Φ kontrsağduyu Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2006 Soru: Türkiye'nin içte ve dışta çok ciddi problemlerle karşı karşıya kaldığı bir dönemde, bazı kimselerin yine irticâ çığırtkanlığına başlamalarını ve en büyük tehlike olarak irticâyı göstermelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Aslı ve mesnedi bulunmayan böyle bir iddiayı zaman zaman tekrar gündeme taşıyanlar neyi hedefliyor olabilirler? “İrticâ” tabiri Arapça'dan dilimize geçmiştir; menşei, “dönüş, geriye dönme” manalarına gelen rücu' kelimesine dayanmaktadır. Fıkıh ıstılahında, geriye dönülebilen ve vazgeçme ihtimali bulunan boşanmaya “rıc'î talak” adı verildiği gibi, bela zamanında veya acı bir haber duyunca “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn - Biz Allah'a âidiz ve vakti geldiğinde elbette O'na döneceğiz!” (Bakara, 2/156) ayet-i kerimesini okuyarak Allah'a teveccüh edip O'na sığınmaya da “istircâ” denmiştir. İrticâ ifadesi de, temelde “geri dönmek” manasını çağrıştırdığından dolayı, gericilik, muhafazakarlık, tutuculuk, eskiyi koruma, yeniye karşı tavır alma, medeniyeti kabul etmeme, moderniteye karşı çıkma ve tarihin tekerleğini geriye döndürerek eski olanı canlandırmaya çalışma gibi manaların hepsini birden ihtiva eden bir tabir olarak kullanılır hale gelmiştir. Hangisi İrticâ?.. Ne var ki, öteden beri belli bir kesim, irticâ sözünü sıradan bir kelime olarak istimal etmekten daha ziyade, onu siyasî ve ideolojik bir suçlama ve sindirme aracı olarak kullanmaktadır. Bu talihsiz kimseler, bazen kolay anlaşılması için “gericilik” ifadesini dillerine dolamakta, çoğu zaman da, meseleyi daha korkunç göstermek maksadıyla manası daha az bilinen “irticâ” tabirini tercih etmekte ve kötü şekilde algıladıkları, kötü bir mazmunun karşılığı olarak kullandıkları, toplum nazarında da bir heyula haline getirdikleri bu laflarla her fırsatta müslümanları karalamaya çalışmaktadırlar. Yıllar var ki bu ülkede *******, ********* ve *********** peşinde koşarak cahiliye devrindekinden daha beter bir cehalete geri dönenler hoşgörüldüğü ve ilerici addedildiği halde, kendi değerlerine, diline, târihine, kültür ve medeniyetine sahip çıkan, özünü yitirmeden ve yabancılaşmadan muâsırlaşmak isteyen ve dinine bağlılığını ifade eden insanlara “mürtecî”, “fundamentalist” damgası vurulmaktadır. Esefle müşahede etmekteyiz ki, akla-hayale gelmedik çeşit çeşit ************* irtikap edenler “modern” sayılmakta ve müsamahayla karşılanmakta; fakat, müslümanlar çağ dışı gibi gösterilmekte ve “gerici, yobaz, teokratik düzen yanlısı” türünden yaftalarla kötülenmektedir. Evet, bazı ***********, ağızlarını her açışlarında ıslahtan, imardan, kendini ifadeden, iradenin hakkını eda etmekten ve insan haklarından dem vurmaktadırlar; fakat, böyle konuştukları aynı anda vicdanlara baskı yapmakta, başkalarının haklarını çiğnemekte, zulmün en hunharcasını irtikap etmekte, insanlar arasındaki münasebetleri kırıp dökmekte ve azgınlıktan azgınlığa koşarak herkesi sindirmeye çalışmaktadırlar. Dahası, bunca fezayi ve fecâyii mazur göstermek için sürekli paranoyalar icad etmekte; “yeşil sermaye” deyip birine saldırmakta; “gerici yapılanma” bahanesiyle diğerini ortadan kaldırmakta; “irticâ” çığırtkanlığıyla tiranlar döneminde bile eşine rastlanmayan kanunlar çıkarmaktadırlar. Kanunlara göre hareket edeceklerine, heva ve heves edalı hareketlerine göre kanunlar hazırlamakta ve bütün bunları yaparken irticâ maskesinin ardına saklanmaktadırlar. Bu itibarla, şüphe götürmeyen bir gerçek vardır ki; irticâ küfrün takıyyesidir; gericilik yaygaraları dinsizliğin ve ilhadın maskesidir. Modern Takıyyeciler Bildiğiniz gibi; takıyye, kendini gizlemek, olduğundan farklı görünmek, inandığının aksini söylemek ve tehlikelerden korunmak için hileli yola başvurmak demektir. Bazıları, takıyyeyi müslümanlığa mal etmek isteseler de, İslam'da takıyye yoktur. Dinimizde, bir müslümanın savaş anında düşmanın zülmünden kurtulmak ve canını kurtarmak maksadıyla imanını gizleyerek müdarâtta bulunması şeklinde ifade edebileceğimiz, “İllâ en tettekû minhum tükâh - Ancak onlar tarafından gelebilecek bir tehlike olursa başka!” (Âl-i İmran, 3/28) hakikatına bağlı bir disiplin var ise de, Şiilik'te söz konusu olan takıyyenin müslümanlıkta yeri yoktur. Takıyye, Şii anlayışında, özellikle de İran Şiiliğinde bir esastır; dolayısıyla, Anadolu'daki saf Alevî vatandaşlarımız da takıyye bilmezler. Fakat, Fars Şiiliğinde, “Sizden olmayanları ve sizin çizginizde bulunmayanları aldatmadıktan sonra hakîkî müslüman olamazsınız” manasında bir takıyye mevcuttur ki, onun menşeini de Sünnî bir atmosferde yetişmiş olan İmam Cafer-i Sadık hazretlerine isnat ederler. Doğrusu, İmam Cafer gibi müstakim bir insanın, böyle çarpık bir düşünce ifade edeceğine inanmak mümkün değildir. Kaldı ki, Hazreti İmam böyle bir cümle söylese bile, Allah Resulü “Aldatan bizden değildir” buyurmuştur. Bu itibarla, İslam'da böyle bir takıyye yoktur; yoktur ama günümüzde takıyyeyinin katmerlisi yapılmaktadır. Camideki müslümana “müslim” yerine “mürtecî” diyen, Cenab-ı Hakk'ın kemale erdirdiği ve insanlar için yegâne din olarak seçtiği İslam'ı ya da onun bazı emirlerini “fundamentalizm” ve “gericilik” şeklinde karalamak isteyen kimseler bu çağın en sinsi takıyyecileridir. Evet, bir kere daha ifade etmeliyim ki, “mürtecî, gerici, yobaz” türünden isnatlar belli bir kesimin takıyyesidir; bu çirkin yakıştırmalar, hileli bir oyunun maskesidir. İrtica Paranoyası Peki, bazıları neden şimdilerde bir kere daha böyle bir takıyyeye ve hileli oyuna başvuruyorlar? Evvela; Türkiye'de istikrar havasının hâkim olmasını istemiyor; emareleri görülen huzur ve güven atmosferini çekemiyor; bu istikametteki olumlu bazı gelişmeleri ve yararlı icraatı hazmedemiyor; gelişme hesabına katedilen mesafelerden rahatsızlık duyuyor ve demokratikleşme adına atılan adımların önünün alınması gerektiğini düşünüyorlar. Çünkü, millet için çok müsbet sayılan bu türlü ilerlemeleri kendi ikballeri açısından birer tehlike olarak görüyor; makam ve mevkilerinden ayrılma ve çıkarlarından olma telaşı yaşıyor, kaybetttikleri koltukları tekrar elde edememe endişesiyle doluyorlar. Bunların hepsini aynı