Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

SİVAS KATLİAMI 13.YILI


Misafir şevval

Önerilen İletiler

***

 

işte o gün geldi çattı.. ve acımız başköşeye kuruldu..ülke tarihinin en acımsız ve en aşağılık bir katliamıdır bu..

 

insan kaçamıyor kendinden....

 

insan kaçamıyor bu utançdan...

 

kaçamıyorsun gitgide harmanlanan nefretten....

 

"Pir Sultan’ın diyarındaki yangının alevleri hâlâ yakıyor yüreğimizi. Alçalıyoruz. Milyonlarca yıldan bu yana ayağa kalkıp yükselen insan adını lekeledik bir daha. İnsan olmaktan utanıyor, yaşamdan tiksiniyoruz.

 

Kimin yarası yok söyleyin?

 

Kim kanamıyor?

 

Kimin acımıyor yüreği?

 

Kimin "Sivas" deyince, "2 Temmuz" deyince ürpermiyor vücudu?

 

Sivas yangını unutulur, ya Sivas’ta yanmak?

 

Unutma hakkımız var mı? Bence yok. Bağışlama hakkımız var mı? Bence yok. Eğer unutmazsak yaşamı hak ederiz.

Unutma diyor haritalardan Sivas. Unutma diyor mezarlıklar, çocuklar, bebelerimiz; geleceğimiz."

 

Unutma hakkımız var mı? HAYIR YOK.!

 

Bağışlama hakkımız var mı?... HATALARINI ANLAYIP İNSANA YAKIŞIR DOĞRULARI YAPARLARSA ELBETTE...

 

İNSAN OLANA ,İNSANLIKTAN NASİBİNİ ALMIŞ OLANLARA...

 

YÜREĞİ SEVGİ DOLU ...KİM OLURSA OLSUN İNSANA DEĞER VEREN İNSANİ GÖRÜŞLERE SAHİP İNSANLARA...

 

YÜREKLERİMİZ ACI DOLUDA OLSA...YAŞAMA SEVGİYLE BAKANLARA EVET UNUTMA DİYOR...

 

UNUTTURMA DİYOR..." mezarlıklar, çocuklar, bebelerimiz; geleceğimiz."

 

ONLARI SEVGİYLE, SAYGIYLA ANIYORUM...

 

Bütün bu insanlık ayıbını gerçekleştirenleri ve bu onursuz sevgisiz ve vahşi olayları hala daha haklı göstermeye çalışanları da şiddetle kınıyorum...

 

 

*tna

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 62
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

işte o gün geldi çattı.. ve acımız başköşeye kuruldu..ülke tarihinin en acımsız ve en aşağılık bir katliamıdır bu..

 

insan kaçamıyor kendinden....

 

insan kaçamıyor bu utançdan...

 

kaçamıyorsun gitgide harmanlanan nefretten....

 

"Pir Sultan’ın diyarındaki yangının alevleri hâlâ yakıyor yüreğimizi. Alçalıyoruz. Milyonlarca yıldan bu yana ayağa kalkıp yükselen insan adını lekeledik bir daha. İnsan olmaktan utanıyor, yaşamdan tiksiniyoruz.

 

Kimin yarası yok söyleyin? Kim kanamıyor? Kimin acımıyor yüreği? Kimin "Sivas" deyince, "2 Temmuz" deyince ürpermiyor vücudu?

 

Sivas yangını unutulur, ya Sivas’ta yanmak?

 

Unutma hakkımız var mı? Bence yok. Bağışlama hakkımız var mı? Bence yok. Eğer unutmazsak yaşamı hak ederiz.

 

Unutma diyor haritalardan Sivas. Unutma diyor mezarlıklar, çocuklar, bebelerimiz; geleceğimiz."

 

 

elbette hakkımız yok unutmaya bağışlamaya

hele hala aziz nesin diyemiyorken özgürce

olayı sınıfsallaştırıp basitleştirmek istemiyorum ama oynatmadılar bize eşeğin çulu nerede oyununu yani kanlı kalan bir şeyler var .

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

13 YIL 37 CAN

Bağnazlığın, Softaların, Hacıların, Hocaların, Şıhların zafer KAZANDIKLARINI SANDIKLARI VAHŞETİN 13. YILI

OYSA ONLAR YÜREĞİMİZDE Kİ ATEŞİN VE ONLARAKARŞI OLAN KİNİMİZİN ARTMASINA Bİ ANLAMDA HER ÖLEN CANIN BİN TENDE DOĞMASINI SAĞLADILAR.BU TARİH BOYU BÖYLE SÜREGELDİ MAYIS AYINDA KUŞATILAN DARAĞACINA ÇEKİLEN YOLDAŞLARIMIZI ÖLDÜREREK ONLARIN DÜŞÜNCESİNİ YAŞATMIŞLAR.

ONLARIN TEK YAPTIKLARI İSİMLERİNİ KANLI HARFLERLE TARİHE YAZDIRMALARI OLDU.USTANINDA DEDİĞİ GİBİ 'ÖLÜRSE TEN ÖLÜR CANLAR ÖLESİ DEĞİL'

FİKİRLERİMİZİ ÖLDÜREMEYECEKSİNİZ BİRER BİRER ÖLÜRÜZ VE BİNER BİNER GELİRİZ PİR SULTAN'LAR ÖLMEZ BİNLER YETİŞİR.

