Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

"ŞERİAT" KUR'AN DEĞİLDİR... (Din bireysel, şeriat toplumsaldır. Din bir vicdan meselesi iken, şeriat dini de içine alacak şekilde bir siyasal yapı ve)


DİPNOT

Önerilen İletiler

Bugüne kadar açtığın başlıklar ve yaptığın yorumlar bende böyle biz izlenim uyandırdı aksini idda edecek değilsin herhalde...

Bir ikincisi biz kimleri dışlarız biliyormusun işini gücünü bırakıp bizim inançlarımıza savaş açan insanları dışlarız bunda da haklıyız bırakın bu hikayeleri siz aslında herşeyi biliyorsunuz daaaa neyse..

Siz burda TÜRKİYE CUMHURİYETİ toprakları üzerinde dini aşağılarken aslında şuanda tüm dünyadaki akıtılan müslüman kanına destek olduğunuz farkında bile değilsiniz izledinizmi haberleri gördünüzmü israil in katliamlarını dünyanın heryerinde müslümanlara yapılan zulmu biliyormusunuz artık yeter vallahi artık yeter kimi silahla kimi kalemle savaş açmış dinime yeter artık midem kaldırmıyor yıkamıycaksınız bu kaleyi boşuna uğraşıp durmayın.........

 

O bahsettiğiniz sureyi kendiniz açın okuyun Kuranı Kerimden arapçanız yoksa Türkçenizdemi yok bir sürü tefsir meal var kendiniz göreceksiniz içerisinde anlatılan olayları idrak edebilirsiniz değilmi? illa Alinin Velinin yorumunumu alacaksınız ne kadarda değer veriyorsunuz insanların yorumlarına vay bee.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 91
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Hiçbir zaman dinini sade yaşayan ve ülkemizi bölücülük kadar tehlikeli gidişe alet olmayan dini bütün insanlara bir lafımız olmadı, olamazda...

 

TEKRAR BELİRTİYORUM....

İŞTE SONUNA KADAR BIKMADAN VE ÜŞENMEDEN MUCADELE ETTİĞİMİZ VE EDECEĞİMZ SİNSİ TEHLİKE....

 

Şeriat...

 

Türkiye'nin 90'lı yılların başında en üst gelir grubundan 15-20 kişilik sanayici ve işadamı eşleri Mısır'a turistik bir gezi yapıyorlar. Onları Mısırlı arkeoloji profesörü bir kadın dolaştırıyor. Bizim gruba; ''Siz bizim 15 yıl önce yaşadığımız süreçten geçiyorsunuz. Şeriat bir kaplumbağa gibidir. Çok yavaş ve sinsi yürür. Tehlikeyi görünce siner. Olduğu yerde kalıp, başını ve bacaklarını bağasına çekerek tehlikenin geçmesini bekler. Sonra tehlikenin geçtiğini duyumsadığı anda tekrar gideceği yöne doğru yürümeye başlar. Hiçbir zaman geri adım atmaz. (Kaplumbağa geri yürüyemeyen canlılardandır.)

 

Bir gün uyandığınızda, şeriatın bir ahtapota dönüştüğünü ve kolları ile tüm örgenlerinizi sardığını görürsünüz: Ağzınızın, burnunuzun, gözlerinizin, kollarınızın, bacaklarınızın sımsıkı sarılmış olduğunu ve devinemediğinizi görürsünüz ve yapacak bir şey olmadığını anlarsınız. Konuşamaz, yürüyemez, bir şey yapamaz, göremez, hatta soluk alamazsınız'' demiş...

 

 

Diğer taraftan diyanet işleri başkanlığının bir ara yapmış olduğu demeçlerde de aynen din çağımız birçok konularına yetersiz kalmakta ve cevap veremez durumdadır onu bir han evvel güncelleştirmemiz gerek diyen düşüncenin de sonuna kadar yanındayız...

 

''?ZINISIM ADNIKRAF NİNEKİLHET''

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bırakın bu işleri sayın dipnot;

Ne şeriati ne tehlikesi siz asıl tehlikenin farkında bile değilsiniz uyutuluyorsunuz ruhunuz bile duymuyor gözüne çalmışlar bir şeriat tehlikesi ondan başka bişey göremez oldunuz hoş buda işinize geliyorya siz asıl tehlikeyi fark ettiğiniz zaman işten çoktan geçmiş olacak ülkemin bütün sermayeleri yabancılara peşkeş çekiliyor neden bu konuda sesiniz çıkmıyor çünkü satın alanlar müslüman değil bu yüzdenmi?Hergün onlarca şehit veriyoruz budamı gözüne hiç ilişmedi yahudiler hızlı bir şekilde toprak satın alıp duruyorlar ülkemizde bundandamı haberiniz yok böyle giderse çok sürmez yakında bir Filistinde biz olacağız siz farkında değilsiniz galiba hızla Filistin olma yolunda gidiyoruz uyanın artık.

Siz uydurma kaplumbağa hikayeleriyle uykuya dalarken uyandığınızda ben nerdeydim diyceksiniz.