çizgide mütalaa etmek doğru olmasa bile, çoğu itibarıyla bohemce bir yaşayışa ve serâzat bir hayat tarzına alışmışlar. Yapıp ettiklerini çirkin bulacak kimselerin çoğalmasını rahatça davranmalarına ve keyiflerince yaşamalarına mâni kabul ediyorlar. Daha sonra da bu nefsânî ve şeytânî hislerine fikir libası giydirerek “İrtica tehlikesi var; mürtecîler bizi çağlar ötesine götürecekler. Bunlar, lâik sistemi devirecek, toplumun hayat tarzını değiştirecek, çarşı-pazara müdahale edecek ve ülkeyi bizim için yaşanmaz hale getirecekler!” türünden yâvelerle bağırıp duruyorlar. Bu asılsız iddiaları o kadar çok dile getiriyor ve tekrarlıyorlar ki, kendi hilaf-ı vâkî sözlerine zamanla kendileri de inanmaya başlıyor, sonunda tam bir irticâ paranoyasına tutuluyor ve kendilerinden başka herkesi rejim düşmanı görme ruh hastalığına dûçar oluyorlar. Diğer taraftan, bu asılsız düşünceler sürekli empoze edildiğinden ve bazı medya organları adeta mürtecî avcılığı yaptığından dolayı, bir kesim “irticâ var” dediği zaman, bu iddia hemen başkalarını da harekete geçiyor. Çünkü, irticâ adlı heyula mesnetsiz isnatlarla zihinlerde her gün biraz daha şişirile şişirile öyle bir hal alıyor ki, bir kesimin okumuşu da, aydını da, batıya açık olanı ve kendi değerlerini korumak şartıyla dünyayla entegrasyona sıcak bakanı da onu büyük bir tehlike görmeye başlıyor. Maalesef, toplumda onca bilgi birikimine ve okumuşluğuna rağmen bu türlü iddiaların perde arkasını anlayamayacak, hatta işin içinde başka hesapların varlığını düşünemeyecek çok kimse var. İşte, pek kurnaz ve gizli hesaplar peşinde olan bazı kimseler, onlardaki bu zaafı kendi çıkarları istikametinde değerlendiriyor; işler aleyhlerine sarpa saracağı anlarda ya da bir kısım planları uygulayacakları her zaman diliminde bir kere daha “İrtica kapıda, sistem tehlike altında; ülke elden gidiyor!” diyerek yaygara koparıyor; bu entrikadan habersiz yığınları aldatıyor, korku sâikini kullanarak onları tetikliyor, bir cephe oluşturuyor ve karşı tarafı sürekli psikolojik baskı altında tutuyorlar. 28 Şubat'ın Mürtecîleri Hatırlayacağınız üzere; Şubat soğuğuna denk gelen son post-modern darbe (!) evvelindeki hadiseler sırasında da bir kısım şaşkınlar zuhur etti. Giyim-kuşamdan zikir ve ibadet tavırlarına kadar pek çok hal ve hareketleriyle tam bir aykırılık sergileyen bazı kimseler figüre edildi. Onlara bir kısım roller verildi; kimisi tarikat şeyhi kisvesine bürünüp medyada boy gösterdi, kimisi teokratik düzeni hâkim kılma sevdalısı bir gerici numarası yaptı, kimisi mürtecîlerin ağına düşürülüp kandırılmış bir kurban rolü oynadı ve kimisi de karanlık güçler tarafından kiralanan bir tetikçi, silaha sarılıp elini kana bulayan bir kanlı kâtil olmasına rağmen, irticâ piyesinde “Allah'ın ordusu”nun sadık bir eriymiş gibi sahne aldı. Bütün figüranlar rollerini öyle gerçekçi ortaya koydular ki, hemen herkes oynananın bir oyun olduğunu unutup sahiden ülkenin elden gittiği zehabına kapıldı. Sonrası malum.. masum dindarların üzerindeki baskılar arttırıldı.. batı stilinde çalışma sistemleri oluşturuldu; günahsız vatandaşlar fişlendi, en tabiî haklarından edildi. Müslümanlığını doğru dürüst, samîmâne ve en güzel biçimde yaşamaya gayret gösteren insanlar potansiyel birer terörist gibi gösterildi. Dahası, bu yapılanların bütün faturaları sürekli bazı kimseler adına kesildi ve toplum yapısını ayakta tutan esasları sıyanet vazifesiyle muvazzaf kesim manipüle edildi. Millet, onları Demokles'in kılıcı gibi hep tepesinde hissetti, ürktü, korktu, sindi ve evrensel haklarından bile vazgeçti. Gerçi, sayıları çok az da olsa, bazen toplum fertleri arasında her şeyi reddeden ve herkese “canı cehenneme” diyen kimseler de bulunabilir. Bunlar, ilim, fen ve teknolojiyi gereksiz, hatta zararlı görmeleri itibarıyla bir manada gerici de sayılabilirler. Bazı varoluşçuların “İlim de teknoloji de yerin dibine batsın!” dedikleri gibi, bunlar da ilim ve teknolojinin, fen ve felsefenin karşısında olabilirler. Fakat, bu türlü insanlar, hem sayıları itibarıyla çok azdır, hem heyet-i umumiyeye karşı çıkacak ve genel âhenge tesir edecek güçte değillerdir; hem de samimi müslümanlar tarafından da dışlanmış ve umumi tablonun haricinde kalmış kimselerdir. Heyhat ki, o karanlık dönemde bu gerçek gözardı edildi; bir kaç aykırı misal ard arda sıralanınca ve toplumun genel halini asla yansıtmayan birkaç kare yan yana getirilince sahiden bir irticâ tehlikesi varmış gibi gösterildi ve bu mevhum tehlike bir psikolojik harp silahı olarak istimal edildi. Evet, işin bir psikolojik savaş olma yanı var ve irticâ yaygaracıları 28 Şubat'tan önce yaptıkları gibi, hemen her zaman onu büyük ölçüde tehdit, şantaj ve yıldırma malzemesi olarak kullanıyorlar. Millet adına hayırlı faaliyetlerde bulunacak insanları gericilikle suçlayıp sindiriyor ve önlerini kesiyorlar. Mürtecîlikle itham edilen taraf pusunca, onlar bu fırsatı ganimet biliyor; ya ezici bir kanun çıkarıyorlar veya karşı tarafı bütün bütün felç ediyorlar. Mü'mine “Dinci” Diyenler “Dinsiz” mi? Saniyen; ben, iyi bir mü'min olduğum iddiasında değilim; fakat, Allah'ın varlığından ve ahiretin mevcudiyetinden hiç şüphe etmedim. Bir gün hesap vereceğim hususunda asla şüpheye düşmedim. İşte şimdi, öyle bir şüphesizlik mülahazasına bağlı olarak, kalbim gibi bilerek ve eğer farklı mülahazalarla bir şey ifade ediyorsam Allah'a hesab vereceğime çok iyi inanarak diyorum ki; vallahi, billahi, tallahi, bunlar irticâ tehlikesinden bahsediyorlar ve irticâya bağladıkları insanlara da mürtecî diyorlar.. ama aslında müslümanlığı kastediyorlar. “Radikal müslüman” derken de, “aşırı dinci” diyerek sadece bir kesimden söz edermiş gibi yaparken de aslında bizzat İslam'ı hedef alıyorlar. Çünkü, İslam'ın aşırılığı olmaz.. müslümanlık bütün aşırılıklara karşı orta yolu tutan ilâhî bir sistemin adıdır.. İslam, sevdirme ve kolaylaştırma esaslarıyla gelmiş, ifrat ve tefritin kökünü kesmiş ve bütün insanlara güçlerinin yeteceği sorumlulukları yüklemiş fıtrata en uygun Allah'la münasebet sisteminin adıdır. İslam dinini kabul edip onun emirlerini uygulamaya çalışan herkes –kalbleri sadece Allah bilir– Kitap ve Sünnet açısından mü'min, müslüman ve