Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İslamda kölelik ve cariyelik


haksöz

Önerilen İletiler

Dostum, senin yazdıklarına göre, Balkan savaşı ardından Çanakkale, 1.Dünya Savaşı ve en son bir ölüm kalım mücadelesi olan Kurtuluş savaşını yaşamış bu coğrafyanın insanları için de aynı mantık yürütülmesi gerekmez mi ? Cumhuriyet kurulduğunda okuma-yazma oranının düşüklüğü ve kadın-erkek nüfus dengesinin kadınlardan yana bozulmuş olması gibi sebeplerin Afganistan ya da Irak'takinden farkı nedir sence ? Bence bu yaklaşım pek geçerli değil.

 

Dostum farkı şudur, Türkiye'de böyle büyük bir sorun ve kendiliğinden böyle bir çözüm çıkmamıştır ortaya Yani, Irak, Afganistan ve Almanya'da olduğu gibi bir tablo oluşmamıştır. Kıyası bile sağlıklı olmaz.

 

 

Şöyle ki ; Almanya, ikinci dünya savaşı sonunda milyonlarca alman kadın ve kız çocuğu karınlarını doyurabilmek için, müttefik kuvvetlere mensup askerlere seks işçisi olarak hizmet vermek zorunda kalmıştır. Sokaklar, yoldan geçen askerlere yiyecek karşılığında cinsel ilişki teklif eden kadınlarla dolmuştur.

 

Irak, yüzbinlerce kadın diğer arap ülkelerinde seks işçisi olarak çalıştırılmakta. Irak sokakları kadın dilencilerle dolmuş durumda.

 

Afganistan, durum korkun. kadınlar resmen evlerinde açlıktan öldü. Osama filmini izlemişsindir. Kocasını iç savaşta kaybeden kadın açlıktan ölmemek için kızının saçlarını erkek gibi kestirip. Erkek kıyafeti giydirip birinin yanına çırak olarak veriyordu.

 

Türkiye, Türkiye'nin bunca ekonomik çöküntü, darlık, ambargo, sıkıntıya rağmen birçok sosyal felakete sahne olmamasının en büyük sebeplerinden birisi ; çok güçlü akrabalık ve hemşehricilik bağları. Bugün görece zayıflamış olsada, söz konusu yıllarda bu bağlar çok daha kuvvetli idi. Artı o yıllarda tam bir tarım ülkesi olan Türkiye'de, kadınlar tarımda erkekler kadar değerli bir işgücü idi. Ve hatta daha fazla değerli. Köy yaşamını bir düşünürseniz işin çoğunu kadınlar yapar. Kız çocukları evlenmeden ya da eşini kaybedip tekrar ailesiyle yaşayabiliyordu. Eve bir yük olmuyor yine çalışıyordu. Zira köy yaşamında, metropol yaşamında olduğu gibi kadınların sadece evişlerini yaptığı, erkeklerin ise çalışıp eve ekmek getirdiği bir durum yoktur. Kadın ve erkek birlikte çalışırlar. Irgatlar, çiftçiler, hayvancılık yapanlar bugünde öyle. Irgatlar çalışmaya kadın erkek birlikte giderler arabalara doluşup. Bu özellikler söz konusu ülkelelerle kıyaslanamayacak seviyede ki kadın erkek nüfus dengesizliğini absorbe etti. Yani buna dayalı ne bir fuhuş furyası, ne de sosyal felaket yaratacak bir kadın sefaleti başlamadı.

Ne sokaklar yiyecek karşılığı seks yapmak için yolda askerlerin geçmesini bekleyen kadınlarla doldu. Ne yüzbinlerce kadın evlerinde açlıktan öldü. Ne de başka ülkelere seks işçisi olarak satıldılar. Ne birinci dünya savaşında, nede kurtuluş savaşında böyle bir tablo olmadı. Bu toprakların özellikleri söz konusu ülkelerde yaşanan tablonun olmamasını sağladı. Yani böyle bir felaket yaşanmadı ki, kıyaslayabilelim değil mi dostum.

 

Artı sanırım yanlış anlaşılmış. Kadın erkek nüfusu kadınlar lehine çok bozuldu, o zaman erkeklerin çok eşli evlilik yapmasını sağlayalım şeklinde bir uygulamadan bahsetmiyorum bu ülkelerde. Kadın erkek nüfusunun tehlike sınırının üstünde bozulması sonucu oluşan korkunç tablo karşısında alternatif bir çözüm olmadığı durumda, kendiliğinden ortaya çıkan çözüme karşı alınan tavırdan bahsediyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Söylediklerinden şunu anlıyorum sevgili Cyrano(Yanlışım varsa düzelt lütfen);

 

"İnsanlığın bugünkü değer yargılarını üretmesini sağlayan bilinç düzeyi tarihsel süreç içerisinde gelişmiştir. Bu gelişimin sağlanabilmesi için de kölelik denen kurumun süreç içerisinde yaşanması gerekiyordu. O yüzden de tanrı Kur'an'ın indiği dönemde bilinçli olarak kölelik kurumunun idamesini sağlamıştır."

 

"Yanlış"ı hemen düzelteyim dostum. Ne tanrı adına mantık yürütüyorum ne de avukatlık yapıyorum :)

 

Dostum bu foruma katıldığım günden beri eleştirdiğim bir yöntemi tekrar eleştiriyorum sadece. Bugünden geçmişteki bir olguyu "kötü" olarak nitelendirip bunun üzerine savı ve düşünceyi inşa etmek. Yani burada sorun "kötü" ilan ettiğimiz şeyin niteliği.

 

Şöyleki; "kölecilik kötü, insan onuruna aykırı, korkunç birşey, islam neden yasaklamadı?"

 

Mesele şu ki kölecilik bir sistem olarak varolduğu zamanda "kötü, korkunç, insan onuruna aykırı" değildi. Normal, sıradan, olağandı. Bu gün ise kabul edilemez, insan onuruna aykırı, korkunç birşey evet. Yarında belki ücret ile adam çalıştırmak, suçluları demir parmaklıklı bir odaya kapatmak, zorla vergi almak öyle olacak. Bugün bunlar kötü mü ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Artı sanırım yanlış anlaşılmış. Kadın erkek nüfusu kadınlar lehine çok bozuldu, o zaman erkeklerin çok eşli evlilik yapmasını sağlayalım şeklinde bir uygulamadan bahsetmiyorum bu ülkelerde. Kadın erkek nüfusunun tehlike sınırının üstünde bozulması sonucu oluşan korkunç tablo karşısında alternatif bir çözüm olmadığı durumda, kendiliğinden ortaya çıkan çözüme karşı alınan tavırdan bahsediyorum.

 

Anladım dostum. Sonuçta kültürel fark burada önemli bir etken. Düşüncelerine ekleyebileceğim şudur ki ya da şunu tekrar vurgulamak gerekir ki, bu çözüm, onun her dönemde geçerli olabileceğinin kanıtı gibi sunulmamalı o ülkelerde yaşayan insanlara. Yani, bunun bilincinde olabilecek Almanlar gibi insanlar yok oralarda. Artı, senin bu söylediklerin de Taliban türü rejimlere destek anlamında anlaşılmamalı kesinlikle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anladım dostum. Sonuçta kültürel fark burada önemli bir etken. Düşüncelerine ekleyebileceğim şudur ki ya da şunu tekrar vurgulamak gerekir ki, bu çözüm, onun her dönemde geçerli olabileceğinin kanıtı gibi sunulmamalı o ülkelerde yaşayan insanlara. Yani, bunun bilincinde olabilecek Almanlar gibi insanlar yok oralarda. Artı, senin bu söylediklerin de Taliban türü rejimlere destek anlamında anlaşılmamalı kesinlikle.