Şeriate karşı savaş açmış arkadaşımız duyanda başımızda en büyük tehlike cidden bu sanacak asıl tehlikeler size empoze edilen tehlikeden çokdaha ciddi ve sinsice ve hızlı bir şekilde ilerliyor kendinize gelin artık gerçekleri görün.Yoksa böylesi dahamı çok işinize geliyor yoksa sizdemi???????

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

şeriat hakkındaki benim fikrim ise şudur zamanında terbiye edilmemiş insanlar çogunluktaydı yani ayıbı bilmeyen merhameti olmayan acıma duygusu olmayuan temizligi olmayan insan toplulukları çok vardı ve peygamberimiz akıllı bir insandı ve din ve şeiat diye bugunkü siyasi bir rejim gibi yani ve o zamanın insanları bunu kabul etti yani dahja acıkcası terbiye dilmemiş bir aslanı düşünün kırbacla terbiye ediliyor ozamanın insanlarıda aynı kırbacla terbiye ediliyordu şeriat bu katı kuralları olan bir rejim ama kime aptal insanlar döneminden kalma ilkel bir düzen şayet bugün bunu savunan insanlar hala var ise onlar hala kırbaclanmak istiyorlardır bırakalım kırbaclansınlar onlar onu hakediyorlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BAK ŞİMDİ ARKADAŞ SANA 2 SORUM VAR DİYİORSUNKİ ŞERİAT VE KURAN AYRIDIR

1 ŞERİATIN 1 KURALI MİRASTAN ERKEĞE 2 KIZA 1 DİR İŞİN GARİP TARAFI BU KURANIN HÜKMÜDÜR DEMEK ŞERİAT KURANDAN ÇIKAR DOĞRUMU

BİR KONUYU KONŞACAKSAK ÖNCE ONU BİLMEMİZ LAZIM

2 ŞERİATIN BİR BAŞKA KURALI ZEKAT HAKKI 40 TA 1 DİR. BUDA KURANIN HÜKMÜDÜR. VS VS

PEKİ NASIL OLUYORDA BU İKİSİNİN HÜKÜMLERİ AYNI OLDUĞU HALDE BİRBİRİNDEN AYRI OLUYOR

BAK KURAN ALLAHIN KELAMIDIR

ŞERİAT O KELAMIN UYGULANMASIDIR

TABİRİ CAİZ İSE ANAYASA HÜKÜMLERİ KELAMDIR

O KELAM İSE KENDİNİ ADLİYEDE CEZA YADA MÜKAFAT OLARAK GÖSTERİR

YANİ BİRİ DİĞERİNİN FİİLİ HALİDİR OKEY

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BAK ŞİMDİ ARKADAŞ SANA 2 SORUM VAR DİYİORSUNKİ ŞERİAT VE KURAN AYRIDIR

1 ŞERİATIN 1 KURALI MİRASTAN ERKEĞE 2 KIZA 1 DİR İŞİN GARİP TARAFI BU KURANIN HÜKMÜDÜR DEMEK ŞERİAT KURANDAN ÇIKAR DOĞRUMU

BİR KONUYU KONŞACAKSAK ÖNCE ONU BİLMEMİZ LAZIM

2 ŞERİATIN BİR BAŞKA KURALI ZEKAT HAKKI 40 TA 1 DİR. BUDA KURANIN HÜKMÜDÜR. VS VS

PEKİ NASIL OLUYORDA BU İKİSİNİN HÜKÜMLERİ AYNI OLDUĞU HALDE BİRBİRİNDEN AYRI OLUYOR

BAK KURAN ALLAHIN KELAMIDIR

ŞERİAT O KELAMIN UYGULANMASIDIR

TABİRİ CAİZ İSE ANAYASA HÜKÜMLERİ KELAMDIR

O KELAM İSE KENDİNİ ADLİYEDE CEZA YADA MÜKAFAT OLARAK GÖSTERİR

YANİ BİRİ DİĞERİNİN FİİLİ HALİDİR OKEY

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BAK ŞİMDİ ARKADAŞ SANA 2 SORUM VAR DİYİORSUNKİ ŞERİAT VE KURAN AYRIDIR

1 ŞERİATIN 1 KURALI MİRASTAN ERKEĞE 2 KIZA 1 DİR İŞİN GARİP TARAFI BU KURANIN HÜKMÜDÜR DEMEK ŞERİAT KURANDAN ÇIKAR DOĞRUMU

BİR KONUYU KONŞACAKSAK ÖNCE ONU BİLMEMİZ LAZIM

2 ŞERİATIN BİR BAŞKA KURALI ZEKAT HAKKI 40 TA 1 DİR. BUDA KURANIN HÜKMÜDÜR. VS VS

PEKİ NASIL OLUYORDA BU İKİSİNİN HÜKÜMLERİ AYNI OLDUĞU HALDE BİRBİRİNDEN AYRI OLUYOR

BAK KURAN ALLAHIN KELAMIDIR

ŞERİAT O KELAMIN UYGULANMASIDIR

TABİRİ CAİZ İSE ANAYASA HÜKÜMLERİ KELAMDIR

O KELAM İSE KENDİNİ ADLİYEDE CEZA YADA MÜKAFAT OLARAK GÖSTERİR

YANİ BİRİ DİĞERİNİN FİİLİ HALİDİR OKEY

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bu başlığın sapkınlığı apaçık ortada...

