Φ KesKiNkAleM Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2006 Sayın gloria sizede sevgilerimi gönderiyorum ve bu güzel sarı lalelerde sizin için. kabul ediniz. Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 9 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 9 Aralık , 2006 Ah be Gloria'cım,nerelere gelmişsin ööle.Hemmmen bir sarı lale ile başköşeye alalım sizi efendim.. Alıntı
Misafir olivia Gönderi tarihi: 11 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 11 Aralık , 2006 Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında sevdalanmış onun deli dalgalarına. Hırçın hırçın kayalara vuruşuna, yüreğindeki duruluğa demiş ki suya: Gel sevdalım ol,hayatıma anlam veren mucizem ol... Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa al demiş; Yüreğim sana armağan... Sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına... Zamanla su, buhar olmaya,ateş, kül olmaya başlamış.Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su... Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları... Aramış suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu Bir gün gelmiş, suya varmış yolu Bakmış o duru gözlerine suyun, biraz kırgın, biraz hırçın. Ve o an anlamış;aşkın bazen gitmek olduğunu. Ama gitmenin yitirmek olmadığını.... Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla. İşte o zamandan beridir ki:Ateş sudan, su ateşten kaçar olmuş..Ateşin yüreğini sadece su, Suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş... Gloria ablam.. Özledim herpinizi bee.. Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2006 Günaydın.. Günün çok güzel geçsin inşallah.. Alıntı
Φ *NATALIA* Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2006 der gibisin olmak nedir dergahlarda pişmek nedir olmak demek, pişmek demek önce kendin sevmekdir… gönül gözün açık ise tüm canları sevdin ise oldun demek, piştin demek paylaşmayı bildin ise… can görünür göz içinde sevgi taşı nefesinde hoşgörmeyi bilmez isen pişmek bunun neresinde… çağrılırız birgün geri açılır canlar defteri sen olmayı bildin ise kapın açık, gir içeri … Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2006 naty gıı alala herkese uygun şiir nerden buldun delüüüümm Alıntı
Φ *NATALIA* Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2006 Uygun olmayabilir belki kıs hoşuma gidenleri yazdım Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2006 bende sana yazdımdı..tam seni anlatıyor,tabı önce osmanlıca bilmen lazım Alıntı
Φ *NATALIA* Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2006 Anladım kıs Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2006 Öğrenmek için sabır gerekir,zaman gerekir.Tecrübelileri izlemek gerekir.Zaman kişiye göre kısalabilir ama,öğrenmenin esası değişmez.. İşte aşağıda yazacağım bu hikayede konu,öğrenmenin değişmeyen esasıdır.. Genç bir adam,değerli taşlara ilgi duyduğundan,bu işi yapmaya karar vermiş. __Bu işi yapacaksam,değerli bir ustadan ders almalıyım..Diye düşünerek,o çevredeki en ünlü mücevher ustasını bulmuş ve yanına gitmiş.Usta bir süre sonra onu kabul etmiş.. __Anlat bakalım,seni dinliyorum..Demiş.Genç adam heyecanla;Bu işe gönül verdiğini,iyi bir mücevherci,taş ustası olmak istediğini anlatmış.Sükunet içersinde genç adamı dinleyen usta,hiçbir şey demeden gencin eline bir değerli taş koymuş ve; __Bu taş YEŞİM taşıdır.Şimdi avucunu kapa ve 1 sene boyunca sakın ha açma.1 sene sonra yine gel..Demiş. Genç adamın şaşkın bakışları altında yerinden kalkarak,odayı terketmiş.Evine dönen genç,merakla bekleyen anne babasına durumu anlatmış ve anlam veremediği bu duruma; __Ya 1 sene nasıl böyle dururum,hem bana çok soğuk davrandı hem de böyle anlamsız,gereksiz birşey yaptırdı.Ustalık kaprisi buysa bari baştan yapmasaydı.. diye söylenmiş.Ama elini açmamış.. Her önüne gelene ustasını çekiştiriyor ama yinede avucunu açmıyormuş.Gece yarı uyanık şekilde yatıyormuşki taş avucundan düşmesin.Her işini tek elle yapmaya başlamış aynı nedenle.1 sene böyle büyük bir çabayla geçmiş