Φ irinçköl Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2013 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2013 “Süslüman’ı iki farklı kesim eleştirmek, hatta dalga geçmek için kullanıyor”diyor Ruşen Çakır Vatan’daki “Süslüman Taşlamak” başlıklı önceki günkü yazısında ve ardından şöyle devam ediyor: “1) İslamcılık karşıtları; 2) İslami hareket içinde antikapitalist eleştiri geliştirmek isteyenler. İkinci grup neyse de ilk grupta yer alanların, başkaları yaptığında pek dert edinmedikleri lüks tüketim, ‘marka bağımlılığı’ gibi hususları dindar kadınlara yakıştırmamaları tam bir çifte standart örneği. Hele lüks tüketimin İslamda caiz olmadığını kanıtlamaya çalışmaları bir tür komedi.” Bak sen! Süslümanları taşlamak, dincilere (“neyse” makamından!) mubah/serbest ama sekülerlere değil…Niye? Dinciler dogmalar üzerinden tartışıyor. Dogmalara ilişilmez. Bizde hele dogmatik düşüncenin yüzde yüz dokunulmazlığı vardır. Sıra seküler eleştiriye -Ruşen Çakır’ın ifadesiyle İslamcılık karşıtlarının eleştirilerine- geldiğinde onlara geçit yok. Seküler kesimden gelen eleştirilerin sadece “araçsallaştırma” maksatlı yapıl-dığı; üzüm yemek değil, -İslamcılara saldırmak diğer deyişle- bağcı dövmek için gündeme getirildiği ima ediliyor. “İslami hareket”ten gelen eleştirilere ise -kadını büsbütün kapatıp kamudan iyice silmek doğrultusunda- her nasılsa araçsallık atfedilmiyor… “Süslüman”ı karikatürize etmek dahası çok fena ayrımcılıkmış… “Süslüman kadını taşlamak” -özetle söylüyorum- onları “tüketim toplumuna eklemleyen erkekleri” görmezden gelerek ayrımcılığa tabi tutmakmış! “Dindar bir kadının lüks tüketime eşinin, babasının ve/veya erkek kardeşlerinin onayı ve tabii ki finansmanı olmadan yönelmesi mümkün değildir” diyor Çakır; “Dolayısıyla işin içindeki erkek boyutunu göz ardı edip sadece (süslüman!) kadınları görmek, onları eleştirmek, hatta suçlamak tek kelimeyle haksızlıktır” diye ardından devam ediyor. Dindar kadın meğer ‘birey’ değilmiş! Bu işte çok ilginç…. Dindar kadın bu durumda ehil insan sayılmıyor özetle… Giydiğinden ve çıkardığından tek başına sorumlu tutulamıyor. Ama başörtüsünde bunun tam tersi söylenmiyor muydu?Paradigma başörtüsü olduğunda, “dindar kadının bireysel tercihi ve özgürlüklerine” toz kondurulmazken… Aynı kadının giyim tarzını eleştirmeye iş geldiğinde “bireysel tercihler” yok olup kadük sayılıyor. Kadın, birden birey olmaktan çıkıyor. Abrakadabra! Pes!“Kocası, abisi, babası dururken dindar kadını eleştirmek de neyin nesi? Dur orada!” türünden bir ayar geliyor acilen... Dindar kadınlar yalnız abi, koca, baba... Her neyse evin erkeklerinin, iradeleri olmayan uzantıları haline getiriliyor. Bu sebeple eleştiriden muaf tutulmaları, -bir çeşit “engelli” gibi- son kertede onlara fiili bir “pozitif ayrımcılık” zırhının sağlanması isteniyor… Süslümanlara, İslamcı cenahtan gelen “cemaatçi, ümmetçi” eleştiri kanalları“serbest atış” her halükârda açık tutulurken seküler eleştirinin -“sen ne hakla dindar kadını eleştirirsin! Dindar kadından ne anlarsın? Seni gidi ayrımcı”kontenjanından- önü kesilmiş oluyor. Çifte standardın böylesi Ruşen Çakır’ın “Süslüman Taşlamak” yazısını Türkiye’nin “Müslüman Demokrasi” standartlarını faş etmesi anlamında, alabildiğine çarpıcı buldum. İlerde dönüp dönüp bakmak için çerçeveletip duvara asılacak bir yazı bu. Ruşen’e kalırsa “Süslüman” sözcüğü başlı başına sakat her şeyden