 

Dostum defalarca altını çizdim zaten. Bu örneği niye verdim; Hangi devlet "tamam benim vatandaşlarımı köle olarak kullanabilirsin" diye anlaşma imzalar. Ama cenevre sözleşmesine imza atan devletler kabul etti. Çünkü askerlerinin öldürülmesinin tek alternatifi vardı köle olarak çalıştırmak. Zira kendileride karşıdaki devletin askerlerini ya öldürebilirlerdi yada köle olarak çalıştırabilir. Daha iyi bir çözüm yoksa, var olan ya da kendiliğinden doğan çözümlerin en "iyi"sine müsade edilir. Mecburiyettir, alternatifi felaketse.

 

Bunun taliban rejimi gibi rejimlerde "ilkesel bir gereklilik" olarak kabul edilmesini kesinlikle kastetmiyorum tabiiki.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ucuz etin tadı yavan olur sayın bekir; bilen bilir...

O söz tam olarak öyle değildir bilen bilir. Eh, bahsini ettiğiniz şey et için geçerli olabilir. Dahası bu sözü en fazla (sizi tenzih ederek söylüyorum) "kazık" yiyenler söyler bizim buralarda...:-)

 

Bu konuda ısrarınızın nedenini anlamış değilim. Köle azad etmek, işlenen bir suç karşılığında ödenmesi gereken bedellerden biri değil midir? "Ceza" dediğimiz şeyin, aynı zamanda "caydırıcılık" özelliği yok mudur? "Hürriyet" denilen "hak"kın böyle bir duruma alet edilmesi doğru mudur?

Israrımı anlamışsınız anladığım kadarıyla. Ama yine dolambaçlı bir yoruma gitmeye kalkmışsınız. Bu sebeple "diyet" nedir, "ceza" nedir, "köle azat" nedir ayrı ayrı bilmek gerekir. Köle Azadına diyet derseniz, bu konu hakkındaki bilgisizliği ortaya koymak olur.

 

 

Yani İslam'ı bilmesek, Kur'an okumasak neredeyse bunlara inandıracaksınız bizi sayın bekir..

 

"Allah size kendinizden bir misal vermektedir: Size verdiğimiz rızıklarda, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız ? Düşünen millete ayetleri böylece uzun uzadıya açıklarız."

 

Hani İslam'ın kölelere sağladığı ayrıcalık? Resmen ve alenen "Siz nasıl kölelerle eşit olmaya rıza göstermezseniz, ben de kendime ortak çıkılmasına rıza göstermem" demiyor mu? E hani birbirine yakın yaşantıyı şart koşuyordu?

 

Yapmayın sayın bekir... O kadar da değil...

 

İslamı bilmediğiniz zehabına kapıldığım için doğruları göstermeye çalışıyorum. Pekiyi ben size bir şey sorayım. Köleliğin inanılmaz yaygın olduğu bir zaman ve coğrafyada küçük küçük suçlara köle azadını şart koşan bir din, yine köleye bir sürü haklar tanıyan bir din dönem içerisinde ne yapmayı amaçlıyordu. Peygamber niye bir köleyi evlat edindi. Bu durum o zaman içerisinde inanılmaz değil mi? Acaba neyin işareti bunlar. Mevcutun sistemin bu kadar dışına çıkan bu uygulama ne olaki...Evvela bunların ayırdına varmak gerek. Bugün kalkıp da; Kur'an da kesin bir nass yok o halde islam köleliği yasaklamadı, o halde Allah; bugünkü insan hakları problemini o zamanki Kur'an ayetleriyle çözmedi demek...Yapmayın sayın yam yam...O kadar da değil...Bence İhsan Eliaçık'ın makalesini baştan sona bir okuyun.

 

 

90. Sureyi asagidan okuyabilirsiniz: 1 sayfada 20 ayet

90:1 - Andolsun bu beldeye

 

90:2 - Ki sen bu beldede oturmaktasın.

 

90:3 - Ve and olsun baba ve çocuğuna.

 

90:4 - Biz insanı gerçekten bir sıkıntı içinde yarattık.

 

90:5 - İnsan, kendisine karşı kimse güç yetiremez mi sanıyor?

 

90:6 - Ben, yığın yığın mal yok ettim diyor.

 

90:7 - Kendisini bir gören olmadı mı sanıyor?

 

90:8 - Biz ona iki göz vermedik mi?

 

90:9 - Bir dil ve iki dudak?

 

90:10 - Ona iki yolu gösterdik.

 

90:11 - Fakat o, o sarp yokuşa göğüs veremedi.

 

90:12 - Bildin mi sen, o sarp yokuş nedir?

 

90:13 - Köle azat etmek,

 

90:14 - Veya salgın bir kıtlık gününde yemek yedirmektir,

 

90:15 - Yakınlığı olan bir yetime,

 

90:16 - Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.

 

90:17 - Sonra da iman edip de sabrı tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır.

 

90:18 - İşte bunlar, amel defterleri sağlarından verilenlerdir.

 

90:19 - Â yetlerimizi tanımayanlar ise, onlardır işte amel defterleri sollarından verilenler.

 

90:20 - Onların üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacaktır.

 

Surede Allah, neleri sarp bir yokuşa benzeterek nelerin yapılmasın istemiş.

Gelelim verdiğiniz ayete. Rum suresi 28. ayet. Beni niye arama uğraşına sokuyorsunuz.

 

Allah, size kendinizden bir misâl verdi: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde elleriniz altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur, aranızda birbirinizi saydığınız gibi, onları da sayar mısınız? İşte biz, düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.

 

Buna benzer başka bir ayet daha var. 4 eşlilikle ilgili. Aralarında hakkaniyete riayet edebileceğini düşünenlerin 4 eş almasına dair. Sonunda da ne yaparsanız yapın hakkaniyete riayet edemeyeceklerini söylüyor. Yukardaki ayette; bir durum belirtiliyor. Hz. Peygamber defaatle kölelerin, efendileri gibi doyurulup giydirilmesini istemiş. Kendisi bir köleyi oğul olarak kabul etmiş. Bütün bunlara rağmen onlar hala köle. Yine bahse konu ayette; bir efendinin, kendisini köle ile eşit görmeyeceğini işaret ediyor. Bu örnek insanların anlaması için verilmiş bir örnek. Aslık üstlük veya zorunluluk ayeti değil. Anlaşılma ayeti. Allah’a, onun yarattıklarını eş görenler için yine Allah tarafından bir anlatım. Siz, benim size verdiğim mallar ve eliniz altındaki köleleri kendinizle eşit görmezken Allah’a nasıl eş bir şey izafe edilebilir. Yani ki; siz, hemcinsiniz olan, sizin gibi olan, (bu da köleyi insan görmeyen anlayışın dışına çıkan ve İslam’ın getirdiği bir anlayış/anlatımdır.Köleyi , efendisiniz parçalara ayırma hakkına sahip olduğu bir anlayışı tasavvur ettiğimizde ne demek istenildiği anlaşılır) sizden biri olan ama sadece özgürlük statüsünü kaybetmiş bulunan hemcinsinizi bizzat kendiniz gibi görüp, birbiriniz gibi saymazken Allah’a nasıl ortak koşulabilir.