dindardır. Onları, bundan başka herhangi bir isimle ya da unvanla anmak ise, en hafif ifadesiyle saygısızlıktır. Bizim terminolojimizde, “İslam”, “müslüman”, “dindar” tabirleri vardır; ama, dine hasım kimseler tarafından kasıtlı olarak dilimize sokuşturulan ve cahillerin kullandığı “İslâmcı” ve “dinci” gibi ifadeler yoktur. Dine göre, günah işleyen bir Müslüman günahkâr olsa da yine mü'mindir; İslâm esaslarını inkâr etmemek şartıyla, onlardan bazılarını terk etse de yine müslimdir. Bu itibarla, bazı dinî vecibelerini yerine getirmeyen kimselere “küfürcü”, “dalâletçi”, “fıskçı”... demek münasebetsiz olduğu gibi, dini bütünüyle yaşamak isteyene “İslâmcı” veya “dinci” demek de en az o kadar saygısızca bir ifadedir. İrticâ'nın Hedefi İslam ve Müslümanlar Bu açıdan, irticâ çığırtkanlığı yapan kimseler, *******************. Bunlar, İslam'a açıktan açığa saldırmak ve müslümanlığa karşı düşmanlıklarını izhar etmek istemiyorlar. Çünkü, halkın yüzde doksanı Ramazan-ı şerifte oruç tutuyor; milletin yüzde sekseni en azından Cuma namazı kılıyor; insanımızın yüzde elliden fazlası günde beş vakit namazını eda ediyor. Eline birazcık imkan geçen hemen herkes Hac vazifesini yerine getirmek için yollara düşüyor. Hatta şimdilerde aristokrat sınıftan bazıları ayrı olarak ve aristokrasi mülahazasını koruyarak gidiyorlar, yol boyunca başkalarına karışmıyorlar. Fakat, gidişlerine nazaran çok farklı bir ruh haletiyle dönüyorlar; “Gönlümüz fetholdu, ruhumuz doydu!” diyorlar. Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz'in viladeti münasebetiyle salonlar şenleniyor, hatta stadyumlar doluyor; mevlitler okutuluyor ve binlerce gül dağıtılıyor. Gayet masum ve gayet yumuşak programlar yapılıyor; oldukça derin ve pek samimi hisler dile getiriliyor ve âdetâ dağıtılan o güllerin kokusuyla beraber müslümanlık da herkesin ruhuna siniyor. İslam kendi güzeliğiyle ve o yenilmez gücüyle gönüllere giriyor. Dahası, Hristiyanından Yahudisine, Budistinden Brahmanistine kadar yabancı ilim adamlarından ve ilahiyatçı temsilcilerden yüzlercesi “Müslümanlık çok farklı.. hayatın her alanıyla alakalı bütün ihtiyaçlara cevap veriyor. İnsanın arzuları, istekleri ve beklentileri adına hiçbir boşluk bırakmıyor. Bundan dolayı, İslam'ı yok saymak, Hazreti Muhammed'i görmezlikten gelmek ve Kur'an'a karşı lâkayt kalmak bir insan için çok büyük bir nakîsedir.” diyorlar.. diyor ve aklı başında bu insanların kimisi İslam'la şerefleniyor, kimisi ona karşı derin alaka duyuyor, kimisi onun fahrî müdafii oluyor ve onunla şöyle-böyle tanışan herkes hiç olmazsa önyargılarından kurtulup dostlar arasına giriyor. Onlardan biri Kur'anla azıcık meşgul olunca, “Allah Allah, biz şimdiye kadar müslümanlığı böyle bilmiyorduk; demek ki, yanlış tanımışız, şartlanmışlıklarımıza takılmışız. Meğer, İbrahim'in başına Halîlullah tacını konduran, Musa'yı Kelîmullah olarak tanıtan, Süleyman'ı asıl peygamberlik tahtına oturtan ve İsa'yı Kelimetullah diye anlatan bizim elimizdeki metinlerden daha çok Kur'anmış!..” diyor ve ondan ayrı geçen yıllarına üzülüyor, âh çekiyor. İşte, böyle bir atmosferde, bazı kimseler, İslamiyeti ve müslümanları hiç sevmeseler bile, doğrudan “En büyük tehlike İslam ve Müslümanlardır” demeye cesaret edemiyorlar. Öyle açıkça saldırmak suretiyle müslümanlık unvanıyla onca insanı karşılarına almayı kendi menfaatleri açısından zararlı buluyorlar. “İrtica” yerine “İslamiyet” dedikleri zaman, camiden çıkan herkesin “zafer işareti” yaparak “Ben de müslümanım” demesinden korkuyorlar. Dolayısıyla, İslam'ın aydınlık ikliminde boy atan güzellikler karşısında kendi çirkin ruhları zaviyesinden rahatsızlık duyan ve müslümanlar hakkında cibillî olarak kötü duygular besleyen böyle kimseler, İslam'ı ve müslümanları açıktan açığa karalayamayınca takıyye yapıyor, dolambaçlı yollara sapıyor ve akla-hayale gelmez entrikalarla dini-dindarı baskı altında tutmaya çalışıyorlar. Beyhude Yorulmayın, Kapılar Sürmeli... Fakat, kanaatimce, onların unuttukları bir husus var: Artık bu millet bundan ikiyüz, üçyüz sene evvelki millet değil. Günümüzün insanları okuyor, anlıyor, tahlil ve terkiplerde bulunuyor, analiz ve sentezler yapıyor ve araştırıp iyice öğrendikten sonra inanıyorlar. Evet, bugünün mü'minlerinin imanı taklidî değil; onlar, bir ideolojinin peşine takılıp körü körüne onun ardı sıra yürümüyorlar. Tekvinî emirleri okumak ve teşriî disiplinlere dikkat etmek suretiyle bilerek dini benimsiyor ve ona bütünüyle teslim oluyorlar. İslam'ın ulvî hakikatlerini öyle kabulleniyorlar ki, baskılar karşısında dinden vazgeçmek bir yana, cenderelerin içine konsalar, canları çıkacak şekilde sıkıştırılsalar, hatta idam sehpalarına çıkarılsalar da, yine Abdullah ibni Hüzafetü's Sehmî, Habbab b. Eret ve Bilal-i Habeşî efendilerimiz gibi “Ehad, ehad” çığlıklarıyla “Allah birdir; hakiki ma'bud, hakiki mahbub, hakiki matlup sadece O'dur” hakikatını seslendirmeye âmâde bulunuyorlar. Bu açıdan, irticâ *********** samimi bir nasihatte bulunmak istiyorum: Beyhude yorulmayın, çeşit çeşit oyunlar oynasanız ve bir sürü entrikalar çevirseniz de bundan sonra umumî efkârı ifsâd edemezsiniz. Artık herkes irticâ ile ne kastettiğinizi biliyor, onunla neyi hedeflendiğinizi fark ediyor ve siz ne yaparsanız yapın millet hangi kıbleye yönelmesi gerektiğinin şuurunda, yoluna devam ediyor. Bundan sonra, despotizmayla, tiranlıkla ve kaba kuvvetle halkı kendi anlayış çizginize çekmeniz mümkün değildir; medenî insanlar karşısında kaba kuvvet hiçbir işe yaramayacağı gibi arkada bir sürü de nefret bırakacaktır. Şayet, siz kendinizi sevdirmek, hatta savunduğunuz sistemin şirin olduğunu göstermek istiyorsanız, herkese karşı yumuşakça, mülâyemetle, hoşgörüyle ve engin bir kucaklayıcılık içinde davranmalısınız. Unutmamalısınız ki, millet kendi değer ölçülerine saygı göstermeyen kimselere hürmet ve muhabbet nazarıyla bakmaz. Eğer, saygı ve sevgi mukabelesi görmeyi diliyorsanız, tarihe yüz karası olarak geçmek ve nefretle anılmak istemiyorsanız, meseleyi gönülleri fethetmeye bağlamalı, halkın değerleriyle asla çatışmamalı, onların duygu ve düşüncelerine kıymet vermeli ve milletin inançlarına saygılı olmalısınız. İrtica Çığırtkanları Sadece Nefret Uyarıyor