önce… “Süslüman’ tabiri ilk gözüme çarptığında, bir yazım hatası olduğunu sanmıştım” diyor R. Çakır; “Sonra araştırınca, lüks tüketim tutkunu muhafazakâr kadınları tanımlamak için ‘süs’ ve ‘Müslüman’ kelimeleri birleştirilerek türetilmiş bu yeni tabirin yaklaşık 4 yıl önce sosyal medyada dolaşıma girmiş olduğunu öğrendim…”Ruşen’in satırlarından deyimi yadırgadığı anlaşılıyor. Burada da gene “seküler eleştiriye” tahammülün dar tutulan sınırlarının, başka bir boyutunu görüyoruz. Sözcüğün içerdiği “dünyevi” eleştiri ve kinaye dozu, kısa devre yapmak ve hafiften şöyle bir kontak attırmaya yetiyor… Kırmızı çizgilerle küçük parantezlere alınan düşünce ve ifade özgürlüklerinin,“Müslüman demokrasi” standartlarının göstergesi gene bu da… “Süslümanların” iddialı, abartılı tarzları toplumun sürekli gözü önünde olacak ve -milletin ağzı torba değil büzesin- orada burada konu edilecek; sosyal medyada gerçek bir “olgu” boyutuna ulaşacak ama sekülerlerin haddine düşmemiş onlar, mesele üzerinde ahkâm kesemeyecek.Tartışma ana akım medyaya girdiği anda derhal bir “Hop dedik!” sinyali gelecek. En ön safta bu sinyali yılların gazetecisi Ruşen Çakır verecek. İyi ki savcılığa falan başvurmaya kalkmamış Ruşen! Yaa.. evet… ne diyorduk? Durmak yok yola devam… Nilgün Cerrahoğlu /25 Mayıs 2013 - Cumhuriyet Alıntı
Φ irinçköl Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2013 En çok da 'romlu çikolatayı' sevdiler Bayram nedeniyle dostlarla buluştuk. Bir akşam da emekli diplomatlarla bir araya geldik. Eşleri de vardı. Laf lafı açtı. Sıra son dönemlerde devletin tepelerinde oturanlara geldi. Çok ilginç şeyler anlattılar. Devletin tepesindekilerin yurt dışı ziyaretlerinde yaşananları dile getirdiler. Eşlerinin alışveriş çılgınlığından örnekler verdiler. "Hepsi Süslüman" ifadesini kullandılar. Bir diplomat eşi, "İnanın hangi mağazada ne olduğunu tek tek biliyorlar. Ellerinde adresle dolaşıyorlar. Bizim sadece bakmakla yetindiğimiz mağazalarda satılan kıyafetlerden ikişer üçer alıyorlar" dedi. Bir başkası havaalanındaki karşılama töreninde yaşadıklarını anlattı: "Akşam saatleriydi. En üst düzeydekilerden birinin eşini havaalanında karşıladım. 'Hoş geldin' dedim. 'Sen Büyükelçinin eşi misin?' dedi. 'Evet' karşılığını verince 'Senle işim var. Hemen yola çıkalım. Mağaza kapanmadan yetişelim' diyerek beni apar topar dışarı çıkardı. Şoföre adresi verdi. Yetiştik. Mağazayı darmadağın etti. Ben utandım. Bulunduğumuz ülkeye ilk kez geldiğini söyleyince de şok oldum." *** Hiç fiyatlara bakmıyorlardı Bir başka diplomat eşi söze girdi. "İsimlerini vermek istemiyorum ama çok yukarılarda birinin eşine de ben refakat etmek zorunda kaldım. O da elinde mağazanın adı ile gelmişti. Şaşkınlık içinde izledim. Semt pazarlarında alışveriş yapar gibi davranıyordu. İncelediği malın bir tek fiyatına bakmıyordu" diye konuştu. "Çok istememe rağmen o mağazaya bir daha gidemedim. Belki tanırlar diye korktum. O utanca dayanamazdım" demeyi de ihmal etmedi. *** Romlu çikolata Bir başkası Semra Özal'ı anımsattı. Diğeri müdahale etti. "Ben Semra Özal'a da eşlik ettim. O da çok tuhaftı. Ama bunlar bir başka tuhaf" ifadelerini kullandı. İlk kez karşılaştığım diplomatın eşi noktayı koydu: "En çok romlu çikolatayı sevdiler." *** Emine Erdoğan Tissura kumaş mağazasında Rus basını G-20 zirvesi sırasında Başbakan Erdoğan'ın eşinin St.Petersburg'da pahalı kumaşlar aldığını