 

Başlık sahibi şeriatı sakıncalı gibi gösteriyor,dini alet etme olarak algılıyor ama bir yandan da kendi çapında özenle seçip çıkardığı ve gerisi okuduğunda ne olacağı anlaşılabilecek ayetle eleştiri yapıyor;şeriata yorum doğal olarak girer denmesine karşı duruyor kendisi bizi yorumsuzlukla suçluyor...

 

Çelişki;başka bir şey değil...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bu başlığın sapkınlığı apaçık ortada...

 

Başlık sahibi şeriatı sakıncalı gibi gösteriyor,dini alet etme olarak algılıyor ama bir yandan da kendi çapında özenle seçip çıkardığı ve gerisi okuduğunda ne olacağı anlaşılabilecek ayetle eleştiri yapıyor;şeriata yorum doğal olarak girer denmesine karşı duruyor kendisi bizi yorumsuzlukla suçluyor...

 

Çelişki;başka bir şey değil...

 

:zorro:

Din ve şeriat: Arkeolojik ve antropolojik bulgular, tapınaklar, mezarlar ve törenle gömülen ölüler bize insanların ilk çağlardan beri kaderleri üzerinde etkili olan güç veya güçlerin varlığına inandıklarını göstermektedir. İnançların, tapınakların, ibadetlerin (ritüellerin) ve tapınakları yöneten, ibadet ve yaşam biçimini (şeriatını) belirleyen yol göstericilerin varlıklarının önemli bir nedeni, bunların sağladığı düzenin, toplumların güç koşullarda var olabilmelerine yardımcı olmasıdır. İlkel kavimlerde inanışın sağladığı sosyal düzen altında yaşayan toplulukların yaşam savaşında daha başarılı olmalarının, evrim sürecinde insan genleri üzerinde etkili olarak insanlardaki Tanrı inancını güçlendirdiğini iddia edenler de vardır (1, 2).

 

Kuran, ''Hiçbir kavim yoktur ki ona bir yol gösterici göndermiş olmayalım'' ayeti (Fatır 24) ile dünyanın her köşesinde sosyal düzeni kuranları Allah'ın yol göstericisi (peygamber) olarak kabul etmiştir. ''Her birinize bir şeriat, bir yol verdik'' ayeti (Maide 48) ile tüm bu kavimleri, inanışlarını, yaşam yollarını, ibadetlerini, diğer bir deyişle, şeriat kurallarını onlar için geçerli kabul etmiştir. Kuran'da yer alan, İslamın temellerinden birisini oluşturan bu iki ayetin önemi maalesef yeteri kadar anlaşılmamış ve vurgulanmamıştır.

 

Her devirde ve coğrafyada dinlerin şeriat kurallarını belirleyen, bulunulan kavmin kültürü olduğu gibi, İslamın Kuran'da yer alan şeriat kurallarını belirleyen de İslamın tebliği devrindeki Arap halkının ve İslam peygamberinin kültürü olmuştur.

 

Peygamberin kültürünün Kuran'a ve İslam şeriatına şekil verdiği iddiamıza karşı gibi görünen Kuran'ın Furkan suresindeki ''Kuran Muhammet'in sözü değildir'' ayeti yorumlanırken, Kuran'ın neyin Allah'ın neyin insanın eseri olduğunu anlatan diğer ayetlerine bakmak gerekir. Örneğin, ''O size yollar yaptı'' (Zuhruf 10) ve ''Çocuklarınızı dolu gemilerde taşımamız ve gemiler gibi binecekleri nice şeyler yaratmamızdır'' (Yasin 41-42) gibi ayetlerde insanın eseri olan bazı şeyler, Allah'ın bilgisi dahilinde yaratıldıkları düşüncesiyle Allah'ın eseri olarak kabul edilmiştir.

 

Dinin esasları (inancın ahlak kuralları) ile şeriatı (bu ahlak düzeyine ulaşmayı sağlayacak ibadetler ve sosyal ilişki kuralları), birbirinden farklı şeylerdir. Bu İslam için de böyledir, kanıtı ''Bugün dininizi tamamladım'' ayetinden (Ma'ide 3) sonra hukuki ayetlerin (şeriatın) tebliğ olmaya devam etmesidir (3).

 

Yukarıda da belirttiğimiz gibi dinlerin şeriatları, bulunulan çağa ve yere göre daima değişmiştir ve dinlerin varlıklarını sürdürebilmesi için değişmek zorundadır. Kuran'ın Hz. Muhammet' ten sonra yeni bir peygamberin gelmeyeceğini söylemesi, İslamın bütün dinlerde benzer olan ahlak esaslarının (din) dışında kalan sosyal ilişkiler kurallarının (şeriatının) katı ve bundan sonra değişmez olduğu anlamında değil, insanların kendi değişimlerini kendileri yapacak yetenek ve birikime ulaşmış oldukları anlamında yorumlanmalıdır.