13. GÖRÜŞEMEMİZİN YIL DÖNÜMÜNDE BİNLERİ YETİŞTİRİYORUZ.SİZLERİ HASRETLE ANIYORUZ SİZ ÖLMEDİNİZ Kİ...

DENİZ MAHİR ULAŞ KURTULUŞA KADAR SAVAŞ

-CoMmAnDaNtE-

35 aydınımıza...

 

35x :clover:

***

Unutma hakkımız var mı? HAYIR YOK.!

 

Bağışlama hakkımız var mı?... HATALARINI ANLAYIP İNSANA YAKIŞIR DOĞRULARI YAPARLARSA ELBETTE...

 

İNSAN OLANA ,İNSANLIKTAN NASİBİNİ ALMIŞ OLANLARA...

 

YÜREĞİ SEVGİ DOLU ...KİM OLURSA OLSUN İNSANA DEĞER VEREN İNSANİ GÖRÜŞLERE SAHİP İNSANLARA...

 

YÜREKLERİMİZ ACI DOLUDA OLSA...YAŞAMA SEVGİYLE BAKANLARA EVET UNUTMA DİYOR...

 

UNUTTURMA DİYOR..." mezarlıklar, çocuklar, bebelerimiz; geleceğimiz."

 

ONLARI SEVGİYLE, SAYGIYLA ANIYORUM...

 

Bütün bu insanlık ayıbını gerçekleştirenleri ve bu onursuz sevgisiz ve vahşi olayları hala daha haklı göstermeye çalışanları da şiddetle kınıyorum...

*tna

***

Sıvas'ta kaybettiğimiz şairimiz Behçet Aysan,

sanki katliamı ve sonrasını özetlercesine 'Bir Eflatun Ölüm' başlıklı şiirindeki şu dizelerle bizi uyarmıştı:

Kırgınım, saçılmış

bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım geceden

söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım

belki sararmış

eski resimlerde kalırım

bütün derinlikler sığ

sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç/ölüm hariç

aynı gökyüzü aynı keder.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

evet sivasta yakılanlar taraftı

 

tıpkı ben ve bu başlığa yazan arkadaşlarım gibi

 

tarafız daha adil bir yaşam anlayışına

 

tarafız özgürlüklerden yana

 

tarafız emekden yana

 

tarafız bağımsızlık mücadelesinden yana

 

tarafız otoriter rejime karşı muhalefete

 

37 insan vahşice yakılarak katledildi bu bir insanlık suçudur

 

bu katliam günler öncesinden örgütlenmiş ve gerici faşistler taşeron olarak kullanılmışdır

 

o zaman kahrolsun laiklik diye bağıranları seyreden devlet şimdi laiklik den dem vurmakta

 

biz bu ikiyüzlü politikaları görüyoruz ve sorguluyoruz

 

yaşadıkça da aldığımız her nefesde bu katliamları

 

bu acıları gerçekleştirenleri asla unutmayacağız asla bağışlamayacağız

 

yakılan sadece 37 beden değildir yakılan çiğnenen insan onurudur

 

bu ülkede komünist olmanın bu ülkede devrimci olmanın bu ülkede birer aydın birer demokrat olmanın ve

 

hatta Pir Sultan türkülerine gönül vermiş ozan olmanın bu bilincle üreten bir sanatçı olmanın sorumluluğu

 

yakılmakmıdır..

 

insan olabilmek ve insan kalarak yaşayabilmek için bu katliamlara hayır diyemeyenler kendi insanlıklarından

 

utanmalıdır :excl:

 

son postam bir cevaptı,hangi sebeple tekrar düzenleniyor?

 

kendi kendimizle mi konuşup yazıyoruz bu haliyle anlaşılan bu çünkü..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sivas...

 

Ve öncesinde Solingen...

 

İnsan(lığın) yakıldığı iki kent...

 

Bu iki kentin baş harflerini yan yana getirirsek, neyle karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılacaktır; ss!..

 

----------------------------------------------

 

Yedi kova su yeterliydi

Sivas'taki ateşi söndürmek için..

Oysa her biri devlet dairesindeki kovaların

Üstünde yazılı

altı harfli bir sözcüktü;YAN IN.

 

'G' harfi boştur kovaların..

Ki okununca dolu olanları

ortaya çıkar..

Madımak oteli'nin merdivenlerinde

kurtulmayı bekleyenler için

verilen karar: YAN IN.........

 

SUNAY AKIN..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

evet sivasta yakılanlar taraftı

 

tıpkı ben ve bu başlığa yazan arkadaşlarım gibi

 

tarafız daha adil bir yaşam anlayışına

 

tarafız özgürlüklerden yana

 

tarafız emekden yana

 

tarafız bağımsızlık mücadelesinden yana

 

tarafız otoriter rejime karşı muhalefete

 

37 insan vahşice yakılarak katledildi bu bir insanlık suçudur

 

bu katliam günler öncesinden örgütlenmiş ve gerici faşistler taşeron olarak kullanılmışdır

 

o zaman kahrolsun laiklik diye bağıranları seyreden devlet şimdi laiklik den dem vurmakta

 

biz bu ikiyüzlü politikaları görüyoruz ve sorguluyoruz

 

yaşadıkça da aldığımız her nefesde bu katliamları

 

bu acıları gerçekleştirenleri asla unutmayacağız asla bağışlamayacağız

 

yakılan sadece 37 beden değildir yakılan çiğnenen insan onurudur

 

bu ülkede komünist olmanın bu ülkede devrimci olmanın bu ülkede birer aydın birer demokrat olmanın ve

 

hatta Pir Sultan türkülerine gönül vermiş ozan olmanın bu bilincle üreten bir sanatçı olmanın sorumluluğu

 

yakılmakmıdır..

