Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

turan dursun ve psikolojisi


GıLgaMeŞ

Önerilen İletiler

"sizin bu zihniyet değişmez zaten.filistinde ırakta çeçenyada rus ayısı israil canavarı ABD çavuşu bir müslümanı drenişçi deyip en hain bir şekilde vurup ırzına geçince yoksunuz ortada ama bir mazlum bu canavarlardan az bir intikam (ki oda meşrudur çünkü vatanını savunuyor) alınca ahada kıyameti koparıyorsunuz.vay efendim vahşet yok efendim bu müslümanlar böyle vs. bir yığın terane...kardeşim terazinizi doğru kurun doğru ölçüp biçin."

 

Bu hakaret ve iftira içeren yorumu yapıyor ve ondan sonra da ben yapmadım diyorsun. Çağlayan meydanında, Beyoğlu'nda protesto yürüyüşlerine katılan bir insana bilip bilmeden nasıl iftira edersin?

Bu nasıl zihniyet? Filistin'i savunmak için yobaz mı olmak lazım sence?

 

Uzun uzun alıntıları sıralamak yerine kısa ve öz fikrini belirt. Empati yapmaya çalış ve objektif düşün.

Her Allah'a inananı da Muhammedi sanma. Muhammed'den önce de tevhit inancı vardı, sonra da. Muhammedi olmak ayrı, müslüman olmak ayrı şeyler. Müslümanlık Muhammed'den önce de vardı.

Burada olayları tartışıyoruz. Kişisel inançlara, ya da din tartışmasına girmeden, konuyu dağıtmadan sadece başlıkla ilgili konuyu tartışmalısın.

Konu dışı yorumlara girip "siz şöylesiniz, siz böylesiniz" türü tavırlara girdin mi yenilgiyi kabullenmiş olursun. Bu tartışma adabına sığmaz ve konuyu boğuntuya getirmek olur.

Zeynep meselesini biliyoruz zaten. Alıntıya gerek yoktu. Sorularıma cevap alabilmiş değilim hala.

Senin evlatlığın olsaydı karısıyla evlenebilir miydin?

Kızının evlendiği adamdan boşanıp onun üvey babasıyla evlenmesine razı olur musun?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hz. Peygamber Beni Kurayza’ya karşı nasıl davranmıştı:

 

1.1-Yahudilere anlaşma yapılmış ve dinlerini serbestçe yaşayabilecekleri bildirilmişti.

 

1.2-Aleyhinde pek çok karar olan Beni Kurayza’ya haklar vererek, Beni Nadir’le eşit seviyeye çıkarmıştı.

 

1.3-Beni Nadir sürgüne gönderilmiş ama Beni Kurayza’yla tekrar anlaşma yapmıştı.

 

1.4-Beni Kurayza Hendek savaşına katılarak anlaşmayı bozdu.

 

1.5-Hendek savaşının çıkmasını sağlayan Safiyye’nin (r.a) babası Huyey b. Ahtab’ı koruma altına alarak kalelerine götürmüşlerdi.

 

Her iki taraftan insanların öldüğü bir savaşı başlatan, binlerce insanı zor duruma düşüren, anlaşmaları bozan, Müslüman hanımların kaldığı kaleye saldıran Beni Kurayza’ya onların Kutsal kitapları doğrultusunca verilen karara Yahudiler bile itiraz etmemişken T. Dursun niye itiraz ediyor onu anlamakta güçlük çekiyoruz. Yahudi’den çok, Yahudicilik acaba niye?

 

Yüzlerce ağaca soykırım yapıldı diyen çevreci(?) T. Dursun, Hz. Peygamberin(a.s) bunu geçimlerini hurmadan sağlayan Yahudilerin direnişlerini kırmak, teslim olmalarını sağlamak ve her komutanın ordusunu az zayiatla başarıya ulaştırmak için ne yapılması gerekirse onu yaptığını anlamasını beklemiyoruz zaten.

 

Bizzat kendisi elleriyle yüzlerce hurmayı diken, “Savaşta çocuklara, kadınlara, yaşlılara, ağaçlara zarar vermeyin.”, “Kıyametin koptuğunu görürseniz elinizde fidan varsa onu diken” diyen Hz. Peygamberin bu yönünü ortaya çıkarmasını da kendisinden beklemek abesle iştigal olur. Ateist, ateistliğini yapar.