 

Kuran'ın değişmeyen ilkeleri, Allah'ın varlığı ve tekliği ve tüm dinlerde müşterek evrensel ahlak ilkeleridir. Kuran'daki şeriata ait emirlerin zamanla değişebileceğinin güzel bir örneğini Hz. Ömer vermiştir. Kuran'da devlet hazinesinden her sene Müslüman olmayan fakat Müslümanlığa kazandırılacaklara bir pay ayrılması emri vardır (Tövbe 60). Hz. Ömer halife olduğunda kendisine pay için başvuranlara Kuran'ın emrine rağmen pay vermemiştir (4). (Şeriatın bulunulan yere ve zamana göre değişeceği konusuna birçok örnek daha (3).

 

Yunus 'un ''Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü'' sözüyle, tek bir cümlede tanımladığı İslamın evrensel ahlak kuralları diyebileceğimiz din esaslarına, bulunulan devirde hangi araçlarla daha iyi ulaşılabilirse Müslüman için o araçlar tercih edilen ibadet ve şeriat kurallarıdır. Şeriat ve ibadet kurallarını değişmez şekillere bağlamak şeriata ve kurallara tapmaktır, şirktir. Değişmeye direnen her canlı, her sosyal düzen yok olur. Bu da Allah'ın değişmeyen kanunlarından birisidir.

 

Kadın ve örtünme: İslamın tebliğ edildiği çağda Arap topluluğunda (ve tüm dünyada) kadın, erkekleri tatmin için yaratılmış bir seks aracı olarak görülmekte, seks Arapların ve o asırdaki toplumların hemen hemen hepsinin yaşantılarında çok önemli bir yer işgal etmekteydi. İslamın o günün koşullarına göre şekillenen şeriatı, kız çocukları öldürülecek derecede kadının aşağılandığı Arap toplumunda (maalesef zamanla yozlaştırılan) bir kadın hakları devrimini gerçekleştirmiştir.

 

Örneğin, İslamın ilk devrinde kadın ve erkekler aynı safta namaz kılarlardı. Çoğu fakir olan Müslüman kadınların vücutlarını örtme güçlükleri kısa bir süre sonra kadınların arka saflarda veya yan saflarda namaz kılmalarını zorunlu hale getirdi. Hz. Ömer gibi İran'a kadar yayılmış bir İslam imparatorluğunun halifesi cuma namazında hutbe verirken bir kadın kalkarak ''O konuda yanılıyorsun ya Ömer'' diyebilmekte, Hz. Ömer de hatası için kadından camide özür dileyebilmekteydi (5). Çok tartışılan şahitlik meselesine gelince, Kuran, o güne kadar hiç söz sahibi olmayan kadına söz hakkı vermiş, fakat kadınların o günkü statülerini göz önüne alarak şahitlikte kadın ve erkeğin şahitliğini o devir için eşit kabul etmemiştir. Fakat şeriatı din sananların yaptığı gibi, kadının erkekle aynı statüde, aynı görevleri yaptığı çağımızda da kadının aynı statüde kalacağını iddia etmek, İslamı ve peygamberini anlamamak, daha önce dediğimiz gibi şeriatı putlaştırmak demektir.

 

Günümüzde çok tartışılan ve İslamın adeta tek ahlak normu haline getirilen bir şeriat kuralını, başörtüsünü ele alacak olursak: Kuran, o devirde sadece cinsel bir araç olarak görülen kadını yine o devirde baskın olan erkeğin tacizinden korumak için kadınlara ziynetlerini kapatmalarını emretmiştir. Müslüman cariyeler için göbekle diz arasından ibaret örtünme sınırı ve kadınları taciz edemeyeceği düşünülen erkek köleler karşısında evli kadınların göğüslerini bile açıkta bırakan örtünme sınırı incelenirse (6), kadınları tacizden korumanın örtünme emrinde tek neden olduğu ortaya çıkar. Günümüzde başörtüsünün, kadını erkeğin baskı ve tacizinden koruduğu iddia edilebilir mi? Günümüzde, saçın tek bir kılını bile göstermemenin önemli bir şeriat kuralı olarak uygulanmakta olmasının asıl nedeni, kadınların baskı altında tutulmasının erkeğe verdiği üstünlük duygusu ve türbanın belli görüşün sembolü olarak kabul edilmesidir.

 

Bu durumda, örtünme emrinin amacını gerçekleştirmek, günümüz koşullarında kadını erkeğin tacizinden korumak için ne yapılmalıdır sorusunun üzerinde durmalıyız. Diğer bir deyişle, günümüzün koşullarında başörtüsünün yerini alacak şeriat kuralı ne olmalıdır? Eminim, aklını kullanma özgürlüğüne sahip birçoğumuz kadının eğitimi yanıtını verecektir. Başörtüsü değil, kadının ekonomik bağımsızlığını da sağlayacak olan eğitim, günümüzde kadının erkekler tarafından taciz edilmesinin, sömürülmesinin önünde en büyük engeldir.