 

insan olabilmek ve insan kalarak yaşayabilmek için bu katliamlara hayır diyemeyenler kendi insanlıklarından

 

utanmalıdır :excl:

 

:clover:

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilinmesi gereken bir başka gerçek de, Aleviliğin karşıtlığının Sünnilik değil, Yezidilik olduğudur. Bugün için ise Aleviliğin karşıtlığı daha çok ateistliktir, Aleviliğe yönelen misyoner faaliyetleridir. Çünkü Alevilik İslamî bir akımdır. Çünkü Alevilik, Allah-Muhammed-Ali aşkıdır. Bugün Hz. Ali(r.a.) sağ olsaydı, bugün Hacı Bektaş-i Veli sağ olsaydı ne Sivas olayları olurdu, ne Alevi kardeşlerimizin çok az da olsa bir kısmı, İslâm'ı "Arap kültürü" olarak görebilirdi. Bugün Aleviliği İslâm dışı göstermek isteyenler ve bugün İslâm'a ait değerleri "Arap kültürü" diye dışlayanlar, yarın Hz. Ali(r.a)'nin, Hz. Hasan(r.a) ile Hz. Hüseyin(r.a.)'in yüzüne nasıl bakacaklar?

 

Ve yine bugün olayın mağdurları tarafından yapılması gereken, "Sivas'ın intikamı alınacak" gibi sloganlar üreterek Madımak'ı aleve veren ve verdirenler safında yer tutmak değil, tam tersi, Türk milletini Alevi-Sünni, Türk-Kürt yahut ilerici-gerici gibi "yutmak için bölmek" isteyenlerin tuzağını bozmak, yani kardeşlik türküleri söylemektir. Çünkü, kabul edilmek istenmese de, 13 yıl önce Sivas'ta taraflar kökü dışarıda bir tuzağa düşmüştür.

 

Tuzağa düşenlerin bizden olması, tezgâhın dış kaynaklı olduğunu örtmemelidir. Allah(c.c.) gani gani rahmet eylesin, Dç. Dr. Necip Hablemitoğlu ölümünden kısa bir süre önce Bandırma'daki bir panelde Sivas'ta yaşananların arkasında Alman emperyalizminin bulunduğunu açıklamış ve şöyle demişti:

 

"- Olaylar sonrasında Alman istihbaratı ile ilişkili 6 kişi Ankara'dan Almanya'ya sahte kimlik ve pasaportlarla güvenlik içerisinde kaçırılmıştır.. Bu 6 provokatörün kimlikleri devletin ilgili istihbarat birimlerince bilinmektedir.."

 

Hablemitoğlu doğruyu söylemekteydi.

Nitekim Sivas katliamının üzerinden 13 yıl geçmiş olmasına rağmen hadisenin yargılama sürecinde firar eden 8 kişinin Almanya ve İsviçre'de ellerini kollarını sallaya sallaya gezdiği bilinmektedir. Ayrıca Almanya'da olduğu tespit edilmiş bulunan bir sanığın Türkiye'nin talebine rağmen, "evrak eksik" gerekçesiyle, iade edilmemiş olması da düşündürücüdür.. Berlin yönetiminin 2000 yılında okullarda Almanca Alevilik dersi koyması da Almanların Alevileri sevdiğinden değil, Türkiye'ye yönelik emperyalist niyetlerindendir.

 

Özetlersek ey Alevi dostlar, 13 yıl önce Sivas'ta sen- ben değil, biz yandık, biz yakıldık..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yüce Mevlanın bir insana bahşettiği en büyük armağandır yaşamak ve siz bir insan olarak o armağanı elinden almaya kalkarsınız karşınızdaki insandan sebebsiz yere kendi canınıza kast edilmediği halde bunu yapmanın tek açıklaması vardır CANİLİK insanları ateşe verip sonra karşısında zafer çığlıkları atan insan kılığınıda ki kişiler hiç düşünmedilermi?büyük mizan kurulduğunda ne hesap vereceğiz din uğruna maskesini yüzüne takmış asıl niyetleri bambaşka olan bu insanların ülkemi milletimi bölüp parçalama girişimleri yüz yıllardır süre gelen ve maalesef sürmeye devam edecekmiş gibi görünen bu kıyımı bu katliamları kim tezgahlıyorsa umarım yarın o tezgahta kendileride yanar.

Ben milliyetçi bir insanım ve bundan hep gurur duymuşumdur ama milliyetçilik içerisinde kendi ülkenin insanlarını siyasi görüşü ne olursa olsun ateşe vermek gibi düşünce asla olamaz.

Bu oyunlar zaman geldi alevilik zaman geldi kürtçülük zaman geldi muhafazar kesim üzerinde sürekli oynanıyor ve onlar oyunlarını oynarken canlar gidiyor ama yakılarak ama kundaktaki bebeğe kurşun sıkılarak ama gencecik askerler vurulup toprağa düşerek devam edip duruyor dedim ya dilerim birgün tüm bunları tezgahlayanlar kendileri yanar kurdukları tezgahta...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

NE "SİVAS KATLİAMI" NE DE "BAŞBAĞLAR KATLİAMI" ikisinde de kastdedilenler kimler "İNSAN"

 

Farklı fikirlere ve görüşelere sahip olabiliriz. Bu gayet normal ama 2 hususu unutmamak gerekir.

 

1-) Hakaret, İftira ve karşı görüşteki insanların hassasiyetini rencide etmemek.