yazmıştı. "Komsomolskaya Pravda" da çıkan haberlerde özetle şöyle deniliyordu: "Emine Erdoğan öğlen saatlerinde kentin Tissura kumaş mağazasına uğradı. Mağaza görevlilerine sabah saatlerinde ziyaretle ilgili bilgi verilmişti. Bu arada mağazanın kapıları diğer müşteriler için de açık tutuldu. Onlar merakla Şark'ın tüm geleneklerine uygun olarak hanımefendinin tercümanı ve kalabalık tezgahtarlarla kumaşları seçtiğini izliyordu. Mağaza yöneticilerinden bir yetkili, 'Başbakan'ın eşi Avrupa kaliteli orjinal kumaşlara daha fazla ilgi gösterdi' dedi. Moskova saatiyle öğlen 14.00'de mağazaya gelen Emine Erdoğan saat 17.00'de mağazadan ayrıldı. Yeterince çeşitli kumaşlar seçti. Herkes de memnun kaldı." Yorum yok! İsmet Özçelik Alıntı
Φ irinçköl Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2013 EREN ERDEM/ Süslüman taşlamak ve Ruşen Çakır Gazeteci-Yazar Ruşen Çakır’ın kaleme aldığı “Süslüman taşlamak” makalesinde; “anti-kapitalist duyarlılık sahibi Müslümanların” tutumunun tek yönlü olduğu, esasen; sadece Müslümanların kapitalist moderniteye angaje oluşundan rahatsızlık duyduğumuzu ifade etmiş. Esasen okumanızda yarar gördüğüm bir yazı. Düzeysizleşen entelektüel havzada, farklı yerlerde de dursak, düzeyli bir karşıtlık üretmesiyle tanırım Ruşen Çakır’ı. Lakin bu hususta söyleyeceğim çok fazla şey var, onlara gireyim; *** Ruşen Çakır’ın modernite “algısı” ile, Modernite’nın nesnel olgusu aynı değil. En azından, “algılayış biçimine baktığımızda, TÜSİAD başkanı ile aynı yerden bakan, ya da Bill Gates’ten zerrece farkı olmayan” bir algı görüyoruz. En temelde modernizm; “batı tipi üretim biçiminin (kapitalizmin) ürettiği bir yaşamsal us olarak karşımıza çıkar. 1960’ların İslamcılığı, temel referanslar açısından “Batı modernizmine karşıt konumlanmıştı.” İran İnkılabı’nın ana referansı bu idi. İran İnkılabının Türkiye’de yarattığı İslamcı yükseliş, aynı referans üzerinden hareket etmekteydi. Fakat bu zamanla, “iktidar üretemeyişi nedeni ile” modernleşme olgusuna karşıtlaşmayı doğurdu. Bu noktada ince bir ayrım yapmak istiyorum. Benim “batı tipi modernizm dediğim olgu, ya da kapitalist modernite; paranın kimde olduğunu sorgulamayan ve bu anlamda ilerici bir hareket üretmeyen bir tür modernleşme tipidir.” Modernizm karşıtlığı; “üretim ilişkilerine karşıtlığı örgütlemeyip, sığ bir yaşam biçimi eleştirisine dönüşmüşse” sorun vardır. Aynı şekilde “üretim ilişkilerini eleştirip” o ilişkilerin ürettiği yaşamsal normları benimsemek gibi bir problemdir. , Halbuki İslam’ın modernizm eleştirilerinin kökeninde (ki bu işin teorik üstadı Ali Şeriati’dir) şu yatardı. Bir toplumun modernleşme süreci; “paranın kimde olduğuna bakarak anlaşılır. Para bir sınıfın elindeyse ve toplum tabanına yayılmamışsa, toplumsal karakter gericidir, mürtecidir.” Lakin, referansı ne olursa olsun;” bir süreç, hareket ve direngenlik, parayı bir sınıfın elinden alıp, toplumsal tabana yayıyorsa bu ilericidir, moderndir.” Bu yönüyle Ali Şeriati’nin “bağımsız modernleşme tezi” ekonomi politiktir. *** Türkiye İslamcılığı da, entelektüel havzayı terk edeli çok oldu. Batı ve modernizm karşıtlığı; temelde “konjonktürel siyasal pratik üzerinden yapıldı.” Siyasal pratiğin “başörtüsü” noktasında ortaya koyduğu uygulamalar, tepki ya da eleştirinin merkezine “simgeleri aldı.” Simgelerin merkezileşmesi, “hali hazırda sığ olan bir akledişin” gerçekleştiğini gösterirken, sistem el