Zannediyorum, bazıları kendi insânî telakkîleri açısından bu mülahazalarıma saygı duysalar da, bu sözler bir kısım kimselerin bir kulağından vurup öbür kulağından çıkacak ve ihtimal onları çok rahatsız edecek. Hatta belki beni oyunbozanlık yapmakla levmetmeye de kalkacaklar; “Bu niye bizim takıyyemizi fâş ediyor.. “irticâ” perdesinin gerisinde işlerimizi ne güzel götürüyorduk; kovanımıza neden çomak sokuyor?” deyip homurdanacaklar. Oysaki, “En ummadığın keşfeder esrar-ı derûnun / Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın!” diyen Ziya Paşa adeta bugünün Anadolu insanının bilgeliğine işaret etmiş gibidir. Sözlerime kulak vereceklerini bilseydim, irticâ paranoyasına tutulmuş kimselere bu sözü hatırlatır ve herbirine derdim ki: Gel, bu milleti hafife alma; sen irticâ çığırtkanlığı yaparken halkın sana inandığını sanma. Bu millet artık kimin kim olduğunu ve neyin ne ifade ettiğini çok iyi biliyor; senin o kelimeyi kullanırken ne kasdettiğini de pekâlâ anlıyor. Şu çirkin yakıştırmalarınla halk nezdinde sadece nefret ve tiksinti uyarıyorsun. Oysa ki, senin de sevilecek ve takdir edilecek yanların var. En azıdan insansın; eşi–menendi yaratılmamış abide bir canlısın ve mahiyetin itibarıyla meleklerden de ulvî aziz bir varlıksın. Dolayısıyla, Allah'ın yarattığı o kıymete uygun sözler söylemeli, ona göre bir kısım davranışlarda bulunmalı, kendi değerlerini ayaklar altına almamalı, halk nezdinde maskara olmamalı ve bir nefret heykeli haline gelmemelisin. Müsadenizle bu konudaki sözlerimi fakirden daha önce de duyduğunuz bir dua ile noktalamak istiyorum: Allahım, önümüzdeki yollar sarp ve yokuş.. her köşe başında bir sürü gulyabâni gayızla gerilmiş hücûm ânı ve hücûm bahanesi bekliyor; dillerinde, irticâ, gericilik, teokrasi ve fundamentalizm, ellerinde gücün her çeşidi ve hayallerinde bin bir entrika.. eğer biz onların dediği gibi dine, dünyaya, ilme ve gelişmeye karşı isek, Sen bizi bu sapıklıktan halâs eyle!.. Liyakatımız yoksa, yolların mütedeyyin, mütemeddin, müterakkî ve ilim aşığı insanlara açılması için bizleri huzuruna al ve yolları aç! Yok karşı taraf yanılıyorsa, içlerinde salâha açık ruhlardan hidayetini esirgeme! Temerrüt ve din düşmanlığını meslek edinenlerin de birliklerini boz! Düzenlerini başlarına yık! Yurtlarına-yuvalarına feryat sal! Ve bütün inananları, kapının sadık kullarını, bu karanlık düşünce, karanlık ruh ve kara seslerin, gayretine dokunduğuna inandığımız tecavüzlerine, tahkirlerine, tezyiflerine ve plânlarına karşı koru!.. amin diyelim , okuyan arkadaşlarımızın çok bilgileneceğpi bir röportaj , galiba Fethullah Gülken ile.. Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 okuyan arkadaşlarımızın çok bilgileneceğpi bir röportaj , galiba Fethullah Gülken ile.. Fethullah Gülen, bastan sona bir Amerikan operasyonudur.Yeni Dünya Düzeni'nin Türkiye'ye dayattigi mafya-Gladyo-tarikat sisteminin bir parçasidir. Gülen'in önemi, ABD'nin Yesil Kusak projesinde üstlendigi rolden kaynaklanmaktadir. Saidi Nursi müridligiyle Erzurum'dan yola çikan İlkokulu disaridan bitirmis, vaaz verirken aglayip, bayilan, Cumhuriyet Devrimi ve Atatürk'e kinle dolu, bu gezici vaizin , New York-Vatikan-Kudüs hattina tasiyan sihirli güç, "büyük müttefikimiz"dir. Fethullah Gülen'i Ahlat'tan simdi bulundugu Pennsylvania'ya uçuran süpürge, CIA tarafindan imal edilmistir. Aslında Fethullah Gülen, ABD'yle iliskilerini gizlemeye gerek de görmüyor. Aksine bu iliskiyi güçlülügünün bir kaniti olarak kullaniyor. Kendi tarikatina ait Zaman gazetesinin 4 Eylül 1997 tarihli sayisinda Bati ile iliskiler hakkinda su degerlendirmeleri yapiyor: "Bu manada inanmis bir insanin Bati karsisinda, Bati'yla entegrasyon karsisinda, Amerika'yla entegrasyon karsisinda olmasi katiyyen düsünülemez." Nevval Sevindi'nin Sabah Kitaplari'ndan çikan, "Fethullah Gülen İle New York Sohbeti" nde ABD emperyalizmiyle Nur tarikatinin bagi, açikça dile getiriliyor. İste kitaptan bazi seçmeler: "Amerika su andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapilacak isler buradan idare edilebilir. Amerika hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adidir." (s. 6) "Amerika daha uzun zaman dünyanin kaderinde çok önemli rol oynayacaktir. Bu realite kabul edilmeli.Amerika gözardi edilerek surada burada bir is yapilmamaya kalkilmamali." (s.7) "Amerikalilar istemezlerse kimseye dünyanin degisik yerlerinden hiçbir is yaptirmazlar. simdi bazi gönüllü kuruluslar dünya ile entegrasyon adina gidip dünyanin degisik yerlerinde okullar açiyorlarsa, bu itibarla,mesela Amerika ile çatistiginiz sürece bu projelerin gerçeklestirilmesi mümkün olmaz." (s.8) "Amerika ile iyi geçinmezseniz isinizi bozarlar. Amerika'nin bize yarim arpa kadar sadece bizim menfaatimize destegi yoktur. Buna ragmen surada bulunmamiza izin veriyorsa, bu bizim için bir avantajsa,bu avantaji sagliyor demektir." (s.9) İrticayı çok iyi anladığını sanan , " İRTİCAYI BU KAYNAKTAN OKUYUP ÖĞRENMLİSİN DİYEREK AHKAM KESEN" aslında irticai davranış, düşünce ve yaklaşımları benimsemiş çok bilmiş arkadaşa, bu yukarıdaki sözlerinde Fetullah Gülen'e ait olduğu... İnsanların onun sandığı gibi boş olmadıkları bir çok kaynaktan bu konuyu araştırdıkları ...DUYURULUR.... Çok bilmişlik yapıp alıntı yapığı yazıların birebir bu forum sayfalarında çok daha önceden tartışılığı gerçeğini anlaması için, forumun arama motoruna girip forumu bir taraması ve kimlerin bu konuda neler söyleyip neler yazdığını araştırması tavsiye olunur... Belki o zaman açtığı başlığa neden hiç yanıt gelmediği..?; " özelimden ahkam kestiği için yazmak zorunda kaldığım" bu yazıdan başka hiç yanıt yazılmadığını anlamış olur... *tna Alıntı