 

2-) Karşı fikirlere olan karşıtlığımızı mesnet kabul ederek "Adaletsizlik Yapmamak ve Daima Adil Olmak."

 

Allah bizlere bir daha böyle kötü ve acı anlar yaşatmasın...

 

Her insan bir mucizedir. Her insan bir değerdir. Her insan bie candır ve Can çok kutsaldır.

 

Saygılar ve Sevgiler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

NE "SİVAS KATLİAMI" NE DE "BAŞBAĞLAR KATLİAMI" ikisinde de kastdedilenler kimler "İNSAN"

 

 

Evet sevgili terapi haklısın Başbağlarıda unutmadık ve hiç unutmayacağız 2 gün sonrada ordaki o kalleşçe katliamın yıldönmü.

 

Eşkıyalar, köyün erkeklerini köy meydanının bir tarafına ayırırken, kadınların, çocukların çığlıkları daha da artmıştı. Biraz sonra olacaklar içlerine doğmuştu, hava iyice kararırken umutlar da tükenmişti. 5 Temmuz akşamı Başbağlar köyünde teröristlerin silahları patladığında, köyün erkekleri ekin tarlası gibi biçilmeye, kadınlar, çocuklar da korkudan ve çaresizlikten ölümle burun buruna gelmişlerdi. O akşam Başbağlar köyünde şehid olan 33 kişiden ikisinin de kadın olması gösteriyor ki bu dehşet karşısında çıldırma noktasına gelen kadınlar kendilerini mermilerin önüne atmışlardı.

 

Başbağlar köyünün erkeklerini kurşuna dizen ve cami dahil bütün binaları da ateşe veren caniler, alçakça oradan ayrılmışlardı.

 

6 Temmuz sabahı ilk ışıkları ile gezegenimizi aydınlatan güneş bile Başbağlar köyünü tanıyamamıştı. Akşamdan–sabaha bir köy nasıl da bu kadar değişmişti? Güneş akşam veda ederken cıvıl cıvıl bıraktığı Başbağları sabah merhaba derken ölüm sessizliği içinde, viran olmuş halde buldu.

 

Evet 6 Temmuz sabahı Başbağlar köyüne ulaşanlar, kan–revan içinde yatan 33 yiğit, 33 şehit ile ve gözyaşları kurumuş 300 kadar köy nufusu ile, viran olmuş bir köy görüntüsü ile karşılaştılar.

 

Erzincan’ın Başbağlar köyüne sekiz sene evvel, Sırplardan bir çete mi, bir avuç gözü dönmüş Yunan mı, Ermeni çeteleri mi uğramıştı henüz aydınlanmadı ama iyi Türkçe konuştuklarına köyden sağ kalanlar şahit.

 

– Bu olay Sivas olaylarından önce mi sonra mı olmuştu baba?

– 3 gün sonra... Sen Sivas olaylarını nereden biliyorsun?

– Bir haftadır hemen bütün TV’lerden, gazetelerden Sivas olaylarını dinliyoruz, okuyoruz.

 

Evet sen o zaman çocuktun. Üç gün ara ile cereyan eden iki olaydan birini tüm detayları ile biliyorsun diğerini ise ilk kez dinliyorsun.

 

Elbette ki suç bizim.

alıntı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

buraya yazan her arkadaş adrenalin ve dipnot daha önce tartıştığımız için onların isimlerini öncelikli yazıyorum

 

mustafa suphi diyorum

bi araştırın duymadıysanız sivas katliamıyla çok ilgili göreceksiniz

bi tartışalım onu :clover:

 

Ne demek istediğinizi biraz açarsanız yardımcı olabileceğimi umuyorum sevgili dogville..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Başbağlarıda unutmadık ve hiç unutmayacağız 2 gün sonrada ordaki o kalleşçe katliamın yıldönmü.

 

sivas katliamını gerçekleştirenlerle başbağlar katliamını gerçekleştirenleri ayırmıyoruz biz

 

bu iki olay da birbirine benzer paralel özellikler taşır

 

sivas katliamı ve ardından işlenen başbağlar katliamı

 

bi tesadüf yada anlık gelişmelerin yol açtığı bir son değildir

 

hepsi toplumu kamplara bölmek yükselen muhalefeti manipüle etmek için tezgahlanmış ve dinsel

 

gericilikle maskelenmeye çalışılmışdır

 

biz bu oyunlara gelmeyeceğiz dili dini rengi her ne olursa olsun vereceğimiz mücadele halkların

 

kardeşliğinden ve bütünlüğünden,barışından yana olmalıdır

 

gericiliğe,barbarlığa ve bu faşizan saldırılara sanırım en doğru cevap da bu olacaktır..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sivas katliamını gerçekleştirenlerle başbağlar katliamını gerçekleştirenleri ayırmıyoruz biz

 

bu iki olay da birbirine benzer paralel özellikler taşır

 

sivas katliamı ve ardından işlenen başbağlar katliamı

 

bi tesadüf yada anlık gelişmelerin yol açtığı bir son değildir

 

hepsi toplumu kamplara bölmek yükselen muhalefeti manipüle etmek için tezgahlanmış ve dinsel

 

gericilikle maskelenmeye çalışılmışdır

 

biz bu oyunlara gelmeyeceğiz dili dini rengi her ne olursa olsun vereceğimiz mücadele halkların

 

kardeşliğinden ve bütünlüğünden,barışından yana olmalıdır

 

gericiliğe,barbarlığa ve bu faşizan saldırılara sanırım en doğru cevap da bu olacaktır..