 

Safiye, Kurayza liderin kızı, Nadir kabilesinin liderinin karısıydı. Babası ve kocası ölmüş, kendisi de esir edilmişti. Dıhyetü’l Kelbi gelerek bir hizmetçi istemiş Hz. Peygamber de “Bizzat giderek bir tane al.” Diyerek tercihi Kelbi’ye bırakmış o da giderek Safiye’yi almıştı. Daha sonra bir Müslüman gelerek bu seçime Safiyye’nin konumunu göstererek itiraz etmiş ve Safiyye ile Hz. Peygamberin evlenmesinin doğru olacağını söylemiştir. (Müslim 4/546)

 

Hz. Peygamber (a.s), Safiyye’yi azat etmiş, çekip gitme ya da kendisiyle evlenme seçeneğini sunmuş. Safiyye’de bir peygamberle evlenmeyi tercih etmiştir. (İ.Hanbel, Müsned, 3/138)

 

Hz. Safiyye, şu rivayeti nakleder: “Hz. Muhammed, Medine’ye hicretten sonra babamla amcam O’nu dinlemeye gitti. Döndükten sonra amcam, babama “O mu?” (Yani beklediğimiz peygamber mi?) diye sordu. Babamda “Vallahi “O” diye cevap verdi. Amcam “Peki ne yapacağız?” diye sordu. Babam: “Vallahi ben yaşadığım müddetçe ona iman etmeyeceğim.” Diye cevap verdi.

 

İslam’a ve Müslümanlara düşmanlıkta T.DURSUN dan daha ileri olan Oryantalist Leoni Caetani bile: “Muhammed'in, dâima nefsine ve ihtirasına hâkim olmayı bilen adamlardan biri olduğunu ispat etmek zor bir şey değildir.”

 

Evliliklerinden birçoğu bazı kabilelerin sevgi ve yakınlığını çekmek yahut taraftarlarından bazılarını daha sıkı bağlarla bağlamak gibi bir siyasî bir düşünceyle yapılmıştı.”

 

Welhausen isbat etti ki, eski Araplarda bir zaferin tam ve hakikî sayılabilmesi için, yenilenlerden birinin kızının, galip gelenin eşi olması gerekirdi. Muhammed'in harp meydanlarındaki evliliklerini bu âdet bize açıklar.” (İslam Tarihi, A. KÖKSAL, 9/290)

 

Dedikten sonra Dursun’un şapkasını çıkarıp üstadı Leoni Caetani’n önünde susması gerekirdi. Ayrıca, Tarih boyunca Avrupa-Asya-Afrika'da hatta Osmanlı'da bu tür evlilik örnekleri çok fazladır.

 

bunca izahın ardından hala itiraz edersen bende derimki bu karşı çıkış tamamen şartlanmışlığın resmidir.

 

saygılarımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Bu hakaret ve iftira içeren yorumu yapıyor ve ondan sonra da ben yapmadım diyorsun. Çağlayan meydanında, Beyoğlu'nda protesto yürüyüşlerine katılan bir insana bilip bilmeden nasıl iftira edersin?

Bu nasıl zihniyet? Filistin'i savunmak için yobaz mı olmak lazım sence?

 

kardeşim hakaret ettiğim bir tek yer gösterirmisin bana dedim sesin çıkmadı.eğer filistin çeçenya ve ırakta yapılan zulumleri sen yaptıysan tamam o laflarımın muhatabı sensin değilsen kıvranıp durmana gerek yok...

Uzun uzun alıntıları sıralamak yerine kısa ve öz fikrini belirt. Empati yapmaya çalış ve objektif düşün.

 

uzun alıntı yapma diyorsun...peki tamam sen bana sadece bir iki kelimeyle şöyle sorsan desen ki öz geçmişini anlat...benim sadece şu üç kelimenden ibaret sorunu yanıtlamam için üç kelimeye mukabil üçbin kelimeyle anlatmam lazım ...şimdi anladınmı neden uzun yazdığımı?

Her Allah'a inananı da Muhammedi sanma

 

öyle sanmıyorum zaten...

 

. Muhammed'den önce de tevhit inancı vardı, sonra da. Muhammedi olmak ayrı, müslüman olmak ayrı şeyler. Müslümanlık Muhammed'den önce de vardı.

 

hani kitabın nerede senin...hanif olduğunu iddia ediyorsun yani...güldürme insanı.eski şeriatları islam nesh etti.dini gel peygamberden öğren sonra kalk ona satmaya çalış

 

Burada olayları tartışıyoruz. Kişisel inançlara, ya da din tartışmasına girmeden, konuyu dağıtmadan sadece başlıkla ilgili konuyu tartışmalısın.

 

başlıktan dem vuracağına dönde yazdıklarını bir oku. başlık t. dursunken sen aldın konuyu zeynep binti cahş meselesine yuvarladın...yemezler arkadaşım.

