Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

GERCEKTE TANRI YOKTUR


Romantik_Sovaylye

Önerilen İletiler

bilim ve din arasında bir çatışma yoktur bana göre, aksine birbirini tamamlar,

 

 

Bilim ve din arasındaki çatışmadan kaçınmanın tek yolu, bu alanları birbirinden tamamen ayrı olan bölümler hâlinde ele almaktır. Bu anlayışa göre, bilim ve din sordukları sorular, uğraştıkları konular ve kullandıkları metotlar açısından birbirlerinden özerk ve bağımsız olmalı, birbirlerinin işine karışmamalıdırlar. Her iki alanın da kendilerine göre sınırları vardır. Bu bölümleştirme, sadece gereksiz çatışmalardan kaçınmayı değil, aynı zamanda her iki düşünce tarzının kendine özgü hüviyetine sadık kalabilmelerine vesile olacaktır.

 

 

Bilim nesnel, genel ve tekrarlanabilir verileri açıklamaya çalışır. Din ise, âlemdeki düzen ve güzelliğin varlığını ve iç dünyamızdaki (bir taraftan suç, endişe ve mânâsızlık, diğer taraftan da merhamet, güven ve hayırseverlik gibi) tecrübeleri araştırır.

 

 

Bilim nesnel olarak "nasıl" sorularına, din ise, mânâ, gaye, ilk köken ve nihai kaderimize dâir ferdî "niçin" sorularına odaklanır.

 

Bilimde otoritenin temeli mantıkî tutarlılık ve deneysel yeterliliktir. Dinde ise nihai otorite Tanrı ve aydınlanmış peygamberler vasıtasıyla anlaşılan ve şahsî tecrübelerimizce onaylanan vahiydir.

 

Bilim, deneysel olarak denetlenebilir nicel tahminlerde bulunmaktadır. Din ise, Tanrı aşkın olduğu için sembolik ve analojik dil kullanmak zorundadır.

 

 

Bu yüzden, size verdiğim örnekler de sembol üzerinden verdiğim örneklerdi,

 

Kendinizi ateist olarak tanımlayan sizler, verdiğim sembolik örneklerde mantık arıyor, ve çelişki olduğunu söylüyorsunuz, eğer ben de sizler gibi sembolik anlatımdan kastedilen manayı anlayamamış ve sembolün dışına çıkamamış olsaydım, emin olun size sonuna kadar hak verecektim.

Kur’an Allah Kelamı mı?

 

Bildiğiniz gibi İslam’a göre Kur’an, İncil, Tevrat ve Zebur Allah tarafından gönderilmiştir. Bunlardan Kur’an dışındaki kitapların yazımı, geçmiş zaman anlatımı şeklindedir. Kur’an ise Allah’ın hitabı biçiminde yazılmıştır. Allah’ın sözlerinin, emir ve öğütlerinin Cebrail adlı melek vasıtasıyla ve vahiy yoluyla peygambere iletildiğine inanılır. O yüzden “Kur’an Allah kelamıdır” denir. Allah’a ait olmayan sözler ise “kul” veya “kâle” yani “de ki” veya “dedi ki” sözcükleriyle belirtilmiştir. Bundan dolayı birçok ayet “de ki” anlamına gelen “kul” kelimesiyle başlar. Örneğin: “De ki; ‘Ben içinizden hiçbir erkeğin babası değilim” cümlesinden anlarız ki “de ki” diyen Allah, “Ben içinizden hiçbir erkeğin babası değilim” dedirtilen peygamberdir. Ne var ki bunun gibi bazı ayetlerin Allah’a ait olmadığı açıkça belli iken “de ki” sözcüğünün kullanılmadığını görürüz. Bu tür ayetlerin bazı meallerinde “de ki”sözcüğü parantez içinde verilmiştir. Bazı mealciler ise sanki Arapçasında gerçekten yazılıymış gibi paranteze dahi gerek duymadan “de ki” sözcüğünü eklemişlerdir. Bu müdahaleler, ayetlerdeki eksikliği kamufle etme amaçlıdır. Şimdi bu hataları görelim:

 

Fatiha suresi Allah’a yapılan bir duadır. Dolayısıyla “deyin ki” kelimesiyle başlamalıydı. Kur’an’ın son iki suresi olan Nas ve Felak sureleri de duadır ve “de ki” ile başlar. Fatiha suresinin başında olmasa bile 5. ayetinde “kûlû” yani “Deyin ki” sözcüğü muhakkak kullanılmalıydı.