 

Teşekkürler sevgili Şevval...

Düşüncelerimize, yüreğimize ışık tuttuğun için...

Bize göre de; Bizim vicdanımızda Sivas davası “kapanmamış bir davadır”. Çünkü henüz ne Sivas katliamını yaratan koşullar ortadan kalkmadığı gibi daha da ağırlaşmıştır. Katliamın gerçek sorumluları, gerçek planlayıcıları ise, henüz hesap vermek bir yana, siyasal erke ortak ve egemen olmuşlardır.

Madımak’ı yaratan koşulların ortadan kaldırılması, bir daha oluşmaması için, ağıtların umuda dönüşmesi için “BİR OLMANIN, BİRLİK OLMANIN “ZAMANIDIR. Sivas'ta katledilen 37 aydının ÜLKÜLERİ, bize güç ve ışık kaynağı olmuştur. Onların ÜLKÜLERİNİ yani , laik demokratik Türkiye Cumhuriyetini korumak ve güçlü kılmak, aydınlık yarınları kurmak sorumluluğumuz omuzlarımızdadır.

Tarih onları ışıklı sayfasına kaydetti ve hep anacak, halkımız ise kalbine kazıdı. Işıklar içinde olsunlar.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

mustafa suphi ylr ilgili meseleyi daha sonra yazayım kafamı toparlayınca

dipnot online giriş yapar belki

yazmayın abi güvenmeyin bana neyime güveneceksiniz

oyun bu da oyun düşmanınızım sizin

yazmayın

görmezden gelin

ben klavyede parmak çalıştırıyorum sadece

bana güvenmeyin siz

sakın

"Boşverenlerimiz var. Ya da boşvereceklerimiz. Bir de hep doluya oynayanlar. Doluya oynayanlar durmadan bizim boş bıraktığımız alanları dolduruyorlar. Doğa boşluk tanımıyor tabi. Boşluklarımızı dolduranlar bizi durmadan kuşatmaya devam ediyorlar. Bir süre sonra ise, bir bakacağız, ki hiç hareket alanımız kalmamış. Düşündüklerimiz ise sadece pankartların üzerinde bir slogan olmanın ötesine geçememiş."

Haydar Suphi Aytunç

 

_______________________________________

 

Size katılıyorum sevgili dogville...

Ne söylememi istiyorsun...

Dost sevgilerimle...

_______________________________________

Cumhuriyet 28.01.2002

SÖYLEŞİ ATTİLÂ İLHAN

Cevap Bekleyen 'Vahim' Sorular!..

 

Nâzım 'ın o şiirini, yanılmıyorsam, 'ilk defa Tornacı Ömer 'in ağzından; İzmir cezaevi, II. Feranesi 'nde, soğuk bir kış gecesi dinlemiştim; o şiirle, Mustafa Suphi 'nin adını ilk defa işitmiş oluyordum; yaşadığı, faciayı da! Şiiri, çok kişi, daha ilk mısralarından hatırlayacaktır: ''Göğsümde on beş yara var/Saplandı göğsüme on beş kara saplı bıçak/Kalbim yine çarpıyor/Kalbim yine çarpacak!..'' (Bütün Eserleri, cilt 1. S. 102, Narodna Prosveta, Sofia, 1967).

 

İyi de, Mustafa Suphi 'nin ölümü üzerine, -birisi Vâlâ Nurettin 'le yazılmış- iki şiiri daha olduğunu, kim biliyor? 'Batum, 1922' tarihini taşıyan, 'Onbeşler İçin' başlıklı şiiri; bir de 'Türkiye, 1925' tarihini taşıyan, 'On Beşler'in Kitabesi': ''... Kazıdık On Beşler'in ismini,/kanlı kızıl bir mermere/bir çelik aynadır gözlerimiz, On Beşler'in resmini/görmek isteyenlere!..''

 

Diyeceksiniz ki, bunda ne var? Şu var: aslında Mustafa Suphi 'nin katledilmesi; basbayağı 'gargaraya' getirilmiş, Sovyetler dahil, her yerde sessiz sedasız 'geçiştirilmiştir'. Moskova 'nın, cinayeti olay yapması, sesini yükseltmesi gerekmez miydi? Hayır, yapmamıştır. Ankara , suspustur. TKP de öyle, duygusal laflar edilir, o kadar! Ben bu suskunluğun nedenini yıllarca merak etim. Ancak Mustafa Suphi bey öldürülünce, o dönemde 'Mustafa Suphi ve Eseri' başlıklı bir yazı yazan, öteki ismin, kim olduğunu öğrenince, gözlerimdeki perde aralandı: kimsenin adını anmadığı bir isimdi, bu: Sultan Galiyef, evet o, ta kendisi! ('Mustafa Suphi ve Yoldaşları', s. 160/168, Güncel Yayınlar, 1977)

 

Sizce, anlamlı bir tesadüf sayılmaz mı?

 

En azından, 'fikir akrabalığı'..

 

Şerif Manatof , kısa 'hatıralar'ında, Sovyet milliyetler Komiserliği'ne, Mustafa Suphi 'nin, ilk başvurusunu anlatmıştır; Sultan Galiyef o tarihte, Milliyetler Halk Komiseri Stalin 'in, Müslüman İşleri Başyardımcısı idi; onu nasıl benimsemiş, nasıl sahip çıkmış! Sonra onun da, Galiyef 'in Başyardımcısı olduğu, biliniyor; yalnız o kadar mı, daha çok şey: 'Yeni Dünya' gazetesini çıkardığı, Türkmenistan 'daki faaliyeti; nihayet, Kafkasya 'ya intikali; İttihatçılar 'ın 'kurduğu' komünist fırkalarını dağıtarak, TKF 'yi tesis ettiği!..