değiştirip, Batı; başörtüsünün altına girince; muhafazakar akıl tümden postmodernist olur verdi. Yalnız şu soru hiç sorulmadı; “Para kimde?” Dolayısı ile, “İslamcı muhafazakar akıl modernleşmedi.” Gericileşti. *** Benim kilit sorum budur. Bugün “Para kimde?” Bugünün egemenlerine itiraz edenler, “Parayı kimden alıp, kime verecek?” Muhafazakar akıl, “parayı, güç ve statüyü ele geçirince” bu soruyu gündemden çıkarttı. Gücün, statü ve servetin doğal sonucu olarak yozlaştılar. Bu yozlaşma ile birlikte, İslamcılığın temel ihtilaf referansları karartıldı. Kavga; “Kemalist bir sermaye sınıfına karşı, badem bıyıklı bir sermaye sınıfı üretmek” olarak biçimlendirildi. Halbuki ne reel politik, ne de gerçeklik böyle değildi. Çünkü sermayenin hiçbir ideolojisi, itikadı olamazdı. Küreselleşen Dünya’da sermaye, uluslar arası baronların bölgesel valileri olmanın dışında hiçbir müspet tutum geliştiremezlerdi. Nitekim öyle oldu. Abdest aldırılmış bir kapitalizm türedi, muhafazakar akıl, bütün mülahazakar niteliklerini yitirdi. Bugüne kadar eleştirilen bütün modernist paradigma, kökten benimsendi; “değişen sadece X markanın üstündeki işlemeler oldu.” *** Benim tepkim ise şudur. Yaşamı boyunca; güç, imkan, refah ve otoriteyi kendisinde toplama imkanına sahip olduğu halde, 2-3 kap kacak ve 1 kitap dışında hiçbir miras bırakmamış olan Peygamber’den daha mı fazla layıksınız bu refah ve nimetlere? Neden Peygamber’in davasına ihanet ettiniz? Sizin göreviniz; servetin bir sınıfta toplanmasına karşı koymak ve onu toplumsal tabana yaymak ve mazlumların tepesine çöreklenen emperyalist akbabalara karşı durmak iken, tam anlamıyla vitesi geriye kırıp, yapılması gerekenlerin tam tersini yaptınız. Neden? Madem bunları yaptınız, niye ısrarla Allah’ı ve kitab’ı buna alet ediyorsunuz. Çıkın, biz “bu Peygamberi benimsemiyoruz deyin ne halt ederseniz edin.” İslam’ı kirletmeyin, biz de düşmanımızı müspet bilelim! İşte bizim süslüman tepkimizin temelinde yatan şey budur. Süslüman, “ideolojisizdir.” Mal, mülk düşkünüdür. Batı’cıdır. Amerikancıdır. Şehvet, Şöhretperesttir. Ne yani? Ben bunu eleştirmeyeceğim de neyi eleştireceğim? Mevzu bahis konusu olan, benim önderim olan Peygamber’dir. Benim önderimi ağzına sakız yapıp, ihale ve rant tezgahlarına besmele ile yanaşan kenz’cilere kılıç çekmeyeceğim de kime çekeceğim? En çok eleştirilmesi gerekenler bunlardır Sn.Ruşen Çakır! Çünkü bunlar, Peygamber’in büyük davasına ihanet edenlerdir. Dünyalık için, ahretlerini satanlardır. Nimetlere boğulup, geçmişlerini unutan zavallılardır! Eleştireceğiz Sn.Ruşen Çakır, size tavsiyem; siz de açın bakın, Peygamber’i okuyun. Ve bakın bakalım, ihya’mı var? Yoksa ihanet mi? Alıntı
Φ irinçköl Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2013 “Süslüman” taşlamak / Ruşen Çakır “Süslüman” tabiri ilk gözüme çarptığında, bir yazım hatası olduğunu sanmıştım. Sonra, tam tersine bir kelime oyununun söz konusu olduğunu fark ettim. Biraz araştırınca, lüks tüketim tutkunu muhafazakâr kadınları tanımlamak için “süs” ve “Müslüman” kelimeleri birleştirilerek türetilmiş bu yeni tabirin yaklaşık 4 yıl önce sosyal medyada dolaşıma girmiş olduğunu öğrendim. Başta pek ilgi uyandırmayan bu nitelemenin son günlerde hayli popüler olduğunu görüyoruz.Anlaşıldığı kadarıyla “süslüman”ı iki farklı kesim, eleştirmek, hatta dalga geçmek için kullanıyor: 1) İslamcılık karşıtları; 2) İslami hareket