 

Fatiha/ 5-7. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

 

Görüldüğü gibi ayette Allah’a sesleniş, Allah’a yakarış vardır. Dolayısıyla ayette seslenen Allah değil, insandır. Ama “Deyin ki” sözcüğü olmadığından Allah kendisine dua etmiş gibidir. Hadi diyelim ki Fatiha Kur’an’ın açılış suresidir, bir önsöz gibidir, o nedenle “deyin ki” denmesine gerek duyulmamıştır. Peki ya diğer ayetlerdeki eksikler? Şimdi de aşağıdaki ayetlerde hitap edenin kim olduğunu görelim:

 

Hud-2. Allah’dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.

 

Zariyat-51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.

 

Bu ayetlerde anlaşılacağa üzere konuşan Muhammed hazretleridir. İnsanlara kendisinin peygamber olduğunu iddia etmektedir.

 

Şura-10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. (De ki) İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.

 

En’am-104. Rabbinizden size muhakkak ki deliller gelmiştir. Artık kim gözünü açar görürse kendi lehine, kim de hakkı görmeyip batılı seçerse kendi aleyhinedir. (De ki) “Ben sizin üzerinizde bekçi değilim.”

 

Bu iki ayette de konuşan Muhammed hazretleridir. Görüldüğü gibi “de ki” sözcükleri kullanılmadığından mealciler parantez içerisinde göstermek zorunda kalmışlardır.

 

Tevbe-30. Yahudiler, “Uzeyir Allah’ın oğlu” dediler, Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğlu”, dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!

 

Bu ayette geçen “kâtelehumullâh” ın asıl anlamı “Allah onları öldürsün, katletsin” dir. Bunu Allah’tan isteyenin Allah olamayacağı açıktır.

 

Bu örneklerden şu sonuçlar çıkarılabilir:

 

1- Kur’an, Tanrı sözü değildir. Hz. Muhammed kurgulayıp yazmış, fakat birkaç ayette gaf yapmış ‘de ki’ ekini kullanmayı unutmuştur.

 

2- Kur’an, derlenip toplanırken hata yapılmış, bazı ayetler eksik yazılmıştır.

 

3- Kur’an’a Hz. Muhammed’den sonra Halife Osman ve Emeviler döneminde müdahale edilmiş, ayetler tahrif edilmiştir.

 

Tabi bunlara “Allah, anlaşılacağını düşünerek ‘de ki’ demeye gerek duymamış olabilir” veya “Allah bu tür eksiklerle insanları sınamış olabilir” türünden yanıtlar da verilebilir. Bu tür yanıtlar, eksikliği, hatayı tanrıya havale etmek olur ki buna katılmak mümkün değildir. 2 ve 3 şıkları ise Hicr-9 ayetinde belirtilen “Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.” ayetine ters düşer. Bu durumda 1 şıkkının doğru olduğu, Kur’an’ın Allah sözü değil, Hz. Muhammed’in kurgusu olduğu ortaya çıkar.

 

Şimdi de Kur’an’ın Allah hitabı olmadığına dair farklı bir örnek verelim:

Bu örnekle göreceğiz ki Muhammed hazretleri, kimi zaman Allah’ı, kimi zaman melekler adına Cebrail’i, kimi zaman da peygamberleri konuşturan bir kurguyla Kur’an’ı yazmıştır. Onları konuştururken Kur’an’da 300’e yakın “de ki” öneki kullanmıştır ki kendisinin yazdığı anlaşılmasın, Allah sözü olduğuna inanılsın. Ama bazı ayetlerin kurgusunda hata yapmış, “de ki” kullanmayı unutmuş ya da hatalı kullanmıştır veya kullanmayı becerememiştir.

 

En’am-114. Allah’tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir? Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma.

 

Meryem-64. Biz, ancak Rabbının emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasındaki her şey, O’nundur. Ve Rabbın unutkan değildir.

 

Enam-114 ve Meryem-64. ayetten önceki ve sonraki ayetlere bakıldığında bu cümlelerin kime ait olduğuna dair bir belirteç yoktur.