ve gün gelmiş.. Ustasının yanına heyecanla gitmiş,birsüre sonra ustası onu kabul etmiş,genç adam heyecanla: __Dediğini yerine getirdim usta,elimi hiç açmadım taş burada..Demiş.Elini uzatarak avucunu açmış,taşı göstermiş..Usta sakin bir sesle: __Şimdi sana bir taş daha vereceğim ve bu taşıda 1 sene boyunca elinde taşıyacaksın..Demiş.Bunu duyan genç adamın sakinliği yerini öfkeye bırakmış ve bağırıp çağırmaya başlamış.Yaşlı ustayı bunaklıkla,hiçbirşey bilmemekle suçlamış.Kendinden yardım isteyen birine bukadar eziyet etmesinin delilik olduğunu söylemiş.Hastasın sen demiş.. O böyle bağırıp,hakaretler ederken,usta sessizce eline taşı sıkıştırıvermiş.Öfkeden yüzü kıpkırmızı olan genç taşı hissedince susmuş....Taşı biraz daha sıkmış ve: __BU TAŞ YEŞİM TAŞI DEĞİL Kİ USTA..Demiş.. Evet hikayemiz burada bitiyor.. Anladık demi ne anlatılmak istenildiğini.. Taşın değerinden önemlidir,dokunduğumuzu hissedebiliyor olmak.. Ve hatırladık değil mi.. Herbirimizin ellerinde değerli taşlar var.. Aman!! Sakın açmayın ha süreler dolmadan Benim de açmadığımı biliyorsunuz Düşmeyesiniz diye avuçlarımdan.. Alıntı
Φ Gece Yağmuru Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2006 Gönlümün hiç solmayan çiçeği...Lalem...Gloriam... İçimi ısıtıyorsun varlığınla...Huzur buluyorum...Seni Çok Seviyorum Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2006 Ya bi girde şuraya bak bee.. Özledim seni arkadaşım.. Alıntı
Φ gloria Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2006 Öğrenmek için sabır gerekir,zaman gerekir.Tecrübelileri izlemek gerekir.Zaman kişiye göre kısalabilir ama,öğrenmenin esası değişmez.. İşte aşağıda yazacağım bu hikayede konu,öğrenmenin değişmeyen esasıdır.. Genç bir adam,değerli taşlara ilgi duyduğundan,bu işi yapmaya karar vermiş. __Bu işi yapacaksam,değerli bir ustadan ders almalıyım..Diye düşünerek,o çevredeki en ünlü mücevher ustasını bulmuş ve yanına gitmiş.Usta bir süre sonra onu kabul etmiş.. __Anlat bakalım,seni dinliyorum..Demiş.Genç adam heyecanla;Bu işe gönül verdiğini,iyi bir mücevherci,taş ustası olmak istediğini anlatmış.Sükunet içersinde genç adamı dinleyen usta,hiçbir şey demeden gencin eline bir değerli taş koymuş ve; __Bu taş YEŞİM taşıdır.Şimdi avucunu kapa ve 1 sene boyunca sakın ha açma.1 sene sonra yine gel..Demiş. Genç adamın şaşkın bakışları altında yerinden kalkarak,odayı terketmiş.Evine dönen genç,merakla bekleyen anne babasına durumu anlatmış ve anlam veremediği bu duruma; __Ya 1 sene nasıl böyle dururum,hem bana çok soğuk davrandı hem de böyle anlamsız,gereksiz birşey yaptırdı.Ustalık kaprisi buysa bari baştan yapmasaydı.. diye söylenmiş.Ama elini açmamış.. Her önüne gelene ustasını çekiştiriyor ama yinede avucunu açmıyormuş.Gece yarı uyanık şekilde yatıyormuşki taş avucundan düşmesin.Her işini tek elle yapmaya başlamış aynı nedenle.1 sene böyle büyük bir çabayla geçmiş ve gün gelmiş.. Ustasının yanına heyecanla gitmiş,birsüre sonra ustası onu kabul etmiş,genç adam heyecanla: __Dediğini yerine getirdim usta,elimi hiç açmadım taş burada..Demiş.Elini uzatarak avucunu açmış,taşı göstermiş..Usta sakin bir sesle: __Şimdi sana bir taş daha vereceğim ve bu taşıda 1 sene boyunca elinde taşıyacaksın..Demiş.Bunu duyan genç adamın sakinliği yerini öfkeye bırakmış ve bağırıp çağırmaya başlamış.Yaşlı ustayı bunaklıkla,hiçbirşey bilmemekle suçlamış.Kendinden yardım isteyen birine bukadar eziyet etmesinin delilik olduğunu söylemiş.Hastasın sen demiş.. O böyle bağırıp,hakaretler ederken,usta sessizce eline taşı sıkıştırıvermiş.Öfkeden yüzü kıpkırmızı olan genç taşı hissedince susmuş....Taşı biraz daha sıkmış ve: __BU TAŞ YEŞİM TAŞI DEĞİL Kİ USTA..Demiş.. Evet hikayemiz burada bitiyor.. Anladık demi ne anlatılmak istenildiğini.. Taşın değerinden önemlidir,dokunduğumuzu hissedebiliyor olmak.. Ve hatırladık değil mi.. Herbirimizin ellerinde değerli taşlar var.. Aman!! Sakın açmayın ha süreler dolmadan Benim de açmadığımı biliyorsunuz Düşmeyesiniz diye avuçlarımdan.. SANA YEMİNLER EDERİM Kİ, YANINDA BİR DE YEMİN BİLLAH DERİM Kİ VALLAHİ DE BİLLAHİ DE DİYE EKLERİM Kİ BUTUN BUNLARA RAGMEN HALA INANMIYORUM DERSEN AMAN NE YAPAYİM SEN BİLİRSİN DERİM Kİİİİİ, BUNU GECENLERDE OKUDUM VE SANA GÖNDERMEYİ DUSUNDUM. DUSUNMEDİYSEM NE OLAYIM... HA NIYE GONDERMEDIN DIYE SORARSAN VALLAHİ DE BİLMİYORUM KİMBİLİR BELKİ DE SENİN BANA GONDERECEĞİNİ HİSSETTİM TEŞEKKÜR EdERİM ARKADAŞIM NE GÜZEL KALPLERİMİZ BİRMİŞ Alıntı