 

İşte bu nedenle Hz. Peygamber birçok kereler sahabeyi, köleler konusunda uyarmış, onlara yediklerinden yedirmeleri, giydiklerinden giydirmeleri konusunda telkinlerde bulunmuştur. Kölenin yaptığı hatalar dolayısıyla sürekli olarak affedilmesi gerektiğini özellikle belirtmiştir. Kendisi bir köleyi evlat edinerek kölelerin yine kendileri gibi insanlar olduğunu tüm Müslüman tebaaya işaret etmiştir. İslam; küçük suçların diyeti yanında köle azadını da şart koşarak bir suçun bir cezası bir de Allah katında kişinin bağışlanmasının yolunun bu olduğunu göstermiştir. Örnek olarak; birini hatayla öldüren bir mümin, kurbanın ailesine (ailenin kabul etmesi durumunda) fidye ödeyerek dünyalık cezadan kurtulurken Allah indinde affına mazhar olacak bir davranış olarak da köle azat etmekle mükellef kılınmıştır. Bu sebeple köle azadının ekonomik olmadığı görülürü. Bu örneği şöyle de sürdürebiliriz. Bir kişinin tek bir kölesi varsa ve hatayla birini öldürmüşse, kendisi de zengin değilse. Köleyi azat etmesi durumunda işlerini kendisi yapmak zorunda kalacaktır. Bu durumda daha çok çalışacaktır. Bu ise, ekonomik değil kişisel bir gayret artışını gerektirir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

O söz tam olarak öyle değildir bilen bilir. Eh, bahsini ettiğiniz şey et için geçerli olabilir. Dahası bu sözü en fazla (sizi tenzih ederek söylüyorum) "kazık" yiyenler söyler bizim buralarda...:-)

 

Bu konu gereğinden fazla uzadı.. Daha fazla uzatmayacağım.

 

Israrımı anlamışsınız anladığım kadarıyla. Ama yine dolambaçlı bir yoruma gitmeye kalkmışsınız. Bu sebeple "diyet" nedir, "ceza" nedir, "köle azat" nedir ayrı ayrı bilmek gerekir. Köle Azadına diyet derseniz, bu konu hakkındaki bilgisizliği ortaya koymak olur.

 

Ben de "dolambaçlı bir yorum" ifadesini sizin yukarıdaki bu sözleriniz için rahatlıkla kullanabilirim. İşin özüne girmeye çalışın biraz..

 

İslamı bilmediğiniz zehabına kapıldığım için doğruları göstermeye çalışıyorum. Pekiyi ben size bir şey sorayım. Köleliğin inanılmaz yaygın olduğu bir zaman ve coğrafyada küçük küçük suçlara köle azadını şart koşan bir din, yine köleye bir sürü haklar tanıyan bir din dönem içerisinde ne yapmayı amaçlıyordu. Peygamber niye bir köleyi evlat edindi. Bu durum o zaman içerisinde inanılmaz değil mi? Acaba neyin işareti bunlar. Mevcutun sistemin bu kadar dışına çıkan bu uygulama ne olaki...Evvela bunların ayırdına varmak gerek. Bugün kalkıp da; Kur'an da kesin bir nass yok o halde islam köleliği yasaklamadı, o halde Allah; bugünkü insan hakları problemini o zamanki Kur'an ayetleriyle çözmedi demek...Yapmayın sayın yam yam...O kadar da değil...Bence İhsan Eliaçık'ın makalesini baştan sona bir okuyun.

 

"Doğruları göstermeye çalışıyorum" demeniz, bunu yaptığınız anlamına gelmiyor ne yazık ki.. Öyle bir konuşuyorsunuz ki, sanki İslam öncesinde eğlence olsun diye kölelerin popolarına teneke bağlayıp sokakta gezdiriyorlarmış da, İslam gelince köleler "oh" çekmiş sanacağız. Böyle bir şey yok sayın bekir.. İslam öncesinde de köleler azad edilebiliyordu ve islam köleye yeni bir statü getirmiş de değildir. Sizin saydığınız hadis kadar ben de Muhammed'in köleleri insan yerine koymadığı hadisleri sıralayabilirim buraya.. Ama siz kendi hadislerinize itibar edip benim saydıklarıma "tukaka" diyeceğiniz için bunu yapmıyorum..

 

Devam edecek...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslık üstlük veya zorunluluk ayeti değil. Anlaşılma ayeti. Allah’a, onun yarattıklarını eş görenler için yine Allah tarafından bir anlatım. Siz, benim size verdiğim mallar ve eliniz altındaki köleleri kendinizle eşit görmezken Allah’a nasıl eş bir şey izafe edilebilir. Yani ki; siz, hemcinsiniz olan, sizin gibi olan, (bu da köleyi insan görmeyen anlayışın dışına çıkan ve İslam’ın getirdiği bir anlayış/anlatımdır.Köleyi , efendisiniz parçalara ayırma hakkına sahip olduğu bir anlayışı tasavvur ettiğimizde ne demek istenildiği anlaşılır) sizden biri olan ama sadece özgürlük statüsünü kaybetmiş bulunan hemcinsinizi bizzat kendiniz gibi görüp, birbiriniz gibi saymazken Allah’a nasıl ortak koşulabilir.

 

Yani şurada doğru kelimeleri bulmakta zorlanıyorum sayın bekir.. Bizi çok saf falan mı sanıyorsunuz anlamıyorum ki..

 

"Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, kendisine güzel bir rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olur mu?"

 

Tanrı burada açık açık köle ile hür bir insanın eşit olamayacağını söylemişken, siz neye dayanarak İslam'ın farklı bir anlayış getirdiğinden dem vurabiliyorsunuz? İki ayeti yan yana koyun, 100 kişiye gösterin, 100'ü de "tanrı burada kölelerle hürleri eşit görmemektedir. Nasıl ki bunların eşit görülmesi doğru değilse, tanrıya da eş koşulması doğru değildir" anlamını çıkarmazsa ben de bir şey bilmiyorum..

 

İşte bu nedenle Hz. Peygamber birçok kereler sahabeyi, köleler konusunda uyarmış, onlara yediklerinden yedirmeleri, giydiklerinden giydirmeleri konusunda telkinlerde bulunmuştur. Kölenin yaptığı hatalar dolayısıyla sürekli olarak affedilmesi gerektiğini özellikle belirtmiştir. Kendisi bir köleyi evlat edinerek kölelerin yine kendileri gibi insanlar olduğunu tüm Müslüman tebaaya işaret etmiştir. İslam; küçük suçların diyeti yanında köle azadını da şart koşarak bir suçun bir cezası bir de Allah katında kişinin bağışlanmasının yolunun bu olduğunu göstermiştir. Örnek olarak; birini hatayla öldüren bir mümin, kurbanın ailesine (ailenin kabul etmesi durumunda) fidye ödeyerek dünyalık cezadan kurtulurken Allah indinde affına mazhar olacak bir davranış olarak da köle azat etmekle mükellef kılınmıştır. Bu sebeple köle azadının ekonomik olmadığı görülürü. Bu örneği şöyle de sürdürebiliriz. Bir kişinin tek bir kölesi varsa ve hatayla birini öldürmüşse, kendisi de zengin değilse. Köleyi azat etmesi durumunda işlerini kendisi yapmak zorunda kalacaktır. Bu durumda daha çok çalışacaktır. Bu ise, ekonomik değil kişisel bir gayret artışını gerektirir.