içinde anti-kapitalist eleştiri geliştirmek isteyenler. İkinci grup neyse de ilk grupta yer alanların, başkaları yaptığında pek de dert edinmedikleri lüks tüketim, “marka bağımlılığı” gibi hususları dindar kadınlara yakıştırmamaları tam bir çifte standart örneği. Hele lüks tüketimin İslam’da caiz olmadığını kanıtlamaya çalışmaları bir tür komedi.Aleni ayrımcılıkAma “süslüman” tabiri daha vahim bir zaaftan besleniyor: Kadınlara yönelik ayrımcılık. Şöyle ki, Türkiye’de dindarların tüketim toplumuna eklemlenmesinin esas taşıyıcısı erkeklerdir. Zira tüketim için gerekli olan parayı büyük ölçüde onlar kazanıyor ve bunun önemli bir bölümünü de yine onlar tüketiyor. Ancak olağanüstü dikkat çekici kıyafetlere bürünmemişlerse bir erkeğin muhafazakâr olup olmadığını anlamak çok kolay olmayabiliyor. Bu nedenle örneğin, son model lüks bir arabayı kullanan diyelim ki 10 muhafazakâr erkeği fark etmeyiz ama direksiyonda baş örtülü bir kadını gördüğümüzde hemen hüküm belirten cümleler kurabiliriz.Öte yandan dindar bir kadının lüks tüketime eşinin, babasının ve/veya erkek kardeşlerinin onayı ve tabii ki finansmanı olmadan yönelmesi pek mümkün değildir. Dolayısıyla işin içindeki erkek boyutunu göz ardı edip sadece kadınları görmek, onları eleştirmek, hatta suçlamak tek kelimeyle haksızlıktır.Eski bir trendŞunu da vurgulamamız şart: Dindarların tüketim toplumuna eklemlenmesi yeni, örneğin AKP iktidarıyla başlayan bir olgu değil. Örneğin 1990’da yayınlanan “Ayet ve Slogan“ adlı kitabımda “İslami pazarlama”yı, kitabın son bölümünde, “yakın çağın dinamikleri” başlığı altında, ilk maddelerden biri olarak yazmıştım. O zamanlarda da yine en fazla dikkati kadınların tüketimi, örneğin tesettür giyimin parlak bir sektöre dönüşmesi çekiyordu, ama olay bundan ibaret değildi. Kuşkusuz Refah Partisi’nin belediye başkanlıklarını kazanması, ardından kısa süreli Refahyol hükümeti ve nihayet AKP iktidarıyla bu trend alıp başını gitti.Gelinen noktada dindarların tüketim toplumuyla pek bir dertlerinin olmaması olgusunu basit bir eleştiri malzemesi yapmaktan önce bunun nedenleri üzerine düşünmek daha isabetli olacaktır. Örneğin bu olgudan hareketle Türkiye’de dindarların aslında kapitalizmle, globalizmle ciddi bir dertlerinin olmadığını, dolayısıyla İslami hareketten “sistem karşıtı“ bir duruş beklemenin yanlış olacağını söyleyebiliriz.Bunun yerine sadece bazı dindar kadınları karikatürize edip buradan bir İslamcılık (ve AKP) eleştirisi üretmeye çalışmak nafiledir. Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2013 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2013 .. süslüman: inflatable boyfriend; "şişme erkek arkadaş.." yane.. eh o zaman..? .. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2013 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2013 Rusen Cakir,tescilli bir yandas.Bakin NTV'da Rusen Cakir sadece yandas gazetecileri cagirir onlarla sabah söylesisi yapardi sonra malum.Vatan Gazetesi artik insanlarin "aha iste gazete gibi gazete "diyerek aldiklari bir gazete degildir artik.Vatan Gazetesi'ni alanlarin genelinde yandaslar vardir yani AKP'ye oy verenler ayrica neyin ne oldugundan haberi olmayan sadece elide bir gazete olsun diyenler,yani bilincli degil bu kategoride olanlar icin Vatan GAZETESI'nin icerigi degil adi önemlidir VATAN! Rusen Cakir zaten yandasti bu saatten sonra da farkli olacak degildi herhalde.Aslinda denebilir ki:Ya insan her gazeteyi okumali ve kim ne yazmis bilmelidir,dogru görünen bu düsünce bence cok yanlistir.Eger bir gazetede ne yazildigini ögrenmek isteniyorsa bu internet yoluyla da yapilabilir.Yandas bir gazeteye verilen her kurus yandasligin güclenmesine yarar. saygilarla 1 Alıntı