Φ gloria Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2006 Ve canım, birtanem, biricik arkadaşlarım TAURUS GECE YAĞMURU YUMOTE GÜLSÜN NATALIA SEDELINA PRUSIAS KESKIN KALEM sizlere de cok teşekkür ediyorum. Hepinizi inanın cok özledim. Bu aralar ödevlerimle kafayı yemek üzere oldugumdan, ve buraya kısa bir süreliğine ara vermek zorunda kaldığımdan görüşemiyoruz ama lütfen beni unutmayın, hep aklımdasınız, sizi, herbirinizi inanın çok ama çok seviyorum. Bu dönemi hele başarıyla bir bitireyim gene sizinle olacağım. Unutmuş degilim, dönmeyecek degilim, bu forumu bırakmak, terketmek aklımın ucundan bile geçmez... görüşmek üzere... Hepinizi tatlı yanaklarınızdan doyasıya öpüyorummmm.... Çok tatlısınız ÇOOKKKKKKKKKKK Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2006 SANA YEMİNLER EDERİM Kİ, YANINDA BİR DE YEMİN BİLLAH DERİM Kİ VALLAHİ DE BİLLAHİ DE DİYE EKLERİM Kİ BUTUN BUNLARA RAGMEN HALA INANMIYORUM DERSEN AMAN NE YAPAYİM SEN BİLİRSİN DERİM Kİİİİİ, BUNU GECENLERDE OKUDUM VE SANA GÖNDERMEYİ DUSUNDUM. DUSUNMEDİYSEM NE OLAYIM... HA NIYE GONDERMEDIN DIYE SORARSAN VALLAHİ DE BİLMİYORUM KİMBİLİR BELKİ DE SENİN BANA GONDERECEĞİNİ HİSSETTİM TEŞEKKÜR EdERİM ARKADAŞIM NE GÜZEL KALPLERİMİZ BİRMİŞ Yemin et.. Hoşgeldin bee.. Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2006 fıstıkım,yükseklisans patentlim kolay gelsin,eğitime devam..en çok istediğim şeydı master yapmak hep bi engel çıkıo bı ara gelde eskı günlerdeki gibi gülelim,özledim valla Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2006 fıstıkım,yükseklisans patentlim kolay gelsin,eğitime devam..en çok istediğim şeydı master yapmak hep bi engel çıkıo bı ara gelde eskı günlerdeki gibi gülelim,özledim valla ne yani,bizle gülemiyor musun.. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2006 dimek beni özlemedin psikoya bağlanayımda sen gör yoksam sen beni beğenmiyormusun deluuu? Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2006 küçük prensten küçük bir bölüm..umarım sizde benim kadar çok seversiniz... “Günaydın” dedi tilki. “Günaydın” dedi küçük prens kibarca. Ama etrafına baktığında kimseyi göremedi. “Buradayım! Elma ağacının altında.” “Sen kimsin? Çok güzel görünüyorsun.” “Ben bir tilkiyim.” “Gel, birlikte oynayalım. Öyle mutsuzum ki” dedi küçük prens. “Seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben evcil bir hayvan değilim.” “Buna çok üzüldüm” dedi küçük prens. Ama biraz düşündükten sonra: ”Evcil ne demek?” diye sordu. “Anladığım kadarıyla burada yaşamıyorsun” dedi tilki, “kimi arıyorsun?” “İnsanları arıyorum,” dedi küçük prens, “ peki ama ‘evcil’ ne demek?” “İnsanlar,” dedi tilki, “tüfeklerle dolaşırlar ve avlanırlar. Tam bir baş belasıdırlar. Bir de tavuk yetiştirirler. Tüm işleri bundan ibarettir. Sen de mi tavuk arıyorsun?” “Hayır, ben arkadaş arıyorum. Ama ‘evcil’ ne demek?” “Bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘Bağ kurmak’ anlamına gelir.” “Bağ kurmak mı?” “Evet. Örneğin, den benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak Sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.” “Anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “Bir çiçek var. Sanırım o beni evcilleştirdi.” “Olabilir. Dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki. “Ama bu çiçek dünyada değil.” Tilki şaşırmıştı. “Başka bir gezegende mi?” “Evet.” “Peki orada avcılar da var mı?” “Hayır, yok.” “Bu çok ilginç. Peki ya tavuklar?” “Hayır. Tavuklar da yok.” “Eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. Sonra kendini anlatmaya başladı: “Yaşamım çok monotondur. Ben tavukları avlarım, avcılar da beni. Bütün tavuklar birbirine benzer. Bütün insanlar da öyle. Bu yüzden biraz sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. Senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. Ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. Şu ekin tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. Buna üzülüyorum. Ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. Altın renkli saçların var senin. Ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. Ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim. Sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi. “Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir!” dedi. “Elbette” dedi küçük prens. “Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.” “Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!” “Ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens. “Çok sabırlı olman gerekiyor. Önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. Ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. Sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. Ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.” Ertesi gün küçük prens yine geldi. “Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim. Ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. İnsanın gelenekleri olmalıdır. “Gelenek nedir?” “Bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “Bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. Örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. Perşembeleri kızlarla dansa giderler. Bu yüzden de Perşembe benim için harika bir gündür. Üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. Ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.” Böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. Ve ayrılma vakti geldiğinde “Ah! Sanırım ağlayacağım” dedi tilki. “Bu senin hatan” dedi küçük prens. “Ben sana zarar vermek istemedim. Seni evcilleştirmemi sen istedim. “Doğru, haklısın” dedi tilki. “Ama ağlayacağını söyledin!” “Evet, öyle.” “O halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.” “Hayır, oldu. Buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım. Şimdi git ve güllere bir kez daha bak. O zaman kendi gülünün evrende eşsiz ve tek olduğunu anlayacaksın. Sonra bana veda etmek için buraya geri döndüğünde, sana hediye olarak bir sır vereceğim.” Küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti. “Hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. Çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. Ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “Siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. Dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. Ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.” Güller bu duyduklarına çok bozuldular. “Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.” Bunları söyledikten sonra tilkinin yanına döndü. “Elveda” dedi. “Elveda” dedi tilki de. “Ve işte sırrım: Bu çok basit. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.” “Temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. Öğrendiğinden emin olmak istiyordu. “Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens. “İnsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. Gülüne karşı sorumlusun. “Gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. Sonra yoluna devam etti. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2006 AYNANIZ AĞLIYOR MU? Siz insanlar ne tuhafsınız. Olduğunuz başka, olmak istediğiniz başka. Aradığınız başka, bulduğunuzu sandığınız daha başka. Dört bucakta aradığınız huzurun yanı başınızda olduğunu inatla görmek istemeyen garip varlıklar. Bir gün ellerinizi şakaklarına dayayıp karşıma geçseniz... Düşünseniz... Kendi gözlerinizin içine baksanız derin derin. Her şeyin çaresini bulacaksınız. Huzurun, başarının, dostluğun, sadakatin, samimiyetin ta kendisini... Sorun da içinizde, çözüm de... Maskeyi yırtmanın yolu da bu... Bir kalem alıp elinize kendinizi çizseniz