 

Sayın bekir;

 

Bir kölenin nasıl ekonomik değeri olmaz? Köle alınıp satılabilen bir değer değil midir? Köle azad edildikten sonra yerine başka köle almayacaksınız diye bir hüküm mü var? Ne yani, sizce Kur'an tek kölesi olan adamı düşünerek mi bu ayeti indirdi? Ya da "on fakiri doyurun veya giydirin veya köle azad edin" derken yine tek kölesi olan adamı mı düşünüyordu? O kadar sığ bir savunmada bulunuyorsunuz ki şaşırmamak mümkün değil..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani şurada doğru kelimeleri bulmakta zorlanıyorum sayın bekir.. Bizi çok saf falan mı sanıyorsunuz anlamıyorum ki..

 

 

Estağfirullah...Saflığınıza hükmetseydim bu kadar teferruata girmezdim. Yine, saf temiz manasına da gelir ki; verdiğiniz çaba doğrultusunda bunu düşünmem mümkün değildir.

 

 

Sayın bekir;

 

Bir kölenin nasıl ekonomik değeri olmaz? Köle alınıp satılabilen bir değer değil midir? Köle azad edildikten sonra yerine başka köle almayacaksınız diye bir hüküm mü var? Ne yani, sizce Kur'an tek kölesi olan adamı düşünerek mi bu ayeti indirdi? Ya da "on fakiri doyurun veya giydirin veya köle azad edin" derken yine tek kölesi olan adamı mı düşünüyordu? O kadar sığ bir savunmada bulunuyorsunuz ki şaşırmamak mümkün değil..

 

Burada da bir anlama sorunu olduğu görülüyor. Kölenin ekonomik değeri yok demedim.

 

bekir

Örnek olarak; birini hatayla öldüren bir mümin, kurbanın ailesine (ailenin kabul etmesi durumunda) fidye ödeyerek dünyalık cezadan kurtulurken Allah indinde affına mazhar olacak bir davranış olarak da köle azat etmekle mükellef kılınmıştır. Bu sebeple köle azadının ekonomik olmadığı görülürü. Bu örneği şöyle de sürdürebiliriz. Bir kişinin tek bir kölesi varsa ve hatayla birini öldürmüşse, kendisi de zengin değilse. Köleyi azat etmesi durumunda işlerini kendisi yapmak zorunda kalacaktır. Bu durumda daha çok çalışacaktır. Bu ise, ekonomik değil kişisel bir gayret artışını gerektirir.

Normal zamanlarda yapılan bir köle azadından bahsettiğim yok. İşlenen bir suç nedeniyle hem köle azadı hem diyet ödenmesi gerekiyorsa iki farklı durum vardır. Ekonomik ceza "diyet"tir. Köle azadı ise Allah'ın affına mazhar olmak içindir. Allah, kişiye iki farklı şey yapmasını şart koşmuştur. Tek köleyle ilgili cümlem anlaşılmayı kolaylaştırmak amacıyla verilen bir örnekti.

bekir

örneği şöyle de sürdürebiliriz. Bir kişinin tek bir kölesi varsa ve hatayla birini öldürmüşse, kendisi de zengin değilse. Köleyi azat etmesi durumunda işlerini kendisi yapmak zorunda kalacaktır. Bu durumda daha çok çalışacaktır. Bu ise, ekonomik değil kişisel bir gayret artışını gerektirir.

Örneği şöyle de sürdürebiliriz demiştim. İslamın geliştiği zaman dilimi içerisinde zenginlerden bazılarının çok sayıda kölesi olmuştur. Ayet, sadece bir kölesi için indirilmiş değil. Bunu ben de söyleyemem, kimse de söyleyemez.

 

Ben, daha güzel bir tartışma alanı açayım bari...Kur'an, indiğinde kölelik vardı. Şimdi yok. Bir islam devleti olsaydı, taksirle bir adamı öldüren kişi nasıl olup da hem köle azat edecek hem de diyet ödeyecekti. Hadi bana bunun cevabını verin. Ayet tüm zamanlara inmedi o zaman. Yok canım, Kur'an'ın bütün ayetleri tüm zamanlara inmiştir. Tüm zamanları kapsar. Kölelik kalktığına göre; islam devletinin ceza hukukunu uygulamak mümkün değil galiba -_-

 

O zaman burada bir iş var...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet var daha önce söylemiştim belki yüzyıllar sonra özel mülkiyet bugün bizim köleliği değerlendirdiğimiz gibi değerlendirilecek o zaman aynı soruyu özel mülkiyet için soracağız. İşte bunun sonu yok.

Yani tarihin diyalektiği içerisinde insanın istençleri ve toplumsal şartlar tanrının istencine galip gelecek. Yanlış mı anlıyorum? Yüzyıllar sonra özel mülkiyet kalkacağına göre İslamın emirlerinin evrensel ya da çağlar üstü olmadığını mı söylüyorsun. Bu herhalde senin islam anlayışın.

Bir de merak ettiğim Galiyev hem özel mülkiyet kalkacak diyen Marksizmi hem de mülkiyetin kutsallığını belirten İslamı nasıl aynı potada eritmiştir. Kendine özgü İslam anlayışıyla mı? Mesela evrime bakışı nasıldır? Ya da bu sorunlara kafa yormuş mudur? Galiyevciliğin ne olduğu hakkında burada ya da başka başlık altında bir yazın varsa (bu soruların cevaplarını da içeren) okumak isteriz.

(Not: Bir süre forumdan ayrı kalabilirim, özür dilerim.)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şöyle ki ; Almanya, ikinci dünya savaşı sonunda milyonlarca alman kadın ve kız çocuğu karınlarını doyurabilmek için, müttefik kuvvetlere mensup askerlere seks işçisi olarak hizmet vermek zorunda kalmıştır. Sokaklar, yoldan geçen askerlere yiyecek karşılığında cinsel ilişki teklif eden kadınlarla dolmuştur.

Burda yazdiklariniz kafamda cok celiskiler yaratiyor, sanki Almanya Alman halki sokaklara dökülmüs askerin cantasinda olan bir kuru karavanasi icin..

 

Ikinci dünya savasanin maglubu olan Almanya, Alman halki bu kadar mi ac kalmis ki kizlarini kadinlarini sokaklara fuhus icin isgal askerlerinin önüne itmis bu ne kadar inandirici olabilir.. Bence bu yaklasim kadinlara kız çocuklarina büyük haksizlikdir.

 

Ne olmustur ne olabilir, isgal eden askerlere sehirlerde mecburen genellikle disarda daha kendilerini güvende hissettikleri disarda gecis güzergahlarina onlari hicde hos olmayacak sekilde halkin izlemesi olayi vardir..

 

Ne olmustur ne olabilir, Almanya da o dönem tabiii ki savasin getirdigi büyük yikintisi icinde hayat kadinlari cok etkilenmistir, issiz kalanlarda malesef müsterinin ayagina gitmistir gidenlerde tabii ki bu kalabaligin arasinda sokaklarda yerini almak zorunda kalmistir.. bu durumda sadece belli sehirlerde gelisen olaylardir.

 

Bu dönemde ayni olaylari bizler yasasak bu sekilde kirilma olsa ayni durum bizde farkli olmayacaktir.. Ülkemizde ve dünya´da bu sektör yasamasina devam ettirebilmek icin basinin caresine bir türlü bakacaktir..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani tarihin diyalektiği içerisinde insanın istençleri ve toplumsal şartlar tanrının istencine galip gelecek. Yanlış mı anlıyorum? Yüzyıllar sonra özel mülkiyet kalkacağına göre İslamın emirlerinin evrensel ya da çağlar üstü olmadığını mı söylüyorsun. Bu herhalde senin islam anlayışın.

