediyorum, düşünebiliyorsunuz. Ve duyuyorum, nefes alıyorsunuz. Garip bir duygu var içimde. Kimse hissedemiyor. Tutunamıyorum hayatın dalına sıkıca. Biraz da olsa bağlanıyor ruhum bu dolambaçlı hayata. Ya da anlatamıyorum kendimi ona. Hiç yokken… Hiç yokken değişiveriyor hayatım. Hiç yokken, kanatlanıp uçmayı öğreniyorum. Ve bazen yere çakılıyorum. Coşkuyla oynuyorum “TIP” oyununu. Seviyorum sessizliğin çıldırtıcı gücünü. Belki de hissediyorum. Belki de ben öyle sanıyorum. Aslında sessizlik yok. Aslında bizler birer robotuz. Aslında, aslındayı ben bilmem. Bakın, sessizce gidiyor işte hayat. Bakın yine güzel bir gün var. Uğulduyor tüm arılar, çıkıyor yeni kelebekler kozalarından. Uçuşmaya başlıyor birkaç yeni çiçek. Sevilmeye başlıyor günün öğle saatleri. Aslında, bakın akşam oluyor. Bazen nokta konmuş biterken, bazen virgülü koyup nefes alıyoruz. Acı bir tat hepimizdeki. Haz verici bir mucize içimizdeki. Hiç yokken güneş parıldayıveriyor. Aniden, çıldırtıcı gücüyle esiveriyor herkesin yüzünde. İnsanlar, büyüyüp gelişiyor. Konuşup, eğleniyorlar. Tam bunları yaparken, her şeye bir nokta koyup çekip gidiyorlar. Ve bazen… Ve bazen, hiç utanmadan saldırıyorum insanlara, düşüncelere. Hiç yokken acı hissini uyandırıyorum karşımdakinde. Ve bazen, bekliyorum… Unutuyorum zamanla, unutuyorum her şeyi. Seviyorum büyük bir coşkuyla ama kısa sürüyor coşkum. Kaçınmıyorum artık düşüncelerden. Bazen utanıyorum sözlerden. Ama yine de dolu dolu yaşıyorum benliğimi. Önümde duran insana bağırıyorum şimdi. Neden? Çünkü o bana göre suçlu. Bazen önümüzdeki böceği ezebiliyoruz. Bunu bilinçli ya da bilinçsiz yapıyoruz. Neden? Çünkü onun kötü bir yapıya sahip olduğunu düşünüyoruz. Oysa o böceğe bile yakından bakıldığında ne kadar güzel yanları olduğunu görüyoruz. Düşünmeden, yargılamadan, anlamsızca yok ediyoruz. Düşünmeme üzerine çalışıyoruz. Düşünmeme üzerine yazıyoruz. Gözlerimizin önündekini yargısızca iftiralara boğuyoruz. Sevmeden, haz almadan, yargılamadan, düşünen bir varlık olduğumuzu unutarak. Sadece eziyoruz. Sabırsızca bekliyorum hiç yokken gelecek mektubu. Umutsuzca bakıyorum boş penceremden doğan güneşe. Sakince doğruluyorum uzun bir süredir yattığım yatağımdan. Ve sonsuza açıyorum kollarımı… Ve geleceğe dönüyorum, geçmişi yakarak… Alıntı
Φ Murti_San Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 hayatı en iyi anlatacak şey ise hayatı yaşayanlardır hayatı dolu dolu yaşamak ve paylaşmak ! hayatı anlatmaya ne sözler nede şiirler yeter . hayat süpizlerle dolu , karşına ne çıkacağını bilmediğin bir oyun diyebiliriz . her an herşeyin olabileceği en umutsuz anımızda karşımıza çıkan biri bizi yeniden hayata bağlayabilir. hayat çözülmesi gereken bir bilmece gibidir.....! Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2007 hayat olmazsa olmazlarımızdır... üzüntülerimiz, seviçlerimiz, öfkelerimiz, kavgalarımız, terk etmelerimiz, terk edilmelerimiz, çoşkumuz, sevdalarımız, umutlarımız, bir eski dostun selamı belki... ne varsa içinizde sizi siz yapan, odur bütün yaşadıklarınızdan kalan... ne bugün ne yarın, zaman bile ölüp gittiğinde sizi siz yapanlardan başka hiç bir şeyin kalmadığını göreceksiniz... bir ömre sığan bir şiire sığmaz elbette, bir "an" içinde yaşadıklarını bile anlatamazsın bir sayfa dolusu metinle... saniyenin bilmem kaçta kaçında aklından neler geçer, kalbinde neler çarpar ve kanında neler dolaşır kanla birlikte... hani ben bu anı daha önce yaşamıştım der gibi, bir şiirde o "an"larınızdan bir parça, bir şarkının melodisinde hep çok eskilerden kalmış garip bir tanıdık hüzün gibi... aklınızdan geçenlere çarpar geçer... ve anlamaya çalıştığımız hayat ondan hep sözlere dökülür... ama elde kalan hep kocaman bir soru işaretidir. en babayiğit filazof bile çözememiştir annesinin karnından gelip, karatoprağa girdiği zaman içinde ne olup bittiğini??? ondandır onların filazofluğu... bir yanıt bulmuşluklarından değil tek bir yanıt olmadığını bilirler ve her "an" yeni anlamlar bulmak çabasındadırlar... deneyip deneyip yanılmaktayız ve en çok yanılan hiç yanılmadığını sanandır... Alıntı