Enam-114’te ”Size Allah’tan başka bir hakem mi arayayım” sözünden sonra “Senin Rabbin tarafından indirilmiş” sözü ile konuşturulanın melek Cebrail olduğu ve Muhammed hazretlerine hitap ettiği açıkça bellidir.

Meryem-64’te ise “Biz ancak rabbinin emriyle ineriz” sözü melekler ya da melekler adına konuşan Cebrail’e söyletiliyormuş gibi yazılmıştır. Ama Allah’ın kelamı dediği kitapta Muhammed hazretleri bunu belirtmeyi becerememiş ya da hata dikkatinden kaçmıştır.

 

Zümer-10. De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.’ (de ki fazla)

 

Bakara-97. De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.” (de ki fazla)

 

Zümer-10 ve Bakara-97 ayetlerinde dikkat edilirse “de ki” sözcüğüne gerek yoktur ama kullanılmıştır. Zümer-10’da “de ki” sözcüğü olduğunda Muhammed hazretlerinin Müslümanlara “kullarım” diye seslendiği anlaşılmaktadır. Halbuki “de ki” olmasaydı hitap eden Allah olacak ve bir anormallik görünmeyecekti.

 

Bu gaflara karşı, verilen yanıtlardan biri “Kur’an’da kimi ayetlerin Cebrail’in sözü olduğu” hatta “Kur’an’ın Allah’ın, Cebrail’in ve peygamberin ortak ürünü” olduğudur. Bakara-97 ayeti bu iddiaları çürütür. Ayetten Cebrail’in, Kur’an’ı peygamberin kalbine indirdiğini, dolayısıyla 23 sene boyunca zırt pırt 50.000 yıllık yolu katetmediğini, olaylara-durumlara göre sırası geldiğinde peygamberin ayetleri kalbinden (beyninden) ortaya döktüğünü anlıyoruz.

 

Bakara-97 ayetinde “de ki” öneki kullanıldığında ayet şöyle olmalıydı:

 

De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak benim kalbime indirmiştir.

 

Ama Kur’an’da “senin kalbine indirmiştir” yazılarak hata yapılmıştır.

 

Muhammed hazretleri, Tevrat ve İncil’in 3. şahıs ağzıyla yazılmasına nispeten çok daha inandırıcı bir kurgu ile Kur’an’ı yazmış ama yaptığı bu gaflarla açık vermiştir.

 

Örneğin Zuhruf-11‘te;

“O, suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz” ayetini ele alalım:

Burada “O” Allah ise, “Biz” kimdir?

”Biz”, melekler adına konuşan Cebrail’den başkası olamaz. Ama görüldüğü gibi meleğin konuştuğuna dair bir belirteç yoktur.

 

Muhammed hazretleri, Kur’an’ı “Allah kelamıdır” diye yazmıştır. Allah’ı konuşturma sanatı ile düzenlemeye çalışmıştır. Fakat özellikle “Biz” diyen ayetlerde ya “Allah ve ekibi” olarak konuşulmaktadır ya da melekler olarak.

Süleyman Ateş’in bu konuda görüşü “Kur’an Allah vahyi, melek sözüdür” şeklindedir.

Ama görüyoruz ki Allah da konuşuyor, Cebrail de, Muhammed de..

Kur’an’da sıkça kullanılan “kale” sözcüğü “dedi ki” anlamındadır. Şimdi “dedi ki” sözcüğünün kullanıldığı bir ayetteki hatayı görelim.

 

Enbiya-112. Kâle rabbıhkum bil hakk ve rabbuner rahmânul musteânu alâ mâ tasıfûn.

Dedi ki; “Rabbim hak ile hükmet. Sizin nitelendirmelerinize karşı sığınılacak olan rabbimiz rahmandır.