Bir de merak ettiğim Galiyev hem özel mülkiyet kalkacak diyen Marksizmi hem de mülkiyetin kutsallığını belirten İslamı nasıl aynı potada eritmiştir. Kendine özgü İslam anlayışıyla mı? Mesela evrime bakışı nasıldır? Ya da bu sorunlara kafa yormuş mudur? Galiyevciliğin ne olduğu hakkında burada ya da başka başlık altında bir yazın varsa (bu soruların cevaplarını da içeren) okumak isteriz.

(Not: Bir süre forumdan ayrı kalabilirim, özür dilerim.)

 

Öncelikle dostum Galiyevcilik "islami sosyalizm" vs değildir. Yani Galiyevcilik islamla sosyalizmin aynı potada eritilmesi şeklinde bir ideoloji değildir. Senin söylediğin Libya, Suriye, Mısır, Filistin gibi ülkelerde görülen bir konsensus. Libya "yeşil sosyalizm" denilen fikrin merkez ülkesidir. Galiyeviliğin bununla pek ilgisi yoktur Tahminim dostum sen verilen isimleri karıştırdın yani "milli sosyalizm" ile "yeşil sosyalizm" i.

 

Bazı bilgileri hatırlatmak isterim ki, Galiyevcilik hakkında temel bir şablon oluşmasına yardımcı olsun. Galiyev, Rusya'daki Ekim Devrimi'nin dört liderindesn birisidir. Lenin, Stalin, Trotsky ve Galiyev. Türkiye tarihinde. Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü'lerin TKP'si Galiyevci bir partidir. Mustafa Suphi, Galiyev'in sekreterliğini yapmıştır.

 

Galiyev, marksizmin ortaya koyduğu şekilde tek çelişkinin sınıf çelişkisi olduğu, ve her zümrenin konumlanışının bu çelişki merkezli şekillendiği savını yadsır. Bu çelişkinin önemini kabul etmekle birlikte, konjonktürel olarak daha yakıcı çelişkilerin varlığını kabul eder. Milli, ulusal bölgesel çelişkiler. Marks sosyalizme en yakın kesim olarak batı proleteryasını görürken, Galiyev doğunun emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmadığı sürece, batı proletaryasının sosyalizme yaklaşmayacağını savunmuştur. Zira bugüne kadar hiçbir batı ülkesinde sosyalist devrim yaşanmamıştır. Galiyeve göre doğu emperyalist boyunduruk altında kaldığı sürece bunun getirdiği kısmi refah batı proleteryasını sosyalizmden uzak tutacaktır. Doğu ve batı arasında ki çelişki doğu halkları için sınıf çelişkisinden daha yakıcı bir çelişkidir. Marksizme göre sosyalist devrim kapitalist gelişkinliğin doruğundaki ülkelerdeki proleteryanın eşzamanlı olarak gelişimine bağlı olarka gerçekleşecektir. Oysa bu hiç olmamıştır. Sosyalist devrimlerin yaşandığı ülkeler tam aksine yarı feodal, kapitalizmin henüz gelişme aşamasında olduğu ülkelerdir. Mercedes firmasının Almanya'daki fabrikasında çalışan işçilere verdiği ücretle, Hindistan'daki fabrikasında çalışan işçilere verdiği ücret arasındaki uçurum derecesindeki fark, batı proleteryasını için muteber bir sus payıdır. Bu durum devam ettiği sürece batı proletaryasının sosyalizme yakınlaşması imkan dışıdır. Ve ancak doğu emperyalist zincirden koptuğunda batı proletaryasını kapitalizmin yıkıcılığını gerçek anlamda hissedebilir. Uluslar kendi kaderini tayin edip, kendi yönlerini çizdiklerinde kapitalizmin yıkıcılığı için doğu halkları bir emici tampon olmaktan çıkacaktır. Emperyalist dünyada, doğu halkları kapitalizmin tüm yıkıcılığını emdiği için geri kalanı refah içerisindedir.

 

Galiyevcilik temelinde bu minvaldedir. Ulusal ve bölgesel çelişkileri sınıf çelişkisinin önünde gören, anti-emperyalist mücadeleyi, anti-kapitalist mücadeleden önceleyen bir görüştür. Yine unutmayalım ki, Türk halkınında mensupu olduğu doğu milletlerinde toplumsal hareketler hep anti-emperyalist odaklı olmuştur. Yani hareketlerin doğuşu böyledir. 68 kuşağında da olduğu gibi.

 

Marks çok iyi bir ekonomisttir. Çok iyi bir felsefecidir. Ama Marks'ın siyasi öngörülerinin neredeyse hiçbirisi doğru çıkmamıştır. Mesela Marks'ın sosyalist devrimin başlayacağını öngördüğü ülkeden faşizm çıkmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Açıkçası milyonlarca Alman kadınının işgalcilere seks hizmeti verdiği sözünü ben de aşağılayıcı bir abartı olarak algıladım. Böyle bir şey söylenemez. Bunun Rus kadınlara Nataşa adı altında çirkin yakıştırmaları genellemekten bir farkı yok ve kabul edilemez.

 

Burada iki ayrı kategoride dogma savunusu görmekteyiz. İlki, doğrudan, allem edip kallem ederek ayete karşı hadis öne sürme gibi garabetlerle savunma.

 

İkincisi ve çok daha kaçamak olanı ise konuyu tarihsel perspektifte ele alma söylemi. Biz her fırsatta tarihsel perspektife bir şey demediğimizi vurguluyor ve sorunun, önümüze konan iddianın tüm insanları kıyamete kadar kapsayan bir iddia olmasısorunu olduğunu vurguluyoruz. Eğer iddia bu tür bir iddia olmasa, tamam, tarihsel perspektif de, tarihsel konjonktür de geçerli olurdu...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anlaşılan yine tarih üzerine akıl yürütme "şöyle olmalıdır" tarzı önümüzde. İkinci dünya savaşı sonrası işgal altındaki Almanya'nın nasıl bir durum içinde olduğunu abartı olarak bulanların bu konu hakkında asgari seviyede bilgi sahibi olduğunu sanmıyorum. Çünkü yazdıklarım abartı şöyle dursun, "hafif" tir.

 

Almanya'nın sanayi şehirleri, başkenti müttefik bombardımanlarıyla yerle bir edilmiştir. Doğudan Kızıl Ordu, batıdan ABD, İngiltere ve Fransa ordularının Berlin'e ilerleyişi sırasında arkalarında bıraktıkları sadece enkazdır. Milyonlarca alman askeri savaş sırasında ölmüş, esir edilmiş, yaralanmış, ve müttefiklerin intikam alacağı korkusuyla yurtdışına kaçmış, intihar etmiştir. Almanya'nın büyük şehirlerinde kalanlar sadece kadınlar, çocuklar, hastalar ve yaşlılardır. Almanların günlük ekmek ihtiyaçları dahi, ancak müttefik ordularının dağıtımıyla karşılanmaktadır. Milyonlarca kimsesiz kadın ve çocuk açlıkla yüzyüze, bunun yanında yıllardır savaşan milyonlarca müttefik askeri. Bu kadınların açlıktan ölmemek için tek çareleri yiyecek karşılığı müttefik ordularına mensup askerlerle birlikte olmak olmuştur. Bunu Alman kadınlarını aşağılamak olarak gören zihniyeti anlamakta mümkün değil. Yaşanan bu gerçek o kadınları aşağılamak değildir, nasıl bir dramla karşı karşıya kaldıklarını ülkelerinin nasıl mahfolduğunu göstermektir.