 

İletişimin bu derecede güçlü olduğu çağımızda İslam, ya Kuran'a göre Tanrı sevgisi, insan sevgisi, ahlak ve yararlı işler yapmakla özetlenebilecek dini esasları önemsenen, şeriatı Müslümanları bu esaslara ulaştıracak şekilde, çağın gereksinimlerine göre değişebilen bir sosyal düzen olarak daima var olacak veya uydurma bir hadisin öne sürdüğü gibi ''garip başladığı gibi garip bitecektir''.

 

 

DİPNOTLAR_________________________________________________

(1) Religon in the Genes, D.T. Donovan, Nature, Vol 362, p 583, 1993

 

(2) Marlo Vaneechoutte, Nature, Vol 365 p 290, 1993

 

(3) Prof. Dr. Mehmed Hatipoğlu, İslamiyat Ekim 1998

 

(4) Teberi Tefsiri 10. Cilt, 162-163

 

(5) Abdurrezzak'ın Musannefi, VI, 180

 

(6) İslamiyat, Örtünme, Cilt 4, Sayı 2, 2001

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuran, o devirde sadece cinsel bir araç olarak görülen kadını yine o devirde baskın olan erkeğin tacizinden korumak için kadınlara ziynetlerini kapatmalarını emretmiştir. Müslüman cariyeler için göbekle diz arasından ibaret örtünme sınırı ve kadınları taciz edemeyeceği düşünülen erkek köleler karşısında evli kadınların göğüslerini bile açıkta bırakan örtünme sınırı incelenirse (6), kadınları tacizden korumanın örtünme emrinde tek neden olduğu ortaya çıkar. Günümüzde başörtüsünün, kadını erkeğin baskı ve tacizinden koruduğu iddia edilebilir mi? Günümüzde, saçın tek bir kılını bile göstermemenin önemli bir şeriat kuralı olarak uygulanmakta olmasının asıl nedeni, kadınların baskı altında tutulmasının erkeğe verdiği üstünlük duygusu ve türbanın belli görüşün sembolü olarak kabul edilmesidir.

Bırakında bunu inananlar değerlendirsin..

Bir müslüman dinini atestten öğrenecek değildir..

Bu büyük bir çelişkidir..

Zaten bir ateistin de islamı ne kadar bilebileceği aşikardır..

Bir inanan olarak senin dipnot düştüğün kaynakları değil, Kuran'ı Kerim'i referans alırım..

Erkeklerin gözlerini sakınması, kadınların iffetini korumak içindir. Ayette şöyle buyurulur: "Mümin erkeklere söyle: Gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu kendileri için daha temizdir" (en-Nûr, 24/30). Kadınların örtünmesi konusunda da şöyle buyurulur: "Mümin kadınlara da şöyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Zinet yerlerini kendi kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah'a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin" umduğunuza nail olasınız" (en-Nûr, 24/31).

Bu ayetlerden sonra serbest bırakan ayet inmişmidir..?

Kuran'ı Kerim sadece araplara ve o döneme inmemiştir..

Kur'an-ı Kerim evrenseldir ve kıyamete kadarda hükümleri devam edecektir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Din ve şeriat: Arkeolojik ve antropolojik bulgular, tapınaklar, mezarlar ve törenle gömülen ölüler bize insanların ilk çağlardan beri kaderleri üzerinde etkili olan güç veya güçlerin varlığına inandıklarını göstermektedir. İnançların, tapınakların, ibadetlerin (ritüellerin) ve tapınakları yöneten, ibadet ve yaşam biçimini (şeriatını) belirleyen yol göstericilerin varlıklarının önemli bir nedeni, bunların sağladığı düzenin, toplumların güç koşullarda var olabilmelerine yardımcı olmasıdır. İlkel kavimlerde inanışın sağladığı sosyal düzen altında yaşayan toplulukların yaşam savaşında daha başarılı olmalarının, evrim sürecinde insan genleri üzerinde etkili olarak insanlardaki Tanrı inancını güçlendirdiğini iddia edenler de vardır (1, 2).

 

Kuran, ''Hiçbir kavim yoktur ki ona bir yol gösterici göndermiş olmayalım'' ayeti (Fatır 24) ile dünyanın her köşesinde sosyal düzeni kuranları Allah'ın yol göstericisi (peygamber) olarak kabul etmiştir. ''Her birinize bir şeriat, bir yol verdik'' ayeti (Maide 48) ile tüm bu kavimleri, inanışlarını, yaşam yollarını, ibadetlerini, diğer bir deyişle, şeriat kurallarını onlar için geçerli kabul etmiştir. Kuran'da yer alan, İslamın temellerinden birisini oluşturan bu iki ayetin önemi maalesef yeteri kadar anlaşılmamış ve vurgulanmamıştır.