Φ figgaro Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2007 sardunum...sana katılmamak..mümkün değil gibi...hakikat...ve muamma..ve merak..böylede devam edecek.... ...bazen yıkacağızdır kendi yarattığımız totemleri...bazen de kuracağızdır..bazen hakikat..bazen yalan..işte insan... .. Alıntı
Φ yumote Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2007 anlatılacak olsaydı bu kadar çaba bu kadar öznel cümle olmazdı burada demek ki neymiş hayat bu adı üstünde ANLATILMAZ YAŞANIR Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2007 Okudum,gördüm.. Hayatı eniyi Prusias anlattı.. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2007 figgarocum bana katılmaman mümkün olamaz senin özellikle bu konuda bilirim çünkü ne çok ortak sorgu geliştirdiğimizi... biz biliriz birbirimizi... ve yumotem, en doğru söz budur sahiden, "anlatılmaz, yaşanır" ... ama ardından bu soru gelir ki, her yaşayan anlar mı? ve asıl kafamıza takılanda budur değil mi? hayat adına sorguları olanlara, yaşadığını anlamlandırmaya çalışanlara, binlerce teşekkür... işte hayatın yaşanılır yanlarından biride budur, birlikte sorgulamak ve paylaşmak içimizden geçenleri... şiirlerini, sözcüklerini, duygularını bizle paylaşan dostlar inanın her kelimenizden bin mana çıkartıp özümsemekteyim... ve çokta iyi gelmekte bana... prusias hayatının anlamını bulmuş gibi, dilerim kaybetmesin... eren şiiri çok beğendim, yine görmek isteriz seni sayfamızda... hepinizi görmek isteriz... hadi bana en sevdiğiniz şiirleri gönderin, içinde kendinizi yaşadığınız "an"larınızı bulduğunuz şiirleri... hayat, çok kısa, çok amansız ve hatta çoğu zaman kuralsız bir deneyim... deneyimlerimizin boşa çıkmaması dileğiyle... sizi seviyorum... Yalnız Bir Opera ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim imrendiğin, öfkelendiğin kızdığın ya da kıskandığın diyelim yani yaşamışlık sandığın Geçmişim dile dökülmeyenin tenhalığında kaçırılan bakışlarda gündeliğin başıboş ayrıntılarında zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu. Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim. Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişki gibi başlayıp, Günden güne hayatıma yayılan, Büyüyüp kök salan , benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren Bir aşka bedellendin. Ve hala bilmiyordun sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana Bütün kazananlar gibi Terk ettin... murathan mungan Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2007 Ali Pektaş'ın hayata yorumuna bakalım bir de.. Bilmiyordum Öğrendim Bilmiyordum öğrendim Yalnızmış o güller içindeki goncalar Yeni birer ümitmiş çekilen acılar Tırmandıkça erişilmez olurmuş dağlar Her karanlıkta bir ışık varmış Ve her son yeni bir başa kanıtmış Örtüler apaçık edermiş saklananı Söylenen her yalan bir doğrunun parçasıymış Ve her sevgi kalbinde sevgisizlik saklarmış Bilmiyordum öğrendim Denizler korkudan köpürürmüş Gelinen yerle aynıymış dönülen yer Tokluk açlıktan ibaretmiş Zenginlik yoksulluktan Gerçek aşk kalbe ağır gelirmiş Her yeni sevgi eskisini bitirirmiş Mutluluk bir yanında mutsuzluk beslermiş Bilmiyordum iyi ki öğrendim Kuşlar da yalan söylermiş Bilmiyordum öğrendim Şiir yazmazmış şairler Alaca karanlıkta çalarmış mısralar kapısını İçki değil içmek sarhoş edermiş adamı Hüner değilmiş yaşamak Gün gelir çekilen nefes boğarmış insanı Sular zehir olurmuş içtikçe Sudan ibaret değilmiş gözyaşları İnsan yaşamayı değil asıl ölmeyi severmiş Öğrendim ki aslında gökyüzü de mavi değilmiş Bilmiyordum öğrendim Bildiklerim bilmediklerimi bildiğimmiş Gördüğümü sandıklarım aslında göremediklerim Kısraklar çatlamak için koşarmış Kader kadersizlikle beraber yaşarmış Çiçekler sabırla beklermiş dalından kopmayı Tuttuğumu sandıklarım aslında tutamadıklarımmış Duyduğumu sandıklarım duymadıklarım Taşlar acı çekerek ufalanırmış Ve hayat dedikleri aslında kocaman bir yalanmış.. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.