 

Heinrich Böll'ün savaş sonrası Almanya'nın durumunu anlattığı romanlarına bir gözatıp Cyrano'nun abartıp abartmadığını tekrar gözden geçirsinler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anlaşılan yine tarih üzerine akıl yürütme "şöyle olmalıdır" tarzı önümüzde. İkinci dünya savaşı sonrası işgal altındaki Almanya'nın nasıl bir durum içinde olduğunu abartı olarak bulanların bu konu hakkında asgari seviyede bilgi sahibi olduğunu sanmıyorum. Çünkü yazdıklarım abartı şöyle dursun, "hafif" tir.

 

Almanya'nın sanayi şehirleri, başkenti müttefik bombardımanlarıyla yerle bir edilmiştir. Doğudan Kızıl Ordu, batıdan ABD, İngiltere ve Fransa ordularının Berlin'e ilerleyişi sırasında arkalarında bıraktıkları sadece enkazdır. Milyonlarca alman askeri savaş sırasında ölmüş, esir edilmiş, yaralanmış, ve müttefiklerin intikam alacağı korkusuyla yurtdışına kaçmış, intihar etmiştir. Almanya'nın büyük şehirlerinde kalanlar sadece kadınlar, çocuklar, hastalar ve yaşlılardır. Almanların günlük ekmek ihtiyaçları dahi, ancak müttefik ordularının dağıtımıyla karşılanmaktadır. Milyonlarca kimsesiz kadın ve çocuk açlıkla yüzyüze, bunun yanında yıllardır savaşan milyonlarca müttefik askeri. Bu kadınların açlıktan ölmemek için tek çareleri yiyecek karşılığı müttefik ordularına mensup askerlerle birlikte olmak olmuştur. Bunu Alman kadınlarını aşağılamak olarak gören zihniyeti anlamakta mümkün değil. Yaşanan bu gerçek o kadınları aşağılamak değildir, nasıl bir dramla karşı karşıya kaldıklarını ülkelerinin nasıl mahfolduğunu göstermektir.

 

Heinrich Böll'ün savaş sonrası Almanya'nın durumunu anlattığı romanlarına bir gözatıp Cyrano'nun abartıp abartmadığını tekrar gözden geçirsinler.

Dostum arastirip arastirmadigi mi nerden biliyorsunuz bu konularda fikir sahibi olup olmadigi mi nerden biliyorsun.. demek ki bazilarinin fikirleri belli yerlere kadar dayanma gücü var ki onun ötesini asamiyor. Artik o saatden sonra Google hazretleride yardimci olamiyor sizin deyiminizle, bu kadar pasif suclamalara kadar dayandirma gücünü kendinde bulabiliyor.. hani nerde kaldi saygi, illahin bizde mi kopyalardan bol bol yararlanip icine bir kac tane gül atip servis yapalim.. istenen bu mu her daim forumda paylasim bu sekilde mi oluyor birilerinin kafasinda.

Heinrich Böll'ün savaş sonrası Almanya'nın durumunu anlattığı romanlarına bir gözatıp Cyrano'nun abartıp abartmadığını tekrar gözden geçirsinler.

Heinrich Böll'ün savaş sonrası Almanya'nın durumunu anlattığı romanlarına okumaya devam edin. Biz gercegin icinde yasamaya devam ediyoruz yikilan o dönem Almanya´nin baskenti Berlindir..

 

Anlasilan Afganistan´da Irak´da tecavüz yoktur acliktan teslimiyet vardir kölelik vardir.. köleligi savunmanin yeni metodlari..

 

Sevgiler Saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şöyleki; "kölecilik kötü, insan onuruna aykırı, korkunç birşey, islam neden yasaklamadı?"

 

Mesele şu ki kölecilik bir sistem olarak varolduğu zamanda "kötü, korkunç, insan onuruna aykırı" değildi. Normal, sıradan, olağandı. Bu gün ise kabul edilemez, insan onuruna aykırı, korkunç birşey evet. Yarında belki ücret ile adam çalıştırmak, suçluları demir parmaklıklı bir odaya kapatmak, zorla vergi almak öyle olacak. Bugün bunlar kötü mü ?

 

Şu sözleri tarihe meraklı olan senden duymak beni ziyadesiyle şaşırtı sevgili Cyrano..

 

Bilinen ilk köle isyanı bahsettiğimiz dönemden çok daha eskiye rastlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Normal zamanlarda yapılan bir köle azadından bahsettiğim yok. İşlenen bir suç nedeniyle hem köle azadı hem diyet ödenmesi gerekiyorsa iki farklı durum vardır. Ekonomik ceza "diyet"tir. Köle azadı ise Allah'ın affına mazhar olmak içindir. Allah, kişiye iki farklı şey yapmasını şart koşmuştur. Tek köleyle ilgili cümlem anlaşılmayı kolaylaştırmak amacıyla verilen bir örnekti. Örneği şöyle de sürdürebiliriz demiştim. İslamın geliştiği zaman dilimi içerisinde zenginlerden bazılarının çok sayıda kölesi olmuştur. Ayet, sadece bir kölesi için indirilmiş değil. Bunu ben de söyleyemem, kimse de söyleyemez.

 

Allah'ın kişiye iki farklı şey yapmasını şart koştuğu durum cinayettir. Diğer bazı durumlar için araya "veya" konularak seçimlik hakkı tanınmıştır.

 

Konu giderek dağılıyor. Ben İslam'ın köleliği kaldırmak gibi bir amacının olmadığını yineliyorum. Bunun için de nedenlerimi sıralıyorum:

 

1- İslam'ın tanrısı bizzat kölelerle hür insanların bir olamayacağını söyleyerek zaten köleliğe bakışını sergilemiştir. Köleliğin kaldırılmasını arzulayan bir tanrı asla ve asla bu sözü söylemez.

 

2- İslam köle edinimini yasaklamamıştır. Çeşitli suçlar için köle azad edilmesinin istenmesi, köleliğin kaldırılmak istendiğini göstermez. Pekala da köle azad edildikten sonra yerine yeni köleler edinilebilir.

 

3- Zaten köle azad edilmesi uygulamasını İslam getirmemiştir. İslam'dan önce de bu durum mevcuttu. İslam köleliğe yeni bir statü de getirmemiştir.

 

4- İslam peygamberinin de bizzat çok sayıda kölesi/cariyesi olmuştur. "Yok" diyeni Allah çarpar.. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şu sözleri tarihe meraklı olan senden duymak beni ziyadesiyle şaşırtı sevgili Cyrano..

 

Bilinen ilk köle isyanı bahsettiğimiz dönemden çok daha eskiye rastlar.

 

 

dostum biraz gerideki iletilere bakarsan spartacus örneğini vermiştim. Tamda senin bu söylediğinle ilgiliydi. Yanlış anlama ama yine tarihi doğru okumakla ilgili bir durum bu.

 

Ya da şöyle anlatayım cezaevlerinde sürekli isyan çıkıyor bu dünyada. Peki bu suçluların hapse atılmasının kötü olduğu anlamına mı geliyor ? İsyan eden mahkumlar en başta, bunun için mi isyan ediyor ? Yani suç işleyenlere hapis cezası verilmesinin kötü bir şey olduğunu düşündükleri için mi isyan ediyorlar ? Cezaevi koşulları kötü olduğu için, haksız yere hapsedildiklerini düşündükleri için, cezaevinden kaçmak için vs. Ama eminim kendilerine ya da ailelerine karşı bir suç işlense onlarda suçlunun hapse atılmasını isteyeceklerdir. Mesela sen adam öldürenlerin hapse atılmasının kötü birşey olduğunu mu düşünüyorsun ? Sanmıyorum. Ama mahkumlar isyan ediyor.