Misafir Marcus Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 "Bu manada inanmis bir insanin Bati karsisinda, Bati'yla entegrasyon karsisinda, Amerika'yla entegrasyon karsisinda olmasi katiyyen düsünülemez." Nevval Sevindi'nin Sabah Kitaplari'ndan çikan, "Amerika daha uzun zaman dünyanin kaderinde çok önemli rol oynayacaktir. Bu realite kabul edilmeli.Amerika gözardi edilerek surada burada bir is yapilmamaya kalkilmamali." (s.7) "Amerikalilar istemezlerse kimseye dünyanin degisik yerlerinden hiçbir is yaptirmazlar. simdi bazi gönüllü kuruluslar dünya ile entegrasyon adina gidip dünyanin degisik yerlerinde okullar açiyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatistiginiz sürece bu projelerin gerçeklestirilmesi mümkün olmaz." (s.8) "Amerika ile iyi geçinmezseniz isinizi bozarlar. Amerika'nin bize yarim arpa kadar sadece bizim menfaatimize destegi yoktur. Buna ragmen surada bulunmamiza izin veriyorsa, bu bizim için bir avantajsa, bu avantaji sagliyor demektir." (s.9)[/color][/b] *tna Bütün bunlar bizim için yeterli.Bu ****** tıpkı osmanlının son dönemlerini hatırlatıryor. Biz ölmedik daha fethullah efendi ve onun tayfası............. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 Aslında Fethullah Gülen, ABD'yle iliskilerini gizlemeye gerek de görmüyor. Aksine bu iliskiyi güçlülügünün bir kaniti olarak kullaniyor. Kendi tarikatina ait Zaman gazetesinin 4 Eylül 1997 tarihli sayisinda Bati ile iliskiler hakkinda su degerlendirmeleri yapiyor: "Bu manada inanmis bir insanin Bati karsisinda, Bati'yla entegrasyon karsisinda, Amerika'yla entegrasyon karsisinda olmasi katiyyen düsünülemez." Nevval Sevindi'nin Sabah Kitaplari'ndan çikan, "Fethullah Gülen İle New York Sohbeti" nde ABD emperyalizmiyle Nur tarikatinin bagi, açikça dile getiriliyor. İste kitaptan bazi seçmeler: "Amerika su andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapilacak isler buradan idare edilebilir. Amerika hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adidir." (s. 6) "Amerika daha uzun zaman dünyanin kaderinde çok önemli rol oynayacaktir. Bu realite kabul edilmeli.Amerika gözardi edilerek surada burada bir is yapilmamaya kalkilmamali." (s.7) "Amerikalilar istemezlerse kimseye dünyanin degisik yerlerinden hiçbir is yaptirmazlar. simdi bazi gönüllü kuruluslar dünya ile entegrasyon adina gidip dünyanin degisik yerlerinde okullar açiyorlarsa, bu itibarla,mesela Amerika ile çatistiginiz sürece bu projelerin gerçeklestirilmesi mümkün olmaz." (s.8) "Amerika ile iyi geçinmezseniz isinizi bozarlar. Amerika'nin bize yarim arpa kadar sadece bizim menfaatimize destegi yoktur. Buna ragmen surada bulunmamiza izin veriyorsa, bu bizim için bir avantajsa,bu avantaji sagliyor demektir." (s.9) İrticayı çok iyi anladığını sanan , " İRTİCAYI BU KAYNAKTAN OKUYUP ÖĞRENMLİSİN DİYEREK AHKAM KESEN" aslında irticai davranış, düşünce ve yaklaşımları benimsemiş çok bilmiş arkadaşa, bu yukarıdaki sözlerinde Fetullah Gülen'e ait olduğu... İnsanların onun sandığı gibi boş olmadıkları bir çok kaynaktan bu konuyu araştırdıkları ...DUYURULUR.... Çok bilmişlik yapıp alıntı yapığı yazıların birebir bu forum sayfalarında çok daha önceden tartışılığı gerçeğini anlaması için, forumun arama motoruna girip forumu bir taraması ve kimlerin bu konuda neler söyleyip neler yazdığını araştırması tavsiye olunur... Belki o zaman açtığı başlığa neden hiç yanıt gelmediği..?; " özelimden ahkam kestiği için yazmak zorunda kaldığım" bu yazıdan başka hiç yanıt yazılmadığını anlamış olur... *tna Bütün bunlar bizim için yeterli.Bu ***** tıpkı osmanlının son dönemlerini hatırlatıryor. Biz ölmedik daha fethullah efendi ve onun tayfası............. Sevgili arkadaşlar; Bugün artık çok iyi biliniyorku Türkiye'de irtica artık ''laik Cumhuriyet'' için bir tehdit ve tehlike olma boyutunu aşmış, yaşayan bir gerçek olmuştur. İrtica Türkiye'yi tümüyle teslim almıştır. İrtica Türkiye'de iktidar olmuştur. İrtica bugün kapkaranlık gölgesiyle Türkiye'nin üzerine oturmuş bulunmaktadır... Yine; rtica bugün, umduğu uğursuz sonu görmek isteyen bir akbaba gibi Türkiye'nin başında bekleyip durmaktadır!.. Can çekişen Türkiye'ye daha büyük bir iştahla saldıracağı zamanın özlemiyle kıvranmaktadır!... Ve maalesef bilimsel temelli, emperyalist oyunları bozan, akılcı, çağdaş ve uygarlık yolunda emin adımlarla yol alan bir Türkiye'nin önüne bugün kendi içimizde bizi vuracak bir adam pazarlanmak istenmekderir. Fethullah Gülen denen bu adamı önümüze kendi emellerine hizmet edebilecek hale getirip piyasaya sürecek olan ABD bir sırtlan gibi oluşacak zemini sabırla beklemektedir. Ama Ülkemizin 83 yılda geldiği bu nokta, onun gelecekte nereye götürülebileceğinin de açık bir göstergesidir. Türk ulusu, varlığına yönelen ve artık tehdit boyutunu aşarak yaşam aşamasına geçen irticanın yok edilmesi için gerekli adımları atmalıdır. Bu adımların neler olduğunu her kurum ve kuruluş, her yurttaş düşünüp bulmalı ve de ne yapacağını ona göre kararlaştırmalıdır... Bunun örneğini herbirimizin birer Mustafa Kemal gibi bilgili, donanımlı, inanarak ve yürekli bir duruş sergileyerek mücadele edeceğinden hiç kuşkumuz yok... Dost sevgilerimle... ........ (Bu arada _sevgili marcus zaten bizden biri ve izin vereceğini umit ederek_ sevgili Gecekuşu dostumuzu burada görmek bizlere inanılmaz bir güç kattığımı belirtmek istiyorum. Kendisine hoşgeldin diyor saygılar sunuyorum..) Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Arkadaşlar, konuya değil Fetullah Gülen'e takılmışsınız galiba. Bir şey sorsam; yukardaki sözler ya Fetullah GÜLEN'e ait değil de Ahmet Necdet SEZER'e ait olsaydı ne diyecektiniz... Selamlar ile...Forumun admini gibi davranmak bugünde bana düşsün Alıntı
Φ kontrsağduyu Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 ne tarikatı ve CİA sı , Amerika hakkında yapılmış en doğru tanımlardan bile TUHAF TUHAF MANALAR ÇIKARIYORSUNUZ VARMI HANİ BİR DELİLİNİZ KANITINIZ YOK İŞTE.Boşuna kendinizi yormayın halkımız onu tanıyor , onuda tanıyor kimin irtica ve laikik maskesiyle neye çalıştığınıda GÖRÜYOR , HEM GEÇMİŞİNİDE BİLİYOR HEM NEYLE KARŞILAŞACAĞINIDA.Size sorsam çok bilmişlik taslayan *** ********** HAYATINIZDA HİÇ GÜLENİN BİR KİTABINI OKUDUNUZ BİR KONUŞMASINI DİNLEDİNİZ Mİ ? Eğer Allahatan korkunuz varsa dürüstseniz hayır dersiniz..DOĞRULARLA İLGİLENMEYEN , GERÇEKLERDEN KAÇAN VEDE SAKLAYAN ZÜMRESİSİNİZ SİZ.. Alıntı