 

Konu dışı yorumlara girip "siz şöylesiniz, siz böylesiniz" türü tavırlara girdin mi yenilgiyi kabullenmiş olursun. Bu tartışma adabına sığmaz ve konuyu boğuntuya getirmek olur.

 

ben israile onun zihniyetine ve yaptığı zulumlere değindim tekrar ediyorum o lafın muhatabı olarak kendinimi görüyorsun...o zaman bence sorun yok...

 

Zeynep meselesini biliyoruz zaten. Alıntıya gerek yoktu. Sorularıma cevap alabilmiş değilim hala.

Senin evlatlığın olsaydı karısıyla evlenebilir miydin?

Kızının evlendiği adamdan boşanıp onun üvey babasıyla evlenmesine razı olur musun?

 

zeynep meselesini bilseydin sormazdın diyorum daha ne kadar tekrar etmem gerek alıntı yaptım oku...

 

ha eğer bana soruyorsan cevap vereyim;

 

eğer Allahın bana helal kıldığını hakkımda haram kılmamı kabul etmemi istiyorsan çok beklersin. bu evlatlığın ne anlama geldiğini bilmiyorsun derim.mesele evlatlığın hanımını almaya indirgenecek bir mesele değil...orda evlatlığına defalarca boşanma hanımını yanında tut ısrarlarına rağmen evlatlığı kendisini küçük gören ve her fırsatta bunu dile getiren zeynepten ayrılmıştır. ve resulu zişan zaten kendi hatrıyla yapılan bu nikahın akabinde ailenin gönlünü almak ve hemde evlatlığın hanımıyla evlenmenin haram olamadığını ilahi takdir gereği göstermek için bizzat bu işi Allahın vahyi ile yapmıştır...ha bunları neden mi yazdım dönüp okumayacağını en azından meseleden çok küçük bir iki parçanın aklında kalmasını sağlamak adına yaptım...

 

saygılarımla(bak yine saygıyla dedim ama sen bana bir defa bile demedin bu kelimeyi...ve buna rağmen sözde hakaret eden ben oluyorum öylemi)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sorularıma hala yanıt alabilmiş değilim. Uzun alıntılara ve boş laflarla çekişmeye harcayacak zamanım yok.

Ayrıca bu alıntıları bir çeşit Turan Dursun propagandası olarak görüyorum. Turan Dursuncularla tartışmak istiyorsan ve kendine güveniyorsan onların sitesinde boy ölçüşebilirsin.

Sorularımın yanıtını okuyucuların yorumuna bırakıyorum. Hiç bir din ve mezhebin etkisinde kalmadan, sadece bir insan olarak objektif olarak düşünsünler ve yorumlasınlar. O zaman doğruyu göreceklerdir.

Ayrıca ben ne yazılarımda hakaret eder, kişisel suçlamalarda bulunur ne de yazımın sonunda saygıdeğer olup olmadığını bilmediğim kimseye "saygılarımla" derim. Böyle çifte standart tavırlar bana uygun değil.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sorularıma hala yanıt alabilmiş değilim. Uzun alıntılara ve boş laflarla çekişmeye harcayacak zamanım yok.

Ayrıca bu alıntıları bir çeşit Turan Dursun propagandası olarak görüyorum. Turan Dursuncularla tartışmak istiyorsan ve kendine güveniyorsan onların sitesinde boy ölçüşebilirsin.

Sorularımın yanıtını okuyucuların yorumuna bırakıyorum. Hiç bir din ve mezhebin etkisinde kalmadan, sadece bir insan olarak objektif olarak düşünsünler ve yorumlasınlar. O zaman doğruyu göreceklerdir.

Ayrıca ben ne yazılarımda hakaret eder, kişisel suçlamalarda bulunur ne de yazımın sonunda saygıdeğer olup olmadığını bilmediğim kimseye "saygılarımla" derim. Böyle çifte standart tavırlar bana uygun değil.

 

sorulara hala yanıt alamadıysan sana tek sözüm aşırı nasipsiz olduğun olur.yani zerre-i miskal senin kavuşacağın hakikat yok derim.ayrıca yazılanlar seninde dediğin gibi ortada ama ben şunu ifade edeyim;

 

şimdi bu yazılanları bir dinsiz arkadaş gelse okusa sana , bir müslüman gelse okusa bana hak verecek...ve sürüncemede devam edip gidecek...

 

sen bana saygı duymasanda senin saygı duyulacak bir yönünün olduğu (az bir ihtimal ama olsun)ihtimaline karşılık yinede sana;

 

saygılarımla derim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sen hakikate kavuştuğun zannıyla avun.