 

Her devirde ve coğrafyada dinlerin şeriat kurallarını belirleyen, bulunulan kavmin kültürü olduğu gibi, İslamın Kuran'da yer alan şeriat kurallarını belirleyen de İslamın tebliği devrindeki Arap halkının ve İslam peygamberinin kültürü olmuştur.

 

Peygamberin kültürünün Kuran'a ve İslam şeriatına şekil verdiği iddiamıza karşı gibi görünen Kuran'ın Furkan suresindeki ''Kuran Muhammet'in sözü değildir'' ayeti yorumlanırken, Kuran'ın neyin Allah'ın neyin insanın eseri olduğunu anlatan diğer ayetlerine bakmak gerekir. Örneğin, ''O size yollar yaptı'' (Zuhruf 10) ve ''Çocuklarınızı dolu gemilerde taşımamız ve gemiler gibi binecekleri nice şeyler yaratmamızdır'' (Yasin 41-42) gibi ayetlerde insanın eseri olan bazı şeyler, Allah'ın bilgisi dahilinde yaratıldıkları düşüncesiyle Allah'ın eseri olarak kabul edilmiştir.

 

Dinin esasları (inancın ahlak kuralları) ile şeriatı (bu ahlak düzeyine ulaşmayı sağlayacak ibadetler ve sosyal ilişki kuralları), birbirinden farklı şeylerdir. Bu İslam için de böyledir, kanıtı ''Bugün dininizi tamamladım'' ayetinden (Ma'ide 3) sonra hukuki ayetlerin (şeriatın) tebliğ olmaya devam etmesidir (3).

 

Yukarıda da belirttiğimiz gibi dinlerin şeriatları, bulunulan çağa ve yere göre daima değişmiştir ve dinlerin varlıklarını sürdürebilmesi için değişmek zorundadır. Kuran'ın Hz. Muhammet' ten sonra yeni bir peygamberin gelmeyeceğini söylemesi, İslamın bütün dinlerde benzer olan ahlak esaslarının (din) dışında kalan sosyal ilişkiler kurallarının (şeriatının) katı ve bundan sonra değişmez olduğu anlamında değil, insanların kendi değişimlerini kendileri yapacak yetenek ve birikime ulaşmış oldukları anlamında yorumlanmalıdır.

 

Kuran'ın değişmeyen ilkeleri, Allah'ın varlığı ve tekliği ve tüm dinlerde müşterek evrensel ahlak ilkeleridir. Kuran'daki şeriata ait emirlerin zamanla değişebileceğinin güzel bir örneğini Hz. Ömer vermiştir. Kuran'da devlet hazinesinden her sene Müslüman olmayan fakat Müslümanlığa kazandırılacaklara bir pay ayrılması emri vardır (Tövbe 60). Hz. Ömer halife olduğunda kendisine pay için başvuranlara Kuran'ın emrine rağmen pay vermemiştir (4). (Şeriatın bulunulan yere ve zamana göre değişeceği konusuna birçok örnek daha (3).

 

Yunus 'un ''Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü'' sözüyle, tek bir cümlede tanımladığı İslamın evrensel ahlak kuralları diyebileceğimiz din esaslarına, bulunulan devirde hangi araçlarla daha iyi ulaşılabilirse Müslüman için o araçlar tercih edilen ibadet ve şeriat kurallarıdır. Şeriat ve ibadet kurallarını değişmez şekillere bağlamak şeriata ve kurallara tapmaktır, şirktir. Değişmeye direnen her canlı, her sosyal düzen yok olur. Bu da Allah'ın değişmeyen kanunlarından birisidir.

 

Kadın ve örtünme: İslamın tebliğ edildiği çağda Arap topluluğunda (ve tüm dünyada) kadın, erkekleri tatmin için yaratılmış bir seks aracı olarak görülmekte, seks Arapların ve o asırdaki toplumların hemen hemen hepsinin yaşantılarında çok önemli bir yer işgal etmekteydi. İslamın o günün koşullarına göre şekillenen şeriatı, kız çocukları öldürülecek derecede kadının aşağılandığı Arap toplumunda (maalesef zamanla yozlaştırılan) bir kadın hakları devrimini gerçekleştirmiştir.

 

Örneğin, İslamın ilk devrinde kadın ve erkekler aynı safta namaz kılarlardı. Çoğu fakir olan Müslüman kadınların vücutlarını örtme güçlükleri kısa bir süre sonra kadınların arka saflarda veya yan saflarda namaz kılmalarını zorunlu hale getirdi. Hz. Ömer gibi İran'a kadar yayılmış bir İslam imparatorluğunun halifesi cuma namazında hutbe verirken bir kadın kalkarak ''O konuda yanılıyorsun ya Ömer'' diyebilmekte, Hz. Ömer de hatası için kadından camide özür dileyebilmekteydi (5). Çok tartışılan şahitlik meselesine gelince, Kuran, o güne kadar hiç söz sahibi olmayan kadına söz hakkı vermiş, fakat kadınların o günkü statülerini göz önüne alarak şahitlikte kadın ve erkeğin şahitliğini o devir için eşit kabul etmemiştir. Fakat şeriatı din sananların yaptığı gibi, kadının erkekle aynı statüde, aynı görevleri yaptığı çağımızda da kadının aynı statüde kalacağını iddia etmek, İslamı ve peygamberini anlamamak, daha önce dediğimiz gibi şeriatı putlaştırmak demektir.