Φ kontrsağduyu Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Arkadaşlar, konuya değil Fetullah Gülen'e takılmışsınız galiba. Bir şey sorsam; yukardaki sözler ya Fetullah GÜLEN'e ait değil de Ahmet Necdet SEZER'e ait olsaydı ne diyecektiniz... Selamlar ile...Forumun admini gibi davranmak bugünde bana düşsün Sezer ömrü boyunca düşünse bu koonu hakkında , bunun yüzde biri kadar objektif bir konuşma yapamaz.Zira o ne için o makamda olduğunu bilir ve beyefendisi ne gönderirse onu söyler..Bu arkadaşlarımız zaten doğrularla gerçeklerle hiçbir ilgi ve alakaları olmadığından kendi sözünü dinledikleri İlhan abilerine bakmadan , ortaya bir tane delil koymadan karalama yapıyorlar..Neyse ben üzerime düşeni yapayım , Allaha bu iftiralarının hesabını verecek onlar Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Arkadaşlar, konuya değil Fetullah Gülen'e takılmışsınız galiba. Bir şey sorsam; yukardaki sözler ya Fetullah GÜLEN'e ait değil de Ahmet Necdet SEZER'e ait olsaydı ne diyecektiniz... Selamlar ile...Forumun admini gibi davranmak bugünde bana düşsün Konumu zaten fettullah gülen.... İRTİCA...CIA ve >> FETULLAH GÜLEN ve bir gerçek daha var...Bu sözleri söyleyen A.N.Sezer değil F.Gülen... o nedenle varsayımlarla değil...Yaşadığımız gerçeklerle hareket edilmesi, adı geçen şahsın söylediklerinin, davranış ve yaklaşımlarının gözler önüne serilmesi çok doğal... yine o nedenle gerçekleri saptırmak amaçlı "Bir şey sorsam" yaklaşımlarının hiç bir anlamı yok... ve yine aynı nedenle "ne diyeceksiniz" demenizin de bir anlamı olamaz.!.. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 -Bir ülkeyi yöneten kadrolar eger dis ve ic düsmanlarla müsterek calisiyorlarsa,ülkedeki demokratlari hedef gösteriyorlarsa,ülkedeki Laik Atatürk devrimleriyle ters düsecek sözler söylüyorlar ve söyleyenleri cesaretlendirerek bazi tarikatcilarin verdikleri icazetler dogrultusunda Cumhuriyeti bir oldu bittiye getirmeye ve ülkede kardes kani akmasina neden olacak tarzda bu ülkenin vatandaslarini sirf kendileri gibi irtica özlemi duymuyorlar diye kafirlikle sucluyorlarsa bu ülkenin halkina sahip cikacak birileri muhakkak olacaktir.bu meyanda TSK.üzerine düsen görevi yerine getirerek gayet net ve hicbir süpheye mahal birakmiyacak tarzda ilgili kesimleri uyarmistir.Insanlarin din ve vicdan özgürlüklerini sömürerek koltukta kalma savasi verenler sunu asla unutmasinlarki o koltuktan tekme tokat indirilmekte vardir.Birileri bunlari denemeye kalkmis fakat sonlarinin nasil oldugunu bütün Türk milleti ibretle görmüstür.böyle birseyin tekrarini Allah birdaha yasatmasin ama görülüyorki birileri hala akilla nmamislardir.Halbuki böyle kurnaz ve akilli gecinenler sunu cok iyi bilmelidirlerki Türkiyenin sinirlarini ic ve dis düsmana karsi korumakla yükümlü olan güc yeri ve zamani geldiginde Amerikadaki büyük agalarindan icazet alanlarin gözünün yasina dahi bakmadan hareket etmektedirler.Sirtlarini Sam amcalarina dayayan ailecek resmi ziyaretlere giden Robert de Niro ile mutluluk fotograflari cektirenlere gün geldiginde birileri bunlarin faturasini sorar ve genelde bu faturalar soruldugunda hersey icin cok gec olur artik. -Türkiyenin serefli ordusuna Milli Görüscülükten yetisen ve Atatürk devrimlerinin düsmani olan hangi iktidar varsa hep dil uzatmis Avrupali ve Amerikali yandaslariyla isbirligi yaparak O Orduyu yipratmaya calismislardir.Ordu mensuplarina hakaretler yetmemis onlari birtakim mihraklara hizmet etmekle suclayip ordunun sayginligini yok ederek onu kendi ideolojileri dogrultusunda kullanabilmeyi amaclamislar ama her defasinda basarisiz kalmislardir.Avrupa ve Amerika sunu cok iyi biliyorki TÜRKIYENIN ordusu yipranirsa Türkiyeyi istedikleri gibi kulllanabileceklerdir..Bunu bilerek bu dogrultuda icimizdeki hain kadrolarla isbirligi yapmaktadirlar.Dikkat edin,Türkiyeye kim küfür ediyorsa birilerinin emri ile ve özgürlük cigirtkanliklari ile serbest birakilmaktadirlar.bunun en yeni örnegi ELIF SAFAK tir.Kanadaki ZORIAN Ermeni kurulusunda yetistirilmis ve Türkiyeye en büyük hakaretleri yapma cüretini göstermis oldugu halde hakkinda acilan davadan beraat etmistir.Buna ilk sevinenler Tayyip Erdogan,AB ve ABD olmustur. -Bir ülkede görev yapan bir baska ülkeni Büyükelcisi eger görev yaptigi ülkenin ordusunu elestirebilecek ............ kendinde bulabiliyorsa ona bu haddini asabilme cüretini ve özgürlügünü veren o ülkenin yönetim kadrosudur. -Bir ülkede yönetimdeki kadrolar eger rejim düsmani sahte din adamlari ile calisiyorlarsa o ülkenin gidisi asla saglikli degildir,ve o yönetici kadro bence en uslanmaz takiyyecilerdir. saygilarla Alıntı
Φ kontrsağduyu Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 Politika sen ne anlatmaya çalışıyorsan , maşallah yine önünze konulanı iyi yemişsiniz , onların hiç biri doğru değil , konuyla alakasız şeyler yazıyorsunuz ne cumhuriyeti hedef alan var nede TSK yı , asıl o maskeyi kullananlar ve TSK nın içindeki sabetayistler Türkiyeye çok büyük zarar vermeye çalışıyor , lakin bunu anlamaya sizin akılını yetmez.Konumuza dönelim , bakın bakalım irtica söylemlerinde samimilermi değillermi bakalım anlayabileniniz çıkabileck mi.Şu bir kaç olaya bakın bakalım.. ----------------------------------------------- Rum hastanesinin vakfını bile ‘irticacı’ diye fişlemişler Batı Çalışma Grubu, 28 Şubat döneminde Balıklı Rum Hastanesi Vakfı'nı 'irticacılar' listesine almış. Başkan Dimitri Karayani, Müslüman olan eşi dolayısıyla teftiş geçirmiş. Karayani, "Teftiş sırasında başkomiser listeyi gösterdi. Eşim namaz kılıyor diye fişlemişler. Bütün dosyaları incelediler. Hiçbir şey çıkmadı." diyor. 28 Şubat döneminde Batı Çalışma Grubu (BÇG) tarafından yapılan fişleme skandallarına bir yenisi daha eklendi. İrticacı fişlemelerinden Balıklı Rum Hastanesi Vakfı da nasibini almış. Fişlemeye gerekçe olarak, Vakıf Başkanı Dimitri Karayani'nin eşinin namaz kılması gösterilmiş. Karayani'nin Müslüman olan eşi Şükriye Karayani'nin, Kur'an okunup dua edilen yaşlı bayanların iştirak ettiği toplantıya katılması da irtica olarak yorumlanmış. 