 

Fikir suçluları ? Hangi fikir olursa olsun, cezaevinden çıkıp kendi fikirlerine göre ülkeyi yeniden kursalar. Onlarda suçluları cezaevine atacaklar.

 

Vergi ödemeyenler, vergi kaçıranlar var. Ama devletin zorla vergi almasına kötü birşey demiyoruz. Vergi kaçıranlara kızıyoruz.

 

Spartacus zafer kazansaydı ve Roma'yı ele geçirseydi onun ülkesinde köleler olmayacak mıydı ? Bilemeyiz. Ama bildiğimiz, Spartacus'un ele geçirdiği Güney İtalya'da, Romalıların ele geçirdikleri bölgelerde davrandıklarından farklı davranmadığı.

 

Mesela, Mısır'a isyan edip, Filistin'e göç eden yahudi kölelerin kurdukları ülkede köleliğin olduğunu da biliyoruz.

 

Köle iken özgürlüklerine kavuşan kimselerin kurduğu Memlükler'de de köleliğin olduğunu biliyoruz.

 

Eğer özgür insanların kölelerin serbest bırakılması amacıyla başlattıkları isyanlar olsaydı dediğin tarihlere ilişkin elimizde o zaman bu referans olurdu dostum. Mesela, köleliğin kaldırılması için, gönüllü olarak savaşa giden idealist öğretmenler, doktorlar, öğrenciler vardı Amerikan iç savaşında. Çünkü artık kölelik kötü birşey olarak kabul ediliyordu.

 

Kimse köle olmak istemezdi tabi. Ama bu köleciliğin kötü birşey olarak kabul edildiği anlamına gelmiyor. Bugünde, kimse mahkum olmak istemez. Kimse vergi ödemek istemez. Kimse savaş esiri olmak istemez. Bu da bunların kötü olarak kabul edildiği anlamına gelmiyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kimse köle olmak istemezdi tabi. Ama bu köleciliğin kötü birşey olarak kabul edildiği anlamına gelmiyor. Bugünde, kimse mahkum olmak istemez. Kimse vergi ödemek istemez. Kimse savaş esiri olmak istemez. Bu da bunların kötü olarak kabul edildiği anlamına gelmiyor.

 

Demek istediğini anladım sevgili Cyrano.. Ama bu da bizi yine aynı noktaya getiriyor. İlerleyebilmek için ufak adımlar atmakta fayda görüyorum.

 

Senden duymak istediğim şu:

 

Her fırsatta iyiliği ve güzelliği emrettiğini söyleyen tanrı, neden kölelerle hürlerin eşit olmadığını söyleyerek köleliğin idamesini sağlamıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Demek istediğini anladım sevgili Cyrano.. Ama bu da bizi yine aynı noktaya getiriyor. İlerleyebilmek için ufak adımlar atmakta fayda görüyorum.

 

Senden duymak istediğim şu:

 

Her fırsatta iyiliği ve güzelliği emrettiğini söyleyen tanrı, neden kölelerle hürlerin eşit olmadığını söyleyerek köleliğin idamesini sağlamıştır.

Tanrı hangi konularda eşit davranabildi ki Sayın yam_yam, ;)

Kaldı ki kölelerle hürler konusunda eşit davranabilsin... :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anlaşılan yine tarih üzerine akıl yürütme "şöyle olmalıdır" tarzı önümüzde. İkinci dünya savaşı sonrası işgal altındaki Almanya'nın nasıl bir durum içinde olduğunu abartı olarak bulanların bu konu hakkında asgari seviyede bilgi sahibi olduğunu sanmıyorum. Çünkü yazdıklarım abartı şöyle dursun, "hafif" tir.

 

Almanya'nın sanayi şehirleri, başkenti müttefik bombardımanlarıyla yerle bir edilmiştir. Doğudan Kızıl Ordu, batıdan ABD, İngiltere ve Fransa ordularının Berlin'e ilerleyişi sırasında arkalarında bıraktıkları sadece enkazdır. Milyonlarca alman askeri savaş sırasında ölmüş, esir edilmiş, yaralanmış, ve müttefiklerin intikam alacağı korkusuyla yurtdışına kaçmış, intihar etmiştir. Almanya'nın büyük şehirlerinde kalanlar sadece kadınlar, çocuklar, hastalar ve yaşlılardır. Almanların günlük ekmek ihtiyaçları dahi, ancak müttefik ordularının dağıtımıyla karşılanmaktadır. Milyonlarca kimsesiz kadın ve çocuk açlıkla yüzyüze, bunun yanında yıllardır savaşan milyonlarca müttefik askeri. Bu kadınların açlıktan ölmemek için tek çareleri yiyecek karşılığı müttefik ordularına mensup askerlerle birlikte olmak olmuştur. Bunu Alman kadınlarını aşağılamak olarak gören zihniyeti anlamakta mümkün değil. Yaşanan bu gerçek o kadınları aşağılamak değildir, nasıl bir dramla karşı karşıya kaldıklarını ülkelerinin nasıl mahfolduğunu göstermektir.

 

Heinrich Böll'ün savaş sonrası Almanya'nın durumunu anlattığı romanlarına bir gözatıp Cyrano'nun abartıp abartmadığını tekrar gözden geçirsinler.

 

Öyle bir yazmışsınız ki, sanki tüm Alman kadınları müttefik orduları ile ilişkiye girmiş. Pes yani!

 

Siz hiç 'Trümmerfrau'diye bir şey duydunuz mu sayın Cyrano? Biraz anlatayım, gerisini internetten bulursunuz.

 

Trümmerfrau -Trümmer=yıkıntı/enkaz, Frau=kadın- denilen bu kadınlar Almanya'yı ayağa kaldıranlardır. Almanya'nın bir çok kentinde heykelleri vardır.

Bu kadınların hayatı yaz kış demeden haftanın 6 günü senelerce enkaz kaldırmaktı. Enkazlarda buldukları ufak tefek değerli eşyaları da trenlerle köylere gidip, bunları patates, soğan gibi yiyecek maddeleriyle değiş tokuş etmekti ve ayrıca bu kadınlar enkaz kaldırmada çalıştıkları için kendilerine diğerlerine nazaran daha ayrıcalıklı olarak yiyecek fişi veriliyordu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Öyle bir yazmışsınız ki, sanki tüm Alman kadınları müttefik orduları ile ilişkiye girmiş. Pes yani!

 

Siz hiç 'Trümmerfrau'diye bir şey duydunuz mu sayın Cyrano? Biraz anlatayım, gerisini internetten bulursunuz.

 

Trümmerfrau -Trümmer=yıkıntı/enkaz, Frau=kadın- denilen bu kadınlar Almanya'yı ayağa kaldıranlardır. Almanya'nın bir çok kentinde heykelleri vardır.

Bu kadınların hayatı yaz kış demeden haftanın 6 günü senelerce enkaz kaldırmaktı. Enkazlarda buldukları ufak tefek değerli eşyaları da trenlerle köylere gidip, bunları patates, soğan gibi yiyecek maddeleriyle değiş tokuş etmekti ve ayrıca bu kadınlar enkaz kaldırmada çalıştıkları için kendilerine diğerlerine nazaran daha ayrıcalıklı olarak yiyecek fişi veriliyordu.