Φ irinçköl Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2013 Ya insan her gazeteyi okumali ve kim ne yazmis bilmelidir,dogru görünen bu düsünce bence cok yanlistir.Eger bir gazetede ne yazildigini ögrenmek isteniyorsa bu internet yoluyla da yapilabilir.Yandas bir gazeteye verilen her kurus yandasligin güclenmesine yarar. saygilarla Bence sizin görüşünüz yanlış. Kendi görüşünüzde olmayanları takip etmelisiniz, ister internetten ,ister gazete ,ister kitaplarını alarak.O görüşleri ,en az kendi görüşleriniz kadar iyi bilmek zorundasınız. Bu da ucuz hesaplar yaparak olmaz. O yayınlara vereceğiniz paralar onları zengin etmez .Ancak sizin mücadele gücünüzü arttırır. Zira onlar sadece 3-5 yılın değil 100-150 sene sonrasının hesabını yapıyorlar ve bunu yaparken,bizi ,bizim silahlarımızla vuruyorlar.Bu bir satranç tahtası gibidir. Rakibinizin 5-10-15 hamle sonrasında neler yapabileceğini öngörmeniz halinde başarıya ulaşabilirsiniz. Bu da rakibi iyi tanımaktan geçer.Kaldı ki bunlara para vermeniz de gerekmiyor.Bir çok yandaş basın , bir çok eve ,işyerine ücretsiz olarak yayınlarını bırakıyorlar. Eğer mesele onlara para kazandırmak meselesi ise ; size şunu sormalıyım: Siz her aldığınız ürünün , sahiplerinin kim olduklarını ya da neye hizmet ettiklerini biliyor musunuz ya da araştırıyor musunuz? Örneğin evinize hiç ülker ürünü girmiyor mu? Ya da ünilever (cif, lipton, carte dore , magnum,dove ,rinso , yumoş, sana vs) Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2013 Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2013 Yandas bir gazeteye verilen her kurus yandasligin güclenmesine yarar. Çok doğru söylemişsin dostum. Yandaş medyanın ne söylediğini zaten duymamak olanaksız. İnternetten kolaylıkla izleyebiliyoruz. Zaten benim hükümet sözcülerinin ne söylediklerini kendi seslerinden dinlemeye sabrım elvermiyor. Yazılı olarak ne buyurmuşlar okuyorum. Onların bir kelimesini duymaya bir kaç saniyemi bile ayıramam. Gazetelerine bir kuruş bile elbette vermem. Eğer çok sayıda gazeteye verecek param varsa, doğruları yazan gazetelerden ikişer üçer tane alırım, yine yandaş basına para vermem. Böylesi çok daha doğru olur. Hayır niye para vereyim, sebep ne? Vermemek için çok haklı sebepler varken, para vermek için tek bir neden yok! 1 Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2013 Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2013 Yandas kanali izle reytingini arttir,yandas gazeteyi oku,gücünü arttir sonra da onlari okumaliyiz diye fikir beyaninda bulunuluyor.Hayir yandas medyanin ne retingine ne de maddi gücüne destek vermeyi ben yanlis buluyorum.Yandas medya gazete tirajlarini arttirabilmek icin her yola basvurmakta,hediyeler kuponlarla saf insanlari aldatabilmektedirler bunun önüne gecebilmek icin bizlerin seferber olmamiz gerekir. SÖZCÜ Gazetesi THY ucaklarina alinmiyor,cünkü anti-AKP yani ben ucaga bindigimde bakayim ne yaziyor diyerek YENI SAFAK'mi alayim yoksa ZAMAN'mi?O nlarda neler yazildigi zaten biliniyor.Ya CHP'ye karsi,ya Atatürk'e karsi,ya Cumhuriyet ve Laiklige karsi yazilarla AKP'yi göklere cikaran yaklasimlar.Bunlari bile bile o gazetelere verilen her kurusa yaziktir. Evet internette bütün gazeteler mevcuttur okuyabilirsiniz.Kitaplara gelince,valla gazetesini okumadigim bir kesimin kitaplarinida okumam onlara verdigim her kurus beni bogar.