50 yıla yakın bir süredir vakıf hastanesinin yönetiminde yer alan ve 16 yıldır da başkanlığını üstlenen Karayani, o dönem yaşadıklarını Zaman'a anlattı. Fişlenme hadisesini önce yakın bir arkadaşından duyduğunu, ancak önemsemediğini dile getiren Karayani, teftiş için geldiklerini söyleyen resmî görevlileri karşısında gördüğünde oldukça şaşırmış. Karayani daha sonra olanları şöyle aktarıyor: "10 kadar kişi makam odama girdi. Valilikten geldiklerini söyleyip hastanenin dosyalarını istediler. Ben, ‘ne oluyoruz?' diye sinirlenince başlarında olduğunu sandığım bir başkomiser bana isim listesi gösterdi. Orada Şükriye Karayani de vardı. Bana 57 yıllık hanımımın irticaî faaliyette bulunduğunu, bu nedenle de başında olduğum vakıf hastanesinin listeye alındığını söylediler. Vakıftaki bütün dosyaları incelediler, bir şey bulamadılar. Fişleme listesine adımızı kendileri yazdı, sonra da ne hikmetse kendileri çıkardı.” Balıklı Rum Hastanesi, Osmanlı İmparatorluğu'nda Rum Ortodoks cemaatine sağlık hizmeti vermek amacıyla kurulan ilk hastane. 1753’te Yedikule'de kurulan hastane, İstanbul'un en eski hastanelerinden. 28 Şubat döneminin keyfî uygulamalarından biri de bu vakfın başına geldi. Başhekimi ve yönetim kurulunun tamamı Rum kökenli Türk vatandaşlarından oluşan Balıklı Rum Hastanesi Vakfı, ‘irticai faaliyette bulunmaktan' dolayı suçlandı. Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Başkanı Dimitri Karayani, “Eşim namaz kılıyor, Kur'an okunan sohbetlere katılıyor diye hakkımızda fişleme yapıldı.” diyor. 57 yıldır evli olduğu eşini, ‘namazında bir insan' olarak niteleyen Karayani, Müslüman olan eşinin bu özelliğinden dolayı vakıf hastanesinin irticacı damgası yediğini dile getiriyor. Fişlenme yapıldığını önce yakın bir arkadaşından haber aldığını aktaran Karayani, buna inanamadığını ve çok da önemsemediğini ifade ediyor. Teftiş için geldiklerini söyleyen resmi görevlileri karşısında gördüğünde oldukça şaşırdığını dile getiren Karayani, o günü şöyle anlatıyor: “Önce güldüm geçtim. ‘Ne halleri varsa görsünler' dedim. Ancak bir gün 10 kişi makam odama geldi. Valilikten mi nereden geldiklerini söyleyip hastanenin dosyalarını istediler. Ben ‘ne oluyoruz' diye sinirlenince başlarındaki kişi bana bir isim listesi gösterdi. Orada Şükriye Karayani de vardı. Ben de, ‘Eşimin ne işi var o listede?' diye sordum. Bana 57 yıllık eşimin irticai faaliyette bulunduğunu, bu nedenle de başında bulunduğum vakıf hastanesinin listeye alındığını söyledi. Çok sinirlendim ve burada birkaç çalışana bütün dosyaları getirip ortada bulunan masanın üstüne atın dedim.” Dosyaları inceleyen grup, irtica ya da yolsuzluğa dair bir suç unsuru bulamayınca başkanın odasından ayrılmış. “Eşim o zamanlar kadın toplantılarına katılırdı. 15-20 kadın bir araya gelir, yemek yer, Kur'an okuyup dua ederlerdi.” diye konuşan Karayani, bu toplantılarda asla siyaset konuşulmadığının altını çiziyor. Toplantıya katılan kimselerin yaşlı kadınlar olduğunu söyleyen Karayani, “Eğer bu sohbetlerde siyaset konuşulsaydı benim hanım devam etmezdi. Çünkü kendisi siyasetten haz etmez.” diye konuşuyor. Aslen Tokatlı olan Şükriye Hanım, depremde annesini kaybedince evlatlık olarak Malatyalı bir aileye verilmiş, daha sonra da İstanbul'a göç etmiş. Şükriye Hanım'ı çocukluğundan beri tanıyan Karayani, asker dönüşü evlenmiş ve bu evlilikten bir kızları olmuş. Beş defa hacca giden Şükriye Hanım'ı kocası Karayani, “Dini bütün bir insan.” olarak tanımlıyor. Eşi dahi olsa kimsenin inancına karışamayacağını ifade eden Karayani, bunu vicdanî bir mesele olarak görüyor. Karayani, listeden çıkmak için hiçbir girişimde bulunmadığını vurguluyor. “Kendileri yazdı sonra da ne hikmetse kendileri çıkardı.” derken, bu süre zarfında yalnızca işini yapmaya devam ettiğini belirtiyor. Karayani'nin bu özgürlükçü tutumu yalnızca 28 Şubatçılarla değil kendi cemaati ile de arasını açmış. Rum cemaatinin önde gelen bazı isimleri Karayani'yi, hastaneyi Türkleştirmekle suçluyor. Bu kişilerin, kendisini yönetim kurulu başkanlığından indirmek için çalıştıklarına değinen Karayani, “Ben kimsenin türbanına ya da başının açık olmasına aldırmam. Hastanemizin kuralları vardır, onlara kim uyarsa ve işini iyi yaparsa ben o kişiyi işe alırım.” diyor. Balıklı Rum Hastanesi’nde 400 Türk ile 15 Rum görev yapıyor. http://www.zaman.com.tr/?bl=haberler&a...1&hn=346962 -------------------------------------------------------------- Eşime irticacı demem için Çevik Bir para önerdi Tabip Kıdemli Albay Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol’un 1997’de Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararlarıyla ordudan atılması konusunda ilginç iddialar ortaya atıldı. Vakit Gazetesi’ne konuşan Kahramanyol’un eski eşi Nurcan Akçay, kocasının irticacı diye ordudan atılması için aralarında dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir’in de olduğu üst rütbeli bazı subayların kendisine para ve iş teklif ettiğini, asılsız mektup yazdırdıklarını öne sürdü. Bu mektup sebebiyle Akçay’a Mehmetçik Vakfı’nda iş verilmiş. Ancak Albay Kahramanyol, açtığı boşanma davasında bu duruma dikkat çekince Akçay, Çevik Bir’in yazısıyla 1998’de işten çıkarılmış. Albay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurunca Genelkurmay’ın davayı kaybetmemesi için ikinci bir mektuba daha ihtiyaç duyulmuş. Akçay, bu talebi de yerine getirmiş ve bunun karşılığında Mehmetçik Vakfı'nın İstanbul TEM Otoyolu üzerindeki akaryakıt tesislerinde çalışmaya başlamış. Fakat buradan da yolsuzluklara göz yummadığı için kovulmuş. Nurcan Akçay, Genelkurmay eski 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir'in Belçika'da NATO karargahında görev yaparken yaşanan bir olaydan dolayı Kahramanyol'a karşı kin beslediğini savunuyor. Akçay'a göre Bir, kendisini kullanarak irtica kılıfıyla eski kocasından intikam aldı. Albay Mustafa Kahramanyol, eski eşinin söylediklerini hayretler içerisinde okuduğunu belirtiyor. Savcıları göreve çağırdı Adaleti Savunanlar Derneği Onursal Başkanı Prof. Dr. Ahmet Alper, Nurcan Akçay'ın açıklamalarıyla ilgili olarak savcıları göreve çağırıyor. Prof. Dr. Alper, Kahramanyol'un eski eşinin ifadelerinin 28 Şubat sürecinde yaşanan ahlaksızlıklara ve çete faaliyetlerine iyi bir örnek teşkil ettiğini söylüyor. 