 

Cümle kurumunun yanlış olduğu açıkça görülmektedir. Edip Yüksel, bu ayetin yanlış yazıldığını, “kale” değil, “kul” olması gerektiğini söyler ve o şekilde çevirir. Muhammed Esed ise hem “kale” değil “kul” muş gibi çevirir, hem de 2. cümlede tekrar parantez içinde “de k

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 sevgili @@pach of neo

 

Hemen kalk yerinden bir takvim yaprağına bak. Orada senin de önceden bildiğin şeyler yazılı. Güneşin, meselâ üç ay sonra, oturduğun şehirde hangi dakikada doğacağını ve batacağını yazmış olmalılar. Artık sen de önceden biliyorsun. Acaba güneş, sen öyle bildiğin için mi o dakikada doğuyor? Yoksa güneş o dakikada doğacağı için mi sen öyle biliyorsun? Gördüğün gibi, bilmek olmayı belirlemez, olmak bilmeyi belirler. Bir iş olmuşsa/olacaksa, öyle bilinir. Bir iş nasıl bilinirse, öyle olmaz. Öyle bilindi diye öyle olmaz. Öyle bilinecek diye öyle de olmaz. Allahın da önceden bilmesi, ne edeceğimizi belirliyor değil. Bizi böyle ettiğimiz için, O önceden öyle biliyor. Yoksa, Onun da sonradan bilmesini mi arzu ederdin. Zamanı yoktan var eden, sence zamana mahkûm mu olsun? O da mı az sonraları beklesin?

 

Dünyada ne edeceğimizi biliyor Allah: Doğru. Önceden biliyor: Bu da doğru. Peki ya Onun önceden bildikleri sonradan olmazsa, O neyi bilmiş olacak! Sonradan olacaklar olacak ki, önceden bilmesi doğru olsun Farz edelim ki, biliyorum nasılsa diye hiçbirimizi dünyaya göndermeden cennete/cehenneme koyuverseydi. Dünya hiç olmasaydı. Hayat hiç kimse tarafından yaşanmasaydı. O zaman Onun da bildiği şimdiki yaşadıklarımız değil, biliyorum nasılsa diye başından cennete/cehenneme koyulduğumuz olacaktı.

 

Sonradan bilmek için bir şeylerin önceden olması gerektiği gibi, önceden bilmek içinde bir şeylerin sonradan olması gerekir. Şimdi olan bitenin hepsi Onun önceden bildikleri ama bizim olduktan sonra bildiklerimizdir. Ben kaderin mahkûmuyum derken, acaba, O çok önceden öyle biliyordu diye Onun bildiğine göre mi davranıyorsun? Bunu yapabilmen için, Onun önceden bildiğini O'ndan önce bilmek gibi bir yeteneğin olmalı. Bir eylemi yaparken, önceden yazılmış bir şey okuyarak yapmadığına göre, senin eylemlerini kaderin belirliyor değil, sen kaderinde ne yazıldığını/yazılacağını belirliyorsun. Ne yapıyorsan, o yazılıyor kaderine. Şimdi yaptığını sonradan öğreniyorsun. İşte kaderin de o sonradan bildiğine göre yazılıyor. Sonradan bildiğine göre önceden davranabiliyor olsaydın, örneğin bir sınavı hemencecik kazanabilirdin, diplomanı fakülteye girer girmez de alırdın! Çok kolay: Kaderimde diploma alacağım yazılmış, öyleyse yan gelip yatsam da, diplomamı alacağım deyip de yan gelip yattığında, sadece yan gelip yatmış olursun. Böylece kaderinin de yan gelip yattığı için diplomayı alamadı şeklinde yazıldığını çok sonra fark edersin!

benim duygularımı ve hislerimi al bir kaba yerleştir, mantığı ne kadar anlamsızsa senin kader anlayışıda o kadar, mantıksız ve anlamsız, inci hanım,lütfen bırakın bu ezberci mantığını,şimdi uyanma zamanı günaydın,kaderi sen kontrol ediyorsun bunu sakın unutma bunu ispatlamak benim için kolay ya senin için ne kadarda zormuş üzgünüm,tanrı kitap yazıyor,tanrının neden? kitap yazdığını yada neden yazmadığına dair en küçük bir ispat bile yokken,aniden bir kitap ortaya çıkıyor,

 

 

ve insanları köleleştiriyor,

 

insnları zorla bir sisteme ve kalıba sokmaya çalışıyor,,

 

insanları,üst rütbe alt rütbeye ayırıyor bu ********* birşey

 

 

insanları ve hayvanları, tamammen kısıtlıyor yaşam alanlarını yok ediyor

 

 

tanrının mantığında asla sistem olmamıştır

 

bu yüzden özgürsün

 

yada kölesin,

 

evet problem seçim,,

 

ben, seçimimi yaptım inci hanım,,

 

kötü bir tanrıya inanmaktansa 

cehennemim kralı omaya razıyım!!!