 

Cinayet öncesinde, Komintern 'in başındaki Zinovyef 'le, Galiyef 'in tertipledikleri; ünlü 'Bakû Doğu Halkları Kurultayı' nda, Enver Paşa 'nın 'devre/dışı' bırakılmasını sağlamıştı, Gâzi ile mektuplaşıyorlardı. Gerçekte, Mustafa Suphi, Türkiye'ye intikale karar verdiği sıralarda; Komintern 'de, Zinovyef/Galiyef (Yahudi/Müslüman) takımı ile, Stalin 'in sürtüşmesi, çoktan başlamıştı; bu sürtüşme, Stalin 'in, rakip saydığı takımın - Galiyef dahil- tamamını; hain ve casus olmakla suçlayıp, idam etmesiyle sonuçlanacaktır: Mustafa Suphi 'nin -ki, 'formasyonu' bir Türk Ocağı aydını idi- katlinden sonra; Galiyef 'in, 'milliyetçilik'le suçlanması ve devre/dışı bırakılması gecikmeyecekti: Stalin onu, 'Türkiye Büyük Elçiliği 'nden 'talimat almak'la itham ediyordu.

 

Sizce bu perspektif; cinayet sonrasında herkes susarken, Mustafa Suphi'yi alenen ve resmen, Sultan Galiyef'le Nâzım Hikmet'in yüceltmesi; ikisi arasında en azından, bir fikir akrabalığını içermiyor mu? Bu 'yakınlık', daha sonra, TKP içindeki iki büyük fraksiyona yol açacak; Komintern Murahhası olan Dr. Şefik Hüsnü tarafından, Şevket Süreyya 'nın ayrılmasından sonra, onunla irtibatı olduğu varsayılan Nâzım Hikmet, Hamdi ve Emine Şamilof, 'Sarı' Mustafa (Börklüce), 'Şoför' İdris, 'Mussolini' Ahmet (Kavala) vb. isimler Parti'den dışlanacaktır. Rundschau dergisinde, Ferdi kod adıyla, Nâzım ve dostları aleyhindeki yazıyı yazan da zaten 'Doktor' dur.

 

Bu kadarı bile, Şevket Süreyya 'nın 'ayrılmasının', dip bucak araştırılmasını gerektirirdi; 'Hareket'in içinde, Mustafa Suphi/Sultan Galiyef çizgisinin devamı sayılan bu isimler, 'esas parti' oldukları iddiasındaydılar. Hele, Abidin Nesimi'nin, olayın 'bizzat' failinden dinlediği ve naklettiği 'öteki' olay hesaba katılırsa...

 

'Emânet'e 'ihanet' mi?

 

''... Geçmişini anarken Fadıl Garan , çok önemli bulduğum, aşağıdaki anılarını bize anlattı: '...' Ulûm-u Aliye-i Ticâriye'de okurken, 'Aydınlık' dergisini okuyormuş. Türkiye İşçi/Çiftçi Sosyalist Partisi ile de ilişki kurmuş; bu arada -o partideki- Şevket Süreyya Grubu ile de ilişki kurmuş. Sonuç olarak, KUTV 'a gönderilmesi uygun görülmüş. Moskova 'ya hareketinden önce, Şevket Süreyya Grubu ile uzun bir konuşma yapmış. (Buraya dikkat!) Meğer Şevket Süreyya Grubu'nun, Moskova'da III. Enternasyonal içinde, Stalin'e karşı bir grupla organik bağları varmış. Fâdıl Garan'ı Şevket Süreyya Grubu, kendine güvendikleri biri olarak kabul etmişler ve kendi gruplarının güvenilir kişisi olarak Moskova'ya göndermişler. Bu göndermede, kodlarını, parolalarını Fâdıl Garan'a bildirmişler ve Moskova'da ilişki kuracağı kişilerin de adreslerini vermişler...''

 

''... Fâdıl Garan Moskova 'ya gitmiş, Moskova 'da karşılaştığı durumlar (üzerine) arkadaşlarının bağlı olduğu grubu haksız bulmuş. Böylece Fâdıl Garan 'ın Stalinciler yanında saygınlığı artmış, Şevket Süreyya ve Grubu 'nun Stalinciler yanında değeri düşmüş; buna karşılık Şefik Hüsnü Grubu'nun değeri artmıştır...' Fâdıl Garan bana bunları açık kalplilikle anlattı; fakat onun bu anlattıklarını başka hiçbir yerden denetleyemedim. Bu bakımdan anlatıların doğruluğu üzerinde bir şey söyleyemeyeceğim...'' (Abidin Nesimi, 'TKP'de Anılar ve Değerlendirmeler' (1909/1949), s. 143/144. Promete Yayınları, Haziran 1979)

 

Meraklısı için, cevabını bekleyen ne çok 'tarihi' soru var, farkında mısınız? Kominterm 'de, Şevket Süreyya Grubu 'nun 'gizli bağlantısı' kimlerle idi? Şevket Bey 'in 'Hareket'in kopuşu, Fâdıl Garan 'ın 'mârifeti' üzerine midir? O grup, henüz Enternasyonal 'da etkisini tam anlamıyla yitirmemiş olan, Galiyef çiler ile mi bağlantıdadır? İster o, ister Zinovyef/Kamenef/Radek bağlantısı olsun, bu ilişki, Mustafa Suphi takımının, TKP içinde 'oppozitsiya'da (Muhalefet'te) olduğunu kanıtlamaz mı? Zaten Nâzım 'ın partiden dışlanışı; daha sonraları, o takımın, ünlü ve gizli 'Hayırsızada Kongresi' ne teşebbüs etmeleri, olayı doğrulamıyor mu?