28 Şubat sürecinde buna benzer çete faaliyetlerinin yürütüldüğünü iddia eden Prof. Dr. Alper, "28 Şubat döneminde ne şekilde ahlaksızlıklar yapıldığını bu açıklamalar çok iyi şekilde göstermektedir. Silahlı Kuvvetler içerisinde bazı insanlar kendi fikirlerinde olmayan kişileri tasfiye etmek için her türlü yolu denemişlerdir. ‘Sen böyle dersen, sen böyle yaparsan, biz sana iş buluruz, para buluruz' diyen bir grup var. Maalesef bunlar YAŞ kararlarının yargı denetimine açık olmaması sebebiyle olan işlemler. YAŞ kararları bu şekilde devam ettiği sürece Türkiye'de hukuk devletinden bahsedilemez. Bu açıklamalar karşısında savcıların hiç vakit kaybetmeden takibat başlatmasını istiyoruz.” şeklinde konuşuyor. Mustafa Kahramanyol ise eski eşinin söylediklerini küçük dilini yutarak okuduğunu belirtiyor. Aradan geçen sekiz yıl içinde çok zor günler yaşadığını anlatan Kahramanyol, YAŞ kararları ile Silahlı Kuvvetler'den uzaklaştırılan bin 500 kişinin hakkının geri verilmesini istiyor. Her biri üniversite bitirmiş yetişkin olan çocuklarının kendisine “Baba biz seni çok seviyoruz. Ama bu işin içinde hakikaten bir şey yok mu? İrticai olaylara karışmış olamaz mısın?” diye sorduklarını anlatan Kahramanyol, “Bir babanın böyle bir soru ile karşılaşması bile ağırdır.” diyor. Kendisi gibi sıkıntı çeken YAŞ'zedelerin sıkıntılarının giderilmesi için TBMM'yi göreve çağırdığını ifade eden Kahramanyol, şöyle devam etti: “Gerekli Anayasa değişikliği yapılmalı. Bizlere yapılanlar utanç verici bir hukuk çiğneme olayıdır. Normal şartlarda her kuvvet komutanı disiplinsiz olarak mütalaa ettiği her subayı re'sen ordudan çıkarabilir. Ama bu takdirde bu subay Askerî Yüksek İdare Mahkemesi nezdinde dava açabiliyor. YAŞ tarafından çıkarıldığı takdirde hakkını arayamıyor. Bu, hukukun çiğnenmesidir. Kanun çiğnenmesi değil; çünkü bunlar ihtilal kanunları. 1983'ten bu yana Türk milletinin gözünün içine baka baka hukuku çiğniyorlar. Düne kadar silah arkadaşı olarak gördükleri bizleri torbaya koyup denize atarken hiç mi vicdan azabı çekmiyorlar? Bugün Silahlı Kuvvetler'den zorla ayrılmak durumunda bırakılan subay ve astsubaylar çok sefil duruma düşmüş durumda. Millete hizmet etmiş kişilerin millet tarafından ellerinden tutulması lazım. Bunu sağlayacak makam ve mevki TBMM'dir." Kahramanyol, intihar eden GATA eski komutanı Tümgeneral Prof. Dr. Fahrettin Alparslan’ın ölümünden birkaç gün önce kurulan komployu itiraf ettiğini söyledi. Kahramanyol, “Alparslan, 1997 Kasım ayında intihar etmeden birkaç gün önce beni çağırdı. ‘Mustafa, sana çok büyük haksızlıklar ettik. Vicdan azabı içerisindeyim' dedi. Bunların bir kısmını anlattı. Görüşmemizden birkaç gün sonra da intihar etti.” dedi. Mustafa Kahramanyol, YAŞ kararıyla ihracının ardından özel hastanelerde çalışmasının bile engellendiğini söyledi. Bana söylenenleri yazdım "GATA İstihbaratı beni defalarca Ankara'ya çağırdı. Eşi olduğum için güvenilir olacağımı ve belge olarak kabul edilebileceğini belirttiler. Ağustos şûrasının yaklaştığını, bu mektubun dosyasına konulacak en önemli delil olacağını söylediler. Mustafa Bey'in irticai faaliyetlerle ilgili olduğunu, vatan hainliği yaptığını yazmam istendi. Bilgim olmadığı halde, söyledikleri konuları mektuba ekledim. Mektubu yazmamı Çevik Bir'in adamı olduğu bilinen GATA İstihbaratı'nda görevli C. Binbaşı istedi." Eşlerin kavgası etkili oldu “Çevik Bir'in ikinci eşi ile Mustafa Bey'in benden önceki eşi Belçika'da araba kullanmayı öğrenirken, korna çalma yüzünden kavga etmiş. Çevik Bir bu olayla ilgili olarak Mustafa Bey'i yanına çağırmış. Mustafa Bey, randevulu hastaları olduğu için gelemeyeceğini söyleyince Çevik Bir, odasına gidip 'Savunmanı hazırla.' dedikten sonra tehdit falan etmiş. Yıllardır bu husumetin devam etmesi, bence eski eşimin ordudan atılmasında çok etkili oldu. Onlar dikecekleri elbisenin modelini çoktan tasarlamışlardı. Dikişte kullanılacak iplik rengini bana belirlettiler.” Tolon, ‘İşini bitireceğiz’ dedi “Şubat 1997'de boşanma davası açtığı için eşime çok öfkeliydim. Bu psikoloji içerisinde iken ailece görüşmekte olduğum generallerden Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ve Hurşit Tolon'a aile içindeki sıkıntılarımı anlatmak ve maddi sıkıntılarıma bir çere bulunması için Genelkurmay'a gittim. Hurşit Paşa, anlattıklarım kendisini etkilemiş olacak ki, bana 'Kahramanyol'u bu defa affetmeyeceğim. Durumuyla ilgili olarak Genelkurmay'da iki general arkadaşım ile görüşüp işini bitireceğim.' dedi ve beni GATA komutanına gönderdi." ------------------------------------------------------ Bir kerede yenişafaktada bir haber çıkmıştı , okulada rock konserine izin vermeyen bir öğretmenide irticacı diye fişleyip çok uğraştırmış hayatını zehir etmişler..Görün yani OLMAYAN İRTİCAYI ÇIKARTMAK İÇİN , BAHARA ÜLKEMİZİ BIRAKMAMAK İÇİN NE SAHTEKARLIKLAR YAPIYORLAR , GÖ-RE-Bİ-LE-NE TABİ Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 Kontrasagduyu,bu bilgileri eminimki ya Vakit yada Zamandan yada Mehmet Barlastan almissindir.Cünkü sabetayistlerin kimler olduklarini dahi bilmiyorsun.Sabetayist diye camur atarak göreve gelmesini engellemeye calistiginiz insan sizin en büyük korkunuzdur,asil sabetayistler AKP nin icinde ve meclisin basinda oturmaktadirlar.Ama sizler aliskinsiniz serefli insanlara camur atmaya,o sabetayist dediklerinizin sayesinde geceleri rahat rahat uyuyorsunuz ve onlarin sayesinde bu ülkede ezanlar okunuyor,cünkü onlar aldiklari wmaneti satiliga cikarmayan birilerinin eteklerinde gezinmeyenlerdir. Bu arada bana kimse birsey yediremez cünkü ben takiyyeci degilim,ve gercekleri görebilmekteyim,en azindan Vakit veya Zaman diye bir gazete okumuyorum. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 Sezer ömrü boyunca düşünse bu koonu hakkında , bunun yüzde biri kadar objektif bir konuşma yapamaz.Zira o ne için o makamda olduğunu bilir ve beyefendisi ne gönderirse onu söyler..Bu arkadaşlarımız zaten doğrularla gerçeklerle hiçbir ilgi ve alakaları olmadığından kendi sözünü dinledikleri İlhan abilerine bakmadan , ortaya bir tane delil koymadan karalama yapıyorlar..Neyse ben üzerime düşeni yapayım , Allaha bu iftiralarının hesabını verecek onlar -Acaba siz iftiralarinizin hesabini nerde verceksiniz,sadece iftira degildir yaptiginiz ondan cok öte bir tutum izlemektesiniz,ve Kuranda sizler icin ayetler vardir,siz ne demek istedigimi anlamissinizdir o nedenle tavsiyem Kuranda sizlerle ilgili aetleri bir gözden gecirin eminimki yararli olacaktir tabiiki yeterli inanca sahipseniz.. saygilarla Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.