 

 

kim bilir belkide cehennme o kadar kötü bir yer deyildir

 

kötü huriler hımmm.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

allah her yerde dinlerin inancına göre öyle mi? evet 

 

peki her yerde olan allahı görmek için neden islam peygamberi ve neyle çıkıyor biliyorsunuz  muhammet allahın yanına kat kat gökyüzüne miraca çıktı hikayeleri anlatılıp duruyor cebrail ile çıkmış göğe  dine göre ve son kat'ta allah varmış  ?

cebrail melek size bir yerlerden tanıdık geliyor mu başka bir mitolojiden ? 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Bilim, deneysel olarak denetlenebilir nicel tahminlerde bulunmaktadır. Din ise, Tanrı aşkın olduğu için sembolik ve analojik dil kullanmak zorundadır.

 

 

din ise tanrı aşkın semboleri asıl kulanan  sümerler htitler, urartular,frigyalılardır inci hanım sallmayın lütfen, bir kere tanrıya  ait bir kavram asla olmamıştır. bu alfabelerde işte ezberci mantığı herşey ortada,ne alakası var yaaa,,kuran imalat tarihi m.s 700.. bunlar ise ise  m. ö 12.000 ile m.ö.3500, yılar ıarsında meydana gelmiştir..onlar  tanrıyı bu alfabelerde arıyorlar aini hanım ya siz nerede arıyorsunuz?!!islik.gif islik.gifinci hanım dini savunurken tanrıdan destek almassanız   çok sevinirim,burdaki saygıdeğer arkadaşlarım,size gülmezler sadece sizi dinlerler ve seviyeli bir tartışma olur lütfen rica ediyorum,inci hanım,,

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fatiha/ 5-7. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

Görüldüğü gibi ayette Allah’a sesleniş, Allah’a yakarış vardır. Dolayısıyla ayette seslenen Allah değil, insandır. Ama “Deyin ki” sözcüğü olmadığından Allah kendisine dua etmiş gibidir.

 

Hadi diyelim ki Fatiha Kur’an’ın açılış suresidir, bir önsöz gibidir, o nedenle “deyin ki” denmesine gerek duyulmamıştır. Peki ya diğer ayetlerdeki eksikler?

 

 

Allah kendisine dua etmiş gibidir!!!!!!!!!!!ohmy.gif 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuranda hangi sözün kim tarafından söylendiğini ayırt etmek çoğu kez olanaksızdır. İfade yanlışlıkları listelense bayağı bir kitap oluşturur. Son derece bozuk bir ifade tarzı vardır. Gereksiz konuları çok uzatır, çok önemli konuları çok kapalı geçer. Çok fazla tekrar vardır. Hafızlara bunalım geçirtecek kadar gereksiz tekrarlar... 

 

Ayrıca bir sistematiği yoktur. Bir konuyu açıp geliştirip bir sonuca bağlama diye bir şey kesinlikle yoktur. Daldan dala atlayarak alakasız konuları ard arda getirir. Uzun hikayeleri tekrar tekrar anlatır. Sürekli şöyle azap edeceğiz, şöyle huriler vereceğizden başka bir şey pek yoktur içinde. Bunları da usandıracak kadar, bayacak kadar çok tekrar eder.

 

Bir kitap içeriğini dolduracak bir bilgi yoktu içinde. Özetlesen yarım sayfada ne dediğini yazarsın. Başka da bir şey dediği yoktur. O günün geçerliliği içinde yazılmış ifadelerin de bugün ne bir anlamı, ne bir faydası vardır. O gün belki bir anlam ifade ediyordu ama bugün pek bir şey ifade etmiyor.

 

Sürekli insanları inanç bazında ayırması ve hakaretler, tehditler etmesi kabul edilir gibi değil. Başkası söylese çok ağır hakaret olacak şeyleri nasılsa tanrının ağzından söylüyoruz diye rahat rahat yazmışlar. Halbuki tanrının insanlardan daha düşünceli, daha oturaklı olması gerekirdi. Bunu düşünememişler veya işlerine öyle gelmiş... 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Müslümanlar her şeyi "ol der olur" mantığı ile açıkladıkları için, onlar açısında açıklanamaz bir şey yoktur. Bunun sihirbazın şapkadan nasıl edip de tavşan çıkardığını sorgulamamak, "adam sihirbaz, hokus pokus dedi mi yapar" demekten farkı olmadığını onlara anlatmanın bir yolu yoktur.