 

Dedim ya, bu 'dosya', öyle kolay kolay kapanmaz. Kapatılamaz!.

e-mail:[email protected]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Unutmadık unutturmayacağız…”

 

2 Temmuz yaklaşıyor. İçimizdeki ateşi harlayacak temmuz alevi.

 

Ne garip değil mi, Temmuz yaklaşınca acımız olduğunu anlıyoruz. 35 insanımızı bir yangında yitirdiğimiz aklımıza geliyor. Matem elbiselerini giyinip, karalar bağlıyoruz.

 

Peki, kaç yıl oldu saydınız mı?

 

Parmak hesabı yapmaktan öte başka yollar da var kaç yıl geçtiğini saymanın. Örneğin; Kaç gece yaptık, kaç anma toplantısı? 2 Temmuz günü Madımak Oteli’nin önünde kaç ateşli konuşma yaptık?

 

Kaç oldu kendi kendimize “Unutmadık unutturmayacağız” demelerimizi sayın çıkacak kaç yılın geçtiği.

 

Biliyorsunuz değil mi? Koray çocuk kaldı, büyümedi resimlerde. Semahçı kızlar gelin olamadılar, Hızır Orucu tutup, susuz, kurumuş dudakları çatlamış, rüyalara yatmadılar. Aşkı bilemediler.

 

Hasret sazının teline dokunmayalı kaç yıl oldu?

 

Kaç şiir yetim kaldı, sustu en ince dizesinde Metin Altıok yok diye?

 

Kaç türkü söylendi Muhlis Akarsu olmadan, kaç saz kırıldı Nesimi Çimen’den sonra?

 

Kabul edin saymadık, bilmiyoruz.

 

Unuttuk, unutturduk…

 

Kendimizi kandırmayalım herkesten çok biz unuttuk. Herkesten çok biz sustuk diye 2 Temmuz, tarihte bir gün olarak kaldı. Madımak hala Otel ve alt katı Kebap Salonu…

 

Senede bir anımsadığımız ve bir gece bir söylevle yetindiğimiz içindir ki Madımak hala müze değil.

 

Bildik sözler etmeyi marifet sayarcasına her 2 Temmuz’da “Dünyanın başka yerinde olsa devlet burasını çoktan müze yapardı” diyor, Almanya Sölingen’i örnek veriyoruz.

 

Doğru. Almanya’da öyle yapılıyor.

 

Ama Almanya’da öyle yapılmasını sağlayan bir halk var.

 

Hadi korkmadan bir de şunu soralım kendimize: Dünyanın neresinde böylesine acılı bir olay yaşanır da halk “unutmadık, unutturmayacağız” diyerek bu kadar duyarsız olur?

 

Aydınımız, köşe yazarımız her fırsatta çetelerden söz eder demokrat olur, ilerici geçinir. Çete dendiğinde aklına gelen Susurluk olur, ayran ve kamyon edebiyatı yapar. 2 Temmuzdan yılda bir ya söz eder ya etmez.

 

2 Temmuz da Madımak Otelini ateşe veren, devletin içine kadar uzanan ÇETE değil miydi?

 

Üç beş çakal, kara donlu yobaz yakalandı, olay bitti mi sanıyorsunuz?

 

Ne o yoksa siz o işin üç beş sakallı, sarıklı yobaz işi olduğunu mu sanıyorsunuz…?

 

Unutmadık, unutturmayacağız; haydi semaha!

 

"Barışa semah dönüyoruz," Ateşe Semah dönenlerin külleri havada uçuşurken…Alinti hasan kaya

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dipnot dün için kusura bakma

 

demek istediğim şu

nazım hikmet in yaşamak güzel şey be kardeşim kitabını okuyordum orada tanıdım mustafa

suphi yi

ve öldürülüşünü öyle bildim

 

tam hatırlayamıycam kitap da yanımda yok kafamda sağlam değil şimdi birde neyse artık

 

mustafa kemal baküde o dönem toplantı düzenleyen sosyalist suphi ve çevresini türkiyeye çağırır

 

geleceklerken onlar kazım karabekir inde yönlerdirmesiyşeydi sanırım

kurulmuş bir cemiyet onların gelişi için

adı hatırlıoyorum mudafayı mukaddesat tı

onlar için karadenizde başlamış bir yaygara

onlar karadenize geleceklerdi tabi

suphiler için bunlar eşlerinizin başından örtülerini açacak

camilerinize eşek bağlayacak diye

ve suphi öldürülür

mustafa kemal onları korumak için memleketlerine gönderirken denizden

öldürülmüşler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dipnot dün için kusura bakma

Rica ederim sevgili dogville...

İsterseniz genel bilgilerden başlayım ne dersiniz...

 

Mustafa Suphi (1883-1921), Türkiye Komünist Partisi’nin ilk merkez komitesi başkanıdır.