yüzünüzü nasıl çizersiniz. Masum çocukluğunuzun kaybolan hüznüyle mi? Ya benim halim?... Sizi her saniye görmek istediğiniz şekille resmetmek zorundayım. En zoru da; olmak istediğinizi anlamakta çekiyorum. Nelerinizi görmüyorum ki... Benden ayrı olduğunuzda yaptıklarınızı bile okuyorum yüzlerinizde. Bazen uyarmak istediğim oluyor sizi, olduğunuz gibi gösteriyorum. "Şimdi kötü görünüyorum" diyorsunuz. Yine de kötü olduğunuzu kabullenmiyorsunuz. Sizin üzdüklerinizi unutup, sizi üzmekten korkarak eski halime çekiniyorum. Az da olsa gözlerinizin içinin güldüğü oluyor. Bazen ilahi bir lütuf gibi samimice gözlerinizin yaşardığında sizi, ne çok seviyorum. Gerçek hayatta yaptıklarınızı romanlarda, hikayelerde, filmlerde bir başkasının yaptığını gördüğünüzde; sanki onları siz yapmamışçasına mağdur olandan yana olup sizi temsil edene kızıyorsunuz. Ne büyük çelişki?. Ben aynalığımdan utanıyorum. Ama siz... Kendinize böyle yabancı olmasanız... Biraz olsun ruhunuzu dinleseniz karşımda. Kendinizi sorgulasanız... İçinizden birinin dediği gibi Suçlarınız yüzünüzde görünseydi biz aynaları satın almazdınız' Yüzünüzde maske var. Yaşlanınca maskeyi bir parça çıkarıyorsunuz. Bu kez de, aynalar yalan söylüyor diye yalancılıkla suçluyorsunuz. Görmeyi bilseniz, görmek isteseniz, her biriniz bir ayna. Ama siyah gözlüklerle gizliyorsunuz gözlerinizi. Cenazelerde ağlamadığınız bilinmesin, dışarıda nereye baktığınız fark edilmesin diye. Merhametin yokluğu, kıskançlığın hakimiyeti belli olmasın diye. Yalan söyleyen dudaklarınızı boyalarla kapatıyor, kirlenen yüzünüzü fondötenlerle kremlerle örtüyorsunuz. İmrenilecek halinizde yok değil. Siz, yanlışlarınızı bana göre çok kısa hayatınızda kolayca taşırken, ben doğruluğu sonsuza yakın taşımak zorundayım. Fanilik bazen, ne güzel diyorum. Bir tırtılın kelebeğe dönüştükten sonraki ömrü, gül bahçesinde de geçse en fazla bir gün.. Sizlerin de atmış, yetmiş, nihayet yüz yıl... Bu süreler içinde yer, içer çoğalır; dilediğiniz gibi yaşarsınız. Her gün üzerime konan karasinekler bile 3 gün yaşar. Oysa ben büyüyemem, çoğalamam. Sekiz bin yıl önce Çatalhöyük'te var olan en eski atam bile sizin elinizde. Rahat bırakmamışsınız... Sizin toprak olma hakkınız var. Biz aynaların kuma dönüşme hakkımız yok nedense?" Ayna böyle söylüyor, kırılgan bir yürekle hayata tutunmaya çalışan insanlar gibi, beyaz duvara ufacık bir çiviyle tutunuyordu. Duvar bir gün "yeter" dedi. Çivinin prangasını çözdü. Ayna yere düştü. Kırıldı. Şimdi ayna bir köşede özellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, sessiz sessiz ağlıyor. Her şeye rağmen kendi doğrularıyla var olmanın mutluluk gözyaşları bir yandan; eğilenlerin, bükülenlerin açması haline yönelik hüzün bulutları diğer yandan. Sahi sizin de aynanız var mı? Aynanız ağlıyor mu? Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2006 Forumun sarı lalesi Gloria lale kadar zarif ve naifsin amaçlarından ve hedeflerinden hiç vazgeçmeden devam et yürümeye çünkü doğru yönde doğru yoldasın güneşin bol olsun arkadaşım, seni seviyorum. Alıntı
Φ Gece Yağmuru Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2006 Özledim sesini ne olur konuş Bir gül açtır zamanların ötesinden Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel Gök mavisinden, deniz mavisinden Bana bir şarkı söyle İçimde bir şey kımıldıyor Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum Bir baksana ne haldeyim deli divane Yaralıyım, çaresizim umutsuzum Bana bir şarkı söyle Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt Dökül karanlığıma ışıklar gibi Al beni, en uzaklara götür Sesin, aksın içimde bir pınar gibi Bana bir şarkı söyle Bütün renkleri kat birbirine Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan Bana bir şarkı söyle Yağan kar nasıl hazin yağar bilirsin Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı İşte öyleyim, kapkarayım bugün gel En hüzünlü sesinle, en dokunaklı Bana bir şarkı söyle.. ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.