 

Yoksa sorun çok. Örneğin Adem ile Havva'nın göbek delikleri var mıydı? 

 

Olmamalı, çünkü iddiaya göre doğmadılar. Anne karnında göbek kordonu geliştirmediler. O halde göbek kordonu oluşturan genlere sahip değiller. Peki çocukları bu genleri ebeveynlerinden almadan nasıl göbek kordonu oluşturdular? Üstelik bir de soylarının devamı için ensest gerekiyor!

 

Tabii ki ilk insan diye bir kimse yok ve böyle sorunlar yok. Tüm canlılar bir kökten, bir soydan. Dolayısıyla göbek deliği olmayan bir insan hiç olmadı. İnsan soyu ensestle filan da başlamadı. Ama dogma penceresinden bakana bunları anlatmak faydasız. Allah değil mi, hokus pokus, hop göbek bağı oluverdi... Müslümanlara her konu böyle... 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

aynen öyle ensest ilişki'yi aslında normalmiş gibi gösterdiler ama ne yazık ki

tanrı ilk insanlardan 2 veya 3 çift yaratmayıp resmen buna yol verdi öyle mi 

bu iddia tam olarak sürreal'dır ! 

 

ve eğer bir teistsen ne yazık ki tanrının bir ensest ilişkiye yol verdiğini tam olarak kabul etmek durumundasın ...

 

her tarafları tutarsız bunların maalesef ...sonra biz ateist olup onlar teist oluyor oh  ne güzel dünya oh vur patlasın çal oynasın ..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 sevgili @@pach of neo

 

Hemen kalk yerinden bir takvim yaprağına bak. Orada senin de önceden bildiğin şeyler yazılı. Güneşin, meselâ üç ay sonra, oturduğun şehirde hangi dakikada doğacağını ve batacağını yazmış olmalılar. Artık sen de önceden biliyorsun. Acaba güneş, sen öyle bildiğin için mi o dakikada doğuyor? Yoksa güneş o dakikada doğacağı için mi sen öyle biliyorsun? Gördüğün gibi, bilmek olmayı belirlemez, olmak bilmeyi belirler. Bir iş olmuşsa/olacaksa, öyle bilinir. Bir iş nasıl bilinirse, öyle olmaz. Öyle bilindi diye öyle olmaz. Öyle bilinecek diye öyle de olmaz. Allahın da önceden bilmesi, ne edeceğimizi belirliyor değil. Bizi böyle ettiğimiz için, O önceden öyle biliyor. Yoksa, Onun da sonradan bilmesini mi arzu ederdin. Zamanı yoktan var eden, sence zamana mahkûm mu olsun? O da mı az sonraları beklesin?

 

Dünyada ne edeceğimizi biliyor Allah: Doğru. Önceden biliyor: Bu da doğru. Peki ya Onun önceden bildikleri sonradan olmazsa, O neyi bilmiş olacak! Sonradan olacaklar olacak ki, önceden bilmesi doğru olsun Farz edelim ki, biliyorum nasılsa diye hiçbirimizi dünyaya göndermeden cennete/cehenneme koyuverseydi. Dünya hiç olmasaydı. Hayat hiç kimse tarafından yaşanmasaydı. O zaman Onun da bildiği şimdiki yaşadıklarımız değil, biliyorum nasılsa diye başından cennete/cehenneme koyulduğumuz olacaktı.

