Φ katakuta Gönderi tarihi: 12 Kasım , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 12 Kasım , 2006 Yaşam, doğa ile ilgili bazı kurallara büyük bir sadakatla uyan süreçler dizisidir. Doğulur, büyünür, yaşlanılır ve sonunda ölünür. Bu süreçler tek yönlü olarak birbirlerini izlerler. Bu dönemlerin tümünü yaşamak zorunluğu yoktur, haliyle… Canlılar gelişmeden ve büyümeden de ölebilirler, yaşlanmadan da ama, ölmeleri için önce doğmuş olmaları gerekmektedir. Ölümün tek gereksinimi doğumdur. Yaşam, ölümle sonlanacak, kronik bir hastalıktır. Çaresi olmayan bir hastalıktır. Sonu kesin olarak ölümle bitecektir. Bu durum insan ruhuna aykırıdır. Aslında canlı ruhuna aykırıdır. En ilkel virusundan, en gelişmiş balinasına kadar hiç bir canlı ölmek istemez ve ölmemek için elinden gelen mücadeleyi yapar. Bu açıdan bakınca yaşam, kaçınılmaz sona mümkün olduğu kadar geç ulaşmak için yapılan bir mücadele olarak kabul edilebilir. Bir içgüdüdür, yaşamak isteği. İlk ve en önemli güdülerden biridir. Canlıların yaşamı bu içgüdü üstüne kurulmuştur. Dolayısıyla bu içgüdüyü sömürmek ve ondan çıkar sağlamak hem mümkündür, hem de kolay... İşte dinlerin temel görevlerinden biri de budur. Kişiye ölümsüzlük vadetmek... Bunu fiziksel olarak başaramazlar. Çünkü herkes bilir ki, yaşamın bir sınırı vardır ve sonunda ölümün pençesine düşülecektir. Çünkü peygamberler bile ölmüşlerdir. Dünyada ölmeyecek canlı yoktur... Ancak dinler öte dünyayı keşfederek, sonsuza kadar yaşama imkansızlığına ilginç bir çare bulmuslardır. Bütün dinler... Kimi cennet ve cehennem şeklinde, kimi biraz daha değisik, benzer kavramlar şeklinde, ölümsüzlük vadederler... Dinler ruhun ölümsüzlüğünü vurgulayarak, müritlerini avuturlar. Ama insanlar Tanrı’ya inanmalarına rağmen yinede ölüm korkusunu mutlak anlamda yenemezler ! Sonunda onlara cennet de vadedilse, oraya gitmek istemezler . Korkularının en önemli nedeni içgüdüleridir. İnançları bile bu temel içgüdüyü ortadan kaldırmaya yetmez. En çok inananın bile içinde bir kuşku vardır. Bütün içgüdülerini bastıramaz, insanlar. Temel içgüdülerin bilinçle çatıştığı bir yer vardır, beyinde... İd, ego, süperego mücadelesi süreklidir... Bu temel hayatta kalma içgüdüsü yüzünden bütün bu inanışlar türemişlerdir.madem burada hayatta kalamıyacaksın o zaman tek bir seçenek vardır ebedi olarak yaşayacak bir yer hayaledip,içindeki o içgüdüyü kandırman.Dinlerde bu içgüdü yüzünden ekmek yiyorlar.. Eğer din cenneti,cehennemi ve diğer dünyayı vaadetmese idi,ölünce bu dünyada her şeyin sonu olacağını söylese idi,şu kurana bakıp da allahın varlığını göremiyormusunuz diyen insanların hiçbiri inanma gereği duymazdı. Dindarların inaçsızları sevmemesinin nedeni, inançsızların yalnız materyelist olmaları değildir. İnaçsızlar, dindarların inançlarını reddetmekle kalmazlar, aynı zamanda onların içindeki temel içgüdüleri uyararak, büyük bir gayretle bastırmaya calıştıkları şüphe ve endişelerinin baş kaldırmasına da neden olurlar... Son umutları da tükenir inanırların. Ölüm kesin bir son, kaçınılmaz bir gerçek olarak karşılarına dikilir. Nefret ederler inançsızlardan... haksız olarak.. Aslında inançsızlarda ölmekten, yok olmaktan korkarlar. Yaşama isteği bir iç güdüdür ve önlenemez... Dindarlar ölüm sonrası sonsuz cennet hayatını vaad ettiği için dine sıkı sıkıya bağlanırken, cehennemin sonsuz işkence yeri oluşuna mantıklı bir izah getirememeleri, sözünü ettiğimiz bu süperego/ ben merkezli anlayıştan kaynaklanmaktadır. Ben kurtulayım,rahat