Cevap veremediğin sorular karşısında bile, nasipsiz vs. diyerek yağ gibi üste çıkmaya kalkışıyorsun. Nasıl "saygılarımla" diyebilirim ki böyle bir insana.

Sana söylenecek çok sözüm var ama yerim dar. Sırası geldiğinde konuşuruz. Saygılar değil ama sevgiler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sen hakikate kavuştuğun zannıyla avun.

Cevap veremediğin sorular karşısında bile, nasipsiz vs. diyerek yağ gibi üste çıkmaya kalkışıyorsun. Nasıl "saygılarımla" diyebilirim ki böyle bir insana.

Sana söylenecek çok sözüm var ama yerim dar. Sırası geldiğinde konuşuruz. Saygılar değil ama sevgiler..

 

sorulara cevap veriliyor mesele meseleyi kavrayamayan ****** **** izah ediliyor ve birilerinin ****** ****** yerleşmiyor diye ben sorulara cevap vermemiş oluyorsam eyvallah.tek sözüm nasip kısmet mevzusuna kitlenir.

 

bana söylenecek yığınla sözün olsada bişey değiştirmez.bir söz maksatlı terennüm ediliyor ve o sözlere yalancı besteler karışıyorsa birileride bunun simsarlığını beş paraya yapıyorsa...söylenecek ne kalıyor sizce...

 

saygıyı hak edenlere saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu hakaret ve iftira içeren yorumu yapıyor ve ondan sonra da ben yapmadım diyorsun. Çağlayan meydanında, Beyoğlu'nda protesto yürüyüşlerine katılan bir insana bilip bilmeden nasıl iftira edersin?

Bu nasıl zihniyet? Filistin'i savunmak için yobaz mı olmak lazım sence?

 

Uzun uzun alıntıları sıralamak yerine kısa ve öz fikrini belirt. Empati yapmaya çalış ve objektif düşün.

Her Allah'a inananı da Muhammedi sanma. Muhammed'den önce de tevhit inancı vardı, sonra da. Muhammedi olmak ayrı, müslüman olmak ayrı şeyler. Müslümanlık Muhammed'den önce de vardı.

Burada olayları tartışıyoruz. Kişisel inançlara, ya da din tartışmasına girmeden, konuyu dağıtmadan sadece başlıkla ilgili konuyu tartışmalısın.

Konu dışı yorumlara girip "siz şöylesiniz, siz böylesiniz" türü tavırlara girdin mi yenilgiyi kabullenmiş olursun. Bu tartışma adabına sığmaz ve konuyu boğuntuya getirmek olur.

Zeynep meselesini biliyoruz zaten. Alıntıya gerek yoktu. Sorularıma cevap alabilmiş değilim hala.

Senin evlatlığın olsaydı karısıyla evlenebilir miydin?

Kızının evlendiği adamdan boşanıp onun üvey babasıyla evlenmesine razı olur musun?

sevgili panteidar

tevhidden ne anlıyorsunuz,kısa bir tarifini yapar mısınız?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Enkas;

Tevhid, Tanrı'nın birliği inancıdır. Putperestliğin ve çoktanrıcılığın reddidir.

İslam'dan önce bunu çeşitli dinlerde görürüz.

Musevilikte, Samirilikte, Hristiyanlıkta, Taoizmde, Zerdüşt dini Mazdeizm gibi dinlerde tek Tanrı inancı vardır.

İslamiyet öncesi Araplarda putperestlik hakimken, çevreleri tek Tanrı inancı ile kuşatılmıştı. Hristiyanlık ve Museviliğin etkisiyle putperestlikten ayrılanlar çoktu. Bu iki güçlü dinin dışında gelişen bir "Haniflik" hareketi mevcuttu. Hz. muhammed de peygamberliğini ilan etmezden önce haniflerden etkilenmişti.

Yani, tek Tanrı inancını ilk getiren Hz. Muhammed değildi. O İslamiyeti kurmasa dahi güçlü olan ve gelişen bir tektanrıcılık mevcuttu.

Putperestlerde ise Ay Tanrısı El-İlah'a inanılırdı. El-Uzza, El-Menat, El-Lat, Hübel gibi putlara ise El-İlah'ın kızları tanrıçalar olarak inanılırdı. Ama El-İlah'ın yani Allah'ın önemi çok büyüktü.

Hz. Muhammed'in yaptığı putları ortadan kaldırıp, diğer tek Tanrılı dinlere benzer şekilde El-İlah'ı yani Allah'ı inanç olarak yerleştirmesidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hz. muhammed

Hz. Muhammed değildi.