Ülkeme milletime ihanet edenlerin ne gazetesini okurum ne de kitaplarini satin alirim. Bunlar muhakkak ki benim kisisel görüsümdür.Basbakan olmadigim icin kimseye bu gazeteyi okuma demek benim haddime düsmüs degildir.Ancak görüslerimide aciklamayi bir görev bilirim. saygilarla 1 Alıntı
Φ irinçköl Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2013 Lord Curzon, Lozanda; " size bu masada vereceğimiz her şeyi ilerde ekonomik zorluklara düştüğünüzde söke söke alacağız " demişti. Sizce yenilginin acısıyla söylenmiş bir söz müydü bu? Bugün geldiğimiz nokta aslında yıllardır tasarlanarak mı ortaya çıktı yoksa ? Peki bu ülke, bunu neden öngöremedi? Atatürk ,gençliğe hitabeyi kaleme aldığında, bugünlerin gelebileceğini nasıl öngörmüştü acaba? At gözlüğünü takarak sadece kendi fikirleri doğrultusunda okuyup mu? Hayır onları onlardan daha iyi tanıyıp ve atacakları her adımı önceden tahmin ederek. Bu da sadece kendi kafamıza uygun yazılar, kitaplar okuyarak olmuyor ne yazık ki? Bugün dünyayı ABD yönetiyor dense de aslında dünyayı yöneten yahudi sermayesi. Bu sermayenin, karışıklık çıkarmak için seçtiği insanların, bölgelerin ne ırkı, ne milliyeti ne dini var. Aslında Eren Erdem'in bir tesbitine katılıyorum. Sermaye el değiştirmiştir. Küresel anlamda bakıldığında ise Yahudi sermayesinin ,Türkiyedeki tetikçisi de el değiştirmiştir. Dolayısıyla yukarıda sadece iki markayı örnek olarak verdiğim şeyleri alarak ya da kullanarak bizler ,bilerek ya da bilmeyerek sisteme alet oluyoruz bir biçimde. Geldiğimiz noktaya, diğer tarafın ne olduğunu öğrenmeye çalışmadığımız için gelindi. Fettullah ne diyordu kitaplarında; "onlar gibi yaşayacaksın , onlar gibi davranacaksın , onlar gibi giyinip ,gerekirse onlar gibi içeceksin. Kendini önceden belli etmek ,davaya ihanettir." Bizler nasıl yetiştirildik kendilerine Atatürkçü diyen sahtekarlar tarafından; içi boş sloganlarla .Yani gardrop Atatürkçülüğü yaparak Atatürk'ü anladığımızı sandık. Onlar bizim söylemlerimizle ve demokrasiyi kullanarak demokrasiyi yok ettiler. Aslında bu ülkede demokrasinin çok da oturduğu söylenemezdi ama. Olayları küresel boyutta değerlendirmeyi başarabilmek, tüm fikirleri öğrenmeye çalışarak olur. Aman ona reyting yaptırmayalım, buna reyting yaptırmayalım diyerek yapılan yorumların, hiç bir derinliği yoktur. ABD, ortadoğuyu işgal için kendi insanlarını öldürdü. İkiz kuleler olayıyla. Bunun doğruluğunu, yanlışlığını ya da ne kadar insani olduğunu tartışmıyorum.O ayrı bir konu. Ama gerekiyorsa para da harcarız hiç sorun değil. Said nursi de okurum ,Fettullah Gülen de, Marx da okurum Leninde. Altan kardeşleri de okurum diğerlerini de. Bu, okuduğum her görüşü onayladığım anlamına gelmez. Akıl, okuduğumuz herşeyin peşinden koşmak için değil okuduğumuzu anlamak ve değerlendirme yapabilmek içindir. Altı ve içi boş sloganlarla sorunlarımıza çözüm bulmamız mümkün değil. Önce işin temelini kavramak zorundayız. Tabi bu da sadece benim görüşüm 1 Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2013 Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2013 Ne yani, şimdi Fettullah ne diyor diye kitabına para verip alacak, okuyacağız