 

 

Evet. Ben eğer tüm Alman kadınları müttefik ordularıyla cinsel ilişkiye girmiş deseydim, yazdığınızın bana bir cevap niteliği olurdu. Oysa siz önce benim ağzımdan birşey söyleyip, sonra ona cevap vermişsiniz. Buna gölge boksu derler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anlaşılan yine tarih üzerine akıl yürütme "şöyle olmalıdır" tarzı önümüzde. İkinci dünya savaşı sonrası işgal altındaki Almanya'nın nasıl bir durum içinde olduğunu abartı olarak bulanların bu konu hakkında asgari seviyede bilgi sahibi olduğunu sanmıyorum. Çünkü yazdıklarım abartı şöyle dursun, "hafif" tir.

 

Almanya'nın sanayi şehirleri, başkenti müttefik bombardımanlarıyla yerle bir edilmiştir. Doğudan Kızıl Ordu, batıdan ABD, İngiltere ve Fransa ordularının Berlin'e ilerleyişi sırasında arkalarında bıraktıkları sadece enkazdır. Milyonlarca alman askeri savaş sırasında ölmüş, esir edilmiş, yaralanmış, ve müttefiklerin intikam alacağı korkusuyla yurtdışına kaçmış, intihar etmiştir. Almanya'nın büyük şehirlerinde kalanlar sadece kadınlar, çocuklar, hastalar ve yaşlılardır. Almanların günlük ekmek ihtiyaçları dahi, ancak müttefik ordularının dağıtımıyla karşılanmaktadır. Milyonlarca kimsesiz kadın ve çocuk açlıkla yüzyüze, bunun yanında yıllardır savaşan milyonlarca müttefik askeri. Bu kadınların açlıktan ölmemek için tek çareleri yiyecek karşılığı müttefik ordularına mensup askerlerle birlikte olmak olmuştur. Bunu Alman kadınlarını aşağılamak olarak gören zihniyeti anlamakta mümkün değil. Yaşanan bu gerçek o kadınları aşağılamak değildir, nasıl bir dramla karşı karşıya kaldıklarını ülkelerinin nasıl mahfolduğunu göstermektir.

 

Heinrich Böll'ün savaş sonrası Almanya'nın durumunu anlattığı romanlarına bir gözatıp Cyrano'nun abartıp abartmadığını tekrar gözden geçirsinler.

 

 

Evet. Ben eğer tüm Alman kadınları müttefik ordularıyla cinsel ilişkiye girmiş deseydim, yazdığınızın bana bir cevap niteliği olurdu. Oysa siz önce benim ağzımdan birşey söyleyip, sonra ona cevap vermişsiniz. Buna gölge boksu derler.

 

Birinci yazınızdan alıntı:

 

Almanya'nın büyük şehirlerinde kalanlar sadece kadınlar, çocuklar, hastalar ve yaşlılardır. Almanların günlük ekmek ihtiyaçları dahi, ancak müttefik ordularının dağıtımıyla karşılanmaktadır. Milyonlarca kimsesiz kadın ve çocuk açlıkla yüzyüze, bunun yanında yıllardır savaşan milyonlarca müttefik askeri. Bu kadınların açlıktan ölmemek için tek çareleri yiyecek karşılığı müttefik ordularına mensup askerlerle birlikte olmak olmuştur.

 

Katolik klisesinin yaptıklarını da es geçiyorsunuz galiba...

 

Katolik klisesi teşkilatlarını harekete geçirip bağlantılarını devreye sokup, sefalet ve yoksullukğu hafifletmek için katkıda bulunmuştur. Klise yurt dışındaki bağlantılarından ötürü Batı Avrupa ve Amerika'daki katoliklerden yardım almıştır. Vatikan kapsamlı yardım paketleri göndermiştir ve savaş esirleri için yardım hizmeti kurmuştur. Amerika, Kanada, İngiltere ve Hollanda'dan da yardım gönderileri gelmiştir. İrlanda ve İsviçre şifaya muhtaç çocukları dinlenme amaçlı kabul ediyordu.

 

Katoliklerin sosyal yardım kurumları, en başta Caritas, hastaları ve savaşta sakatlananları kendi hastahanelerinde, nekahet evlerinde, yaşlılara da yaşlılar evlerinde bakıyorlardı. Gençler ise yetimhane ve etüt evlerinde kabul ediliyorlardı. Çocuklar çocuk yuvalarında barınabiliyordu. Ayrıca Caritas seyyar yemekhanelerde yemek dağıtıyor ve devletin ve diğer kuruluşların sosyal kurumlarıyla işbirliği yapıyordu.

 

Genç kızların seks yaşamlarının çığrından çıkışının nedeni elbette yemeklik tedariki, sevecenliğe özlem, sevgi ve korunma içgüdüsüdür. Zira evlerinde ki yaşam mücadelesi ve aile bireylerinin birbirlerine yabancılaşması da önemli rol oynuyordu.

 

Aile bireylerinin birbirlerine yabancılaşmasının değişik nedenleri vardı. İlk başta ebeveynler ve çocuklar arasında olan anlaşmazlıklar Nasyonal Sosyalizm'e kadar geri gidiyor. Nasyonal Sosyalist'lerin amacı gençleri kendine bağlamak ve ev ile ilişkilerini gevşetmekti. Bunda başarı elde ettiler ve çocuklar ebeveynlerinin otoritesine boşvericilik göstermekle kalmayıp, ebeveynlerine karşı bile çıkıyorlardı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konu giderek dağılıyor.

Çünkü açık yanıt vermek eski deyimle zülfü yare dokunuyor, dokunmak bir yana, yarin zülfünü darmadağın ediyor. Mübarek ramazanın da önü, dogma savunucusu nasıl desin ki:

 

Her fırsatta iyiliği ve güzelliği emrettiğini söyleyen tanrı, neden kölelerle hürlerin eşit olmadığını söyleyerek köleliğin idamesini sağlamıştır.

 

Şu mubarek günde yenir yutulur mu bu laf şimdi? En iyisi kıvır kağıdı, koy cebe, konuyu dağıtmak en iyi çare!

 

Konu gerçekten dağıldı ama, Alman kadınları konusunda benim takıldığım, sadece "milyonlarca" kelimesi oldu. Bu kabul edilemez. Ya sayı vereceksin, ya "yaygınlaşmıştı" gibi bir tabir kullanacaksın. Milyonlarca dedin mi bunun adı genelleme olur. Milyonlarca derken kaç milyon? Birkaç milyon mu, on, yirmi milyon mu? Bu söylem açıkça bir ulusu toptan damgalamak olur.

 

Alman kadınları patatesi çiğ soymama, boya badana yapmama gibi yasaklara harfiyen uyarak Almanya'yı kurtarmak için canlarını dişlerine takmışlardır ve sonuç ortada...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ebeveynler ve çocuklar arasında olan anlaşmazlıklar Nasyonal Sosyalizm'e kadar geri gidiyor. Nasyonal Sosyalist'lerin amacı gençleri kendine bağlamak ve ev ile ilişkilerini gevşetmekti. Bunda başarı elde ettiler ve çocuklar ebeveynlerinin otoritesine boşvericilik göstermekle kalmayıp, ebeveynlerine karşı bile çıkıyorlardı.

Sayın muki, totaliter rejimlerin başta gelen özelliklerindendir bu. Her evde bir rejim casusu olarak çocukları kullanmak. Bunu George Orwell 1984'ünde mükemmel tasvir eder. Totaliterizmi okumak için bu romanı okumak şarttır.

 

Türkiye'de totaliter rejim özlemcileri de aynını yapıyor. Kurdukları vakıf yurt ve evlerinde çocukları ailelerinden koparıp beyinlerini yıkıyor, aile bağlarının yerine dogmatik bağlamları yerleştiriyorlar. Sonra da başı açık diye annesinin, kızkardeşinin yüzüne bakmayan garabetler türüyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.