 

Sonradan bilmek için bir şeylerin önceden olması gerektiği gibi, önceden bilmek içinde bir şeylerin sonradan olması gerekir. Şimdi olan bitenin hepsi Onun önceden bildikleri ama bizim olduktan sonra bildiklerimizdir. Ben kaderin mahkûmuyum derken, acaba, O çok önceden öyle biliyordu diye Onun bildiğine göre mi davranıyorsun? Bunu yapabilmen için, Onun önceden bildiğini O'ndan önce bilmek gibi bir yeteneğin olmalı. Bir eylemi yaparken, önceden yazılmış bir şey okuyarak yapmadığına göre, senin eylemlerini kaderin belirliyor değil, sen kaderinde ne yazıldığını/yazılacağını belirliyorsun. Ne yapıyorsan, o yazılıyor kaderine. Şimdi yaptığını sonradan öğreniyorsun. İşte kaderin de o sonradan bildiğine göre yazılıyor. Sonradan bildiğine göre önceden davranabiliyor olsaydın, örneğin bir sınavı hemencecik kazanabilirdin, diplomanı fakülteye girer girmez de alırdın! Çok kolay: Kaderimde diploma alacağım yazılmış, öyleyse yan gelip yatsam da, diplomamı alacağım deyip de yan gelip yattığında, sadece yan gelip yatmış olursun. Böylece kaderinin de yan gelip yattığı için diplomayı alamadı şeklinde yazıldığını çok sonra fark edersin!

sana hayatının en ilginç sorusunu, sorucam inci hanım,tanrı kitap vermeseydi.ve deseydi,ben sizi yarattım ama kusurlu bir tanrıyım, deseydi,

 

ve bunun işareti olarak ateistleri  yarattım deseydi ateist olurmuydunuz?çiftsel düşünce!!!!!!!tanrı evreni yarattı,insanöğluda kendi tanrısını yarattı, ve öyle bir hale geldiki,

 

 

insan  mantığı tanrıyı olgunlaştırdı..onu evrimleştirdi,onu sadece insanları seven bir tanrı haline getirdi.

 

 

onu yeri geldiğinde ,o kadar,aşırı övdüki  özgür bireyleri,,kotrol etmeye başladı bu tanrı inancı,,

 

 

herşey bir bilinmeyen yazılım inci hanım, siz bir yazılımsınız,köt übir yazılım olduğunuzu düşünüyorum,

 

 

çok bilgi sahibi olmak ve ço kyazmak önemli değildir, asıl önemli olan asıl gerçekleri yani (ispatlanmış gerçekleri)

 

 

yazarak burada sunmaktır asıl marifet

 

 

 

çok merak ediyorum bu kuran şimdi olmasaydı kendi aklınızdan hangi mantığı kullanarak burada güze lbir sunum yapıcaktınız.yadaaaaa

 

 

 

 

şunumu yapardınız?bir ateist olmak,nedenmi?çiftsel düşünce sorusu::::

 

 

 

soru: 1 alternatif inanç sizin için her zaman vardır bu sizin gibilerin ana mantığıdır:

 

bunun gibi bende binlerce soru var:

 

 

 

 

soru :2: tanrıyı övdüğümüzde ve inandığımızda cennete gitmek garantimi?lütfen artık bırakında

 

 

buna tanrı karar versin..bir insan değil:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Yoksa sorun çok. Örneğin Adem ile Havva'nın göbek delikleri var mıydı? 

 

 

 daha mantıklı ve kesin cevap sevgili dostum:ademle havva: leyla ile mecnun:karaoğlan,,oduseus,,zeus,,heman,,zeyna,,hercül,,poseıdon,,

 

 

adonis afrodit,,agamemnon,,bunların göbek delikleri vardı. ama mitolojik kahramanlar

 

 

oldukları için,,bunların sırtından filimler yapılarak iyi paralar kazanıldı..günümüzde 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

                                                                                   PİRAMİTİN SIRLARI

 

 

Her biri 20 ton olan taşlardan inşa edilmiştir.Ve bu taşları temin edilebilecek en yakın mesafe yüzlerce km. Uzaktadır.

** Bu taşların nasıl getirildiği bilinmemektedir.

** Piramit kimin adına yapıldıysa,onun bulunduğu odaya, yılda iki defa güneş girmektedir.(doğduğu ve tahta çıktığı günler.)