 

Günümüzde çok tartışılan ve İslamın adeta tek ahlak normu haline getirilen bir şeriat kuralını, başörtüsünü ele alacak olursak: Kuran, o devirde sadece cinsel bir araç olarak görülen kadını yine o devirde baskın olan erkeğin tacizinden korumak için kadınlara ziynetlerini kapatmalarını emretmiştir. Müslüman cariyeler için göbekle diz arasından ibaret örtünme sınırı ve kadınları taciz edemeyeceği düşünülen erkek köleler karşısında evli kadınların göğüslerini bile açıkta bırakan örtünme sınırı incelenirse (6), kadınları tacizden korumanın örtünme emrinde tek neden olduğu ortaya çıkar. Günümüzde başörtüsünün, kadını erkeğin baskı ve tacizinden koruduğu iddia edilebilir mi? Günümüzde, saçın tek bir kılını bile göstermemenin önemli bir şeriat kuralı olarak uygulanmakta olmasının asıl nedeni, kadınların baskı altında tutulmasının erkeğe verdiği üstünlük duygusu ve türbanın belli görüşün sembolü olarak kabul edilmesidir.

 

Bu durumda, örtünme emrinin amacını gerçekleştirmek, günümüz koşullarında kadını erkeğin tacizinden korumak için ne yapılmalıdır sorusunun üzerinde durmalıyız. Diğer bir deyişle, günümüzün koşullarında başörtüsünün yerini alacak şeriat kuralı ne olmalıdır? Eminim, aklını kullanma özgürlüğüne sahip birçoğumuz kadının eğitimi yanıtını verecektir. Başörtüsü değil, kadının ekonomik bağımsızlığını da sağlayacak olan eğitim, günümüzde kadının erkekler tarafından taciz edilmesinin, sömürülmesinin önünde en büyük engeldir.

 

İletişimin bu derecede güçlü olduğu çağımızda İslam, ya Kuran'a göre Tanrı sevgisi, insan sevgisi, ahlak ve yararlı işler yapmakla özetlenebilecek dini esasları önemsenen, şeriatı Müslümanları bu esaslara ulaştıracak şekilde, çağın gereksinimlerine göre değişebilen bir sosyal düzen olarak daima var olacak veya uydurma bir hadisin öne sürdüğü gibi ''garip başladığı gibi garip bitecektir''.

DİPNOTLAR_________________________________________________

(1) Religon in the Genes, D.T. Donovan, Nature, Vol 362, p 583, 1993

 

(2) Marlo Vaneechoutte, Nature, Vol 365 p 290, 1993

 

(3) Prof. Dr. Mehmed Hatipoğlu, İslamiyat Ekim 1998

 

(4) Teberi Tefsiri 10. Cilt, 162-163

 

(5) Abdurrezzak'ın Musannefi, VI, 180

 

(6) İslamiyat, Örtünme, Cilt 4, Sayı 2, 2001

Bırakta inananlar bunu değerlendirsin..

Bir inanan olarak senin dipnot düştüğün kaynakları değil, Kuran'ı Kerim'i referans alırım..

Erkeklerin gözlerini sakınması, kadınların iffetini korumak içindir. Ayette şöyle buyurulur: "Mümin erkeklere söyle: Gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu kendileri için daha temizdir" (en-Nûr, 24/30). Kadınların örtünmesi konusunda da şöyle buyurulur: "Mümin kadınlara da şöyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Zinet yerlerini kendi kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah'a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin" umduğunuza nail olasınız" (en-Nûr, 24/31).

Bu ayetlerden sonra serbest bırakan ayet inmişmidir..?

Kuran'ı Kerim sadece araplara ve o döneme inmemiştir..

Kur'an-ı Kerim evrenseldir ve kıyamete kadarda hükümleri devam edecektir...

Bırakın bunları da yukarıda kaynaklarla gösterilmiş olan gerçek ve doğruları öğrenin xlark tade...

Üstelik ne dediğimizi, düşüncemizi ve yorumlarımızı birşeyler yazma gereği duymadan önce ne demek istediğimiz ve yorumlarımızı4 okuyun...

Çünkü sizin yazdıklarınızı (kur'an ve ayetlerin) biz zaten biliyoruz...

Sevgiyle kalın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Merak etme okuyorum yazılarını..

Ama katılmıyorum..

İllaki +1 mi vermek lazım okuduğumuzu anlaman için..

Ben neyle amel edeceğimi yazdım..

Onun bunun yoprumuyla vay efendim o dönemde elbiseleri açılmışta şuymuş buymuş değil..

O ayetleride o yüzden hatırlattım..

Değişmez ve tek olan hükümler onlar...

Allaha çok şükür kaynaklarım sağlam ve bilgi birikimimde iman noktasında yeterli..