 

Hz. Muhammed'in yaptığı putları ortadan kaldırıp, diğer tek Tanrılı dinlere benzer şekilde El-İlah'ı yani Allah'ı inanç olarak yerleştirmesidir.

 

Bir laf vardır.yiğidi öldür hakkını yeme diye.bak arkadaşım seninle fikirlerimiz uyuşmuyor ama açıkça şu son yazındaki kullandığın saygı belirten ifadeyi takdir ederim. Hz. Muhammed....demişsinya işte bunu kastettim.

 

forumdaki diğer arkadaşlardan da tartışmada aynı edebi usluba uymalarını kendilerine ve birlikte yaşadıkları insanlara saygılarının bir ifadesi olarak yerine getirmelerini isterim.

 

ama ortaya attığın iddialarınında tamamen karşısındayım oda ayrı konu ki zaten yanlışlıklarınıda ayan beyan gösterdim.

 

saygılar-sevgiler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

TURAN DURSUN'UN ARAPÇASI-ÇARPITMALARINDAN ÖRNEKLER

 

Kafirlerin atası ateşi bol olsun Turanın söylediği herşeye sarılan günümüz kafirlerine ithaf olunur:

 

T.Dursun şöyle diyor:

 

Yabancı dil biliyor musunuz? Sorusuna T. Dursun'un verdiği cevap:

 

-Yazık ki bildiğim yalnızca Arapçadır. Ama klasik Arapçayı biliyorum ve sanıyorum klasik Arapçayı kendi dilimi bildiğim kadar, hatta daha da iyi bildiğimi söyleyebilirim.

 

Kürt hocalardan ders okuduğunu söyleyen Dursun, Kürtçe bildiğini nedense saklıyor. Utanıyor mu ne?

 

 

—Daha öncelere dayanır. Klasik Arapça, Fusha Sahih Arapça deniliyor ki, asıl Arapça, bozulmamış Arapça. O bozulmamış Arapçayı çok iyi bildiğimi söyleyebilirim. Bugünkü Arapçayı da bilirim, ama o ölçüde değil. Arapçayı bilmemin önemi şurada, islam kaynakları o Arapçayla yazılıdır. Hem Kur'an, hem hadis tüm İslam kaynaklarında. Ayrıca benim uzmanlık alanım var. Örneğin, fıkıhçıyım ben, yani islam hukukçusuyum. Kelamcıyım, İslam kelamcısıyım. O da ayrı bir daldır. Hadis bilimcisiyim, yani bir hadis nasıl çürük olur, nasıl sağlam olur. Usulü hadisten bilinir, Usulü hadisçiyim. İslamın bu dallarını sadece meslek olarak da değil, özel çabalarımla da öğrenmeye çalışırım. Yani beni bu alanda, karşımda olanlar da yanımda olanlar da uzman olarak görürler. Ayrıca doğubilimciyim. Ben şimdi, kendimden sıkılıyorum anlatmaktan. Bu arada tüm dinlerin kutsal kitaplarını karşılaştırdım. Bir din etnologuyum." (Din Bu I/ 97)

 

Sarfı, Nahvi, bedi-beyanı, tefsiri, hadisi, fıkhı, kelamı, mantıkı, sıhahı, usulü hadisi, usulü tefsiri, usulü fıkıhı, aruzu, İslam Tarihini,astronomiyi çok iyi bilen, aynı zamanda embriyoloji alanında uzman ve din etnologu olan mütevazı (?) yazarın bunları ne derece bildiğini makalelerinde göreceğiz. Askerde Türkçe okuma yazma öğrenmiş birisinin kitaplarında yaptığı dil hatalarına da hiç değinmeyeceğiz.

 

Aşağıda ki bölüm Prof. Dr. Süleyman kitabından alınmıştır:

 

1.1-T.DURSUN, Hz, Peygamber'in, azl (doğumu önlemek için, boşalmadan önce ayrılma) ile ilgili bir sözünü aktarıyor:

 

Ebu Said el Hudrî anlatıyor:

 

—Peygamberle birlikte Benû Mustalık Gazası'na çıktık. Ve Arap tutsaklarından tutsaklar elde ettik. O sırada kadınlar iştahımızı çekti. Bekârlık çok güç gelmişti bize o günlerde. Ve azil yapmak istedik. İstiyorduk azil yapmayı Ancak, "Peygamber aramızdayken ona sormadan nasıl azil yapacağız?" dedik ve gidip peygambere sorduk. Peygamber de azl yapmamakta sizin için bir sakınca yoktur. (Yapabilirsiniz de. Yapmayabilirsiniz de.) Ama bilin ki, kıyamet gününe değin meydana gelecek bir yavru, ne olursa olsun meydana gelir."(DİN BU I, 34)