 

Suphi 1883 yılında o zamanın Trabzon vilayetine bağlı olan Giresun kazasında doğdu. İlk öğrenimini Kudüs ve Şam’da, idadi(lise) öğrenimini Erzurum’da yaptı. 1905 yılında İstanbul Hukuk Mektebi’nden mezun olduktan sonra Paris’te Siyasal Bilgiler Okulu’nu bitirdi.

 

Fransa’da bulunduğu dönem, Mustafa Suphi’nin Jean Jaures, Celestin Bougle gibi isimler başta olmak üzere burjuva sosyoloğu olarak nitelendirilebilecek düşünürlerin etkisinde kaldığı yıllardır. Bu yıllarda Suphi’nin İttihatçılar’la yakın ilişki içerisinde olduğu biliniyor. O dönemki hükümetin gazetesi olan Tanin gazetesinin muhabirliğini yapar.

 

Paris’ten İstanbul’a dönüşü 1908 yılına, İkinci Meşrutiyet’in ilan edildiği günlere rastlar. Tanin, Servet-i Fünun ve Hak gazetelerine yazılar yazar; Ticaret Mekteb-i Alisi’nde, Darülmuallimin-i Aliye ve Mekteb-i Sultani'de hukuk ve iktisat dersleri verir.

 

İttihat ve Terakki Fırkası’nın 1911 yılındaki genel kongresine Anadolu delegesi olarak katılır. İttihatçılıktan kopuşu bu kongreden sonra başlar ve 1912 Ağustosu’nda partiden tamamen ayrılır ve Fırkaya muhalefet etmeye başlar. Suphi, muhaliflere karşı 1913 yılının sonlarında başlayan sürgün furyasından nasibini alır ve Sinop’a sürülür.

 

1914 yılının başlarında kendisini komünist düşünceyle tanıştıracak olan süreç, bir grup arkadaşı ile birlikte bir tekne ile Rusya’ya kaçmalarıyla başlar. Önce siyasi mülteci olan Mustafa Suphi, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte Osmanlı tebasından olduğu için sürgüne gönderildi. Sürgün yıllarında Türk kökenli çeşitli devrimcilerle ve Bolşevikler’le tanıştı. Doğu cephesinde esir düşerek Rusya içlerine sürgüne gönderilen Anadolulu askerler arasında çalışma yürüttü. Suphi’nin Bolşevik düşüncelerle tanışıp devrimci bir çalışma yürütmeye başlaması 1914-15 yıllarına denk düşer. Ekim Devrimi’nden sonra Moskova’ya gider. Halk Komiseri Josef Stalin'in yardımcılarından Mir Seyit Sultan Galiyev'in sekreterliğini üstlenir. Bu dönemde daha çok Kırım ve Odessa’daki, Rusya kökenli ya da savaş esiri Türkler arasında çalışma yürütür. Kızılordu içinde örgütlenen Türk savaş esirlerinden bir birlik ile Rus İç Savaşına katılır.

 

Gerçek anlamda Anadolu’ya yönelik çalışmaya başlaması Mayıs 1920’de Bakü’ye gelmesi ile olmuştur. Bu dönemin zirvesi 10 Eylül 1920’de üç farklı grubun bir araya gelerek Türkiye Komünist Partisi’ni kurmasıdır.

 

Mustafa Suphi aynı dönemde hem Komintern’in ikinci kongresinde iki Türk delegeden biri olmuş, hem de Bakü Doğu Halkları Kurultayı’nın başkanlık divanında yer almıştır. Sovyet hükümeti tarafından da güvenilen ve Anadolu’daki komünist hareketin gelecekteki lideri olarak görülen Suphi, partinin aldığı karar doğrultusunda Anadolu’ya geçme ve savaşı Anadolu'da sürdürme kararını alır. 1921 Ocak’ında Mustafa Kemal’in çağrılısı olarak Ankara’ya doğru yola çıkan Suphi ve arkadaşları, Kars ve Erzurum’da linç girişimlerine uğrar. 1921 yılının 28 Ocağı'nı 29'a bağlayan gecesi 15 yoldaşı ile birlikte Trabzon'dan Sovyetler'e geri gönderilmek için bindirildikleri teknede Kayıkçılar Kahyası Topal Osman Ağa'nın adamları tarafından öldürülürler (Öldürme emrinin kim tarafından verildiği hala çeşitli tartışmalara konu olmaktadır. Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, Enver Paşa, Stalin gibi çeşitli isimler öne sürülmüşsede henüz hiç bir ismin bu emri verdiğine dair kanıt yoktur.)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bu evet

teşekkür ederim yazınız için dipnot.

sonuç olarak demek istediğim o zaman yani 1920 de doldurulan kars ve erzurum halkıyla

1993 de doldurulan sivas halkı aynıdır

halk aynı sebeplerle doldurulmuş sonuçta olay mezhep çatışması gibi bile gösterilmeye çalışılarak üstü örtülmeye çalışımıştır.

dikkate değer ki doldurulan halk hep anadolu da

yani daha katı olan bölgeler

 

bunun dışında şunu da belirteim ateistlikle alevilik hiç de benzer şeyler değil.

 

:clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

mustafa kemal onları korumak için memleketlerine gönderirken denizden

öldürülmüşler.

 

Sevgili dogville,

Atatürk onları korumak istemişmi?Gerçekten böylemi yazıyor orda yada sen öyle olmasınımı istiyorsun oysaki bak sosyalistler ne diyor bu konuda.

Kemalist Tarihin En Kanlı Sayfalarından Biri:

Onbeşlerin Katli

 

-http://www.barikat-lar.de/barikat/18/tarih18.htm-

 

sevgilerimle

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.