ha? Şimdi bu olmayacak şeyi bize niye söylüyorsun @@irinçköl? Bunun dünyada olmayacak bir şey olduğunu çok da iyi biliyorsun. Okunacak onca şey varken, tutup şimdi bunu niye okuyayım yahu? Adamın ne dediğini bilmesek neyse. Merak etsek de okusak. Zaten ne dediğini her gün istemeye istemeye duymak zorunda kalıyoruz. Daha olmadı aç sitesini oku. Nasıl ona beş kuruşumu veririm ya? Böyle bir şey kesinlikle mümkün değil. Bu konuyu tartışılmamış sayıyorum. Böyle bir şey tartışılamaz. Bu da nerden çıktı yahu? Şimdi oturup bunu mu tartışacağız? Bana bir kuruşa bile verseler kimse o adamın bir kitabını satamaz! Alıntı
Φ binyamin Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2013 Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2013 işte klasik insan hatası sendromu ... sevgili dostlar bir tarafı savunurken diğer tarafı alabildiğine batırmak akla sığmayacak kadar tehlikeli ? şimdi kendimizden olan cici diğeri öcü dersek ne farkımız kalır onlardan yana ? sermaye el değiştirmiş eskiden kimindi peki bu sermaye ? şimdi sen değerlerini korumak adına karşı tarafı fena incitirsen onlarda senin kırmızı çizgilerine el atar ? her kesimden haberdar olmak lazım ister parayla olsun ister bedava ama olsun işte ? fazlaca komplo teorisi üretir olduk toplumca bu kadar entrika anca roman kitaplarında olur bana kalırsa ? ister şu partili ol ister bu partili hiç bir zaman uç noktaları yaşama bu mantıklı değil ? bir gazetesi karşı tarafın en uç noktasıdır çok okudum inanın bildiğin bazen kahvehane ağzı yazı döşüyorlar bakıp gülüyorum ama yandaş gazeteden de kahvehane ağzı yazı döşeyen var onlara da gülüyorum dengeler hassastır bu dengeleri elbette güdenler var ister hak ver ister verme adamlar yapıyor ister yandaş ol ister karşıt elinden bir şey gelmez bazen çöl'de kum tanesi kalırsın gizemlerin yanında sonuç ve özet:ne olursan ol dengeli ol sevgiler Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2013 Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2013 Her kesimden haberdar olmak cok kolaydir,acarsin televizyonu görürsün ne olduklarini,girersin internete okursun yazdiklarini ve haberdar olursun..Ilaki para verip gazetelerini almak zorunda degil kimse.Ne yazik ki bu yöneticilere karsi olupta her gün onlarin gazetelerini alip okuyan milyonlar var hala.Zaten öyle olmasaydi o gazeteler coktan batip giderdiler onlari ayakta tutan aman bosver al oku zihniyetidir. saygilarla 1 Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2013 Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2013 Doğruları okumak varken yalan propaganda yayınlarına bir kuruşumu bile vermeyeceğim kesindir, bunu hiç bir şekilde hiç kimseyle tartışmam. @politika dostumu yüzde yüz destekliyor ve hak veriyorum. Hiç böyle anlamsız bir konuyu tartışacağım aklıma gelmezdi. Hâla bu konuyu hiç tartışılmamış varsaymak istiyorum. Alıntı
Φ binyamin Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2013 Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2013 dünya düzenini biz sağlamayız salla gitsin bazen demek geçiyor içimden sonra bir bakmışsın kendini onun içinden buluyorsun ve mutlu son tartış dur memleket Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2013 Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2013 "Floria'da kopan bir kasırgada Pekin'de kanat çırpan bir kelebeğin katkısı vardır"... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.