edeyim, diğerlerinin canı cehenneme, banane. Bu banane,ben merkezli anlayış sadece ölüm ötesi hayat için sınırlı kalmamaktadır elbette.Sırf kendi egolarını tatmin ettiği için, bu boş vaadlere inanan insanların, dinlerin asırlardan beri dünya hayatınıda savaşlarla cehenneme çevirmesini elbette doğal karşılayacak, vicdanları biraz daha ileri seviyede olanlar ise göz yumacaklar ve gerçeklerle alakası olmayan izahlar ile geçiştirmeye ,en azından yumuşatmaya çalışacaklardır. Ölüm kesin bir son mudur? Ruh var mıdır? Yoksa fiziksel varlığımızla birlikte ruhumuz da mı yok olup gidecektir? Bence bu sorunun yanıtı ruhu nasıl tanımladığımıza bağlıdır. Ruh nedir? Bir insanın benliği ve özü müdür? Yoksa bu ölümlü dünyadan göçmeden önce yarattığı eserleri mi? Insanın özü, tam olarak değil belki ama, bir dereceye kadar, onu bilen, seven veya ondan nefret edenlerin belleğinde bir süre daha yaşayacaktır. Çocukları, arkadaşları, ailesi, dost ve düşmanları onu, kendi anılarında yaşatacaklardır. Bir gün gelecek artık onu tanıyan kalmayacaktır. İşte o gün o kişi gerçekten ölmüş olacaktır. Ruhu yok olacaktır. Bazı insanlar o kadar ünlüdürler ve arkalarında o kadar değerli veya iyi kötü önemli eserler bırakmışlardır ki, bir ruh olarak varlıklarını sonsuza kadar sürdürebileceklerdir. Musa, İsa, Muhammed, Atatürk, Atilla, Sezar, Hitler, Edgar Allan Poe, Fuzuli, Hayyam, Sartre, Dostoyevski, Çaykovski, Mozart, Bethoven ve sayısız diğerleri, ölümsüzleşmis, yarı Tanrı insanlardır ve sonsuza dek yaşayacaklardır. Aklı başında ve mantıklı insanlar için seçenek açıktır. Bu dünyada iyilik, dürüstlük, ahlak, yararlılık ve yaratıcılık, öte dünya yerine ise kesin bir fiziksel ölüm ve sonsuz istirahat…. Bunları ne kadar ustalıkla başarırsak, bu ölümlü dünyada ruhumuz o kadar uzun yaşayacaktır. Fiziksel bedenimiz, sonunda içinden çıktığı doğaya yeniden döndükten çok sonraları bile, ruhumuz yaşayacaktır.. Hatta bazılarımız gerçek ölümsüzlüğe kavuşacağızdır. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Aurelius Gönderi tarihi: 22 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 22 Mart , 2007 Yaşam, doğa ile ilgili bazı kurallara büyük bir sadakatla uyan süreçler dizisidir. Doğulur, büyünür, yaşlanılır ve sonunda ölünür. Bu süreçler tek yönlü olarak birbirlerini izlerler. Bu dönemlerin tümünü yaşamak zorunluğu yoktur, haliyle… Canlılar gelişmeden ve büyümeden de ölebilirler, yaşlanmadan da ama, ölmeleri için önce doğmuş olmaları gerekmektedir. Ölümün tek gereksinimi doğumdur. Yaşam, ölümle sonlanacak, kronik bir hastalıktır. Çaresi olmayan bir hastalıktır. Sonu kesin olarak ölümle bitecektir. Bu durum insan ruhuna aykırıdır. Aslında canlı ruhuna aykırıdır. En ilkel virusundan, en gelişmiş balinasına kadar hiç bir canlı ölmek istemez ve ölmemek için elinden gelen mücadeleyi yapar. Bu açıdan bakınca yaşam, kaçınılmaz sona mümkün olduğu kadar geç ulaşmak için yapılan bir mücadele olarak kabul edilebilir. Bir içgüdüdür, yaşamak isteği. İlk ve en önemli güdülerden biridir. Canlıların yaşamı bu içgüdü üstüne kurulmuştur. Çok güzel özetlemişsin sevgili katakuta.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 22 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 22 Mart , 2007 farklı bir 'ruh' tanımı ve farklı bir avuntu, aynı dinler gibi. avunmaya gelmişiz bu dünyaya. ama insanoglu işte ölüm ne kadar gerçek olsada kabullenmek bir o kadar zor geliyor. 'akıllı' için ölüm kaçınılmaz bir son ve mutlaksa, o zaman niye bu sonsuz yaşam arzulama 'akılsızlıgı' bunun bir izahı yok ama olmalı!! Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ nobody Gönderi tarihi: 22 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 22 Mart , 2007 aslında büyük çoğunluğumuz ölümsüzüz yalnızca eskiyen bedenimizi terkedip (yılanların deri değiştirmesi gibi) yeni bedenlerde yaşamaya devam edeceğiz hayır, reenkarnasyondan bahsetmiyorum çocuklarımız bizim hücrelerimizden oluştuğundan onlar bizim ikinci bedenlerimiz olacaktır ama ruhumuz (benliğimiz) niye aynı kalmıyor derseniz; seksen yıl yaşamış bir ruhun yeni bir seksen yıl daha yaşaması mı yoksa tazecik bir ruhun bu seksen yılı yaşaması mı daha akla uygun ben fikrimi söyleyeyim; 80 yıldan sonra okul yıllarımı tekrar yaşamak herhalde işkence olurdu??? Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 22 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 22 Mart , 2007 aslında büyük çoğunluğumuz ölümsüzüzyalnızca eskiyen bedenimizi terkedip (yılanların deri değiştirmesi gibi) yeni bedenlerde yaşamaya devam edeceğiz hayır, reenkarnasyondan bahsetmiyorum çocuklarımız bizim hücrelerimizden oluştuğundan onlar bizim ikinci bedenlerimiz olacaktır ama ruhumuz (benliğimiz) niye aynı kalmıyor derseniz; seksen yıl yaşamış bir ruhun yeni bir seksen yıl daha yaşaması mı yoksa tazecik bir ruhun bu seksen yılı yaşaması mı daha akla uygun ben fikrimi söyleyeyim; 80 yıldan sonra okul yıllarımı tekrar yaşamak herhalde işkence olurdu??? Zaten "sen"i "sen" yapan, elin, ayağın, gözün, kulağın, beynin değildir.. "Sen"i "sen" yapan ruhtur ve "sen" "sen" kalacaksın.. Ne reankarnasyon vardır nede yok olmak vardır.. "Sen" "sen" kalacaksın.. "Sen" deki fizik dünya ile bağlantıyı sağlayan organlar, sana emanet verilmiş birer atom yığınıdır ve, sen öldüğünde, o atom yığınları tek tek çözülecek, tepkimeye girecek, ayrışacak birleşecek, ve belki başka insanlara, emanet olarak geçecektir.. Bu "sen", "madde mi düşünür beyin mi" konsuundaki kastetmiş olduğum "ben" dir.. Saygılar.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Shatin Gönderi tarihi: 22 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 22 Mart , 2007 farklı bir 'ruh' tanımı ve farklı bir avuntu, aynı dinler gibi. avunmaya gelmişiz bu dünyaya. ama insanoglu işte ölüm ne kadar gerçek olsada kabullenmek bir o kadar zor geliyor. 'akıllı' için ölüm kaçınılmaz bir son ve mutlaksa, o zaman niye bu sonsuz yaşam arzulama 'akılsızlıgı' bunun bir izahı yok ama olmalı!! akıllı için ölüm kaçınılmaz bir son demişsin? bunun gelecekte de böyle olacağına nereden emin olabiliyorsun? Belki milyarlarca yıldır böyle gelmiş diyeceksin ama ya gelecekte bu değiştirilirse? Bir müslüman olarak ben böyle birşeye ihtimal vermiyorum. Çünkü benim inandığım dinde "Her canlı bir gün ölümü tadacaktır" diyor ve ben de buna iman ediyorum. Ama bir teist olarak değil de ateist olarak düşünmek gerekirse ben ölümsüzlüğün bir gün bulunacağını savunabilirdim. Çünkü bilim için dünün bilinmeyeni bugünün bilineni bugünün bilinmeyeni de yarının bilineni olacaktır. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Aurelius Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 'akıllı' için ölüm kaçınılmaz bir son ve mutlaksa, o zaman niye bu sonsuz yaşam arzulama 'akılsızlıgı' bunun bir izahı yok ama olmalı!! bingbang ten sonra oluşan kurallar dizisinden sonra iki gerçek var ki orta da bir yoketme çabası bir diğeri de varolma çabası.