 

Bu metinde geçen "yapmamakta sizin için bir sakınca yoktur" cümlesi, “Mâ aleyküm ellâ te’falû"dur. Bunun Türkçe anlamı, "Yap­mamakta sizin için bir sakınca yoktur" değil, tam tersine "Yapmamanız için bir gerek yoktur, yapabilirsiniz" demektir. Yani hadiste, yazarın söylediğinin tersi söylenmektedir. Yapmamanızda bir sakınca yok­tur değil, yapmanızda bir sakınca yoktur. Hattâ mâ nâfiye (olumsuz edatı) da olabilir ki o zaman "Neden yapmayacaksınız?" anlamını verir.

 

1.2-T.DURSUN “DİN BU II” 46 ncı sayfasında, Arapça metni şöyle çevirmiştir:

 

Birçokları gibi lbn Hazm'ın da, sâbiîlerden, tapınaklarından, ibadetlerinden söz ederken yazdıkları şunlar da var: (lbn Hazm, el Fasl, 1/88)

 

"Ancak onlar (Sâbiîler), 7 yıldıza ve 12 burca saygı göstermek gerektiğini söylerler ve bunların suretlerini (resimlerini, heykellerini) tapınaklarında yapıp bulundururlar. Bunların kadîm (öncesiz ve sonra­sız) olduklarını da söylerler. Bunlara kurbanlıklarla ve darıyla yakınlaşmaya çabalarlar. Bir gündüz ve gece içinde, Müslümanların namazlarına benzer beş vakit namazları vardır. Ramazan ayında da oruç tutarlar. Namazlarında, Ka'be'ye, el Beytü'l-Haram'a dönerler (kıbleleri Kabe'dir). Mekke'ye ve Ka'be'ye saygı gösterirler. Ölü etini, kanı, domuz etini haram sayarlar. Müslümanlara haram sayılan kurbanları onlar da haram sayarlar. Hindistanlılar da Buda'ya (ya da putlara) yıldızlar adına tasvir (resim, heykel) ve saygı anlamında buna benzer bir yol izlerler. Arap toplumundaki putların kökenini de bu oluşturur.(l/88.)

 

Burada sâbiîlerin, yıldız tanrılara "kurbanlıklarla ve darı ile yaklaşmağa çalıştıklarını ifade ediyor. Arapça metindeki “ed-Dehanü” kelimesini, darı diye çevirmiş ve sâbiîlerin, kurban yanında darı ile de tanrılara yaklaştıklarını söylemiş.

 

Bildiğim kadarıyla tarihte hiçbir millet tanrı diye taptığına darı takdim etmemiştir. Çünkü darı, tanrıya takdim edilecek bir değerde görülmez. Aslında metinde geçen “ed-Dehanü” kelimesi darı değil, "duman, buhur, tütsü" demektir. Tanrılara kurban kesenler, buhur yakarak, güzel koku ve tütsü ile ibadetlerini mabudlarına takdim ederler. Dini törenlerde, mevlitlerde buhur yakmak, tütsü ile topluluğa güzel koku yaymak, hâlâ yapıla gelmektedir.

 

Şimdi bu kadar basit şeyi dahi bilemeyen bir insanın, ana dilinden daha iyi Arapça bildiğini iddia etmesi uygun mudur? Bu iddia sahibinin, diğer metinlere yaptığı çevirilerin ne derece aslına uygun olduğunu okuyucu düşünmelidir. (Gerçek Din Bu 1, Süleyman ATEŞ,11-14)

 

Herhalde T. DURSUN tavuk beslemeyi çok seviyor ki Tanrılara tütsü yerine darı takdim etmeyi tercih etmiş. Yoksa tanrı olarak tavuklarımı kabul etti?

 

Darı ile tütsüyü birbirinden ayıramayacak kadar mükemmel bir Arapça bilgisine sahip yazarın Arapçayı çok iyi bildiği iddiası, kitaplarında gösterdiği kaynaklarının çoğunluğunun Türkçe olmasından ve gibi çok ciltli kaynaklardan istifade etmesinden de anlaşılmaktadır. Erbabına malumdur ki hacimli Arapça kitaplar, Arap dilinin edebi özelliklerini taşımaz ve ortaokul öğrencisinin bile anlayabileceği şekilde basit yazılmıştır.

 

1.3- Şu örnekte Dursun’un çarpıtmalarından bir örnektir ve S. Ateş’in kitabından alınmıştır.