** Mumyalarda radyoaktif madde bulunduğundan; mumyaları ilk bulan 12 bilim adamı kanserden ölmüştür.

** Piramitlerin içerisinde ultra sount,radar,sonar gibi cihazlar çalışmamaktadır.

** Kirletilmiş suyu, birkaçgün ‘’paramit’’in içine bırakırsanız ,suyu arıtılmış olarak bulursunuz.

** Piramitlerin içinde sut birkaç gün süreyle taze kalır ve daha sonar hiç bozulmadan yoğurt haline gelir.

** Bitkiler piramitin içinde daha çabuk büyür.

** ’’Piramit’’in içine bırakılmış su beş hafta süreyle bekletildikten sonar yüz losyonu olarak kullanılır.

** Çöp bidonu içindeki yemek artıkları hiç koku yaymadan piramitler içinde mumyalaşır

** Kesik,yanık,sıysık gibi yaralar bir piramidin içinde daha çabuk iyileşme eğilimi gösterir.

** Piramitlerin bazı odalarının içinde ne olduğuna hakkında bir bilgi yoktur.Araştırmacıların çoğu ya içinde kayboldu yada aynı yerde birkaç tur attılar fakat içlerini göremediler.

** Piramitlerin içi yazın soğuk,kışın sıcak olur.

 

 

 

EVET ARKADAŞLAR :bu saydıklarımız ispatlanmış teorilerdir,bu bilgilerin kitaplarda olmaması ne ilginç bir tessadüf,değilmi? inci hanım ne dersiniz?

 

 

ben tanrı olsam böylesine çok önemli ayetlerin ilk sırasına yerleştirirdim.çünkü gerçekten çok değerli bilgiler,  sevgili arkadaşlar,hatta bir mucize diyebilirim,kitaplardan ve dinlerden trilyonlarca daha değerli bir mucize işte tanrıyı burad arama kgerekiyor..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilinen en büyük işlenmiş taş tam ikibin ton ağırlığında. 

 

Gizemler abartılıdır, fakat dikkat çeken şu:

 

Tarihte bu kadar görkemli uygarlık anıtları varken, Kabe adı verilmiş yapı küp biçiminde yapılmaya çalışılmış olmasına karşın hiç bir kenarının ölçüsü diğerini tutmaz. Bu mudur yani, yapa yapa bir bunu mu yapabilmişler dedirtir insana.

 

Yani insan eline bir çubuk, ip, bir şey alır da bir ölçer biçer, bir şey yapar yahu! Santim değil yani, metrelerce fark var! Resmen yamuk yumuk bir bina! Bu kadar baştan savma özensiz bir iş çıkarılamaz artık yani... 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

piramitler hakkında söylenenler bir çok kısmı hayal ürünü tamamen abartı ve mistik bir hava oluşturulmak isteniyor neden mi? 

 

turist demek ekonomi demek ekonomi demek bütçe demek bütçe demek milli hasıla demek  !

yani öyle bir abarttılar ki merak eden kendini mısır da bulsun diye 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hint fakiri meselesine döndü bu neyini merak ediyon eyy meraklı hint fakirinin

sefalet yokluk içerisinde yaşamaya tutunmuş kişiler işte sen neden ille de orada bir mistisizm arıyorsun  ara ara bulursun belki hemde projektör ile ara kaybolmuş 

 

akıl ve fikir arayacağına sen git orada paranı kaptır ! bit pazarında amerikan malını aramaya benziyor her seferin de gül geç kaptan inecek var 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

olduğum yaşın iki yüzü var;

 

birinci yüzü..

genel anlamda kabul edilen,

işte herkesin yaşlı bi adam,

ya tonton ya da amma her işe karışen..

çekilmez bi dede..

 

ikinci yüz..

bu biraz tuhaf bişi..

-ki benden bahs ediyorum..-

tuhaf, acip bi tip..

ana bacı gardaş terk etmiş..

eşine;

"bunu akıl hastahanesine yatır.."

felân dedikleri..

aslında uysal..

ama bu uysallığı dahi sorun olan..

(gıcık olunuyor çünki..)

 

kısaca

"kıl.. gıcık.. çok bilmiş.. çok konuşan..

bakkal, manav, market, banka vs gibi yerlerde..

gözüne kestirdiği tiplere sürekli anlamadıkları

sözler söyleyen..

uzar gider..

 

şimdi soruna cevap:

bu ikinci yüzüm ya da halimdem çook mutluyum..

etraf kaçıyor..

 

birinci yüz ise..

herkes bi nebze idare edebiliyor..

ben sıkılıyorum..

 

of be..

fırsat verdin iyi oldu..

sağolasın @@binyamin efendim..

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.