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 "Sen" deki fizik dünya ile bağlantıyı sağlayan organlar, sana emanet verilmiş birer atom yığınıdır ve, sen öldüğünde, o atom yığınları tek tek çözülecek, tepkimeye girecek, ayrışacak birleşecek, ve belki başka insanlara, emanet olarak geçecektir..Bu "sen", "madde mi düşünür beyin mi" konsuundaki kastetmiş olduğum "ben" dir.. (xlark tades) bilimsel bir dayanağınız var mı bu konuda ? aksi halde herkes bir hayal uydurabilir, bu örnek gibi, Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 Zaten "sen"i "sen" yapan, elin, ayağın, gözün, kulağın, beynin değildir.."Sen"i "sen" yapan ruhtur ve "sen" "sen" kalacaksın.. Ne reankarnasyon vardır nede yok olmak vardır.. "Sen" "sen" kalacaksın.. "Sen" deki fizik dünya ile bağlantıyı sağlayan organlar, sana emanet verilmiş birer atom yığınıdır ve, sen öldüğünde, o atom yığınları tek tek çözülecek, tepkimeye girecek, ayrışacak birleşecek, ve belki başka insanlara, emanet olarak geçecektir.. Bu "sen", "madde mi düşünür beyin mi" konsuundaki kastetmiş olduğum "ben" dir.. Saygılar.. Diğer başlıkta açıklayamadığın gibi burada da açıklayamamışsın sayın Kralx. Bence bu "ben","sen" açıklamasını bırak beceremiyorsun. Ben, sen birer, işaret zamiridirler. 1. ve 2. tekil şahısları nitelerler. Niteledikleri madde insandır. İnsanlarda her madde gibi atom ve moleküllerden oluşmadır. Söylediğin gibi devinim (kimyasal değişim) yoluyla niteliklerini değiştirirler. Bilim, mantık, böyle söylüyor. Sen farklılaştırıp söylüyorsun. Bu bilimsel aşamaları çağlar öncesi uydurulmuş mistik inançlarla birleştiriyorsun. Ondan sonrada kalkıp inançlar bilimsellik içerir diyorsun. İnançlar, mistik yanları ile çağlar öncesi masallarıdırlar. Bilimsellik içermezler. "Ruh" kavramı da masal bir kavramdır. Kişi yada toplum olarak çağa ayak uydurabilmek için, mistik kabulleri derhal terketmeliyiz. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 İster felsefe deyin, ister inanç deyin, ister hayal deyin, bana göre ruh gerçektir "ben" ve "sen" 'i ben ve sen yapan ruhumuzdur, gerisi bir biriyle ileşim halinde olan atomdan başka bişi değildir.. Bilim bulamadı diye o yok değildir.. Belki bulur bir gün... Saygılar.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 İster felsefe deyin, ister inanç deyin, ister hayal deyin, bana göre ruh gerçektir "ben" ve "sen" 'i ben ve sen yapan ruhumuzdur, gerisi bir biriyle ileşim halinde olan atomdan başka bişi değildir..Bilim bulamadı diye o yok değildir.. Belki bulur bir gün... Saygılar.. Ruh denen şeyin bilim tarafından keşfedilmesini istiyor isen, ruhun varlığına dair bir emare, bir ipucu göstermelisin. Tabi bu emare ya da ipucu somut olmalıdır ; "ben inanıyorum" demekle değil... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 akıllı için ölüm kaçınılmaz bir son demişsin? bunun gelecekte de böyle olacağına nereden emin olabiliyorsun? Belki milyarlarca yıldır böyle gelmiş diyeceksin ama ya gelecekte bu değiştirilirse?Bir müslüman olarak ben böyle birşeye ihtimal vermiyorum. Çünkü benim inandığım dinde "Her canlı bir gün ölümü tadacaktır" diyor ve ben de buna iman ediyorum. Ama bir teist olarak değil de ateist olarak düşünmek gerekirse ben ölümsüzlüğün bir gün bulunacağını savunabilirdim. Çünkü bilim için dünün bilinmeyeni bugünün bilineni bugünün bilinmeyeni de yarının bilineni olacaktır. ateist inançlı biri savunabilir, 'bir gün ölümsüzlügün gerçekleşecegini',bu anlamda bilimede iman edebilir . ama ben degil, çünkü ben 'ateist' olarak düşünsemde, ateist olarak inanmıyorum. Ben Kur'an'a inanıyorum ve bir gün bu dünyadan göçülecegine. Ölümü bir son olarak görüyormuyum? Tabiki hayır. Allah ne dilerse o olur diyorum. ölümü bir geçiş olarak düşünüyorum. bilimide paratik bir olgu olarak düşünüyorum ve elinde herhangi bir 'hakikatin' anahtarı olduguna ve ilerde olabilecegine kesinlikle inanmıyorum. eger ki bir gün aklım inanıyor görünsede bilki 'kalbim' inanmıyordur. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Mart , 2007 Ruh denen şeyin bilim tarafından keşfedilmesini istiyor isen, ruhun varlığına dair bir emare, bir ipucu göstermelisin. Tabi bu emare ya da ipucu somut olmalıdır ; "ben inanıyorum" demekle değil... Valla bu meseleyi bir aydır tartışıyoruz.. Ruh mu düşünür beyin mi topici ve diğer ilgili topiclerde.. Emarileri bulunmayacak diye bir kayı yok.. Ben bulamadıysam bir başkası bulabilir.. Bana göre emareleri var, görme, duyma, algı, düşünme ve yorumlamadaki muhatap.. Beyin bellektir, beyin işlemcidir ama bütün bunalrın sunulduğu ve bunlarla muhatap olan "sen" yada "ben" olmalıdır.. Değilse bütün bu işlemler asılıdır, boşluktadır ve anlamsızdır.. Bu açıklama şimdilik popüler yönden olmuş olabilir, gelecekte bilimsel bulguların bulunmayacağı anlamına gelmez.. Kim bilir belki bulunmuşturda, çok iyi araştırmak lazım.. Saygılar.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Ben bulamadıysam bir başkası bulabilir..Bu açıklama şimdilik popüler yönden olmuş olabilir, gelecekte bilimsel bulguların bulunmayacağı anlamına gelmez.. ne yani, sen bunca şeyi kafadan mı attın kaç zamandır Kim bilir belki bulunmuşturda, çok iyi araştırmak lazım.. Ruh ile ilgili herhangi bir kayıt yok, çünkü herhangi bir delili yok İster felsefe deyin, ister inanç deyin, ister hayal deyin, bana göre ruh gerçektir "ben" ve "sen" 'i ben ve sen yapan ruhumuzdur, gerisi bir biriyle ileşim halinde olan atomdan başka bişi değildir.. herhangi bir deliliniz olmadığı için sizinkine hayal ve inanç diyoruz. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Bilim bulamadı diye o yok değildir..Belki bulur bir gün... Saygılar.. İşte, bilgilenme disiplinlerinde bu görüşe falcılık, hayalcilik denmektedir. Ben bulamadıysam bir başkası bulabilir..Bana göre emareleri var, görme, duyma, algı, düşünme ve yorumlamadaki muhatap.. Saygılar.. Bu konuda sık sık çelişkiye düştün sayın Kralx. Bir değerlendirme yap tekrar. Emare bulabildi isen (ki bulamadıysam da diyorsun, hangisine inanalım), bir ruh çağırma bürosu aç. İyi para eder. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Sayın bilimselci, bulunmuştur yada bulunamamıştır dediğim kanıtlar, sizin beklediğiniz yönde kanıtlardır, yani maddeseş kanıtlar.. Ama benim gördüğüm, bildiği, hissettiğim, akıl ve mantığımla kesinlikle varlığına innadığım şeydir bu.. Ruh canlılıktır, ruh benliktir.. Saygılar.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Ama benim gördüğüm, bildiği, hissettiğim, akıl ve mantığımla kesinlikle varlığına innadığım şeydir bu..Ruh canlılıktır, ruh benliktir.. herkesin bir şekilde kendi inancı vardır, buna bir şey diyemeyiz ama bunu diğer insanlara anlatamazsınız daha doğrusu aktaramazsınız eğer bizede aktarmak istiyorsanız delil göstermek zorundasınız, yada bilimsel bir dayanak belirtmek zorundasınız aksi halde kendi içinizde yaşayıp öleceksiniz bunada karışamayız tabiki biz ancak "gerçek budur" diye yanlış bir şekilde başkasına aktarmaya çalıştığınızda devreye gireriz bazı insanlar bunu yaptığı için (örneğin peygamberler) tartışıyoruz saygılar Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 biz ancak "gerçek budur" diye yanlış bir şekilde başkasına aktarmaya çalıştığınızda devreye gireriz Devreye mi giriyorsunuz.. Bilim üst kurulu falan mısınız.. Neye eminsiniz, bugüne kadar neyi kanıtladınız....? Ruhun yokluğuna ne kadar eminsiniz..? Bilim bile buna emin değilken, siz nasıl eminsiniz..? Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Neye eminsiniz, bugüne kadar neyi kanıtladınız....? kanıtlamadık ve aynı şekilde "gerçek budur" demedik kanıtlanmamış şeylere gerçektir denmez ama hangisi deneylenebiliyorsa ona daha yakınız, en azından bir dayanağımız var Devreye mi giriyorsunuz..Bilim üst kurulu falan mısınız.. gerçeğe ulaşmaya çalışan insanlarız Ruhun yokluğuna ne kadar eminsiniz..? herşeyin beyinden olduğunu bilecek kadar Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 herşeyin beyinden olduğunu bilecek kadar Tarafsızlık bu mu..? Bilim bu mu.. Bilim hiç bir şeye emin olmaz, bilim değişkendir, bilim ideoloji haline getirilemez.. Nas ve hüküm belirtmez, bu budur demez. Sadece araştırır.. Bugün yer çekimi kanunu bile kesin değildir.. Beynin işlevleri hakında bitmiş ve bu kesin budur denilen bir araştırma yoktur.. Tam tersine henüz bilim herşeyin başındadır.. Daha çok yol var önünde.. Beyin hakkında kesin konuşmamlısınız.. Saygılar.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Beyin hakkında kesin konuşmamalısınız.. kesin konuşmadımki (ben hiçbir zaman kanıtlanmamış bir şey için kesin konuşmam, bunca zamandır anlamış olmanız lazım) herşeyin beyinden olduğunu bilecek kadar eminim dedim sadece ruhun varlığı ile beynin işlevi ve özellikleri konusunda ne kadar bilgiye sahipsek o kadar eminiz. ruh hakkında hiçbir bilgiye sahip değilken, beyin hakkında bir çok bilgiye sahip olma olayı Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 herşeyin beyinden olduğunu bilecek kadar eminim dedim sadece Eminim diyorsunuz ama.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Eminim diyorsunuz ama.. "ne kadar" emin ! olduğumuda belirtiyorum ama Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 "ne kadar" herşeyin beyinden olduğunu bilecek kadar Neyse.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Mart , 2007 Neyse.. xlark tades bir sürü olay içinden gittin bir kelimeye takıldın ve ısrarla üzerinde duruyorsun, neyse sorun değil açıklamaya devam. beynin işlevi özellikleri ve düşüncenin deneylenmesi olayları tam olarak çözülemedi, çözülebildiği kadarıyla herşeyin beyinden olduğu anlaşılıyor, belki başka bir şeyde buna eşlik ediyor olabilir, yani beyin konusunda herşey %100 çözülmüş değil, ama şu ana kadar bilinenlerden hep beyin sorumlu, bunun dışında hiçbir bilgi yok, olmadığına görede bütün deliller beyin diyor işte ben diyorum ki herşeyin beyinden olduğunu bilecek kadar eminim, yani %100 kesin gerçek olarak emin değilim, beyin ne kadar biliniyorsa o kadar eminim. Bir bakarsın bir gün beyinden başka bir yerde bir işlev bir faaaliyet daha bulunur ve o zaman emin olmayabiliriz bu durumdan, ama şimdiki durum öyle değil. Aksi yönde hiçbir bulgu olmadığına göre eminim diyebilirim ve bu gerçeği göstermez sadece emin olurum. Emin olmak hiçbir şey kanıtlanamaz, neden üzerinde bu kadar durdun anlamadım. Emin olmak kişisel bir durumdur, kimseyi bağlamaz. bir "emin" dedim diye beni bu kadar yordun bu senin diğer anlattığım olayları kabullenmek zorunda kaldığını gösteriyor kanımca. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.