 

Turan Dursun, yine Hz. Muhammed'in, güya şehvetperestliğini kanıtlamak hevesiyle, Gazali’nin İhyasında yer alan bir rivayete tutunmaktadır:

 

"O dönem Araplarında şehvet (erkeklik gücü), en başta gelen bir özellikti. Bunu, Gazâlî, İhyâ'u Ulûmi'd-dîn adlı kitabının Âdâbu'n-Nikâh bölümünde uzun uzun anlatır. Ve bir örnek verir: Ali’nin oğlu Hasan'ın, bir alışta "altı karı birden aldığını, sonra çok geçmeden bunları boşayıp yenilerini aldığını, bu torunu Muhammed'e anlatıldığında, Muhammed'in: 'O, yaratılışta da, huyda da bana benziyor' dediğini" söylüyor.

 

Yazar, Gazali’nin ibaresini tahrif etmiş. Çünkü Peygamber’in devrinde, torunu Hasan'ın, dört kadın değil, bir kadın alması da mümkün değildi. Hasan, hicretin dördüncü yılında doğmuştu. Peygamber’in vefatı sırasında o, sadece altı yaşında idi. Altı yaşında bir çocuğun dört kadın alması, sonra tez zamanda bunları boşayıp yerine başkalarını alması, bunu duyan Peygamber’in de onu övmek için "O yaratılışta da, huyda da bana benziyor" demesi mümkün müdür?

 

Turan Dursun'un, bu tahriften amacı, dört kadın alıp, tez zamanda bunları bir başka grup kadınla değiştirmiş olan torunu Hasan'ın bu davranışını Peygamber’in beğenmiş olduğunu, böylece Peygamberin şehvet düşkünlüğünü anlatmaktır. (Gerçek Din Bu I.s.31-32)

 

1.4-Dursun’un çarpıtmaları bir iki değil ki onlardan bir başkası da şudur:

 

Ahzab suresindeki şu ayet inince: “Eşlerinden dilediği (nin nöbetini) geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Boşadığın eşini de arzu ettiğin takdirde tekrar geri alabilirsin. Bunda senin üzerine bir günah yoktur…” (Ahzab/51) güya Hz. Aişe şöyle demiştir:

 

"Mâ erâ (urâ) rabbeke illâ yüsâriu hevâke".(1)

 

“Görüyorum ki, senin Allah'ın yanlızca senin şeyinin keyfini yerine getirmek için koşuyor.”

 

Yukarıda ki Hz. Aişe'nin sözüne bu anlamı vererek, maksadını gerçekleştirmek için elinden gelen her şeyi yapan bir yobaz görüntüsü vermektedir.

 

T.Dursun’un çarpıtarak söylediği, Hz. Aişe'nin söylediği sözün doğru tercümesi şudur: “Kanaatim şudur ki, Rabbin senin arzu ve isteğini geciktirmeden hemen (ayeti indirmek suretiyle) yerine getirir.”

 

Ders: Arapça

 

Konu: Arapça bir cümle en iyi nasıl çarpıtılır?

 

Örnek: Turan Dursun’un “Mâ erâ (urâ) rabbeke illâ yüsâriu hevâke” çevirisi.

 

Peygamberin eşlerinin nöbetinin önceliği ya da sonralığı olan bir meselede, Turancığın yaptığı şey nedir? Varında onun adını siz koyun.

 

Evet, Dursun inandırıcı olmak için “Heva” kelimesinin anlamını vermiştir. Hz. Âişe'nin sözünde geçen (Heva) kelimesi sözlük itibarıyla "nefsani arzu ve istek" mânâsına gelir. Fakat Hz. Âişe o mânâyı kastetmemiştir, ancak "rıza" mânâsında kullanmıştır. Zira Hz. Peygamberdin (s.a) hiçbir zaman kendi heva ve heveslerine uymaması Kur'an-ı Kerim'de ki şu ayetle sabittir: “O, heva ü hevesine uyarak konuşmaz.” (Necm/3) Burada arapça bilmeyen cuhela kafirlere bir ders verelim kullanılan bir kelimenin hangi anlamda kullanıldığını anlamak için Kurana bakılır orada hangi anlamda kullanıldıysa önce o anlam verilir ve buna İSTİŞHAD" denir.

Turan’ın verdiği anlama göre bu ayetin anlamı “O, şehvetine (şeyinin keyfine)uyarak konuşmaz” olur ki ayetin öncesi ve sonrası ile uzaktan ilgisi olmayan bir anlam çıkar ortaya.