Ateist kaynaklara ihtiyacım hiç bir zaman olmadı olmayacakta..

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...
Gereksiz alıntılarla başlığını kurtarmaya çalışana kardeş... ;)

 

Sevgili kardeş birşeyler yazmış ama..

Nedense gözümden kaçmış...

Ama ona birtakım tarihsel örnekler vermek isterim...

Başlığı kurtarma amacı dışında olmak kaydıyla Türkiy Cumhiriyeti Tarihle tekerrür etmeyecek kadar ve doğmaya geri dönmeyecek kadar tarihsel birikime sahiptir..

Öncelikle bu unutulmamalıdır..

Öncelikle Batı'dan ve bizden yitip giden bilim yıldızlarının birkaçının portrelerinden bir kolaj yaptık. Ortaya çıkan resmin hüznünü ve görkemini paylaşalım istedim:

 

a) Giordano Bruno: İtalyan düşünür ve bilim adamıdır. Dinsel ve dogmatik 'evren' kuramına karşı çıktığı için 1600 yılında Roma'da diri diri yakılmıştır. Bilim tarihinin öncü ve önder saydığı bir kişiliktir. Yakıldığı yerde bugün heykeli dikilidir.

 

b.) Nadajlı Sarı Abdurrahman Hoca: İstanbul'da Behram Kethüda Medresesi'nde müderrislik yapan bir bilgindi. 'Evrenin sonsuzluğuna ve bu evrende doğa yasaları dışında olaylar olmayacağına' inanıyordu. Bu inancından dolayı zındıklığına hükmedildi. 1602 yılında divanı hümayun'da 'şemşir-i şeriat' la (şeriat kılıcı) boynu vurularak idam edildi. (Bruno'nun adının yaygınlığına karşın Abdurrahman Hoca'nın adını sanını bilen yok gibi.)

 

c) Galileo: Bilim dünyasının unutulmaz gerçek bir öncüsüdür. 'Gözlem ve deneylerden çıkan sonuçlarla doğadaki değişmez yasaları bulma yöntemi' bilimde meydana getirdiği en büyük devrimdir. Engizisyon'da yargılanmış, yaşamının son yıllarını zindanda kör olarak geçirmiştir. B. Russell: ''Galileo, büyük İtalyanların sonuncusu oldu'' diyor.

 

d) Molla Lütfi: Şaka ve mizaha düşkün bu seçkin bilim insanımız, birkaç dil bilen, hem dini hem de pozitif bilimlerde kalıcı eserler bırakan bir bilim şehidimizdir. İçtenlikli bir Müslüman olan Molla Lütfi, derslerinde dinin daha çok vicdani ve ruhi kısımlarına önem vermekteydi. Bu tutumu ve felsefeye düşkünlüğü yüzünden yargılanarak 'zındıklığına' hüküm verilmiştir. 1494 yılında Sultanahmet Meydanı'nda 'şemşir-i şeriat' la boynu vurularak idam edilmiştir. Yargılanması sırasında savunmaları ve haksız yere öldürülmesi, bilginlerin ve halkın üzüntüsüne neden olmuş ve şairler ölümüne birkaç tarih düşürmüşlerdir. A. Adıvar: ''... Cereyan tarzı ve savunmaları bakımından bir dereceye kadar Sokrat trajedisini andıran bu vaka, Osmanlı Türkiyesi'nde ilim ve fikir uğruna uğranılan ilk felaket olsa gerektir.''

 

e) Lârî Mehmet Efendi: Bilgi ve zekâsıyla seçkin bir konumda olan bu kişinin imamlık da yaptığını görüyoruz. Görüş ve düşünceleriyle ateist bir kimlikliliği ortaya çıkıyor. 1665 yılında Parmakkapı'da boynu vurulmuştur. ''Kafir Hattıyla'' yazılmış birçok kitabının bulunduğunu düşünürsek, Arapça, Farsça, Türkçenin dışında belki de birkaç dil daha bildiğini söyleyebiliriz.

 

Yukarıda önemli ve özellikli bulduğumuz beş bilim insanının trajedisini gördük. Bu sayıyı binlere çıkarmak sanırım olanaklıdır. Düşünsel ve dinsel özgürlükler için yiten değerleri anmadım bile.

 

Doğrudan bilimsel kimliği olanları örnekledik. Dönem olarak da çok sınırlı bir süre içinde gezindik. Bizim bilim tarihimizi yazacakların daha nice kayıp yıldızı, bağnazlığın kör kuyusunda bulacağına inancım tamdır.

 

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: İnsanlık çok acı ve karanlık yollardan geçerek bugünlere ulaştı. Bilimin aydınlığını sürekli ve etkili kılabilmek için, kendi karanlığımızı ve bilim yıldızlarımızı hiç unutmadan, gelişmenin ancak öz iç dinamiklerimize dayandığında ve itici gücünü oradan aldığında bizi yarınlara taşıyacağını bilmeliyiz.

 

Şeriat gibi geri, absürt, gereksiz bir özlemlerle değil...

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.