 

Bir beyt:

 

“Men çe guyem tamburam çe guyed”

 

Ben ne söylüyorum tamburum ne çalıyor.

 

1.5-Turan’ın çarpıtmalarından bir örnek daha: "Peygamberin döneminde "gece baskınları" düzenlenirdi. Peygamberin emriyle "Öldür, öldür!" şiarları haykırılırdı. Sonra da yağmaya girişilirdi.” (Ebû Dâvûd, Cihâd/102, hadis 2638; ibn Mace, Cihâd/30, hadis 2840).

 

Filistin'de "Übnâ (sonraları 'Yübnâ')" denen bir yere Peygamber bir baskın düzenlemişti. Baskını yapacaklara da şu buyruğu veriyordu:

 

- Sabahleyin Übnâ'ya (ansızın) baskın yap ve orayı yak! Ve "Übnâ" köyü yakılıyordu. İçindekilerle birlikte.”

 

(Ebû Dâvûd, Cihad/91, hadis 2616, c. 3, s. 88, ayrıca s. 124'teki 2'nolu not: ibn Mace, Cihâd/31, hadis No: 2843, c. 2, s. 948).

 

Düşmanın bulunduğu yerdeki ağaçlar, ürünler de yakılır, ya da kesilirdi.

 

Peygamber Benû Nadir kabilesinin hurmalıklarını yaktırmıştı…

 

Peki, işin doğrusu neymiş şimdi ona S. ATEŞ'in Kitabından onu öğrenelim: “Übnâ baskını, durup dururken yapılmış bir şey değildir. O bölge halkı Müslümanları sürekli rahatsız ediyordu. Peygamberin elçilerini öldürmüşlerdi. Onlara bir ders vermek gerekince Peygamber, Üsâme kumandasında bir ordu göndermek istedi. Üsâme Peygamber'in, kendisine şöyle emrettiğini söylemiştir:

 

— Sabahleyin Übnâ'ya baskın yap, sonra yak!" (Ebû Dâvûd, Cihâd: 91; Ibn Mâcc, Cihâd: 31). Hadisin metninde olan sadece budur. Hadiste kastedilen, köylülerin evlerini ve ekinlerini yakmaktır. Ibn Mâcc'nin yaptığı açıklama böyledir (2/948, not: 2843). Turan Dursun, hadis metninde olmayan şu ilâveyi yapıyor: "Übnâ köyü yakılıyordu, köy halkıyla birlikte." Hâlbuki hadisle köy halkının yakıldığından söz edilmez ve Üsame'nin gidip köyün ekinlerini yaktığı da anlatılmaz.… Peygamber asla köy halkını yaktırmamıştır. Savaşın sonucuna katkısı yoksa ağaçlara, ekinlere dokunulmaz, ağaçlara, hayvanlara dokunmama hususunda Hz. Ebûbekir'in de emri vardır.

 

Ayrıca Yahudi olan Nadîr oğullarının birkaç hurma ağacını kestirmesinden maksat onları korkutup kan dökülmeden teslim olmağa zorlamak idi. Gerçekten adamlar savaşsız olarak Peygamber'in şartlarını kabul edip, taşınır mallarını develere yükleyip gitmeğe razı olmuşlar ve bu toprak Müslümanların eline geçmiştir. Fakat Peygamber bütün hurmaları kestirmiş değildi. Sadece birkaç ağaç kestirdi. Bunu gören Nadîr oğulları, şartları teslim şartlarını kabul ettiler. (Gerçek Din Bu, 85-87)

 

Acaba, ağaçların kesilmesindense, savaşa girip, hümanist geçinen Turan’a göre her iki taraftan ta yüzlerce kişinin ölmesi, kendisini daha mı mutlu ederdi bilinmez?

 

Not: Forumda kopyala yapıştır usuluyle cevap yazan ********* bir nasihat, delil olarak aldığınız yazılardaki kaynak olarak gösterilen kitapları (mahezleri) en azından elinize alın da bakın ya da bir kitapçıya gidip elinize alın. Ben Turanın gösterdiği kaynaklara bakıyorum da çoğu zaman gösterdiği yerde öyle bir bilgi yok niyeyse?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kısacası , bizde bir söz var ; ''ALLAH ALMIŞ''

 

evet t. dursun :devil: ve avanelerinden Allah almasaydı Allaha karşı yalan uydurabilirler miydi?

 

not:Allah hidayeti teklif eder kul sırt döner anlamak istemez Allahta o ki bana sırtını döndün bende sana dönüyorum der, ve işte mühür vurulur.Mühür bu mühür işte :excl:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.